11 Ocak 2015 Pazar

HEPAR'IN «FARKI» !




HEPAR'IN «FARKI» !





MÜDAFAA-İ HUKUK
Serdar ANT

denizkurdu66@gmail.com


Parayı veren, düdüğü çalar.
Türk atasözü


...Osman Pamukoğlu tarafından yazılan 28 Temmuz Bildirgesi'nde «Emek ve alın teri her şeydir» deniliyor. Madem öyle, o zaman HEPAR yönetiminde neden emekçiler bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az?

11 Aralık 2009 Cuma

Genel Başkanlığını Osman Pamukoğlu'nun yaptığı Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR)'ın söyleminde de, isminde olduğu gibi, «hak» ve «eşitlik» kavramları ağırlıklı bir yere sahip... Parti programında ve Osman Pamukoğlu'nun konuşma ve demeçlerinde sürekli eşitliğe vurgu yapılıyor, sosyal adaletin egemen olduğu bir dil yeğleniyor. Örneğin, «Ülkenin baş düşmanları olan fakirlik ve cehalete, bütün kaynaklar seferber edilerek savaş açılacaktır» vaadi, Osman Pamukoğlu tarafından açıklanan 28 Temmuz Bildirgesi'nde Hak ve Eşitlik Partisi'nin değişmez ilkelerinden biri olarak sunuluyor. Yine aynı Bildirge'de vurgulanan bir diğer ilke de oldukça dikkat çekici:

«Emek ve alın teri her şeydir.»

Örneğin HEPAR'ı merak edip partinin web sitesini ziyaret edenler, sitenin ana sayfasında şu ifadeyle karşılaşıyorlar:

«İkinci bir milli uyanış şarttır. Bunun için halk önce fakirlikten ve cahillikten kurtarılmalıdır.»

Osman Pamukoğlu da katıldığı çeşitli televizyon programlarında, verdiği demeçlerde ekonomik sorunların terörden bile önemli olduğunu vurguluyor. Pamukoğlu, en son olarak Fatih Altaylı'nın TEK'e TEK programında bu konunun önemine değindi ve şöyle konuştu:

«Önce halkın karnı doyacak, barınma, sağlık ve eğitim sorunları çözülecek. Öncelikli sorunlar bunlardır.»

HEPAR'ın ve Osman Pamukoğlu'nun bu yaklaşımına karşı çıkmak, belirtilen konuların önemsiz olduğunu iddia etmek mümkün mü? Diğer bir ifadeyle, söylem düzeyinde «hak» ve «eşitlik» vurgusu yapmayan parti var mı Türkiye'de? Bütün partilerimiz halkın refahı, mutluluğu ve yararı için çalıştıklarını söylüyor, benimsedikleri ilkelerin ve uyguladıkları bütün politikaların bu hedefe ulaşma amacına hizmet ettiğini iddia ediyorlar. Programlarda ve liderlerin konuşmalarında, eğer o parti iktidara gelirse halkımızı, refah içinde yaşayacağı parlak ve aydınlık bir geleceğin beklediği türünden vaatler bol miktarda var!

O zaman HEPAR'ın programını okuyan ve Genel Başkan Osman Pamukoğlu'nun konuşmalarını dinleyenlerin, söylenenlere inanmak için ellerinde hangi somut değerlendirme ölçütleri var? Bu vaatlerin Osman Pamukoğlu tarafından ifade edilmesi ya da HEPAR programına yazılması, bugüne kadar benzer türden binlerce vaat dinlemiş halkımızın inanması için yeterli bir gerekçe sağlıyor mu?

HEPAR'ın ve Osman Pamukoğlu'nun siyasi ve ekonomik vaatlerinin inandırıcılığını ölçmek için elimizde şimdilik iki somut ölçüt var: Parti programı ve parti yönetimi... Çünkü başka partilerin, bugüne kadarki politika ve uygulamaları sonucu halkın yararına bir seçenek olmadıklarının ortaya çıkması, HEPAR'ın samimiyetine ve iktidara geldiğinde bugün vaat ettiklerini uygulayacağına inanmamız için yeterli değil. Şu anda muhalefet konumunda bulunan HEPAR, öncelikle program ve kadro tutarlılığı ile kendini kanıtlamalıdır. Başkalarının«kötü» olması, HEPAR'ı «iyi» yapmıyor çünkü!

HEPAR programının ekonomik sorunlar için önerdiği çözümlere baktığımızda, sorunun özüne inilmediği, yukarıdaki vaatler için ihtiyaç duyulacak ekonomik ve parasal kaynakların esas itibarıyla tasarruf tedbirlerini arttırarak elde edilmesinin amaçlandığı görülüyor. Ayrıca HEPAR yatırımları arttıracağını da vaat ediyor.

Gerçekten de işsizliğin önlenmesi, dengeli ve verimli bir büyümenin sağlanması ve bunun sonucunda da refahın arttırılması için yatırımları çoğaltmak kaçınılmaz önemdedir. Bu bakımdan Türkiye'nin bugünkü durumu gerçekten de içler acısıdır. Örneğin 2010 yıl bütçesinde borç ödemelerine 56,7 milyar lira ayıran hükümet, yatırımlar için bunun ancak üçte biri kadar bir miktar, yani 18,9 milyar lira tahsis edebiliyor. (Milliyet, 24.11.2009)

O zaman HEPAR'ın, iktidara geldiğinde, bu 18,9 milyarlık yatırım miktarını daha yukarılara çekebilmek için borç ödemelerini azaltması, hatta durdurması gerekmez mi?

Oysa HEPAR'ın programında Türkiye'nin dış borçlarının ödeneceği söylenmekte,«Hazinenin dış borçları ödenerek tasfiye edilecek» denilmektedir. Bu gerçekçi bir politika olmadığı gibi, HEPAR'ı mevcut partilerden de farklı kılmayacak boş bir vaattir. Çünkü Türkiye'nin borçları ödenerek bitmez. Bugüne kadar yapılan ödemelerle, alınan borçlardan kat be kat daha fazla bir kaynak dışarıya aktarılmıştır. Borç ödeme süreci, artık bir mali ilişki süreci değildir, bir sömürü kanalıdır. Türkiye'ye borçlarını ödesin diye değil, daha da batağa sürüklenmesi için borç veriliyor! Bu durumda bir partinin, «borçlar ödenerek tasfiye edilecek» hayali içinde olması, aslında bu bağımlılık ve sömürü ilişkisine boyun eğdiğini göstermektedir. Bu nedenle HEPAR'ın «Türkiye Cumhuriyeti Devleti uluslararası kurum ve kuruluşların «mali hegemonyasından» derhal kurtarılacaktır» vaadi de, borç ödeme konusunda bu perspektife sahip olunduğu sürece inandırıcı ve gerçekleşebilir değildir.

Bütün bu gerçeklere rağmen, HEPAR'ın bu tercihinin sınıfsal bir nedeni var mı? Diğer bir ifadeyle halkın refahını birinci amacı ilan eden HEPAR'ın yönetiminde halkın ezilen, sıkıntı çeken kesimleri ne oranda söz sahibidir?

Bu bağlamda HEPAR üst yönetimini oluşturan Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu (MYK)'nın yapısına bakmak oldukça aydınlatıcı olacaktır.

92 kişiden oluşan HEPAR Parti Meclisi'nin sosyal yapısı şöyle:

İşadamı: (17 kişi)

Yönetici: (6 kişi)

Mühendis, Mimar, Teknisyen, Uzman: (14 kişi)

Doktor, hemşire, eczacı, sağlık personeli: (7 kişi)

Avukat: (4 kişi)

Akademisyen, eğitmen, öğrenci: (6 kişi)

Bankacı, ekonomist, müşavir: (7 kişi)

Serbest Meslek: (7 kişi)

Ev kadını: (8 kişi)

İşçi: (4 kişi)

Esnaf: (3 kişi)

Emekli subay, emekli: (3 kişi)

Siyasetçi: (1 kişi)

Çiftçi: (1 kişi)

Diğer: (4 kişi)
Görüldüğü gibi HEPAR Parti Meclisi'nde işadamları en büyük grubu oluşturuyor. İşçi, esnaf, çiftçi ve serbest meslek sahiplerinin toplamı bile, işadamlarının sayısından daha az... Hatta işadamlarını, sosyoekonomik çıkarlar açısından kendilerine daha yakın olan yönetici, bankacı, ekonomist, müşavir gibi kesimlerle beraber düşünürsek, HEPAR Parti Meclisi'nde 30 kişilik belirleyici bir siyasal güç ortaya çıkıyor!

Benzer bir durum HEPAR Merkez Yönetim Kurulu'nda da geçerli... Toplam 39 kişiden oluşan MYK'nın yapısı ise şöyle:

İşadamı: (9 kişi)

Avukat: (4 kişi)

Emekli Subay: (3 kişi)

Mühendis, Mimar, Teknisyen, Uzman: (7 Kişi)

Bankacı, ekonomist, müşavir: (4 kişi)

Yönetici: (1 kişi)

Doktor, hemşire, eczacı, sağlık personeli: (5 kişi)

İşçi: (1 Kişi)

Yeminli tercüman: (1kişi)

UEFA Hakemi: (1 kişi)

Serbest meslek: 1 kişi)

Çiftçi: (1 kişi)

Akademisyen: (1 Kişi)

Ev kadını: (1 kişi)
HEPAR MYK'da da yine işadamları 9 kişiyle en kalabalık grubu oluşturuyorlar. Bankacı, ekonomist, dış ticaret uzmanı, yöneticileri de işadamlarına dâhil edersek, HEPAR MYK'da 14 kişilik belirleyici bir siyasal güç ortaya çıkıyor!

Üstelik HEPAR'ın yönetimindeki işadamları, bu sıfatı salt bir etiket olarak taşıyan kişiler de değil. Örneğin HEPAR Başkanlık Divanı, MYK ve Parti Meclisi üyesi de olan «STK ve Meslek Örgütlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı»Bahadır Özgün, Bursa gibi Türkiye sermaye sınıfının en güçlü olduğu bir ilimizdeki«Genç Sanayici İşadamları ve Yöneticileri Derneği» nin Yönetim Kurulu Başkanı...

O zaman sormak gerekiyor. Üst yönetimi bu şekilde biçimlenen, bir anlamda işadamları tarafından yönetilen (muhtemelen de finanse edilen!) bir parti, iktidara geldiğinde muhalefetteyken yücelttiği emekten ve halktan yana söylem doğrultusunda bir politika izleyebilir mi gerçekten? HEPAR'ın yönetiminde işadamları bu derece etkinse, parti programına «borç ödemesi yoluyla sömürülmeye karşıyız, iktidara geldiğimizde borç ödemelerine son verip, bu yolda harcanan kaynakları artık halkın refahı ve Türkiye'nin kalkınması için kullanacağız» diye yazabilir mi?

Osman Pamukoğlu tarafından yazılan 28 Temmuz Bildirgesi'nde «Emek ve alın teri her şeydir» deniliyor. Madem öyle, o zaman HEPAR yönetiminde neden emekçiler bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az? Daha kendi yönetiminde bile eşitliği ve hakkı egemen kılamamış bir partinin, «hak» ve «eşitlik» söylemi inandırıcı mı gerçekten?

Yoksa HEPAR'ın «farklılığı» sadece laf mı?

http://www.Heddam.com/index.asp?M=5622

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder