15 Kasım 2016 Salı

HDP ile AKP’nin ortak Seçim Stratejisi


HDP ile AKP’nin ortak Seçim Stratejisi

Türk muhalefetini Kürt özerkliği ve “ Hitlerdoğan ” rejimine karşı birliğe çağırıyoruz.
Türkler bu oyunu bozacak güce sahiptir!


Yaşar Kaya





HDP bilinçli olarak baraj altında mı kalmak istiyor?
Seçimler yaklaşırken Türkiye, HDP’nin seçime parti olarak girme kararını tartışıyor. Bilindiği gibi HDP’den önce gelen PKK partilerinin tümü baraj sorunu yaşadı. 

   1991 seçimlerinde SHP listelerinden Meclis’e girdikten sonra uzun yıllar bunu tekrarlayamadılar. Oylarının % 6-7 civarını asla geçemeyeceğini görmelerinden sonra taktik değiştirdiler. Muhakkak Meclis’te olmak gerektiğine karar verdiler. 

Son iki dönemdir de bağımsız adaylarla seçime girerek baraj sorununu bu şekilde aşıyorlar.

Gerçekten de Meclis’te bulunmaları onlar açısından bugüne kadar yaptıklarından çok daha fazlasını yapabilmelerini sağladı. Meclis’te “PKK’lı milletvekilleri” olmuştu artık! Yani bağımsız adaylarla seçime girmenin HDP açısından çok faydasının olduğu bir gerçek. Peki, madem durum bu, HDP neden bu kez seçime parti olarak girmeyi istiyor? Burada bir mantıksızlık yok mu?

Bu tartışma başladığı sıralarda bu soruyu CHP’den de soranlar oldu. AKP ile HDP’nin bir anlaşmalarının olup olmadığı, bu soruları soranlar tarafından gündeme getirildi. Son durumu değerlendirdiğimizde, bu anlaşmanın varlığı da içeriği de bizce açık hale geliyor. 

Nasıl mı?

Bir kez şunu açıkça görelim ki HDP’nin parti olarak katıldığı bir seçimde % 10 barajını geçme şansı asla yok. HDP’liler ve onlara yakın duran kesimler bu noktada Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı % 9 civarındaki oyu öne sürüyorlar. Bunun biraz daha artırılmasıyla HDP’nin barajı geçeceği propagandası yapılıyor. Fakat burada üzerinden bilerek atladıkları gerçekler var. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ülke genelinde katılım % 74 idi. Bu, her dört kişiden birinin sandığa gitmemesi demekti. Ve sandığa gitmeyenler de ağırlıkla, gerçekte Ekmeleddin İhsanoğlu aleyhindeki propagandanın etkisiyle boykota yönelen CHP’lilerdi. 

Bu durum da Demirtaş’ın aldığı oy oranını yüksek görünmesinin temel nedeni oldu.

Oysa HDP seçmeni fire vermemişti. Bunu tabii ki HDP’liler de biliyorlar. Fakat bu sefer de CHP’den oy çalabileceklerini düşünüyorlar. Ama durum ortada… Seçimlerde PKK-HDP’nin taş çatlasa alacağı oy yine % 6-7 civarında kalacak. Ve dolayısıyla HDP baraj altında ve Meclis dışında kalacak.

O zaman neden HDP bile bile bu yola giriyor? Gerçekte karışık görünen taktik aslında çok basit... Bunu eski DEP Genel Başkanı Yaşar Kaya’nın sözlerinden de okumak mümkün…

Yaşar Kaya ne demek istedi?
Geçtiğimiz günlerde Yaşar Kaya konu ile ilgili şunları söyledi:
“HDP’nin barajın altında kalmasını istiyorum. Eğer barajın altında kalırlarsa yeniden böyle bir imkân doğacak. Diyarbakır’a gidilerek bir bölge parlamentosu kurulmasından yanayım. Fiili olarak özerklik durumu yaratılmalı. Özerk yönetim için Kürdistan Bölgesi’ni örnek alsınlar. Barajı geçerlerse bu şekilde yarım yamalak Kürt politikasına devam edecekler.”
Yaşar Kaya’yı bilenler bilir. En kıdemli PKK’lılardan biridir. Bunları da laf olsun diye söylemediği açıktır. Peki, bu sözleri de dikkate alarak HDP’nin taktiğini nasıl analiz etmeliyiz?
Olacakları adım adım ele alalım: İlk olarak HDP parti olarak seçime girecek ve barajı aşma şansları olduğunu iddia edecektir. Bu hem kendi kitlelerinin hem de PKK’ya sempatiyle bakan bazı kesimlerin oylarını almak için yapılacaktır. Bu arada tamamen TBMM dışında kalmamayı düşünerek İstanbul, İzmir gibi metropollerden yine bağımsız aday gösterebileceklerdir. Seçim sonucunda alacakları oy azamî % 7 olacaktır. Böylece güneydoğu illerinden geçtiğimiz seçimlerde çıkardıkları vekillerin hiçbirini çıkaramayacaklardır. Bu sandalyelerse firesiz bir şekilde AKP’ye geçecektir. Bu nokta işin kilit noktasıdır.

Ülke genelinde % 7 ile Meclis dışı kalan HDP’nin, güneydoğunun birçok ilinde ise oy oranları diğer partilerin tümünden fazla olacaktır. Bu noktada HDP, “Biz bu illeri (tabi onlar “ Kürdistan ” diyecektir) kapsayan bir yerel parlamentoyu Diyarbakır merkezli olarak kuruyoruz ” diyecektir. Bu fiilî Kürt özerkliğinin ilk adımı olacaktır. Parlamentodan sonra sıra yerel başbakana, bayrağa ve şu anda YDG-H olarak zaten sokağa hâkim olan PKK’nın asayiş birimlerinin bunun kolluk kuvveti olarak tanımlanmasına gelecektir. İşte Yaşar Kaya’nın bahsettiği fiilî özerklik durumu budur.

Böylece HDP’lilerin büyük kısmı bu özerk bölge parlamentosunun milletvekilleri olurken, metropollerden bağımsız olarak seçilenler ise “Biz Kürtlerin federal düzeyde temsilcileriyiz” diyeceklerdir…
Bu noktada AKP’nin ve hatta CHP’nin içindeki bazı Kürt vekiller de partilerinden istifa edip, HDP’ye geçebilirler. 

Böylece HDP-PKK TBMM’de de bulunmaya devam edecektir.

Ve AKP de bunu kabul edecektir. Hatta kabul etmenin de ötesinde bu planı beraber yapmışlardır. Nasıl mı bu kadar emin oluyoruz. Bunun cevabı da yine AKP’nin parlamento aritmetiği ve başkanlık hesaplarında gizli…

AKP ve HDP’nin ortak çıkarları bu taktiği gerektiriyor
AKP’nin, daha doğrusu Tayyip’in, odaklandığı tek şey seçimlerden birinci parti ve tek başına iktidar olarak çıkabilmek... Fakat bunu yaparken aynı zamanda Anayasayı tek başına değiştirebilecek sandalye sayısına da kavuşmak. Eğer bunu sağlayamazsa tek başına iktidar olmak yeterli olmayacak. Çünkü temel beklentileri önümüzdeki dönemde yapacakları yeni Anayasa ile “başkanlık sistemi” adı altında tam bir faşizm kurmak.
Bu noktada HDP’nin parti olarak baraj altı kalması dolayısıyla çıkaramadığı vekillerin sandalyelerini alacak olan AKP’liler çok kritik önem taşıyor. Aslında HDP Meclis’e girse de yine birlikte Anayasa yapacaklardı. Çünkü başkanlık; tabiatı gereği özerklikle, federal yapıyla, özerklikle beraber geçecekti. Tabii ki HDP de bunlara olumlu oy verecekti. Fakat böyle olunca da AKP, HDP ile beraber çalışmış, açık ittifak kurmuş olacaktı. Bu tepki çekebilirdi. Formül bu ittifakın örtülü kurulmasını da sağlıyor.
Şimdiki taktikte HDP, Diyarbakır’da özerk bölge parlamentosunu kendi inisiyatifiyle ilan etmiş görünürken, AKP de Ankara’da yapacağı Anayasa ile özerkliği ve HDP’nin bölge parlamentosunu, başkanlık ile beraber ve yine görünürde HDP ile ittifak yapmadan tanımış olacak. İşte HDP’nin parti olarak seçime girme kararının kerameti, özü ve anlamı bundan ibaret…

AKP ve HDP’nin federal, totaliter-faşist rejim planına karşı muhalefeti uyarıyoruz
Tayyip’in ve AKP’nin derdi başkanlık sistemi ile faşizm kurmak, HDP’ninki de önce özerklik sonra bölünme. Bu iki parti aslında aynı Kürt-İslam faşizmi akımının iki kolu, bir madalyonun iki yüzü… Ne AKP, HDP-PKK’nın Türkiye’yi bölmesine karşı ne de HDP-PKK, Tayyip’in Hitler rejimi kurmasına. Her ikisinin de en temel ortak noktası Türkiye Cumhuriyeti’nin, ulus devletin ortadan kalkması. Atatürk’ün adının silinmesi, mirasının yok edilmesi. Ve nihayetinde de bu ülkeden Türklüğün çıkarılması. İdeoloji ortak, amaç ortak, plan ortak…
Şimdi bu kadar ortak özellikleri olan bir cephe karşısında ne yapılmalı? Buradan muhalefeti uyarıyoruz. Türkiye’de gerçekte iki adet ve birbiriyle uzlaşmaz meseleleri olan cephe var. Bunlardan biri AKP-PKK cephesi, diğeri de tüm Türk muhalefeti. Yalnız bu iki kesim arasında önemli bir fark var: AKP-PKK cephesi örgütlü, bilinçli bir ittifak halinde ve ortak hareket etme kabiliyetinde. Bunun karşısındaki başta CHP ve MHP olmak üzere Türk muhalefeti ise hem paramparça hem de bu iki cephenin netliğini henüz kavrayabilmiş değil.

Seçimlere bu kadar az zaman kalmışken ve buradan açıkladığımız plan da devreye sokulmuşken Türk muhalefetinin acilen kendisini toparlaması şarttır. Yerel Seçimlerde tabanda, Cumhurbaşkanlığı Seçiminde ise çatı adayı çerçevesinde başlayan birlik bir adım olarak önemlidir.
Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan sağ, sol, İslamcı, laik vs. ayrımları aşacak bir Türk muhalif cephesinin kurulabilmesinden geçiyor.
Artık AKP-PKK ihanet cephesinin stratejisi bu kadar netken bizim de netleşmemiz en önemli ihtiyaçtır.
Türk muhalefetini Kürt özerkliği ve “Hitlerdoğan” rejimine karşı birliğe çağırıyoruz. Türkler bu oyunu bozacak güce sahiptir!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder