Abdullah Harun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdullah Harun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 9

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 9



 26.02.2011: SANIK: MUSTAFA KEMAL'İ KULLANIN, KİMSE KARŞI DURAMAZ!:

 Ergenekon sanıklarının Atatürk'ün ardına saklanarak savunma yapma çabaları iyice dikkat çekti. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin ajandasındaki el yazılı notlardan biri de buydu: 'Mustafa Kemal'i kullanın, ona kimse karşı duramaz.' Çelebi, mahkemedeki savunmasında ajandasındaki stratejiyi bire bir uyguluyor. Terör örgütüne üye olmakla suçlanan sanık, savunmasında sürekli Mustafa Kemal'in askeri olduğunu anlatıyor. Diğer bir Ergenekon sanığı yarbay Mustafa Dönmez de birkaç gün önceki duruşmada, 'Suçum, Mustafa Kemal'in yolunda olmaktır!' demişti.

 28.02.2011: Silahlı saldırı: Hedef Balyoz hakimi mi?:

Balyoz davasına bakan hakim ve savcılarla aynı sitede oturan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi hakimi E.A.'nın otomobiline uzun namlulu silahla ateş açıldığı ortaya çıktı. Otomobilin sağ arka kapısında mermi çekirdeği bulunan Hakim E.A., 'Otomobilim Balyoz hakimi Ali Efendi Peksak'ın aracı ile aynı renk ve modelde. Büyük ihtimal benim aracımı Balyoz hakiminin aracı zannedip ateş açtılar' dedi. Olay Ergenekon'un henüz tespit edilemeyen idhar (yedek) kadrolarını akla getirdi.

 05.03.2011: Odatv'cilerin 'itiraf' korkusu:

Oda TV'de yapılan aramalarda ele geçirilen belgeler, Soner Yalçın ve ekibinin sadece gazetecilik yapmadığı yönündeki görüşleri destekler nitelikte. Belgelerden birinde Ergenekon sanıklarıyla ilgili tutulan notlar yer alıyor. Ergenekon sanıklarının itiraflarda bulunmaması için bazı önlemler alınmış. İşte o notlardan çarpıcı başlıklar: 'Sanıklardan bazıları çok şey biliyor. Bir itiraf furyası başlarsa bütün kategoriler aynı anda çöker. Bu nokta çok ciddi, daha önce de aktardık.'

 07.03.2011: Karanlık odada medya yapılanması:

Soner Yalçın'ın sahibi olduğu Odatv'ye yönelik Ergenekon operasyonunda ele geçirilen 'Ulusal Medya 2010' isimli belge yasadışı derin yapılanmaların medyayı şekillendirmek için planlama yaptığını ortaya koydu. Belgede Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmaların boşa çıkarılması için medyada yapılması gerekenler bir bir anlatıldı.

09.03.2011: Medya büyükanıtları: Gerçekten tanır mısınız?:

Gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınmasına ilk andan itibaren bir takım medyada gösterilen tepkiler. İki hafta boyunca yürütülen ve demokrat bazı gazetecilerin de şaşırtıcı şekilde alet olduğu kamuoyunu yanıltma girişimleri dikkat çekti.

 17.03.2011: Erzincan köylerindeki silahların sırrı çözülüyor:

1993'te Alevi-Sünni çatışması için Erzincan'da köylülere dağıtılan silahlarla ilgili önemli belgelere ulaşıldı. Dönemin Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in 2009'da başlatılan soruşturmayı nasıl yürüttüğünü gösteren belgelere göre, dosya terör suçu yerine Ateşli Silahlar Yasası kapsamına alınmış. Cihaner, olayın özel yetkili savcıya bildirilmemesi için talimat vermiş. Mühimmatta 3 LAW ve bombalar da var.

 18.03.2011: Avukattan duruşmada inanılmaz CD tezgahı:

Balyoz davasında şok bir gelişme yaşandı. Sanıklardan Çetin Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz, savunmasını sunduğu sırada talebi üzerine mahkeme duruşmaya ara verdi. Mahkeme heyetinin duruşma salonundan çıkmasından sonra hakimlerin görülen davayla ilgili klasörleri ve şahsi bilgisayarları kürsüde olmasına rağmen, avukat Ersöz kürsüdeki telefonun altına gizlice CD yerleştirdi. Duruşmaya yeniden başlanıldığında da söz alan avukat Ersöz, savunmasına bir mizansen ile devam edeceğini bildirerek, "Kürsüdeki telefonun altında bir CD var. Bu CD’nin oradan alınıp bilgisayara takılmasını talep ediyorum" şeklinde beyanda bulundu. Avukat Hüseyin Ersöz, "Beşiktaş adliyesinde bir savcı bana bir bilgi verdi. Sizin hakkınızda belgeler verdi, açıklamalar yaptı. Bunlar da CD'de yer alıyor. Sizin şu anda masanın üzerinde beyaz bir dosya varsayalım. CD bu dosyanın altında." dedi. Avukat Ersöz, daha sonra da duruşma mübaşiri Aydın Arslan'dan bu CD'yi almasını istedi. Hüseyin Ersöz daha sonra da bizzat kendisi heyetin oturduğu kürsüden beyaz bir dosyadan CD'yi çıkardı. Ersöz CD'yi Mahkeme başkanı Diken'e, bilgisayarına takması için uzattı. Ancak Başkan Diken CD'yi Ersözün kendi bilgisayarına takmasını söyledi. Ersöz, bilgisayarına taktığı CD içerisinde "Sayın başkan", "Zamanın ötesinden gelenler", "Ömer" ve "Aliefendi" adlı dosyalar olduğunu gösterdi. Ersöz, "Sayın başkan" klasörünün 2003 yılında oluşturulduğunu, diğer belgelerin hepsinin de 5.03.2003 tarihinde oluşturulduğu gösterdi. Ersöz, "Bunu içinde de mahkemenin aldığı kararların hükümet tarafından ve bazı medya organlarında olumlu karşılandığını belirten bir sayfalık metin yer alıyor." dedi. Bunun üzerine Başkan Ömer Diken "Burada mahkeme başkanını hedef alıyorsunuz. Böyle savunma yapamazsınız" şeklinde uyarıda bulundu. Ersöz'e sert tepki gösteren mahkeme heyeti suç duyurusunda da bulundu.

 18.03.2011: Baykal Ergenekon savcıları göreve çağırdı ama ifade vermiyor:

 CHP esli lideri Deniz Baykal, Oda TV muhabiri İklim Bayraktar'ın taciz iddialarının ardından yeni bir komplo ile karşı karşıya olduğunu ileri sürmüş ve savcıları göreve çağırmıştı. Savcılık da harekete geçerek kendisiyle birlikte Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin'i ifade vermeye davet etti. Ancak Baykal, gitmeyeceğini açıkladı. Savcılıktan kendisiyle ilgili belgeleri talep eden Baykal'ın bu talebi reddedildi. Konunun Ergenekon'la bağlantılı olmadığını iddia eden Baykal, kaset olayının Ergenekon soruşturması kapsamında ele alınmasını istemediğini de belli etti. Baykal'ın bazı bilgilerin ortaya çıkmasından çekindiği ileri sürülüyor.

 22.03.2011: Baskınları etkisiz bırakmak için Ergenekon'un telsizli haberalma sistemi:

 Ergenekon'un tutuklu sanığı Prof. Mehmet Haberal'ı Kardiyoloji'de kaldığı günlerde hiç yalnız bırakmayan adamlarının ilginç bir erken uyarı sistemi kurduğu anlaşıldı. Haberal'ın adamlarının savcı ve polis gibi davetsiz misafirlere karşı kurduğu anlaşılan telsiz tabanlı sistem vasıtasıyla Haberal'ın refakatçisi ve doktorlarının uyarıldığı, kazanılan dakikalar içerisinde Haberal'ın odasındaki suç unsuru taşıyan tüm materyallerin refakatçinin kaldığı diğer bir odaya taşınıp dolaba kilitlendiği anlaşıldı.

11.04.2011: Tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın 'imamın ordusu' adlı kitabı neyi örtüyor:

 Taraf gazetesinden Mehmet Baransu köşe yazısında Ergenekon soruşturmasında örgüt emriyle Ergenekon soruşturmasını karartma amaçlı kitap yazdığı gerekçesiyle tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın kitabını analiz ediyor. Hanefi Avcı'nın kitabıyla kıyaslama yapan Baransu, Şık'ın kitabında da Ergenekon ve benzer soruşturmalardaki gerçeklerin ortaya çıkartılmasının engellenme ve saptırma çabasının var olduğunu işliyor. Şık'ın kitabı talimatla yazıldığına dair savcılık iddiaları mahkeme kararıyla da doğrulanmıştı. Ahmet Şık'ın 'İmamın Ordusu' adlı kitap taslağına el konulmasına yönelik itiraz 12. Ağır Ceza mahkemesince 30.03.2011 tarihinde oy birliğiyle reddedilmiş, iki sayfalık karar metninde kitapla ilgili şok tespitlerde bulunulmuştu.

 12.04.2011: Ergenekon sanığının anne ve kardeşinden tanığa tehdit telefonu:

 Ergenekon davasında şok ifade veren tanık Esra Gökçimen, kendisi ve oğluna yönelik çok ağır tehditler aldığını söyledi. Sanık Gülaltay'ın kardeşi Emre ve annesi Solmaz Gülaltay tarafından telefonla arandığını belirten Gökçimen, "Önce Emre ile çok kısa konuştuk. Ardından da Solmaz Gülaltay ile 5-10 dakika kadar görüştük. Bana bu davanın da biteceğini ve benimle bir sorunlarının olmadığını söyledi. Ben de hiç kimsenin devletten daha üstün olamayacağını söyledim. Bunun üzerine Semih Tufan Gülaltay aleyhine verdiğim ifadeyi geri almazsam aynı odada oğluma öyle bir şey yaparlarmış ki tekerlekli sandalyeye mahkum ederlermiş. Bizi çok ağır şekilde ölümle tehdit etti. O davada şikayetimi geri çekince her şey bitecek zannetmiştim. Ama bitmedi. Vicdanım, bu duruma daha fazla izin vermediği için de gerçekleri anlatmak zorunda kaldım." diye konuştu. Mahkeme heyeti, daha önce tehditler nedeniyle ifadesini değiştirmek zorunda kaldığını belirten tanık Gökçimen'in tanık koruma programına alınmasını kararlaştırdı. Ergenekon sanığı Tufan Gülaltay'ın yanında çalıştığı öğrenilen Gökçimen'in, Muzaffer Tekin'in sık sık geldiğini, Danıştay saldırısından 2 gün önce de Tekin'in yanında 4-5 kişilik grupla Gülaltay'ın ofisine geldiğini ve saatlerce toplantı yaptıklarını, Alparslan Arslan'ın da olaydan önce bu binaya kalabalık bir grupla geldiğini gördüğünü'' söylediği ortaya çıktı. Gökçimen ifadesinde, 'cinayetin olduğu gün Ulusal Birlik isimli internet sitesinde Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan, 2 de Mahmut isimli kurucu üyenin siteden isminin silindiğini' belirtmiş. Danıştay saldırısının Ergenekon örgütünün işi olduğunu gösterebilecek çok önemli bir gelişme olan bu ifadenin Ergenekon davasını büyük ölçüde etkileyeceği sanılıyor. Ve bu nedenle de mahkemenin tanık Gökçimen için 'tanık koruma yasası'nın uygulanmasına karar verdiği anlaşılıyor.

 14.04.2011: Avukat Ergül gizli tanığın kimliğini açıkladı:

Birinci ''Ergenekon'' davasında, sesi ve görüntüsü değiştirilerek duruşma salonuna yansıtılan gizli tanık ''Aydın-1'''in kimliği sanık avukatlarından Vural Ergül tarafından açıklandı. Ergül, ''Aydın-1''in gazeteci İ.A. olduğunu ileri sürdü. Savcı, duruşma sırasında gizli tanığın kimliğini açıkladığı gerekçesiyle avukat Vural Ergül hakkında işlem yapılması için duruşma tutanaklarının Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini talep ederek, gizli tanığın da tanık koruma kanunu kapsamına alınmasını istedi.

 19.04.2011: Balyoz'da 3.ret: Hakimler arasında gerilim:

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Balyoz Planı' davasındaki 162 sanığın tutukluluk hallerinin kaldırılması yönündeki taleplerini 3. kez oy çokluğuyla reddetti. Balyoz davasında üçüncü kez şerh koyan ve sanıkların serbest bırakılmaları gerektiğini ifade eden mahkeme başkanı Şeref Akçay, hem kendi üyelerini, hem de Balyoz davasına bakan mahkemeye inanılmaz eleştiriler getirdi. Akçay üye hakimleri nezaketsizlikle suçlarken, adliyede kendisine selam verilmenin dahi kesildiğini iddia etti. Üye hakimler Metin Özçelik ve Birol Bilen ise kendi mahkemelerinin eski kararlarından örnekler vererek başkan Akçay'ın ihsas-ı reyde bulunduğunu belirtti. Başkan Akçay'ın muhalefet şerhlerinden cesaret alan genelkurmay '6 Nisan Muhtırası' olarak nitelendirilen şok bir bildiri ile tutukluluk kararlarını anlayamadığını belirtmişti.

 22.04.2011: Ergenekon sanıklarından tanıklara ve hakimlere tehditler:

 Ergenekon davasında söz alan tutuklu sanık Semih Tufan Gülaltay, Danıştay saldırısı ile Ergenekon'un bağını gösterecek şekilde kendisi aleyhinde şok ifade veren tanık Esra Gökçimen'in yalan söylediğini iddia etti ve mahkemenin bu yalanlara müsade etmemesini istedi. 'İzin vermeniz durumunda Türkiye'nin zarar görmesine neden olursunuz. Mahkemenin vereceği karardan kimse memnun olmazsa Türkiye kaosa sürüklenir.' diyen Gülaltay, tanık Gökçimen'in tanık koruma programından faydalanması konusunda mahkemenin aldığı kararı da eleştirdi. Bugünkü duruşmada birçok Ergenekon sanığı ile hakimler arasında daha önceki duruşmalarda yaşanmadığı kadar sert ve yoğun tartışmalar yaşandı.

23.04.2011: Ergenekon sanığı Cihaner'i kurtarmak için skandal YSK komplosu:

 YSK üyesi yüksek hakimler Hüseyin Eken ile Kırdar Özsoylu'nun, Cihaner'in CHP'den aday gösterilmesi için önce YSK'yı, sonra da CHP'yi yönlendirdiği iddia ediliyor. YSK, CHP'yi Cihaner'e adeta mecbur bırakmış. Cihaner'in aday gösterilmemesinden sonra harekete geçen YSK, geçmiş kararlarının ve teamülün tersine CHP'ye önce 'kontenjan adayı' gösterme uyarısında bulundu, daha sonra önerilen adayları da veto ederek Cihaner'den başka seçenek bırakmadı. Bu iki hakimin, Ergenekon kapsamında yargılanan İlhan Cihaner'in Yargıtay ve Danıştay'daki davalarına baktığı ve eski Başsavcı'nın lehine kararlar verdiği belirlendi. Eski Başsavcı Cihaner'i fotokopi skandalıyla bile olsa kurtarmaya kararlı görünen yüksek yargının şimdi de onu milletvekili yapmak için gayret içerisinde olduğu anlaşılıyor.

 28.04.2011: Balyoz ortaya çıkarsa B planı: Şifre:

ÖSYM'de günlerdir aranan şifre anahtarı Balyoz belgelerinde bulundu. Balyoz davasını sulandırmaya çalışanların 'Yazışmalar hatalı, askeri yazışma kurallarına uymuyor' türünden iddiaları fos çıktı. Emekli Albay Büyük'te ele geçirilen yeni Balyoz belgeleri, yazışmalarda kasıtlı hata yapıldığını ortaya koydu. Balyozcuların yakalanmamak için kullandıkları kodlu hata sistemini deşifre eden belgelerde planların deşifre edilmesi halinde yapılacaklar sıralanıyor. Yapılacak hataların ve anlamlarının belirlendiği bir şifre anahtarı da hazırlanmış. Herşeye rağmen Balyoz'un ortaya çıkması durumunda açılacak bir soruşturmayı engelleme ve örtbas da düşünülmüş. Bu C planı için askeri savcı Zeki Üçok görevlendirilmiş.

29.04.2011: Soru sormayın, sanıklar kalp krizi geçirebilir!:

Balyoz davasında 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin sanık Şükrü Sarışık'a yöneltilen bazı sorular, sanık ve avukatların tepkisine neden oldu. Çapraz sorgusunda 12 Eylül darbesini savunmaya başlayan Sarışık'a bu konuyla ilgili soru soran savcıya sanıklar tepki gösterdi, 12 Eylül'le ilgili soru sorulmamasını istedi. Sanıkların 12 Eylül'ü savunmalarını gerekçe gösteren savcı da sorularında ısrar etti. Duruşmanın ilerleyen saatlerinde sanık avukatlarının bir itirazı ise şok etti. Müvekkillerinin kalp krizi geçirebileceğini, bu nedenle soru sorulmamasını isteyen avukatlara mahkeme başkanı tepki gösterdi: 'Bu sorulardan kimse kalp krizinden ölmez.'

 29.04.2011: Balyoz yakınlarından karşı iddialar:

Sabah yazarı Nazlı Ilıcak'ı ziyaret eden Balyoz sanıklarının yakınları, davadaki delillerin sahte ve kurgu olduğunu iddia ettiler. Ilıcak çarpıcı köşe yazısında, bu iddiaları ve kendi görüşünü örneklerle işliyor.

 05.05.2011: Aydınlıkçılara 'Hedef Gösterme' cezası:

Ergenekon davası tutuksuz sanıklarından Aydınlık dergisi İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya ile derginin sorumlu müdürü Ruhsar Şenoğlu, emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Mutlu Ekizoğlu'nu 'terör örgütlerine hedef göstermek' suçundan 10'ar ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali tarafından hazırlanan iddianamede, Aydınlık Dergisi'nde 23.08.2009'da sanık Ufuk Akkaya imzasıyla yayınlanan 'Fethullahçı Çete Mercek Altında Sahte Belgenin Anahtarı Üç Polis' başlıklı habere ilişkin müştekilerin hedef gösterildikleri iddiasıyla şikayet dilekçesi verdikleri anlatıldı. Söz konusu haberde İrtica ile Mücadele Eylem Planı adı altında TSK'yı yıpratmaya yönelik sahte bir belge hazırlandığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi'nde açıklanan bu belgenin bazı sabıkalılar kullanılarak Serdar Öztürk'ün ofisine yerleştirildiği ve o dönemde Terörle Mücadele Şube Müdürü olarak görev yapan müştekiler tarafından basına sızdırıldığı iddialarının yer aldığı kaydediliyordu.

 06.05.2011: Yurtdışında denilen sanıklar Balyoz toplantısında çıktı:

Balyoz davasının 5.05.2011 tarihinde görülen duruşmasında sanıklar Hakan Dereli ve Aytekin Candemir'in 2002-2003 yıllarında yurtdışında görevlendirme tarihlerinin TSK tarafından mahkemeye 'sehven' yanlış bildirildiği belirtildi. Böylece, Balyoz plan semineri ve çalışmaları sürerken söz konusu sanıkların yurtdışında olduğu ifadesi yalanlanmış oldu. Bu konu, davayı itibarsızlaştırmak isteyen çevreler tarafından propaganda malzemesi olarak kullanıyordu.

 16.05.2011: Haberal'dan doktorlara suç duyurusu:

CHP Zonguldak milletvekili adayı Ergenekon davası tutuklu sanıklardan Prof. Dr. Mehmet Haberal, kendisinin sağlıklı olduğunu belirten raporları nedeniyle Adli Tıp Kurumu Başkanı ve doktorları ile Mehmet Akif Ersoy Göğüs ve Kalp Cerrahisi Eğitim ve Araştırma hastanesi doktorları hakkında suç duyurusunda bulundu. Haberal'ın hastaneye sevk için tekrar başvuruya hazırlandığı da belirtiliyor.

 25.05.2011: Cihaner'in derinliğini, gizli tanık da doğruladı:

Islak İmzalı Kontrgerilla belgesi davasının dünkü duruşmasında ifade veren Gizli Tanık 'Efe' şok açıklamalarda bulundu. Erzincan'da yaklaşık 15 albayın katıldığı bir toplantıda Albay Dursun Çiçek'i gördüğünü ve kesin şekilde teşhis ettiğini kaydeden Efe, Konak Mazlum Oteli'nde kalan Çiçek'in kaydı silinemeyince, isim benzerliği olan 1977 doğumlu bir kişinin kimlik bilgileriyle kayıtların değiştirildiğini iddia etti. Gizli tanığın verdiği bilgilerden, ıslak imzalı komplonun Erzincan'da uygulanmasında İlhan Cihaner'in başrolde olduğu anlaşılıyor. İlhan Cihaner'in ne kadar derin bir kişi olduğu, Yargıtay'ın onun davasını skandal şekilde kendi bünyesine almasında, izlendiğini faksla bildirmesinde, Denizli'den milletvekili adayı gösterilmesi için YSK'daki üyelerini devreye sokmasıyla anlaşıldı. Hatırlanacağı gibi İlhan Cihaner'in Ergenekon soruşturmasında birkaç ay sonra başlattığı cemaatler soruşturmasının amacının da, iktidara kadar tırmandırarak Ergenekon soruşturmasını çökertmek olduğu iddia edilmişti.

 06.06.2011: 'Elimde görmüş olduğunuz şu boru parçası' planlı mı?:

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, Kurmay Albay Dursun Çiçek'in ıslak imzası olan 'Kaos Planı' ve Poyrazköy'deki kazılarda bulunan law silahlarıyla ilgili 'kağıt parçası, boru parçası' açıklamalarının bir planın parçası olduğu ortaya çıktı. Başbuğ'un soruşturmalara açıkça müdahale niteliğindeki skandal açıklamaları bunlarla da sınırlı değil. Gölcük'te ele geçirilen 'Proje' isimli belgede, soruşturmaların itibarsızlaştırılması ve kamuoyunun, TSK'nın açıklamalarıyla yönlendirilmesi öngörülüyor. Başbuğ'un açıklamalarının da bu planın bir parçası olduğu iddia ediliyor.

 08.06.2011: Genelkurmay 'Bilgi Notu'nu imha mı etti?:

Genelkurmay, 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine askerlerin doğrudan müdahale ettiğini belgeleyen bilgi notunu bulamadığını iddia etmişti. Oysa iki yıl önce bu notu kabul ettiği ortaya çıktı. Sabah yazarı Nazlı Ilıcak bu çelişkiye dikkat çekerek çarpıcı bir ayrıntıyı hatırlatıyor. Islak imzalı kaos planı belgesinin ortaya çıkması üzerine Genelkurmay'da büyük bir evrak ve bilgisayar harddiskleri imhası yaşandığı ortaya çıkmıştı. Ilıcak, 367'yi belgeleyen bilgi notunun da imha edilen o evraklar arasında olabileceğini iddia ediyor. Savcıların işin peşini bırakmayacağını dile getiren Ilıcak, Yaşar Büyükanıt ile İlker Başbuğ'un yargılanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtiyor.

 23.06.2011: Balyoz'da organize şekilde tehdit ve beddua dolu savunmalar:

 Balyoz davasının bugünkü duruşmasında söz alan tutuklu sanık Çetin Doğan, mahkeme heyetine sert eleştiriler yöneltti. 'Bu kadar insanı burada tutmak cinayettir.Siz de bu cinayete ortak olmayın. Yoksa tarihin sizi ne ile anacağını ben dile getirmek istemiyorum. Atacağınız adımda vatana ihanet olduğunu unutmayın.' ifadesini kullandı. Diğer sanık Süha Tanyeri'nin, 'Ben ah etmem ama çok ah alıyorsunuz. Bugün yarın yakınlarınızın, ailenizin başına bir iş gelirse...' sözlerine ise Başkan Diken müdahale etti: 'Ne anlamda söylüyorsunuz? Ne olacak? Ne gelecek?' Duruşmada bir çok sanığın peşpeşe söz alarak beddua etmesi, mahkeme üzerinde psikolojik baskı kurma girişimi dikkat çekti. Sanıkların bu baskılarına mahkeme başkanı tepki gösterdi.

 28.06.2011: Biri Haberal'ı uyandırsın: Reddi hakim istedi:

Haberal, kendisinin geliştirdiği ancak referandumda halkın çökerttiği savunma stratejisini tekrar kullanmaya kalktı. İkinci 'Ergenekon' davası tutuklu sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın avukatları, tahliye taleplerinin reddine ilişkin itirazı inceleyecek olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli 3 hakim için 'reddi hakim' talebinde bulundu. Dilekçede, Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın mahkemede görevli 3 hakim aleyhine tazminat davası açarak kazandığı, dolayısıyla bu hakimler ile Haberal arasında husumet bulunduğunun anlatıldığı öğrenildi. Ancak Haberal'ın bu talebinin kabul edilmesi mümkün görünmüyor

 30.06.2011: CHP'nin amacı Ergenekon davasını bitirmek:

Milletvekili seçilen tutuklu iki Ergenekon sanığı Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay'ın mahkemelerce tahliye edilmemesi üzerine CHP'nin Meclis'i boykot etmesindeki asıl hedef tartışılırken, partinin yetkili isimlerinden bu konuda ipucu veren açıklamalar geldi. CHP'li İsa Gök'ün, 'Sadece Haberal ve Balbay değil, diğer Ergenekon tutuklularının da bırakılmasını istiyoruz.' sözleri hukukçular ve aydınlar tarafından 'Boykotun amacı Ergenekon davasını çökertmek.' şeklinde yorumlandı.

01.07.2011: Darbeci Baro da boykota katılmak istiyor:

Ergenekon ve benzer davaların savcı ve hakimlerine olan sert eleştirileri nedeniyle adı 'Ergenekon Barosu'na çıkan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, şok bir çıkış yaptı. 'Artık daha cesur adımlar atılmalı' diyen Kocasakal, zamanı gelince Ergenekon ve Balyoz gibi özel yetkili mahkemelerde görülen davalara avukat vermemeyi düşündüğünü açıkladı. Meclis'te CHP ve BDP'lilerce başlatılan boykotun bir benzerinin böylece barolara da taşınacağı ve bu kritik davaların sabote edilmeye çalışılacağı ileri sürülüyor. Ve Baro, boykot planını 1 yıl sonra, 19.04.2012'deki Balyoz duruşmasında fiilen uygulamaya koydu. Bu boykot planı Balyoz davasının uzun süre kilitlenmesine neden oldu.

 02.07.2011: Ergenekon'a Genelkurmay kalkanı:

Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma Komutanı Tümgeneral Mutlu Arıkan'ın ortaya çıkan ses kaydındaki, 'Bunların yayınlanması uygun değildir.' diye yazmışız. O da tutanağa geçirmiş ve dolayısıyla onları koymamış oraya. Daha neler var...' şeklindeki sözleri, soruşturma sürecinde bazı belgelerin yargıdan gizlendiğini, Genelkurmay'ın Ergenekon ve benzer davaları engellemek için çaba harcadığını gözler önüne serdi.

 08.07.2011: Haberal'ın hakim inadı: Bir itiraz daha:

13, 14, 9 ve 10. Ağır Ceza mahkemelerinden ret cevabı almasına rağmen vazgeçmeyen Haberal, tahliye başvurusunu değerlendirecek heyetlerde tazminata hükmettirdiği hakimlerin yer almaması için bu kez de 11. Ağır Ceza'ya 'reddi hakim' başvurusu yaptı. CHP'den milletvekili seçilen Ergenekon davasının tutuklu sanığı Mehmet Haberal'ın avukatları, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nurettin Ak'ın reddedilmesi talebinin kabul edilmemesine itiraz etti. Avukatları, Haberal kendisini tahliye edecek olanları buluncaya kadar hakim seçmeye devam etmekte kararlı olduğunu açıklamıştı.

25.07.2011: Ergenekon Barosu: Gizli tanıklık kalksın:

Kamuoyunda Ergenekon Barosu olarak nitelendirilen İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal gizli tanıklığın ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını istedi. Kocasakal, Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapan Vural Ergül'ün gizli tanıkların kimliğini açıklamasının da suç olmadığını, avukatların böyle bir özgürlüğü olduğunu savundu ve bunun bir savunma hakkı olduğunu iddia etti.

 27.07.2011: Danıştay saldırısının 2 tanığı kayıp:

Ergenekon davasına bakan mahkeme, Danıştay saldırısından 2 gün önce emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve Alparslan Arslan’ın Semih Tufan Gülaltay’ın şirketinde toplantı yaptıklarına şahit olan Muzaffer Gökçimen’e 28.01.2011 tarihinden beri ulaşamıyor. Gökçimen 150 gündür kayıp. Muzaffer Gökçimen'in eşi Esra Feride Gökçimen ise, davada tanıklık yapmış ve söz konusu toplantıyı doğrulamıştı. Kritik ifadeler vermesi ve tehditler alması üzerine Esra Gökçimen mahkeme tarafından tanık koruma programına alındı. Mahkeme, Danıştay saldırısı sonrası gözaltına alınan ancak serbest bırakılan Sinan Berberoğlu’na da 200 gündür ulaşamıyor. Muzaffer Gökçimen’in susturulmak istendiği, Sinan Berberoğlu’nun ise sanıklarla bağlantıları deşifre olduğu gerekçesiyle kaçtığı iddia ediliyor.

 04.08.2011: Polise attığı molotof elinde patladı:

Ergenekon sanığı Bedirhan Şinal'in 'Cumhuriyet'e attığım molotofları polis verdi' iddiası boş çıktı. Kamuoyunu yanıltmak için kurulan tezgahta adı geçen polislerin, Şinal'in cezaevinde ifadesini alan memurlar olduğu anlaşıldı. Polisleri hedef gösteren Şinal ve akıl hocalarının, Ergenekon'la birleştirilen Danıştay saldırısıyla ilgili savcılık iddialarını sulandırmayı hedeflediği belirtildi. Hiçbir somut delile dayanmadan 3,5 yıl sonra sadece isimler ortaya atarak, o isimleri ve tüm Ergenekon soruşturmalarını zan altında bırakmak amaçlı bu girişim inandırıcı bulunmamış, mahkeme, Şinal'in 'iddiaları araştırın, gerekirse başka isimler de veririm' talebini reddetmişti. Diğer taraftan Şinal'in polisleri suçlaması için baskı gördüğüne dair 12. Ağır Ceza'ya aylar önce ifade verdiği de ortaya çıktı.

11.08.2011: Askerden 'Karargah Evleri'ni örtbas planı:

Andıç iddianamesinin ek klasörlerine Ergenekon savcılarıyla görüşen askeri savcıların görüşme notları da girdi. Notlarda sivil savcılarca Ergenekon soruşturması kapsamında yürütülen İşçi Partisi-Karargah Evleri soruşturmasının kamuoyu nezdinde kanuni yollardan nasıl itibarsızlaştırılacağı, bunun için yandaş medyaya bilgi sızdırılacağı tek tek sıralanmış. Karargah Evleri soruşturmasının örtbas edilmesiyle ilgili şok bir ayrıntı daha ortaya çıktı. Ergenekon soruşturması sırasında askeri savcılığın Savcı Zekeriya Öz'e karargah evleri soruşturması dosyasını vermek istemediği, Öz'ün ısrarlı olması üzerine de ‘generallere soruşturma açılmaması kaydıyla' istenen dosyaları verdiği iddia edildi. Genelkurmay Askeri Savcılığı yetkilileriyle Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Özel Yetkili Savcılığı arasında İstanbul’da dönemin Başsavcıvekili Turan Çolakkadı’nın odasında yapılan toplantıya ilişkin askerlerce hazırlanan not da ek klasörlere girdi.

 12.08.2011: Generaller intihar etmemek için GATA'da:

'İnternet andıcı' davasının 14 sanığı hakkında yakalama kararı çıkmasının üzerinden 3 gün geçmesine rağmen aralarında Genelkurmay Adli Müşaviri Tümg. Hıfzı Çubuklu'nun da bulunduğu muvazzaf generaller teslim olmadı. Alınan bilgilere göre mahkemeye herhangi bir sağlık raporu da göndermediler. EDOK Komutanı Org. Nusret Taşdeler ile Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin'in ise GATA'ya yattığı iddia ediliyor. Taşdeler’in göğüs ağrısı, baş dönmesi ve halsizlik şikayetleri ile hastaneye sevk edildiği öğrenilirken, Pekin'in GATA'ya yatırılma gerekçesi ise oldukça ilginç: ‘İntihar düşüncesi ile kendine zarar verir.’ 14 kişiden şu ana kadar ikisi albay biri orgeneral, sadece 3 emekli subay teslim oldu.

 14.08.2011: Soruşturmaları sanıklar uzatıyor, davalar uzuyor diye de şikayet ediyorlar:

 Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde çok tartışılan konulardan biri yargılamanın uzaması. Sanıklar, avukatları ve medya, yargılama sürecinin yavaş ilerlemesi ve tutukluluğun cezaya dönüşmesi eleştirilerini getiriyor. Ancak AK Parti hükümetine yönelik kara propaganda yapılan internet siteleriyle ilgili 'internet andıcı' iddianamesinin ek klasörlerinde yer alan yazışmalar, konunun farklı bir boyutunu gözler önüne seriyor. Yazışmalara göre, soruşturmayı uzatanlar bizzat şüphelilerin kendisi. Bir çok şüpheli ifadeye çağrıldığı halde aynı anda hastalanarak ya da başka mazeretlerle ifadeye gelmedi. İddianamenin tamamlanması bu nedenle uzun sürdü.

 15.08.2011: Mahkemeye hakaretlerde ilk ceza Veli Küçük'e:

Ergenekon, Balyoz, kaos planı gibi davalarda sanıkların mahkeme heyeti ve savcılara yönelik söz ve davranışları sürekli eleştiri konusuydu. Duruşmalarda, talepler kısmında söz alan sanıklar, mahkeme heyetini açıktan hedef göstermekten çekinmiyor, savcılara ağır hakaretlerde bulunuyordu. Hakimleri, 'çocuklarınızı düşünün' diyerek tehdit eden sanıklar bile oldu. Savcılar, vatana ihanetle suçlandı, ağır hakaretlere uğradı. Söz konusu hakaretlerden bazıları savcı ve hakimlerin suç duyurusu üzerine yargıya taşındı. Hakkında dava açılan isimlerden emekli Tuğgeneral Veli Küçük, ilk cezasını aldı. Küçük, hakimlere ve savcılara hakaret ettiği gerekçesiyle 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. En üst sınırdan verilen cezada, hiçbir indirime de gidilmedi. Ayrıca, hakaret sebebiyle tutuklu sanık Kemal Aydın ve tutuksuz sanık Semih Tufan Gülaltay'ın da aralarında bulunduğu bazı sanıklara da cezalar verildi.  Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararda Küçük'ün 2009 yılındaki duruşmalarda, özel yetkili savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın için sarf ettiği 'şerefsizler, .. çocukları, bulunmuş kişiler, tarikatçılar, ABD ve Avrupa Birliği'nin satılmış hain maşaları' gibi sözlerin savunma sınırlarını aştığı ifade edildi. Ayrıca Veli Küçük, 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Sedat Sami Haşıloğlu'na yönelik 'sorguya sevk edilenleri dinlemiyor, onlar konuşurken esniyor, gizli tanıklara nasıl ifade vermeleri gerektiğini anlatıyor' ifadeleri sebebiyle de cezaya çarptırıldı. Veli Küçük, 1918 yılında vatanseverlerin Damat Ferit komplolarıyla Bekir Ağa bölüğüne konulması gibi, 2008'de de kendilerinin Silivrihane'ye gönderildiği benzetmesini yapmıştı. Savcıların soruşturmayı talimatla yürüttüğü, cezaevinden yalancı tanık bulduğu, suç uydurduğu ithamında bulunmuştu. Bu söylemleri değerlendiren Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesi, Küçük'ün anlattıklarının dava konusu ile hukuki ve mantıki bir bağlantı içerisinde olmadığının, gerçek ve somut vakalara dayanmadığı için de savunma dokunulmazlığı kapsamı içerisinde değerlendirilemeyeceğinin altını çizdi. Veli Küçük, Birinci Ergenekon davasının 4.08.2009 tarihli 103., 23.10.2009 tarihli 119., 26.10.2010 tarihli 164., 11.03.2011 tarihli 177. ve 22.04.2011 tarihli 183. duruşmalarında mahkeme heyeti ile savcılara ağır eleştiri, itham ve hakaretlerde bulunmuştu. 

 15.08.2011: İkinci Balyoz davası reddi hakimle başladı:

Balyoz Darbe Planı hakkında açılan 2. dava bugün görülmeye başladı. Duruşmanın başlamasıyla birlikte söz alan sanık avukatları reddi hakim talebinde bulundu. Duruşmada daha sonra Orgeneral Bilgin Balanlı savunmasını okudu. Duruşmaya verilen aranın ardından kararı açıklayan mahkeme heyeti, reddi hakim talebinin değerlendirilmesi için dava dosyasının üst mahkemeye gönderilmesine, duruşmanın da 3.10.2011 gününe ertelenmesine karar verdi. Balanlı'nın, savunmasında, davanın en kısa sürede sonuçlandırılmasını istemesine karşın, çok sayıda diğer sanığın reddihakim talebinde bulunarak davayı yavaşlatması ise dikkatlerden kaçmadı.

18.08.2011: Balyoz davasında savcı ve hakimlere tehdit:

Balyoz davasının bugünkü duruşmasında sanık avukatları mahkeme heyetini açıkça tehdit etti, savcıyı TSK düşmanlığı ile suçladı. Duruşmada çapraz sorgusu yapılan bir sanığa soru yönelten sanık avukatının,  'Onun da zamanı gelecek. zamanı gelince onlara soracağız' diyerek savcı ve hakimlere sataşması üzerine mahkeme başkanı, 'Zamanı geldiğinde demekle kastınız nedir? Bu davanın tersine döneceğini, İddianameyi hazırlayan savcılar ile yargılamayı yapanların yargılanacağını mı demek istiyorsunuz?" diye sordu. Avukat Eren'in "Evet" cevabı üzerine Başkan Diken "Bizi tehdit ediyorsunuz yani?" dedi. Avukat Eren'in, yargılamaların ters döneceğine inanıyorum." sözü üzerine Başkan Diken, "Bizi tehdit mi ediyorsunuz?" diye sordu. Bunun üzerine Avukat Kürşat Veli Eren, sözlerini değiştirdiğini belirterek "O zaman sözlerimi değiştiriyorum ve yürekten böyle olmasını dilediğimi söylüyorum." diye konuştu. Türk milleti adına yargılama yaptıklarını belirten Başkan Ömer Diken, "Hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şeyin altına imza atmayız. Sizin sözlerinizi tehdit olarak kabul ediyoruz." dedi. Duruşmada ayrıca, savcının bir sanığa sorduğu, "Levent Bektaş'a ait flash bellekte sizin de isminizin geçtiği bazı word belgeleri bulunuyor. Bu konuda söyleyecekleriniz var mı?" sorusuna müdahale eden sanık avukatı, "Savcı taraflı davranıyor. Niyetini biliyoruz. Ordudan ne kadar nefret ettiğini, davanın ilk başından beri bellidir. Madem bu soruları soracaktınız da neden savcılık aşamasında sormadınız?" diye yüksek sesle çıkışınca savcı ve mahkeme başkanı, sanıklara her aşamada soru sorulabileceğini belirterek tepki gösterdiler. Savcı ayrıca hakaret için suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

 19.08.2011: Gölcük Belgeleri: AKP telefonlarını sızdıralım:

Faaliyetini sürdüren Ergenekon medyasına operasyon.. İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi’ne yönelik operasyonlarda 9 kişi gözaltına alındı. Ergenekon soruşturması kapsamında gerçekleştirilen operasyonların gerekçesi, devlet yetkililerinin resmi telefon görüşmelerini yasadışı şekilde gizlice kaydederek yayınlama. Gölcük Donanma Komutanlığı'nda Başbakan Erdoğan dahil AK Partililerin telefonlarının dinlenmesi ve yandaş medyaya sızdırılmasını içeren belgelerin de ortaya çıktığı, İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesine yönelik operasyonların bu belgeler üzerine başlatıldığı iddia edildi. Belgelerin Ergenekon üyelerinin yasadışı telefon dinlemeleri yaptığı ve bunları kendisine yakın yayın organlarında yayınlattığını içerdiği belirtiliyor. İşçi partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal’a yapılan polis baskınının, bu belgenin ortaya çıkarılmasından sonra gerçekleştirildiği, gözaltıların da, yayınlanan ses kayıtlarının Ergenekon’un eylemleri arasında değerlendirilmesi sonucu olduğu öne sürülüyor. Belgelerde örgütün hareket tarzı şu şekilde aktarılıyor: “AKP’nin her türlü faaliyetine doğrudan mani olmak veya mani olacak güçleri yaratarak birlikte eyleme geçmek.” Belgelerde AK Parti iktidarının tehdit oluşturduğu belirtiliyor. Belgenin tehdit kısmında “Tehdit bellidir. Ancak niyetlerini tesbit edebilmek için bilgi toplamaya ihtiyaç vardır” tespitinde bulunuluyor ve bunun için yapılacaklar sıralanıyor. Bilgi toplamada “Jandarma Genel Komutanlığı’nın istihbarat imkanlarını arttırmanın” önemi anlatılıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Annan Planı ile ilgili telefon konuşmaları, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in borçlara af getiren yasayla ilgili telefon konuşmaları ile AB Bakanı Egemen Bağış ile ilgili yasadışı elde edilmiş telefon kayıtlarının 12 Haziran seçimleri öncesinde Ergenekon örgütü talimatları doğrultusunda Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi’nde yayınlandığı ileri sürülüyor. İki yıl önce de, 20.10.2009 tarihinde Doğu Perinçek'in İşçi Partisi'ne bağlı yayın organları olan Aydınlık Dergisi ve Ulusal Kanal televizyonunda Ergenekon soruşturması kapsamında aramalar yapılmıştı. Yaklaşık üç hafta sonra, 8.11.2009'da da Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya gözaltına alınmıştı. Bu iki yayın organına yapılan operasyonların, Başbakan Erdoğan'ın KKTC Cumhurbaşkanı Talat ile yaptığı ve yasadışı şekilde gizlice kaydedilmiş telefon görüşmesini yayınlamaları olduğu ortaya çıkmıştı. Soruşturma, Ergenekon kapsamındaki ıslak imzalı 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' soruşturması ile birleştirildi. İddianamenin kabulüyle de Aydınlık ve Ulusal Kanal yöneticileri Ergenekon kapsamındaki 'Islak İmza' davası sanıkları arasında yerlerini aldı. Ergenekon tarafından 2004'te yapılan gizli dinlemenin örgüt üyeliğiyle yargılanan Perinçek'in Aydınlık dergisinde yayınlanması, örgütün halen faal olduğunu, üzerindeki şaşkınlığı attığını, savunma konumundan saldırı konumuna geçtiğini ve elde ettiği gizli bilgileri servis etmeye başladığını gösterdiği şeklinde yorumlanıyor. İlerleyen günlerde İşçi Partisi, Aydınlık Gazetesi, Ulusal Kanal ve gözaltına alınanların evlerinde yapılan aramalarda çok önemli belgelerin bulunduğu ortaya çıktı. Ele geçen dokümanlar ve dijital verilerde, ülkeyi kaosa sürükleyecek örgüt yönlendirmeli bilgiler, Ergenekon’un medya yapılanmasına dair notlar yer alıyor.


10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 8

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 8



 31.12.2010: SKANDAL KURTARMA GİRİŞİMİ SON ANDA ENGELLENDİ!:

Adli Tıp raporuyla Ergenekon sanığı İbrahim Şahin’i kurtarma operasyonu mahkeme üyelerinin dikkati sayesinde önlendi. Raporlarındaki çelişkileri gidermesi için uyarılan Adli Tıp Kurumu, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü iddiasıyla sürdürülen soruşturma kapsamında ‘örgüt yöneticisi’ iddiasıyla tutuklu olarak yargılanan Emniyet Özel Harekat Dairesi eski Başkanı İbrahim Şahin’e verilen “cezai sorumluluğu tam değil” raporunun başka bir tutuklu sanığa ait dosya incelenerek verildiği için geri çekti. İbrahim Şahin’in avukatlarının Adli Tıp Kurumu yetkilileri hakkında suç duyurusu yapmasına neden olan olay Adli Tıp’ın Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinin, İbrahim Şahin hakkında verilen iki ayrı raporun birbiriyle çeliştiğini tespit etmesiyle ortaya çıktı. Skandala dönüşen olaylar zinciri şöyle gelişti: 13. Ağır Ceza, İbrahim Şahin’i 5-23.07.2010 tarihleri arasında müşahede altında tutularak, rapor hazırlanmasını için Adli Tıp’a sevk etti. Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu, 20.08.2010 tarihinde İbrahim Şahin ile ilgili ‘cezai sorumluluğu yoktur’ raporu verdi. Ancak 13. Ağır Ceza, Adli Tıp’ın.11.2009’da verdiği “Şahin’in sağlık durumunun cezaevinde kalmasına engel olmadığı” raporuyla “cezai ehliyeti yoktur” raporu arasında çelişki olduğunu görüp bu çelişkilerin giderilmesi için Adli Tıp’a yeni bir talimat yazdı. Bunun üzerine dosyaları ve raporları inceleyen Adli Tıp, bir skandalı ortaya çıkardı. Çünkü Adli Tıp, başka bir kişiye ait dosyayı inceleyerek İbrahim Şahin’e ‘cezai ehliyeti yoktur’ raporu verdiği vermişti. Mahkemeden İbrahim Şahin’in dosyasını istemeyen Adli Tıp Kurumu, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve Kadıköy Adliyesi’nde başka bir suçtan yargılanan başka bir tutukluya ait dosyayı inceleyerek, İbrahim Şahin’e ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verdiği belirlendi. Susurluk skandalı davasında da örgüt yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanan ve 6 yıl hapis cezasına çarptırılan İbrahim Şahin, Adli Tıp’tan aldığı ‘hafıza kaybı’ raporu üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedilmişti. Bu kadar tesadüf arka arkaya gelir mi? Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu, bunun üzerine 16.12.2010’da Ergenekon davasına bakan mahkemeye gönderdiği iki sayfalık yazıda, yanlış dosya incelenerek verilen raporun geri çekildiğini bildirdi. Kurum yazısında ‘’Müzekkerenize ilişkin dava dosyasının kurumumuza hiç ulaşmadığı ortaya çıktı. Şahsın tüm tıbbı belgelerini inceleyen dosyanın Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesi’ne müşahede amacıyla gönderilmesi talep olunur. Bunun üzerine yeni rapor düzenlenecektir’’ denildi. İhmal değil planlı girişim: İşte sorular: Adli Tıp’ın raporu geri çektiğini öğrenen Şahin’in avukatları, Adli Tıp yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundular.Başkasının dosyasıyla İbrahim Şahin’e ‘cezai ehliyeti yok’ raporu verilmesi bazı soruları da beraberinde getirdi: 1) Adli Tıp, Şahin’in dosyasını görmeden nasıl rapor hazırladı? 2) Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İbrahim Şahin’in dosyasının, yine Silivri Cezaevi’nde tutuklu olan, cezai ehliyeti olmayan bir başka sanıkla karıştırılması bir tesadüf olabilir mi? 3) Şahin’in dosyası, hamile bir kadın ya da sağlığı yerinde olan birisiyle değil de neden cezai ehliyeti olmayan birisiyle karıştırıldı?

31.12.2010: Sağlam deliller, çürük gelin-damadı sarstı:

Balyoz Darbe Planı davasının bir numaralı sanığı eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan Rodrik ve damadı Dani Rodrik'in, açtıkları web sitesinde ve yayınladıkları kitapta Balyoz belgelerinin sonradan üretilmiş sahte belgeler olduğuna dair iddialarını ispatlamak, dava delillerini çürütmeye için yoğun bir çalışma yürütmesi.

 01.01.2011: 'Cihaner haklı çıktı'cıların gizlediği bomba ayrıntılar:

İsmailağa cemaati soruşturmasıyla alakalı Erzurum Özel Yetkili Başsavcılığı'nın 'Ortada silahlı örgüt yok, izinsiz eğitim kurumu açma var' kararı medyada 'Cihaner haklı çıktı' şeklinde yansıtıldı. Oysa Cihaner kendi soruşturmasında İsmailağa cemaatiyle ilgili iddiaları anayasal düzene karşı suç kapsamında değerlendirmişti. Cihaner Adalet Bakanlığı'ndan gizlediği soruşturma sürecinde 2 yıl boyunca telefon dinlemesi yaptırmış, dinleme taleplerinde ise zanlıların Anayasal düzen aleyhine faaliyette bulunduğunu iddia etmişti. Soruşturmada şüpheliler, yasadışı Hizbullah ve İBDA-C örgütü mensubu oldukları iddiasıyla dinlendi. Cihaner ve örgütü, soruşturmanın ilerleyen safhalarında cemaati silahlı gösterebilmek için ıslak imzalı plana göre cemaat evlerine silah yerleştirmeye çalıştı, Erzincan baraj göletine el bombaları attırdı. Bu korkunç komplo tespit edildi ve şu an yargı safhasında. Komployu örtebilmek için çılgın bir çaba var. Dava, savaş uçaklarının bile devreye sokulduğu, ses kayıtlarıyla da ortaya çıkan skandal bir süreçte yargıtaya alındı. Komployu anlatan tanıklar, halen silahlı saldırılara uğramakta.

 06.01.2011: Selek'i Melek, Doğan'ı Serçe yaptılar!:

2011 Ergenekon tutukluları için çok kötü başladı. Ergenekon sanıklarından tutukluluk süreleri 4 yılı dolduracak olanlar, yeni düzenlemeye göre tahliye edilmeyi bekliyordu. Ancak anayasal suçlarda tutukluluk süresinin 10 yıla çıkarılabilmesine Yargıtay da onay verince bu hesap tutmadı. Davaları yargıtayda onay bekleyen ve 10 yıllık tutukluluk süresini tamamlamış Hizbullah, PKK gibi terör örgütü tutukluları grup grup tahliye edilirken, tahliye edilmeyi bekleyen Ergenekon tutuklularının 6 sene daha cezaevinde kalabileceklerinin ortaya çıkması bu çevrelerde tam anlamıyla şok etkisi yaptı. Hizbullah ve PKK tutuklularının serbest bırakılmasını eleştiren bu çevreler, Ergenekon tutuklularının ise derhal tahliye edilmesini talep ediyorlar. Oysa durum çok farklı. Yeni Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya bu çelişkiye dikkat çektiği köşe yazısında, çarpıcı örnekler vererek Ergenekon medyasını çifte standart uygulamakla suçluyor.

 07.01.2011: Demirel ve Cindoruk, Ergenekon davalarını eleştirdi:

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Ergenekon davasından, hukuksuzlukların dizboyu olmasından ve askerin alışılmadık muamelelere tabi tutulmasından kaygılandığını açıkladı. Demirel'in ayrılmaz gölgesi olarak nitelenen eski Meclis başkanı Hüsamettin Cindoruk da rahatsızlığını ifade etti. Balyoz davasında iddianamenin TRT spikerlerince okunmasını Yassıada duruşmalarına benzeten Cindoruk, Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarını da Yassıada uygulaması olarak niteleyerek tepki gösterdi.

 19.01.2011: Ergenekon sanıklarını milletvekili yapma planı devrede:

 Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarını cezaevinden çıkarabilmek için milletvekili yapma projesinde ilk adım atılıyor. İddialara göre kendisi de Ergenekon sanığı olan Yalçın Küçük, bu çerçevede CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den randevu isteyecek. Kabul edilmesi halinde de cebindeki listeyi sunacak. Küçük'ün listesinde Doğu Perinçek, Mehmet Haberal, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Atilla Uğur, Hasan Iğsız, Engin Alan ve Çetin Doğan'ın isimlerinin yer aldığı ileri sürülüyor.

 18.01.2011: Sanık, Askeri savcı, bilirkişi:

Üçü de Ergenekon sanığı!. Taraf yazarı Emre Uslu 17.01.2011 tarihli köşe yazısında, balyoz ek klasörlerini incelerken yakaladığı çok çarpıcı bir ayrıntıyı işliyor. Buna göre Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan kişi bir askeri savcıdan yardım istiyor. Yardım istenen savcı yardım isteyenin davasına bakıyor ve bilirkişinin daha ağır ceza verilmesi görüşünü hiçe sayarak daha hafif ceza istiyor. Soruşturmayı yürüten bu askeri savcının adı Balyoz davası CD’lerinde 'öncelikli ve özellikli görevlendirme' listesinde geçiyor. Ergenekon sanığında ele geçen askeri belgeleri inceleyen bilirkişi casusluk olasılığından bahsediyor. Ama gün geliyor bu bilirkişi, ofisinin altında saklanmış torbalar dolusu belge çıkması üzerine casusluk soruşturması kapsamında tutuklanıyor. Uslu'nun delil klasörlerini dikkatle inceleyerek farkettiği ve 'bu karmaşık ilişkiler tuhaf bir sonuç doğuruyor' dediği duruma göre; Sanık, savcı ve bilirkişi Ergenekon’la ilişkili davalardan sanık olarak yargılanıyor. Uslu'nun 'tuhaf ve karmaşık' diye nitelediği durum, Ergenekon örgütlenmesinin iddia edildiği kadar derin ve geniş bir örgütlenme olduğu iddialarını aslında güçlendiriyor. Bu yönüyle aynı örgütlenmede yeralan isimlerin yolunun bir yerde kesişmesi tuhaf değil gayet normal olarak değerlendirilmeli.

 21.01.2011: Haberal'ı kollayan medyanın çifte standardı:

Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ı korumak için Doğan medyasının çabası dikkati çekiyor. 'Hizbullahçılara internet' diye feryat eden bir kısım medya Haberal'da suspus. Ergenekon davasının tutuklu sanığı Mehmet Haberal'ın odasında önceki gece yapılan 6 saatlik aramada bilgisayar ve internet bağlantısının bulunduğu tespit edildi. Hizbullah tutuklularının cezaevinde internet kullandıklarını manşet haber olarak veren bazı medyanın Haberal için aynı tavrı göstermediği hatta Haberal'ın odasının aranmasını protesto ettiği görüldü. Yoğun bakımdaki bir hastanın odasının nasıl haber verilmeden baskınla arandığını, bunun insanlık dışı olduğunu ileri sürerek protesto eden çevreler, gece geç vakitte Kanal-B'nin bayan spikerinin Haberal'ın odasına nasıl ve ne amaçla girdiğini de görmemezlikten gelmişlerdi.

 24.01.2011: CHP'li Batum: 50 bin kişiyle Silivri'yi basalım!:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, Silivri'deki Ergenekon sanıklarına moral vermek, mahkeme heyetini korkutmak için "50 bin kişiyle Silivri'de görülen Ergenekon davasına katılma" planını açıkladı. Uğur Mumcu'nun öldürülüşünün 18. yılı dolayısıyla düzenlenen anma etkinlikleri için İzmir'e gelen Batum, 'Ergenekon' sanıklarının milletvekili yapılarak cezaevinden kurtarılması teklifini değerlendireceklerini belirtti. Batum, "İçeride yatan Atatürkçü aydınları korumak için elimizden geleni yapacağız." dedi. Bunun için her yöntemi uygulayacaklarının altını çizdi. Batum, "Biz terör örgütü falan değiliz. Biz, AKP hükümetinin bilerek ve isteyerek Atatürkçü aydınları içeri tıkmak suretiyle, Türkiye'de kendi iktidarını hiçbir engel olmadan kurmak istediğini düşünüyoruz. Buna kesinlikle izin vermeyeceğiz. Buna izin vermemek her yöntemle olabilir. Oradaki Atatürkçü aydınları partiye alarak veya başka bir yöntemle, iktidara baskı kurarak olabilir. Bunların hepsini uygulayacağız." şeklinde konuştu. Geçtiğimiz günlerde Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan'la birlikte Silivri Cezaevi'ne giderek Ergenekon sanıklarına destek veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Batum, "Haberal ve Balbay'ı milletvekili yapın." çağrılarına, "Mesajınızı alıyorum." diye karşılık vermişti. Batum, her şeye rağmen bu Silivri çıkarmasından tatmin olmadı. Ergenekon davasına bakan mahkemenin, kendilerinden sonra, ziyaretçilerin bundan böyle içeriye sokulmaması yönünde bir karar aldığını söyledi. Süheyl Batum, "Biz 50 bin kişiyle Silivri'ye gitseydik 'gelenler açıkta duracaklar, içeri kadar giremeyecekler' diye karar almaya cesaret edemezlerdi. 50 bin kişi, bunu kuracağız şimdi. Biliyorum ki sizler bunu örgütlersiniz, korkmazsınız da..." diyerek yeni bir Silivri çıkarmasına hazırlandığının ipuçlarını verdi.

 24.01.2011: 'İbrahim Şahin bunadı' ısrarı:

Ergenekon davasının en önemli sanıklarından eski Polis Özel Harekat Başkanvekili İbrahim Şahin'i yargılanmaktan kurtarmak için bunama raporu alma girişimleri.

 26.01.2011: Polis Çelebi'nin cebine telefon rehberi ekledi mi?:

Ergenekon sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin gözaltında bulunduğu sırada el konulan cep telefonuna, polis tarafından, Hizbuttahrir üyelerinin de olduğu 139 telefon numarasının sehven yerleştirildiği ortaya çıktı. Buradan hareketle, "Çelebi'nin temiz olduğu, kirli olanın polis olduğu,  Çelebi'nin Hizbuttahrir'le bir ilişkisi olmadığı" iddiaları günlerce medyada savunuldu. Oysa Hizbuttahrir'le ilişkisini, mahkemede Çelebi de kabul etti. Zaten mahkeme, Çelebi'nin cep telefonundaki numaralara dayanarak bir suçlamada bulunmamıştı. Sadece diğer belge ve bilgilere istinat etmişti.

 29.01.2011: Ergenekon savcısı Çolakkadı'ya tehdit:

Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarını yürüten özel yetkili savcıların amiri konumundaki Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'nın evinin yanındaki bir trafoya İngilizce ölüm tehdidi mesajları yazıldı. Çolakkadı Ergenekon çevrelerinin sevmediği bir savcı. Önceki HSYK tarafından korsan kararnamelerle görevinden alınmaya çalışılan savcılardan biri olan Çolakkadı'nın adı, Balyozcuların darbe sonrası görevden alacağı kişiler arasında da geçiyordu.

 03.02.2011: Balyoz ve Gölcük'ü sulandırma operasyonu:

Can Ataklı nasıl suçüstü yakalandı? Balyoz ve Gölcük belgeleri üzerinde şüphe uyandırma operasyonunda son icraatları neler? NTV ve CNN, servis edilen bu sulandırmaları nasıl haber yaptı?. Ergenekon sanığı Mehmet Ali Çelebi'nin telefon fihristine başka kişilerin telefon numaralarının eklenmesi olayı nasıl saptırılıyor?. Yeni Akit yazarı Yener Dönmez ile Sabah yazarı Nazlı Ilıcak köşe yazılarında çarpıcı bilgiler vererek, Balyoz ve Ergenekon davası hakkında şüphe uyandırmak için bazı çevrelerce nasıl gayret edildiğini çapıcı ve somut örneklerle işliyor.

 15.02.2011: Gelin - Damattan etik dışı hareketler:

Balyoz Darbe Planı davasının bir numaralı sanığı eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın kızı Pınar Doğan Rodrik ve damadı Dani Rodrik, açtıkları web sitesinde ve yayınladıkları kitapta Balyoz belgelerinin sonradan üretilmiş sahte belgeler olduğuna dair iddialarını ispatlamak için yoğun bir çalışma yürütüyor. Gölcük Donanma'dan gelen belgeler işlerini sekteye uğrattıysa da mutlaka ona da bir açıklama getireceklerdir. Okurlarımızdan Selim Berk, Rodrik çiftinin akademisyen olmalarına karşın balyoz delillerini çürütmek için sergiledikleri ve bir akademisyene yakışmayan etik dışı davranışlarını işleyen bir yazı göndermiş.

22.02.2011: Odatv'nin, Ergenekon davasını karalamak için bile bile yalan haber yapması:

Ergenekon davası sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin cep telefonuna, polis tarafından Hizbuttahrir üyesinin telefon rehberinin sehven kopyalandığı ile ilgili haber yapan Odatv'nin, "Yanlış Yorumluyorsunuz" uyarılarına rağmen bile bile yalan haberler yaptığı ortaya çıktı. Yine Odatv'de ele geçirilen belgelerde, hükümeti yıpratmak için yapılacakların yanında Ergenekon soruşturma ve davaların engellenmesi için yapılacaklar da yer alıyor. Ergenekon davasının BOP kapsamında TSK'yı yıpratma ve etkisizleştirme amacında olduğu ve benzer konuların medyada sürekli işlenmesi, sivil savcıların askeri bölgedeki aramalarının nasıl engellenebileceği gibi ayrıntılar bu belgelerde işleniyor.

 22.02.2011: Ergenekon sanığından ilginç iddia: Polis çay istetip, boş odaya DVD'yi koydu:

Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş, suçlanmasına konu olan ve Ergenekon davasının da en önemli delilleri arasında yer alan 51 no'lu DVD'nin, bayan avukatın çay almak için dışarı çıktığı esnada boş olan odaya giren polislerce yerleştirildiğini ve el çabukluğuyla bulunduğunu iddia etti. Ergenekon dava sürecinde, sanıklardan bir teki bile ev ya da bürolarında ele geçen kritik önemdeki cd, belge ve benzer delilleri kabul etmedi. İlginç şekilde hepsinin ortak iddiası, bunları polisin oraya yerleştirdiği oldu. Yoldan geçen sabıkalılar, çavuşlar, virüsler gibi bahanelere son olarak çaycı-polis işbirliği de eklendi.

 25.02.2011: Yargıtay'dan soruşturma siparişi:

Yargıtay 11. Ceza Dairesi, eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla yargılandığı davada, Adalet Bakanlığı'ndan soruşturma izni alınmadığı gerekçesiyle, dava dosyasını tekrar Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Cihaner'in, Yargıtay 11. Ceza Dairesinde, 'Görevi kötüye kullanmak ve imar kirliliğine neden olmak' suçlamasıyla yargılanmasına ise devam edilecek. Terör dosyası hakkında soruşturma izni alınır alınmaz tekrar Yargıtay'a gelecek. Yargıtay, hukuka aykırı şekilde Erzincan Ergenekon terör örgütlenmesi suçlamalarını Cihaner'in görev suçuna sokarak davaları birleştirmiş ve terör davasını da kendi bünyesine almıştı. İnanılmaz hukuksuzlukların yaşandığı bu süreçte Erzurum mahkemesi üzerinde savaş uçakları uçurulmuş, askeri araçlar şehir merkezinde yürütülmüş, dava Yargıtay'ın içtihatlarına aykırı şekilde fotokopi evrak üzerinden oldu bitti ile birleştirilmişti. Yargıtay Ceza Genel Kurul üyelerinden bir çoğunun dahi isyan ederek 'yok hükmünde' kabul ettiği bu skandal karar, 2. Şemdinli skandalı olarak nitelendirilmişti. Yargıtay Cihaner soruşturmasını garantiye almak için Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na sipariş vermeye çalışıyor. Aslında sipariş ifadesi biraz hafif kalıyor, Yargıtay doğrudan talimatla bir soruşturmayı şekillendirmeye çabalıyor. Erzincan'a dosyayı 'soruşturmayı tamamla bana gönder' direktifiyle yolluyor. Hiçbir makam ve kişi, yürütülen soruşturmayla ilgili hakim ve savcılara emir ve talimat veremez. Buna yüksek mahkemeler, Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da dahil.



***


Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 7

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 7



 26.11.2010: HAKİMLERDEN YARGITAY'A: BASKI YAPMAYIN!:

Balyoz iddianamesini kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza’nın üç hakimi, sanık Çetin Doğan’ın açtığı tazminat davasını kabul eden Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne hukuk dersi niteliğinde itiraz dilekçesi gönderdi. Hakimler 24 sayfalık dilekçelerinde davanın Yargıtay’da değil ağır cezada açılması gerektiğine ve Yargıtay’ın bu konuda yetkisiz olduğuna dikkat çekerek, 'Tazminat davası, devam eden bir ceza davasıyla ilgilidir. Bu dava karara bağlanmadan tazminat davası açılamaz' dediler.

 27.11.2010: Şaka gibi: 'Perinçek Öcalan'ın kadim dostu' ifadesine dava:

 Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan ile çektirdiği samimi fotoğraflarla büyük tepki çeken Ergenekon sanığı Doğu Perinçek, 'Abdullah Öcalan'ın kadim dostu' ifadesini kullanan Bursa Olay Gazetesi'nden Gazeteci Nihat Nasır'a dava açtı. Gazete ve yazar aleyhine toplam 60 bin liralık dava açan Perinçek, kişisel haklarına saldırı ve hakaret edildiğini iddia etti. Perinçek'in bölücübaşı Öcalan'la çektirdiği samimi fotoğrafların yayınlanmadığı mecranın kalmadığını belirten Nihat Nasır, 'Hem maddiyata önem vermediğini söyleyen komünist biri, özellikle dava açarken parayı yasal faiziyle birlikte istiyor. Bu bir çelişkidir. Söylediği her şeyin tersini yapan biri haline geldi. Ben değil Perinçek'e hiç kimseye hakaret etmem. Öcalan'la çektirdiği fotoğraflarda ilişki içerisinde oldukları görülüyor. Yazımdaki ifadeyi hakaret olarak algılanmasına şaşırdım. Perinçek her zaman olduğu gibi gündem oluşturmaya çalışıyor. Şaka gibi, halen inanamıyorum.' dedi.

 28.11.2010: JİTEM infazlarını anlattı, hayatı alt üst oldu:

Eski korucubaşı ve Derik Şehit Aileleri Derneği Başkanı Bedran Akdağ, JİTEM'in Mardin'de yaptığı infazları bazı milletvekili ve devlet görevlilerine anlatınca hayatı değişti. Bu olay nedeniyle hakkında infaz kararı alındığını belirten Akdağ, tehditler nedeniyle bölgeyi terketti. Akdağ, şimdi Güneydoğu dışında bir ilde meyve bahçesinde çalışıyor.

 29.11.2010: ABD Ergenekon soruşturmasından hoşlanmıyor:

Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan belgelerden birinde Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla ilgili Amerikan büyükelçisinin görüşleri de var. Belgeye göre ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey, 'Balyoz Operasyonu' kapsamındaki tutuklamalar hakkında bilgi vererek, resmi suçlama yapılması durumunda TSK'nın bunlara yanıt vermek zorunda kalacağını ancak yeterli delil bulunmazsa, operasyonun 'hükümete karşı geri tepeceği' yorumunu yapmış. Jeffrey, 'ABD'de yasal sürecin uygulanması sırasında, geçerli kanıtlar bulunmadan ve dava açılmasına gerek olduğuna hükmedilmeden kimsenin gözaltına alınmadığına, tutuklanmadığına' dikkat çekiyor, ancak Türkiye'deki operasyonlarda buna dikkat edilmediğini, şüpheli ya da tanıkların, otomatik silahlı polislerin yanında sürüklendiklerini ve basın önünde küçük düşürüldüklerini iddia ediyor. Jeffrey, 'kamuoyu önünde küçük düşürülen bu kişilerin çoğunun, delil yetersizliği ya da davaların reddedilmesi nedeniyle serbest bırakıldıklarını' da iddia ediyor.

 29.11.2010: Kozmik Oda soruşturması kapatılıyor, derin güç yenileniyor:

 'Derin devlet bitmedi. Derin devleti en çok sarsan şey kozmik odaya girilmesiydi' diyen Doç. Dr. Emre Uslu; çok çarpıcı bilgiler içeren 'Dün Kürtler Bugün Cemaatler' adlı kitabını yayınladı: 'İlk olarak orada savcının açıklamasına göre 20 adet dosya ayrıldı ve bunlarda suç unsuru olduğu ifade edildi. Bunlarla ilgili hukuki süreç henüz başlamadı. Belki başlar bilemiyoruz. Ya da sessizce kapatılacak. Kozmik odaya girilmesinden sonra derin devlet bütün planlarını revize etti. Hem planlar hem de planlarda kullanılan beyaz ve siyah kuvvetler yeniden yapılandırılmaya başladı. Yani derin devletin re-organize olması kararı çıktı. Hatırlar mısınız bilmem Ankara'da içi bomba dolu bir kamyon durduruldu. Neydi bu? Bu yeniden yapılanmanın bir sonucu. O bombalar Seferberlik Tetkik Kurulu'na bağlı bir kamyonda çıktı. Muhtemelen bu yeniden yapılanma içinde bir transferdi. Benzer biçimde, bu Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevlendirilmiş subaylar yeniden organize edildi. Özellikle asker çocuklarından seçilen yeni bir ekip kurulmaya başlandı. 2011 seçimleri, derin devlet için hayat memat meselesi. AK Parti'nin iktidardan düşürülmesi en azından bir koalisyon çıkartılması için her şey yapılacak. Son dönemde bunun işaretleri özellikle dış basında verilmeye başlandı.

29.11.2010: Balyoz sanıklarından gazeteci Baransu'ya dava:

Balyoz davasının açılmasına savcılığa bir valiz dolusu belgeyi teslim ederek neden olan Taraf yazarı Mehmet Baransu, dava sanığı Çetin Doğan'ın, hakkında açtığı 30 bin TL'lik tazminat davasıyla ilgili 'Korkacağımızı düşünüyorlarsa şunu kafalarına soksunlar, 'biz korkmayacağız.' İsterse milyon kere dava açsınlar, milyon yılla yargılasınlar kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz' dedi.

 29.11.2010: HABERAL RAPORUNU GİZLEYEN DOKTORLARA SORUŞTURMA!:

Ergenekon sanığı Mehmet Haberal'ın taburcu olabileceği ifade edilen sağlık raporunun mahkemeden gizlendiği iddiasını kanıtlayan delillerin elde edilmesi üzerine sorumlular hakkında 'Ergenekon Terör Örgütü'ne yardım' iddiasıyla soruşturma başlatıldı.

30.11.2010: Sanıklar, savcı ve hakimlerden 468 bin lira tazminat istiyor:

 Savcılar finans kaynaklarını kuruttukça, örgüt yenilerini buluyor. Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan 18 hakime karşı açılan çok sayıdaki davaya bugün Yargıtay'da devam edildi. Toplam 468 bin TL talep ediliyor. Yargıtay'da peşpeşe açılan bu davalardan amacın, Ergenekon Terör Örgütü'nün yüksek yargıdaki uzantılarını kullanarak mahkemelerin örgütün daha fazla üzerine gitmesini engellemek ve tazminat cezası verdirilen hakimlerin reddi hakimle davalardan çekilmesini sağlamak olduğu ileri sürülüyor. Bu taktik, Vakit gazetesine karşı 367 general tarafından açılan davada, gazeteyi çökertmeyi amaçlayan yüklü miktardaki skandal tazminat cezasını hatırlatıyor. Ergenekon ve benzeri davaların sanıkları, hakimler aleyhine şu ana kadar çok sayıda tazminat davası açmış bulunuyor. Ergenekon savcıları finans kaynaklarını bir bir ortaya çıkarıp çökerttikçe örgüt, finans ihtiyacını karşılamak için yenilerini buluyor. Ergenekon ve balyoz sanıklarının, Kent Otel toplantıları ve ses kayıtlarıyla da ortaya çıktığı gibi, yüksek yargıdaki uzantılarını kullanarak örgütü ayakta tutabilmek için finansman sağlamaya çalıştığı iddia ediliyor. Ergenekon'un cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen ve Ergenekon sanıkları arasında bir gün bile cezaevinde yatmayan tutuklu sanık Mehmet Haberal'ın açtığı kapıdan diğer sanıklar da peşpeşe geçmiş ve tazminat davası açmışlardı. Hukuk hiçe sayılarak ve kamuoyunun gözünün içine baka baka yürüyen davalara müdahale ediliyor. Yargıtay'ın skandal tazminat kararları kamuoyunda, örgütün ayakta kalmaya, finans bulmaya, savcı ve hakimlerin yıldırılması yoluyla soruşturma ve davaların örgütün yüksek yargı ayağına tırmanmasını engellemeye yönelik olarak yorumlanıyor. İtalyan Ergenekonu 'Gladio'yu çökerten savcının da dediği gibi Kontrgerilla en sert direnişini yargıda gösteriyor.

 01.12.2010: Kontrgerilla değil cinayeti kapatıldı: Türkler davası düştü:

 26 yıldır süren Kemal Türkler davası zaman aşımı nedeniyle düştü. 1980 yılında işlenen ve 12 Eylül darbesine giden kanlı süreçte sağ ve sol grupları birbirine düşürebilmek için grupların önde gelen kişilerine suikastler düzenleniyordu. 22 Temmuz 1980'de evinin önünde vurularak öldürülen Kemal Türkler, Solcuların önde gelen isimlerindendi. Cinayet davası üç kez bozulmuştu. Türkler ailesi, avukatlar ve DİSK 11 yıllık yargılama süresince zamanaşımı olasılığına karşı sık sık uyarılarda bulunmuştu. Babası gözü önünde öldürülen Türkler’in kızı karara 'Bugün bu ülkede doğduğuma lanet ediyorum' diyerek tepki gösterdi. Ünal Osmanağaoğlu’nun babasını öldüren katillerden biri olduğunu belirten Nilgün Türkler Soydan, 'Ben bunu gözlerimle gördüm. Ben cinayetin birebir tanığıyım. O zaman 19 yaşında genç ve büyük bir insandım. Hiçbir insan babasının katilini görüp unutamaz herhalde. Ünal Osmanağaoğlu benim babamın katillerinden biridir. Asla ömrüm boyunca peşini bırakmayacağım. Devlet, önce babamı öldürttü, ondan sonra öldürttüğü katili senelerce korudu, daha sonra gözümüzün içine baka baka davaları görmedi, normal seyrinde görülmesine izin vermedi. Şimdi gözümüzün içine bakarak, zaman aşımına uğradığı için Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Ünal Osman Ağaoğlu’nun Kemal Türkler’in katili olduğuna onay verdiği, karar verdiği halde şu anda zaman aşımı nedeniyle bu davanın ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi' diyerek isyan etti.

 02.12.2010: Ergenekon davasına etki etmeye çalışan TİBT üyeleri yakalandı:

Ankara Emniyeti'nin TİBT'e yönelik yaptığı operasyonun fezlekesinde örgütün en büyük çalışmasının Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik suikast planı olduğu ortaya çıktı. 27 Kasım'da örgüte düzenlenen operasyonda örgütün bağlantıları da ortaya çıkarıldı. Polisin savcıya gönderdiği fezlekede, TİBT yapılanmasına üye olduğu belirtilen şahısların Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Şener Eruygur ve Ergun Poyraz tarafından yönetildikleri yer aldı. Ayrıca yapılan teknik takipte gözaltına alınan şahısların Ergenekon sanıkları ve iletişim kurdukları ve kritik davalara müdahil olmaya çalıştıktan öğrenildi. Fezlekede, örgüt üyelerinin Necip Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili önemli bilgilere sahip olduğuna yer verildi. Yine fezlekede, TİBT’nin Türkiye’nin her bölgesinde silahlı birliklerinin bulunduğu yer aldı. Irak’ta bir, Türkiye’de ise dört ayrı kampı bulunan örgütün, silahlı ve ideolojik eğitim verdiği ve bu çalışmaları kayıt altına aldığı belirtiliyor. Fezlekede, Karadeniz ve İç Anadolu’da bulunan kamplarda eğitim aldıkları öne sürülen TİBT Suikast Timi’nin önümüzdeki günlerde BDP’nin Antalya’da bulunan teşkilat binasına bombalı eylem hazırlığı içerisinde oldukları, ancak geçen haftaki operasyonla bunun önlendiği belirtildi. TİBT üyelerinin, Ergenekon Davası'nın durdurulması için silahlı eylemlerin yapılması gerektiğine dair mailleşmeleri de dosyada yer alıyor: 'TİBT olarak silahlı eylem karan alan teşkilatımız, Ergenekon Operasyonları adı altında yapılan bu hain saldırılara karşı gerekli cevabı verecektir.'

 03.12.2010: Doktorlardan mahkemeye tehdit: Haberal Adli Tıp'a gidemez:

 Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal'ın tedavi görmekte olduğu Haseki Kardiyoloji bölümü yazılı bir açıklama yaptı. Yazıda, Haberal'ın beklemediği şekilde tutuklanmasının iki uçlu major depresyon gelişmesine neden olduğu, tutuklamanın sürmesinin ruhsal çöküntünün ciddiyetini gün geçtikçe arttırdığı ve ölüm tehlikesi bulunduğu, hastanın Adli Tıp'a gönderilerek muayene edilmesi halinde de ölüm riski bulunduğu iddia edildi. Yazıda, 'Cebren derdest edilerek nakli ise biz sorumlu hekimleri ve tüm sorumluları hukuki, cezai, vicdani yaptırımlarla karşı karşıya bırakabilir' denildi. Ortaya çıkan bulgular, Haberal'ın sağlığının ciddi olduğuna dair iddiaların Adli Tıp'ta doğru olmadığının ortaya çıkacağından korkulduğunu gösteriyor. Yargıtay'dan sonra doktorların da hakimleri cezai yaptırımlarla tehdit etmesi ilginç bulundu.

 06.12.2010: Savcıya eşkiya diyen CHP, dünyaya hükümdar olmaz:

Gültekin Avcı (Bugün): CHP lideri Kılıçdaroğlu, Haberal raporunun mahkemeden gizlenmesi üzerine mahkeme emriyle Kardiyoloji Enstitüsü'nde yapılan 'arama ve elkoyma' işlemlerini 'baskın' olarak niteliyor ve ateş püskürüyor. Baskın tabirini Ergenekon dalgaları sırasında da çok duymuştuk. 'Baskın' kelimesi genellikle hukuksuz, illegal eylemleri çağrıştırır. Baskını eşkıya yapar. Halbuki ceza yargılamasında ve adli soruşturmada 'baskın' diye bir tabir yoktur. Hakim kararıyla yapılan yakalama, arama ve elkoyma olguları vardır. Peki, mahkeme kararıyla yapılan işlemler neden 'baskın' olsun? Yıllardır yapılagelen ceza yargılaması işlemleri ve tedbirleri, 'yüksek ve kilit statülü seçkinler'e uygulandığında yaygarayı basıyorlar. Arama ve elkoyma için savcı emriyle veya mahkeme kararıyla gelen polis ekibi eşkıya tayfası mı? CHP'ye göre öyle. CHP'li Mustafa Özyürek 2008 yılında Ergenekon savcılarına 'eşkıya' diyerek alenen hakaret etmişti. Kılıçdaroğlu'nun hala aynı noktada hatta daha geride olduğu görülüyor.

 06.12.2010: ŞOK ses kaydı!!! Ayağına sık ifadeye çağıran o p.. polisin. Tümg. Kaya ile Jand. Kurmay Albay Cural arasında geçtiği iddia edilen, ordunun yönetime derhal el koyması gerektiği, Ergenekon ya da balyoz soruşturmalarında ifade verme davetini getiren polise karşı onbaşının dipçik vurmaya kışkırtılması gibi dehşet verici ifadeler içeren bol küfürlü görüşmeye ait ses kaydı internete düştü.

 12.12.2010: Asgari mahkeme azami hukuksuzluk: Hipnoz ve işkence yasal!:

 Sivil yargının 'yasadışı elde edilen delil' dediği ve hatta askeri savcının iddianamede yer bile vermediği, hipnoz ve işkenceyle alınan ifadeler askeri mahkemede yasal delil kabul edildi. Hipnozlu sorgu davası, Karargah Evleri yapılanmasını da konu alan Ergenekon davasıyla birçok noktada kesişiyor. Karargah Evleri soruşturması şüphelisi bir albaya para toplanmasını isteyen sözlü emri, deşifre etmek amacıyla yazılı hale getirerek askeri intranete koyan 3 astsubaya yasadışı şekilde hipnoz ve işkenceyle sorgu yapılmış, sorguyu yapan emekli yarbay sivil mahkemede hapis cezasına çarptırılmıştı.

13.12.2010: Ankara'daki Danıştay Davası'nda skandal yaşanmış:

Danıştay davasına bakan Ankara'daki mahkemenin, saldırıda yaralanan Danıştay üyelerinin ifadesini almadığı ve Arslan'la yüzleştirme yapmadığı ortaya çıktı. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün saldırının Ergenekon'la bağlantısına dair delilleri gösteren mektubu dikkate bile alınmamış ve olay dinci terör denilerek kapatılmıştı. Saldırıya uğrayan üyelerden Tansel Çölaşan saldırganın tekbir getirerek kurşun yağdırdığını iddia etmiş, ancak diğer üyeler böyle bir şeyin yaşanmadığını açıklamışlardı. Bu çelişkinin ortaya çıkması üzerine mahkemenin yüzleştirme ve ifadelere başvurmaması, hatta bu çelişki çıkmasa bile gerçeğin ortaya çıkması için yargılamadaki temel kurallardan biri olarak kabul edilen yüzleştirme ve ifade alma işlemlerine başvurmaması büyük bir skandal olarak nitelendiriliyor. Bu skandal, Danıştay saldırısının ikinci Kubilay provokasyonu olduğu ve Ankara'daki yargılamanın da olayı kapatmak için yapıldığı iddialarını güçlendiriyor.

 14.12.2010: Bir kısım medya gelişmeleri okurlarından gizliyor:

Nazlı Ilıcak (Sabah): Ergenekon'daki son gelişmeler, bazı medyayı hiç ilgilendirmiyor. Mesela Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçirilen darbe arşivi ya da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile Çağdaş Eğitim Vakfı'na (ÇEV'e) ilişkin iddianamenin İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesi. ÇYDD'nin Kadıköy Şubesi'nde, bir hard diskte ele geçen belgeler ve Gölcük Donanma Komutanlığı'nda K.Y.'nin makam odasında, parkenin altındaki gizli bölmede ele geçirilen sekiz çuval dolusu belge ile farklı davalar arasında kopuk kalan irtibat, yavaş yavaş kuruluyor. Ama bu gelişmelerden, bir kısım medyanın okurlarının haberdar olması mümkün değil. Nedense bu konular, her sabah saat 11'de basında çıkan konuları değerlendiren arkadaşlarımızın da gündeminde değil.

 16.12.2010: Demirel'in derdi Türkiye'nin rahatı: Tutuklular bırakılsın!:

 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye'yi rahatlatacak bir formül önerisi olduğunu söyledi. Demirel, Ergenekon davası kapsamında tutuklanarak cezaevine konulan Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Gazeteciler Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın seçim öncesinde serbest bırakılmasının ülkeyi rahatlatacağını öne sürdü: 'Türkiye'nin hapishanelerindeki ahalinin yarısı için tutukluluk süresi çoktan aşılmıştır. Memleketi rahatlatmak lâzım. Pekâlâ, general kaçıp gidecek değil ya, niye tutuyorsunuz adamı? Profesör kaçıp gidecek değil ki, niye tutuyorsunuz? Tutmayın. Seçime giderken rahatlatın Türkiye'yi.' Bu sözleri Yargıtay'ın başkanı ve başsavcısının sözlerine dayanarak söylediğini savunan Demirel'i tekzip edercesine dün ilginç bir gelişme olmuş, Yargıtay'da 23 Daire başkanının yaptıkları toplantıda, terör davalarında tutukluluk süresinin 10 yıla kadar çıkabileceğine karar verilmişti.

 16.12.2010: 'Hırsız, yobaz, laik din bezirganı' demek hakaret değil!:

 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan'ın Başbakan Erdoğan'a yönelik 'hırsız, yobaz, din bezirganı' gibi ağır ifadelerini hakaret değil, 'Hükümet icraatlarına karşı düşünce açıklama niteliğinde sözler olarak' kabul etti. Bu şaşırtıcı karar, Meclis'in görüşmeye hazırlandığı, 'Yargıtay'ın Haberal aleyhine karar veren hakimleri tazminat cezalarıyla yıldırma ve Ergenekon davalarını çökertme girişimini engelleme' amaçlı yasa tasarısına karşı intikam girişimi olarak değerlendiriliyor. Yargıtay'ın bu kararının, hükümeti yıpratmak ve küçük düşürmek için bazı aşırı sol gruplarca seçimlere 7 ay kala peşpeşe gerçekleştirmeye başlanan yumurta fırlatma eylemlerinin Ergenekon tarafından organize edildiği iddialarıyla örtüştüğüne de dikkat çekiliyor.

 18.12.2010: Yarsav savcılara dava açtı, Yargıtay reddetti.:

 Telefonlarının Ergenekon soruşturması kapsamında savcılarca yasalara aykırı dinlendiğini ileri sürerek dava açan YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na Yargıtay'dan kötü haber geldi. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan dinlemelerin yasal olduğuna, kamu görevlilerine dava açılamayacağına hükmetti.

 18.12.2010: Ergenekon yüksek yargıyı böyle hareketlendirmiş:

Ergenekon soruşturması kapsamında ÇYDD ve ÇEV yöneticileri ile üyeleri hakkında düzenlenen iddianamede, Ergenekon sanıklarının yüksek yargı üyeleriyle irtibatı ve yargının hükümete karşı harekete geçmesinde etkili olmaları gözler önüne seriliyor. TBMM'de başörtüsü yasağı 411 gibi yüksek oyla kaldırılınca, 3 gün sonra Ergenekon sanıkları Şener Eruygur’un isteğiyle yüksek yargı üyeleriyle görüştü. Bir ay sonra da AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. Danıştay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay Başkanı ve Anayasa Mahkemesi'nin bir üyesi ile yapılan görüşmeleri sanıklar şöyle anlatıyor: 'Son derece emin, son derece kararlı konuştular. Son derece olumlu yanıtlar verdiler ve 'Hukuk olarak, Hukuk çerçevesinde, yargı olarak sonuna kadar direneceğiz ve kimse merak etmesin' dediler. Selma Hanım diye bir bayanla görüştük ama çok akıllı, çok militan. (Selma Hanım'ı kastediyor). Anayasa Mahkemesi'nde üye...'

 20.12.2010: HABERAL'IN ADLİ TIP SEVKİ FİİLEN ENGELLENDİ!:

Haberal'ın Adli Tıp'a sevki için gelen ambulans engellendi. Mahkemenin emriyle Mehmet Haberal'ın kaldığı Kardiyoloji Enstitüsü'ne sabah 07.00 sıralarında gelen 112'a ait ambulans görevlilerine, Haberal'ın Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmeyeceğine dair tutanak imzalatıldı. Sağlık görevlileri, yaklaşık 4 saat bekledikleri hastane önünden ayrıldı. Mahkemenin bu gelişme üzerine nasıl hareket edeceği merak ediliyor. Diğer yandan Haberal’ı, Adli Tıp Kurumu’na sevk etmek için gelen ambulansın, İstanbul’a geldiğinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tahsis edilen ambulans olduğu öğrenildi. Ambulans tam donanımlı. En üst seviyede ve en donanımlı cihazlar bulunan ambulansta, uzman doktorlar hazır bekletiliyor. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Metris Cezaevi yetkililerinin, Haberal ve avukatlarının, 'Ambulans, Adli Tıp Kurumu’na sevk için yeterli değildir...' şeklindeki iddialarını ortadan kaldırmak için söz konusu ambulansı tahsis ettikleri öğrenildi. Yoğun bakımdaki eski Fenerbahçeli futbolcu Lefter'in Yunanistan'dan Türkiye'ye tedavi için getirilebildiği bugünlerde Haberal'ın 7 kilometre uzaklıktaki Adli Tıp'a sevkinin engellenmesi şok etkisi yaptı. Haberal'ın örgütçe korunmaya çalışıldığı ve sağlıklı olduğunun Adli Tıp'ta ortaya çıkmasından korkulduğu iddiaları giderek güçleniyor.

 21.12.2010: Yalancının 'Aydınlık'ı yatsıya kadar:

Genelkurmay Başkanlığı, Aydınlık Dergisi'nde yayınlanan 'Fetullahcı Gladyonun 'Gladyo' operasyonu' başlığıyla yayınladığı haberde yer alan bilgilerin gerçeği yansıtmadığını açıkladı. İçişleri Bakanlığı ise aynı dergide yer alan 'Fethullah Emniyetteki 30 maşasını harcıyor' başlıklı haberdeki bilgilerin doğruluğuna dair bilgiye ulaşılamadığını bildirdi. Dergi haberlerinde gerçek dışı bilgilere yer verdiği baş komiser Murat Çetiner'e 6 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum edildi. Aydınlık dergisi bu tür yalan haberlerle Ergenekon soruşturma ve davasını karalamaya çalışıyor, Fethullah cemaati tarafından tezgahlandığını iddia ediyor.

 21.12.2010: Haberal seçimlere kadar hasta, sonra iyileşecek!:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'milletvekili yapma' formülüyle kurtarmayı planladığı Ergenekon tutuklusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, genel seçimlere kadar hasta. Tutuklandığı günden bu yana Silivri Cezaevi yerine hastanede yatan Ergenekon tutuklusu Haberal'ın sağlık durumunun seçimlere kadar kötü gösterileceği iddia ediliyor..06.2011 seçimlerinde CHP'den milletvekili yapılarak hem hastaneden hem de cezaevinden kurtarılması planlanıyor. Sağlıklı olduğu halde hasta gösterildiği iddialarının aydınlatılabilmesi için Haberal'ın Adli Tıp'a sevki mahkeme tarafından kararlaştırılmıştı, ancak sevk için giden ambulans dün engellendi. Haberal'ın sağlıklı olduğuna dair raporların mahkemeden saklanması gibi açık deliller bir tarafa, diğer mahkumlar için gösterilmeyen koruma ve kollamanın Haberal'a ısrarla gösterilmesi ve bunun kamuoyunda örgüt işi olarak algılanması üzerine mahkemenin nasıl hareket edeceği merak ediliyor. Haberal'ın yargılandığı Ergenekon davasında iddia olunan örgütlenmenin olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi ve davanın adaletle görülebilmesi için mahkemenin örgütün sağlık ayağını gösteren bulguların üzerine, Danıştay saldırısının üzerine gittiği gibi gidip gitmeyeceği merak ediliyor. Haberal'ın hastanede bir türlü iyileşememesi, akıllara Bülent Ecevit'in başbakanlıktan düşürülmesi için Haberal'ın hastanesinde bilinçli olarak iyileştirilmediği iddialarını getirdi. Doktor Mehmet Haberal'ın kontrolündeki Ecevit hastanede bir türlü iyileşememişti. Bu süreçte yakınlarına gelen bir ihbar üzerine apar topar hastaneden çıkarılan ve tedavisine evde devam edilen Ecevit hayret verecek şekilde hızla iyileşmişti. O ihbara göre, Başbakan Bülent Ecevit hasta tutularak hakkında 'sağlıklı değil, işgöremez' raporu verdirilecek, böylece başbakanlıktan düşürülerek yerine parti içinden Ergenekon örgütünün direktifleri doğrultusunda başka biri geçirilecekti. Bu korkunç iddiayı doğrulayan çarpıcı gelişmeler oldu. Bu iddia Haberal'ın yargılandığı Ergenekon davasında dikkate alındı. Bu iddiada çok yönlü yer alan Haberal hakkında dikkati çeken çarpıcı bir ayrıntı da onun o dönem cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesiydi. Ancak Ecevit diğer koalisyon ortaklarıyla anlaşarak sürpriz şekilde Necdet Sezer'i cumhurbaşkanlığına seçtirmişti. O zaman cumhurbaşkanı seçilmesi sağlanamayan Haberal'ın, sağlıktaki örgüt uzantılarınca seçimlere kadar kollanarak, seçimde de CHP tarafından milletvekili seçtirilerek Ergenekon'un amacına ulaşmaya çalışacağı anlaşılıyor.

 23.12.2010: KGB, Ergenekon davasına çok öfkeli:

Kontrgerilla Gençlik Birliği olarak da nitelendirilen Türk Gençlik Birliği (TGB) sitesinde yayınlanan görüntülerde, Ergenekon duruşmasında İşçi Partililerin ve Ergenekon'un gençlik yapılanması olan TGB mensubu izleyicilerin protesto görüntüleri yayınlandı. Ergenekon davasına ait görüntüler ilk kez dışarı sızdı. Sızdırılan görüntülerde izleyicilerin gerçekleştirdiği protesto anları yer alıyor. Ergenekon davasından bugüne kadar ne tek bir kare fotoğraf, ne de bir görüntü alınmasına izin verildi. İzleyiciler sıkı güvenlik önlemleri altında salona alındı ve didik didik arandı. Dışarıya görüntü sızdırılmaması için büyük gayret gösterildi. Ancak bugün ortaya Ergenekon duruşmasından görüntülerin yer aldığı bir video kaydı çıktı. Görüntüler 7.06.2010 tarihine ait. Tgb.gen.tr sitesinde yayınlanan görüntülerde, 5 Haziran'da gerçekleşen Ergenekon operasyonunda hukukçuların gözaltına alınmasını protesto eden izleyicilerin görüntüsü yer alıyor. Görüntülerde, Doğu Perinçek'in avukatlarından Hasan Basri Özbey söz alıyor ve "Biz bu tiyatroda figüran olmayız, bu koşullarda burada bir dakika daha kalmayacağız. Buna isyan ediyoruz. Bu koşullarda Sayın Başkanım, bu ortam bizi şu yapacağımız davranışa mecbur ve mahkum etmiştir. Ben burada cüppemi çıkartıyorum ve bu salonu terk ediyorum" diyerek cüppesini çıkartıyor. Bunun üzerine salonda yer alan avukatlar cüppelerini çıkartarak salonu terk ediyor. Daha sonra izleyiciler de ayağa kalkarak slogan atmaya başlıyor.

 23.12.2010: Dursun Çiçek'in şaka gibi şikayeti reddedildi:

Albay Dursun Çiçek'in, ihbar mektubu ile birlikte ıslak imzalı belgeyi gönderen kişiler hakkında 'iftira ediyorlar' şikayetinde kovuşturmaya gerek olmadığına karar verildi. Çiçek iftiraya uğradığını belirten şikayetinde, elinde somut bir bulgu olmadığı halde ihbarı yapabilecek beş emniyet görevlisinin adını vermiş, böylece o kişilere iftirada bulunmuştu. Çiçek'in Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD) psikolojik savaş biriminde yönetici olduğu hatırlanırsa, böyle ilginç bir şikayette bulunmasının şaşırtıcı olmadığı, mesleğinin hakkını verdiği söylenebilir.

 23.12.2010: Kıbrıs, Ergenekon'u örtbas etti:

KKTC Meclis Araştırma Komitesi, KKTC'de 'Ergenekon Soruşturmasıyla' ilgili olarak somut bir bilgiye rastlamadığını açıkladı. Oysa çok sayıda somut bulgu, Kıbrıs'ın Ergenekon üssü olduğunu gösteriyordu. Ancak UBP'nin iktidara gelmesiyle Ergenekon'un Kıbrıs ayağı soruşturması birden yavaşlamıştı. KKTC'nin Rauf Denktaş'tan sonraki cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat, Ergenekon'un Kıbrıs uzantısına yönelik Ada'da yürütülen soruşturmada istenilen araştırmanın yapılamamasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Talat, 'Kıbrıs bu işin üssüydü. Örgütün beli kırıldı ama onların destekçileri hala iktidar. Dolayısıyla soruşturmanın ilerleyememesini normal karşılıyoruz' ifadelerini kullanmıştı.

24.12.2010: Adım Kemal. Görürüm demişsem görürüm, işime geleni!:

Gazeteci Şamil Tayyar, 'CHP'ye Hamurcu'nun belediye ile ilgili iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon'la bağlantısı üzerine neden gitmiyorsunuz' dedi. CHP’nin iddialarına dayanak yaptığı belgede sahtecilik suçundan 6 yıl hapis cezasına çarptırılmış Hacı Ali Hamurcu’nun Ergenekon soruşturma sürecinde gözaltına alındığında verdiği ifadeyi de ciddiye alırsak işin rengi hayli değişiyor. Ne demişti Hamurcu? Aynen şöyle: “Senet Yusuf Erikel ve Hurşit Tolon tarafından dolduruldu!” Bu iddiayı, hem Erikel (doğrudan) hem Tolon (avukatı aracılığıyla) yalanladı. Ancak, senetle ilgili emniyet kriminalin raporu, Erikel’i zora sokacak gibi gözüküyor. Zira senedin Erikel tarafından doldurulduğu iddiasını teyit ediyor. Erikel öfkeli, avukat olarak bir süre savunduğu müvekkili Hamurcu için “şizofrenik vaka” diyor. CHP’nin Kayseri’yle ilgili tüm iddiaları ise Hamurcu’nun ifadeleri üzerine dayanıyor. Haliyle akla şu soru geliyor: Hamurcu’nun hangi iddiası doğru? Başkan Özhaseki’nin yorumu şöyle: “Bana senetle ilgili şantaj yapanlar arasında Yusuf Erikel ile Ali Durmuş Özoğlu var. İkisi de Ergenekon sanığı. Hacı Ali Hamurcu’nin ifadeleri de ortada. Kriminal rapora göre senedin Erikel tarafından doldurulduğu ortaya çıktı. Bunların üzerine gidilirse Ergenekon’un Kayseri’de nasıl bir komplo planladığı ortaya çıkacaktır.” Kemal Kılıçdaroğlu da bu konuda açıklama yaparsa iyi olur. Hacı Ali Hamurcu’nun belediyeyle ilgili tüm iddialarına dört elle sarılırken, Ergenekon soruşturmasındaki ifadelerini neden görmezlikten geliyorsunuz? Dersimli Kemal olarak neden Ergenekon’un üzerine gitmiyorsunuz? Sakın ha, “Benim adım Kemal” demeyin...

 24.12.2010: Hakim de hayret etti: Bomba haberler sadece TRT'ye yasak!:

 'Bomba yüklü kamyon' haberi için TRT'ye açılan dava beraatle sonuçlandı. Duruşma savcısı da mütalaasını beraat yönünde verdi. Ancak iddianameyi hazırlayan diğer savcı, Yargıtay'a temyize gidip gazetecilik faaliyetine ceza istedi. Beraate hükmeden hakimin tespiti ise oldukça dikkat çekici: 'Aynı haberi bütün ulusal kanallar yaptı. Diğerlerinin şüpheli konumundan çıkarılıp sadece bir devlet kurumu olan TRT'nin şüpheli olarak gösterilmesinin nedeni tespit edilememiştir.'

 24.12.2010: Kendi yazısını unuttu, Özal ailesini tantanayla suçladı:

Özal'ın şüpheli ölümü soruşturmasında gazeteci-yazar Emin Çölaşan, Ankara Adliyesi'nde ifade verdi. Özal'ın öldürüldüğüne inanmadığını söyleyen Çölaşan, 'Özal ailesi tantana çıkarıyor' dedi. Oysa Çölaşan, 2002'de yazdığı 'Özal'ı öldürmüşler' başlıklı yazısında, akrabası olan dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Özal'ın birkaç ay içinde öleceğini bildiklerini iddia etmişti.

 24.12.2010: Detaylı ifadelerini titreyerek inkar ettiler:

Güneydoğu'da 1993-95 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayet ve kayıp olayları ile ilgili Temizöz davasında ilginç gelişmeler yaşandı. Davanın bugünkü duruşmasında tanık olarak dinlenen Asker-Rabia Pökön çifti, daha önce Cizre'de savcıya verdikleri ifadelerinin kendilerine ait olmadığını savundu. Tanık karı-kocanın titremesi dikkat çekti. Avukatların 'neden korktukları' şeklindeki sorusuna Temizöz'ün avukatları karşı çıktı. Temizöz davası sürecinde çok sayıdaki tanığın birer ikişer ifadelerini geri çekmesi dikkat çekti. Ancak tanıklardan birine yapılan baskı ve tehditler tespit edildi ve mahkeme dosyasına konuldu. Hukukçulara göre bu çok önemli. Bu baskılar diğer tanıklara da yapılmış olmalı ki başlangıçta verdikleri ifadeleri geri çektiler. Tanıkların ifadelerini geri çekmelerini izah etmek için yaptıkları açıklamalardaki tutarsızlık ve suçlamalar ile ifadelerin geri alınma dilekçelerinin tek elden çıkmış izlenimi vermesi de dikkat çekmişti. Ayrıca tanıkların anlattıklarının ancak o olayda yeralan kişilerce bilinebilecek ayrıntıları içerdiğine de dikkat çeken hukukçular, bu davada ifade veren tanıkların ifadelerini geri çekmelerinin çok önemli olmadığını, çünkü anlattıklarının başka bulgularla doğrulandığını ve bunların o olaylarda yeralmayan kişilerce bilinemeyecek ayrıntılar olduğunu vurguluyorlar. Tanıkların verdiği ifadeler birbirini ve diğer bir çok tanık ve mağdur yakınlarının ifadelerini doğruluyor. Hukukçular, savcının buna da dikkat çektiği iddianameyi çok sağlam görüyor, hatta tanıkların ifadelerini çekmiş olmasının iddianameyi daha da güçlendirdiğini ileri sürüyorlar.

 25.12.2010: 'Darbe olmazsa Ergenekon bizi bitirecek':

ÇYDD davasının firari sanığı Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) eski başkanı Gülseven Yaşer'in mahkeme kararıyla yapılan dinleme kayıtlarında tüyler ürperten ifadeler yer alıyor. Yaşer, Ergenekon gözaltılarına engel olmak için darbe yapılması gerektiğini söylüyor: 'Yani bir askeri ihtilal olursa kurtarır, artık bir tek o kaldı onu yaparlarsa, yoksa bitmiştir.'

 26.12.2010: '9 kez müebbet verseniz de Yargıtay 3 yıla indirecek':

 Diyarbakır'da görülen faili meçhuller davasında Temizöz'ün avukatı Özhan, mahkeme heyetine adeta rest çekti. Özhan, mahkeme başkanı Yılmaz'a, 'Siz 9 kez müebbet verseniz de Yargıtay bunu 3 yıla indirecek. Onun için bir an önce kararınızı verin' dedi.

 27.12.2010: Balyoz'da 'reddi hakim' reddedildi, sanıklar şok oldu:

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Balyoz Planı' iddialarına ilişkin davaya bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üye hakimleri Ali Efendi Peksak, Davut Bedir ve Murat Üründü hakkındaki reddi hakim taleplerini kabul etmedi. Bu karar Ergenekon ve Balyoz gibi davaların sanıkları üzerinde şok etkisi yaptı. Çünkü 'reddi hakim' talebine dayanak yapılan Yargıtay kararında, 'Haberal'ın gereksiz yere tutuklandığı' gibi skandal bir gerekçeyle çok sayıda Ergenekon ve Balyoz hakimine tazminat cezası verilmişti. Sanıklar bu skandal tazminat cezasıyla kendileriyle hakimler arasında husumet doğduğunu iddia etmiş ve reddi hakim talebinde bulunmuşlardı. Yargıtay'ın yürüyen davalara skandal şekilde müdahalesi sonrası, Ergenekon ve benzeri davaların etkilenmesinin, hakimlerin reddi hakimle devre dışı bırakılarak davanın gidişatının değiştirilmesinin hesaplandığı iddia edilmişti. Ancak bu karanlık hesabın şimdilik tutmadığı görülüyor.

 29.12.2010: TSK'dan Ergenekon sanıklarına para yardımı:

Genelkurmay bünyesinde, Ergenekon ve bağlantılı davalarda yargılanan askerlere avukat giderleri için yasadışı yardım toplama kampanyasının 'gizli' ibareli emirle yapıldığı ortaya çıktı. Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı'nda görev yapan subaylara özel iletişim ağı 'Karanet' üzerinden ulaştırılan 01 Kasım tarihli emirde, askerlere para yardımı yapılması istendi: 'Unutmayalım yaptığımız yardımlar kendi bünyemizdeki arkadaşlara gidecek. Bugün onların başı darda. Yarın kim olacağı belli değil. Biz zor günlerde birbirimize sahip çıkmalıyız.' Kişisel yardım yapmaya kimse karışmazken, gizli emir verilerek TSK'nın bu işe alet edilmesi, cami bombalamak gibi en ağır terör suçlarıyla Türk mahkemelerinde yargılanan şüphelilere kurumsal olarak sahip çıkılması, erlerden baskıyla bağış toplanması kamuoyunu isyan ettirdi.



***