Talat Aydemir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Talat Aydemir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2017 Cuma

Talat Aydemir Gerçek Atatürkçü Subaydı.

Talat Aydemir Gerçek Atatürkçü Subaydı.




Ergin Konuksever
Talat Aydemir Gerçek Atatürkçü Subaydı...

Talat Aydemir idamından sonra varlığını bana teslim etmişti  

TÜRKSOLU: Siz Talat Aydemir'in en yakın dostlarından birisiniz. Örneğin, Aydemir idamından sonra bankadaki parasını size emanet etmiş.  

ERGİN KONUKSEVER: Çankaya Tereke Hakimliği'nin kararı gereğince Talat Aydemir'in bankada kayıtlı bulunan 60 lira 50 kuruşu ölümü nedeniyle benim almam söylenmişti. Bunun belgesini yıllardır saklarım.  

 Talat Aydemir'in hapishanedeki eşyalarının teslim tutanağının da bir kopyası da halen bendedir. O tutanağa göre de idamın ardından hapishanedeki hücresinde 90 lira nakit para ve bir miktar giyim eşyası bulunmuştur.  

TÜRKSOLU: Talat Aydemir'le idamından önce son görüşmeniz nasıldı?  

ERGİN KONUKSEVER: Öyle bir görüşmemiz maalesef gerçekleşemedi. 21 Mayıs Harekâtı'ndan sonra tutuklanınca, Talat Aydemir'le bir daha hiç görüşemedim. Fethi Gürcan'la da öyle. Çünkü idamla yargılanan tutuklularla bir tek aileleri görüşebiliyordu.  

TÜRKSOLU: Talat Aydemir'le dostluğunuz nasıl başladı?  

ERGİN KONUKSEVER: Aslında önce Fethi Gürcan'la tanışmıştım. Askerliğimi Fethi Gürcan'ın başında bulunduğu süvari birliğinde yapmıştım. Bir de 22 Şubat harekatına katıldığı için emekliye sevk edilen 27 Mayıs döneminde İstanbul Belediye Başkanlığını yapmış Adnan Çelikoğlu'yla da yakından tanışırdım. Onlar vasıtasıyla Talat Aydemir'le tanıştım.  

 Tanışmamız 22 Şubat sonrası günlere rast gelir. O zamanlarda Vatan gazetesinde çalışıyordum.  

TÜRKSOLU: Kaç yaşındaydınız?  

ERGİN KONUKSEVER: Çok genç, 24-25 yaşlarındaydım. 22 Şubat'tan sonra emekliye sevk edilen subaylar bir dayanışma kampanyası düzenlemişlerdi. Ben de bunun haberini yapmıştım. Bu haberin ardından Fethi Gürcan, Talat Aydemir'le tanıştırdı beni. Daha sonra Talat Aydemir'in gazetecilerle ilişkilerini yürüten isimlerden biri oldum. Hatta Ankara'dan İstanbul'a geldiği bir gün, Gazeteciler Cemiyeti'nde gazetecilerle sohbet etmesini organize edenlerden biriydim.  



 22 Şubat'ın ardından 21 Mayıs'a giden süreci çok yakından takip ettim.  

 Aydemir'i harekete geçiren sebep Atatürkçü olmasıydı  

TÜRKSOLU: Talat Aydemir'i harekete geçmeye yönelten neydi?  

ERGİN KONUKSEVER: Talat Aydemir, gerçek Atatürkçü bir subaydı. Ve Türk Ordusu'nun Atatürk döneminde şekillenmiş felsefesine yürekten bağlı bir subaydı. Kendisiyle konuşmalarımızda bunu gayet güzel ifade ederdi. İstiklal Savaşı ve ardından kurulan Cumhuriyet'le birlikte Mustafa Kemal komutanlığındaki Türk Ordusu "millilik" karakterini tam anlamıyla kazanmıştı. Bu millilik karakterinin iki boyutu vardı. Birincisi Cumhuriyet'in kurulmasının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yüklenen "vatan savunması" görevi. İkincisi ise İstiklal Savaşı'nın ardından Türk Ordusu'nun şahıslara ve zümrelere bağlı olmaktan çıkıp milletin ordusu haline gelmiş olması. Bu millilik de kendisini Atatürk ilkelerine bağımlılık olarak ifade ediyordu.  

 Ancak Ordu içerisinde 1938 yılında Atatürk'ün ölümünün ardından hükümetlerin Atatürk ilkelerinden ayrılacağı kuşkuları ortaya çıkmıştı. Özellikle 1945 yılından sonra subaylar arasında CHP'nin faşizan yönetimine karşı subaylar arasında itirazlar yükselmişti.  

 27 Mayıs Atatürkçü olduğu için İnönü CHP'sine de karşıydı  





Ergin Konuksever, Talat 
 Aydemir'i bir İstanbul ziyareti sırasında garda karşılarken (üstte). Talat Aydemir, 
 idamından sonra bankadaki parasını alması için 
 Ergin Konuksever'i görevlendirmişti (en üstte). 

TÜRKSOLU: Yani, 27 Mayıs Hareketinin çekirdeğini oluşturan kadro ve anlayış aslında DP iktidar olmadan önce de mi oluşmuştu?  

ERGİN KONUKSEVER: Özellikle İsmet İnönü'nün "Gerekirse, devrimlerde ufak tefek rötuş yaparız." demesi subaylar arasında büyük tepki toplamıştı. Hatta DP'nin 1950'de iktidara gelmesi kimi subaylar tarafından memnuniyetle karşılanmış, İnönü'nün iktidarı bırakmak istememesi durumunda neler yapılacağı görüşülmüştü. Tabii, DP'nin de Atatürk ilkelerinin takipçisi bir parti olmadığı kısa sürede anlaşıldı ve bu sefer de DP'ye karşı birtakım hareketler oluşmaya başladı. Özellikle 1953'ten sonra çeşitli arayışlar oluşmuştur.  

TÜRKSOLU: Bütün bu süreçte Talat Aydemir'in konumu neydi?  

ERGİN KONUKSEVER: Tabii ben o günlere bizzat tanık olmadım. Çok gençtim çünkü. Ancak gerek 27 Mayısçılardan gerek Talat Aydemircilerden gerekse Talat Aydemir'in bizzat kendisinden dinlediklerimden çıkardığım bir sonuç var. Talat Aydemir bütün bu süreç içerisinde hep lider konumda olmuştur. Hatta 27 Mayısçı hareketin çekirdeğini oluşturan üç devrimci subaydan birisidir Talat Aydemir. Diğer ikisi ise Sezai O'kan ve Osman Köksal idi. Ve Atatürk ilkelerine bağımlı bu devrimci subay yapılanması DP iktidara gelmeden önce başlamıştı.  

TÜRKSOLU: 27 Mayıs CHP'ci bir hareket değildi öyleyse.  

ERGİN KONUKSEVER: Aslında değildi. Zaten Talat Aydemir ile 27 Mayısçıların arasını açan şey de buydu. Talat Aydemir ve onun gibi düşünen devrimci subaylar 27 Mayıs hareketi ile birlikte Atatürk ilkelerini yeniden iktidara getirmek gibi bir hedefe sahipti. Ancak Milli Birlik Komitesi zamanla bu hedefinden saptı, kısa sürede seçimlerin yapılmasını sağladı ve iktidarı adeta CHP'ye hediye etti. Örneğin Cemal Gürsel pek çok subayı çağırıp CHP'ye oy vermelerini istemiştir.  

TÜRKSOLU: Madem Talat Aydemir 27 Mayıs hareketi içinde bu kadar önemli bir yere sahipti, Milli Birlik Komitesi'nde niye yer almadı.  

Aydemir'in 27 Mayıs eleştirisi  

ERGİN KONUKSEVER: Çünkü 27 Mayıs gerçekleştiğinde Talat Aydemir Kore'de görevdeydi. Gerek ihtilal aşamasından gerekse Milli Birlik Komitesi'nin oluşma sürecinden uzakta kalmıştır. Bu büyük bir talihsizlik. Talat Aydemir için değil, Türkiye için. O'nun liderliğindeki 27 Mayıs bambaşka olurdu.  

TÜRKSOLU: Talat Aydemir'in Milli Birlik Komitesi'ne alınmadığı için dargın olduğu söylenir.  

ERGİN KONUKSEVER: Bunu söylemek için Talat Aydemir'i hiç tanımamış olmak gerekir. Talat Aydemir, şan, şöhret, makam, rütbe peşinde koşan biri değildi. O kadar ki 21 Mayıs başarılı olsaydı ne yapacaktınız sorusuna Talat Aydemir hep şu yanıtı verirdi: "Tekrar Harp Okulu Komutanı olarak görevime devam ederdim."  

TÜRKSOLU: Harbiye'ye duygusal bir bağlılığı var, büyük önem veriyor.  

ERGİN KONUKSEVER: Kesinlikle. 27 Mayıs'tan sonra Harp Okulu Komutanlığı görevini de bu yüzden istemişti. Atatürkçü subay yetiştirmeyi en önemli görev olarak görüyordu. 22 Şubat'tan sonra Harp Okulu Komutanlığı görevinden alınmasını hiç kabullenememişti tabii ki. Harp Okulu Komutanı olarak Ordu'ya geri dönmek istemesinin altında bu da var ve Türkiye'nin geleceğini bu şekilde garantiye alacağını düşünüyordu.  

TÜRKSOLU: 22 Şubat ve 21 Mayıs harekâtlarına neden girişti?  

ERGİN KONUKSEVER: Çünkü 27 Mayıs'ın hedefine ulaşmadığını düşünüyordu. 27 Mayıs'tan sonra Ordu içinde iki temel eğilim vardı. Birincisi, ihtilalden sonra en kısa sürede seçimlere gidilmesiydi. İkinci grup ise daha devrimci bir hedefe sahipti. Atatürk İlkelerine uygun devrimler yapılmadan seçimlere gidilmesine karşıydı. Bu iki grup arasında büyük bir mücadele vardı. Talat Aydemir de seçimlerin hemen yapılmasına karşıydı. Nitekim 14'ler Olayında 13 Kasım 1960'ta seçimlerin hemen yapılması taraftarı grup diğer ekibi tasfiye etmiştir.  

 Talat Aydemir devrimci subayların lideriydi  

 TÜRKSOLU: Talat Aydemir'in bu gruplar içindeki konumu neydi?  

ERGİN KONUKSEVER: 14'ler Olayı'ndan sonra MBK'ya karşı iki grup oluştu. Bir grubun başında 14'ler arasında da yer alan Alparslan Türkeş yer alıyordu. Diğer grup ise Talat Aydemir önderliğindeki Silahlı Kuvvetler Birliği'ydi. Bu iki grup anlaşamazdı. Çünkü, Talat Aydemir, Türkeş'in ırkçı görüşlerini beğenmiyordu. Temel neden buydu. İki grup da MBK'nın hemen seçimlere gitmesine karşıydı ama farklı nedenlerle karşı çıkıyorlardı. Silahlı Kuvvetler Birliği Atatürk İlkelerinden sapıldığını ve Atatürkçü reformların henüz yapılmadığını düşündüğü için askerlerin iktadarda kalmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyordu.  

TÜRKSOLU: Silahlı Kuvvetler Birliği'nde (SKB) kimler vardı?  

ERGİN KONUKSEVER: Kimler yoktu ki... Hemen hemen bütün generaller vardı. Zaten 27 Mayıs'ta pek çok general tasfiye edildiği için Silahlı Kuvvetler'de pek general de kalmamıştı. Tümenlere bile albaylar komuta ediyordu. Var olan generallerin büyük çoğu da SKB'de yer alıyordu. Örneğin daha sonra Genel Kurmay Başkanı olacak Cemal Tural, dönemin en rütbeli generallerinden Korg. Refik Tulga (o dönem İstanbul Valisiydi), ileride 12 Mart Muhtırası'nı verecek olan ve henüz tuğgeneral rütbesindeki Faruk Gürler ve Muhsin Batur ilee tuğamiral rütbesindeki Celal Eyiceoğlu. Herkesin tanıyacağı isimler bunlar. Ama kısaca şöyle söyleyeyim, birliklerinin başında görevde bulunan hemen hemen bütün subaylar SKB'ye bağlıydı. Hatta Kenan Evren bile, o dönem henüz albaydı, SKB içinde yer alan subaylardandı.  

TÜRKSOLU: Ve SKB'nin başında Aydemir vardı. Albay olmasına karşın?  

ERGİN KONUKSEVER: Evet. Ve son derece kudretliydi. Örneğin, Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel SKB'ye bağlıydı. Ve 1 Haziran 1961'de 27 Mayısçılar tarafından görevinden alınarak Kanada Ottawa'da büyükelçilik görevine atanmıştı. Talat Aydemir'ler buna karşı çıktılar. SKB kudretini ilk olarak bu olayda göstermiştir. Hatta, Tansel'in Ottawa'ya gitmekte olan uçağı havada geri çağrılmış, 19 Haziranda tekrar görevinin başına dönmesi sağlanmıştır.  

 Ne hazindir ki, Talat Aydemir sayesinde tekrar Hava Kuvvetleri Komutanı olan İrfan Tansel, 22 Şubat Harekâtı'na destek olmayacak, hatta 22 Şubatçı Harp Okulu öğrencilerinin ve Aydemir yanlısı kıtaların üstüne jetlerle ateş açtıracaktır... Arkadaşları tarafından yalnız bırakılma duygusunu Talat Aydemir 22 Şubat'ta da 21 Mayıs'ta da sık sık yaşayacaktır.  

 22 Şubat'a giden yol  

TÜRKSOLU: Peki 22 Şubat Harekâtı'na nasıl karar verildi?  

ERGİN KONUKSEVER: SKB'nin karşı çıkmasına karşın 15 Ekim 1961'de seçimler yapıldı. 27 Mayıs'a, hatta Atatürk'e karşı söylemleri bilinen pek çok milletvekili ve senatörün seçilmesi Silahlı Kuvvetler'de büyük tepki toplamıştı. SKB de seçimin hemen ardından 21 Ekimde bir araya gelerek bir protokol imzaladı. Bu protokolde seçimi iptal etme ve Milli Birlik Komitesi'ni feshetme kararı alındı. Protokolde SKB'ye bağlı pek çok general ve albayın imzası vardı.  

Ancak Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay duruma el koydu ve protokolde imzası bulunan pek çok general müdahaleden caydırdı.  

Bunun üzerine 9 Şubat 1962'de SKB yeni bir toplantı yaptı ve 9 Şubat Protokolü imzalandı. Bu protokolle en geç 28 Şubat 1962 tarihinde harekete geçme kararı alındı. Ancak generaller daha sonra bu protokolden de caydılar. Talat Aydemir bunun üzerine kendisine bağlı albaylarla birlikte 22 Şubat'ta harekete geçti.  

 Aydemir başarılı olsa Türkiye sosyalizme giderdi  

TÜRKSOLU: Talat Aydemir 22 Şubat veya 21 Mayıs'ta başarılı olsa nasıl bir Türkiye ortaya çıkardı?  

ERGİN KONUKSEVER: Atatürk ilkelerine bağlı bir yönetim oluşturulacaktı. 27 Mayıs'ın başladığı ama bitiremediği devrimler tamamlanacaktı.  

Örneğin Toprak Reformu. 27 Mayıs'ın söz verdiği, hatta başladığı ama bitiremediği bir reformdu. Kürtlere ilişkin de önlemler alınmıştı. Kürt ağaları batıya sürülmüştü, ama kısa bi süre sonra yerlerine geri dönmelerine göz yumulmuştu. Zaten Talat Aydemir Kürtler için hep endişeliydi. O dönem Kürt hareketi bugünküyle kıyaslanmayacak kadar güçsüzdü. Buna rağmen "Bu adamlara dikkat edin. Fırsatını buldular mı yine ayaklanacaklardır." derdi.  

TÜRKSOLU: Aydemir'in belli bir siyasi programı var mıydı?  

ERGİN KONUKSEVER: Elbette. Her şey hazırdı. Kadrosu da hazırdı. İhtilalin ardından göreve getirileceklerin hepsi belliydi. Örneğin Prof. Dr. İdris Küçükömer (o dönemde solcuydu) ekonomiden sorumlu olacaktı. Kabinede görev alacak diğer kişiler de belliydi. Şu an hayatta oldukları için isimlerini zikretmek istemiyorum.  

TÜRKSOLU: Peki Aydemir'in ekonomik programı?  

ERGİN KONUKSEVER: Tamamen Atatürkçü, devletçi, halkçı... Aydemir başa gelseydi Türkiye sosyalizme doğru ilerlerdi. Zaten, ekonomiyi teslim edeceği kişiler de sosyalist karakterdeydi.  

TÜRKSOLU: Aydemir'in 22 Şubat'ta başarısız olmasına karşın 21 Mayıs'ta tekrar ihtilale kalkışmasının nedeni neydi? İktidar hırsı mı?  

ERGİN KONUKSEVER: Kesinlikle hayır. Toplumu Atatürk ilkelerine göre dönüştürmek isteyen bir devrimci olduğu için tekrar denemişti. Hatta şöyle bir anım vardır. 21 Mayıs'tan sonra mahkemede yargılanırken hakim kendisine sorar: "İhtilâle kalkışmanın yasalara aykırı olduğunu bilmiyor muydun?" Aydemir yanıtlar: "Ben iktidara gelseydim kendi yasalarımla gelecektim. Sen de o yasalara uyacaktın."  

 Harbiyeliler Talat Aydemir için canını verirdi  

TÜRKSOLU: Talat Aydemir 22 Şubat'ta Harp Okulu komutanıydı. Bu yüzden Harp Okulu'nun tamamı harekâta katılmıştı. Ancak 21 Mayıs'ta emekliye ayrılmış olmasın akarşın Harp Okulu üzerinde hâlâ etkisi olduğunu görüyoruz.  

ERGİN KONUKSEVER: Harbiyeliler 21 Mayıs'ta, aynen 22 Şubat'ta olduğu gibi Aydemir'in peşinden gittiler. Komutanlarını yalnız bırakmadılar. Hatta çok ilginç bir olay anlatayım. Talat Aydemir emekliye ayrıldıktan sonra bir gün Kızılay'da gezerken, Harp Okulu öğrencilerinin resmi bir geçit yaptığını görür. Diğer vatandaşlarla birlikte kaldırımdan töreni izlemeye başlar. Sivil kıyafetlidir tabii ki. Tören kıtası eski komutanlarının izlemekte olduğunu fark edince hemen selam dururlar.  

 Bir de 22 Şubat öncesinde, Aydemir henüz Harp Okulu komutanıyken İnönü'nün Harp Okulu'nu ziyareti sırasında yaşananlar vardır. İnönü, Aydemir'in Harp Okulu öğrencileri üzerindeki etkisini bilmekte ve bu etkiyi kırmak istemektedir. Ziyareti de o yüzden gerçekleştirir. Ancak Talat Aydemir Harp Okulu öğrencilerini İnönü'yle görüştürmez. İnönü öğrencilerle birlikte yemek yemek ister, yediler diye yanıtlar. Eğitimlerini görmek ister, Talat Aydemir okul dışındalar diye yanıtlar. Bu şekilde rest çeker Aydemir.  

TÜRKSOLU: Harp Okulu öğrencilerinin bu bağlılığın nedeni neydi?  

ERGİN KONUKSEVER: Öncelikle komutanlarını çok seviyorlardı. Aydemir'in sözünün eri olduğunu, kendilerini yarı yolda bırakmayacağını biliyorlardı. Protokollerin imzalandığı, sözlerin verildiği ama hiç tutulmadığı bir dönemde bunlar çok önemliydi. Aydemir uğruna canlarını verebilirlerdi. Ayrıca Talat Aydemir tarafından Atatürk İlkeleri doğrultusunda yetiştirilmişlerdi. Atatürkçülüğün gereği olarak da Aydemir'in peşinden gitmeleri gerektiğini biliyorlardı.  

TÜRKSOLU: Peki Ordu artık bir kağıttan kaplan mı?  

ERGİN KONUKSEVER: Talat Aydemir'ler bugün Ordu'ya ve Atatürk'e yapılan hakaretlerin binde biri bile olmayan tavırlara karşı harekete geçmişti.  

 Bugün ise çok daha kötüsünü yaşıyor Türkiye. Sanki bu ülkede Atatürk hiç yaşamamış gibi.  

 Ordu'nun da saygınlığı kalmadı. Arınç çıkıp "Bu orduyla mı savaşa gireceğiz" diyor, o kadar subay hapsediliyor, tutuklanıyor. Kimse karşı çıkmıyor... 


http://www.turksolu.com.tr/312/konuksever312.htm

***

5 Temmuz 2017 Çarşamba

ÇANKAYA YOLUNDAKİ KRİZLERİN TARİHİ


   ÇANKAYA YOLUNDAKİ KRİZLERİN TARİHİ 

27.09.2014 01:42

Türkiye Devleti'nin şekli Cumhuriyet'tir ilanından 15 dakika sonra devletin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal oy birliği ile seçilmişti. İlk cumhurbaşkanının 
seçiminde bir demagoji, tartışma olması beklenemezdi. Nitekim tıpkı devlet fiilen cumhuriyet olarak yürümekte olduğu gibi meclis başkanı Mustafa Kemal de 
fiilen devlet başkanlığında idi. Ancak bu yıl on ikincisi seçilecek olan cumhur başkanlığı seçimleri, ilkinden sonra daima hep tartışma ile geçti. Bazen bir darbe döneminin sona erişi olarak gerçekleşti. Bazense darbecilerin meşruiyet kazandırma nedeni, cumhurbaşkanlığı seçilmeyişi oldu. 

Şimdi biz bu yazıda ikinci Cmhurbaşkanından başlayıp Sunay'ın seçimine kadar geleceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ikinci cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü'nün seçimler sırasında adı tartışma odağı olmadı.. Atatürk'ün uzun yıllar mesai 
arkadaşlığı yapmış olan İnönü, son bir buçuk yılını evinde geçirmişti. Atatürk, İnönü ile, kalkınma, Hatay, devlet çiftlikleri , Nyon Konferansı vs konularındaki 
görüş ayrılığı 1937 yılında zirveye ulaşmış ve yolları ayrılmıştı. Kısaca Atatürk vefat ettiğinde artık İnönü yanında yoktu. Başvekil Celal Bayar idi. 
Bu yol ayrılığı ise cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemedi. 11 Kasım 1938'te yapılacak seçimlerde mecliste aday olmayacak, vekiller oy pusulalarına oy vermek istedikleri namzetin ismini yazacaklardı. Meclis bu usûl ile İnönü'yü seçti. Ancak o günler konuşulmayan bir iddia yıllar sonra ortaya atıldı. 

İddianın kaynağı Atatürk'ün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak'tı. Soyak'ın hatıratına göre Atatürk, vasiyetnamesini yazdırdıktan sonra konu yerine seçilecek isime gelmiş, Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak'ı yerine düşündüğünü ifade etmişti. Ancak bu husus, ne Bayar'ın ne de Atatürk'ün çevresindeki ikinci bir isim tarafından doğrulanmadı. Hasan Rıza Soyak ve Tevfik Rüştü Aras'ın İnönü'ye karşı tavrı malum olduğu için iddiaya şüphe ile yaklaşıldı. İnönü'nün son cumhurbaşkanlığı ise ilginç bir olayla başladı. 1961 Anayasası'ndan önce cumhurbaşkanı her milletvekili seçiminden sonra tekrar yapılmakta idi. 

1946 seçimlerinden sonra İnönü meclise girerken DP grubu ayağa kalkmadı. O zamana kadar cumhurbaşkanı genel kurula girişinde vekiller ayağa kalkıyorlardı 
ve DP, meclis hiç kimsenin önünde ayağa kalkmaz prensibini belirterek ayağa kalkmadı. Birazdan bu prensiplerinin Bayar'ın seçilmesinden sonra ki uygulanışını ele alacağız.

14 Mayıs 1950'de Türkiye'de seçim yoluyla iktidar değişip DP iktidar olunca, bu defa cumhurbaşkanlığı ilk kez CHP dışından bir isme geçecekti. 

Tartışmalar da DP içerisinde oldu. O zamana kadar Atatürk ve İnönü aynı zaman da partilerinde genel başkanlık yapmışlardı. DP ise seçimler sırasında partisiz 
cumhurbaşkanı sloganını benimsemişti. Şimdi kamuoyunun genel kanaati o sıra DP 'nin başında olan isim Celal Bayar'ın cumhurbaşkanı seçileceği şeklinde idi. 

Siyasetin teamülünde bu vardı. Ancak DP içerisinde bir grup Bayar'ın genel başkanlıktan ayrılmamasını, parti içindeki en tecrübeli isim olarak yeni dönemde 
Başbakanlık görevini almasını istiyordu. Bayar ise bu tezi düşünmedi ve cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu. 387 oy Bayar'a, 36 oy Halil Özyürek'e, 66 oy da İnönü'ye çıktı. Yani DP oy birliği ile seçimlere yaklaşmadı. 1954'te de Bayar partisinin grubundan tam oy almadı. Ancak 1957'de DP grubunun tamamı Bayar'a oy verdi. Bugün neticeyi değiştirmeyen bir anekdot olan bu hadise, o günler içinde önemli bir husus olması gerekir. 1955 yılındaki DP grubunun kaynaması ve literatüre ' Sarol Formülü ' olarak geçen Başbakan'ın şahsi itimatla kabineyi yenilemesini de düşünürsek, o dönem ki iktidar partisi vekillerinin her şeyi sorgusuz sualsiz oylayan vekiller görünümünde olmadığı sonucuna ulaşılabilir mi bu da başka bir yazıda ele alınmalıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Bayar seçildikten sonra meclise girdiğinde DP grubu, yıllar önce İnönü'ye takındıkları tavır ile çelişmemek için ayağa kalkmadı. Ama Bayar'ı çılgınca alkışladı. 

CHP grubu ise ayağa kalktı tek bir alkış sesi bile işitilmedi.

1961 yılının Ekim ayına geldiğimizde ise cumhurbaşkanlığı seçimi olası bir müdahalenin durdurulmasında bir koz oldu. Darbeden sonra Milli Birlik Komitesi 
yönetimi ele almış komite başkanı Cemal Gürsel, devlet başkanı sanıyla görev yapmıştı. Süreç ilerledikçe MBK bölündü ve 14ler olayı meydana geldi. 
Ardından içerisinde Talat Aydemir'inde bulunduğu Silahlı Kuvvetler Birliği kuruldu ve MBK ile açıktan olmayan bir iktidar mücadelesi başladı. Bu şartlarda 
gerçekleşen seçimlerde CHP birinci parti olmayı umuyordu. 
İnönü cumhurbaşkanı olmayı, Başbakanlığa da CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal'ı planlıyordu. 

Ancak CHP seçimlerde %36 ile birinci çıktı. 173 vekilde kaldı. DP'nin devamı olan Adalet Partisi %34 alarak 158 vekil çıkardı.

Bu sonuçla İnönü'nün tekrar Çankaya'ya çıkma planı suya düştü. Planı boşa çıkan sadece İnönü değildi. 15 Ekim akşamı alınan sonuçlar 27 Mayıs'ın devam 
ettirilmesini savunan ordu mensuplarını memnun etmedi. Seçim sonuçlarını geçersiz saymayı, mevcut idareyi sürdürmeyi düşündüler. 
21 Ekim protokolü olarak bilinen plana göre meclisin açılmadan seçimlerin iptal edilmesini planladılar. Ama plandan Gürsel'in de İnönü'nün de haberi oldu ve 
21 Ekim protokolüne karşı açıktan tavır aldılar. 24 Ekim'de Çankaya'da Silahlı Kuvvetler Birliği'nin temsilcileri ile AP, CHP, YTP, CKMP Genel Başkanları 
Cemal Gürsel'in başkanlığında bir araya geldi. Tartışmalar sonunda demokrasinin 'güdümlü' olarak hayata dönmesi kararı çıktı. Buna göre partiler, Gürsel'in cumhurbaşkanı, İnönü'nün de başbakan olmasını sağlayacak, askerler de geri adım atacaktı. 25 Ekim'de TBMM açıldı ve resmen 27 Mayıs dönemi sona erdi. 
Ancak bu kararlardan habersiz olanlar vardı. DP idare kadrosunun kıymet verdiği Anayasa Hukuku'nda önde gelen bir isim olan Prof. Dr. Ali Fuat Başgil birden 
bire aday olmak için çıkageldi. AP ve YTP 'nin desteğini umuyordu. Şüphesiz 24 Ekim'de partiler, askerleri durdurmak için bir teminat vermeselerdi Başgil'e 
destek verecekleri malum idi. Basına 24 Ekim kararları sızınca (Mete Akyol'un anıları ve 12 Mart Belgeseli'nden) Başgil'e bu durumu sormuşlar, Başgil de 
geri adım atmamıştı. Ancak Başgil ile Başbakanlık'ta görüşen Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay, adaylığını geri almasını, aksi takdirde Silahlı Kuvvetler Birliği'nin 
durdurduğu harekete devam edeceğini, hatta Başgil'e hayat güvencesi veremeyeceklerini belirtince adaylıktan çekildi. Türkiye'nin dördüncü cumhurbaşkanı, darbe yönetimini sürdürmek isteyen kesim ile yapılan pazarlık ile belirlendiğini söylersek sosyal bilimlerdeki kavramların kullanımı ve ifadelerin tespiti hassaslığını çiğnemiş olmayız. 

İkinci yazımızda Sunay'ın seçimiyle başlayan Genelkurmay geleneğini, Gürler olayı ile Korutürk'ün seçilişini ve 1980'in Mart'ından 
Eylül'üne geçen süreyi ele alacağız..,

              Yazımızın birinci bölümünde Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar ve Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanlığı seçimlerini ele almıştık. 
Bu yazıda beşinci cumhurbaşkanlığı seçimine uzanacağız. 1966 yılının başlarında Cemal Gürsel'in sağlık durumu git gide bozulmaya başladı. 

Rahatsızlığının düzelmemesi üzerine Amerika Birleşik Devletleri'nde tedavi edilmesi gündeme geldi. ABD Başkanlığı uçağı ile yurttan ayrıldı. 

İlk birkaç gün tedavinin iyi gitmesine rağmen göstergeler tersine döndü. Gürsel komaya girdi. Bu kez kendi toprağında vefat etmesi fikri kabul gördü. 
Gürsel ağır bir atmosferde ülkeye geri getirildi ve havalimanından ambulansla hastaneye taşındı. Artık cumhurbaşkanlık vazifesini bozulan sağlığı gerekçesiyle 
sürdüremeyeceği otuz sekiz imzalı bir doktor raporu ile resmileşti. Türkiye derhal cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girdi.

            İktidarda bulunan Adalet Partisi'nin istediği adayı seçtirme gibi bir aritmetik imkânı vardı. Millet Meclisi ve Senato'da sandalye sayısı buna haizdi. 
Ancak 27 Mayıs'ın hassas artçıları peş peşe gelmişti. Başbakan Süleyman Demirel, ' Çatı ' olabilecek bir isim düşündü. Hem iktidar hem muhalefet hem de ordu için tartışmasız benimsenebilecek bir aday olmalı idi. Demirel, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı düşündü. Sunay'a giderek onu aday göstermek istediğini açtı. Sunay kabul etti. Ancak bir prosedür engelinin aşılması gerekiyordu. O dönem Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için ya milletvekili ya da senatör olmalıydı. Parlamento dışından aday gösterilemiyordu. Bu da hemen aşıldı. Kontenjan senatörlerinden biri istifa etti. Sunay jet hızıyla Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrıldı ve kontenjan senatörlüğüne atandı. 28 Mart 1966'da yapılan seçimlerde karşısında CKMP ve Alparslan Türkeş vardı sadece. 

Seçimi Sunay kazandı.

            Türkeş'e göre genelkurmay başkanlarının cumhurbaşkanı olmaları hem siyasi rüşvet hem de sakıncalı bir geleneği başlatabilirdi. 
Bunun karşısında tavır göstermek adına aday oldu ve CKMP, Genel Başkanı'na oy verdi. Nitekim Faruk Gürler olayında Türkeş'in dile getirmek istediği sakınca 
gerçekleşmek üzere idi.

             Peki, neden Sunay? 27 Mayıs'tan sonra iktidarı örtülü ele geçiren Silahlı Kuvvetler Birliği, orduyu elde tuttuğu için Milli Birlik Komitesi'nin üstüne 
çıkmış durumda idi. Milli Birlik Komitesi'nin tesiri azalmıştı. Seçimler ile demokratik düzene tekrar geçilmesinden kısa bir süre sonra Silahlı Kuvvetler Birliği'nin güçlü isimlerinden Albay Talat Aydemir 22 Şubat 1962'de ve 21 Mayıs 1963'te iki darbe girişiminde bulunmuştu. Sonunda darağacına giden Aydemir'e karşı demokratik düzenin işlemesinden yana tavır alan Sunay, özellikle ikinci girişimin bastırılmasında bizzat komuta etmişti. Siviller onun darbe girişimlerine 
geçit vermeyeceği kanısındalardı.

                Sunay'ın seçiminde AP'nin aritmetik gücünü zorlamaması, CHP'nin 'Sunay, bizim de adayımızdır' açıklaması, ordu komuta kademesinin mecliste 
kendilerine ayrılan localarda tam kadro bulunması, beşinci cumhurbaşkanlığı seçiminin göze çarpan unsurlarıdır. 1966'ta başlayan görev süresi 1973 yılına 
kadar sürdü. Bu süre zarfında 1971 yılının 12 Mart'ında muhtıra ile tekrar demokrasi 'güdümlü' oldu. Sunay'ın cumhurbaşkanlığının süresinin dolması ise başka bir kavgayı başlatacaktı.

             Cevdet Sunay'ın cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştiği zaman Alparslan Türkeş'in itirazını hatırlayalım. Genelkurmay Başkanları için Çankaya bir rütbe 
daha olur diyerek karşı çıkmış ve seçimde aday olmuştu. Şimdi bu kaygının gerçekleştiği 1973 yılına gidiyoruz. Ancak bir yıl önceden başlamamız gerekiyor. 

Yani 1972'ye gidiyoruz.

            O yıl Genelkurmay Başkanlığı üzerinde bir ince hesabın kavgası başladı. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın görevinin sona ermesine daha bir 
yıl vardı. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ise Genelkurmay Başkanı olarak atanmadığı takdirde 30 Ağustos itibari ile emekliliğe ayrılması gerekiyordu. 
Faruk Gürler'in önünün açılması, 12 Mart sürecinin devam ettirilmesi için elzemdi. 

12 Mart'ın ikinci önemli ismi Muhsin Batur da Gürler'in Genelkurmay Başkanlığı'nı destekliyordu. Bu iki isim 12 Mart Muhtırası'nın imza sahipleri, muhtıranın öncü isimleri idi. Ancak 12 Mart süreci başladıktan hemen kısa bir süre sonra Memduh Tağmaç, Cevdet Sunay ile bir araya gelmiş Başbakanlık için Nihat Erim ismini getirmiş böylece Gürler ve Batur'un etki alanını azaltmıştı. Şimdi Gürler ve Batur ikilisinin tekrar kozları eline alma vakti gelmişti.

            Gürler'in Genelkurmay Başkanı olması için Memduh Tağmaç'ın atamalardan önce emekliye ayrılması gerekiyordu. Ordu içindeki Gürler Batur cuntası tekrar harekete geçti. Jetler Ankara üstünde program dışı uçmaya başladı. Kulaktan kulağa yayılan dedikodu, Gürler'in önü açılmadığı takdirde bunu zorla sağlamak idi. Talat Aydemirvâri bir iz görülmekte idi. Ve jetler sonuç verdi. 1972'de Memduh Tağmaç emekliye ayrıldı, Gürler Genelkurmay Başkanı oldu.

            Gürler, 12 Mart sürecinde kendisini devlet başkanı yapmak isteyen cunta hazırlık ekibine 'Aslanlı Yol'un (Genelkurmay Başkanlığı) verilmesini istemiş ve sembolik bir devlet başkanlığından ziyade ordunun bir numaralı ismi olmak istediğini beyan etmişti. [i] 1973'e gelindiğinde ise Gürler o dönemki 
yaklaşımlarının tersi bir iz düşüm bıraktı. Cumhurbaşkanı olması yönündeki vekillerden ve ordu içinden gelen talepler karşısında Çankaya'ya çıkma kararı aldı. 

Bu kararı aldı ama bu sefer jetlerle olabilecek bir hadise ile karşı karşıya kalınmıştı. Meclis realitesi vardı.

            1973'ün başında Cevdet Sunay'ın görev süresinin sona ermesine doğru kamuoyu ön tartışmalara girişti. Sunay'ın görev süresinin uzatılması gündeme 
geldi. Ancak şâhısa yönelik uygulamaların sakıncaları ifade edilerek görev süresi uzatma fikri kısa sürede geri alındı. Sonra Nihat Erim'in ismi ortaya atıldı. 
Bu isim de tutulmadı. Nihayet Gürler'in adaylığı resmen dillendirildi. Yerine getirilmesi gereken tek bir prosedür vardı. Tıpkı Sunay'da olduğu gibi Meclis üyesi olması gerekiyordu. Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa etti ve kontenjan senatörü oldu. Gürler'in adaylık yolu açıldı. Aday olduktan sonra da yoğun bir 
destek propagandası başladı. Bu propagandanın amiral gemisi TRT oldu. Gürler'in seçilmesini garantiye almak istercesine bir tavır takınıldığı gözlemleniyordu.

            13 Mart günü ilk oylama yapıldı. Gürler'in karşısına Adalet Partisi, bütün zorlamalara karşı başka bir eski askeri aday gösterdi. Eski DP milletvekili 
Perihan Arıburun'nun eşi Hava Kuvvetleri eski komutanı Tekin Arıburun idi. Adalet Partisi'nden kopanların kurduğu Demokratik Parti de Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli'yi aday gösterdi. Ordu mensupları, gazeteciler, vekiller ile senatörlerden başka tek sivil Gürler'in oğlu idi Oylama sonunda Gürler 175, Arıburun 282, Ferruh Bozbeyli 45 oy aldı. Turlar devam ettikçe Gürler'in oyu artacağı yerde azaldı. CHP ve AP'nin Gürler'i seçtirmeme inadı kuvvetlenmiş ve 
12 Mart'ın rövanşı - tehditlere rağmen- alınmış oldu.

            Oylamalar sonunda ordu adına siyasilerle görüşenler, cumhurbaşkanlığı seçiminde artık irade beyan etmeyeceklerini dile getirdiler. Uzlaşma sırası 
şimdi CHP ve AP de idi. Demirel ve Ecevit, hem parti tabanlarının hem de ordunun benimseyebileceği bir aday üzerinde çalışmalara başladı. 

Bu sefer ki isim yine bir emekli asker, Fahri Korutürk idi. Fahri Korutürk, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış, Moskova ve Madrid Büyükelçiliklerinde 
bulunmuş bir isimdi. Soyadının Atatürk tarafından verilmesi gibi bir anekdot bulunuyordu. Korutürk'e teklif götürüldü ve Korutürk kabul etti. 
Kabul etmemesi halinde alternatifi de eski bir amiral ve yargıç olan Fahri Çöker
idi. Bu arada Cumhuriyetçi Güven Partisi Anayasa Mahkemesi Başkanı Muhittin 
Taylan'ı aday göstermek istediyse de senatör olmadığı için - senatörlüğe atanmasına da Sunay 'görev süresinin sona ermesine iki gün kaldığı' için razı değildi - bu teklif sonuç vermedi.

            6 Nisan'da yapılan oylamada AP, CHP ve CGP, Fahri Korutürk'ü aday gösterdi. Korutürk 365, Gürler - çekildiği halde- 87, Ferruh Bozbeyli 51 oy aldı. 
Bu sonuçlarda Korutürk Türkiye Cumhuriyeti'nin Altıncı cumhurbaşkanı oldu. Tarafsız ve çatı olma konusunda yaşanmış bir örnek olması her ne kadar bugünün tartışmaları arasında görmezden gelinse de tarihçilerin ve araştırmacılarının tetkikleri Korutürk döneminin teferruatlarını ortaya koymaktadır.


Org. Faruk Gürler

[i] Bu süreçte olup bitenler hakkında detaylı bilgi için bkz: ' 12 MART BELGESELİ '

http://www.caghansari.com/news/cankaya-yolundaki-krizlerin-tarihi-1/

Devamını oku: http://www.caghansari.com/news/%c3%a7ankaya-yolunda-krizlerin-tarihi-2/

Devamını oku: http://www.caghansari.com/news/%c3%a7ankaya-yolundaki-krizlerin-tarihi-3/


***

22 Ekim 2016 Cumartesi

Kursakta Kalan Bir Darbe Girişimi: 31 Mart 1963 Darbe Teşebbüsü




Kursakta Kalan Bir Darbe Girişimi: 31 Mart 1963 Darbe Teşebbüsü



Erol Marasli

Gazetezi Yazar 

erolmarasli@gmail.com


Tarihimizde iki 31 MART VAK’ASI vardır: Birisi 14 Nisan 1909 tarihindeki darbe girişimidir. Ünlüdür. Üzerine ciltlerle kitap yazılmıştır. İkincisi ise pek bilinmez: anlatayım da benden duymuş olun!

22 Şubat 1962 deki Albay Talat Aydemir’in birinci darbe girişimi bastırılmıştı ama ordudaki darbe yanlılarının hevesleri bastırılmamış, daha da artmıştı.

Bu sırada Yassıada mahkumu Demokrat Partililer için “af girişimi” genç subayları daha da ateşledi. 24 Mart günü başını bazı genç subay ve CHP’lilerin çektiği bir grup Adalet Pertisi/AP genel merkezini basarak binanın camlarını, çerçevelerini indirdiler. Parti Genel merkezi harabe haline gelmişti. Sayıları 400 kişi kadardı.

Genel merkez binasında bulunan AP Genel Başkan yardımcısı Süleyman Demirel ve bazı yetkililer ürkümüştür, belki de korkmuşturlar: Demirel ,“ Bu memlekette 50 sene daha demokrasi olmaz!” diyerek istifa edeceğini söyler. 

Kendisiyle beraber 9 kişi partiyi terk ederler. Üç gün sonra 7 kişi tekrar geri gelirler. Korku biraz dağılmıştır. Ama Demirel “Şapkayı alıp gitme”alışkanlığını o zaman edinmiştir. Demirel’in koltuğuna sonradan rakibi olacak olan hemşerisi Dr. Sadettin Bilgiç oturtuldu. Af rafa kaldırıldı. Celal Bayar için çıkarılan geçici af da geri alınarak Kayseri Cezaevine tekrar gönderildi.

Talat Aydemir ise yarım bıraktığı işi/“ darbe” yi yapmak için yine faaliyetteydi. Yanında Mustafa Ok, Bahtiyar Yalta, Turgut Alpagut, Galip Gültekin, Fethi Gürcan vardı. Ankara’da yapılan toplantıda Mustafa Ok’un teklifi ile 23 Şubatta yurda dönen ondörtlerin lideri Alpaslan Türkeş ve arkadaşlarını da içlerine almak istediler. Fethi Gürcan bu teklife şiddetle karşı çıkar ve ateşli bir nutuk atar. Öyle ya Gürcan solcudur, Türkeş ise Türk Milliyetçisi. Ama Gürcan’a rağmen birleşme kararı alınır.

Harekat planları İstanbul ve Ankara için en ince detayına kadar yapılmıştı. İhtilal tarihi 31 Mart 1963 olarak kararlaştırıldı. Ve İstanbul’a kurye ile planlar ve parolalar gönderilir.

Bu arada Kabibay/Seyhan ekibi birleşmeyi kabul etmez. Türkeş ekibinden yanıt gelmeden alb. Tevfik Ünlüer ve Selçuk Atakan da Türkeş’i istemediklerin Aydemir’e söylerler. 

Türkeş’e bizzat “ Karar verseydiniz; kararınız ne olacaktı?” diye sorduğumda “ Yurda döneli bir hafta olmuş… Türkiye ile iki yıldır bağlarımız kopuk… Talat’ı da tanıyorum: O’nunla hiçbir şey başarılı olamaz!. Nasıl evet diyebilirim” diye yanıtladı.

28 Şubat günü yaptıkları toplantıda Mustafa Ok’un “ İhtilal gece yapılır, fakat gün doğması ile birlikte yan kuvvetlerin tazyiki ve memleket meselelerinin önemi başlar.Zaman ilerledikçe menfi/karşı kuvvetler bizi yıpratır. Memleketin kaderi ile oynanacak zaman değildir.” diye darbeye karşı çıkması üzerine hırsı mantığından önde olan Fethi Gürcan        “ ben arkadaşlarımla bu işi için hazırlandım. 31 Mart gecesi ihtilal yapmak zaruridir. Cesareti olmayanlar gelmesin. Ben arkadaşlarımı yalnız bırakmam.” diye karşı çıkınca Mustafa Ok da aynı ses tonuyla “ İhtilal erkeklik olsun diye yapılmaz, memleketin menfaatleri icap ettiriyorsa yapılır, değilse böyle işlerden kaçınılması da bir zarurettir.”der

Aydemir de darbe için gerekli ortamı sağlayamamıştır.

Ve darbe planı suya düşer.

Aydemir ve Fethi Gürcan “yeni bir darbe girişimi” için planlar yapıp, yeni bir kadro kumanın peşindedirler…

Bir sonraki darbe teşebbüsünde Aydemir’e “yoldaş” olacak olan Talat Turhan’da /o sırada MSB. General Muzaffer Alankuş’un özel kalem müdürü’dür/ “ Genç Kemalistler Ordusu” adlı bir örgüt kurduğu iddiasıyla göz altına alınıp tutuklandı. 

Bu arada da “darbe çağrısı” yapan bir bildiri elden ele dolaşıyordu… Bidirinin altında “Devrimci Genç Subaylar” imzası vardı.

Belli ki; bu bildiri, darbe teşebbüsü kursaklarında kalan darbecilerin eseriydi.

*( Yazımı devam eden “Türkiyede  Askeri Darbe Teşebbüsleri” adlı kitabımdan)



..