Azerbaycan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Azerbaycan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2020 Çarşamba

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI. BÖLÜM 4

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI.  BÖLÜM 4


Dağlık Karabağ, Azerbaycan, Rusya, Ermenistan, Askeri Güç Kullanımı, Ahmet SAPMAZ, Gökhan SARI,


Moskova’nın bir savaş durumunda muhtemel hareket tarzlarının aşağıdaki üç başlıkta ele alınabileceği değerlendirilmektedir: 
- Birinci hareket tarzında, Rusya, Azerbaycan’ın askeri müdahalesine doğrudan siyasi ve askeri açıdan müdahil olmaz ve arabuluculuk rolü üstlenerek yeni bir statüko yaratmaya çalışabilir. 
- İkinci hareket tarzında, Rusya, Azerbaycan’ın askeri müdahalesine siyasi ve askeri olarak karşı çıkabilir. 
- Üçüncü hareket tarzında, Rusya, Azerbaycan’ın askeri müdahalesine siyasi olarak ve kısmen karşı çıkabilir. 

Birinci hareket tarzında; Rusya’nın ayrıcalıklı çıkar alanı ilan ettiği bölgede, Azerbaycan’ın yapacağı muhtemel askeri harekâta siyasi ve askeri açıdan hiçbir müdahalede bulunmaması, günümüze kadarki küresel/bölgesel gelişmelerde dikkate alındığında mümkün görünmemektedir. 
İkinci hareket tarzında; Azerbaycan, Rusya nezdinde herhangi bir girişimde bulunmadan bir askeri harekâta başladığında muhtemelen Rusya’nın siyasi ve askeri müdahalesi ile karşılaşacaktır. Rusya’nın muhtemel askeri müdahalesini Ermenistan ile ikili anlaşmalar çerçevesinde bölgede bulunan askeri güçleri ile gerçekleştirebileceği, zira Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün Rusya’nın 
bu tür askeri müdahalesine uygun bir zemin oluşturmadığı değerlendirilmekte dir. 
Üçüncü hareket tarzında, Azerbaycan’ın askeri bir harekâta başlaması için uluslararası siyasi-askeri ortamı şekillendirmesi, öncelikle de Rusya’nın tarafsızlığını sağlaması gerekmektedir.67  Azerbaycan’ın, Rusya’nın müdahalesini önlemek ve tarafsızlığını sağlamak maksadıyla, Moskova’ya siyasi, askeri veya ekonomik alanda önemli tavizler vermesi sonrasında gerçekleştireceği bir askeri harekâtta ise Kremlin’in Ermenistan’ı yatıştırma amaçlı sadece siyasi tepki göstermesi muhtemel bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Azerbaycan’ın bu noktada verebileceği tavizler; enerji ulaşımı ve üretimi konusunda önemli derecede Rusya’yı muhatap kabul etmesi, Azerbaycan topraklarında Moskova’ya askeri üs vermesi veya Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne üye olmak şeklinde olabilir. 
Tüm bunlara karşın geçmişteki bir takım örnekler, Azerbaycan’ın yukarıda belirtilen tavizleri vermesi halinde dahi Rusya’nın tarafsızlığını sağlayamayacağı na işaret etmektedir. Örneğin, Tiflis yönetimi ayrılıkçı bölgelere karşı 1990’ların başında giriştiği askeri harekâtta başarısız olmuş, Moskova’nın arabuluculuğu ile ateşkes sağlanmış, Rusya’nın da dâhil olduğu barış güçleri bölgede görev yapmaya başlamış ve Tiflis BDT’ye üye olmayı kabul etmiştir. Tüm bunlara karşın Tiflis yönetimi sorunun kendi lehine çözümlenmesi için Moskova’nın 
desteğini alamadığı gibi, 2008 yılında Rusya ile savaşmak zorunda kalmış ve sonrasında ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlıkları Moskova tarafından tanınmıştır. Yine Azerbaycan’da Elçibey’in iktidardan uzaklaştırılması, Bakü’nün BDT’ye üye olması, Gebele Radar üssünü Rusya’ya kiralaması ve Moskova ile geliştirilen enerji alanındaki işbirliği, Dağlık Karabağ sorununda Moskova’nın tutumunda bir değişiklik yaratmamıştır. Dolayısıyla mevcut durumda Azerbaycan’ın verebileceği hiçbir taviz, Rusya’nın sorunun çözümünde radikal bir değişikliğe giderek Azerbaycan’ı desteklemesine yol açmayacaktır. 
Bu durumun gerçekleşmesi için küresel ve bölgesel düzeyde Rusya’nın bölgeye bakışını ve çıkarlarını yeniden değerlendirmesini gerektirecek gelişmelerin ortaya çıkması gerekmektedir. 
Tüm bunların yanında, Rusya muhtemel bir askeri harekât gerçekleştiren Azerbaycan’a müdahale ederken, Gürcistan’daki kadar hareket serbestîsine sahip olamayacaktır. Zira soğuk savaş sonrası Gürcistan üzerindeki etkinlik ve nüfuzunu kaybeden Rusya, bir de Azerbaycan’ı kaybetmeyi göze alamayacaktır. Diğer bir ifadeyle Rusya’nın Azerbaycan aleyhine izleyeceği politikalar, Azerbaycan’ı Batı’ya daha fazla yakınlaştıracaktır. Vurgulanması gereken diğer bir nokta ise Azerbaycan’ın Gürcistan gibi tamamen Batı eksenli bir politika izlememesi ve Rusya’yı gözardı etmemesidir. Ayrıca, Azerbaycan’ın istikrarsız bir devlete dönüşmesi, sadece Güney Kafkasya’yı değil, tüm çevre bölgeleri olumsuz olarak etkileyerek kontrol edilemez kaotik bir ortamın ortaya çıkmasına neden olabilir. 

Azerbaycan’ın muhtemel bir askeri harekâta, Türkiye’nin görüşünü almadan başlaması mümkün görünmemektedir. Zira Azerbaycan’ın tek ve en önemli müttefiki Türkiye ile olan ekonomik, siyasi, askeri ilişkileri ve Ankara’nın göstereceği muhtemel tepki Moskova’nın hamlelerinde göz önünde bulundurması gereken önemli bir faktördür. Rusya’nın Ermenistan’ı destekler tarzda aktif bir şekilde askeri müdahalede bulunması, Türkiye’yi zor bir karar verme durumunda bırakacaktır. 

Bir NATO üyesi olan Türkiye, katılacağı aktif bir askeri harekâtın kazanç ve kayıplarını iyi tahlil etmek durumunda kalacaktır. Ermenistan’da bulunan Rus askeri üsleri, Erivan’ın Kolektif Güvenlik Örgütü Anlaşmasına üye olması ve Rusya ile başta enerji olmak üzere ekonomik açıdan süren karşılıklı bağımlılıklar, Ankara’nın kararı üzerinde etki edecek önemli faktörler olacaktır. 

4. Sonuç 

Dağlık Karabağ sorununa yakın bir gelecekte diplomatik açıdan barışçı bir çözüm bulunması mümkün görünmemektedir. Azerbaycan ve Ermenistan’ın sorunun çözümüne yönelik perspektiflerinde ortak bir nokta bulunmamaktadır. Uzun yıllardır barış görüşmelerinin en önemli dayanağı olan Minsk Grubu’nun işlevsizliği ise bugün bir gerçekliktir. Minsk Grubu’nun eş başkanlarının Ermeni yanlısı Fransa ve her alanda jeopolitik rekabet halinde olan ABD ve Rusya olması, bu grubun Azerbaycan açısından istenen sonucu üretemeyeceğine işaret etmektedir. 
Mevcut statükodan rahatsız olan Bakü, özellikle son beş yıldır sorunun askeri çözümüne vurgu yapmaktadır. Azerbaycan’ın savunma bütçesinin Ermenistan karşısında asimetrik olarak artması, Azeri siyasi ve askeri liderlerin askeri çözüme başvurulabileceği yönündeki sık sık Lahüıtmadı açıtmata. ateşkes hattında yoğun bir şekilde yaşanan ihlaller, iki taraf arasında bir savaş çıkma ihtimalini sürekli gündemde tutmaktadır. Belki de bunlardan daha önemlisi, Azerbaycan elde ettiği petrol ve doğal gaz geliri ile gün geçtikçe siyasi, ekonomik ve askeri alanda Ermenistan karşısında üstünlük elde etmekte ve iki devlet arasındaki güç dengesi değişmektedir. 

Aliyev için önümüzdeki dönemde Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik üç seçenek mevcuttur. Birincisi, statükoyu sürdürmek ki, bu şu an Azerbaycan’ın istemediği bir durumdur. İkincisi, bugüne kadar sonuç üretmeyen soruna barışçı bir uzlaşı ile çözüm bulmayı amaçlayan diplomatik görüşmelerdir.68 
Bu seçenekte gün geçtikçe Bakü yönetiminin daha az güvenilir bulduğu bir yoldur. 
Ancak askeri bir harekât başlayıncaya kadar uluslararası siyasi ve askeri durumu şekillendirmek maksadıyla günümüzde bu seçenek izlenmektedir. 
Son seçenek ise işgal altındaki toprakların kesin sonuçlu planlı bir askeri harekât ile geri alınmasıdır.69 


***

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI. BÖLÜM 3

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI.  BÖLÜM 3



Dağlık Karabağ, Azerbaycan, Rusya, Ermenistan, Askeri Güç Kullanımı, Ahmet SAPMAZ, Gökhan SARI,


    2010 yılında, ateşkes hattında yaşanan ihlaller sonucunda iki taraftan toplam 20 asker hayatını kaybetmiştir. Bu rakam 2009’da 19’dur. 
Herhangi bir ateşkes ihlalinin kontrolden çıkarak, büyük ölçekli bir savaşa neden olabilme ihtimali mevcut bulunmaktadır. 
Günümüze kadar sayısız ateşkes ihlali yaşanmış olmasına rağmen bunların büyük ölçekli bir savaşa dönüşmemesi, Bakü ve Erivan yönetimlerinin askeri güçlerini etkin bir şekilde kontrol edebilmelerinden kaynaklanmaktadır.36 

Azerbaycan devletinin en üst siyasi-askeri yönetim kademelerinde işgal altındaki bölgelere yönelik kuvvet kullanımı ciddi olarak tartışılıp masaya yatırılan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.37 
Günümüzde kuvvet kullanmanın mevcut uluslararası hukuk düzeni içinde tek meşru şekli, meşru müdafaadır. Zira Shafa Qasimova’ya göre, Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgaline yönelik Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun almış olduğu dört karar, işgali ortadan kaldıracak bir etki yaratmadığı ve uzun süredir sürdürülen tüm diplomatik çözüm yolları sonuçsuz kaldığı için Azerbaycan meşru müdafaa hakkını uluslararası hukuka uygun olarak kullanabilir.38 
Mevcut statükonun devamından Azerbaycan rahatsız olduğundan dolayı Bakü’nün işgal altındaki topraklarına yönelik askeri harekât gerçekleştirme olasılığı daha yüksektir. Azerbaycan’ın muhtemel bir askeri harekâtta başarıya ulaşabilme kapasitesi konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bir kısım görüşe göre, Azerbaycan ordusu işgal altındaki topraklarını ele geçirebilecek kadar geniş çaplı bir askeri operasyonu gerçekleştirebilecek yeteneğe sahip değildir.39 
Bu görüşe sahip olanlar Dağlık Karabağ sorununun çözümünde Bakü’nün silah kullanmasının bazı sakıncaları bulunduğunu ifade etmektedirler. 

Bunlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir: 
- Muhtemel bir savaş Bakü’nün çok değer verdiği enerji boru hatları altyapısına zarar verebilir..40 
- Çıkabilecek bir savaş ile Azerbaycan’ın uluslararası alandaki barış yanlısı tutumu bozulabilir ve dünya enerji piyasasındaki konumu olumsuz etkilenebilir. 
- Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, savaşta muzaffer olamaz ise iktidarını kaybedebilir. 
- Azerbaycan içlerine kayan bir savaş, çok sayıda insanın hayatına mal olabilir, yeni toprak kayıplarına yol açabilir.41 

Karşıt bir görüşe göre ise Azerbaycan ekonomisi ve askeri gücü, Ermenistan ile kıyas edilemeyecek bir üstünlüğe sahiptir. Muhtemel bir Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Ermeni kuvvetleri işgal altındaki Azerbaycan topraklarından atılabilir.42 Azerbaycan ordusunun tüm bileşenleri kendi bölgesinde etkili ve etkin bir güç haline dönüşmüştür. Gün geçtikçe gelişen ekonomi, paralelinde güçlenen silahlı kuvvetler ve moral değerler, zaferin garantisidir.43 
Bölgede ortaya çıkacak bir savaşın bir önceki savaşa göre daha tehlikeli olacağı ve büyük zararlar doğuracağı kesindir. Çünkü her iki taraf da geçmişe nazaran büyük ölçüde silahlanmışlardır ve muhtemel savaş koşullarına yönelik ordularını eğitmektedirler. 

b. Dağlık Karabağ Sorununu Etkileyen Bölgesel Dinamikler: 

(1) Ermenistan: 
29740 km2 yüzölçümüne ve 3.27 milyon nüfusa sahip bir ülkedir. Ekonomik açıdan zayıf, göç veren, her alanda Rusya’ya bağımlı olan ve bölgede gerçekleştirilen uluslararası projelerden izole edilmiş bir devlet konumundadır. Bağımsızlığı öncesinde başlayan Dağlık Karabağ sorunu, bağımsızlık sonrası da ülkenin iç ve dış politikasını etkileyen en önemli unsur olmaya devam etmekte dir.44 Bu konuda iç ve dış politikayı etkileme gücünde olan diyasporanın önemli bir yeri vardır. Ayrıca Dağlık Karabağ sorununda Erivan, taviz vermez bir politika izlemektedir. 
Ermenistan, SSCB’nin dağılması sonrasında, yerini alan Rusya Federasyonu ile siyasi ve askeri ilişkilerini sıkı bir şekilde sürdürmeye devam etmektedir. Bölgede Kolektif Güvenlik Örgütü Anlaşmasına dâhil olmak suretiyle, uluslararası bir güvenlik örgütüne üye olan tek ülke Ermenistan’dır.45 
Rusya ile Ermenistan arasında imzalanan ikili anlaşma ile 3200 Rus askeri, 74 tank, 330 zırhlı muharebe aracı, 14 zırhlı personel taşıyıcı, 18 Mig-29 savaş uçağı ve iki S-300 V (SA-12 A Gladiator) bataryası Erivan’a 125 kilometre mesafede bulunan Gümrü’de konuşlanmış durumdadır.46 
Ermenistan’ın Türkiye sınırı Rus askeri birlikleri tarafından korunmakta, bu durum Ermenistan’ın Türkiye’den güvenlik tehdidi algılamasını hafifletmekte ve askeri anlamda Azerbaycan üzerine yoğunlaşabilmektedir.47 

(2) İran: 

Güney Kafkasya bölgesine ilgi göstermesinin ana nedeni, komşusu Azerbaycan’dır. Azerbaycan ile Rusya arasında 1828 tarihinde imzalanan Türkmençay Anlaşması sonrasında Kuzey Azerbaycan, Rus Çarlığı; Güney Azerbaycan ise İran devleti egemenliği altına girmiştir. 
Azerbaycan’da günümüzde 9 milyonu aşkın Azerbaycan Türk’ü yaşarken, İran’da 30 milyon Azerbaycan Türk’ü yaşamaktadır.48 İran, bağımsızlığını elde etmesi sonrası Azerbaycan’a karşı sürekli çift yönlü bir politika izlemiştir. Bunlardan ilki, Azerbaycan’ın siyasi, askeri ve ekonomik açıdan güçlü bir ülke konumuna gelmesini engellemektir. Çünkü Tahran yönetimi, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın işgali sorunu başta olmak üzere mevcut problemlerini çözmesi halinde Bakü’nün, Güney Azerbaycan’a ilgi göstermeye başlayacağından ve “Birleşik Azerbaycan”, hedefine yönelebileceğinden endişe etmektedir.49 Bu nedenle bir İslam Cumhuriyeti olan İran, Müslüman ve Şii Azerbaycan ile Hristiyan Ermenistan arasında, Ermenistan’ı desteklemeyi tercih etmektedir. Diğer yandan bünyesinde bulunan, Azerbaycan Türkleri arasında milliyetçiliğin 
gelişmesini önlemek maksadıyla, Azerbaycan’ın çok kötü bir duruma düşmesini de istememektedir.50 Kısacası İran, Azerbaycan’ın mevcut sorunları ile yaşamasından, yani statükonun devamından yanadır. 

İran’ın Azerbaycan’a yönelik politikasının diğer bir boyutunu ise Tahran’ın Batı ve İsrail ile olan sıkıntılı ilişkileri oluşturmaktadır. 

İran kendisine yönelik muhtemel bir askeri harekâtta veya kendini çevreleme stratejisinin bir parçası olarak, Azerbaycan’da Batının askeri varlığını görmek istememektedir. Son dönemde İran-Azerbaycan ilişkileri, Azerbaycan’ın İsrail ile sürdürdüğü askeri ve siyasi odaklı sıkı ilişkiler nedeniyle bir hayli gergindir. 

(3) Türkiye: 

Soğuk Savaşın bitmesiyle kendisi açısından mevcut güvenlik sorunlarının ortadan kalkacağını düşünürken, ortaya çıkan güç boşlukları, çevresinde yeni ve önemli güvenlik sorunlarını beraberinde getirmiştir.51 Güvenlik sorunlarının yoğunlaştığı bölgelerden biri de Güney Kafkasya’dır. Türkiye açısından Azerbaycan; tarihi, kültürel, jeopolitik ve jeoekonomik nedenlerle önemlidir. Ermenistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden biri olmasına rağmen Türkiye, Ermenistan’ın Türkiye topraklarına yönelik talepleri nedeniyle diplomatik ilişkisini kesmiş, Dağlık Karabağ işgali nedeniyle de 1993 yılından itibaren bu ülkeyle olan sınırını kapatmıştır. 2009 yılından itibaren Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik çabalar ise özellikle Ermenistan içinde yaşanan politik sebeplerle arzu edildiği şekilde sonuçlandırılamamıştır. 

1990’lı yıllar boyunca bölgedeki güç boşluğunu doldurmak için uğraş veren Türkiye, ekonomik ve iç politik nedenlerden ötürü başarılı olamamış ve 
nihayetinde bu boşluk Rusya tarafından doldurulmuştur. 

2000’li yıllarda Türkiye’nin Güney Kafkasya politikası; iş birliği, karşılıklı bağımlılık, barış ve istikrar üzerine inşa edilmiştir. Bu çerçevede başta enerji olmak üzere, ekonomik alanda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı gibi büyük projeler hayata geçirilmiştir. Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi için Dağlık Karabağ sorununun çözümünü şart koşmuştur. Türkiye Dağlık Karabağ sorununa uluslararası hukuk çerçevesinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü gözetilerek, görüşmeler vasıtasıyla çözüm bulunmasından yanadır.52 Diğer taraftan Türkiye, Azerbaycan ordusunun güçlendirilmesi hususunda büyük çaba harcamıştır.53 

c. Küresel Güçlerin Muhtemel Refleksleri: 

(1) ABD: 
Günümüzde bölgede Rusya’ya karşı politika geliştirebilecek en önemli aktördür. ABD, bölgeye enerji ve jeopolitik gerekçelerle ilgi duymaktadır. 
Vaşington bölgede özellikle Gürcistan odaklı bir politika izlemiştir. 
Rusya’nın Gürcistan’a yaptığı askeri müdahaleden en çok etkilenen ülke ABD olmuştur. Bölgedeki en önemli müttefiki Tiflis’e karşı Rusya’nın müdahalesine engel olamadığı için en azından büyük prestij kaybına uğramıştır. Bu savaşla Rusya; ABD’ye, Gürcistan da dâhil olmak üzere Vaşington’un Avrasya’daki çıkarlarına istediği zaman fazla bir maliyete de katlanmadan müdahale edebileceğinin mesajını vermiştir.54 
ABD son dönemde ilgisini Gürcistan-Azerbaycan ikilisinden, Türkiye-Ermenistan ikilisine kaydırmıştır. ABD, Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle kopan Türkiye-Ermenistan ilişkilerini yeniden tesis etmek istemiştir. Aynı zamanda ABD yönetimi, uzun bir süre Azerbaycan’a büyükelçi atamamıştır. Bu durum, Bakü tarafından Vashington’un ikili ilişkilere gösterdiği ilgisizliğin bir göstergesi olarak algılanmıştır. 55 Daha da önemlisi, Obama yönetimi Dağlık Karabağ politikasını Rusya’ya karşı uygulamakta olduğu “ilişkileri yeniden 
başlatma ve yumuşatma” politikası çerçevesinde ele almakta ve göreceli olarak pasif bir tutum sergilemektedir.56 
Minsk Grubu eş başkanlarından biri olan ABD, özelikle Kongre’de güçlü bir etkiye sahip olan Ermeni lobisinin etkisiyle Azerbaycan’ın taleplerine ve çıkarlarına yönelik gerekli hassasiyeti göstermemektedir.57 
Bu durumun en bariz örneği ABD Kongresinin 1992 yılında SSCB’nin yıkılması sonrası bağımsızlıklarını yeni kazanan devletleri desteklemek için çıkardığı “Özgürlükleri Destekleme Yasası”nda görülmüştür. ABD Kongresi, söz konusu yasaya eklenen 907 sayılı madde ile Azerbaycan’a yapılacak yardımı engellemiş ve buna neden olarak da Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ve Ermenistan’a karşı 
gerçekleştirdiği “saldırıları” göstermiştir.58 

(2) Rusya: 
Hem Azerbaycan hem de Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik politikalarında dikkate almak zorunda olduğu bir devlettir. Günümüzde, bölgede en etkili aktör Rusya’dır. Moskova’nın soğuk savaş sonrası Güney Kafkasya politikası genel olarak Ermenistan ve Gürcistan odaklıdır. Bu politika Ermenistan ile çok yönlü ittifak, Gürcistan ile ise çatışmacı bir ilişki biçimi şeklinde tanımlanabilir.59 Rusya’nın Güney Kafkasya’daki rolü ve etkinliği iki temel varsayım ile özetlenebilir. Öncelikle Rusya, Güney Kafkasya’da sahip olduğu nüfuzunu sürdürmek istemektedir. 

İkinci olarak, tüm bölge devletlerine nüfuz edebileceği ve bu devletlerin Batının siyasi-askeri yapılanmalarına kaymalarını önleyebilecek bir ortam yaratarak, etki alanını korumak istemektedir.60 
Rusya ile Ermenistan ilişkileri karşılıklıdan ziyade Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığı şeklinde sürmektedir. Bölgede dışlanan Ermenistan, zafiyetini giderebilmek için giderek daha fazla Rusya’ya bağımlı hale gelmektedir. Buna örnek olması açısından, 1995’te imzalanan ve Rusya’ya Ermenistan’da 2020 yılına kadar askeri üs bulundurma izni veren anlaşma, 2010 yılında gerçekleştirilen diğer bir anlaşma ile 2044 yılına kadar uzatılmıştır..61 Her şeye rağmen, Moskova-Erivan arasındaki ilişkilerin her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet ettiği göz ardı edilmemelidir.62 
Rusya-Azerbaycan ilişkilerine bakıldığında, son dönemde, Moskova’nın Bakü ile olan ilişkilerine daha fazla önem vermeye başladığı görülmektedir. Karşılıklı üst düzey ziyaretlerin yanı sıra, özellikle petrol ve doğal gaz alanındaki işbirliği, Rusya’nın Azerbaycan’a iki adet S-300 bataryası satması, iki ülke ilişkilerinde yeni bir döneme mi girildi sorusunu akla getirmektedir. Rusya’nın Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan’a karşı son dönemde izlediği çift yönlü ve göreli dengeli politika; Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle taraflar arasında yeni bir çatışma çıkmasını önlemek, Moskova’nın bölgedeki etkinliğini sürdürmek ve aynı zamanda silah satışından elde ettiği gelirini artırmak amaçlarını gütmektedir.63 
Rusya, hem Azerbaycan hem de Ermenistan üzerindeki etkinliğini sürdürmek için sorunu istismar etmekte ve sorunun çözümü yerine devamını amaçlayan bir politika izlemektedir. Moskova soruna, taraflar haricinde dış güçlerin müdahalesine karşı çıkmakta, sorunun çözümünde asıl aktörlerin, Azerbaycan ve Ermenistan olduğunu vurgulamaktadır.64 
Rusya, Ağustos 2008 savaşından sonra Dağlık Karabağ konusunda, Minsk Grubu ile çalışmak istememekte ve sorunun çözümünü kendi başına üstlenmeye çalışmaktadır. Medvedev, Eylül 2008’de Güney Kafkasya’nın Moskova açısından ayrıcalıklı bölge olduğunu yinelemiştir. Bu beyanın hemen ardından, Azerbaycan ve Ermenistan Cumhurbaşkanları Medvedev’in ev sahipliğinde Moskova Bildirisini 
yayımlamışlardır. Soruna barışçı çözüm için uluslararası hukuk ve garantilerin temel alınmasını vurgulayan bildiri, 1994’ten beri iki tarafın imzaladığı ilk belge olması dolayısıyla büyük önem taşımakta ve geçen zaman içerisinde Rusya’nın sorun üzerindeki etkinliğini halen devam ettirdiğini ortaya koymaktadır. 
Kimi analistlere göre Azerbaycan işgal altındaki topraklara yönelik bir askeri harekâttan üçüncü tarafların yani Rusya’nın müdahalesinden çekindiği için sakınmaktadır.65 

Bu noktada, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını yeniden kazanmak için Ermenistan’a karşı girişeceği muhtemel bir askeri harekâtta, sonucun belirlenmesine en büyük etkiyi yapacağı düşünülen Rusya’nın muhtemel reflekslerinin ele alınması bir zorunluluk teşkil etmektedir. 
Zira Dağlık Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgalinde büyük etkisi olan Rusya’nın, sorunun çözümünde de büyük etkisi olacağı açıktır. Moskova, kendi çıkarları aleyhinde bölgede statükonun bozulmasına izin vermeyecektir.66 

***

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI. BÖLÜM 2

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI.  BÖLÜM 2



Dağlık Karabağ, Azerbaycan, Rusya, Ermenistan, Askeri Güç Kullanımı, Ahmet SAPMAZ, Gökhan SARI,


Dağlık Karabağ sorununda tarafların konuya bakışlarını aşağıdaki gibi açıklamak mümkündür: 
“Dağlık Karabağ Ermenilerinin 1988’den itibaren bağımsızlık taleplerini esaslandırdıkları temel sebepler; ‘tarihsel haksızlığa maruz kaldıkları’, 
‘kendi kaderlerini belirleme hakları’, ‘soydaşları ile beraber yaşama istekleri’ ve ‘Azerbaycanlıların kendilerine karşı yürüttükleri ayrımcı ve baskıcı politikalar’ savlarına dayanmaktadır. Buna karşılık Azerbaycanlılar için Karabağ sorunu; “toprak bütünlüğünün ve sınırlarının dokunulmazlığı prensibinin ihlali”, “tarihsel anavatanlarından kovulma girişiminin bir simgesi”, ‘Ermenilerin büyük Ermenistan yaratma projelerinin bir aşaması”, ‘topraklarının Ermeni tecavüzü ve işgali”, ve “vatandaşlarının anavatanlarından kovulmuş olması” olarak algılanmaktadır.”13 
Dağlık Karabağ sorununda çözümün zorlaşmasının en önemli nedenlerinden birisi de sorunun ortaya çıkış zamanıdır. Söz konusu sorun, her iki ülkenin de bağımsızlıklarını elde etmeleri esnasında ortaya çıkmış ve ulusal kimlikler bu sorun üzerinden “biz” ve “ötekiler” olarak tanımlanmıştır.14 
Her iki taraf da, sorunun diğer devletin hükümetinden değil, diğer devletin halkından kaynaklandığını düşünmektedir.15 
Günümüzde Bakü, toprak bütünlüğü ilkesini savunmaya devam ederken; Erivan, milletlerin self determinasyon hakkına vurgu yapmaktadır. 
Azerbaycan’ın pozisyonunun temel dayanağı, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın bir parçası olduğudur. 
Bakü, sözde Dağlık Karabağ yönetiminin çözümün taraflarından biri olmasına da karşı çıkmaktadır. 
Ermenistan ve sözde Dağlık Karabağ yönetimi, soruna Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılması ya da bağımsızlık kazanması ile çözüm bulunması gerektiğini ileri sürmektedirler.16 Bu durumlardan biri gerçekleştiği takdirde, Ermenistan “güvenlik bölgesi” olarak tanımladığı Dağlık Karabağ dışında işgal altında tuttuğu yedi Azerbaycan rayonunun bazılarından çekilmeyi kabul edeceğini öne sürmektedir. 1998’den beri Dağlık Karabağ kökenli politikacılar tarafından yönetilen Ermenistan, kendisini Dağlık Karabağ’ın güvenliğinin garantörü olarak görmektedir. 
Bu garantinin temel dayanaklarını ise Ermenistan’ın Kolektif Güvenlik Örgütü Anlaşması üyesi olması ve Gümrü’de bulunan 102’nci Rus üssü teşkil etmektedir.17 
Kimi analistlere göre sorunun tarafları bilinçli olarak sorunun çözümünü geciktirmektedir. Ermeniler tüm tarafların statükoya alışacağını umut etmektedir. Azerbaycan ise ümitlerini petrol fiyatlarının artışına ve ordusunu güçlendirmeye bağlamaktadır. Her iki taraf da zamanın kendi lehine olduğunu düşünmektedir.18 

3. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a Yönelik Kuvvet Kullanmasının İncelenmesi 

a. Azerbaycan Karar Alıcılarını Etkileyen Nedenler: 

Azerbaycan Cumhuriyeti, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti de dâhil olmak üzere 86.800 km2 yüzölçüme sahiptir. Azerbaycan, Güney Kafkasya’nın en büyük nüfusa sahip ülkesi olup, 2008 yılı itibariyle nüfusu 8,6 milyondur. Bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu zengin doğal kaynaklar tarih boyunca ülkenin jeopolitik durumunu etkilemiş, bu özellikleri nedeniyle dönemin büyük güçlerinin ilgisini çekmiştir. Azerbaycan günümüzde de sahip olduğu petrol ve doğal gaz rezervleri ile büyük güçler ve çok uluslu şirketlerin ilgi odağındaki bir ülkedir.19 
Enerji sektörü, Azerbaycan ekonomisinin en önemli dayanağını oluşturmakta ve politik nüfuzunu sınırları ötesine taşımaktadır.20 
Azerbaycan’ın ihracatı içerisinde enerji sektörü %90 gibi çok büyük bir orana sahiptir.21 
Azerbaycan, 21 Eylül 1994’de “Asrın Antlaşması”nı imzalamıştır ve bu antlaşma çerçevesinde çıkarılan petrol, Bakü – Tiflis – Ceyhan (BTC) boru hattı ile 
uluslararası pazarlara taşınmaya başlanmıştır. 
Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından karşılaştığı en önemli sorun, topraklarının %20’sinin Ermenistan tarafından işgal edilmiş olmasıdır. 
Bu sorun günümüzde, Bakü’nün iç ve dış politikasına yön veren en önemli etkendir ve Azerbaycan’da yol açtığı büyük ekonomik, siyasi, askeri, sosyal 
ve kültürel olumsuzluklar vardır.22 
40.000’i Dağlık Karabağ’dan, 560.000’i ise Dağlık Karabağ’ı çevreleyen yedi rayondan olmak üzere toplam 600.000 Azeri kendi ülkelerinin topraklarında göçmen (kaçkın) durumuna düşmüştür. 250.000 Azeri ise iki devlet arasındaki çatışmalar nedeniyle Ermenistan’dan Azerbaycan’a göç etmek zorunda kalmıştır.23 
Dağlık Karabağ ve çevresinin işgali sorununun diplomasi yolu ile çözümü için yoğun çaba sarf edilmesine rağmen yaklaşık 20 yılın sonunda, herhangi bir barış sağlanamadığı gibi, barışın hangi esaslar üzerinde inşa edileceği konusunda bile ortak bir görüşe varılamamıştır. 
Bu nedenle taraflar arasında yeni bir savaşın ortaya çıkma olasılığı da artmaktadır. Çünkü iki taraf arasındaki güç dengesi Ermenistan açısından 
statik görünürken, Azerbaycan ekonomisi ve askeri gücü büyümeye devam ettiğinden dolayı daha dinamik görünümlüdür.24 
Henry Kissinger’ın da belirttiği gibi, diplomasi dünyasında dolu bir tabanca, hukuki bilgiden her zaman daha güçlüdür.25 
Buna karşın askeri güç kullanma kararı, çok ayrıntılı olarak düşünülüp irdelenmesi gereken, devlet adamlarının verdiği en önemli kararlar arasında bulunmaktadır. 
Politikanın belirlediği hedeflere ulaşmada askeri güç kullanımı veya savaş, aklın rehberliğinde bir araç olarak kullanıldığında anlamlıdır. 
Zira “saf askeri başarı” diye bir şeyden bahsedilemez. 
Askeri başarının dayanması gereken bir takım siyasi ve moral değerlerin var olması gerekmektedir.26 
Azerbaycan’ın günümüzdeki durumu, kendisi açısından bir ikilem yaratmaktadır. Bir yandan ekonomik kalkınma paralelinde silahlanıp 
Ermenistan’a karşı üstünlük elde ederken, diğer yandan muhtemel bir savaşın yıkıcı etkileri sonrasında ekonomik gelişiminin önünün kesilmesi ihtimali Bakü’yü frenlemektedir. Ermenistan’ın Rusya ile ittifak kurarak Türkiye ve Azerbaycan’a karşı bölgede tesis etmeye çalıştığı güç dengesi Azerbaycan’ı askeri bir harekâta başvurma hususunda dikkatli davranmaya itmektedir.27 

Azerbaycan birçok ortamda diplomatik görüşme sürecinin yetersizliğini öne sürmüş ve Devlet Başkanı İlham Aliyev, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak için kuvvet kullanma da dâhil olmak üzere her yola başvurulabileceğini ifade etmiştir.28 28 Haziran 2011’de barış görüşmelerinin 1994’ten bu yana onuncu kez başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Aliyev, savaşın daha bitmediğini bildirmiş ve bağımsızlığın kazanılmasından sonra yapılan en büyük askeri geçit töreninde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması gerektiğini ve sağlanacağını vurgulamıştır. Bu konuşmadan birkaç hafta sonra Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, “Ermenistan ne kadar çabuk tanınır ise, bu Azerbaycan da dâhil olmak üzere herkes için iyi olacaktır. Hedefimiz hiçbir zaman Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan yönetimine bırakmamaktır” açıklamasında bulunmuştur.29 

Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununu gerektiğinde askeri güç kullanarak çözme iradesini resmi politika ve doktrinlerinde de ilan etmektedir. Bunların en önemlilerinden biri Azerbaycan’ın 8 Haziran 2010’da kabul edilen askeri doktrinidir. Bu doktrinde, Azerbaycan’ın uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları çerçevesinde, Dağlık Karabağ ve çevresindeki yedi rayonun Ermeni işgalinden 
kurtarılması hususu defalarca vurgulanmaktadır.30 Yeni askeri doktrinin bir yansıması olarak, 24 Haziran 2010 tarihinde Azerbaycan en büyük askeri tatbikatını gerçekleştirmiştir. Cumhurbaşkanı Aliyev’in de izlediği tatbikata 4000 Azeri askeri, 100 tank, 77 zırhlı araç, 125 topçu silahı, 17 savaş uçağı ve 12 savaş helikopteri katılmıştır. 
Tatbikatın senaryosu; Azerbaycan’a yönelik askeri bir saldırıya karşılık olarak, toprak bütünlüğünü sağlamak maksadıyla karşı taarruz icra edilmesi hususlarında olduğu bildirilmekle beraber;31 askeri güç gösterimi, başka anlamlara da yorumlanabilmektedir. 
Bakü’nün askeri harcamalarında son yıllarda istikrarlı bir artış görülmektedir. 2010’da askeri harcamalar 1.42 milyar dolara çıkmış ve 2004’te yapılan askeri harcamanın yaklaşık üç katı olmuştur. Ayrıca 2010 yılında Azerbaycan’ın yaptığı 1.41 milyar dolarlık askeri harcama tutarı, Ermenistan’ın aynı yıla ait milli bütçe tutarını aşmıştır.32 
Ermenistan’ın askeri bütçesi ise 2010’da 404 milyon dolara ulaşarak, 2004 yılının yaklaşık 2 katı olmuştur.33 


Her iki ülkenin Dağlık Karabağ Savaşı sonrası sağlanan ateşkesten itibaren (1995-2010 yılları arası) askeri harcamalara ayırdığı bütçe karşılaştırıldığın  da; Ermenistan’ın 3.4 milyar dolar, Azerbaycan’ın ise 11 milyar dolar harcama yaptığı ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan, söz konusu süre içerisinde yaklaşık olarak Ermenistan’ın yaklaşık dört katı büyüklüğünde askeri harcama yapmıştır. Özellikle 2006 yılından itibaren Bakü’nün askeri harcamalarında belirgin bir artış gözlemlenmektedir. Bunun nedenini soruna diplomatik yollardan barışçı olarak çözüm bulunamaması ve buna bağlı olarak Azerbaycan’ın çözümü giderek askeri seçenekte aramaya başlaması şeklinde yorumlamak mümkündür. 

Askeri literatürde, genel olarak başarılı bir taarruzun icra edilebilmesi için düşman kuvvete göre askeri anlamda üç katı büyüklüğünde kuvvete sahip olunması gerektiği belirtilir. Azerbaycan’ın askeri bütçesini ayırdığı mali kaynak, gerçekleştirdiği silah ithalatı ve yerli savunma sanayisi geliştirme çabalarını orta vadede Bakü’nün Ermenistan’a göre 3 katı büyüklükte bir askeri güce ulaşmasına imkân sağlayacak gibi görünmektedir. 

SIPRI 2012 raporuna göre, Azerbaycan’ın 2007-2011 döneminde silah ithalatı, 2002-2006 dönemine göre % 164 artmış ve Azerbaycan dünyada en çok silah ithal eden 38’inci ülke olmuştur. Aynı raporda, Ermenistan’ın aynı dönemler arasında silah ithalatının düştüğü ve dünya sıralamasında 71’inci sıradan 84’üncü sıraya indiği belirtilmektedir. Rusya, iki ülkenin ana silah ithalatçısı durumundadır. 
Moskova’nın Azerbaycan’ın silah ithalatındaki payı %55, Ermenistan’ın silah ithalatındaki payı ise %96’dır. 34 

Bu durum Dağlık Karabağ sorununun ortaya çıkmasından günümüze kadar Rusya’nın oynadığı rolü gözler önüne sermektedir. Moskova, silah satışlarında 
izlediği politika ile sorunun tarafları arasında askeri bir denge kurmaya çalışmakta, güçlenen ekonomisi ile birlikte giderek silahlanan Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı desteklemekte ve çözümün ancak Rusya ile birlikte olacağı mesajını vermektedir. 
Ateşkes hattında kontrolden çıkması her an mümkün olan ateşkes ihlallerinin sayısı giderek artmaktadır.35 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI. BÖLÜM 1

 DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI.  BÖLÜM 1

Dağlık Karabağ, Azerbaycan, Rusya, Ermenistan, Askeri Güç Kullanımı, Ahmet SAPMAZ, Gökhan SARI,


Dağlık Karabağ Sorununda Azerbaycan Tarafından Kuvvet Kullanım Olasılığının Analizi., 

Ahmet SAPMAZ* 
Gökhan SARI** 
* Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Doktora Müdavimi, 
  ahmet_sapmaz@yahoo.com. 
** Dr., Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Güv.Bil. A.B.D., 
    gsari@kho.edu.tr. 


Özet 

Dağlık Karabağ sorunu, Güney Kafkasya’da güvenlik ve istikrarın önündeki en büyük engellerden biridir. Temel olarak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT Minsk Grubu çerçevesinde sürdürülen barış görüşmelerinden bugüne kadar herhangi bir sonuç alınamamıştır. Azerbaycan topraklarının %20’sinin Ermenistan tarafından işgalinin sürmesi, 600.000’e yakın Azerinin yerlerinden edilmiş olarak yaşamak zorunda kalması, Azerbaycan’ın askeri harcamalarında görülen artış ve Azerbaycan siyasi ve askeri liderlerinin işgal altındaki bölgeleri askeri güç kullanarak alma söylemleri yeni bir savaşın çıkma olasılığını artırmaktadır. Ancak 2008 yılında Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan savaş, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a yönelik muhtemel askeri harekâtında dikkatli davranmasını gerekli kılmaktadır. Bu noktada Azerbaycan’ın dikkate alması gereken en önemli faktör, Rusya’dır. 

1. Giriş 

Bir Gazete haberi: 


“Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan Bakü’de Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ile gerçekleştirdikleri görüşme sonrasında Azerbaycan ile Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik bir mutabakata vardıklarını açıkladı. Sarkisyan, üzerinde uzlaşılan mutabakatın Azerbaycan tarafından Dağlık Karabağ’a en üst düzeyde özerklik tanınmasını ve Ermeni güçlerinin Azerbaycan topraklarından 
bir ay içerisinde çekilmesini kapsadığını bildirdi. Sarkisyan ayrıca, bundan sonra bölgenin çatışma değil bir iş birliği alanı olacağını da vurguladı.” 

Yukarıda yazarlar tarafından kurgulanan haberin gerçekleşme olasılığı ne kadar uzak bulunuyorsa, Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ nedeniyle yeni bir savaş çıkma olasılığı da o kadar yakın bulunmaktadır. 

SSCB’nin beklenmeyen bir zaman ve şekilde çökmesi sonucu Güney Kafkasya’da ortaya çıkan etnik kökenli sorunlar, bölgesel ve küresel aktörlerin bölgede izlediği politikalar ile daha karmaşık bir hal almıştır. Söz konusu sorun alanlarından belki de en önemlisi Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarının yaklaşık %20’sinin işgal edilmesidir. Söz konusu sorun, her iki ülkenin kolektif kimlik inşa sürecindeki öneminden dolayı, taraflar için vazgeçilmez bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenledir ki, uzun süren diplomatik çabalar sonucunda barışa 
ulaşılamaması ve yakın bir zaman içinde ulaşılamayacağının öngörülmesi, özellikle mevcut statükodan hoşnut olmayan Azerbaycan’ı daha da rahatsız etmektedir. 

2. Dağlık Karabağ Sorunu 

a. Sorunun Ortaya Çıkışı 

Karabağ, Azerbaycan’ın Kür ve Aras ırmakları ile günümüzde Ermenistan sınırları içerisinde bulunan Gökçe gölü arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan oluşan bir coğrafyadır. Karabağ bölgesi gerek Azerbaycan gerekse Ermenistan ve İran için jeopolitik öneme sahiptir. Stratejik öneminden dolayı bölge yüzyıllar boyunca İran ve Osmanlı İmparatorluğu arasında da anlaşmazlık konusu olmuştur.1 

Karabağ ile Dağlık Karabağ’ı birbirine karıştırmamak gerekir. Dağlık Karabağ, Karabağ’ın (yüzölçümü 18.000 km2’dir) yalnızca 4392 km2’lik bir bölümünü oluşturmaktadır.2 
Dağlık Karabağ SSCB döneminden beri Ermenistan ve Azerbaycan arasında sorun olmuştur. Sovyetler Birliği döneminde merkezi yönetim tarafından baskılanan sorun, mevcut otorite zayıflayıp ortadan kalkınca yeniden su yüzüne çıkmış,3 

Azerbaycan ve Ermenistan gibi iki bağımsız devlet arasında uluslararası bir çatışmaya dönüşmüştür.4  SSCB döneminde Dağlık Karabağ, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir bölgeydi.5 Fakat Dağlık Karabağ’ın 
1989 yılında 192.000 olan nüfusunun yüzde 70’ini Ermeniler oluşturmaktaydı. 
Sorununun başlangıcı ise 1988 yılına uzanmaktadır. .

Zira bu tarihte SSCB’nin dağılma sürecine girmesiyle Dağlık Karabağ, Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’a bağlanmayı talep etmiştir. 
Fakat 18 Temmuz 1988’de, SSCB Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ’ın, Azerbaycan’ın bir parçası olarak kalması kararını almış ve Ocak 1989’da ise Dağlık Karabağ’ı doğrudan merkeze bağlamıştır.6 Bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, 26 Kasım 1991’de Dağlık Karabağ’ın özerklik statüsünü kaldırarak bölgeyi doğrudan merkezi yönetime bağladığını açıklamıştır. Bunun üzerine Dağlık Karabağ Ermenileri, 10 Aralık 1991’de bağımsızlık kararı almıştır. . 1992 yılında Rusya Federasyonu birliklerinin Dağlık Karabağ’dan çekilmesi ise anlaşmazlığı, savaşa dönüştürmüştür. Azerbaycan’da, Elçibey’in iktidara gelmesinin ardından Moskova tarafından desteklenen Ermeniler, 1993–1994 döneminde Dağlık Karabağ’ı ve Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Azerbaycan topraklarını işgal etmişlerdir. 

Dağlık Karabağ’da beş (Hankenti, Ağdere, Şuşa, Hocalı, Hocavent) ve çevresinde de yedi rayon (Kelbecer, Laçin, Kubatlı, Zengilan, Cebrail, Fuzuli, Ağdam yerleşim bölgeleri) olmak üzere günümüzde toplam on iki Azerbaycan rayonu Ermenistan işgali altındadır. 

Rusya Federasyonu (RF) aracılığıyla iki taraf arasında 12 Mayıs 1994’de sağlanan ateşkes halen yürürlüktedir. Ermenistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından askeri birliklerini derhal çekmesini isteyen 822, 853, 874, 884 sayılı kararlarına uymamıştır. AGİT Bakanlar Konseyi’nin, 24 Mart 1992’de aldığı bir kararla soruna çözüm bulmak amacıyla, Türkiye’nin de dâhil olduğu 12 üyeli Minsk Grubu oluşturulmuştur.7 
Böylelikle sorun Rusya Federasyonu’nun tekelinden çıkarak uluslararası nitelik kazanmıştır. 
   2 Aralık 1996’da, Lizbon’da toplanan AGİT Devlet Başkanları Zirvesi’nde Ermenistan’ın muhalefetine karşı diğer tüm üyeler, Ermenistan’ın işgal 
altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarından çekilmesini, Dağlık Karabağ’da halkın güvenliğinin sağlanmasını ve Azerbaycan tarafından Dağlık Karabağ’a en yüksek derecede özerklik statüsü verilmesini öngören bir planı kabul etmiştir. Planı kabul eden Ermenistan Devlet Başkanı 
Ter Petrosyan, 5 Şubat 1998’de istifa etmek zorunda kalmıştır. Petrosyan’ın yerine cumhurbaşkanı seçilen Robert Koçaryan’ın uzlaşmaz tavrı sonucu, 
çözüme yönelik diplomatik barış yolu tıkanmıştır.8 
AGİT Minsk Grubu günümüze kadar soruna çözüm bulmak amacıyla taraflara üç öneri sunmuştur. Bu çözüm önerilerinden ilki olan ve Haziran 1997’de ortaya konan “paket çözüm planı” ile Dağlık Karabağ’ın ve işgal edilen diğer bölgelerin statülerinin aynı anda çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. İkinci olarak Ekim 1997’de taraflara sunulan “aşamalı çözüm” paketinde Dağlık Karabağ ve işgal 
edilen diğer bölgelerin statülerinin ayrı ayrı ele alınarak çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Üçüncü çözüm önerisi ise Kasım 1998’de Rusya Federasyonu tarafından ortaya konmuştur. Bu öneri, Azerbaycan ve Dağlık Karabağ’ın ortak bir devlet kurmasını öngörmüştür. 
Bu plana göre Dağlık Karabağ yönetiminin kendisine ait bir anayasa ve ordusu olacak ve Azerbaycan Milli Meclisi’nin alacağı kararlar üzerinde veto yetkisi bulunacaktır.9 Bu önerilerden ilk ikisi Ermenistan tarafından, üçüncü öneri ise toprak bütünlüğünü ve 1996 Lizbon kararlarını ihlal etmesi nedeniyle Azerbaycan, tarafından reddedilmiştir.10 
Barış için umutların en fazla ortaya çıktığı görüşmelerden biri de, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell öncülüğünde Key West’te gerçekleşmiştir. Bu görüşmeler ile Azerbaycan’ın Nahçıvan, Ermenistan’ın ise Dağlık Karabağ ile kara bağlantısı sağlanması amaçlanmıştır. 

Ancak bu görüşmeler de somut sonuç ortaya koymaktan uzak kalmıştır. 2004 yılı sonrası ise Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanlarının 
sıkça bir araya geldikleri ve sorunun her yönünü ayrıntılı bir şekilde ele aldıkları görüşmeler maratonu başlamıştır. 

29 Kasım 2007 tarihinde Minsk Grubu eş başkanları tarafından taraflara aşağıda belirtilen Madrid Prensipleri sunulmuştur: 
- Dağlık Karabağ'ın çevresinde işgal edilmiş olan bölgeler boşaltılmalı, 
- Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın irtibatını sağlayan koridor açılmalı, 
- Barış gücünün işlevini yerine getirecek uluslararası güvence sağlanmalı, 
- Bütün göçerler topraklarına dönmeli, 
- Dağlık Karabağ Ermenilerine gerekli güvence verilerek kendilerini idare etme hakları tanınmalı, 
- Dağlık Karabağ'ın hukuki konumunun belirlenmesi için inisiyatif kullanılmalı. 

Azerbaycan, Minsk Grubunun yalnızca Ermenistan’ın çıkarlarını gözettiğini düşünmektedir. Günümüze kadarki gelişmelerin gösterdiği seyir, Azerbaycan’ın bu düşüncesinde haklı olduğu yönündeki görüşleri desteklemektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 14 Mart 2008’de, Ermeni güçlerinin çatışmalarda ele geçirdiği Azeri topraklarından çekilmesi yönünde çağrı yapan bir kararı yedi oya karşı, 39 oyla kabul etmiştir. Karara muhalif yedi oydan üçü Minsk Grubu eş başkanları olan Rusya, ABD ve Fransa’dır. Bu sebeplerden dolayı Azerbaycan, sorunun çözüm sürecine tarafsız olduğunu düşündüğü diğer uluslararası örgüt ve devletleri de dâhil etmek istemektedir.11 
b. Dağlık Karabağ Sorununda Tarafların Görüşleri Dağlık Karabağ sorununda tarafların farklı iddiaları bulunmaktadır. 
Her iki taraf da, diğer tarafın Dağlık Karabağ’a kendisinden sonra geldiğini ve bu topraklar üzerinde kendi varlığının meşru olduğunu iddia etmektedir.12 

***

19 Ekim 2020 Pazartesi

AZERBAYCAN ERMENİSTAN ATEŞKES SÜRECİ

 AZERBAYCAN ERMENİSTAN ATEŞKES SÜRECİ






Doç. Dr. Ali Asker ,
Dr. Aynur İmran,


https://qha.com.tr/haberler/azerbaycan-ermenistan-ateskes-sureci-simdi-ne-
olacak/259822/?fbclid=ıwar3qd7dadbbyz038xwnwf-
xzhsk0gopzg9skv9pm6hibek3s3rf4adxejx4 
 16 Ekim 2020, 10:23 
 
 https://qha.com.tr/wp-content/uploads/2020/10/ADSFSAD-715x454.jpg

Ömer Cihad KAYA 
QHA Ankara 
Azerbaycan ve Ermenistan arasında 27 Ekim 2020 tarihinde başlayan çatışmalardan sonra, dünyanın gözü kulağı Güney Kafkasya’dan gelecek haberlerde. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki topraklarını işgalden kurtarmak için başlattığı harekata, Ermenistan tarafı, ısrarla cephede değil Azerbaycan’ın sivil 
yerleşim birimlerine saldırarak karşılık verdi. Ermenistan’ın isteğiyle 9 Ekim 2020 tarihinde taraflar, Moskova’da geçici ateşkes imzaladı. 


İmzalanan sözde ateşkes, insani amaçlarla yapılsa da fiilen Ermenistan, Azerbaycan’ın sivil yerleşim birimlerini balistik füzeler ile vurmaya devam etti. 
Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının asıl amacını, ateşkes sonrasında gerçekleştirdiği hamleleri ve Kremlin’in ateşkes sürecine ilişkin tutumunu Doç. Dr. Ali Asker ve gazeteci-yazar Dr. Aynur İmran değerlendirdi. 
 İlgili haber: Azerbaycan ve Ermenistan arasında 9 Ekim 2020’de Moskova’da geçici ateşkes anlaşması imzalandı




Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Asker, QHA’ya Azerbaycan-Ermenistan arasında Moskova’da 9 Ekim 2020 
tarihinde imzalanan geçici ateşkes sürecinden sonraki durumu değerlendirdi. Doç. Dr. Asker, Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçek bir ateşkes olmadığını Erivan yönetiminin ateşkese, Karabağ’da uzun yıllardır yaptığı üzere uymadığını vurguladı. 

“ORTADA FİİLEN BİR ATEŞKES YOKTUR” 

Doç. Dr. Asker, Ermenistan’ın ateşkesi ihlal edeceğine Azerbaycan’ın zaten beklediğini ifade ederek, ortada fiilen bir ateşkes sürecinin olmadığını kaydetti: 
Doç. Dr. Ali Asker 




“Ateşkesin hemen ardından Ermenistan ordusu, Azerbaycan mevzilerine karşı taarruzda bulundu. 

Azerbaycan ordusu bunu zaten bekliyordu. Ermenistan tarafı, 1990’dan bu tarafa yapılan tüm ateşkesleri ihlal etti. Azerbaycan kamuoyu, başından beri ateşkes sürecinin doğru olmadığı kanaatindedir. Sahada zafer kazanılmasına rağmen neden ateşkes imzalandığı konusunda tereddütler var. 

Ancak, bu insani bir konu olduğu için hükumet ateşkese onay verdi ancak her şeye de hazırlıklıydı. Ermenistan tarafının ateşkesi ihlal etmesindeki ana amaç, kaybettikleri bölgeleri yeniden ele geçirmekti fakat buna muvaffak olamadı. Azerbaycan, sahada çok önemli bölgelerde hakim tepeleri ele geçirmiş durumdadır. Ama Ermenistan tarafı bunu kendi kamuoyundan saklıyor. 
Dolayısıyla ateşkese benzer bir şey var ama ortada fiilen bir ateşkes yok.” 
Azerbaycan ve Ermenistan arasında 9 Ekim 2020’de Moskova’da imzalanan geçici ateşkesin detayları için tıklayınız: Azerbaycan ve Ermenistan arasında geçici ateşkes anlaşması 

“ERMENİSTAN, SÖZDE İNSANİ ÖZDE SALDIRI AMACI GÜDÜYOR” 

1992’de Karabağ savaşında yer almış Azerbaycan Türkü bir akademisyen olan Doç. Dr. Ali Asker, ateşkes sürecinden sonraki durumu anlamak için bazı noktalara dikkat çekti. Asker, “Ateşkes sürecine dair en önemli nokta ise şudur, bu ateşkes sözde insanidir özde ise saldırı amaçlıdır. 

Ermenistan’ın bu saldırıları, Rusya tarafından destekleniyor ve daha da cesaretlendiriliyor. 

Ancak, Bakü yönetimi, bu zamana kadar hem askeri hem diplomatik alanda önemli kazanımlar elde etti. Ve emin adımlarla yoluna devam edecektir. 
“ ifadelerini kullandı. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki geçici ateşkesin adresi 9 Ekim 2020 tarihinde Moskova’ydı. 

Moskova, geçici ateşkes sürecinde Azerbaycan ve Ermenistan arasında güya arabuluculuk rolü üstleniyor. Ancak, Azerbaycan’ın sahadaki kazanımlarını 
sekteye uğratacak bir sürecin başlaması Bakü yönetiminde bazı çekincelere yol açtı. Ayrıca Azerbaycan, ısrarla Türkiye’nin de masada olmasını istediğini vurguluyor. Rusya Federasyonu, ise Türkiye’nin sürece müdahil edilmesine kesin bir dille karşı çıkıyor. Doç. Dr. Ali Asker, Müzakere Masasına Türkiye’nin de oturmasıyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: 





“GERÇEK BİR ATEŞKESTE TÜRKİYE MASADA OLMALIDIR” 

“Öte yandan, gerçekten bir ateşkes olacak ise Türkiye’nin burada masada rol alması gerekir. Şu anda Rusya bu misyonu tek başına üstlenmiş vaziyettedir. şu an masada, Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan var. Rusya zaten Ermenistan’ı destekliyor yani böyle bir dengenin oluşturulması açısından da Türkiye çok önemlidir. Ben bunu yıllardır makalelerimde ve konferanslarımda söylüyorum. Rusya ve Ermenistan arasındaki çok sıkı askeri işbirliğine karşı, bir Türkiye Azerbaycan askeri işbirliğinin olması gerekmektedir. bugün belki de en uygun şartlar oluşmuş durumdadır.” 

İlgili Haber: 



Doç. Dr. Asker: Kremlin’den umduğunu bulamayan Paşinyan çaresiz bir şekilde yenilgiyi seyrediyor 

Azerbaycan Türkü gazeteci, Dr. Aynur İmran, Ermenistan tarafının ısrarlı bir şekilde istediği ateşkese uymadığını ve sivillere yönelik saldırılarına devam 
ettiğini ifade ederek süreci şöyle değerlendirdi: 

“ERMENİSTAN, ATEŞKESE SÜRECİN BAŞINDAN BERİ UYMUYOR” 

Aynur İmran


“Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmak için başlattığı harekata karşı, Ermenistan tarafı ısrarlı bir şekilde ateşkes istedi. Ateşkes anlaşmasını 
sürecin başından beri uymayan Erivan yönetimi, çatışmaları ciddi bir şekilde devam ettirdi ve sivillere yönelik saldırılarına devam etti. Gence’ye atılan 
roketlerin nelere sebep olduğunu herkes biliyor. Ermeni saldırılarında, şehit olan ve yaralanan bir çok sivil insan var. 

Ancak, Azerbaycan Cumhurbaşkanının da belirttiği üzere, Ermenistan’a gereken cevaplar veriliyor ve verilmeye devam edecek. Azerbaycan hükumeti, 
işgali sona erdirmek için bir adım bile geri adım atmayacaktır. Azerbaycan, topraklarını işgalden kurtardıktan sonra gereken şekilde müzakere 
masasına oturmalıdır.” 

Ateşkesi ihlal eden Ermenistan’ın sivilleri saldırdığı Gence şehri 

“ERMENİSTAN, BU COĞRAFYADA TÜRK DÜNYASINI PARÇALAMAK İÇİN DESTEKLENEN BİR TERÖR DEVLETİDİR” 

Azerbaycan halkının, Karabağ’da 30 yıllık işgal sürecinde ağır bedeller ödediğini kaydeden İmran, Azerbaycan’ın uluslararası kabul edilmiş sınırlarını korumak için başlattığı harekata Türkiye ve Türk dünyasının destek vermesi gerektiğini vurguladı. Aynur İmran’ın konuya ilişkin değerlendirmeleri şu şekilde: 

“Bu 30 yıllık süreçte, biz her gün şehit veriyoruz, 30 yıldır topraklarımız işgal altında. 30 yıldır bölgeyi terk etmek zorunda kalan Azerbaycan vatandaşları, çok ağır bedeller ödüyor. İnsanlar, toprak hasretiyle yaşıyor ve akrabalarının mezarlarını dahi ziyaret edemiyorlar. 

Azerbaycan halkı, bugün Karabağ için kenetlenmiş vaziyettedir ve tarih yazmaktadır. Ayrıca, bu günler Azerbaycan-Türkiye kardeşliği için, tüm 
Türk dünyası için de tarihi günlerdir. Bugün, ‘iki devlet bir millet’ anlayışını devam ettirmek ve birlikte hareket etmek lazım. Şunu Azerbaycan da, Türkiye de, Türk dünyası da çok iyi anlamalıdır ki; Ermenistan, bu coğrafyada Türk dünyasını parçalamak için desteklenen bir terör devletidir. 

Azerbaycan, bugün geri çekilirse bu, hem Türkiye hem de Azerbaycan için bir kayıp ve tehdit olacaktır. 

Artık Karabağ Sorunu çözülmelidir ve şu an için bundan başka hiçbir yol yoktur. 

“DÜNYA KAMUOYU YETERLİ DESTEĞİ VERMİYOR” 

Azerbaycan Türkü gazeteci, işgalci Ermenistan’a ısrarla destek veren ülkelerin tutumuna dikkat çekerek, “Şu konu çok üzücüdür ki, dünya kamuoyu hala bu konuda tutumunu, yeterli düzeyde belli etmiyor. Tarihi perspektifte dünyanın bir çok noktasında işgal ve sömürge politikaları yürüten Fransa devletinin cumhurbaşkanı, bugün kalkıp da ‘Karabağ’ı yeniden Azerbaycan’ın işgal etmesine izin vermeyeceğiz’ diyorsa bu bir düşmanlık ve taraf olmanın ifadesidir. Azerbaycan, tüm bunlara karşı darbe vurulmasına izin vermemeli ve ilerlemeye devam etmelidir.” ifadelerini kullandı. 

AZERBAYCAN, DAĞLIK KARABAĞ’DA TOPRAKLARINI GERİ ALIYOR 

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki topraklarını kurtarmak için başlattığı kara harekatı kararlılıkla devam ediyor. Azerbaycan, 27 Eylül 2020’de başlatılan 
harekat kapsamında, şu ana kadar çok yüksek ve stratejik öneme sahip dağlık bölgeler de dahil olmak üzere şehir, kasaba ve köyleri bir bir işgalci 
güçlerden temizliyor. 

ŞU ANA KADAR İŞGALDEN KURTARILAN BÖLGELER 

Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri, işgal altındaki topraklarını kurtarmak için başlattığı harekât kapsamında bugüne kadar Cebrail şehrini, Şugovuşan ve Hadrut 
kasabasını ve Karahanbeyli, Aşağı Seyitahmetli, Mehdili, Aşağı Maralyan, Kuycak, Kend Horadiz, Çakırlı, Büyük Mercanlı, Şeybey, Taliş, Karkulu, Şükürbeyli, Yukarı Maralyan, Cereken, Daşkesen, Horovlu, Dejan, Mahmutlu, Caferabat, Papı köyleri olmak üzere toplamda 22 yerleşim yerinde kontrolü ele aldı. 

Azerbaycan, 5 Ekim 2020 tarihinde Cebrayıl ilinin (rayonunun) Şıhali Ağalı, Sarıcalı ve Mezre köylerin de işgalden kurtardı. 

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’da Ermeni işgalinden kurtardığı diğer köyleri ise 14 ve 15 Ekim’de Cumhurbaşkanı İlham Aliyev duyurdu. 
14 Ekim 2020 tarihinde; Fuzuli ilinin Karadağlı, Hatunbulak, Karakollu, Hocavend ilinin Bulutan, Melikcanlı, Kemertük, Teke, Tağaser köylerini işgalden 
kurtarıldığı kaydedildi. Azerbaycan ordusu, 15 Ekim 2020 tarihinde ise, Fuzuli ilinin Arış, Cebrail ilinin Doşulu, Hocavend ilinin Edişe, Düdükçü, Edilli, 
Çiraguz köylerini işgalden kurtardı. 





ERMENİSTAN NEDEN SİVİLLERİ VURUYOR? 

Azerbaycan’ın Ermenistan’ın işgali altındaki Dağlık Karabağ’daki topraklarını kurtarmak için geniş çapta başlattığı kara harekatı, 27 Eylül 2020’de başladı. 
Azerbaycan ordusu, adım adım ilerlerken, Ermenistan da ısrarla sivillere saldırmaya devam etti. Cephede sıkışan Ermenistan, Azerbaycan’ın yerleşim 
yerlerine ve şehirlerine top atışları ve füze atışları gerçekleştiriyor. 

ERMENİSTAN, ATEŞKES ŞARTLARINA UYMUYOR 

Moskova’da varılan geçici ateşkesten hemen sonra Ermenistan, Azerbaycan’ın Ağdam ve Tatar bölgelerine saldırdı. Ermenistan’ın saldırıları Hadrut ve 
Cabrayil yönünde devam etti. Sukavuşan’da Ermeni askerlerinin cesetlerini toplayan ve beyaz bayraklı bir ambulans, Ermeni silahlı kuvvetleri 
tarafından vuruldu. Saldırı sonucu bir sağlık çalışanı ağır yaralandı. Gence’ye düzenlenen saldırıda ise çocuklar dahil 7 sivil öldü ve 39 kişi yaralandı. 
Azerbaycan ve Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da geçici ateşkes, 9 Ekim 2020 tarihinde imzalandı. Ermeni tarafı, ateşkesin ilk dakikalarından itibaren 
Azerbaycan’ın sivil yerleşim birimlerini vurmaya başladı. Azerbaycan Başsavcılığı, 11 Ekim 2020’de Ermenistan’ın ateşkes sonrası Azerbaycan’ın en 
büyük ikinci kenti olan Gence’deki sivillere yönelik saldırıda bilançoyu açıkladı. Başsavcılık, Ermenistan’ın saldırısında 41 sivilin hayatını kaybettiğini ve 
207 kişinin yaralandığını duyurdu. 

DAĞLIK KARABAĞ NE ZAMAN İŞGAL EDİLMİŞTİ? 

Karabağ, Azerbaycan’da Kür ve Aras nehirleri arasındaki dağlık bölgeye Azerbaycan Türkleri tarafından verilen bir isimdir. 

Bölgede, Ağdam, Kelbecer, Laçın, Cebrail, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan isimli yerleşim yerleri bulunmaktadır. Sovyetler Birliğinin 1989’da bölgede 
önce özerklik ilan edip sonradan Azerbaycan’a bağlamasını kabul etmeyen Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın başkenti Hankendi’de Azerbaycanlılara 
saldırmaya başladı. 

Rusya’nın da desteğini alan ve Azerbaycan’ın hazırlıksız olmasını fırsat bilen Erivan, sivil katliamlarıyla Dağlık Karabağ ve çevresine yönelik işgal 
sürecini başlattı. Tarihler 28 Aralık 1991’i gösterdiğinde Ermeni birlikleri Dağlık Karabağ’ın merkezi Hankendi’yi işgal etti. 

DAĞLIK KARABAĞ’DA İŞGAL VE ERMENİLERİN HOCALI SOYKIRIMI 

İşgal sonrası, 1992 tarihinde, 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede Sovyetlerden kalma Rus 336. Mekanize Alayının desteğindeki Ermenistan kuvvetlerinin Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı şehrinde yaşayan Azerbaycan Türklerine karşı toplu şekilde katliam yaptı. 

Hocalı kasabasında, Azerbaycan’ın resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin katledilmiş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da maruz kaldığı tespit edilmiştir. 


27 Eylül 2020’de toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak için harekete geçen Azerbaycan, Dağlık Karabağ’daki ilerleyişini açıkça “kurtuluş savaşı” olarak nitelendirdi. Uluslararası ilişkiler literatüründe “dondurulmuş sorun” olarak ifade edilen Dağlık Karabağ’da çatışma her geçen gün şiddetleniyor. 

Azerbaycan, en üst perdeden çözümün artık müzakere masasında değil sahada olduğunu vurguladı ve Dağlık Karabağ’daki topraklarını işgalden kurtarmak için kara harekatı başlattı. 
 

***