ORTADOGU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ORTADOGU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Haziran 2019 Pazartesi

OPERASYON BÖLÜM 34

OPERASYON BÖLÜM 34


Bu vakıflar Londra’da, İsviçre’de belki de Belçika’da vardır. 

MED televizyonunun kuruluşunda uyuşturucudan elde edilen para kullanılmamıştır. Bizim örgütümüzün doğrudan uyuşturucu maddeyle iştigali yoktur. Başlangıçta ifade ettim, bizim Zaros bölgesi dediğimiz Van ve Hakkari bölgesinin normal ticareti uyuşturucu ticaretidir. Orada ki bölge sorumlularımız bu uyuşturucu ticaretinden pay almışlardır. 
Bunu dışında örgütümüz uyuşturucu ticaretiyle iştigal etmez. Ayrıca Avrupa polisi de bu konuda çok dikkatlidir. Uyuşturucu ticaretinden kazanılan parayı kullanmamıza imkân yoktur. Alman polisi de PKK’nın uyuşturucu ticaretiyle ilgisi yoktur demiştir. 
Soruldu: PKK’nın uyuşturucu ticaretiyle iştigal etmediğini söylemektesiniz. Ancak PKK örgütüne yapılan operasyonlarda PKK militanlarının barındıkları sığınaklarda yapılan aramalarda 7 466 kilogram esrar, 1 984 000 kök hintkeneviri, 63 kilogram 375 gram eroin, 33 kilogram baz morfin, 1 adet uyuşturucu imalathanesi ele geçirildiği tespit edilmiştir. 
Cevap: Bana okuduğunuz olaylardan benim haberim yoktur. Ben başından beri uyuşturucu ticaretine karşı çıktım. 
1990’lı yıllarda İran’da Makü bölge sorumlusuyla yaptığım konuşmada bu uyuşturucu ticaretini bırakın uyuşturucu ticareti PKK’nın siyasî yönünü bitirir dedim. 
Soruldu: Yakalanan uyuşturucu maddelerin PKK’lı olan elemanlarının verdikleri bildirilen bilgilerden uyuşturucu trafiğinin Derince-Trieste ve Batı Avrupa, Haydarpaşa-Köstence-Budapeşte-Almanya, Edirne-Sofya-Bükreş-Almanya ve 
Batı Avrupa Ülkeleri, Kapıkule-Patnos Limanı-Trieste-İsveç ve Fransa, Kapıkule-Sofya-Bükreş-Budapeşte-Viyana-Roma ve Batı Avrupa ülkeleri olduğu anlatıldı, soruldu. 
Cevap: Benim bilgim dahilinde uyuşturucu kaçakçılığını PKK örgütü yapmamıştır. fiayet uyuşturucu kaçakçılığı yaparken yakalanan PKK örgütü elemanları varsa bundan alan sorumluları haberdardır. 

Ama ben başlangıçtan beri uyuşturucu ticaretine karşı çıktım. 

Soruldu: Sürgünde Kürt Parlamentosu soruldu. 
Cevap: 1994 yılında bir kısım DEP milletvekillerinin takibata uğrayıp tutuklanmaları, bir kısmının yurtdışına kaçmasından sonra Sürgünde Kürdistan Parlamentosu fikri oluşmaya başladı. Bu DEP milletvekillerinden başka Avrupa’da bir kitle oluşturan varlıktan da temsilciler seçerek böyle bir oluşum kurma fikrini ben de benimsedim. Çünkü Türkiye’de DEP için parlamenter faaliyet kısıtlanmıştı. Diplomasi alanında faaliyet gösterecek legal bir kuruluşa ihtiyaç vardı. Ayrıca PKK gibi bir örgütle ilişki kurmakta güçlük çeken Avrupa’daki birçok kişi ve kuruluşlar için rahatça ilişki kurabilecekleri 
legal ve kabul görmüş bir oluşum meydana gelecekti. Bu nedenlerle sürgünde bir Kürt Parlamentosu kurulmasını destekledim. Sürgünde Kürt Parlamentosu 1995 yılında Lahey’de kurulmuş olup, bugün merkezi Brüksel’dedir. 4-5 yerde 
genel kurul yapılmıştır. Başkanı Yaşar Kaya olup, benim bildiğim üyeleri; Zübeyir Aydar, Remzi Kartal, Nizamettin Toguç, Ali Yiğit, Mahmut Kılıç’tır. Çoğaltmak mümkündür, hatırladıklarım bunlardır. Bu parlamentonun 65 üyesi mevcut olup 
yukarıda saydığım isimler de bulunduğu 12 tanesi ERNK temsilcisidir. Naif Güneş başlangıçta bu parlamento üyesi iken daha sonra bu parlamentoyu bıraktı belki özel nedenlerle bırakmış olabilir. Parlamentoda en fazla temsilci ERNK’nın yani 
bizim olup başka gruplarında temsilcileri vardır. Örneği Rızgari grubu gibi. Parlamento Norveç’te, Moskova’da, İtalya’da toplantıları gerçekleştirdiği, en sonda İspanya’nın Bask Bölgesi’nde 1999 yılı temmuz ayında toplantı yapma hazırlığı içindedir. ERNK temsilcilerinin seçimine gelince bunlar zaten maruf kişiler olup benim müdahaleme gerek kalmadan seçilmişlerdir. Diğer gruplara ise ben karışmadım. 
Benim bu parlamento üyelerine başka devletlerle münasebetlerinde perspektif vermeme lüzum kalmadı, çünkü kendileri zaten tecrübeli kişiler olup büyük ölçüde münasebet geliştirmişlerdir. Sadece Roma’ya gidin parlamenterlerle ilişki kurun bana davetiye çıkarmalarını sağlayın şeklinde talimat verdim. 
Soruldu: Ulusal Kongre soruldu. 
Cevap: Bu Ulusal Kongre’yi bir şemsiye örgüt şeklinde düşündük. Sürgünde Kürt Parlamentosu’nu içine almakla birlikte bu parlamentonun dışında kalan grupları yani, dünyadaki bütün Kürtleri kapsayacak şekilde oluşturulan bir örgüt olacaktı. Bu örgütün amacı Kürt içi anlaşmazlıkları çözmek, Kürtler adına genel diplomasi faaliyetini yürütmek şeklinde iki ana esasta toplanabilir. 
Amacımız budur. 
Ulusal Kongre önümüzdeki ay Sürgünde Kürt Parlamentosu’nun bulunduğu yerde yani Brüksel’de toplanacaktır. 
Soruldu: PKK örgütünün liderliğiniz altında yapılanmasını anlatınız, örgütün kuruluşundan bu yana örgüt elemanları sizi hangi kod isimlerinizle tanımaktadır. 
Cevap: PKK örgütü klasik anlamda siyasî parti olmaktan öte benim konumumda onunla birlikte değerlendirildiğinde örgütümüz parti, ordu ve cephe şeklinde teşkilatlanmıştır. Bana örgütte genelde Apo denilmektedir. Yazışmalarda ise Ali 
Fırat kod adını kullanıyordum. Daha önceden merkezi yürütme ve merkez komite kavramları vardı. 5. Kongre’den sonra biz, başkanlık ve yardımcıları şeklinde bir kurula gittik. Bunun alanlara ayrılması eyaletler biçimindedir. Ayrıca yurtdışı temsilciliklerimiz vardır. 
6. Kongre’ye doğru önde gelen kadrolar toplandı. 
6. Kongre şu anda sonuçlanmıştır. Daha çok belli karargâhlarda iki merkez komite elemanı etrafında alan yönetimleri oluşmaktadır. Pratikte böyle icra edilmektedir. Bu birimler hem karar hem de uygulama birimleridir. Merkez Komite üyeleri bir klasik bir de orta boy kadrolar vardır. Benim yardımcılarım; Cuma kod Cemil Bayık, Abbas kod Duran Kalkan, Avareş kod Mustafa Karasu, Ebubekir kod Halil Ataç, Cemal kod Murat Karayılan, Fuat kod Ali Haydar Kaytan’dır. Bunlar benim yardımcılarımdır. Bu isimler en üst düzey 
elemanlardır, yani başkanlık konseyidir. Benim yakalanmam üzerine ayrı bir statü alacaklardır. Yeni bir merkez oluşacak ve ağırlıklı olarak bu belirttiğim isimlerden olacaktır. 6. Kongre 450’ye yakın kadroyla toplanmıştır. Kongre Kuzey Irak’ta Hakurke bölgesinde toplanmıştır. Avrupa’da örgütü idare eden Kani Yılmaz kod Faysal Dunlayıcı, Moskovo’da Mahir Velat kod Numan Uçar’dır. YAJK (Yektiya Azadiye Jinen Kürdistan-Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği) bu örgüt hakkında bildiklerim şunlardır. Yöneticisi Sakine kod Gönül Tepe, yine Sakine kod fiehnaz Altun’dur. Bunların emrinde Avrupa dahil 
3 000 kadar kadın örgüt elemanı vardır. Zagros eyaleti sorumlusu Ebubekir kod Halil Ataç’tır. Botan (fiırnak-Çukurca) eyalet sorumlusu Cemal kod Murat Karayılan’dır. Mardin eyalet sorumlusu 25 ocak 1999’da ölmüştür. Onun yerine halen atama yapılmamıştır. Garzan eyaletine Celal kod Süleyman Kaydı, Amed eyaletine Topal Nasır kod Faruk Bozkurt, Erzurum eyaletinde Yılmaz kod Yıldırım Kaya’dır. Serhat eyaleti halen teşkilatın değildir. Dersim eyalet sorumlusu Kazım kod Hamili Yıldırım’dır. Güney Batı eyalet sorumlusu Sarı İbrahim kod Ramazan Toptaş’tır. Koçgiri eyalet sorumlusu Alişer kod Yücel Halis olarak faaliyet yürütmektedirler. Kuzey Irak Behdinan ve Soran olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Birinde Osman Öcalan vardır, diğerinde de Abbas kod Duran Kalkan vardır. 

Soruldu: Yurtiçinde ve yurtdışında örgütünüze çeşitli faaliyetlerle katılan ve yardımcı olan dernek, parti, bilim adamları, üniversiteler, sanatçılar ve avukatlar olduğunuz biliyoruz, sizinle irtibat kuran bu belirttiğiniz kuruluşlardan kimler vardır anlatınız. 
Cevap: Bazı sanatçılar MED TV’nin konserine çıkmıştır. Bu bir destek olarak değerlendirilmektedir. Bunlardan Ferhat Tunç, Ahmet Kaya, Şivan Perver. Bizim elemanlarımız 1990’lı yıllarda İbrahim Tatlıses’ten korkutmak suretiyle para almışlardır. Ben bunu duydum haberim vardır. 1998 aralık ayında Haluk Gerger beni Roma’da evimde ziyaret etmiştir. 
Gazete yazısında da bu görüşmenin içeriği yazılıdır. Avukat Şerafettin Kaya ve Avukat Serhat Bucak Roma’ya gelerek beni ziyaret etmişlerdir. Doğu Ergil’le ben daha önce görüşmedim. Ben bu adamı raporuyla tanıyorum. Doğu Ergil İsviçre’ye geldiğinde PKK örgütü elemanlarından bir grup kendisiyle görüşme yapmış. Doğu Ergil’le görüşme yapan bizim elemanlarımız Doğu Ergil’i pek olumlu bulmamışlar. Hatta bu işin yani Kürt meselesinin rantıyla uğraştığını bana söylediler. 
Çünkü bazı kuruluşlar bu işlerle uğraşanlara yardım yapmaktadırlar. NGO kuruluşlarından (uluslararası sözde yardım kuruluşu, asli faaliyeti istihbarat servislerinin örgütlere yardım faaliyetidir) Doğu Ergil’e para yardımı edildiğini duydum, yardım eden kuruluşa “bu yardım tarzı iyi bir yardım tarzı değildir” dedim. Bu paranın çoğu ranta gitmektedir. Bizim meselemize faydası yoktur. Ahmet Kaya’nın bize fazla yakın olduğunu söyleyemem 1993 yılında Almanya’daki bir toplantıya katıldığını biliyorum. 
Soruldu: Suriye ilişkileri, Suriye’den çıkışı ve Avrupa’daki temasları, yakalanışı soruldu. 
Cevap: 1979 yılı temmuz ayında benim kuryem olan Suruçlu Ethem Akcan isimli kuryemle birlikte Suriye’ye geçtik. Ethem Akcan alanı çok iyi tanıyan bir elemandı, onunla birlikte geçişi yaptık. Evvela Suruç’un karşısına düşen Kobani denilen kasabada Ethem’i amcası olan Ömer Muhtar’ın evinde bir müddet kaldık. Bu arada Filistin Örgütü’yle irtibat kurarak bu örgütten “Demokratik Cephe kimliği” elde ettik. Temin ettiğimiz bu kimliklerle Lübnan’a geçtik. Filistin Örgütü bize Bekaa Vadisi’nde yer verdi. Bu yeri kendi kampımız haline getirdik. Giderek örgüte bağlı elemanları burada topladım burada kendi eğitimimizi kendimiz yaptık. Her ne kadar Filistin Örgütü bizleri kendi askerleri gibi görüyorlardı ise de biz kendimizi ve onlardan ayrı olduğumuzu kabul ettirdik. Bu kampta üç yıl faaliyet gösterdik. Helve adı verilen bu kampa daha sonra Mahsun Korkmaz Akademisi ismini verdik. 1992 yılında Türkiye’den bugünküne benzer baskılar gelmesi üzerine ve aynı zamanda Kuzey Irak’ta bizim için faaliyet alanları doğması ve dolayısıyla Bekaa Vadisi’nin eski işlevini kaybetmesi üzerine Suriye’ye geçtim. Önce Hafız Esad’ın kardeşi Cemil Esad’la ilişki kurdum. Cemil Esad sosyal ilişkileri geliştiren ve kuran bir insandır. Suriye bizi siyasetten hiçbir zaman kabul etmedi. Sosyal ilişkiler çerçevesinde kabul etti. Cemil Esad’ı bayramlarda ziyarete giderdim. Bu arada bizim fiam’da büyük bir tüccar olarak tanıdığımız Ağa kod Mervan Zerki’yle yoğun ilişkilerimiz sonucunda bu şahsın El-Muhaberat denilen Suriye istihbarat servisinin elemanı olduğunu öğrendim. Mervan Zerki aslen Erzurumlu olan Kürt kökenli bir insandır. Dolayısıyla Mervan Zerki Suriye istihbaratı ve devletiyle aramızda bir halka oluşturuyordu. Suriye bizi resmen ve siyasetten tanımamakla, kendisinden sorulduğumuzda bizde Apo kod Abdullah Öcalan isimli birisi yoktur diyebiliyordu. Yani Suriye’nin bizi siyasetten tanımaması ve sosyal ilişkiler içinde tanıması kendi açısından aldığı bir tedbirdir. Mervan Zerki ile ben Suriye’den ayrıldıktan sonra Al-Tecalma, Al-Vatan, El-Demokrasiye (Ulusal Demokratik Birlik) adı altında bir parti kurdu ve kurduğu bu partiyle PKK’nın mirasına konarak bizim çekilmemizden sonra 
Suriye’deki çok geniş olan Kürt potansiyeli toparladı. Biz Suriye’ye geldiğimiz zaman kalabalık olduğumuz için geniş evler satın almış veya kiralamıştık. Daha sonra bu evleri parti okullarına çevirdik. Bir Kürtçe eğitim bir de Türkçe eğitim yapan okul açtık, Suriye makamlarına ise hastalarımız ve sakatlarımız var bu evler bize lazım dedik, onlarda bu görüntü altında müsaade ettiler, ancak zaman zaman El-Muhebarat’ın elemanları okullarımıza geliyorlar ve denetliyorlardı. Şam ’da ikamet ettiğim evi de kendim satın aldım. 
Korumamızı da kendimiz yaptık. Suriye hükûmeti uzaktan gözetleme yapmış olabilir. Suriye’de bulunduğum süre içerisinde Ali Ammar adına tanzim edilmiş Demokratik Cephe kimliğiyle dolaştım. 1992 sonunda 9 ekim 1998 tarihine kadar ağırlıklı olarak Şam’da kaldım, zaman zaman Lübnan’a da gittim. Benim okullarım biraz şehrin dışında kalır, Kürtçe eğitim yapan ve Türkçe eğitim 
yapan iki okulla birlikte burada bir evim daha vardır, bir de şehir merkezinde bir evim vardır. Türkiye’nin baskısı üzerine Suriye hükûmeti bana “Ya Türkiye ile aramızda savaş çıkar veya biz seni yakalar Türkiye’ye teslim ederiz tercih yapmak zorundasın” dediler. 
Bu tebliği bana Ağa kod Mervan Zerki yaptı. Bizde Yunanistan formülünü tercih ettik. Suriye’den çıkmadan evvel örgüt arşivini Şam’da bulunan Kürtlere dağıttık. Bu arşiv halen onlarca Kürt evinde bulunmaktadır. O tarihte iki milyon iki yüz elli bin dolar param vardı. 50 000 dolarını yanıma aldım 2 200 000 dolarını Delil isimli adamıma bıraktım. Delil rastgele bir temsilcimdir. Delil’in esas ismini bilmiyorum. Diyarbakırlıdır, eşinin kod adı Mizgin’dir. Onunda ismini bilmiyorum. Delil’in Suriye’yi terk edeceğini zannetmiyorum. Sıkışırsa Kuzey Irak’a gider. 

1993 süreci Türkiye için bir tarihî fırsattı, Türkiye’nin çok barışçı bir çözüm yolu imkânı idi. Türkiye’nin cumhurbaşkanı düzeyinde en yüksek yetkilisinin kabulü vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri de pratikte iyi niyetini göstermişti. Ancak bu süreç 
işlemedi. Yetersizlik nedeniyle ve Özal’ın da ölümüyle bu süreç bozuldu. Özal’ın ölümünden sonra ailesine çektiğim başsağlığı mesajını tarih bu sürecin haklılığını kanıtlayacak ve aynı noktaya gelecektir. Yani Özal’ın başlattığı sürece tekrar 
gelinecektir demiştim. Nitekim 1 eylül 1998’de yeniden ateşkes ilan ettik 9 ekim 1998 günü Yunanca bilen ve Yunanistan temsilcisi olan Rozerin kod Ayfer Kaya olduğu halde bir Suriye uçağıyla çıkış yaptım. Çıkmadan evvel Avrupa 
temsilcilinden bana Abdullah Sarıkurt adına düzenlenmiş bir pasaport temin ettim. Pasaporta kendi fotoğrafımı yapıştırdım, Yunanistan’a geldiğimizde o zamana kadar bana büyük ilgi gösteren PKK’ya dost olduğunu ifade eden Yunanistan son derece kötü yüzünü gösterdi. Bana 3 saat içinde ya geldiğin yere geri döneceksin veya istediğin yere gideceksin dediler. Bu arada Rozerin Yunan servisinden Dimitri’yle görüştü. Yunanistan’dan ayrıldık ve Moskova’ya geldik. Moskova’ya gitmeden evvel Yunanistan’a iltica talebinde bulundum ama kabul edilmedi. Moskova’da Jirinovski kanalıyla temasa geçtim, zaten beni davet etmişlerdi. Mitropano beni Suriye’deyken de davet etmişti. Bu Mitropano, Jirinovski’nin partisine mensup bir şahıstır. 33 gün süre içerisinde bunların bulduğu evde kaldım. Bu süre içerisinde Ariski isimli iç güvenlik sorumlusu olan 
şahısla temaslarda bulundum. DUMA 298 oyla benim Rusya’da kalmamı bir çekimser oya karşılık kabul ettiği halde Başbakan Primakov anlayamadığım bir nedenle bu kararı uygulatmadı. 33 gün sonra Rusya’dan ayrılmak zorunda kaldım. Avrupa temsilciliğimiz vasıtasıyla İtalya’dan davet alıp almadığımı araştırdım. Nitekim bana yeniden yapılanma adı altında bir oluşuma mensup olan gerek muhalefet gerekse iktidara mensup bazı milletvekillerinin daveti olduğunu söylediler. Esasen bu milletvekillerinden Mandovani yanında bir arkadaşıyla Suriye’ye gelerek daha evvel benimle görüşmüştü. Bunu üzerine 
yanımda Roma temsilcim Ahmet Yaman olduğu halde bir Rus yolcu uçağıyla Roma’ya geldim. İtalya’da siyasî iltica talebim kabul edilmesini beklerken tutuklama olayı gündeme geldi, hastane adı altında bir tecrit yerine konuldum. Daha sonra Adalet Bakanlığı benim serbest kaldığımı belirtti ancak ben Roma yakınında Cehennem Vadisi denilen bir evde kalmaya başladım. Burada kalmamı söylediler. İltica talebim konusunda belirsizlik devam etti. Bazen kabul edecek gibi bir davranış gösterdiler daha sonra iltica talebimin kabulünü beklemeye aldılar halen de bu talebim askıdadır. Daha önce gerek İtalya gerekse Avrupa devletleri her gün yüzlerce Kürt’ün siyasî bile olmayan iltica taleplerini kabul ederken, benim siyasî olan iltica talebimi kabul etmediler. Giderek üzerimdeki baskı arttı. Kaç kurtul şeklinde bana karşı olan bir tutum göstermeye başladılar. Bu baskılar karşısında İtalya’dan ayrılmam ve tekrar Moskova’ya gitmem gündeme geldi. fiunu da belirtmek istiyorum. Yunanistan’dan Rusya’ya küçük bir uçakla gittim. Bu Yunan istihbarat servisinin özel bir uçağıydı. İtalya’da toplam 66 gün kaldıktan sonra 16 Ocak 1999 günü İtalya’dan ayrıldım. İtalya’da kaldığım süre zarfında Tayfun Talipoğlu isimli bir gazeteci geldi kendisiyle röportaj yaptım. 
Daha sonra Milliyet gazetesinden Nilgün Cerrahoğlu geldi, bununla da fazla kapsamlı olmayan bir röportaj yaptık, bilahare Haluk Gerger isimli doçent gelerek benimle görüştü, bunun dışında Avrupa’da bulunan Kürtler, Avrupa milletvekilleri, heyetler, gazeteciler geldiler görüşmeler yaptık. İtalya’dan çıkmadan evvel Rozalin vasıtasıyla Güney Kıbrıs’tan kırmızı pasaport temin ettim ve kendi fotoğrafımı yapıştırdım. İtalya’dan kendimiz bir uçak tuttuk. Bu uçağı onların yardımıyla bulduk. Masrafını biz ödedik, yanımda Roma temsilcimiz Ahmet Yaman olduğu halde Moskova’nın 4,5 km. kuzeyinde Rovinrant Havaalanı’na geldik. Bu işi benim Rusya temsilcim olan Mahir kod Numan Uçar organize etmiş, ancak Rusya daha önce en az bir ay hatta 6 ay kalabilir diye vaatte bulundukları halde yine çok ters bir tutum içine girdiler. Büyük zorluklar çıkardılar, bana “Seni Suriye’ye göndereceğim” dediler. 
Kendilerine “Suriye zaten kabul etmiyor. Ya savaş çıkar ya da seni Türkiye’ye teslim ederiz diyorlar, buna rağmen beni nasıl Suriye’ye gönderirsiniz” dedim. Zorluk çıkarmak şeklindeki tutumları devam etti. Halbuki isteseler güvendikleri bir ülkeye gönderebilirlerdi. Rusya’nın bu tutumu üzerine tekrar Rozalin’le irtibat kurdum Rozalin Yunanistan’a gelebileceğimi söyledi ve kendisi Rusya’ya geldi. Birlikte 29 ocak 1999 tarihinde Rusya’dan ayrıldık. Rozalin Rusya’ya yani benim yanıma yine küçük bir uçakla geldi. Yanında Badouvas ve Nagazakis isimli iki Yunanlı vardı. Bu uçakta zannederim Yunan Gizli Servisi’ne aitti. 
Bana Badouvas ve Nagazakis büyük güvence verdiler. Yunanistan’a kabul edileceğimi söylediler. Yunanistan’a geldik dost görünen bu insanlarla bir gün dolaştık, ancak yetkili ve sorumlu durumunda olan Dimitris beni görünce yeniden hırçınlaştı, derhal gönderileceğimi söyledi ve benim Minsk üzerinden Hollanda’ya gönderileceğim söylendi, kendi uçaklarıyla beni Minsk Havaalanı’na getirip bıraktılar. 

Bu havaalanında dondurucu soğukta 4 saat bekledim. Bu durumu Avrupa ülkeleri karar almış, beni Hollanda’ya götüreceklerini söyledikleri uçak bir türlü gelmedi. Böylece beni ortada bıraktılar. Bu bekleme sırasında beni ısrarla uçaktan indirmek istediler. Beni uçaktan indirerek bu havaalanında bırakmak ve büyük bir tehlike karşısında kalmamı zorla sağlamamı istediler. Bende ısrarla uçaktan inmek istemedim. Bu olay 31 ocağı 1 şubata bağlayan gece cereyan etti. Bu sırada bütün Avrupa havaalanlarının uyarıldığını duydum. 

Belçika benzer bir küçük uçağa karşı bir tane F-16 kaldırmış. Belçika’nın bu davranışı daha sonra skandal olarak değerlendirildi. 

Primakov aynı gün bütün bağlı ülkelere kabul edilmeyeceğimi bildirmiş. Sonuçta mecburen tekrar Yunanistan’a dönme gereği doğdu. 
Yunanistan’da Dimitris tarafından çok daha kötü bir şekilde karşılandım. Seni hemen Kenya’ya gönderelim dedi. Böylece bir Kenya modelinin hazırlandığını gördüm. Bu arada beni Korfu Adası’na götürüp getirdiler. Burada dikkat çeken husus Kenya’nın tesadüfen seçilmediği planlı olarak seçildiğidir. Avrupa’daki olmazlar ve Yunan hükûmetinin bu tutumu karşısında Kenya’ya gitmek zorunda kaldım. 

35. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

OPERASYON BÖLÜM 33

OPERASYON BÖLÜM 33



Soruldu: “Genel başkanlığını Akın Birdal’ın yaptığı İHD bize yakın bir kuruluştur. Ancak organik bağımız yoktur diyorsunuz.” Oysa İHD Diyarbakır fiube Başkanı Mahmut fiakar Avrupa ERNK cephe merkezinin talimatıyla İstanbul HADEP il başkanlığına getirildi. Onun yerine de yani Diyarbakır İHD şube başkanlığına Osman Baydemir atandı. Yine ERNK’nın talimatıyla Eren Keskin, İHD genel merkez teşkilatına getirildi. Böylece Akın Birdal desteklendi. 

Cevap: Avrupa ERNK cephe teşkilatının bu tür faaliyetler gösterdiğini, atamalar yaptığını duydum, karşı çıkmadım. Çünkü gerek HADEP olsun gerek İHD olsun bize yakın teşkilatlardır. Her ne kadar bu atanan şahıslar PKK örgütü mensubu 
olacak kapasitede değillerse de bize sempatizandılar ve böylece bir işbirliğine girilmiş oldu. Bizim elimizde bulunan askerleri 1996 yılı zannederim eylül ayında Kuzey Irak’taki kampımıza gelen İHD Başkanı Akın Birdal, kapatılan RP Van Milletvekili Fetullah Erbaş ve yine bize yakın bir kuruluş olan MAZLUM-DER Genel Başkanı İhsan Arslan’ın ricalarını da göz önünde bulundurarak teslim etme sürecine girdik. 
Soruldu: Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı dönemindeki ilişkileri soruldu. 
Cevap: Necmettin Erbakan 1996 yılında başbakan olduktan sonra bana Suriye’de bulunan ve Suriye devletine yakın olduğunu bildiğim Ağa kod Mervan Zeki ile Suriye’de benim temsilcim olarak bulunan Delil kod vasıtasıyla Erbakan’ın mesajı geldi. Necmettin Erbakan bu şahıslar vasıtasıyla bana ulaştırdığı notta “Güneydoğuya siyasî, ekonomik, kültürel açılımlarda bulunmak istediklerini, bu nedenle barışın sağlanmasını, ateşkesin ilanını” öneriyordu. Ben de bu görüşü olumlu bularak yine aynı şahıslar vasıtasıyla kendisine mektup yazdım ve bu önerisini kabul ettiğim yolunda mesaj gönderdim. 
İsmail Nacar isimli şahıs zaman zaman yine RP iktidarı zamanında benimle telefonla görüştü ve arabuluculuk tekliflerini iletti. O da benim yaptığım görüşmelerde, görüştüğüm kaynaklarla sizi bir araya getirebilirim diyordu. 
Soruldu: İstanbul’da Özgür Gündem gazetesinin çıkarılması ve bunun örgütle ilişkisi daha ziyade PKK uyuşturucu bağlantısını ortaya atan gazete yazarlarına daha sonra saldırı olmuştur. Bunlardan bir tanesi de yazar Uğur Mumcu’dur. Bu konuları açıklayınız. 
Cevap: Yazar Uğur Mumcu’nun benimle ilgili, örgütle ilgili yazıları yayımlanmıştır ve kitapları da vardır, bunu biliyorum ve kendisini de tanıyorum. 12 Mart 1972 tarihinde Mamak Askeri Cezaevi’nde tutuklu olarak birlikte kalmıştık. 
Uğur Mumcu’nun eserleri örgüt, çeteler ve bunların devletle ilişkisi, yani devletten yararlanmaları konularını içeriyordu. 
Ölmeden önce Yalçın Küçük kanalıyla benimle görüşmek istedi, zaman yetmediği için görüşemedik. Kendisi takdir ettiğim bir gazetecidir. Örgütün gelişimini kendisine anlatmaktan sevinç duyarım, çünkü iyi bir araştırmacıydı. Kendisinin “Bizim devlet mi Apo’yu büyüttü” söylemi vardı. Öldürme olayında benim bilgim yoktur ve bizim örgütümüzün de bu olayla herhangi bir irtibatı yoktur. Olsaydı benim mutlaka haberim olurdu. 

Soruldu: Sanığa KÜRT-HA ajansının beyanı okundu, soruldu. 
Cevap: Bu haber ajansı örgüte aittir, ancak verdiği haber saptırmadır. Daha sonra da yalanlanmıştır ve kesinlikle bizim örgütümüzün öldürme olayıyla hiçbir irtibatı ve ilişkisi yoktur dedi. 
Soruldu: 1993 yılında yine bir ateşkes ilanınız vardı, size öneri getiren mi oldu, yoksa kendi düşüncenizle mi tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiniz? 

Cevap: 1993 yılında Celal Talabani bana geldi, onunla olan görüşmemizde Özal’ın ateşkes konusunda talebi olduğunu iletti. Böyle bir beklentisi olduğunu söyledi. Daha önceden de ben Türk gazetecilerinden Mehmet Ali Birand, Güneri Civaoğlu, İsmet İmset’le aynı konuda röportaj yapmıştım. Ben bu Türk gazetecilerine Özal’ın ateşkes isteğinde samimi olup olmadığını sordum. 

Bu gazeteciler bana Turgut Özal’ın Kürt meselesine çözüm arayışı içinde olduğunu ve bu işi yapacak cesaretinin de bulunduğunu söylediler. Aynı soruyu Celal Talabani’ye de yönelttim. Celal Talabani’de bana samimi gördüğünü ve bu konuda cesareti olduğunu söyledi, bende amaç olarak olayı siyasî platforma götürmek istiyordum. Benim düşünceme uygun geldiğinden 15 mart 1993 günü 
Celal Talabaniyle birlikte ateşkesi ilan ettim, ateşkes ilan ettiğimizde HEP milletvekilleri Ahmet Türk, Hatip Dicle, Sedat Yurttaş ve Sırrı Sakık da oradaydılar. Celal Talabani benimle görüşmesinde Turgut Özal’dan başka devlet içinde çeşitli kademelerde kişilerle görüştüğünü bu arada siyasî parti liderleriyle de görüştüğünü, izlenimlerinin olumlu olduğunu söylemişti. Hatta sonraki 
görüşmemizde Talabani, Özal’ın benim ateşkes ilan etmemden sonra rahat bir uyku uyuduğunu, 10 yıldan beri ilk defa rahat bir uyku uyuduğunu söylediğini iletti. İngiltere’de Arapça yayımlanan bir gazetede, gazetenin ismi El Vasat’tır, Talabani’nin bir açıklaması oldu, bu açıklamasında Talabani görüştüğü isimlerle ilgili bazı isimler vermiştir. Ben bu açıklamayı okumadım, yalnız münderecatı 
hakkında bana bilgi verdiler, açıklama doğrudur. 

1993 yılı mart veya nisan ayında olabilir Hasan Cemal Cumhuriyet gazetesi adına benimle röportaj yapmaya gelmişti, Hasan Cemal’le yemek yerken Hasan Cemal bana o günkü İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’in benim için üslubunu biraz 
yumuşatsın, bizimde onun hakkında sert konuştuğumuzda aldırış etmesin dediğini iletti. Celal Talabani’yle olan ateşkesle ilgili konuşmalarımız ve gazeteci Hasan Cemal’le yemek esnasında yaptığımız konuşma, ikisi de benim evimde  gerçekleşmiştir. İlk görüşme fiam’daki evimde gerçekleşmiştir. Hasan Cemal’le olan görüşme ise Lübnan’daki evimde olmuştur. 

1993 yılı 15 martın da ateşkes ilan ederken PSK Başkanı Kemal Burkay’da yanımızdaydı, o da ateşkese destek veriyordu, o gün aramızda birlikte hareket etmek için Kemal Burkay’la birlikte hareket etmemiz için bir protokol imzaladık. Bu protokol halen geçerlidir. 
Soruldu: 1993 seçimlerinde HEP, SHP ile ittifak ederek seçimlere girdi, seçimler sonucunda 20’den ziyade HEP kökenli milletvekili parlamentoya girdi, HEP kökenli milletvekili adaylarının sizin tarafınızdan tespit edildiği ve tespit edilen 
adayların milletvekili olduğu konusunda ne diyorsunuz? 
Cevap: HEP’le SHP’nin ittifak ederek seçimlere girmesini fiilen destekledim. Bildiğiniz gibi SHP, Cumhuriyet Halk Partisinin mirasını almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin en köklü partilerinden biridir. Kürt meselesini bu partiyle 
çözebiliriz diye düşündüm. Esasında SHP’nin de Kürt meselesiye ilgili hazırladığı rapor vardır. Bu sebeple HEP’le SHP’nin ittifak yapmalarını destekledim, ittifakın ortamının hazırlanması için çaba sarf ettim. Dolayısıyla gösterilen HEP kökenli 
milletvekili adaylarının bir kısmını tanımamakla beraber adayların seçiminde etkili oldum ve seçilenlerin adaylıklarını onayladım. Seçimlerden evvel Zübeyir Aydar, Ahmet Türk, Hatip Dicle, Leyla Zana, Sedat Yurttaş, Sırrı Sakık’la görüştüm. 
Bunların bir kısmıyla bizzat yüz yüze görüştüm. Yüz yüze görüştüğüm kişiler arasında Leyla Zana, Ahmet Türk, Sedat Yurttaş, Zübeyir Aydar vardır. Diğer milletvekili adaylarıyla telefon ile görüştüm. Yüz yüze görüşmeler Suriye ve 
Lübnan’daki evimde olmuştur. 
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman Kürt milletvekilleri de meclise kendi kıyafetleriyle gelmişlerdi ve kendi dilleriyle konuşuyorlardı. Esasen bunların çoğu Türkçe’yi bilmiyordu. Ben o zaman seçilen milletvekillerine meclise kendi kıyafetlerinizle gidebilirsiniz. Mecliste Kürtçe konuşabilirsiniz, yani Kürt olduğunuzu belirtebilirsiniz şeklinde talimat verdim, daha sonra onlara böyle bir görüş ilettim. 
Yoksa kesin kez yemin merasiminde şu işleri yapacaksınız diye talimat  vermedim. 
Soruldu: HEP-SHP ittifakında SHP adına kimlerle konuştunuz ve konuşmalar sırasında SHP tarafından size bazı vaatlerde bulunuldu mu ? 
Cevap: HEP-SHP ittifakında SHP’lilerle görüşmeleri HEP’e bırakmıştım. SHP adına görüşmelerin kimler tarafından yapıldığını bilemiyorum. 
Yapılan görüşmelerde vaat edilen menfaatler partinin yani SHP’nin içinde kalın, konuyu bizim partinin görüşlerine göre çözelim şeklindeydi. Sanırım hükûmet olduklarında HEP kökenlilere bakanlık veya HEP’e genel müdürlükler verilmesi de vaat edilmişti. 
Soruldu: HADEP ilişkisi soruldu. 
Cevap: 23 haziran 1996 tarihinde yapılan HADEP Kurultayında Türk bayrağının indirilmesi olayı tamamen HADEP’in bir gafıdır. Olaydan birkaç gün sonra MED TV’de yaptığım konuşmada bu olayın yanlış olduğunu ortaya koydum. 
HADEP bünyesinde yurtiçinde oluşturulan gençlik ve kadın komisyonlarında yapılan eğitim çalışmalarıyla Romanya ve Moldavya gibi ülkelerde yapılan eğitim çalışmaları tamamen benim perspektifime, görüşlerime uygun olarak yapılan 
çalışmalardır. Ben kendilerine buraya PKK ideolojisini taşıyamazsınız siyasal ve yasal gerçeklere uygun bir eğitim yaparak bilinçlenmeyi sağlayacaksınız diyordum. 
Romanya ve Moldavya gibi ülkelerde yapılan eğitim çalışmalarında yetişen müdahaleci grupların HADEP’in faaliyetlerinde ve icraatlarında söz sahibi oldukları doğrudur. Yurtdışındaki ve özellikle Romanya’daki eğitim çalışmalarını 
Mehmet Hoca kod Cevat Soysal yürütmüştür. Mehmet Hoca kod Cevat Soysal benimle telefonla irtibat kurarak görüş ve talimatlarımı alıyordu. 
HADEP’in il ve ilçe teşkilatlarında gerek yurtdışındaki kamplara ve gerekse kırsal alana eleman gönderme faaliyetinin yürütüldüğü doğrudur. Ancak ben kendileri ne bu işin yasal parti olmaları nedeniyle kendilerine zarar vereceğini bu 
faaliyetlerinin yanlış olduğunu belirtiyordum. HADEP’in kuruluşu sırasında Avrupa teşkilatımız vasıtasıyla para yardımı yaptık. Zannederim bu yardım 200 000 mark civarında idi, kendileri adına düzenlenen gecelerde toplanan paralar bu şekilde bu partiye aktarılmıştır. 

Halen cezaevinde hükümlü olarak bulunan PKK mensubu Sabri Ok’un HADEP’lilere talimatlar verdiği doğrudur. Üst düzey kararları da vermektedir. Ancak benim demek istediğim şudur. Ben esasen bir siyasî kanal arayışı içindeyim, fakat bir 

HADEP’linin yasal gerçekler karşısında kendisini PKK militanı gibi görmesi ve göstermesi yanlıştır. HADEP’le olan işbirliğimizi şu çerçevede anlatabilirim. Madem ki bu parti bizim tabanımıza dayanıyor bizi temsili doğru olarak yapması ve bunun içinde eğitim görmesi gerekir. Siyasî bir realite karşısında bir parti olduğunu da unutmaması gerekir. 
Soruldu: Yaklaşan 18 Nisan seçimleri dolayısıyla HADEP’in yapabileceği ittifaklar soruldu. 
Cevap: 18 nisan 1999 tarihinde yapılacak milletvekili seçimleri dolayısıyla HADEP’in CHP veya DTP ile ittifak yapıp yapamayacağı konusunda benden Avrupa’daki görevlimiz fiahin kod adlı Ferhat Abdi fiahin vasıtasıyla görüş soruldu ben her iki parti içinde yapılacak ittifak için olumlu görüş belirttim. Her iki partinin de baraj sorunu vardı. Bu nedenle HADEP ile her ikisinin de ittifak yapması mümkündü. Cumhuriyet Halk Partisi bu ittifak görüşmesinde bazı şartlar ileri sürmüş, seçimlerden sonra HADEP bünyesinden milletvekili olanların parti içinde kalması, Kürt sorununun Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşlerine göre çözülmesi ve sivri isimlerin aday olmaması gibi isteklerde bulunmuş, ben de bunu normal karşıladım ve ittifak çalışmasına devam edin dedim. Keza DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un da uzun bir demokrasi deneyimi olması ve bu partinin de demokrat yapıda bir parti olması nedeniyle bu ittifakı da onayladım. DTP’nin kontenjan istediğini yani ön sıralarda yer istediğini söylediler. Bunu üzerine Hüsamettin Cindoruk’un Diyarbakır’da, İsmet 
Sezgin’in Batman’da aday gösterilebileceğini belirttim. Zaten İsmet Sezgin’in 1993 yılındaki temasında tanıyordum. 

Abdülmelik Fırat muhafazakâr bir yapıdadır ve zaten fieyh Sait’in torunudur benimle defaten görüşmüştür. Suriye’ye gelmiştir. Kendisinin HADEP genel başkanı olmak gibi bir niyeti vardı, ben de uygun gördüm. Çünkü yukarıda söylediğim gibi muhafazakâr yapıda olduğu için Refah Partisi’ne gidecek oyları toplayabilirdi. Ayrıca bugünkü HADEP’in teşkilatı sol yapıdadır. Böylece her iki görüş oyların daha fazla toplanmasını sağlayabilirdi. Ancak HADEP’in teşkilatına sol görüş hâkim olduğu için Abdülmelik Fırat’ın genel başkanlığını istemediler. Bunu bana yine Avrupa’daki görevlimiz fiahin ulaştırdı. 
HADEP’ten başka çevrelerde mesela Leyla Zana ve arkadaşları Abdülmelik Fırat’ın genel başkanlığına karşı çıkmışlar bu noktada zannederim çekememezlik de var. 
Soruldu: 6 mayıs 1996 günü kendisine yapılan suikast girişimini Yalçın Küçük’ün haber vermesi olayı tekrar soruldu. 
Cevap: Bu konuda Yalçın Küçük’ün söyledikleri doğrudur. Yani bu olayı kendisine haber veren kaynaklar konusunda söylediklerinin doğru olması gerekir. Benim izlenimlerime göre bu haber Yalçın Küçük’e ANAP çevresinden sızdırılmış 
olup elbette ki genel başkanlarının bilgisi tahtında olmuştur. 
Soruldu: Emir ve talimatınızla hareket eden kırsal alandaki örgüt mensuplarının kullandığı normal silahlar ve helikopter saldırılarında kullandığınız Strella 2 M Kakruşa, SAM 6, SAM 7 füzelerinin temini nasıl olmaktadır. Sizin bilginiz dahilinde mi? 
Cevap: PKK’nın elindeki silahlar Körfez Savaşı’nda kuzeye doğru sürülen insanların bıraktıkları silahları topladık ve bir kısmını da parayla aynı yoldan satın aldık. Bizim silahlarımızın temini malî kaynaklarımıza dayanır. Malî kaynaklar büyük çoğunlukla Avrupa’dan bağış ve kampanyalardan elde ettiğimiz gelirlerdir. Örgütün malî kaynak temininde vergilendirme adı altında para toplanmaktadır. Bölge temsilciliklerine bağlı kişiler uygun buldukları şahıslardan para toplamaktadırlar. 
ERNK adına makbuz basıp para temin etme bölgelerin inisiyatifindedir. Kırsal alanda faaliyet gösteren özellikle Botan gibi geliri olmayan bölgelere bence bilinen milyon dolar miktarlarında yıllık gelir para bu bölgelere gönderilmiştir. Benim bilgim dahilindedir. Solhan bölgesine 15 milyon dolar gönderilmiştir. 
Soruldu: 1990 yılından itibaren Türkiye dahilinde örgütünüze yardım eden işadamları, dernekler veya kuruluşlar hakkında ve devlet ihalelerine giren müteahhitlere iş alabilmeleri için yardım edip etmediğiniz, ihaleyi alması için yardım ettiği iş adamlarından vergilendirme alınıp alınmadığı, Zagros bölgesinde uyuşturucu madde kaçakçılığına göz yumulup yumulmadığı, üst düzeyde uyuşturucu madde kaçakçılığı ilişkisi soruldu. 
Cevap: 1991-1993 yılları arasında bölgedeki müteahhitlerden yüzde itibariyle bir miktar örgüte gelir adı altında paralar alınmıştır. Müteahhit firmalar örgütün gücünü kullanarak ihale aldıklarında bizde onun üzerinden bir gelir temin etmekteyiz. Bunlardan Halis Toprak fabrika yapımına başlayınca bizimkiler ondan eğer burada fabrika yapacaksan, çalıştıracaksan bir ücret vermek zorundasın, yani örgüte bir bedel vereceksin demişler ve ondan ücret almışlardır.

Miktarını bilemiyorum. 
Bölgelerdeki elemanlarımız tahsil etmişlerdir. Ali Rıza Septioğlu’nun ailece işlettiği taş ocakları vardır. Keza bundan da bölgesel örgütümüz örgüt adına ücret almıştır. Miktarını bilemiyorum. Keza Ceylan Holding şirketinden bölgesel 
birimlerimiz para tahsil etmiştir. Miktarını bilemiyorum. Bu para alma usulü bölgemizde yaygındır. Hatta Behçet Cantürk de örgütümüze yardımda bulunuyordu. Yüksekova’da Cihangir Ağa, Mardin’de Türk ailesi ile Kahramanlar ailesinden örgüt para tahsil etmiştir. Bunu dışında ismini bilmediğim çok sayıda işadamından da para temin edilmektedir. Ayrıca Başkale, Hakkari bölgesindeki uyuşturucu ticaretiyle ilgili olarak, silah ve hayvan ticareti de dahildir, bu gibi işleri yapanlardan örgüt adına Ferhat kod Osman Öcalan tarafından para tahsil edilmektedir. Ayrıca sınır boylarında örgüte ait gümrük birimleri adı altında oluşumlar vardır. Paraları bunlar tahsil etmektedir. Her örgütün bu şekilde bir uygulaması bulunmaktadır. Örgütün Avrupa’da da topladığı paraları Sinan adındaki elemanımız İsviçre bankalarına yatırmaktadır. Malî işlerle bu şahıs 
uğraşmaktadır. Kendisi Nusaybinlidir, MED TV’de çalışmaktadır. Belçika’da da yakalanan Haydar Ağbaba adlı örgüt elemanımızın üzerinde yakalanan para da örgüte aittir. 

Soruldu: PKK tarafından kullanılan Strella füzelerinin nasıl temin edildiği soruldu. 
Cevap: Yunanistan’da bulunan temsilcimiz Rozalin kod Ayfer Kaya Yunanistan’da bir yardım kampanyası oluşturduğu kiliselerden ve bize yardımcı olan halktan toplanan paralarla fiyatı arttırılmış vaziyette gazete ve dergi satışından elde edilen paralarla alınacak füzelerin finansmanı sağlandı ve Sırbistan bölgesinden tanesi 18 000 dolara alınan 20 adet Strella füzesi tüccar vasıtasıyla yerinde yani Kuzey Irak’ta örgüte teslim edildi. Yine kullanmış olduğumuz SAM 6 ve SAM 7 füzeleri ilk etapta Kuzey Irak’taki boşluktan yararlanılarak temin olunduğu, daha sonra bu füzeler Rusya’dan Kafkaslar üzerinden Ermenistan ve Bakü hattıyla Kuzey Irak’a geçirildi. Hatta füzelerin bir kısmı İran servisinin eline geçti. Bu füzeler konusunda Yunan Gizli Servisi’nin yol göstermiş olması mümkündür. 
Bu füzelerin eğitiminin Kosova bölgesinde yapıldığını zannediyorum. 

Soruldu: HADEP’li bir grubun oluşturduğu DEMOS grubu soruldu. 
Cevap: Bu grup HADEP içindeki radikal, ılımlı çekişmesi sonucu Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Kemal Parlak, Abdülmelik Fırat tarafından oluşturulmuş ise de, ılımlı barışçı grubu temsil eden bu grup şu anda bizim kontrolümüz altına alınmıştır ve kontrol altındadır. 
Soruldu: 1984 ağustos ayında Eruh ve fiemdinli baskınlarıyla ilgili ve silahlı propaganda birlikleri kurulması ile ilgili diyecekleriniz nelerdir? 
Cevap: PKK örgütü kuruluşundan itibaren silahlı mücadelemizi 1984 ağustosuna kadar olan bölüm ve ondan sonraki bölümler olarak ayırabiliriz. Birinci dönem Hilvan-Siverek dönemidir. Daha çok mahallî otoriteye karşı yani ağalar, şıhlar 
gibi etkin olan ailelere karşı olduğumuz dönemdir. fiemdinli ve Eruh baskınları ise devlete karşı doğrudan gerilla karakterinde başlar kendi içinde aşamalara ayrılmaktadır. Birinci aşama 1987 yılına kadardır. 

Bu tarih geçici köy korucularının ortaya çıkmadığı dönemdir. Daha çok silahlı propagandayı hedef alır, yani biz varız hareketidir. 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi’nde bizim elemanlarımızca ölüm oruçları başlamıştı, Merkez komiteden 3 kişi bu ölüm oruçlarında yitirilince böyle bir eyleme karar verdim. Hatta bu başlangıç 1983 yılı olmalıydı. Eruh ve Şemdinli benim talimatımla olmuştur. Çünkü büyük baskılar vardı ve ölüm oruçları çok vahim olaylardı. Bu ölüm oruçlarında Merkez Komite’den Mazlum Doğan, Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş yitirildi. 1987 yılından itibaren olağanüstü hal gelmiştir. Bu yeni bir 
aşamadır. Geçici Köy Koruculuğu sistemi kurulmuştur. Bu dönemde biz artık köy korucularını da hedef almıştık, Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenleyen birliklerimiz Kuzey Irak’ta KDP’nin kontrolündeki bölgede hazırlanmıştır. Bu kamp Lolan kampıdır. Bunu dışında Hayat-Lakyek kamplarımız vardı, eğitimlerimizi bu kamplarda veriyorduk. Bu dönemde biz KDP lideri Barzani’yle irtibat halindeydik. 1987‘den itibaren çok miktarda eylemler oldu. Bu eylemlerin içerisinde sivillerde öldürülmüştür. 1998’den itibaren Karadeniz ve Akdeniz’e açılım politikaları olmuştur. Bu benim bilgim dahilindedir. Sivas- Tokat-Amasya ve Samsun bölgesinden Karadeniz’e ulaşma politikasıdır. Aynı zamanda burada sol örgütler de faaliyet gösteriyordu. Bu örgütler DHKP/C ve TİKKO’dur. Bunların bizden talepleri olmuştur, bizim ki destektir. Sivas ve Tokat havalesinde meydana gelen öldürme olayları da örgüt elemanlarımızca yapılan ve o bölgede bulunan grupların yani Türkiye sol grubunun birleşip yürüttükleri eylemlerdir. 
Soruldu: Devrimci Halk Partisi (DHP) soruldu. 
Cevap: Bu örgüt bünyemizden ayrıştırılan Türk kökenliler tarafından kuruldu. Bizim eleman ve silah yardımımız vardır. 
Amaç savaşı Türkiyelileştirmek ve dağlık bölgede yaşayan yoksul Türkmen Alevîleri örgütleyip bu hareketin içine sokmaktır. 

Soruldu: MED televizyonunun kuruluş amacı ve finanse kaynaklarını anlatınız. 
Cevap: 1990’dan sonra Türkiye’de özel televizyonlar büyük bir gelişme gösterdi. Biz de PKK olarak bu teknik imkândan yararlanıp yararlanamayacağımızı araştırdık. Neticede İngiltere’den lisans almak, Fransa’dan da uydu temin etmek suretiyle televizyon kurabileceğimizi tespit ettik. 1993 veya 1994 yılında MED televizyonunu faaliyete geçirdik. Lisansı İngiliz İTC bağımsız şirketinden aldık. Uyduyu ise Fransa’dan temin ettik. Finansını bağış yoluyla temin ettik. Özel bir bağış kampanyası açtık. Ayrıca MED televizyonunda çalışan kişiler kendi adamlarımızdır bunlar bu televizyonda parasız gönüllü olarak çalışmaktadırlar. MED televizyonunu kurmaktaki birinci amacımız tabiî ki PKK’nın siyasî görüşüne uygun propaganda yapmaktır. Ayrıca bu televizyonda Kürt folkloru, Kürt müziği, Kürt kültürüyle ilgili programlarda yapılmaktadır. Tahminime göre yılda 50 milyon mark masraf gitmektedir. Başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri’nde de bir uydumuz vardı. Sonra Fransa’dan bir uydu kiralandı. Amerikalı şirketle olan anlaşmamız sürüyor ancak bu uydu sanırım kullanılmıyor. 
Şirket anlaşmasında MED televizyonunun ortağı var görünüyor ancak MED televizyonu bizim televizyonumuzdur ve bizim desteğimiz olmadan yürümez. MED televizyonunun finans ihtiyacını karşılamak ve toplanılan paraları kullanılır 
duruma getirmek yani yasal hale getirmek için vakıflar kurduk. 


34. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

OPERASYON BÖLÜM 32

OPERASYON BÖLÜM 32


Ek: 3 

Abdullah Öcalan’ın DGM savcıları tarafından İmralı Cezaevi’nde, alınan ilk ifadeleri 

Sanık ifade tutanağı ;

Sanık: Abdullah Öcalan, Ömer ve Üveyş oğlu, 1949 doğumlu, Halfeti ilçesi, Ömerli köyü nüfusuna kayıtlı olup, silahlı çete PKK’nın başı. 

Soruldu: Türkiye toprakları üzerinde müstakil bir Kürdistan devleti kurmak için silahlı eylemlerde bulunan PKK örgütünün eylemleri sonucunda 30 000 küsur güvenlik görevlisi ve sivil insanın öldüğü, bu ölümlere kurucusu olduğunuz 
örgüt militanlarına çeşitli kanallardan talimat vererek sebep olduğunuz anlaşılmıştır. 
Cevap: PKK örgütünün kurucusu olduğum doğrudur. Yine bu örgütün önderliğini yaptığım, benim önderliğimde Türkiye toprakları üzerinde silahlı bir mücadele başlattığım da doğrudur. Başlangıçta gerçekten Kürdistan devleti kurmak gibi bir kavramımız da vardı. Bu da doğrudur, ancak gelişen süre içerisinde müstakil bir Kürt devleti kurmak değil de, Kürtlerin de Cumhuriyet’in kuruluşunda rol almış bir halk olarak özgür olduğu bir ortam içerisinde birleştirilmesi sonucuna vardım. Bu temelde ekonomik, sosyal ve siyasal ve kültürel özgürlüğünü elde etmiş olarak bir arada yaşayabileceği sonucuna vardım. 
Yakma eylemleri ile ilgili olarak kendini yakanlara ben kızıyorum, öfke duyuyorum bunu terk etmelerini önemle vurguluyorum. 

Soruldu: ”Yakılacak bir şey varsa o kutsal canınız değil, yakılması gereken kişi ve kurumlardır demişsiniz”, bu konuşmayı MED televizyonunun 13 aralık 1998 günü yaptığı programda yapmışsınız. Bu konuşmanızın arkasından Van ilinde Hamdiye Kapan isimli PKK militanı Van Orduevi’nden geçmekte olan ve İl Jandarma Asayiş Komutanlığı personelini taşıyan askerî servis aracına intihar türü saldırı düzenlemiş, 14 asker ile 10 vatandaş yaralanmış 1 vatandaşımız da ölmüştür. 
Şimdi kendinizi yakmayın, sizi yakanları yakın demeniz özgürlük temelinde bir arada yaşama düşüncenize aykırı değil midir? 
Cevap: Benim MED televizyonunda kendinizi yakmayın sizi yakanları yakın dediğim doğrudur. Bu konuşma da bana aittir. Bu konuşmamın özgürlük temelinde bir arada yaşama düşüncesine de aykırı olduğunun farkındayım ama ağır bir ortam içerisindeydim ve konuşmamda kastettiğim de Türk güvenlik kuvvetlerine saldırı düzenlenmesi değildi. Nitekim bu eylemi düzenleyen mahallî sorumlular ile görüştüm. Bu kabil eylemlerin yapılmamasını istedim. 

Bu talimatımı yani Türk güvenlik birimlerine bir şekilde saldırı düzenlenmesi talimatını Hakkari ilinde olan kadın bölge sorumlumuz Pelçin koda verdim. 
Pelçin kodun açık kimliğini gerçekten bilmiyorum dedi. Ayrıca ben bu konuda intihar eylemlerine girişmeyin diye genel bir talimatta verdim. 

Soruldu: Hamdiye Kapan’ın Van Orduevi’nde yaptığı saldırıdan sonra örgütün bölge kadın sorumlusu Pelçin kodla konuştuğunuzu ve bir daha bu şekilde Türk Güvenlik Birimleri’ne saldırı yapılmaması talimatını verdiğinizi söylüyorsunuz 
ancak bu tarihten sonra 25 aralık 1998 günü yine MED televizyonunda yaptığınız bir başka konuşmada “ Bu işler böyle gelişir ve onlar Türkiye metropollerinde olacaktır, ben böyle sivil insanlara zarar gelmesin diye canını bağlayıp bir işgal sürüsü ortamında patlatana yarın onu duyarsız ve faşist hükûmetleri destekleyen Türklerin ortasında patlatacaklar bu böyledir ve yüzlerce de patlatılacaktır” dediğiniz ve bu konuşmanın arkasından 15 ocak 1999 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce Yücel Likbay sahte kimlikli Adem Likbay ve Zeki Bilici sahte kimlikli şahısların yakalandığı, şahısların yapılan sorgulamalarında yine bu tür intihar eylemlerini gerçekleştirmede kullanacakları 8 adet fabrikasyon yapımı TNT kalıbı, ayrıca 3 adet el yapımı TNT, 6 adet TG-7 antipersonel roket mermilerinde kullanılan patlayıcı bloku yakalandığı 
anlaşılmıştır. 

Cevap: 25 aralık 1998 günü MED televizyonu programında şimdi bana okuduğunuz konuşmayı yaptım. Bu doğrudur. 

İtalya’da yakalanmamdan sonra ortam bizi çok bunalttı, bizi çiğ çiğ yiyeceklerine dair haber aldım. Bu konuşmamı duygusallıkla yaptım, ama bu konuşmamdan sonra ayrıca böyle bir eylem yapın diye talimat vermedim. 
Soruldu: 18 haziran 1996 günü Panel programında “Önümüzdeki aylar sıcak geçebilir, öz savunmalarını evlerinde, mahallelerinde, köylerinde yapmalarını diliyorum. Bu ara korucuların çok dikkatli olmalarını söylüyorum. Onlara yönelik bir af çağrımız vardı. İlişkilerini geliştirirlerse bizimle onları olduğu gibi güneye de çekeriz ve gerilla savaşı saflarına da alırız. 
Hiç çekinmelerine de gerek yoktur. Ayrıca savaşta da üzerimize gelmezlerse onları hedeflemek gibi bir durumumuz olmayacaktır, en azından ateş etmezlerse biz de kendilerine yönelmeyeceğiz ama çok azılı olan, ısrarla üzerimize gelenlerin de bu halk içinde asla yerinin olmayacağını bilmeleri gerektiğini vurguluyorum”, dediğiniz bu konuşmanızdan sonra koruculara yönelik saldırıların arttığı, mesela 8 kasım 1996 günü Hakkari Çukurca’da militanlarınızın yaptığı saldırı sonucu 12 geçici köy korucusunun şehit olduğu, bunlarla birlikte 5 vatandaşımızın da hayatını kaybettiği, 9 geçici köy korucusunun yaralandığı anlaşılmıştır. 

Cevap: Korucular üzerimize en çok gelen bir gruptur. Bana okuduğunuz konuşmayı Panel programında yaptığım doğrudur. Konuşmamda da üzerimize gelmedikleri takdirde onlara saldırmayacağımızı belirtmiştim. Onlar bize saldırdıkları için korucular hedef alınmıştır. 

Soruldu: Saldırı olduğu takdirde koruculara saldırılacağını söylüyorsunuz ancak olayımızda korucuların size tevcih edilmiş bir saldırısı yoktur. 
Normal vatandaşlarla birlikte minibüse binmişler dir, muhtemelen köylerine gitmektedirler. 
Cevap: PKK’nın şiddet anlayışında şimdi bahsettiğimiz olay gibi sivil vatandaşlara yapılan saldırılarda çok olmuştur. 
Bilhassa 1987 yılından sonra bu yoğunlaşmıştır. Ben bu saldırıları tasvip etmiyorum, yarı çete anlayışıdır, önüne geçmek için büyük mücadele verdim ancak başarılı olamadım. 

Soruldu: 17 nisan 1998 günü Panel programında “Kasap et derdinde koyun kendi derdinde, şimdi bizim turist hedeftir, değildir demeyeceğim ama şüphesiz Türkiye’de bir savaş var, özel turist hedefleri diye bir hedef yok ama ekonomi de bir hedeftir eğer işler daha da sıkışırsa bu tür hedeflere insan demiyorum, turist demiyorum turizm ekonomisine elimizden geldiğince, turiste zarar vermemeyi amaç edinerek, bu günlerde bunun arayışı içindeyiz” dediğiniz ve militanlarınıza 
Türkiye’nin ekonomisini felce uğratacak hedefler gösterdiğiniz bu konuşmanızın hemen ardından 30 nisan 1998 günü bir grup PKK militanı tarafından Merkez Raman petrol sahasında bulunan petrol toplama istasyonuna roketatarlı saldırı 
yapıldığı, tesisin gasp edildiği 28 mayıs 1998 günü de Batman Beşiri Dayılar köyü Balta Kışla bölgesinde bulunan 25 numaralı yer üstü petrol kuyusuna yine militanlarca sabotaj yapıldığı ve kullanılamaz hale getirildiği anlaşılmıştır. 
Cevap: 17 nisan 1998 günü Panel programında şimdi bana okuduğunuz konuşmayı yaptım. Savaşı besleyen ekonomiyi felç etmek gibi bir düşüncem var, bu düşünceye her zaman sahip oldum. Konuşmamda belirttiğim gibi turistleri ayrı tutarak turistlere ve turist hedeflerine saldırı olacağını belirttim. 

Soruldu: Yine bir talimatınız da “Dün kendi cephenizin örgütlemenin kendi tavırlarınızla ve doğru bulduğunuz için de savaşmanın günüdür.... halkımızın büyük bir kısmı metropollerde dir. Antalya’da, İzmir ve İstanbul’dadır. Fakat gelsin parti büyük eylem yapsın diyorlar peki sizler orada yüz binler varsınız. 

Bir kibrit kıvılcımı çakıp orman yakmak zor mudur” dediğiniz bu talimatınızdan sonra Türkiye’nin hemen her bölgesinde İstanbul, İzmir ve Antalya’da orman yakmalarının çoğaldığı anlaşılmıştır. 

Cevap: Bu talimatımı inkâr etmiyorum. Bu talimatı verdiğim doğrudur ancak özel olarak orman yakma yönünde verilmiş talimatım yoktur. Bu talimatı ferdi olarak verdiğimden şu anda pişman olduğumu söyleyebilirim. 
Soruldu: PKK saldırılarından çoğunda Kürt asıllı vatandaşlar ölmüştür. Saldırıların büyük çoğunluğu Kürt asıllı vatandaşlara yönelmiştir. Hem Kürt asıllı vatandaşların öldürüldüğü için ortaya çıktığınızı söylüyorsunuz, hem de Kürt asıllı vatandaşları öldürüyorsunuz buna ne diyorsunuz. 

Cevap: Dedikleriniz doğrudur. Terör eylemlerinden daha doğrusu PKK saldırılarından en fazla zararı bölge halkı görmüştür. Başlangıçta bölgenin özgürlüğü için ortaya çıktığımız da doğrudur ancak daha sonra bize büyük katılımlar oldu, bölgede eskiden beri süregelen düşmanlıklarda vardı, Şemdin Sakık gibi Kör Cemal gibi Şahin Baliç gibi Cemil Işık gibi PKK’da yönetimi ele geçirenler, baskılarını ve eylemlerini daha duyarlı bölge halkı üzerinde yoğunlaştırdılar ben buna sonuna kadar karşı koydum. Hatta bu şekilde eylemleri gerçekleştirenlerden bazıları Kör Cemal kod, Halil Kaya kod, Cemal 
Işık Metin kod, Şahin Baliç gibilerini cezalandırdım. Şemdin Sakık’ı da cezalandıracak tım ancak tutuklu bulunduğu sırada elimizden kaçtı. 

Cezalandırmalar merkez komitesince suçu görülen şahıslar yargılanır. Yargılanma sonucunda benim özel onayımla cezaları infaz edilir. Benim özel onayım önemli kişiler için alınır, diğer kişilerde benim özel onayım aranmaz, kendi yetkililerince infaz edilir. Cezalandırmalar ARGK yönetmeliği çerçevesinde yapılır. Bu üç şahıs öldürmeyle cezalandırılmıştır. Ancak başka cezalar da vardır. 
Soruldu: 1998 yılında Viranşehir Belediye Başkanı İbrahim Keleş Abdioğlu’nu hedef gösterdiğiniz anlaşılmıştır. 

Bu belediye başkanını niçin hedef gösterdiniz? 

Cevap: 6 Mayıs 1996 senesinde fiam’daki evimin önünde bir tonluk bir bomba patladı, bombayı dolmuş içine yerleştirmişlerdi. Burada hedef benim öldürülmemdi. Bu olay üzerine örgüt olarak biz araştırma yaptık. Suriye Kürtlerinden Malasino ailesinden bir genci de yakaladık, onu sorguya çektik. Bu gencin ismini hatırlayamıyorum. Yalnız bana verilen bilgide evimin önünde patlayan aracı bu gencin kullanmış olduğudur. Biz de araştırma yaptık, yaptığımız araştırmalar sonucunda Siverek, Viranşehir ve Suriye’de Haseki şehri hattında Sedat Bucak, Viranşehir Belediye Başkanı Keleş Abdioğlu ve Malasino ailesinden o gencin bana suikast düzenlemek üzere hazırlık yaptıklarını ve anlaştıklarını tespit ettik. Hatta örtülü ödenekten de 50 milyon doların bu iş için ayrıldığını öğrendik. Aynı olay Susurluk raporunda da anlatılmıştır. Benim Abdi 
Keleş Abdioğlu’nu hedef göstermemin asıl sebebi budur. Yani bana yapılan suikast teşebbüsüdür. 
Soruldu: 6 mayıs 1996 tarihinde Suriye’de evinizin yakınına patlayıcı madde dolu bir kamyonun bırakılmasından ve patlamanın meydana gelmesinden evvel Yalçın Küçük’ün bu girişimi size haber verdiği iddiası var. Yalçın Küçük Ankara 
DGM’de bir yargılaması nedeniyle verdiği ifadesinde bir siyasî parti liderinin bu durumu kendisine haber verdiğini, kendisinin de kaçması için size haber verdiğini söylemiştir. 
Cevap: Yalçın Küçük’ün bana telefonla “Bugünlerde size karşı bir saldırı gerçekleştirilecek hazırlıklı olun” dediği doğrudur. Ancak herhangi bir siyasî parti mensubu veya lideri bunu haber verdi diye bir şey söylemedi. Ancak normal olarak muhalefetteki siyasî partilerin bu haberi vermesi normaldir. Çünkü bu saldırı gerçekleşseydi iktidardaki parti puan kazanacaktı. Ancak dediğim gibi isim vermemişlerdir. Ayrıca ben Yalçın Küçük’ün haber vermesi nedeniyle özel bir tedbir almadım zaten her zaman tedbirli idim. 

Soruldu: Zaman zaman ateşkes ilan etmektesiniz 1 eylül 1998 günü ateşkes ilan ettiniz ancak 4 ekim 1998 günü Mardin eyalet sorumlusu Felat kod Mehmet Azaydın ile yaptığınız telefon görüşmesinde “fiimdi bilemiyorum bu bölge herhalde önemli yalnız eyalet üzerinde biraz bu çizgiyi oturtma işinde şey etmemiz lazım, bir de beklenmedik bu operasyonlar oluyor zaten bundan sonra bu ateşkes hikâye yani bunların öyle aldırış ettiği bir şey yok her tür tedbir alınır, yani her tür eylem, her tür karşı koyma her tür ilerleme, her tür bilmem öngörülen velhasıl gelişme adına ne varsa yapılır” dediğiniz bu talimattan 
sonra 17 kasım 1998 günü bir kadın militanın Yüksekova ilçesinde Jandarma Komutanlığı önünden geçmekte olan askerî konvoya bombalı intihar saldırısında bulunduğu, saldırıda İrfan Türker isimli bir astsubayın şehit olduğu, 2 astsubay ve 2 vatandaşımızın yaralandığı, yine 1 aralık 1998 günü Lice ilçesinde Can Market adı altında faaliyet gösteren ve tüp satılan markete Binevş Amed kod Hüsniye Oruç’un el bombası pimini çekerek intihar türü saldırı eylemi gerçekleştirdiği, ikisi asker 10 kişinin yaralandığı anlaşılmıştır. Yani hem ateşkes sürecini başlatıyorsunuz ve ardından da bu tür eylemlere talimat veriyorsunuz. 

Cevap: Bu ateşkes konusunu biraz açmak istiyorum. Ateşkes önerisi bize Avrupa temsilcimiz Kani Yılmaz ve fiahin kod Ferhat Abdi fiahin isimli arkadaş tarafından getirildi. Abdi fiahin isimli arkadaşımıza da Selim Okçuoğlu isimli ve avukatlık 
yapan HADEP’te de faaliyet gösteren kişi getirmiş, bana getirilen ateşkes önerisi çok kapsamlıydı, Olağanüstü Hal’in kaldırılacağının, Geçici Köy Koruculuk sisteminin kaldırılacağının, Türkiye’nin üniter yapısına halel gelmemek kaydıyla 
birtakım düzeltmelere girişileceği belirtilmişti. Bu belge sanırım şimdi Avrupa arşivimizdedir, fırsat olursa ileride bu belgeyi getiririz. Aynı konuda cezaevleri temsilcimiz Sabri Ok’la bir görüşme yapılmış ben Sabri Ok’la telefonla konuştum. Sabri Ok kendisiyle görüşüldüğünü ve aynı önerilerin kendisine de yapıldığını söyledi. Ben bu konuda anlaşma yapmak istiyordum. 
Önerileri doğru olarak kabul etmek durumundaydım. 
Yine sanırım Genelkurmay’ın Toplumsal İlişkiler Başkanlığı’nda çalışan bir albay Brüksel’de ki temsilciliğimize kadar gelmiş ve aynı önerileri getirmiş. Ben önerilerin ciddiyetine inandım, 1993’te de Özal’ın bu çeşit düşünceleri vardı ancak o zaman ordu bu konuya hazır değildi. Bana getirilen önerilerde artık 
ordunun da bu konuya hazırlandığı belirtiliyordu. Bu sebeple ben ateşkesi tek taraflı olarak ilan ettim. Bana söylenen resmen yalan olmasa bile fiilen ateşkes şartlarına bağlı kalınacağı ve aşama aşama önerilerin gerçekleştirileceği idi. Ben Selim Okçuoğlu’yla 2 yıldır görüşmekteyim. Arabulucu durumundaydı. Kendisiyle telefonla da görüşmelerim oldu. 
Selim Okçuoğlu beni Avrupa’dan aradı Türkiye’den aramadı dedi. 
MED televizyonunda Selim Okçuoğlu’yla yaptığım konuşmanın ses bandı yayınlandı. Benim karşımda konuşan şahıs Selim Okçuoğlu’ydu. 
Demin bana okuduğunuz Yüksekova ilçesindeki askerî araca ve Lice ilçesindeki Can Market’e yapılan saldırı olayının benim verdiğim emirle ilgisi yoktur. Bu olay ben İtalya’da yakalandıktan sonra yapılan olaydır. Gerillanın tepkisidir. 
Kendiliğinden yapılan bir eylemdir. Benden müstakil olarak emir veren bölge sorumlusu, YAJWK sorumlusu Perçin koddur. 
Soruldu: Eylemlere dönük olarak verdiğiniz emir ve talimatlardan birkaçı seçilerek size okunmuştur. Dosyamızda mevcut bunun gibi verdiğiniz yüzlerce emir ve talimat ile bunların kasetleri mevcuttur. Ancak bu eylem talimatları sonunda 5 346 güvenlik görevlisinin şehit olduğu, 10 730 güvenlik görevlisinin yaralandığı ve birçoğunun sakat kaldığı, 4 471 vatandaşımızın hayatlarını kaybettikleri, 5 816 vatandaşımızın yaralandıkları ve bir kısmının sakat kaldığı ve ayrıca yine Türk vatandaşı olan 18 073 militanın öldürüldüğü, 50 146 kişinin de tutuklandıkları veya mahkûm oldukları anlaşılmıştır. 

Bütün bu olayların nedeni verdiğiniz emir ve talimatlardır. 

Cevap: Bilanço doğrudur. Belki ölü ve yaralı sayısı şimdi bana okuduğunuz rakamlardan da fazladır. Bu olayların benim eğilimlerime göre gerçekleşip gerçekleşmediği münakaşa edilir ancak bu olayların sorumlusu benim, doğrudur. fiunu da belirteyim ben silah kullanmadım, emri ben verdim, sorumluluk bana aittir. 
Soruldu: Doğu Perinçek ilişkisi soruldu. 
Cevap: Doğu Perinçek’in 1991 yılında kampımıza geldiği ve benimle görüşmeler yaptığı doğrudur. Ancak bizin örgütte gizli lider konumuna getirildiği doğru değildir. Doğu Perinçek bana siz bu şekilde muvaffak olamazsınız, benim siyasî yapılanmam içinde yer almanız daha doğru olur şeklinde telkinlerde bulunuyor du, 1993 yılında ateşkes devam ederken Bingöl ilinde 33 Askerin vurulması ateşkese indirilen büyük bir darbe olmuştur. Bu olayı Diyarbakır bölge temsilciliği yapmıştır, Diyarbakır sorumlusu fiemdin Sakık tarafından gerçekleştirilmiştir. fiemdin Sakık’ın eylem anlayışı çerçevesinde yapılmış bir olaydır. Bir silahlı çatışmada köye giden 16 gerillanın öldürülmesi üzerine bu eylemi misilleme olarak yaptıklarını yani otobüsten indirdikleri 16 sivil askeri öldürdüklerini söylediler. Biz muhalif çatışmalarda 14-15 askeri esir aldık. Bunlar silahlıydı. Buna rağmen iki sene yanımızda tuttuk. ARGK yönetmeliği ve benim talimatlarım çerçevesinde iki sene sonra hepsini teslim ettik. Hiçbir kötü muamele yapmadık. 

33. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***