Keşmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Keşmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2019 Salı

Bölücülüğün Taşları Nasıl Döşendi., Türkler Nasıl Uyutuldu!

Bölücülüğün Taşları Nasıl Döşendi., Türkler Nasıl Uyutuldu! 



Yazar: Mümtaz Sarıçiçek 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 

Yıl 1992. Ahmet Türk ile şehit Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis bir televizyon programında, Nazlı Ilıcak ve Taha Akyol’un konukları. Program boyunca yöneticilerin ısrarla Ahmet Türk’ün ağzından almaya çalıştıkları bir ifade var:
 “PKK bir terör örgütüdür!” Ancak Ahmet Türk kem küm ediyor; ıkına sıkına PKK’nın faaliyetlerini onaylamadığı manasına gelecek sözleri söylemek zorunda 
kalıyor. 

Aradan yirmi yıl geçti… 

Oral Çalışlar 3 Ağustos 2013 tarihli Taraf’taki yazısına şehvetli bir başlık koymuş: “Kürdistan Konferansından Büyük Kürdistan’a”. Çalışlar, on altı yıl önce kendisine sorulduğunda cevap vermekte zorlandığını iddia ettiği bir soruyla başlıyor: “Nüfusu 20 milyondan fazla olan, bir ortak toprak parçası üzerinde yaşayıp devleti olmayan Kürtlerden başka halk var mıdır?” Çalışlar cevabı vermiyor; ama yazının devamından “yok” kabul ettiği ve bugünlerde artık o yolun açıldığını düşündüğü anlaşılıyor. Aslında dünya coğrafyasını ve demografik yapısını çok iyi bildiğini zannettiğimiz Çalışlar’ın bu soruyu cevaplandırmaması tipik bir “şark kurnazlığı.” Çünkü cevap verse ve “yok” dese, herkesin bildiği bir gerçeği inkar etmiş olacak; “var” dese, yazısında empoze etmek istediği düşünceye aykırı davranmış olacak. Esasında, Çalışlar’ın bu sorusu Türk milleti üzerinde yıllardır yapılan psikolojik operasyonun tipik uygulamalarından biridir. Soruyu tekrar edelim: 

“Nüfusu 20 milyondan fazla olan, bir ortak toprak parçası üzerinde yaşayıp devleti olmayan Kürtlerden başka halk var mıdır?” 

Önce dil psikolojisi açsından soruyu irdeleyelim: Türkçe “soru cümlesi”nde vurgu “soru kelimesi” üzerindedir; diğer öğeler yükleme yakınlığı ölçüsünde vurgu alır. Bilhassa birleşik bir cümle söz konusuysa yan cümlecikler, öznenin sıfatları ve tümleçler ikinci planda kalır ve içerikleri okuyucunun/dinleyicinin bilgi, kültür, o andaki psikolojik durumuna bağlı olarak bilinçaltına yerleştirilir. 

Bunu basit bir örnekle açıklayalım: Günlük hayatın telaşı içinde, televizyon kültürüyle yetinen geniş kitlelere “Buradan sık sık geçen sarı saçlı, yeşil gözlü zenciyi gördünüz mü?” biçiminde bir soru yöneltilse muhatapların büyük bir kısmı “görmedim” diye cevaplandıracak; “hangi sıklıkla geçermiş”, “öyle zenci mi olurmuş”, sorusu akıllarına gelmeyecektir. Fakat çoğunluğun bilinçaltına “buradan sık sık bir zenci geçiyormuş” olgusu ve “sarı saçlı, yeşil gözlü zenci” imgesi yerleşecek, bu tekrar edildikçe pekişecektir. 

Şimdi Çalışlar’ın cümlesine dönebiliriz. Cümlenin yüklemi, “var mıdır”; öznesi “Kürtler’den başka devleti olmayan halk” söz grubu olan bir cümle. Asıl cümle, “Kürtlerden başka devleti olmayan halk var mıdır?” biçiminde olsa da amaç bu soruyu sormak değildir. Eğer asıl soru bu olsaydı Çalışlar soruyu cevaplandırırdı. O halde soru neden soruluyor? 
Bahsettiğimiz psikolojik operasyonun sırrı burada! 

Okuyucunun dikkati yukarıda açıkladığımız üzere “soru kelimesi” “var mıdır” üzerinde ama asıl maksat cevabı bilinen bu asıl cümle ile ilişkili değil; birleşik cümlenin iki yan cümleciğinin içeriğini okuyucunun bilinçaltına yerleştirmek: 

1. Kürtlerin nüfusu 20 milyondan fazladır. 
2. Bütün Kürtlerin ortak bir coğrafyası vardır. 

   Bunlar cümlenin vurgu taşıyan öğeleri olmadığı için tartışmaya kapalı bir ön kabul biçiminde sunuluyor. Şimdi bu iki içeriğin etik ve bilimsel yönden doğruluğunu tartışabiliriz: 

1. Kürtlerin nüfusu yirmi milyondan fazladır: 

Her şeyden önce bu cümlenin bir algı yanılsaması yaratmayı amaçladığı bellidir. Çünkü zikredilen sayının “hangi Kürtler”le ilişkili olduğu kasıtlı olarak söylenmiyor. 
Okuyucunun ilk algısı Türkiye Kürtleri olacaktır; çünkü cümlenin muhatabı olan insanlar Türkiye’de yaşamakta ve yıllardır bu konu onun canını yakmaktadır. Keza, bu, Kürtçüler tarafından da sıkça dile getirilen bir iddiadır. Örneğin “ılımlı Kürt aydını” denilen Kemal Burkay birkaç ay önce bir televizyon programında Türkiye’deki Kürtlerin nüfusu en az Türkler kadar; bu bakımdan Kürtlerin federatif temsili meşrudur ama diğer halkların sayısı az olduğu için bu hakları yoktur demişti. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksizdir. Lakin akla şu soru geliyor: Madem Kürtçüler bunu aleni ve sürekli söylüyorlar, Çalışlar’ın sorusu neden bir operasyon kabul ediliyor? Cevabı çok basit: Kürtçüler bunu kendi tabanlarına söylerken, Çalışlar gibi liberal/sol kökenli yazarların hedef kitlesi PKK’ya mesafeli duran; onu marjinal bulan İslamcı, liberal, sol, apolitik her kesimden Türkler. Kaldı ki, gargara yapılan bu cümlelerde kendisine çıkış yolu bırakan bu tür yazarlar sıkıştırıldığında bütün Kürtlerin nüfusunu kastediyoruz diyerek kendilerini ahlaken de kurtarmış oluyorlar! 

Oysa bilinen gerçek şudur: Türkiye’de yaşayan Kürtlerin nüfusunu en yüksek gösteren araştırmalarda bile sayı 13,5 milyondur ve üstelik Kürt olmadıkları bilimsel verilerle ispatlanmış olan Zazalar da her ne hikmetse ısrarla bu rakama dâhil edilmektedir. Netice itibariyle bu yan cümlecik bir yalanı bir algı yanılsaması yaratarak bir olguymuş sunmayı, okuyucunun bilinçaltına yapılan bir operasyonun göstergesi haline geliyor. 

2. Kürtler ortak bir toprak parçasında yaşıyor: 

Bu ikinci yan cümlecik okuyucunun bilinçaltına bir “Kürt toprağı” olgusu yerleştirmeyi amaçlıyor. “Ortak toprak parçası” ile diğer milletlerden arınmış, sadece Kürtlerin toprağı olan yani yazının başlığına şehvetle yerleştirilmiş “Kürdistan” kastediliyor. Bugünlerde sık sık duyduğumuz bu şehvetengiz ifade Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri tarihi gerçekliğe aykırı biçimde bir Kürt vatanına dönüştürme çabasının ürünüdür. Oysa “vatan” üzerinde siyasi egemenliğin tesis edildiği, kanla, terle, ilimle, irfanla, kültürle, mimariyle yoğrulan bir coğrafyanın adıdır. Türkiye’nin doğusu ve güney doğusu Artuklu, Tolunoğlu, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı ve Cumhuriyet Türklerinin kanı, emeği, ilmi, irfanı, kültürü, mimarisi ile yoğrulmuş bir coğrafyadır. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye de Kürt, Türk/ Türkmen/ Azeri, Arap, Süryani, Ermeni kültürlerinin harmanlandığı tarihî ve aktüel bakımdan Kürt vatanı sayılmasına imkân olmayan coğrafyalardır. Mardin, Diyarbakır, Van, Bingöl, Şanlı Urfa, Adıyaman, Musul, Kerkük, Erbil, Tuzhurmatu ve benzeri birçok şehir/bölge tarihin hiçbir döneminde Kürt kimliği taşıyan beldeler olmamıştır. Hangi mezar taşında, hangi cami kitabesinde, hangi kale kapısında, hangi medresede, hangi çeşmede Kürtçe bir satır yazı vardır. 

Son elli yılda Kürtçü terör ve asimilasyonlarla gayrı Kürt unsurlardan arındırılma  çalışmalarına son on yılda siyasi iradenin verdiği destekle sanal bir Kürdistan oluşturulmakta, psikolojik operasyonlarla da millet buna razı edilmeye çalışılmaktadır. 

Gelelim Çalışlar’ın cevabını bildiği halde sorduğu; “Dünya üzerinde bu sayıda olup kendi devleti olmayan Kürtlerden başka halk bulunup bulunmadığı” sorusuna. Bu iddiayı çürütecek örneklerden bir kaçı şunlardır: Doğu Türkistan Türklerinin sayısı 35 milyonun üzerindedir ve ülke Çin işgali altındadır. Güney Azerbaycan Türklerinin sayısı 35 milyonun üzerindedir ve ülke İran işgalindedir. ABD nüfusunun yaklaşık 40 milyonunu Almanlar, 30 milyonunu İrlandalılar, 25 milyonunu Afrikalılar, 20 milyona yakınını İtalyanlar ve bir o kadarını da Meksikalılar oluşturmaktadır. Örnekleri çoğalmak mümkündür; tek bir örnek bile bu iddianın geçerliliğini ortadan kaldırmaya yeter. Kürtçü bölücülüğe meşruiyet kazandırmak için ortaya atılan bu iddialar hem bilimsel hem de “ahlaki” zaaf içerir. Çünkü dünyadaki devlet sayısı bilinen anadili (her anadili bir halk olduğuna ve yaklaşık 2000 civarında anadili ve 200 civarında da devlet bulunduğuna göre) sayısının onda biri kadardır. Eğer “devlet” salt hümanist çerçevede algılanacak bir olgu ise bir tek kişinin dahi kendi devletini kurma hakkını yok saymak ahlaka aykırıdır. Türkiye’deki Kürt ayrılıkçılığını destekleyenlerin Doğu Türkistan, Güney Azerbaycan, Çeçenistan, Keşmir gibi coğrafyalardaki Türk ve Müslümanların gasp edilen haklarına ilişkin tek satır yazmamaları da ahlaki zaafın bir göstergesidir. 

Yazının başında bahsettiğimiz televizyon programında Ahmet Türk’ün ağzından PKK terörünün kınanmasını duymak isteyen program yöneticileri yirmi yıl önceki Türk kamuoyunun ruh halini temsil ediyorlardı. O gün Türk milletinin büyük bir ekseriyeti, medyası ve siyaseti Amerika’da veya dünyanın herhangi bir ülkesinde Kürdistan ifadesi kullanıldığında resmi ve gayrı resmi yollardan tepki gösteriyor, 
çeşitli haritalar yayımlandığında kıyameti koparıyorlardı. Ancak, aradan geçen bunca yılda Türk milleti üzerine yapılan psikolojik operasyonla yalan ve sanal bir tarih algısı yerleştirildi; Türkiye Cumhuriyeti’nin

Başbakanının dilinden bu tarihi yalan seslendirildi: “Osmanlı’da Kürdistan eyaleti vardı.” Bugün de Oral Çalışlar şehvetle “Büyük Kürdistan” başlığı atıyor… 

http://www.21yyte.org/ 
adresinden 
06.08.2013 12:53 tarihinde indirilmiştir..

http://www.21yyte.org/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/08/05/7146/boluculugun-taslari-nasil-dosendi-turkler-nasil-uyutuldu


..

15 Aralık 2017 Cuma

Kesmir Van, Kudus Washington, Ekseninde Nükleer Şebekeler

Keşmir  Van,  Kudüs Washington, Ekseninde Nükleer Şebekeler



Kesmir- Van / Kudus -Washington Ekseninde Nukleer Sebekeler
( Kaos dansinin siradisi oyunculari )
Behic Gurcihan
02. 03. 2005


FBI'da calisan Turk Sibel Edmonds'in ortaya attigi iddialar ABD'de kamuoyu
olusturmus fakat daha sonra gundemden dusurulen Sibel Edmonds'a bizzat ABD
Adalet Bakanligi tarafindan konusma yasagi getirilerek; hikayesi ortbas
edilmisti.
Sibel Edmonds hikayesinde gozlerden kacan bir ayrinti; Afganistan-Turkiye
ekseninde faaliyet gosteren bir uyustucu/nukleer sebekenin varligi idi. Bu
sebeke; onceki yazilarimizda da ele aldigimiz; "Haham&Imam" isbirligi tezine
dair de ilginc ipuclari icermektedir.
15 yil Israil ordusunda gorev yapan; siyonist bir Yahudi'nin; ABD'den satin
aldigi nukleer malzemeleri; Iran'a teknoloji sizdirmakla suclanan Pakistan'a
satma ihtimali sizce nedir?
Hasan Sabah'in torunlari; Israil-Pakistan arasinda kurulan uyusturucu
ticareti haritasinda boy gosterince; insan ister istemez yuzyillar once
Alamut'la Tapinak Sovalyeleri arasinda kurulan isbirligini hatirliyor.
Bu sebeke cercevesinde; Turkiye'deki bazi odaklarin rolu ciddiyetle
arastirilmasi gereken bir konu? Ayrica; Iran-Israil arasindaki bir gizli
anlasmayi degerlendirme disi tutmak isteyenler acisindan; Iran
Hizbullah'inin kurulmasinda donme hahamlarin rolunun ayrica arastirilmasi
gerekiyor.
Butun endoktrinasyonlarimizi bir kenara birakip; onumuze konulan satranc
tahtasi ve kurallari uzerinden strateji uretmeyi birakip, kendi oyunumuzu
kurma gercegi ile karsi karsiyayiz.
Analizden tortulasan bunyemizi dunku yazimizla havalandirip, taze bir
nefesle doldurduktan sonra cigerlerimizi; analitik bakisin o tozlu raflarina
tekrar geri donelim.
Hatirlarsaniz;
Uzun zamandir; Turkiye'nin guvenlik kurmaylarinin, "Iran ile Anglo/Sakson
Siyonist Cephe" arasinda bir kontrollu savas senaryosunun gundemde
olabilecegini, olasilik matrikslerine dahil etmeleri gerektigini
savunuyoruz.
"Olasilik Matriksi" tanimini ozellikle vurgulamak gerekiyor. Cunku bu
yazilarda one surulen tezi (Bkz. Tez'in Anlami); "The Dogru" olarak degil;
"Olasi Dogru" olarak ortaya koyuyoruz ve bu "Olasi Dogru"'nun dikkate
alinmasinin maliyetsiz; ama alinmamasinin ulkemizin gelecegi acisindan cok
maliyetli olacaginin bilincinde olarak bu yazilari kaleme aliyoruz.
Lafin tamami aptala soylenirmis sevgili okur. Bu koseyi kalplerinde
iyiniyet; beyinlerinde mantikla okuyan sizlere herseyi soylemeyi zul
sayariz.
Sozkonusu dizinin son yazisinda soyle bir cumleyi dikkatinize sunmustum :
"Asiri dindar (Ortodoks) Yahudi; Irak'tan getirilen nukleer malzemeleri;
Urdun'den alip; ABD'deki bir Turkun firmasi araciligi ile Pakistan uzerinden
Iran'a satiyor. Hakkinda tutuklama karari cikarilmasina ragmen; kis tatili
icin gittigi Denver'da tutuklanan asiri dindar Yahudi; daha sonra yerel bir
hahamin gozetiminde kalmak sarti ile serbest birakiliyor"
Siyonist bir Israil'li ile Iran'i nukleer silah ticareti piyasasinda; ABD
uzerinden bir araya getiren bu cumlenin ayrintilarina girelim.
Hatirlarsaniz; bir ara Sibel Edmonds isimli ABD'li bir Turk Bayan; FBI'in 11
Eylul saldirilarindan onceden haberdar oldugunu aciklayarak ABD kamuoyunda
dikkatleri uzerine cekmis ve daha sonrasinda bir cok sorusturmanin hedefi
olmustu.
Sibel Edmonds'un bu cikisi dogrultusunda verdigi onlarca beyan arasindan
bizim sulandirilmis basin su cumleyi mansetlerine cekmisti :
MIT; FBI'a sizdi
MIT'in; FBI'a sizmasi haberleri uzerine hepimiz sokaklara dokulup sevinc
gosterisi yapmis ve bazi karamsarlarimiz ise utanmadan MIT'i yipratip;
"sizmisken niye CIA'ye de sizmiyorlar, cok da uzak degiller birbirine"
seklinde yazilar yazmislardi.
Isin latifesi bir yana;
Sibel Edmonds'in o gunlerde yayinlanan demec firtinasi icerisinde bir unsur
ozellikle gozlerden kacirildi. Edmonds; FBI'in 11 Eylul saldirilarini
onceden bildiginin yanisiria;
Azerbaycan, Uzbekistan, Turkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Pakistan ve
Turkiye ekseninde faaliyet gosteren bir uyusturucu/nukleer ticaret
sebekesine dikkat cekiyordu.
Pakistan-El-Kaide-Bush-Ladin Ailesi-FBI'yi birbirine baglayan Edmonds'in
hikayesi daha sonra gundemden dusuruldu ve hem anlattiklari, hem de
anlattiklari ile ilgili yapilan sorusturmalar bizzat ABD Adalet Bakani
tarafindan "devlet sirri" ilan edilerek, ustu ortuldu. Edmonds'in uzerinde
su an konusma yasagi mevcut ve bizim aklimizda sadece "FBI'da Calisan Turk
Kadin", "MIT; FBI'a sizdi" gibi basliklarla duruyor.
Edmonds'un o ilk gunku demeclerinde dikkat cektigi nukleer/uyustucu ticaret
sebekesine dair bir ayrinti yine ayni gunlerde su yuzune cikti :
ABD'nin sulandirilmamis medyasinda cikan basliklardan biri suydu :
ABD; Israil'liyi Pakistan'a Nukleer Tetik Mekanizmalari Satmakla Sucluyor
Tabi tahmin edersiniz ki ; gecen senenin ortasinda kamuoyuna sizan bu haber
de ortbas edildi.
Hikayenin merkezindeki isim: Asher Karni
50 yasindaki, Guney Afrika'da yasayan bu Israil vatandasinin isi pek de oyle
insanin kisisel ozgecmisine yazabilecegi cinsten degil : Nukleer silah
parcasi ticareti.
Asher Karni; siyonist bir Yahudi ve Denver'a kayak tatili icin gittiginde
FBI tarafindan tutuklanmasina ve daha sonra federal bir hapishaneden alinip,
bir kasabanin kucuk hapishanesine koyulmasina ve sonrada o bolgenin
hahaminin gozetiminde serbest birakilmasina sebep olan olaylar zinciri hayli
ilginc..
( Bu dunyaya; nukleer silah ticareti yapan Israil'li olarak dogmak varmis
dedirtecek kadar guzel bir yargi silsilesi ile karsi karsiyayiz)
Asher Karni; Pakistan ordusu ile baglantisini saklamayan, Pakistan'li
musterisi Humayun Khan'in istegi uzerine 200 tane "yuksek gerilim kivilcim
tetigi" (spark gap) satin almak icin harekete geciyor.
Bu cihazlarin ozelligi; hem hastanelerde bobrek tasi cihazlarinda
kullanilabilmeleri, hem de nukleer silahlarda patlamayi gerceklestiren tetik
islevi gormeleri.
Karni'nin bu is icin temasa gectigi ABD'li firma; sozkonusu cihaz uzerindeki
ihracat sinirlamalari nedeniyle belli belgeler isteyince; Karni bu sefer
ABD'de yasayan bir Turk'un firmasi olan Giza Technologies ile baglantiya
geciyor ve Karni icin; yaklasik 10 nukleer bomba yapmaya yetecek sayidaki
tetigi bu firma satin aliyor ve Karni'nin Guney Afrika'daki firmasina
yolluyor.
Bizim siyonist Israil'li ise; Guney Afrika'ya gelen bu mallari once Dubai'de
bir serbest bolgeye ihrac ediyor ve oradan Pakistan'daki musterisinin
verdigi adrese.
Pakistan'in basta Iran olmak uzere; Kore'den Cin'e bir cok merkeze nukleer
teknoloji satmak konusundaki marifetini soylemeye gerek yok sanirim.
Isin ilginci; 15 yil Israil ordusunda gorev yapip Binbasi olan; Museviligin
seriati Talmud uzmani; Musevi bir kurulusun istegi uzerine ailesi ile
birlikte Guney Afrika'ya tasinacak kadar siyonist bir kafa yapisina sahip
olan Karni'nin; Iran-Pakistan eksenindeki bu ticareti gerceklestirmesi.
Karni'nin ayni zamanda; roket motorlari ile ilgili parca pesinde olan
Hindistan'li bir musterisi oldugunu da bilmek, resmimizi
zenginlestirecektir.
Bir haham gozetiminde ve bileginde bir elektronik takip cihazi ile serbest
birakilan Karni'nin; Pakistan'daki musterisi Humayun Khan'in da ilginc bir
ozgecmisi var.
Babasi olan Akram Khan'in, 1957 yilinda Nazi nukleer silah tuccari ve sebeke
isleticisi Alfred Hempel ile nukleer silah malzemesi ticareti yaptigi
mektuplarla kanitlanmis durumda. 1989 yilinda olene kadar nukleer silah
teknolojisini yaymak icin ugrasan Nazi Hempel; dunyada bu sebekenin kurucu
babalarindan.
Dolayisi ile onumuzde;
Iran'dan Kore'ye bir cok musterisi olan Pakistan'li bir "Musluman"
ABD'den aldigi teknolojiyi Pakistan'dan Iran'a bir cok noktaya satan
Israil'li bir "Yahudi"
Ihracat sinirlamalarini asmak icin sirketini paravan olarak kullandiran
ABD'li bir "Turk"
ve tarihin karanlik sayfalarindan cikagelen Alman bir "Nazi" var.
Dunya jeopolitiginin; "ABD sunu amacliyor ama basaramiyor" tarzi universite
dis politika derslerinde okutulan dinamiklerden cok daha karmasik iliski
sebekeleri tarafindan sekillendirildigine dair ufak bir potpuri sizin icin.
Bu arada az kalsin soylemeyi unutuyordum :
Karni'nin Pakistan'daki musterisi ; sozkonusu cihazlarin amacinin saklanmasi
icin, Pakistan'a kimin adina yollanmasini istiyor biliyor musunuz?
Aga Khan Vakfi Universiteleri ve Hastaneleri
Onceki yazilardanhatirlayiniz :
Iran merkezli Sii'ligin ezoterik bir kolu olan Hasan Sabah'in temsil ettigi
Ismaili tarikatinin gunumuzdeki temsilcilerinden sozediyoruz.
Sulalecek Oxford gibi okullarda okuyan, aristokrat Aga Khan sulalesinin iki
merkezleri var : Ingiltere ve Pakistan.
7 Subatta Kaleme aldigimiz;
" Tanrisal Ruhbanlarin (Imam & Haham) Tarihsel Isbirligi "
baslikli yazida;
Kudus'u korumakla basladiklari gorevlerini, ezoterik bir tarikata donuserek
dunya capinda egemenlik hayalleri kurma yolunda gelistiren Tapinak
Sovalyeleri ile; Alamut merkezli kurdugu tarikatini genisleten Sabah'in
ezoterik ogretisi arasindaki tarihsel isbirligini gozler onune sermistik.
Sozkonusu Ismaili tarikatinin gunumuzdeki uzantisi; siyonist bir Yahudi'nin,
Pakistan'a nukleer malzeme sattigi sebeke cercevesinde yine karsimiza
cikiyor.
Tabi bu sebekenin;
FBI'dan Çalisirken, yaptigi aciklamalar sonucu isinden olan ve Adalet
Bakanligi'nin aciklamalarina bizzat yasaklama getirdigi Sibel Edmonds'in
dikkat cektigi Afganistan-Turkiye ekseninde faaliyet gosteren
uyusturucu/nukleer sebeke ile paralellik gostermesi fazlasi ile dikkat
cekici.
Tarihin tekerrur edip etmediginden emin olmak bize bir sey kaybettirmez.
Ama emin olmamak; bize cok sey kaybettirebilir.
Millet adina bu senaryonun dogru olma olasiligini arastiracak olanlarin
dikkat etmesi gereken bir kac soru daha var :
1) Turkiye'de hangi asiretvari yapilar uyusturucu/nukleer kacakcilik isinde;
Afganistan-Iran-Turkiye ekseninde faaliyet gosteriyor?
2) Polisten adam kacirmakla gundeme gelen ve Turkiye Cumhuriyetine kafa
tutan Bayram sulalesi ve Van'daki sebekeleri; CIA tarafindan Iran-Azerbaycan 
ekseninde; ozellikle Iran'in kuzeyindeki Azeri bolgede kullaniliyor mu? Bu
sulaleyi; sozkonusu baglantilari mi bu kadar dokunulmaz kiliyor?
3) Pakistan'la Hindistan arasindaki tartismali bolge Kesmir; dunya
uyustucu/silah ticareti acisindan nasil bir agirliga sahip? Aga Khan
sulalesinin bu bolgenin yonetiminde rolu ne?
4) Biraz arsivlerde kaybolmaniza neden olabilir ama eliniz degmisken su
sorunun da cevabini bir arastirirsaniz hayli aydinlatici olabilir : Iran
Hizbullah'inin kurulmasinda donme hahamlar nasil bir rol oynuyorlar ?
HAMAS'in Israil'in denetiminde, ilk ofisini Israil'de actigini biliyorsaniz
bu soru o kadar da sacma gelmeyecektir.
Iran-Israil ekseninde olusabilecek perde arkasi isbirliklerine karsi uyanik
kalmaya devam etmeliyiz.
Dunya jeo-politigini; ABD'nin resmi yayinlarindaki ve resmi-yari resmi
sahsiyetlerinin soylemlerine bakip; "ABD sunu yapmak istiyor" seviyesinde
degerlendirmekten bir zarar gelmez;
Fakat dunyaya bakisinizi sadece o seviyede tutup;
Sozkonusu soylemlerin daha makro bir plani perdelemeye hizmet etme
olasiligini gozardi etmek;
ABD'nin; icinde farkli cikar odaklarinin egemenlik savasi verdigi bir kabuk
devlet oldugunu unutmak; 
ve ulkemizin gelecek projeksiyonlarini tekduze ve sig bir stratejik anlayis uzerinden kurgulamak cok buyuk zararlar verebilir.
Bir yonde endoktrine edilmis beyinler; nihai tahlilde, doktrinasyona hakim
olanlarin makro planlari cercevesinde cozum setleri olusturabilirler.
Bu acidan bakildiginda; "anti-Amerikancilik" bile, ABD'nin elinde cikarina
kurgulayabilecegi bir karsi dinamik haline donusebilir.
Zaman masayi devirip;
Kendi kurallarimizi ve kendi oyunumuzu kurma zamanidir.
Birilerinin kurdugu satranc tahtasi ve kurallari uzerinden;
ancak sah-mati nasil geciktirecegimizin stratejisini kurgulayabiliriz.
Bu ise vatanseverler icin asla bir secenek degildir.
B.G.