Abdullah Çatlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdullah Çatlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2017 Pazar

Öncesi ve Sonrasıyla 12 Eylül Kronoloji

Öncesi ve Sonrasıyla 12 Eylül Kronoloji


Öncesi ve Sonrasıyla 12 Eylül Kronoloji

Siyasi cinayetler, kanlı 1 Mayıs, Çorum ve Maraş olayları, Meclis'in kilitlenmesi, ekonomik buhran ve diğerleri... Türkiye tarihine bir balyoz gibi 
inen sürecin kilometre taşları.

Darbenin ardından 1982 yılında yapılan referandumla Kenan Evren'in yedi yıllığına Cumhurbaşkanlığı'na getirilmesi kabul edildi. [AA]
Türkiye'nin siyasi ve sosyal hayatını yeniden dizayn eden 12 Eylül süreci öncesindeki çalkantılar, askeri müdahalenin ardından yerini mutlak 
baskının hakim olduğu bir atmosfere bıraktı. 

Darbenin ardından 650 bin kişi göz altına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam 
cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi.

98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi 
siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 

171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.

1977

1 Mayıs: İstanbul Taksim Meydanı’nda düzenlenen İşçi Bayramı kutlamalarında kalabalığın üzerine meçhul saldırganlar tarafından bir binanın 
çatısından ateş açıldı. Hâlâ aydınlatılamayan ve tarihe 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçen olayda 33 kişi hayatını kaybetti.
13 Haziran: Dönemin başbakanı Süleyman Demirel istifa etti. Milliyetçi Cephe Hükümeti sona erdi.

29 Mayıs: İzmir Havaalimanı'nda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’e silahlı saldırı düzenlendi. Sağ kurtulan Ecevit, kontrgerillayı 
suçladı.

21 Haziran: Hükümeti kurma görevini alan CHP lideri Bülent Ecevit kabineyi açıkladı.

1978

15 Ocak: Sol ve sağ örgütler arasındaki şiddet olayları arttı, son iki haftada 30’dan fazla kişi öldü. 

16 Mart: İstanbul Üniversitesi’nden çıkan sol görüşlü kalabalık bir öğrenci grubunun üzerine bomba atıldı ve otomatik silahlarla ateş açıldı. 
'16 Mart Katliamı' adı verilen olayda yedi öğrenci öldü, 47 kişi yaralandı. Saldırı aydınlatılamadı, üç kişinin yargılandığı dava 2008 yılında 
zamanaşımından düştü.

17 Nisan: Adalet Partisi üyesi Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu, kendisine gönderilen bir bombalı paketi açarken, gelini ve iki torunuyla 
birlikte öldü. Malatya’da büyük olaylar yaşandı. Sokak gösterileri günlerce sürdü.

19 Mayıs: Ankara’da, Gençlik ve Spor Bayramı’nda kız öğrencilerin kıyafetlerinden dolayı aleyhte tezahürat yapıldı. İstanbul’da tribünlerin önünde 
bomba patladı. Antakya’da kız öğrencilere saldırıldı, elbiseleri yırtıldı. MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Anıtkabir’deki anma törenine 
katılmadı.

2 Haziran: Madrid’de Ermeni örgütü ASALA’nın düzenlediği silahlı saldırı sonucunda, Türkiye’nin Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp’in makam 
arabasında bulunan eşi Necla Kuneralp, emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve aracın şoförü öldü. Büyükelçi araçta bulunmadığı için kurtuldu. 
Bu tarihten sonra Ermeni örgütü 21 ülkede gerçekleştirdiği saldırılarda 42 Türk diplomat hayatını kaybetti.

4 Ekim: MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı, oğluyla birlikte evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Cinayeti, 'Marksist Leninist 
Silahlı Propaganda Birliği' örgütü üstlendi.

9 Ekim: Ankara’da Bahçelievler semtinde yedi Türkiye İşçi Partisi üyesi öğrenci, Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’nın da aralarında olduğu 
ülkücüler tarafından evlerinde öldürüldü. Kırcı 1999'da yakalanıp yargılandı ve hüküm giydi. Cezaevinden çıktıktan sonra verdiği röportajda, 
"O zaman gençtik; bizleri kullandılar" dedi. 

20 Ekim: İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanı Bedri Karafakioğlu İstanbul’da uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi.

27 Kasım: Abdullah Öcalan PKK örgütünü kurdu.

19 Aralık: Kahramanmaraş’ta Çiçek Sineması’na bomba atılması olayının sol görüşlü gruplar tarafından gerçekleştirildiği haberinin yayılmasıyla 
ayaklanan sağcı ve ülkücü gruplar, sol partilerin ve derneklerin binalarına saldırdı. Kısa sürede karşılıklı çatışmaya dönen olaylar bir hafta sürdü. 
100’den fazla vatandaşın öldüğü olaylarda Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, işyerleri tahrip edildi.

Şiddet olaylarının kontrolden çıkma nedeni olarak, güvenlik güçlerinin, saldırıların kendilerine yöneldiği iddiasıyla kentten çekilmesi gösterildi. 
Bu durum Aleviler üzerindeki baskının ve saldırıların artması anlamına geliyordu. Olaylar Kayseri ve Gaziantep'ten gönderilen askeri birliklerin 
müdahalesiyle bastırıldı.

Olayların ardından İstanbul ve Ankara dahil çok sayıda ilde sıkıyönetim ilan edilmiş, Başbakan Ecevit ise olayların kendisini, uzun süredir direndiği 
sıkıyönetim talebine zorlamak için kontrgerilla tarafından çıkarıldığını söylemişti. 

26 Aralık: 13 ilde daha Sıkıyönetim ilan edildi.

1979

1 Şubat: Milliyet Gazetesi Başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, İstanbul Nişantaşı’ndaki evinin önünde otomobilinin içindeyken 
uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Saldırının faili Mehmet Ali Ağca 5 ay sonra yakalandı. Ağca, 6 ay sonra ülkücü bir grubun yardımıyla, tutulduğu 
askeri cezaevinden kaçtı ve Bulgaristan'a geçti.

9 Nisan: CIA hesabına casusluk yaptığı öne sürülen MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı emekli Albay Sabahattin Savaşman 17 yıl 6 ay hapis 
cezasına mahkum oldu.

25 Nisan: Sıkıyönetim TBMM tarafından 2 ay daha uzatıldı.


13 Mayıs: TÜSİAD gazetelere ilan vererek, Bülent Ecevit Hükümeti’nin çekilmesini istedi.

11 Haziran: IMF’nin baskısıyla Türk Lirası’nda devalüasyon yapıldı.

13 Temmuz: Ankara’da Mısır Büyükelçiliği’ni basan üç Filistinli, elçilik personelini rehin aldı. Çıkan çatışmada bir polis ile bir bekçi öldü. 
Eylemciler 15 Temmuz’da teslim oldu.

5 Ekim: İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş sinema oyuncusu Aynur Aydan’la ilişkisinin basına yansıması sonucu görevinden istifa etti.

19 Kasım: Milliyetçi gazeteci - yazar, eski AP milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu İstanbul’da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti.

27 Aralık: Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanı'na uyarı mektubu verdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ile kuvvet komutanlarını 
imzasını taşıyan mektupta ülkedeki iç karışıklıkla ilgili rahatsızlıklar dile getirildi. 

Mektup 2012 yılında mahkeme tarafından kabul edilen 12 Eylül davası iddianamesinde 'müdahalenin şartlarını olgunlaştırma' kararınının bir yıl 
önce alındığının delili olarak gösterildi.

Mektupta "Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizin bir an önce, milli menfaatlerimizi ön plana 
alarak, anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik 
her türlü hareketlere karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla 
istemektedir" ifadelerine yer verildi.

1980

1 Ocak: Genelkurmay Başkanı Evren ile kuvvet komutanları Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile görüştü.

24 Ocak: '24 Ocak Kararları' olarak bilinen ekonomik program açıklandı. Yaşanan ekonomik istikrarsızlık, üretimin azalması ve karaborsacalığın 
oluşması gibi nedenlerin ortadan kaldırılması için kamu harcamalarının sınırlandırılması, ücretlerin düşürülmesi, serbest döviz kuru gibi ekonomik 
önlemlerin alınması kararlaştırıldı. Bunun için Süleyman Demirel, daha sonra Türk siyasi yaşamına damgasını vuracak bir ismi, Turgut Özal'ı 
Başbakanlık Müsteşarı olarak atadı. IMF ile bu kapsamda bir anlaşma imzalandı.

6 Nisan: Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığı süresinin sona ermesiyle TBMM’de seçim bunalımı başladı. CHP ve AP adaylarını son anda gösterdi. 
Seçimler sırasında hiçbir aday cumhurbaşkanı olmak için yeter oyu alamadı. Meclis onlarca defa tekrar oylama yaptı fakat bir türlü yeni 
cumhurbaşkanı seçilemedi.

Korutürk’ün görevinin bitişinin ardından 9 Kasım
1982’ye kadar cumhurbaşkanı seçilemedi. [AA]

27 Mayıs: MHP’li eski bakanlardan Gün Sazak Devrimci Sol örgütü üyeleri tarafından aracına binerken öldürüldü.

17 Haziran: Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, kuvvet komutanları ve Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun'a kod adı 'Bayrak Harekatı' 
olan bir darbenin 11 Temmuz 1980'de gerçekleştirilmesi talimatını verdi.

2 Temmuz: 'Bayrak Harekatı' Süleyman Demirel hükümetinin güvenoyu almasıyla ertelendi. 

4 Temmuz: Kahramanmaraş’ta yaşanan Alevi-Sünni çatışmasına benzer olayların tekrarı Çorum'da yaşandı. Olaylarda resmi kayıtlara göre 57 
kişi hayatını kaybetti.

19 Temmuz: Eski başbakanlardan Nihat Erim İstanbul Dragos'ta öldürüldü.

22 Temmuz: DİSK'in eski genel başkanı, Maden-İş Sendikası Başkanı Kemal Türkler, Nihat Erim cinayetine misilleme olarak öldürüldü.

28 Ağustos: '5 Eylül 1980'den itibaren her an hazır olunması' bildirilen 'Bayrak Harekatı' emirleri özel kuryelerle kuvvet komutanlarına teslim edildi.

5 Eylül: Dışişleri Bakanı AP’li Hayrettin Erkmen, TBMM’de gensoru ile düşürülen ilk bakan oldu.

6 Eylül: MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan tarafından İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesini protesto etmek amacıyla Konya’da düzenlenen 
mitingde söylenen sözler, TSK tarafından "şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi" olarak değerlendirildi.

Kenan Evren darbe bildirisini okurken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun 
yanındaydı. [AA]

12 Eylül: Ordu ülkenin yönetimine el koydu. Genelkurmay Başkanı Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi üyeleri darbe 
bildirisini TRT aracılığıyla duyurdu.

Bildiride, "Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti 
adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur" ifadelerine yer verildi.

Daha sonraki bidirilerle sıkıyönetim bölgelerine komutanlar atandı. Siyasi partiler ile Türk Hava Kurumu ve Çocuk Esirgeme Kurumu dışındaki 
derneklerin faaliyetleri yasaklandı. Polis, jandarmanın emrine verildi.

Darbenin gece 03:00'te ilanından sonra aynı gün sabah saat 5:30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay 
Başkanı imzasıyla birer tebliğ gönderildi. 

Tüm tebliğlerde "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına 
uyunuz" ifadesiyle birlikte gidecekleri adresler belirtildi.

17 Eylül: Gözaltı süresi uzatıldı.

18 Eylül: Milli Güvenlik Konseyi'nin başkan ve dört üyesi TBMM Onur Salonu'nda törenle yemin etti.

Erdal Eren mahkeme salonunda jandarma ile birlikte.

Erdal Eren’in yaşının tespiti için kemik muayenesi yapılmadı. [AA]

19 Eylül: 1402 Sayılı Yasa, sıkıyönetim komutanlarının bütün kamu personelini gerekçesiz görevden alabilecek şekilde yeniden düzenlendi.

8 Ekim: Darbeden sonra ilk idam edilenler solcu Necdet Adalı ve sağcı Mustafa Pehlivanoğlu oldu. Cezaları sabaha karşı Ankara Merkez Kapalı 
Cezaevi'nde infaz edildi.

Kenan Evren, 2012 yılındaki 12 Eylül davası’nda "Bir sağdan, bir soldan astık" diyerek tarafsız davrandıklarını söyledi. 

11 Ekim: Aranan MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve diğer milletvekilleri dahil 36 MHP'li hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi.

15 Ekim: Erbakan ve diğer MSP'liler 2 Numaralı Askeri Mahkeme tarafından tutuklandı.

10 Kasım: Onur Yayınları Sahibi İlhan Erdost, Mamak Askeri Cezaevi'ne götürülürken, dövülerek öldürüldü.

3 Aralık: 17 yaşında olduğu söylenen Erdal Eren, resmi nüfus kaydındaki yaşı göz önüne alınarak idam edildi. Eren, 17 günlük yargılamadan 
sonra idam edildi.

19 Aralık: DİSK davası başladı.

1981

24 Nisan: MSP'lilerin yargılanmasına başlandı. Erbakan için 14-36 yıl hapis istendi.
29 Nisan: Toplam 587 sanıklı MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasında Türkeş dahil 220 sanık hakkında idam istendi. 
22 Temmuz: Evren, Erzurum konuşmasında "Artık yeni aldığımız bir kararla ilk ve ortaokullara, liselere mecburi din dersi konulacaktır" dedi.
15 Ekim: Ülkedeki bütün siyasi partiler kapatıldı.

1982

13 Temmuz: Geçici maddeler dışında 200 maddeden oluşan yeni anayasa tasarısı açıklandı.
7 Kasım: Yeni anayasa için halk oylaması yapıldı. Anayasa yüzde 90'ın üzerinde oyla kabul edildi. Evren yedi yıllığına Cumhurbaşkanı seçilirken, 
Milli Güvenlik Konseyi de Cumhurbaşkanlığı Konseyi'ne dönüştü.

1983

24 Nisan: Siyasi Partiler Yasası çıktı.
20 Mayıs: Anavatan Partisi (ANAP) kuruldu.
6 Kasım: Darbe sonrası ilk genel seçimler yapıldı. Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi oyların yüzde 45‘ini alarak tek başına iktidar oldu.

2010

12 Eylül: Anayasa değişikliği için yapılan referandum sonucunda 12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde 
kaldırıldı.

2012

4 Nisan: Darbeden sonra ülkeyi yöneten Milli Güvenlik Konseyi’nin hayatta kalan iki üyesi yargılanmaya başlandı. Genelkurmay Başkanı Kenan 
Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ilk duruşmaya sağlık raporu göndererek gelmedi.
İki isim, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve Anayasa ile teşekkül etmiş olan 
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek'' suçlamasından 'ağırlaştırılmış 
müebbet hapis cezası' istemiyle yargılanıyor.
11 Nisan: TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kurulması için verilen önergeler oybirliği ile kabul edildi. 17 milletvekilinden oluşan 
komisyon, 1404 sayfalık bir rapor hazırladı. (raporun birinci ve ikinciciltleri)
20 Kasım: Hastanede yatan Evren ve Şahinkaya telekonferans yöntemiyle ilk kez hakim karşısına çıktı.
21 Kasım: Evren ve Şahinkaya, 'kurucu iktidar' olduklarını belirterek, mahkemenin kendilerini yargılayamayacağını iddia ettiler. "Bugün de olsa 
aynı şekilde ihtilal yapardık" diyen Evren, sorulara yanıtvermedi.

2013

13 Şubat: Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, davada haklarının ihlal edildiği 
gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yaptı.
27 Mart: 32 yıldır süren ve 1243 sanıkla başlayan Devrimci Sol örgütü ana davası "olağanüstü zamanaşımı" gerekçesiyle düştü. 2009’da 
ömürboyu hapis cezasına çarptırılan 39 sanık da serbest kaldı.

2014

18 Haziran: Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'yı 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Devlet kuvvetleri aleyhine 
cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme daha sonra takdirini kullanarak sanıklar 
hakkındaki cezayı müebbet hapse çevirdi.

http://www.aljazeera.com.tr/kronoloji/kronoloji-oncesi-ve-sonrasiyla-12-eylul

***

10 Kasım 2016 Perşembe

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 12




28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 12


    3 Haziran 1996'da TÜRKİYE için gene kara bir gün yaşandı. Uluslararası 2. Habitat İnsan Yerleşimleri Konferansı İstanbul’da başladı. 20.000 den fazla kişinin toplantılara katıldığı açıklandı. 

İlki 1976'da İzlanda'nın Vankover şehrinde yapılmış olan Konferans , 14 Haziran'a kadar sürdü. Ancak bunun için kaleiçi İstanbul Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na devredildi. TÜRK bayrakları törenle indirilip yerine Birleşmiş Milletler bayrağı çekildi. TÜRK askeri bölgeden ayrıldı, Birleşmiş Milletler askerleri devriye gezmeye başladı. Bütün bunlar TRT ekranlarında utanmadan, sıkılmadan yayınlandı!.. İstanbul TÜRK şehri olmaktan çıktı, "dünya kenti" ilan edildi!.. Yani gavurlar da İstanbul üzerinde hak iddia etmeye başladılar. Kısacası İstanbul yeniden işgâl edildi!.. Bu gelişmelere Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel, Ermeni olduğu iddia edilen Başbakan Mesut Yılmaz, Amerikan pasaportlu Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, müslüman geçinen Millî Görüşçü Necmettin Erbakan, ve Türkçü Milliyetçi geçinen Alparslan Türkeş, ve TÜRK ordusunun komutanları neden itiraz etmedi, hâlâ anlamış değilim!.. Üstelik Birleşmiş Milletler'in yediği haltlar bununla kalmadı! Domuzlar Diktatoryası denen bu teşkilatın Genel sekreteri Kıptî asıllı (çingene) Butros Gali, konuşmalarının birinde " Türkiye Federe Cumhuriyeti ", iki kere de " İstanbul Federe Devleti " diyerek Hıristiyan Batılı emperyalist ülkelerin amacını dile getirmiş oldu. Getirdi de, gene Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel, Ermeni olduğu iddia edilen Başbakan Mesut Yılmaz, Amerikan pasaportlu Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, müslüman geçinen Millî Görüşçü Necmettin Erbakan, ve Türkçü Milliyetçi geçinen Alparslan Türkeş, ve TÜRK ordusunun komutanları Butros Gali'ye ağzının payını verip, konferansı kapatmadılar! Bir-iki tepki üzerine Gali değil, adamlarından biri yarım ağız bir düzeltme yaptı, daha doğrusu dil sürçemesi falan dedi. Hiç te öyle değildi. Butros Gali, 1991'de "YENİ DÜNZA DÜZENİ2ni ilan eden Baba Bush'un yolunda giderek, "Dünyada şimdi 200 devlet var. Yarın 2.000, hatta 5.000 devlet olacak" diye emperyalist Hıristiyan Batılılar'ın kendilerinden başka bütün ülkeleri küçük lokmalara ayırma planını açığa vurmuştu. İstanbul'da dediklei tümden kasıtlı idi. Nitekim 2000'li yıllarda içimizden çıkan hainler TÜRKİYE'Yİ "KALKINMA AJANLARI" kandırmacası ile eyaletlere, sonra da küçük devletlere bölmeye kalkıştı.

Bu Butros Gali denen herif, Kıbrıs konusunda TÜRKLER'i ezen bir plan ve harita hazırlamış, New York'a davet ettiği rahmetli Rauf Denktaş'i bir odaya kapatmış, "Bu planı imzalamadan bu odadan çıkmak yok," diye tehdit etmişti! Kıbrıs kahramanı Rauf Denktaş'a tehdit söker mi?. Herifi itip, kapıyı açıp, çıkıp gitmişti!..

Bunları mason-dönme-satılmış medya mensupları yazmazlar, dile getirmezler! O yüzden bu siteyi açtık.

4 Haziran'da Refah Partisi'nin Hükûmet'i düşürmek için Başbakan Yılmaz hakkında verdiğu gensoru önergesinin Meclis gündemine alınması 122’ye karşı 316 oyla kabul edildi.

6 Haziran'da RP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ANAYOL Hükûmeti'nin güven oylaması kararının Resmi Gazete’de yayınlanması üzerine Başbakan Yılmaz istifasını Demirel’e sundu.

7 Haziran'da Cumhurbaşkanı Demirel, hükûmeti kurma görevini RP Lideri Erbakan’a verdi.

8 Haziran'da Çin Halk Cumhuriyeti bir nükleer deneme yaptı... Çin'in, Fransa'nın yaptığı denemeleri duyuyoruz da, ABD'den hiç ses gelmiyor. Onlar yapıyor da, bizim Amerikancı basına yansımıyor mu acaba?

14 Haziran'da TSK’nın Kuzey Irak’ta sürdürdüğü ‘Tokat Operasyonu’nda 90 PKK’lının öldürüldüğü açıklandı. 6 askerimiz ise şehit oldu.

19 Haziran'da DYP Genel Başkanı Çiller hakkındaki örtülü ödenek iddialarına ilişkin önerge, 246’ya karşı 259 oyla reddedildi.

20 Haziran'da İspanya'da ETA örgütü'nün havalanında patlattığı bomba sonucu 35 kişi öldü.

21 Haziran'da Çiller’in RP ile koalisyon girişimlerine karşı çıkan Genel İdare Kurulu üyeleri Yaşar Dedelek, Şinasi Altıner, Tevfik Diker ve İrfan Köksalan istifa ederek ANAP’a geçtiler. Halbuki Çiller Mesut Yılmaz'ın kaprislerine ancak 3 ay dayanabilmiş, koalisyonu o yüzden bozmuştu. Şimdi de ülkeyi hükûmetsiz bırakmak olmazdı.

22 Haziran'da aralarında 11 polis ve askerin de bulunduğu Söylemezler Çetesi'nin elemanları yakalandı. Böylemezler ailesinin eşkiyalık tarihi, Çapanoğulları, Tuzcuoğulları gibi Osmanlı dönemine dayanır. Tüm aile azılı kürt eşkiyasıdırlar.

23 Haziran'da HADEP Kongresi’nde, salondaki Türk bayrağı indirilerek yerine PKK örgütünün bayrağı ve Abdullah Öcalan’ın posteri asıldı. Olay tüm yurtta büyük bir tepki ile karşılandı. Türk bayrağını indirdiği iddia edilen Ömer Doyuran ile 32 kişi gözaltına alındı.

27 Haziran'da Kuzey Irak’ta devam eden Tokat Operasyonu’nda 45 PKK’lının daha öldürüldüğü açıklandı.

28 Haziran'da RP Genel Başkanı Erbakan’ın Başbakanlığında RP-DYP Koalisyon Hükümeti, Türkiye’nin 54. Hükümeti olarak kuruldu. Anlaşmaya göre, Başbakanlık dönüşümlü olarak el değiştirecek.

30 Haziran'da Tunceli’de kendisine hamile süsü veren PKK’lı terörist Zeynep Kınacı, bayrak töreni esnasında belinde sarılı bulunan bombayı patlattı. Olayda 6 asker şehit oldu, 30 asker yaralandı. Halbuki PKK eylem yapmayacağını açıklamıştı.

1 Temmuz'da Adalet Bakanı Şevket Kazan, çeşitli cezaevlerinde devam eden açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine katılan tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla görüştü. Görüşme sonunda Kazan, tutuklu ve hükümlülerin "Bize savaş esiri statüsü tanınsın, ateşkes talebine uyulsun," şeklinde istekleri olduğunu açıkladı. Ateşkes talebi tabii ki PKK'nın operasyonlar karşısındaki çaresizliğinden geliyordu. Aynı gün Türkiye’nin ilk nükleer reaktörü, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde yapılmaya başlandı.

4 Temmuz'da her hükûmet kuruluşunda olduğu gibi milletvekili transferleri başladı. ANAP Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu, DYP’ye geçti. Ardından ANAP Van Milletvekili Mustafa Bayram, RP’ye geçti.

8 Temmuz'da DYP-RP tarafından kurulan 54. Hükümet, TBMM’de 265’e karşı 278 oyla güvenoyu aldı. Çiller doğrusu yapmıştı. Diğer partiler daha uyanamamış, MİLLET'in ne istediğini farketmemişti!.. Hâlâ sanıyorlardı ki, bu bir kâbus... gözlerini açıp yataktan kalktıkları zaman ortada REFAH diye bir şey olmayacak... kendileri de o eski "atatürkçülük, demokrasi, insan hakları" teraneleri ile parsayı toplıyacaklar!

Halbuki durum hiç te öyle değildi!... TÜRK MİLLETİ 57 yıldır ilk defa tercihini TÜRK'TEN YANA, İSLAM'DAN YANA, DOĞU'DAN YANA koymuştu!.. Ne AT, ne GB, ne AMERİKA istiyordu!.. Artık ŞAHSİYETLİ bir DIŞ SİYASET, GERÇEK KALKINMA ve AHLÂKLI TOPLUM istiyordu. DEVLET'ine sahip çıkmıştı ve bundan vazgeçmek niyetinde değildi. (4)

Ama olanlar olmuş, TÜRKİYE bu arada GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne girmişti. BATICILAR'ın bütün propogandalarına rağmen günler aylar geçiyor, o mucizevi düzelme olmuyordu!.. BATILILAR her gün bir şey bahane ederek hem AVRUPA KONSEYİ'nden, AVRUPA PARLAMENTOSU'ndan, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'den aleyhimize yıkıcı kararlar çıkartıyorlar, hem de vermeleri gereken yardımı vermiyorlardı!.. Son olarak ta önümüzdeki 15 yıl içinde A.B.'ye alınacaklar listesinde adımıza yer vermediler!

"Ucuzluk gelecek" diye halkın kandırıldığı GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne girdikten bir yıl sonra, sadece GÜMRÜK VERGİSİ olarak 3 milyar dolar zarar etmiştik!.. Üstelik İTHALAT hızla artmış, İHRACAT'ta değişiklik olmamış, vaadedilen 3.5 milyar dolar yardımdan zırnık koklatılmamış, tam tersine AB'ye giriş çıkmaz ayın son çarşambasına kalmıştı!..(5)

İşte MİLLET bunlara isyan ediyordu!.. Bunları ortadan kaldıracak bir hükümet istiyordu. DYP-RP koalisyonu halktan destek alırken "aydın"lar ve tabii yabancılar kurulmasın, yıkılsın diye ellerinden geleni yapıyorlardı.

10 Temmuz'a Türksat 1C uydusu, Güney Amerika’da bulunan Fransız Guyanası’nın Kourou Uzay Üssü’nden fırlatılarak geçici yörüngesine yerleşti.

12 Temmuz'da Maliye Bakanı Abdüllatif Şener, faizlere ve banka kredilerine kısıtlama getiren 9 maddelik programını açıkladı. Bu konu DYP’de rahatsızlıklara neden oldu. Ama yapılan doğru idi.

13 Temmuz'da Başbakan Erbakan, ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsayan 17 trilyonluk dev bir ‘Hayvancılık Projesi’ hazırladığını açıkladı.

16 Temmuz'da Refahyol’a ‘ret’ oyu veren Emre Gönensay, İsmet Sezgin, Cavit Çağlar, Köksal Toptan, Rifat Serdaroğlu, Mehmet Köstepen, Mehmet Batallı ve Refaiddin Şahin DYP’den istifa ettiler. Bunlardan Köksal Toptan on yıl sonra RP'den çok daha beter AKP saflarında yer alacaktı.

17 Temmuzda ABD'de New York eyaletinde uçak düştü 230 kişi öldü.

21 Temmuz'da cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarında ilk ölüm haberi, Ümraniye Cezaevi’nden geldi. Yasadışı örgüt üyesi Ayhan Uğur eylemin 63. Gününde öldü.Bu zavallı ya gerçekten açlık grevi yapmış, ya da zorla aç bırakılarak ölmesine yol açılmıştı.

Aynı gün ABD'de Atlanta Olimpiyat Parkı'nda patlayan bomba sonucu 1 kişi öldü, 110 kişi yaralandı.

23 Temmuz'da Refah-Yol koalisyonu Cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirerek Çekiç Güç’ü oluşturan yabancı ülkelerin Büyükelçilerine TBMM’ye brifing verdirdi. ABD Büyükelçisi Marc Grossman, İngiltere Büyükelçisi Kieran Prendergast ve Fransa Büyükelçisi François Dopffer, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatımı talepleri konusunda TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerine birer brifing verdiler. Başbakan Erbakan, Genelkurmay Başkanlığı’na giderek Çekiç Güç, OHAL ve İrticai faaliyetler hakkında askerlerin görüşünü dinledi.

24 Temmuz'da Başbakan Erbakan, ekonomiye yeni kaynak yaratmak amacıyla geliştirdiği ‘kullanılmış otomobil ithal projesi'ni açıkladı. Aslında bu proje ile "havuz" uygulaması büyük iktisatçı rahmetli Prof. Dr. Osman Altuğ'un danışmanlığında gerçekleşmiştir. Havuz uygulaması Devlet'in bütün gelirlerinin bir yerden toplanması ve oradan sarfiyat yapılması demekti. Böylece gelir ve giderde kaçak olmadığı gibi miktarı da tam olarak biliniyordu. Bu iki uygulama işadamlarının ve bankacıların işine gelmedi.

25 Temmuz'da cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarında ölümlerin artması üzerine Cumhurbaşkanı Demirel, Adalet Bakanı Kazan’ı arayarak orta yolun bulunmasını istedi. Bu ölenler de ya gerçekten açlık grevi yapmış, ya da zorla aç bırakılmış kişilerdi. Biz ikincisine inanırız. Aynı gün TSK, operasyonlara devam ederek Kuzey Irak’ta bulunan; Sinat, Avagöze, Birkiavdal, Elagaş ve Haftanin bölgelerindeki PKK kamplarını bombaladı.

26 Temmuz' da cezaevlerindeki ölüm oruçlarında ölenlerin sayısının 8’e yükselmesi üzerine, Adalet Bakanı Şevket Kazan, müdahale edilebileceğini söyledi. Kazan yaptığı açıklamada; “Cezaevlerine hâkimiz, ancak koğuşlara değil” dedi. Değillerdi, çünkü daha önceki Adalet Bakanı kürtçü bölücü Mehmet Moğoltay PKK sempatizanlarını "gardiyan" olarak işe almış, cezaevleri âdeta teröristlerin tatil ve eğitim ikâmetgâhı haline gelmişti. Buu yüzden ölenlerin gerçekten açlık grevi yaptıkları mı, yoksa zorla aç bırakıldıkları mı, anlaşılamadı.

27 Temmuz'da Güneydoğu’da sürdürülen operasyonlarda 25 teröristin öldüğü, 16 güvenlik görevlisinin şehit olduğu açıklandı. Marmaris ve Söke’de orman yangınları çıktı. 6 günde ancak söndürülebilen yangınlarda 2 milyon ağaç kül olurken, 2.000 hektarlık alan tahrip oldu. Muhtemelen PKK'lılar yangın çıkarmıştı. Aynı gün cezaevlerindeki ölüm orucu eylemlerinde anlaşmaya varıldı ve eylemler sona erdirildi. Ölenlerin sayısı 12’yi buldu. Sağlanan anlaşmaya göre mahkûmların istekleri Hükûmet tarafından kabul edildi.

28 Temmuz'da Kumarhaneciler kralı olarak tanınan, Emparyol Gazinoları'nın sahibi Ömer Lütfi Topal, İstanbul’da arabasıyla evine giderken açılan çapraz ateş sonucu öldürüldü. Aynı gün İran Silahlı Kuvvetleri, 2.000 askerle Kuzey Irak’a girerek, bölgede faaliyet gösteren İran Kürdistan Demokrat Partisi’ne karşı sınır ötesi operasyon başlattı.

29 Temmuz'da TEDAŞ’a ait elektrik santralleri ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiası ile TBMM’de kurulan soruşturma komisyonu, Enerji eski Bakanı Şinasi Altıner’i suçsuz buldu. Bir suçlu varsa, ortada yoktu.

30 Temmuz'da OHAL ve Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılması TBMM’de kabul edildi.

31 Temmuz'da Asgari ücret 17.100.000 TL olarak tespit edildi. Göze çok görünmesin, bugünün (2013) parasıyla 17 lira, 10 kuruş!.. Aynı gün gazetelerin promosyon çılgınlıklarını önleyen yasa TBMM’de kabul edildi. Gazeteler artık kupon karşılığı sadece kültürel ürünler verebileceklerdi.

2 Ağustos'ta Refah Partisi’nin yıllardır karşı çıktığı, PTT’nin T’sinin satılmasını öngören yasa TBMM’den geçti. Aynı gün Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde operasyona çıkan askerlerimize PKK’lı teröristlerce pusu kuruldu. Çıkan çatışmada 6 er ve 5 korucu şehit oldu. Demek ki, onlara haber salan biri vardı. Ama nerede??? Kim???

3 Ağustos'ta ABD'nin 1993'te Somali'de uğradığı hezimetin sorumlulğunu üstlenen General William F. Garrison emekliye ayrıldı.

4 Ağustos'ta Başbakan Erbakan, Güneydoğu için başlattığı barış atağında ilk somut adımı Kürtçe TV yayını konusunda atmayı amaçladığını belirtti. GAP TV’den günde 1-2 saat Kürtçe yayın yapılması planlanıyordu... Aslında AKP iktidarı döneminde TRT-6 24 saat "kürtçe" yayına başladı ama terörde bir değişen olmadı! Çünkü zaten Kürt kökenli vatandaşlarımızın % 99,9'u Türkçe biliyor. Onların istedikleri kendi aralarında serbestçe Kürtçe konuşabilmek, arada sırada radyodan televiziyondan Kürtçe müzik dinleyebilmek!.. Tabii bir de ekonomik durumların düzelmesi var ki, bu husus bölücü Kürtler tarafından çok az dile getirilir. Adeta istenmez. Çünkü Kürt kökenliler refaha ulaşırsa, terör için eleman toplayamazlar.

Aynı gün Tacikistan’da 4 Ağustos 1922’de şehit düşmüş olan Enver Paşa’nın naaşı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in isteği üzerine İstanbul’a getirildi ve Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nde törenle toprağa verildi. Aslında bu büyük bir hata idi. Çünkü Enver Paşa'nın Tacikistan'daki kabri, Türkiye Türkleri ile Ortaasya Türkleri arasında bir bağ idi. Merhumun mezarı adeta yatır gibi ziyaret edilmekte idi. Mason Demirel bu bağı koparmış oldu.

Yine 4 Ağustos'ta Başbakan Erbakan’ın başkanlığında toplanan Yüksek Askerî Şûra, terfi ve atamaları karara bağlarken, 29 subay ve astsubayın irticaî faaliyetlere karıştığı gerekçesiyle ordudan ilişiğinin kesilmesi kararlaştırıldı. YAŞ kararlarıyla Orgeneral Hikmet Köksal Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanırken Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu 1. Ordu Komutanlığı’na atandı. Yine Aynı gün ABD Başkanı Bill Clinton, İran ve Libya’ya 40 milyon dolardan fazla yatırım yapan şirketlere yaptırımı öngören Helms-Burton yasa tasarısını onayladı.

6 Ağustos'ta bir süredir uzay seyyahetlerine mekikler ile devam etmekte olan NASA Merih'te bir zamanlar hayat vardı iddiasında bulundu.

7 Ağustos'ta hâlâ "şeriat geliyor" endişesi içinde olan çeşitli üniversite rektörleri topluca Anıtkabir’i ziyaret ettiler. Yaptıkları açıklamada,’Cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalacaklarını ve lâiklik karşıtlarına saygı duymayacaklarını’ belirttiler. Aynı gün Başbakan Erbakan, Başbakanlık Konutu'nda vereceği yemek ve resepsiyonlarda içki yasağı koydu. Başkasına karışmıyordu, ama kendi misafirine de içki ikram edecek değildi ya!

8 Ağustos'ta Başbakan Erbakan, çıkacağı yurtdışı gezisi öncesinde kendisine ‘İran’a gitme’ uyarısında bulunan ABD’ye ‘İran’la 2,5 milyon dolarlık ticarete hazırlanıyoruz’ karşılığını verdi. RP Milletvekili Temel Karamollaoğlu yaptığı açıklamada, İran ve Suriye’nin terörist devlet olmadıklarını söyledi. Gerçekten de hiçbiri ABD, İngiltere, Fransa kadar terörist değil! MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, İran gezisi öncesinde Başbakan Erbakan’ı ziyaret etti. Köksal’ın, İran’ın PKK’ya verdiği desteği ortaya koyan bir dosya sunduğu iddia edildi. O dosyayı niye daha önce vermemiş acaba?

9 Ağustos'ta Erbakan, PKK ile mücadelede büyük umut bağladığı Kuzey Irak’lı dini lider Şeyh Osman ile Ankara’da sürpriz bir görüşme yaptı. Aynı gün komutanlar Erbakan’a bir rapor vererek, İran ile yapılması planlanan 20 milyar dolarlık doğal gaz antlaşmasının imzalanmamasını istediler. İran bir İslam devlet idi, çoğu dönme olan komutanların ise İslam'la arası iyi değildi. Buna rağmen Başbakan Erbakan, 250 kişilik bir heyetle 10 gün sürecek İran, Pakistan, Malezya, Singapur ve Endonezya’yı kapsayan Uzakdoğu gezisine başladı.

10 Ağustos'ta İran gezisine çıkan Erbakan, Kuzey Irak konusunda Saddam Hüseyin ile işbirliği yapılabileceğini söyledi. Aynı gün Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Başbakan Erbakan’ı Suriye’ye davet etti. Komşularımızla ve Müslüman ülkelerle ilişkilerimiz artıyordu.

11 Ağustos'ta Başbakan Erbakan, Tahran’da yaptığı açıklamada, "Devlet istihbaratının Suriye ve İran’ın PKK’ya verdiği desteğe ilişkin bilgiler"den şüphe duyduğunu söyledi. İran Cumhurbaşkanı Rafsancani ise yaptığı açıklamada PKK’yı sert ifadelerle eleştirdi. İran'ın PKK'ya destek vermesi zaten söz konusu değildi. Suriye destek veriyordu ama, Erbakan o ülkeyi de terörle mücadelede yanına çekmek amacıyla bu açıklamayı yapmıştı.

12 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Demirel, ‘promosyon yasası’ ile ‘atama yetki yasası’nı veto etti. Aynı gün İran ile doğalgaz antlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, Türkiye 23 yıllık bir dönem içerisinde yaklaşık 23 milyar dolarlık doğalgaz ithal edecekti.

13 Ağustos'ta Sivas’ın Kangal ilçesindeki tren istasyonunu basan PKK’lı teröristler 8 kişiyi katletti. Halbuki ilan ettikleri ateşkes hâlâ devam ediyordu.

14 Ağustos'ta Pakistan’da bulunan Başbakan Erbakan, Pakistan, Malezya, Endonezya ve İran ile birlikte ortaklaşa olarak ‘İslam Uçağı’ üretmek istediklerini söyledi.

15 Ağustos'ta kumarhanelerin kapatılmasına dair genelge yayınlandı.

16 Ağustos'ta Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile Bağdat’ta görüşerek yurda dönen Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam ile Adalet Bakanı Şevket Kazan, iki ülke arasında Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının açılması ve doğalgaz ithalini de kapsayan 7 maddelik bir protokol imzalandığını söylediler.

17 Ağustos'ta Kuala Lumpur’da bulunan Erbakan, yaptığı açıklamada, kısa bir süre önce meydana gelen, Lefkoşe’deki Yeşil Hat’ta bulunan Türk Bayrağı'nı indirmeye çalışan bir Rum’un Türk askerlerince öldürülmesi olayıyla ilgili olarak Yunanistan’ı ‘talihsiz komşu’ olarak değerlendirdi ve “Allah korusun, kötü bir şey olursa bundan Atina zarar görür,” dedi. Erbakan ayrıca yaptığı açıklamada, ABD’nin bölücü kürtçü Med TV yayınlarını engellemesini istedi.

18 Ağustos'ta Endonezya’da N-250 tipi uçakların üretildiği fabrikayı gezen Erbakan, ‘Türkiye’de bunu yapacak beyin olmadığını’ söyledi. Aslında beyin vardı da, beyinsizler onların faaliyet göstermesine izin vermiyordu.

Aynı gün Adalet Bakanı Kazan’ın “Irak’taki cezaevlerinde iki cüz ezberleyenlerin cezası biraz indiriliyor. Kuran’ın yarısını ezberleyenler ise tahliye ediliyor. Bu örneği biz de araştıracağız” açıklamaları tartışma yarattı. O mahkûmları öyle salmak istiyor, Rahşan Ecevit çocuklu anneye acıyıp kaatilleri salıyor... Fark yok! Burada önemli olan kimin affedileceği, kimin şartlı salıverileceği!.. Taklitçi Özal'ın Amerika'da görüp TÜRKİYE'de uygulatmaya başladığı (1988) "cezada indirim" aslında çok farklıdır. Taklit edeceksen, bari doğru-dürüst taklik et, yarım-yamalak alma!..

Amerika'da "af" sadece Başkan'ın uygun gördüğü gerekçe ile ferdî olarak mümkündür. Öyle bizdeki gibi ikide birde "genel af" çıkmaz!.. Hiç bir Hıristiyan Batı ülkesinde af olmaz!.. Şartlı tahliye için ise mahkûmun "iyi hal" durumu esastır. Ağır suçlarda ceza verilirken "şartlı tahliye" hakkından yararlanamıyacağı hükme konur. Şartlı tahliye olan da bir polis memurunun denetimine verilir, belirli bir yerde yaşamak, o adresten ayrılmamak durumundadır. En ufak bir kural ihlâlinde tekrar hapse tıkılır. Bizde de öyle olmalı. Mahkûmların "iyi hal"de olduğu bir heyet tarafından tesbit edilmeli, mahkûm nüfusa kayıtlı olduğu ilde ikamete mecbur edilmeli, sık sık karakola gidip imza atmalı, yoksa tekrar hapse atılmalıdır. Aynı suçu tekrar tekrar işleyenlere mutlaka "sürgün" cezası verilmeli, sürgün yerinde gözetim altında tutulmalıdırlar. Yoksa olanlar mâsum insanlara olur!

20 Ağustos'ta Haziran ayında Ankara’da yapılan HADEP Kongresinde Türk bayrağını indirerek yere atan PKK’lı Faysal Koçar Buluttekin İstanbul’da yakalandı. O dönemde TÜRK bayrağına önem verilirdi.

21 Ağustos'ta 10 günlük Uzakdoğu gezisinden dönen Erbakan yaptığı açıklamada, İran ve Suriye’nin terör konusunda samimi olduklarını belirtti.

23 Ağustos'ta Usama Bin Ladin iki kutsal şehri işgal etmiş olan Amerikalılar'a savaş ilan etti.

24 Ağustos'ta RP Van Milletvekili Fetullah Erbaş, PKK’nın serbest bırakacağını açıkladığı rehin askerleri, teslim almak için, askerlerin yakınları, İHD ve Mazlum-Der yöneticileri ile birlikte Kuzey Irak’a gitti.

27 Ağustos'ta Civangate skandalı ile adı duyulan yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Tevfik Ağansoy Bebek’te bir yatta uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

28 Ağustos'ta PKK’ya yönelik sürdürülen operasyonlarda 43 teröristin öldürüldüğü açıklandı. Devlet'in, Hükûmet'in ve millî güçlerin bu başarılarının intikamı Susurluk Kazası bahane edilerek ilerde alınacak, Korkut Eken gibi kahramanlar birer bahane ile hapse tıkılacaktı.

Aynı gün Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal’ın katil zanlısı oldukları ileri sürülen 3 polis memuru ve Topal’ın ortağı olan Aliço lâkabıyla tanınan Ali Fevzi Bir ve Arnavut Sami lâkablı Sami Hoşvar gözaltına alındı. İstanbul Emniyeti tarafından 36 saat süreyle sorgulan şahıslar, İçişleri Bakanı’nın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen bir heyete teslim edildiler.

Yine 28 Ağustos'ta daha önceki bağlantının devamı olarak Türkiye-İsrail savunma sanayi ve askeri işbirliği antlaşması imzalandı. Antlaşmaya Arap ülkelerinden büyük tepki geldi. İsrail ve Yahudi muarızı Erbakan buna nasıl gözyumdu, anlaşılamadı!

29 Ağustos'ta PKK’nın elinde bulunan rehin askerlerimizi almak için Kuzey Irak’a giden heyet askerleri alamadan geri döndü. PKK böyle oyunlarıo hep yapar. 2013'te de "çekiliyoruz" dedi, 15 kişiyle şov yaptıktan sonra arkası gelmedi.

2 Eylül'de İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal ile Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı İhsan Aslan, PKK’nın elindeki rehin askerlerin serbest bırakılması için izinsiz PKK’nın kampına gittikleri gerekçesiyle gözaltına alındı.

Yine 2 Eylül'de Flipinler Cumhuriyeti ile müslüman Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi arasında barış anlaşması imzalandı.

4 Eylül'de belâlı Söylemezler çetesiyle işbirliği yaptıkları iddiasıyla, İstanbul Emniyetinde görevli Emniyet Müdürleri Sedat Demir, Deniz Gökçetin ve Erdal Durmaz hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.

5 Eylül'de gelişen Irak kriziyle ilgili olarak Başbakan Yardımcısı Çiller’in, "ABD Başkanı Bill Clinton ile telefonda görüştüm" açıklamasının ardından, böyle bir telefon görüşmesinin olmadığının ortaya çıkması, kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı.. Aslında bu tarz davranışlar bizim şahsiyetsiz , haysiyetsiz politikacılarımızın müzmin hastalığıdır. Mason Demirel Adalet Partisi Genel Başkanlığı'na .ilk aday olduğunda, ABD Başkanı Johnson'la çekilmiş fotoğraflarını dağıtmıştı. Özal efendi de ikide birde "President Bush beni telefonla aradı" demeyi bir prestij alâmeti sanırdı. Zavallılar!

7 Eylül'de kaçak Mercedes davasından hükümlü, eski Avrupa gol kralı Tanju Çolak, Keçiören cezaevinden tahliye oldu. Mercedes'i satın alan içerde de, kaçırıp satanlar nerede???

11 Eylül'de eski Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir, Avrupalı Parlamenter Claudia Roth’a hakaret ettiği gerekçesiyle, 500 milyon lira tazminat ödemeye mahkûm edildi. Seve seve ödemiştir... Aynı gün ABD’nin, Kuzey Irak’ta 2000 peşmergeyi silahlandırarak ordu kurduğu ortaya çıktı. Yine aynı gün ABD'nin iki rakip demiryolu firmasından Union Pacific Railroad şirketi Southern Pacific Railroad şirketini satın aldı.

14 Eylül'de Abdi İpekçi suikastinin sanıklarından Oral Çelik, İsviçre tarafından Türkiye’ye iade edildi.

18 Eylül'de PKK, Varto’da saldırı düzenledi. Çıkan çatışmada, 1 polis memuru şehit olurken, 2 polis memuru ve 2 vatandaş yaralandı. Aynı gün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, KDP Lideri Mesud Barzani ve Türkmenler'le görüşerek, Kuzey Irak’ta bir Türkmen-Kürt yerel yönetiminin kurulacağını, ve bu yönetimi Çekiç Güç’ün koruyacağını söyledi. Tabii Türkmenler avucunu yaladı. Kürtler girdikleri her şehirde tapıları ve nüfus kayıtlarını yakarak, Türkmenler'i öldürerek veya tehdit edip sürerek bölgedeki Türkmen varlığını adeta sildiler. Amerikalılar da buna destek oldular.

20 Eylül'de Belçika polisi, PKK’nın para kaynaklarını araştırmak üzere 200 kişilik bir kuvvetle Brüksel’de bulunan sözde Kürt Parlamentosu binasını bastı.

23 Eylül'de Tevfik Ağansoy’u öldürdükleri öne sürülen 10 kişi Bebek’te yakalandı.

24 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi’nde, 800 kadar PKK’lı mahkûm isyan çıkardı. Olaylarda 8 hükümlü öldü, 9 hükümlü, 8 infaz memuru ve 29 asker yaralandı. Demek ki PKK'lılar askerlerden daha saldırganmış.

Aynı gün ABD Başkanı Clinton Birleşmiş Milletler'de nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmayı imzaladı.

26 Eylül'de Yüksekova Çetesi ortaya çıkarıldı. Hakkâri Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nde görevli 4 polis memuru ve 6 köy korucusu gözaltına alındı. Aynı gün İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Başbakan Erbakan’ın yurtdışı gezi programından, Libya ziyaretinin çıkarılmaması halinde, gezi kararnamesini imzalamayacağını açıkladı. İslam ülkelerini ziyaret koalisyon içinde bile mesele olmuştu.

26 Eylül'de Pakistan destekli Taliban milisleri Afganistan’ın başkenti Kabil’e girdi. Eski Devlet Başkanı Necibullah idam edildi. Aynı gün İsrail Başbakanı Netenyahu’nun, Kudüs’teki El Aksa Camii’nin altındaki tüneli açması sonucu çıkan olaylarda 38 Filistinli ve 11 İsrailli öldü. BM Güvenlik Konseyi, tünelin kapatılmasını istedi. Ama İsrail hiç bir zaman BM kararlarını dinlememiştir.

27 Eylül'de Afganistan'da Taliban güçleri Kâbil'i ele geç irip Devlet Başkanı Burhanuddin Rabbani'yi sürdüler. Eski Devlet Başkanı Muhammed Necibullah'ı idam ettiler. Aynı gün bir tanker ABD, Portland'daki bir köprüye çarptı. Binlerce ton petrol denize yayıldı.

28 Eylül'de kuruluş çalışmaları için 1 trilyon 750 milyar lira harcandığı açıklanan Demokratik Barış Hareketi’nin Genel Başkanlığı’na Mehmet Eti seçildi... Demek ki tuzu kuru, parası bol olanların partisi olacakmış!

30 Eylül'de RP Rize Milletvekili Şevki Yılmaz, Batman’da katıldığı bir toplantıda, “Ben hizbullah'ım. Türkiye’nin % 99’u Hizbullah'tır. Hizbullah olmayanlar hizbulşeytan'dır.” dedi. İki kelime de Kur'an-ı Kerim'de geçer "Allah'ın taraftarları", Şeytan'ın Taraftarları" demektir. Ne yazık ki, müslüman görünmelerine rağmen şeytanın tarafında olan o kadar çok kişi var ki!.. Öyle olmasa, Türkiye bu sıkıntılara düşmezdi.

1 Ekim'de Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı seçimlerini Alia İzzetbegoviç kazandı.

2 Ekim 1996'da Diyarbakır’ın Hantepe köyüne PKK’lı militanlarca baskın düzenlendi. PKK’lı militanlar, kaçırdıkları 7 öğretmenden 4’ünü katlettiler. Aynı gün Başbakan Erbakan, Türkiye’de ve Batıda büyük tepki yaratan Mısır, Libya ve Nijerya gezisine başladı. Demek ki, Mehmet Ağar kararnameyi imzalamış veya ona vekâleten bir başkası imza atmış.

8 Ekim'de Libya’da Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin, çadırında ağırladığı Başbakan Erbakan’a yönelik sözleri ve tavırları Türkiye’de büyük tepkiye neden oldu. CHP, ANAP ve DSP, Erbakan ve Hükümet hakkında gensoru önergesi verdi. Aslında Türkiye'nin tümünde değil, muhalefet kesiminde ve zırcahil "aydın" grubunda tepki oldu. Kaddafi'nin söyledikleri tümüyle doğruydu. Türkiye Cumhuriyeti İslam'ı ve İslam dünyasına terketmiş, Hıristiyan Batı'nın kuyruğuna takılmıştı. Kaddafi bunu sitemle karşılıyor, ve Abdülhamid siyasetini övüyordu. Çoğu kimse bilmez, Abdülhamid döneminde Japon İmparatoru Türkiye'ye heyet gönderip müslüman din adamları istemişti, Japonya İslam'a dönsün diye!.. Abdülhamid "Gönderecek nitelikte adam bulamadım," der. Kaddafi'nin söyledikleri içinde bir Kürt meselesine bakışı yanlış idi. Buna da Erbakan gereken cevabı vermişti.

14 Ekim'de Dow Jones endeksi 6.000'in üzerinde kapandı. Amerikan ekonomisi iyice paçasını toparlamış gözüküyordu.

18 Ekim'de İran’ın fiili desteğiyle harekete geçen Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB- Talabanî) birlikleri, Süleymaniye kenti ile Kuzey Irak’ın doğusundaki bazı bölgeleri ele geçirdi. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP- Barzanî) ise karşı saldırıya geçti.

19 Ekim'de Çeçenistan ile Rusya arasında varılan antlaşma uyarınca, Aslan Mashadov Çeçenistan Devlet Başkanı oldu.

21 Ekim'de Porto Riko'da bir ayakkabı dükkânında tüpgaz patlaması sonucu 33 kişi öldü.

23 Ekim'de Kuzey Irak’ta savaşan Talabani ve Barzani birlikleri arasında, ABD’nin de baskısı ile ateşkes sağlandı.

24 Ekim'de Angola Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı. Kimbilir ne tavizler verdi???

25 Ekim'de işadamı Vehbi Koç’un cesedi, Zincirlikuyu’ndaki mezarından çalındı.

26 Ekim'de Adana Emniyeti, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne gelen, hamile kıyafetli PKK’lı bir teröristin vücudundaki bombayı patlatması sonucu, 3’ü polis memuru 4 kişi hayatını kaybetti. Bu ikinci "hamile bombacı" olayı idi.

30 Ekim'de Sivas’ta şüphe üzerine gözaltına alınan bir kadın, üzerindeki bombayı patlatınca 3 polis memuru hayatını kaybetti.

31 Ekim'de ABD'nin baskısı ile Ankara’da biraraya gelen Kuzey Irak’taki Kürt grupları, ateşkes, geçici yerel yönetim ve PKK’ya karşı mücadelede anlaştılar. Ortak bildirinin yayınlanmasının üzerinden daha 24 saat geçmeden KDP (Barzanî) , sadece ateşkesi kabul ettiğini açıkladı. Bu Kürt liderler, aslında lider falan değil, aşiret reisidirler, hiçbir zaman sözlerinde durmadılar. Rahmetli Cem Ersever, Talabanî için "dansöz" derdi!

1 Kasım'da Saidi Kürdî’nin ölüm yıldönümü nedeniyle Kocatepe Camii’nde düzenlenen mevlit sırasında, Atatürk ve Cumhuriyet aleyhine konuştukları, ve polise saldırdıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 121 Aczmendî, Ankara DGM tarafından tutuklandı.

3 Kasım 1996'da, geldik o meşhur ' Susurluk Kazasına !.. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen kazada, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, gıyabî tevkifli olarak aranan eski ülkücü Abdullah Çatlı ile Çatlı’nın sevgilisi olduğu ileri sürülen Gamze Us’un bulunduğu Mercedes marka otomobil, Hasan Gökçe’nin kullandığı otomobile çarptı. Kazada Mercedes'te bulunanlardan sadece Sedat Bucak, yaralı olarak kurtuldu.

5 Kasım'da ABD Başkanı Bill Clinton, Cumhuriyetçi aday Bob Dole karşısında başkanlık seçimlerini yeniden kazandı. Aynı gün Pakistan Cumhurbaşkanı, Başbakan Benazir Butto’yu, kendisinin ve eşinin yolsuzluklara karıştıkları gerekçesiyle, görevden aldı.

7 Kasım'da YÖK’ün 15. Kuruluş yıldönümünü protesto eden öğrenciler, Ankara ve İstanbul’da polisle catıştı. 550 öğrenci gözaltına alındı. Olaylar kızışıyor, 28 Şubat müdahalesi yaklaşıyordu!

8 Kasım'da İçişleri Bakanı Mehmet Ağar görevinden istifa etti, yerine Meral Akşener getirildi. Meral Akşener 10 erkeğe bedel sağlam karakterli bir kadındır. O makama lâyıktı.

17 Kasım'da Yugoslavya Federasyonu Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç, muhalefetin kazandığı yerel seçimleri iptal etti. Zaten demokrasi "bana yarıyorsa iyi" sayılan bir rejimdir, dünyanın her tarafında böyle işler. Başka bir özelliği yoktur.

18 Kasım'da İstanbul Lâleli’de bulunan Tozbey Oteli’nde çıkan yangında 13’ü kadın 17 Ukraynalı öldü, 41 kişi ise dumandan zehirlendi.

22 Kasım'da Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal cinayetinin zanlıları Özel Tim'ci polisler Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz ile, Topal’ın ortağı Sami Hoştan ve arkadaşı Ali Fevzi Bir’in İstanbul’da yapılan sorgularının ardından, İçişleri Bakanı’nın talimatıyla, Özel Timciler Ankara’dan gelen bir ekibe teslim edildi, diğer şahısları ise serbest bırakıldılar.

25 Kasım'da medyada "skandal" olarak nitelenen Susurluk kazası ile ilgili olarak Hükûmet'e ağır eleştirilerde bulunan kendisi şaibeli Mesut Yılmaz, Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de kumar oynamaya gittiği otelde, ülkücü olduğu öne sürülen Veysel Özerdem tarafından yumruklandı. Aynı gün Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Başbakan Erbakan, Susurluk kazasının üç koldan soruşturulduğunu söyledi.

26 Kasım'da DYP Lideri Çiller, Meclis TEDAŞ Komisyonu’nda aklandı. Aynı gün ABD doları 100.000 TL’yi aştı. Çiller göreve geldiğinde (1993) 15.000 TL idi.

28 Kasım'da Başbakan Erbakan, kendisine "eroin kaçakçısı" dediği için mahkemeye verdiği, şu anki ortağı DYP lideri Çiller aleyhindeki davayı kazandı. Mahkeme Çiller’i 4 milyar lira tazminat ödemeye mahkûm etti. Aynı gün Türkiye ile İsrail arasında Askerî Eğitim, İşbirliği Uygulama Planı imzalandı. Bu İsrail'de mavi boncuk mu var, ne, bir türlü anlamıyorum, Millî Görüşçü Erbakan'ın bu anlaşmayı imzalamasını!

29 Kasım'de Çiller, Meclis TOFAŞ Komisyonu’nda da aklandı.

30 Kasım'da ANAP Lideri Mesut Yılmaz, Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal’ı öldürdükleri iddia edilen Özel Tim görevlileri Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın’ın İstanbul Emniyeti’nde yapılan, ve cinayetleri işlediklerini itiraf ettikleri öne sürülen ses bantlarının kendisine ulaştığını açıkladı... Ne olmuş yani?.. O kayıtlar Emniyet'te de var?

1 Aralık'ta Susurluk olayının üzerine giden Mesut Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Çiller tarafından ‘Devlet'i karalama kampanyası yürütmek"le suçlandı. Aynı gün Basın'a sansür getirecek olan yasa taslağına, DYP’li sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna da karşı çıktı. Aktuna yaptığı açıklamada, "Belge olmadan yolsuzluk yazılmasın, diyorlar. Benim hakkımda niye yolsuzluk iddiası yazılmıyor? Demek ki yapanlar yazılıyor," dedi... Aslında haksız!.. Çünkü bütün dünyada geçerli basın-yayın kuralları arasında "iki kaynaktan teyit" edilmeden yayın yapmama, ve "elgesiz itham"a bulunmama kuralları vardır. Bizdeki "Basın Ahlâk Yasası" da bunu gerektirir. .. Ha, Yıldırım Aktuna hakkında yolsuzluk yaptığı yazılmadı ama, herkes ulaşan bilgi homoseksüel olduğu, hatta bazı milletvekillerinin kucağına oturmaya kalktığı idi.

2 Aralık'ta İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Orgeneral Eşref Bitlis'in suikasta uğradığına ilişkin bilgileri MGK’ya gönderdiğini açıkladı. Aynı gün Millî Güvenlik Kurulu Çekiç Güç’ün sona ereceğini açıkladı. Çekiç Güç’ün yerini alacak operasyon için ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında görüşmelerin sürdüğü belirtildi. Tabii hepsi boş çıktı. 28 Şubat'tan sonra unutuldu, Çekiç Güç ancak 1 Mart Tezkeresi'nin reddinden sonra (2003) kaldırılabildi. Ama AKP ve Tayyip Erdoğan Hıristiyan güçler olmadan yapamaz, Malatya'ya radar, güney sınırımıza Patriot füzeleri koydurup Alman, Hollanda, Amerikan askerlerini getirdiği gibi, Trabzon'da da 2,5 yıl Alman askerlerini ağırlama kararı aldı.

3 Aralık'ta TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, MİT, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurarak, Susurluk olayı ile ilgili olarak bilgi ve belge istedi. Aynı gün Ankara DGM Başsavcılığı, Ankara Kocatepe Camii’nde Saidi Kürdî için düzenlenen mevlidde, Atatürk aleyhinde açıklamalarda bulundukları için tutuklanan 121 Aczmendi hakkında, ‘Lâik düzeni yıkmak için terör örgütü kurmak’ suçlamasıyla dava açacağını açıkladı.

4 Aralık'ta 1979’de Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesiyle ilgili davada mahkeme, ‘Abdullah Çatlı’yı gizleyenler, kimlik, pasaport verip yakalanmamasına çalışanlar hakkında suç duyurusunda bulunmayı kararlaştırdı. İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı raporda Abdullah Çatlı’nın 7 ayrı kimlik kullandığı açıklandı. İçişleri Bakanı Meral Akşener, Mesut Yılmaz’dan ‘Susurluk olayı ile ilgili olarak elinde bulunan bilgi ve belgeleri kendilerine vermesini’ istedi. Aynı gün Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Çiller’in ABD’deki mallarının değeriyle, bu malların alınması konusunda gösterdiği belge ve miktarlar arasında büyük fark olduğunu açıkladı.

5 Aralık'ta ANAP Genel Başkanı Yılmaz,’ın Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yılmaz’a verdiği belgede, Budapeşte’deki saldırı talimatını, Abdullah Çatlı’nın arkadaşı ve ortağı, tekstilci Aydın İpekli’nin 10 milyar karşılığında Veysel Özerdem’e verdiğini ileri sürdü. Aynı gün İnterpol tarafından 17 yıldır Kırmızı Bülten ile aranan Abdullah Çatlı’ya ‘Mehmet Özbay’ kimliği ile Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından verilen ‘silah uzmanı’ belgesinde, Emniyet Genel Müdürü sıfatıyla Mehmet Ağar’ın imzasının bulunduğu ortaya çıktı. MHP Lideri Alparslan Türkeş, Susurluk olayının bir kaza değil, dış kaynaklı bir suikast olabileceği iddiasında bulundu.

6 Aralık'ta İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin ile, Ömer Lütfi Topal cinayetine karıştıkları ileri sürülen Özel Timci polisler Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın, İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından görevlerinden uzaklaştırıldılar. CHP Lideri Baykal, Yılmaz’ın elinde bulunan belgeleri bir an önce açıklamasını yoksa zamanının geçeceğini söyledi. DYP Milletvekili Sedat Bucak, evine gelen DGM Başsavcısı Dilaver Kahveci’ye verdiği ifadede; “Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın Abdullah Çatlı’yı gerçek kimliğiyle değil ‘Mehmet Özbay’ olarak tanıdığını ve araçta çıkan silahların kendisine ait olmadığını” söyledi.

Yine 6 Aralık'ta İran’ın batısındaki Kirmanşah kentinde, Sünni Kürtler ayaklandı. Çıkan çatışmalarda en az 250 kişinin öldüğü öne sürüldü.

7 Aralık'ta Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Necmettin Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ile Milletvekilleri Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, RP Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe hakkında, yaptıkları konuşmaların Siyasi Partiler Yasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle Yargıtay’a suç duyurusunda bulundu. Aynı gün Kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal cinayetini, Abdullah Çatlı’nın Dolmabahçe’de bir araçta yönettiği öne sürüldü. İçişleri Bakanlığı başmüfettişlerince hazırlanan ‘Ön Soruşturma Raporu’nda, Topal cinayetini işledikleri iddia edilen 3 polisin, olayın işlendiği gün yasal olarak izinli oldukları belirtildi.

Yine 7 Aralık'ta Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Mart 1995’de kendisine yapılan darbe girişimini, Cumhurbaşkanı Demirel’in haber verdiğini söyledi.

9 Aralık'ta RP’li insan haklarından sorumlu Devlet Bakanı Lütfi Esengün, kamu kurumlarında uygulanan başörtüsü ve sakal yasağının kaldırılacağını açıkladı. Aynı gün Ankara DGM Başsavcısı Cevdet Volkan, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in Başbakan Erbakan ve 4 RP’li aleyhine Yargıtay’a suç duyurusunda bulunmasını değerlendirirken, gönderilen yazının ‘fezleke veya suç unsuru’ niteliğinde olmadığını söyledi.

Yine 9 Aralık'ta PKK, 16 aydır Kuzey Irak’taki kamplarında rehin tuttukları 6 eri, RP Van Milletvekili Fetullah Erbaş başkanlığındaki heyete teslim etti. Erbaş, teslim sırasında ‘arkadaşlar’ dediği PKK’lılarla, askerleri sağlam olarak teslim aldığına dair bir protokol imzaladı. Böylece Hükûmet'in onları taraf olarak resmen tanıdığı intibaını verdi. Aynı gün BM Genel Sekreteri Butros Gali, Irak’ın kısıtlı olarak petrol satmasına izin verildiğini açıkladı... Lütfetmiş!.. Yoksa müslüman Iraklılar açlıktan ölecekti! Zaten Hıristiyan Batılılar barış zamanında savaştan daha çok insan öldürürler.

10 Aralık'ta Başbakan Erbakan, 58’i irticai faaliyetlerden olmak üzere 69 subay ve astsubayın ordudan atıldığı YAŞ'ın ilk toplantısına, 1997 Bütçe görüşmeleri nedeniyle katılmadı. Aynı gün Söylemezler Çetesi davasının önemli sanıklarından Mehmet Faysal Söylemez, mahkemeye verdiği 36 sayfalık savunmasında, Türkiye’de ki en büyük çetenin, büyük şehirlerdeki kirli parayı ele geçirmek için bir araya gelen Mehmet Ağar-Sedat Bucak çetesi olduğunu iddia etti. Rehin askerleri almak için Kuzey Irak’a giden İHD Başkanı Akın Birdal, Mazlum-Der Başkan Yardımcısı İhsan Arslan ve İHD Mardin Başkanı Cemil Aydoğan, yasadışı örgüte yardım ve yataklıktan beraat ettiler.

Yine 10 Aralık'ta TBMM Susurluk Soruşturma Komisyonu’na verilen Emniyet Genel Müdürlüğü Müfettişlerinin hazırladığı raporda, Gonca Us’un Abdullah Çatlı’nın imam nikahlı eşi olduğu, Çatlı’nın üzerindeki poşette kokain bulunduğu, Çatlı’ya silah ruhsatı için aynı kazada ölen Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ’ın referans verdiği, 2 adet MP-5 ve 2 adet susturucunun Mercedes'te bulunduğu belirtildi. Aynı gün DYP lideri Çiller’in malvarlığının araştırılması hakkında kurulan TBMM Komisyonu’na Hazine tarafından gönderilen bir belgeyle; Özer Çiller’in 1992 yılında ABD’ye transfer ettiğini iddia ettiği 925.000 doların sadece 400.000 doları belgelenebilirken, transfer işlemini yapan Demirbank’ın komisyon ücreti almadığı da tesbit edildi. Adalet Bakanı Şevket Kazan, Uğur Mumcu, Turgut Özal ve Eşref Bitlis’in ölümlerinin tekrar soruşturulacağını açıkladı.

Yine 10 Aralık'ta Ruanda'da kabile soykırımı meselesinde BM'in askerî danışmanı ve Barış Gücü'nün Bölümü'nün başkanı Maurice Barıl Zaire'deki barış gücünün çekilmesini önerdi. İşe yaramadıkları bir yana, Bosna'daki gibi katliamın artmasına sebep olmuşlardı.

11 Aralık'ta Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Dairesi tarafından ek süre istenerek incelemesi devam eden araştırma sonuçlandı. Raporda, Mehmet Özbay adına düzenlenmiş, silah taşımasına olanak tanıyan Emniyet Genel Müdürlüğü uzman kimliğinin sahte, Mehmet Ağar’ın imzasının ise gerçek olduğu belirlendi. Erbakan, YAŞ’ın bugünkü toplantısına katılarak ordudan ihraç kararlarını imzaladı. Aynı gün Tevfik Ağansoy’un öldürüldüğü saldırı sırasında yanında bulunan Çiller’in korumaları Celal Babür ve Ferda Temel’in mafya ile ilşkileri olduğu, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na gönderilen belgelerden anlaşıldı. RP’nin gizli kasası olduğu iddia edilen Süleyman Mercümek’i araştırmak için kurulan TBMM Komisyonu’nda yapılan oylamada 4’e karşı 5 oyla RP’nin Mercümek ile hukuk dışı parasal ilişkisi olmadığına karar verildi.

Yine 11 Aralık 1996’da, Atina’da Türk-Yunan işadamları toplantısı düzenlendi. ABD’nin Atina Büyükelçiliği’nde yapılan toplantıda 28 Şubat sürecinde ortaya çıkan aktörlerin hemen hepsi vardı. Askerler, patronlar, işçi sendikalarının liderleri vardı. Aynı gün Hürriyet, Milliyet, Sabah gazetelerinde tam sayfa ilanlar başladı, ‘Yarın Türkiye Başka Bir Türkiye Olacak’ diye... Bu ilanlar 21 Aralık’a kadar 10 gün süreyle Refahyol’a karşı verildi.

12 Aralık'ta Irak'ta Devlet Başkanı Saddam'ın oğlu Uday'a suikast teşebbüsünde bulunuldu.

13 Aralık'ta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin başına belâ olacak Kofi Annan, BM Genel Sekreteri seçildi.

14 Aralık'ta Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesinde kullanılan Kaleşnikof silahlardan birinin, şarjör bandındaki yarım parmak izinin, Abdullah Çatlı’ya ait olduğu tesbit edildi. O parmak izinin, Çatlı’nın, 1993 yılında Şahin Ekli isimli sahte pasaportla yurt dışına çıkarken yakalandığında alınan parmak iziylede uyuştuğu tesbit edildi.

17 Aralık'ta Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, Başbakan Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Çiller’inde katıldığı bir törenle tekrar faaliyete geçti.

20 Aralık'ta İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin Türkiye ziyareti, ABD tarafından tepkiyle karşılandı ve ABD, Türkiye’ye sert bir nota verdi. Sana ne, be Amerika? Artık misafirimiz için de mi senden izin alacağız?

21 Aralık'ta Kumarhanelerin kapatılması kararı, Bakanlar Kurulu’nda kabul edildi. Sayısal Loto’nun kaldırılması konusunda ise TBMM’den yasa çıkartılması kararlaştırıldı.

22 Aralık 1996'da Ertuğrul Özkök'ün meşhur " Bu defa sivil kuvvetlerler halletsin " köşe yazısı yayımlandı.

23 Aralık'ta Başbakan Erbakan’ın Çankaya’da yapılan liderler zirvesinde şok bir açıklama yaptığı öğrenildi. Erbakan’ın liderlere, "Durum kamuoyuna yansıyandan çok daha vahim! MİT’in verdiği rapora göre, bazı asker, polis ve siyasetçilerin olaylarda yer aldığı anlaşılmaktadır," dedi. Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Hasan Celal Güzel, "darbe olacağı istihbaratı aldıklarını" açıklayarak, "Cumhurbaşkanı’nın liderler zirvesinde uyarıda bulunacağını" ileri sürdü. İkisinin de dediğinin doğru olduğu, 28 şubat 1997'de anlaşılacaktı!

25 Aralık'ta Irak’ta 36. Paralelin kuzeyini kontrol eden Çekiç Güç’ün yerine geçecek olan Keşif Güç birliklerine ait uçakların İncirlik’ten uçuşları için TBMM’de 6 aylık onay alındı. Fransa’nın katılmadığı yeni güçte, İngiltere, ABD ve Türkiye yer alıyordu. Tabii Türkiye'nin "yer alma"sı laftan ibaretti... Çul değişmiş, eşek yine eşek kalmıştı. Çekiç Güç gitmiş, Keşif Güç gelmişti.

27 Aralık'ta Afganistan'da Taliban güçleri Bagram havalanını tekrar ele geçirdi.

30 Aralık'ta Aczmendî Tarkikatı'nın lideri Müslüm Gündüz, Fadime Şahin isimli bir kadın ile birlikteyken yakalandı ve tutuklanarak Metris Cezaevi’ne konuldu. Aynı gün İsrail'de Başbakan Benjamin Netanyahu'nun bütçe kesintileri teklifi 250.000 Yahudi'ye iş bıraktırıp sokağa döktü.

5 Ocak'ta Rusya, barış anlaşması uyarınca, Çeçenistan'daki son askerlerini geri çekti.

7 Ocak'ta Demokrat Türkiye Partisi kuruldu. Partinin genel başkanlığına Mason Demirel'in has adamı Hüsamettin Cindoruk seçildi. Bu parti yakında DYP'den Tansu Çiller'i terkedip kopacakları toplamaya yönelecekti.

16 Ocak'ta Arnavutluk'ta yüksek faizle para toplayan bankaların batması üzerine halk ayaklandı. bizde onca banka battı, ayaklanan olmadı!

20 Ocak(ta Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), "Demokratik standartların yükseltilmesi paketi"ni Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Genelkurmay başkanlığına sundu. TÜSİAD raporda Kürtçe eğitimin serbest bırakılmasını da öneriyordu... 2013 yılında Yeni Anayasa maddelerinin temeli demek ki ta 1997'de atılmıştı.

22 Ocak 1997 tarihinde yüksek rütbeli subaylar Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.

28 Ocak'ta Güney Afrika'da ırkçı yönetim döneminde görevli dört polis, devrimci öğrenci lideri Stephen Biko'yu 1977'de öldürdüklerini resmen itiraf etti.

30 Ocak 1997'de Sincan belediyesi'nin Kudüs gecesi düzenlemesi idi... Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran Büyükelçisi'nin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. Türkiye'nin İran'a benzetilmek istendiği öne sürüldü.

1 Şubat'ta "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" eylemi başladı.

5 Şubat 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi.

8 Şubat'ta Çankaya'ya çöreklenmiş olan mason Demirel, "Derin devlet askerdir" dedi.

11 Şubat'ta Şeriat'a Karşı Kadın Yürüyüşü Ankara'da yapıldı.

21 Şubat 1997'de dönme orgeneral Çevik Bir ve İlhan Kılıç Washington'da dönemin CIA Başkanı George Tenet ve dahi ABD'nin derin adamları ile gizlice görüştüler. İsmail Hakkı Karadayı da 28 Şubat MGK'sından üç gün önce İsrail'de idi

23 Şubat'ta İskoç bilim adamları bir koyunu kopyaladılar. Yavruya Doli adını verdiler.

25 Şubat 1997'de 'Ankara Çıkarması' yaparak Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit'i ziyaret eden TÜSİAD heyeti, ertesi gün de Çankaya Köşkü'nde Demirel'le buluştu.

28 Şubat 1997 günkü Millî Güvenlik Kurulu toplantısında, asker kesiminin Batı Çalışma Grubu'nun etkisi altında hükûmete muhtıra verdiği, Kurul Kararlarını dikte ettiği anlaşıldı.

28 ŞUBAT SÜRECİ BÖYLE BAŞLAMIŞTI!..


http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata37a.html




*****

7 Kasım 2016 Pazartesi

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE KRONOLOJİ BÖLÜM 2




28  ŞUBAT  SÜRECİ  ÜZERİNE KRONOLOJİ 
BÖLÜM 2


Kronoloji 28 Şubat'a giden yol;

Türkiye'deki demokrasinin dördüncü kez asker tarafından sekteye uğradığı ve tarihe 'post-modern darbe' diye geçen sürecin öncesi ve sonrasında yaşananlar. 
27 Aralık 2013 Güncelleme 16:05 TSİ




     Motorlu birliğin Sincan'dan geçişini askeri makamlar 'olağan bir tatbikat' olarak değerlendirmişti. [AA]


Türkiye'de son askeri müdahale, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. Cumhuriyet siyasi tarihinde geçmiş üç örneğin aksine bu sefer askerler yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. 

    Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı.

Özellikle 1990'larda Türkiye'deki karmaşık sosyal ve siyasal atmosfer 28 Şubat'a giden yolu büyük ölçüde etkiledi.

    Bu dönemde laik aydınlara yönelik suikastlar faili meçhul kalmış, 1993'te Alevi etkinliği sırasında düzenlenen ve 33 kişinin öldüğü Sivas Katliamı da eklenince, toplumun laik kesiminde 'irtica geliyor' tepkisi yükselmişti.

    Ekonomideki zorluklar, 1994'ün başında krize dönüşmüştü. 
26 Ocak 1994'de Türk Lirası yüzde 13,6 devalüe edilmiş, faizler aşırı yükselmiş, '5 Nisan Kararları' olarak bilinen ağır ekonomik tedbirler açıklanmıştı.
PKK'nın tırmandırdığı silahlı eylemlerde verilen kayıplar toplumda rahatsızlık yaratıyordu.Siyasi tabloda ise, merkez sağ parti Doğru Yol Partisi (DYP) ve iktidar ortağı Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) yolsuzluk skandallarıyla hızla yıpranıyordu. Dönemin başbakanı Tansu Çiller'in ABD'deki malvarlığı, SHP'nin de İstanbul Belediyesi'nin klor ihalelerindeki yolsuzlukla ortaya çıkan İSKİ skandalı ile başı dertteydi. Devlet iştiraki Emlakbank Genel Müdürü Engin Civan'ın silahlı saldırıya uğramasıyla sonuçlanan rüşvet skandalı da, toplumun siyasi partilere güvenini sarsmaya devam ediyordu.
Bu ortamda Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi (RP), farklı bir söylemle istikrarlı bir yükseliş içindeydi. 

Bu yükselişin sonucu ise, 1994 yerel seçimlerinde ortaya çıktı.

1994 

27 Mart Refah Partisi, bir önceki yerel seçime kıyasla oy oranını yüzde 19,14'e çıkarırken, 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı. 
Bunlar arasında İstanbul ve Ankara da vardı. Dini motifli muhafazakar sağın cumhuriyet tarihinde ilk defa bu denli oy alması beklenen bir gelişme değildi. 
Refah Partisi'nin özellikle büyük şehirlerdeki başarılı seçim çalışmasını takip edenler içinse sonuç son derece normaldi.

13 Nisan

RP Genel Başkanı, yerel seçimden iki hafta sonra meclisteki grup toplantısında partisine yönelik tepkileri ve laiklik yürüyüşlerini eleştirirken çok tartışılacak 
cümleler kurdu: "Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. 
Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak? " sözleri, partisi hakkında 1997'de açılan davanın iddianamesinde de yer aldı.
1995 12 Mart Türkiye 1994 yılını, PKK saldırıları, irtica tartışmaları ve ekonomik krizin ağır tahribatıyla geçirdi. Irak'ın kuzeyindeki PKK hedeflerine yönelik sınır ötesi harekat da bu yılın önemli dönüm noktalarından biri oldu. 

27 Aralık

Genel seçimler, 28 Şubat sürecinin hedefindeki Refah Partisi'nin başarısıyla sonuçlandı. Parti, oyların yüzde 21,37'sini kazanarak sandıktan birinci çıktı. Türk siyasi tarihinde 1969'dan bu yana var olan Milli Görüş hareketi, ilk kez hükümeti kurma hakkı elde etti.

Ancak sonuç, hükümet krizini de beraberinde getirdi. Hükümeti kurma görevini alan Necmettin Erbakan, koalisyon için görüştüğü partilerden destek bulamadı ve görevi iade etti. Siyasi kulislerde, bir yanda pazarlıkların dönüşümlü başbakanlıkta tıkandığı, diğer yanda ise askerlerin parti liderlerine Erbakan ile hükümet kurmamaları yönünde baskı yaptığı iddiaları konuşuldu.
Cumhurbaşkanı, hükümeti kurmak için seçimlerden ikinci sırada çıkan DYP'nin lideri Tansu Çiller'i görevlendirdi. Çiller'in de başarısız olması sonucu görev Mesut Yılmaz'a verildi. Ordu, hükümet görüşmelerinde RP'yi dışarda tutmak istiyordu.

Hükümet krizi sürerken, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Meclis Başkanı Mustafa Kalemli'yi telefonla aradı. Refah Partisi'nin olası koalisyonunundan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi: "Bu koalisyon kurulursa, çok üzüleceğimiz olaylardan endişelenirim. Bunu önlemenin bir yolu varsa üstünüze düşeni yapın" dedi. 
Karadayı, bu görüşlerini Tansu Çiller'e de bizzat iletti. Seçim öncesi birbirleri ile sert polemiklere giren Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz bu baskılar üzerine hükümet 
üzerinde uzlaştı.

Mesut Yılmaz başbakanlığındaki 53. Hükümet 6 Mart 1996'da güvenoyu aldı. Ancak sadece 3 ay iktidarda kalabildi. Refah Partisi'nin iki parti liderleri hakkında verdiği Yüce Divan önergeleri, Çiller ve Yılmaz'ı karşı karşıya getirdi. Refah Partisi'nin Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuru kabul edildi ve hükümetin almış olduğu güvenoyu geçersiz kaldı. 


1996

28 Haziran Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini bir kez daha Necmettin Erbakan'a verdi. DYP ile masaya oturan Erbakan, uzun pazarlıklar sonucu kendi başbakanlığında, Refah-Yol hükümeti olarak bilinen, RP-DYP koalisyonu kuruldu. 8 Temmuz'da güvenoyu alan hükümette liderler ikişer yıllığına dönüşümlü başbakanlık yapacaktı.
DYP'nin içinde de gerilime yol açan Refah-Yol koalisyonundan en çok askerler rahatsız oldu. Bu konudaki rahatsızlıklarını, diyalogları olan siyasetçilerle bir araya geldikleri vakit açıkça dile getiriyorlardı.

2-7 Ekim

28 Şubat sürecinde Erbakan hükümetini eleştirilerin odağına yerleştiren konulardan biri, Başbakan Erbakan'ın Mısır, Libya ve Nijerya'yı kapsayan dış ziyaretleriydi. 
Libya ziyaretindeki amaç, Türk müteahhitlerin bir türlü alamadığı ödemeleri Libya'dan tahsil etmekti.
Ziyarette, dönemin Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin Türkiye hakkında söylediği cümleler, Türkiye'de fırtınalar kopardı. Tepkinin hedefinde, o sözler üzerine ' Çadır bedevisi ' yakıştırması yapılan Kaddafi'den çok, gerekli cevabı verememekle suçlanan Erbakan vardı.
Kaddafi, bir çadırda ağırladığı Necmettin Erbakan'ın yanında Türkiye'nin Kürtlere soykırım yaptığını ima eden suçlamalar dile getirdi. "Ortadoğu'daki güneşin altında Kürt milleti de yerini almalıdır. Kürdistan kurulmalıdır. Ayrıca Türkiye'nin uyguladığı dış politikadan genel olarak memnun değiliz. Çünkü düşmanımız olan siyonist İsrail'le ilişki içindesiniz. Türkiye iradesini kaybetmiştir, işgal altındadır" sözlerini sarf etti.




Erbakan'ın Libya ziyaretinde Kaddafi'nin söylediği sözler Türkiye'de büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. [AA]

Türk basınında " Kaddafi'den fırça " başlığıyla duyurulan sözlere karşılık Erbakan, "  Libya ile Türkiye kardeş ülkedir. Teröristler bilhassa Kürt kardeşlerimizi katlediyor. Bunların temel zihniyeti ateist ve komünist zihniyettir. Kökleri dış kaynaklıdır " yanıtı verdi.
Ancak bu yanıt yeterli bulunmadı ve koalisyon ortağı dahil bütün siyasi liderler Erbakan'a sert eleştiriler yöneltti. 

22 Ekim

Erbakan, tepkilere rağmen İslam dünyası ile işbirliği projelerini gündemde tutmayı sürdürdü. İslam ortak pazarı için G-7'ye karşı, D-8'ler grubunu kurma projesini için harekete geçti, İslam dinarı, İslam NATO gücü gibi öneriler gündeme getirdi.
Bülent Arınç yıllar sonra Erbakan'ın bu tavrı için " Yani eline bir madeni para alıp, İslam Dinarı diye göstermesi, İslam Ortak Pazarı, İslam NATO Gücü, İslam Barış Kuvvetleri, D-8'leri bir başkasına alternatif olarak ortaya koyması, belki ilerde kendince doğru sayılabilecek çalışmalardı. Ama bunları duydukça insanların tüyleri diken diken oluyordu. Biz kendi meselelerimizi anlatamaz oluyorduk" dedi.

3 Kasım: Susurluk Kazası

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde meydana gelen trafik kazası, Türkiye'de derin devlet yapılanmasını ortaya çıkardı. Bir kamyonun altına giren Mercedes marka otomobilin içinde DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, ' Mehmet Özbay' sahte kimliğini taşıyan devletin yıllardır kırmızı bültenle aradığı 'Reis' lakaplı Abdullah Çatlı ve polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ vardı. Kazada ölen Çatlı'nın kullandığı Bucak'a ait aracın bagajından çok sayıda silah ve sahte pasaport ile kimlikler çıktı.
" Devlet-Mafya Kolkola " başlığıyla manşetlere taşınan olay Türkiye'nin en büyük skandallarından biri olarak tarihteki yerini aldı.
Skandal, koalisyonun ortağı DYP'ye uzanmıştı. Ancak Başbakan Erbakan, art arda çıkan devlet-mafya-siyaset ilişkileriyle ilgili suçlamaları, ' fasa fiso ' diye tanımladı. 
Karanlık ilişkilerin aydınlatılması amacıyla Türkiye çapında başlatılan 'sürekli aydınlık için bir dakika karanlık' eylemi için de dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan " Mum söndü oynuyorlar " dedi.

Refah Partisi, kamuoyundaki rahatsızlığı dikkate almazken, Meclis'te oluşturulan Susurluk Komisyonu, kirli ilişkilerin orduya kadar uzandığı iddiasını araştırıyordu. 
Komisyon, Jandarma Komutanı ve eski MİT Müsteşarı Teoman Koman ve eski Genel Kurmay Başkanı Necdet Üruğ'un da dinlenmesini istedi. Ancak, Koman ve Üruğ çağrıyı reddetti. 

Genelkurmay'dan da, " Susurluk çetesinin TSK ile ilgisi yoktur " yanıtı geldi.

Batı Çalışma Grubu

Asker, 1996'nın ikinci yarısında Refah Partisi iktidarına karşı büyük bir psikolojik savaş başlattı. Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı altında bir oluşumla, Refah Partisi'nin tüm faaliyetleri izlemeye alındı. Askeri ve sivil bürokraside fişlemeler başladı. Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları geri planda görünürken, iki isim, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak süreci bizzat yürüttü. BÇG'nin beyni ise, Erbakan'ın Yüksek Askeri Şura toplantısı komutanlara verdiği ve içki servisinin olmadığı yemekte, rakı isteyerek uygulamayı protesto eden Deniz Kuvvetleri komutanı Güven Erkaya'ydı. 

10 Kasım

Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümündeki etkinlikler, askerle Refah Partisi arasında yeni bir krizi başlattı. Kayseri'nin RP'li Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, Refah Partisi İl Divan Toplantısı'ndaki konuşmasında, Türkiye'de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hakim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi.
Karatepe, "Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. Belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. 
İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. 
Bu bizim boynumuzun borcudur" dedi. Karatepe bu konuşması nedeniyle 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkum edildi, belediyedeki makamından oldu.10 Kasım'da tartışma yaratan olaylardan biri de, İstanbul Sultanbeyli'de, 2. Zırlı Tugay Komutanı Doğu Silahçıoğlu'nun, RP'li belediye başkanı ile girdiği heykel polemiği sonrası, caddeye bir Atatürk büstü koydurması oldu.

1997

7 Ocak

Koalisyon hükümetini zorlayan konulardan biri de, Doğru Yol Partisi'nden istifalardı. Refah Partisi ile koalisyona devam edilmemesini isteyen bazı vekiller partilerinden 
istifa etti. İstifacılar Demokrat Türkiye Partisi adı altında birleştiler. 

9 Ocak

Hükümet ortaklarının imzaladığı bir genelge ile, Başbakanlık Kriz Masası Kuruldu. Yönetmeliğe göre, herhangi bir kriz durumunda, başbakanın yetkileri MGK genel 
sekreterine devredilecekti. Kriz tanımı içinse, "terör olayları, kanunsuz grev lokavt ve işi bırakma eylemlerinden, doğal afetlere" kadar geniş bir alan bırakılmıştı.
Yönetmelikle, askerler kamu kurumları ile doğrudan temas kurmaya başladı.
Askerler bir yandan ana akım medyayı brifinglerle ve doğrudan temaslarla yönlendiriyor. Televizyon kanallarına, Refah Partili bazı isimlerin, laiklik ve cumhuriyet aleyhine 
ifadelerini içeren konuşmaları servis ediliyordu. Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Hasan Mezarcı gibi isimlerin konuşmaları, toplumdaki laiklik hassasiyetini iyice artırmıştı. 



11 Ocak: Tarikat liderlerine iftar


Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık resmi konutunda, çeşitli din adamlarına iftar yemeği verdi. Yemeğe, bazı dini cemaat liderleri de davetliydi. Sarıkları ve cübbeleriyle yemeğe gelen isimler medyada geniş yer buldu. "Tarikat liderlerine başbakanlıkta iftar" başlıklarıyla basına yansıyan yemek, askerle hükümet arasındaki ilişkilerin iyice gerilemesine neden oldu.

Erbakan'ın Başbakanlık resmi konutunda din adamlarına verdiği yemek büyük tepki toplamıştı. [AA]

16 Ocak 

CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin ve 33 Milletvekili, Başbakan Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'nda çeşitli tarikat liderlerine verdiği yemek hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.

17 Ocak

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Genelkurmay Başkanlığı'nda askerlerden brifing aldı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, Demirel'in Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'dan "Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili çeşitli konularda bilgi aldığı" belirtildi. 

26 Ocak 

Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanları, Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda, 3 gün süren olağanüstü şûrâda bir araya geldi. 
28 Ocak Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından sonra yapılan açıklamada, "bölücü ve yıkıcı akımlara karşı mücadele" kararlılığı vurgulandı. 

28 Ocak 

Danıştay 12. Dairesi, Bakanlar Kurulu'nun, memurların çalışma saatlerinin Ramazan ayına göre düzenlenmesini öngören kararnamesini durdurdu. Danıştay, kararnameyi anayasanın laikliği düzenleyen maddelerine aykırı buldu.

31 Ocak 

Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Sönmez Köksal, Süleyman Demirel'i ziyaret ederek, Taksim Meydanı'na cami yapılmasından, başörtüsü meselesine, Ramazan mesaisinden, kurban derilerinin nereye bağışlanacağına kadar gündemi oluşturan konuları görüştü.



İsmail Hakkı Karadayı 28 Şubat sürecinde genelkurmay başkanlığı görevini yürütüyordu. [AA]

31 Ocak: Kudüs Gecesi

Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız Filistin ile dayanışma gecesi düzenledi. Geceye şeriat çağrısı yapan İran Büyükelçisi Muhmammed Rıza Bagheri'nin çağrılması, yapılan konuşmalar ve sergilenen tiyatro oyunu, irtica tartışmalarını tırmandırdı. Hamas ve Hizbullah liderlerinin posterlerinin asıldığı salonda, Bekir Yıldız'ın konuşmasındaki ''Başörtüsü Müslümanların şeref sancağıdır. Başörtüsü takmayanların kendi vücutlarını şerefli görmeyerek, peşkeş çektikleri, şeref sancağı olan başörtüleri ve diğer değer yargıları için sabırlı bir şekilde mücadele yapacakları, ancak Müslümanların sabrı taştığında işin nereye varacağının çok iyi bilindiği [...] kendi hataları ile hasta düşen laiklerin kollarına ve bacaklarına zorla basarak, şeriat enjekte edecekleri..." gibi ifadeleri daha sonra dava konusu oldu.Yıldız, bu sözleri sebebiyle, 6 Şubat'ta gözaltına alındı, Ekim 1997'de de "halkı din farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa tehlikeli biçimde açıkça tahrik ettiği" gerekçesiyle 4 yıl 7 ay hapse mahkum edildi.

3 Şubat 

Sincan Belediyesi'nin Kudüs Gecesi'ni düzenlediği çadırın etrafında çekim yapan gazetecilerden Star televizyonu muhabiri Işın Gürel, bir belediye çalışanı tarafından tokatlandı. Kameraların önünde gerçekleşen bu saldırı, laik kesimde büyük tepki uyandırdı. 

4 Şubat 

Başbakan Necmettin Erbakan, grup toplantısında Sincan Belediyesi'nin düzenlediği gece için, "Biri hataen bir resim asarak bu ülkeyi yıkamaz" dedi, ancak bu sözleri tartışmaları yatıştırmaya yetmedi.



Kudüs Gecesi'nin ardından Sincan'dan geçirilen askeri araçlar hükümete bir mesaj olarak algılandı. [AA]

Hükümete askerlerin en sert uyarısı, Ankara Sincan'da oldu. 20 tank ve 15 zırhlı araç şehir merkezinden geçiş yaptı. Genelkurmay Başkanlığı ve DYP'li dönemin 
Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, tankların eğitim amacıyla geçtiğini açıklarken, olay askeri müdahale tartışmalarını başlattı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir daha sonra tankların geçişi için "demokrasiye balans ayarı yaptık" ifadesini kullandı. 
Başbakan Erbakan, Genelkurmay Başkanı ile görüşürken, grup toplantısında bu tür olayların demokrasilerde olabileceğini söyledi. Hükümet ortağı Tansu Çiller, tankların yürütülmesi için "Sincan'daki olayı yok sayamayız, küçükseyemeyiz" dedi. Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi. Mektupta, laik düzenin korunması için mevcut kanunların eksiksiz uygulanması, devlet kurumlarına köktendinci akımların girmesinin engellenmesi gibi uyarılar vardı.

15 Şubat

Ankara'da on binlerce kadın 'Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü' düzenledi. Elliye yakın sivil toplum örgütünün katılımıyla gerçekleştirilen eyleme, aralarında 
TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın da bulunduğu çok sayıda erkek de destek verdi.

24 Şubat

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, "irtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir" diyerek askerin tavrını bir kez daha ortaya koydu. 

28 Şubat 

Hükümet ile asker arasındaki gerilimin tırmanırken, Milli Güvenlik Kurulu "irtica" gündemiyle toplandı. Askeri kanat, 18 maddelik bir karar listesi ortaya koydu. 
En önemli istek 8 yıllık zorunlu eğitimdi. Böylece İmam Hatip Liseleri'nin orta kısmı kapanacaktı. Tüm Kuran kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanması, tarikatların faaliyetlerinin yasaklanması gibi istekler 9 saat süren toplantıda dile getirildi.Erbakan MGK'daki kararları hemen imzalamadı. MGK Genel Sekreterliği, "kararlar uygulanmazsa yaptırımlar gelir" şeklinde bir açıklama yaptı. Başbakan Erbakan, askerlerin isteklerine karşı, diğer parti liderlerinden destek aradı, ancak bulamadı.

4 Mart 

Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'tan kararların yumuşatılmasını istedi, aksi halde bildiriyi imzalamayacağını söyledi.
İşçi ve işveren sendikaları konfederasyonları, bir araya gelip MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar.

5 Mart

İlhan Kılıç, başbakan ile görüşmesinden sonra, MGK kararlarıyla ilgili imzaların tamamlandığını açıkladı.Başbakan Erbakan, Milli Güvenlik Kurulu kararlarını imzaladı. Ancak uygulanmaması için harekete geçti. Kararları Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) tartışmaya açıp reddedilmesini sağlamayı amaçlıyordu. Buna Tansu Çiller de destek verdi. Ancak TBMM Başkanı Mustafa Kalemli, " MGK kararlarının muhatabı hükümettir. 
Kesinlikle bunları Meclis'te tartıştırmam " diyerek buna engel oldu. 

13 Mart

Başbakan Yardımcısı Çiller, MGK kararlarının kısa, orta ve uzun vadede uygulanması konusunda Erbakan ile birlikte bütün bakanlara talimat verdiklerini belirterek, " Sekiz yıllık eğitim bu hükümet zamanında ortaya çıkmış değildir. Yıllardır konuşulan bir konu. Ama biz ciddiyetle ele alıyoruz. Kimsenin şüphesi olmasın, bu geçiştirme falan değil, çok ciddi bir çalışmadır" dedi.

22 Mart 

Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, İmam Hatip Liseleri'ni de kapsamak üzere bütün ortaokulların aşamalı olarak kaldırılması yöntemi üzerinde ağırlıklı olarak durulduğu bildirildi.




Çevik Bir 28 Şubat sürecinin mimarlarındandı. [AA]

31 Mart 

28 Şubat'tan sonraki ilk MGK toplantısı yapıldı. Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir "ilk hedef irtica" açıklamasını yaptı. Laiklik karşıtı akımlarla mücadelenin TSK'nın bir numaralı önceliği olduğunu söyledi.

17 Nisan: Komutandan Erbakan'a hakaret

1997 Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in, adını anmadan Başbakan Erbakan'ı hedef alan ve küfür de (pez..... k) içeren bir konuşması medyaya yansıdı. RP'li bir milletvekilli, Özbek hakkında soruşturma açılması için Genelkurmay Başkanlığı'na başvurdu. Soruşturma izni için dosya Başbakan Erbakan'ın önüne geldi. Ancak Erbakan gerilimin daha da tırmanma ması için bu izni vermedi.

10 Mayıs: Çiller'den karşı hamle

Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, İstanbul'da "darbe tehlikesine" karşı miting düzenledi. Hedefinde medya patronları vardı. Medyanın hakim kurumları Sabah, Doğan ve Koç gibi gruplara sağlanan teşvikleri ifşa etti. Bu meydan okuma, Refah-Yol hükümetini daha da yalnızlaştırdı.

21 Mayıs / RP'ye kapatma davası

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, iktidardaki Refah Partisi hakkında, "Laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olduğu" iddiasıyla kapatma davası açtı.Dava 16 Ocak 1998'de sonuçlandı ve parti kapatıldı. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'e 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Kapatılma gerekçesinde, parti görevlilerinin laiklik karşıtı eylemleri, devletin kurucusuna karşı suçlamaları ve başörtüsüyle ilgili siyaseti de kanıtlar arasında sayıldı.

Bağımsız kalan milletvekilleri, kapatma ihtimaline karşı kurulan Fazilet Partisi'ne geçti.



Refah Partisi'nin kapatılmasının ardından Necmettin Erbakan'a beş yıl siyaset yasağı getirildi. [AA]

7 Haziran 

Genelkurmay Başkanlığı, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.

10 Haziran: TSK'dan brifingler 

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.

11 Haziran

Genelkurmay Başkanlığı'nda basın mensuplarına da bir brifing verildi. Brifingler dizisi, rektörler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri gibi kesimlerle devam etti. 
Askerlerin Nisan ayı sonunda başlayıp, Haziran ortalarına kadar süren brifinglerinde, iktidar partisi açıkça, irticai akımlara destek olmakla suçlanıyordu. Medyaya verilen ikinci brifingden sonra, askerlerin irtica tehlikesine karşı "gerekirse silah kullanırız" dediği manşetleri atıldı.

18 Haziran: Refah-Yol döneminin sonu

Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.

19 Haziran: Demirel Çiller'e görev vermedi

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan Doğru Yol Partisi lideri Tansu Çiller'e vermedi. Bunun yerine Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ı hükümeti kurmakla görevlendirdi.Demirel, bu tercihini yıllar sonra " Ben Çiller'e görev verseydim gerginliğin devamına sebep olurdum. Takdirimi kullandım " diye anlattı.

30 Haziran: ANASOL-D hükümeti

Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu. Hükümete CHP de dışardan destek verdi.
Milli Güvenlik Kurulu kararları ile anılan 28 Şubat müdahalesi, Erbakan-Çiller koalisyonunun istifasıyla da sonlanmadı. Asker, yeni hükümete karşı da, kararların uygulanması için etkisini kullandı. İlk olarak İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay arasında 'Emniyet, Asayiş, Yardımlaşma' (EMASYA) protokolü imzalandı. Asker, bu protokolle, sivil bürokrasiyi kontrolü altına aldı. Belediye başkanları, rektörler, öğretim üyeleri kovuşturmaya uğradı, istifaya zorlandı veya görevden alındı. 8 yıllık zorunlu eğitim yasası TBMM'den geçti. Yasa büyük gösterilerle protesto edildi.Başbakan Mesut Yılmaz, Genelkurmay Başkanı'ndan Batı Çalışma Grubu'nu lağvetmesini istedi ama bu oluşum faaliyetlerine devam etti.

1998

18 Mart: Yılmaz-asker gerilimi

Dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ın Tiflis ziyareti sırasında askerden duyduğu rahatsızlığı üç gazeteciye aktarması basına yansıdı. Rahatsızlığın konusu, basında bir süredir tartışılan ve TSK'dan geldiği iddia edilen Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın görev süresinin uzatılmasıyla ilgili talepti. Yılmaz'ın gazetecilere "Bazı askerler irtica tehlikesini görev süresini uzatmak için kullanıyor. Ancak hükümet kararlı. Genelkurmay Başkanı'nın görev süresi uzamayacak ve ikinci Başkan Çevik Bir kıta görevine çıkacak" dediği iddiası gazete manşetlerine taşındı.

20 Mart: TSK'dan Yılmaz'a 'muhtıra'

Askerler, Yılmaz'a 'muhtıra' gibi bir açıklama ile cevap verdi. Bildirinin altında Genelkurmay Başkanı ve tüm kuvvet komutanlarının imzası vardı: "Makamı, konumu ve görevi ne olursa olsun hiç kimse kişisel menfaatleri ve siyasi ihtirasları uğruna Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yasal görevi olan ülke güvenliğine yönelik bölücü ve irtacai gelişmelere karşı mücadele azminden vazgeçirecek, zayıflatacak, tereddüte düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz" deniyordu.

25 Mart: Yılmaz geri adım attı

Mesut Yılmaz, askerin tutumundan duyduğu rahatsızlığa karşı grup toplantısında "Kendisini demokrasinin güvencesi sayan her kurumdan, kişiden bir ricam var. 
Kendisini demokrasinin güvencesi sayanlar, demokrasinin işleyişi konusunda da aynı özeri göstermek zorundadır. Demokrasi bir tanedir. Bunun alaturkası alafrangası olmaz. Demokrasi herkes içindir. Siviller için ayrı, askerler için ayrı demokrasi olmaz" dedi. Ama krizi tırmandırmamak için askere karşı bir adım atmadı.Yıllar sonra yaptığı değerlendirmede " Bence hukuka uygun olmayan bir muhtıraydı. Ama baktım durum krize gidiyor. Genelkurmay görüşünü açıklamıştır ama sorumlu olan hükümettir dedik ve biz yola devam ettik " dedi.

21 Nisan: Erdoğan'a hapis cezası

Dönemin Fazilet Partili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında, 12 Aralık 1997'de Siirt mitinginde okuduğu şiir sebebiyle açılan dava sonuçlandı. Mahkeme, Erdoğan'ı "halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçlamasıyla 10 ay hapse mahkum etti. Ceza infaz yasasıyla 4 aya indi. Ancak 24 Eylül'de kesinleşen hapis cezası paraya çevrilmedi ve Erdoğan belediye başkanlığını bırakarak 26 Mart 1999'da cezaevine girdi. 24 Temmuz 1999'da tahliye oldu. 

25 Nisan: Andıç skandalı

Nisan ayında Türkiye'ye getirilerek cezaevine konan PKK'nın ikinci adamı Şemdin Sakık'ın ifadeleri andıç skandalını ortaya çıkardı. Sakık'ın, ifadesinde PKK'nın bazı gazetecilerle, iş adamlarına para verdiğini söylediği iddia edildi. Suçlananlar Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Yalçın Küçük, Akın Birdal gibi isimlerdi. 

Haber, Sabah ve Hürriyet gazetelerinde ve Kanal D televizyonunda yayınlandı.
Haber sonrası Akın Birdal uğradığı silahlı saldırıda ölümden döndü. Birçok gazetecinin işine son verildi. Türk siyasi tarihine " Andıç " vakası olarak giren skandal, iki yıl sonra gazeteci Nazlı Ilıcak'ın ortaya çıkardığı belge ile aydınlan dı. Şemdin Sakık'ın ifadelerinde olmayan bölümlerin, askerler tarafından karalama amaçlı olarak hazırlanıp basına servis edildiği anlaşıldı. Genelkurmay Başkanlığı da andıç belgesinin vardığını kabul etti.

2013

2 Eylül: 28 Şubat Davası

28 Şubat sürecinde askerin siyasete yaptığı müdahale, 15 yıl sonra dava konusu oldu. Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın da aralarında bulunduğu 103 sanık hakkında, " Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan dava açıldı. Davada, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu 19 kişi tutuklu yargılanırken, Karadayı'nın tutuksuz yargılanmasına karar verildi.

23 Eylül:

28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısının gizli tutanakları, 16 yılın ardından açıklandı. Toplantıda dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın doğrudan Erbakan'ı hedef aldığı ortaya çıktı. 

Kaynak: Al Jazeera

http://www.aljazeera.com.tr/kronoloji/kronoloji-28-subata-giden-yol

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***



***