31 Ağustos 2019 Cumartesi

Güvenli Bölgede Kandırıldığımızı ABD Resmen Deşifre Etti.,

 Güvenli Bölgede Kandırıldığımızı.,  ABD Resmen Deşifre Etti.,


.

Güvenli Bölgede Kandırıldığımızı ABD Resmen Deşifre Etti


Yazan  
Cahit Armağan Dilek,  
17 Ağustos 2019

Fırat doğusunda tesis edilecek güvenli bölge müzakerelerinde Amerikan ve Türk askeri heyetleri mutabık kaldı denilerek üç maddelik bir ortak açıklama yapılmış ve şöyle denilmişti:
1.Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması,
2.Bu çerçevede, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye’de Müşterek Harekât Merkezinin en kısa zamanda kurulması,
3.Müteakiben, Güvenli Bölgenin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması konularında mutabık kalınmıştır.
Türkiye’nin güvenlik kaygılarını giderecek ilk aşama adımlar başlığında bir mutabakat var gibi. İçeriği konusunda mutabakat var mı bilinmiyor. Ama ABD’nin aylardır söylediği Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin güvenlik kaygısının sadece sınır güvenliğinin sağlanması olduğu görüşlerini Türk tarafı da kabullenmiş gözüküyor. Öyle olunca da, aynı Türkiye’nin sınır güvenliği sağlandıktan sonra sınırın diğer tarafındaki konularda Türkiye’nin alacağı rol yok durumu ortaya çıkıyor.
Çünkü ABD’nin Türkiye’nin tek güvenlik kaygısı olarak dikte ettiği sınır güvenliği konusuna Türk tarafının nasıl yaklaştığını dün MSB Akar Şanlıurfa’daki açıklamasında şöyle ifade etmişti: "Amacımız öncelikle sınırlarımızın güvenliğini sağlamak. Bizim için bu çok önemli. Gerçekten bizim bu hakkımız, görevimiz, sorumluluğumuzdur.'Hudut namustur' diyoruz ve hudut güvenliğini sağlamak için bütün arkadaşlarımız huduttaki görevlerini aksaksız, eksiksiz yerine getirmeye devam ediyorlar. Güvenliği sağlamak için de PKK’ya geçit vermemek gerekiyor. PKK’dan hiçbir farkı olmayan YPG de bölgedeki mevcudiyetini sürdürdüğü müddetçe hudutlarımızın güvenliğini sağlamak için elimizden gelen gayreti dün olduğu gibi bugün de aksatmadan sürdüreceğiz.”
Hem Türk hem de ABD’li yetkililer harekat merkezini öne çıkararak umut vaat ettiler! Türk yetkililer aslında olasılığı iyice azalan bir harekatın sanki yapılacakmış algısı veren “harekat” merkezi ifadesiyle muhtemel kamuoyu baskısını gündemden düşürdüler. ABD tarafı ise bir Türk askeri operasyonunu neredeyse görünür gelecekte engellemiş olmanın keyfiyle konuyu köpürttüler. Hemen askeri heyetlerini gönderdiler. Konuya verilen önemi göstermek açısından da ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) komutan yardımcısı Korgenerali de gönderdiler.
Çavuşoğlu "Menbic gibi olmayacak, izin vermeyiz" diyor. Ama öyle olacak gözüküyor İkinci bir Menbic kandırmacası fiilen sahada.
Haziran 2018'de Menbic yol haritasının detaylarını TSK ile ABD'nin Almanya'daki Avrupa Kuvvetleri Komutanlığından (USEUCOM) askeri heyetler ile yürütmüştü. Evet Türkiye USEUCOM sorumluluk alanındaydı ama harekat yapılacak Menbic CENTCOM sorumluluk alanındaydı. Asıl belirleyici olan CENTCOM iken Türkiye'nin USEUCOM ile muhatap edilmesinin oyalamanın ve kandırmanın başlangıcı olduğunu 13 Haziran 2018'de Yeniçağ'da söylemiştik.
Şimdi de öyle olacak. Çünkü CENTCOM sorumluluğundaki Fırat'ın doğusu için kurulacak müşterek harekat merkezini konuşmak üzere yine USEUCOM/Almanya'dan ABD askerleri geldi.
Haydi bunu AB’nin kendi iç komuta kontrol işleyişi diyelim. Ama bunun Türkiye’ye karşı bir oyalama ve geçiştirme, konuyu başka hedeflere yönlendirme olduğunu bir kez daha söyleyerek uyaralım: Bunun sonu Türkiye’nin daha büyük tehditlere maruz kalmasıdır.
Ve Harekat Merkezinin amacına gelelim.
Türk tarafı kurulacak harekat merkeziyle Fırat doğusunda kurulacak 32 km derinliğinde bir alanının güvenli bölge olacağını, bu bölgedeki PKK/YPG’nin bölge dışına çıkarılacağını, silahlarına el konulacağını, bölgenin kontrolünün Türkiye’de olacağını iddia ediyor. Talepleri de bu yönde.
ABD tarafından bu konuda en net açıklama Şanlıurfa’ya gelen USEUCOM komutan yardımcısı Korgeneralin ziyaretine ilişkin olarak USEUCOM’dan yapılan açıklama.
Ara bilgi verelim. CENTCOM ve USEUCOM operasyonel komutanlıklardır ve görevleri açısından doğrudan ABD Başkanına bağlıdır.
Açıklamanın tercümesi aynen şöyle:
"Devam eden müzakereler, geçtiğimiz hafta Ankara'da düzenlenen ve Türkiye'nin güvenlik endişeleri, IŞİD’in yeniden birleşmesini önlemek için Suriye'nin kuzeydoğusunda güvenliği sağlama ve Koalisyon ve ortaklarımızın IŞİD’in tamamen bozguna uğratma başarısına odaklanmasını sağlama konularına değinen askeri görüşmelerin hemen ardından gerçekleştirildi. Müşterek harekat merkezi bu çaba için planlama ve bilgi vermeyi sürdürecektir."
Ne diyor ABD? Kurulacak harekat merkezi Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanmasına yönelik sonrasında da Suriye kuzey doğusunda IŞİD’le mücadele hedeflidir. O kadar.
Güvenli bölge uygulaması maksadıyla tesis edilecek harekat merkezinin amacına ilişkin olarak Türkiye ile ABD’den gelen açıklamalarda bir örtüşme görüyor musunuz? Hayır.
Peki ne var? Bir harekat merkezi kurulacak. Bu harekat merkezi Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak üzere sınır hattında 5-6 km (yer yer 9 km ) derinliğinde oluşturulacak bir tampon bölgeyi kontrol edecek. Tampon bölgenin güneyinde 32 km’ye kadar derinlikte ise havadan kontrol için uçuşa yasak saha oluşturulacak. Aslında koalisyon bu bölgede zaten uçuş yapıyor. Bu uçuşların asıl hedefi ABD açıklamasında olduğu gibi IŞİD.
Bölgenin böyle olacağını nereden çıkarıyoruz? ABD’nin Suriye temsilcisi diplomat Jeffrey’nin aylardır yaptığı açıklamalardan biliyoruz. Rakamsal olarak, görevler olarak yapmak istediklerini açıkladıkları Suriye politika değerlendirmelerinden biliyoruz. Irak kuzeyindekinin aynısını Suriye kuzeyinde yapmak istediklerini açıkça resmen söylediklerinden biliyoruz. Ve ayrıca ABD’den aldığı talimat ve yönlendirmeyle SDG’nin yani PKK-YPG’nin yaptığı açıklamalarından biliyoruz.
ABD açıklamasında PKK-YPG-SDG’den hiç tek kelime bahsedilmemesi, uzaktan yakından ima bile edilmemesi dikkat çekici.
Bu durum, ortak hedefler ve tehditler konusunda mutabakat olmadan müşterek harekat merkezi kurmakla ABD’nin Türkiye’yi bir kez daha kandırdığının ve Fırat doğusunda kendi hedefleri doğrultusunda Türkiye’yi alet ettiğinin açık ilanıdır.
ABD Avrupa Komutanlığının açıklaması da bunun resmen duyurusudur.
Tabi burada sadece ABD’yi suçlamakla bu vahim gelişmeden kurtulunamaz. Bunca uyarılara rağmen iktidarın  bir ABD-PKK planı olan güvenli bölge uygulamasını hayata geçirmek için ABD ile mutabık kalmayı başarı olarak sunması ve körü körüne ısrar etmesi en büyük hatadır. Yol yakınken, henüz harekat merkezi açılmamışken bu içi boş mutabakattan dönülmelidir.
Bakalım Türk yetkililer ABD Komutanlığının Türk tarafının açıklamalarını yalanlayan boşa çıkaran açıklamasına ne diyecek. Halen sanal bir başarı ve umut hikayesi mi anlatılacak yoksa kabullenilecek mi?  Veya olasılığı iyice düşen bir harekatı yeniden gündeme taşımayı deneyebilecek mi?








21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 5

21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 5



b. Özet Proje Bilgileri 

1. Proje Yatırım Maliyeti PLE Mühendislik firması tarafından yapılan fizibilite etüdünde projenin toplam sistem için yatırım maliyeti 2,4 milyar Dolar 
olarak hesaplanmıştır. 
Türkiye kesiminin tahmini maliyeti ise kamulaştırma dahil 1,4 milyar Dolar düzeyindedir. 
Türkiye kesiminin tüm finansmanı, Türkiye tarafından değil; bizzat projeye iştirak eden şirketlerce karşılanacak olup, işin zamanında bitirilmesi 
durumunda proje, Türkiye’ye hiçbir maliyet getirmeyecektir. 

Türkiye, 1.4 milyar Dolarlık Türkiye kesimi yatırım maliyetinin aşılması durumunda, karşılıklı anlaşmaya bağlı olarak devreye girip girmeyeceği 
tespit edilecek 300 milyon Dolar tutarında Hükümet Garantisi sağlamış bulunmaktadır. 

2. Proje Süresi 

Esas süre 40 yıl olmakla birlikte, proje katılımcılarının talep etmesi durumunda, 10’ar yıllık dönemler halinde iki kez uzatılması mümkündür. 

3. Projenin Teknik Özellikleri Maksimum Kapasite 50 MTY (1 Milyon varil/gün) 

Toplam Uzunluk 1,774 km 
Azerbaycan 440 km 
Gürcistan 260 km 
Türkiye 1,074 km 
Boru Çapı 42’/34’ 
Dizayn Basıncı 100 Bar 
Toplam Pompa İstasyonu 8 
Türkiye 4 

4. Projeden Sağlanacak Gelir 

BTC Projesi’nden sağlanacak dolaylı kazançlar bir yana bırakılırsa, Türkiye’nin, bu projeden ‘geçiş vergisi ve işletmecilik hizmetleri’ karşılığında; taşınacak kapasiteye bağlı olarak, 1-16. yıllar arasında 140 ile başlayıp 200 milyon Dolara ulaşan, 17-40. yıllar arasında ise 200 ile başlayıp 300 milyon Dolar civarına çıkan bir yıllık gelir elde etmesi beklenmektedir. 

Özellikle 50 MT’luk maksimum yıllık kapasiteye ulaşıldığında BTC’den sağlanması beklenen gelirin, Irak hattından sağlanan gelirin üzerinde olacağı 
anlaşılmaktadır. 

Bu rakamlar, BTC’nin Türkiye açısından önemini daha da somutlaştırmaktadır. 

5. Projenin Türkiye’ye ve Doğu-Batı Enerji Koridoru’na Diğer Katkıları 

Ekonomik etkileri kısaca gözden geçirilirse, hattın gerçekleşmesi ile geçiş ücreti ve sahalardaki payımızdan dolayı önemli ölçüde gelir elde edilecek; taşıma maliyetlerinin minimuma indirilmesi, finansman ve navlun ücretlerinden sağlanacak tasarruf gibi nedenlerle daha ucuza ham petrol temin etmek mümkün olacaktır. BTC hattından alınacak petrol ile, ithalata bağımlı ülkemizin enerji arz güvenliğine yapılacak katkı açısından da çok ciddi bir avantaj tesis edilmiş olacaktır. 

İnşaat aşamasında yaratılacak yeni istihdam ve iş olanakları ile de hem Türk özel sektörünün önü açılacak hem de hattın geçtiği bölgelerde ekonomik canlanma yaşanacaktır. Özellikle inşaat aşaması boyunca, kısa, orta ve uzun vadeli istihdam olanakları yaratması açısından projenin, gerek boru hattı güzergâhı üzerinde gerekse deniz terminali mücavir alanlarında bulunan yerleşim birimleri için pek çok imkan yaratması beklenmektedir. Halihazırda, geliştirilme aşamasında olan sosyal ve çevresel yatırım programları ile de boru hattı ve deniz terminali civarında bulunan genel çevre ve yerleşim alanlarına bir takım faydalar sağlanması mümkün olacaktır. 

<   Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun en kritik ayağını oluşturan BTC HPBH ile hem Türkiye’nin jeopolitik önemi artacak hem de Azerbaycan ve Gürcistan’ın siyasi ve iktisadi istikrarına katkı yapılacaktır. >

  BTC hattı içinde ve Ceyhan terminalindeki ham petrol sayesinde, kriz zamanlarında arz esnekliği sağlamak üzere, Türkiye’nin stratejik petrol stok kapasitesi de artacaktır. Proje ile Ceyhan terminali önemli bir uluslararası petrol piyasası merkezi haline gelirken; yaratılan sinerji ile Mersin ve İskenderun limanları da hızla canlanacaktır. 

Bugüne kadar siyasi, ekonomik, stratejik ve güvenlik bakımından en uygun çözüm olduğunu tüm dünyaya kanıtlayan BTC HPBH Projesi, Türk Boğazları ’ndaki aşırı trafik yükünden kaynaklanan geçiş risklerinin en aza indirilmesi sayesinde çevresel etkiler bakımından da açık ve önemli bir avantaj sağlayacaktır. 

Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun en kritik ayağını oluşturan BTC HPBH ile hem Türkiye’nin jeopolitik önemi artacak hem de Azerbaycan ve Gürcistan’ın siyasi ve iktisadi istikrarına katkı yapılacaktır. Proje ile Azerbaycan, dünya genelinde sayılı üreticiler arasına girerken, Gürcistan da en önemli geçiş ülkesi olarak ön plana çıkacaktır. 

Çeşitli ulusal ve uluslararası platformlarda da pek çok kereler vurgulandığı üzere, hattın geçeceği güzergah Doğu ile Batı arasında bir enerji köprüsü oluşturacak ve her şeyden önemlisi bu proje, bölge ülkelerinden dünya pazarlarına ham petrol ve doğal gaz nakledecek diğer boru hattı projelerine de öncülük edecektir. 

BTC’yi, sırasıyla Azerbaycan gazını Türkiye ve Avrupa’ya ulaştıracak Şah Deniz Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ve Türkmenistan gazını ülkemiz ve Avrupa piyasalarına taşıyacak Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi izleyecektir. Bu hatlar, bugün ikisi de hızla ilerleyen Türkiye-Yunanistan-İtalya ve Türkiye-Bulgaristan Romanya-Macaristan-Avusturya Doğal Gaz Boru Hattı projelerine bağlandığında koridor tamamlanacak ve Türkiye gerek petrol gerekse doğal gazın Batı piyasalarına aktarımı bakımından tam anlamıyla bir enerji terminaline dönüşmüş olacaktır. 


DİPNOTLAR;

1 BP-Statistical Review of World Energy 2002, (Londra; Haziran 2002), s.38.; 
World Energy Council, ‘Yarının Dünyası için Enerji’ (Ankara, 1996), ss. 43-47, 288-91’deki Tablo C1a,C1b,C4a,C4b, 302’deki Tablo C15; 
B. Yücel, ‘21. Yüzyıl Eşiğinde Türkiye’nin Enerji Politikalarına Yön Verecek Gelişmeler’, Türkiye 6. Enerji Kongresi, (Ankara: Dünya Enerji Konseyi, 1994), ss.24-38.; 
B. N. Bayraktar, ‘Enerji Kullan›m Yönünden Ülkelerin Uygarlık Düzeylerinin Karşılaştırılması’, Enerji Politikaları ve Planlama - Türkiye 7. Enerji Kongreyi, 
Ankara: Dünya Enerji Konseyi, 3-8 Kasım, 1997, ss. 11-19.; 
F. Birol, ‘Küresel Enerji Talebi: Uzun Vadeli Bir Bakış’ Enerji Politikaları ve Planlama - Türkiye 7. Enerji Kongreyi, 
(Ankara: Dünya Enerji Konseyi, 3-8 Kasım, 1997), ss. 1-6; 
International Energy Outlook, 1999 baskısı, ‘Environmental Issues and World Energy, Table A.10, Reference Case’, 
http://www.eia.doe.gov/oiaf/ieo99/environmental.html; 
International Institute for Applied System Analysis (IIASA) and World Energy Council (WEC), ‘Global Energy Perspectives’, N. 
Nakicenovic, A. Grubler ve A. Mcdonald (Der.) (Cambridge University Press., 1998), Chapter 4.; International 
Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply Potential of Central Asia and Transcaucasia, 1998 baskısı,(OECD/IEA Pub., Paris), Part IV. 
2 Tablonun hazırlanmasında kullanılan kaynaklar: International Energy Agency- World Energy Outlook, 1982 baskısı, (OECD/IEA Pub., Paris), s. 65.; 
Energy Agency - World Energy Outlook, 1998 bask›s›,(OECD/IEA Pub., Paris).; 
International Energy Agency- World Energy Outlook: Assessing Today’s Supplies to Fuel Tomorrow’s Growth, 2001 Insights, OECD/IEA Pub., Paris.; 
BP- Statistical Review of World Energy 2002, (Londra; Haziran 2002). 
3 Hidrolik hariç, günefl, rüzgar, gel-git, jeotermal, geleneksel ve modern biyolojik yakıtlar. 
4 Aslında, elimizde, enerjinin geleceği hakkında, Ajans raporu (IEA 1998) dışında, biri Dünya Enerji Konseyi’ne (WEC 1996) ait, diğeri ise Konsey ve Uluslararası Uygulamalı Sistemler Analiz Enstitüsü’nün ortak raporu (IIASA/WEC 1998) olmak üzere iki adet çalışma daha vardır. 

Bu üç rapor, en azından 2020 yılına kadar dünyanın geniş ölçüde fosil yakıtlara bağımlı kalacağı ve alternatif enerji kaynaklarının ise çok sınırlı bir paya sahip olacağı konuları üzerinde anlaşmaktadırlar. Bu raporların tümünde, enerji ve çevre açısından 2020’ye kadarki görünüm hemen hemen aynı olmakla 
birlikte, asıl farklılık 2020’den sonra ortaya çıkmaktadır. WEC (1996) ve IIASA/WEC (1998) çalışmaları, çeşitli enerji ve çevre senaryoları itibarıyla 
öngörülerini 2050 hatta 2100 yılına kadar uzatmaktadırlar. Burada, Keynes’in “uzun dönemde hepimiz ölüyüz!” felsefesinden esinlenerek ve diğerlerine 
göre daha gerçekçi bir senaryodan hareket ederek önümüzdeki 20 yılı detaylı şekilde analiz eden Ajans (IEA) tahminleri tercih edilmiştir. 
5 International Energy Agency - World Energy Outlook, (Paris: OECD/IEA Pub., 1998), ss. 19-20. 
6 Aynı raporu 2001 verileriyle revize eden Ajans’ın (International Energy Agency- Key World Energy Statistics, (OECD/IEA, Paris, 2001)) 
raporundaki genel eğilimlerin aynı kalacağını belirterek, Hazar’a daha geniş yer ayırması bunun kanıtıdır. 
7 International Energy Agency - World Energy Outlook: Assessing Today’s Supplies to Fuel Tomorrow’s Growth, 2001 baskısı, (OECD/IEA Pub., Paris), s. 33. 
8 Energy Economist, ‘Transport into 2020’, Financial Times Energy, (Eylül 1998), ss.1-7. 
9 Afganistan savaşının Hazar boru hatlarına etkisi, bu savafşın arka planında ABD’nin bölgedeki tüm potansiyel oyunculara ve/veya seyircilere 
gönderdiği çeşitli mesajların değerlendirildiği bir çalışma için bkz. Cenk Pala, ‘Afganistan Savaşı’nın Hazar Boru Hattı Projelerine Etkisi: Kırmızı Kalem Bu Kez Kimin Elinde’, PetroGas, Cilt 26, (Kasım-Aralık, 2001), 38-43. 
10 International Energy Agency- Key World Energy Statistics, (OECD/IEA, Paris, 2001), ss. 135-136. 
11 Tablo için kullanılan kaynaklar: International Energy Agency- World Energy Outlook: Assessing Today’s Supplies to Fuel Tomorrow’s Growth, 
2001 Insights, OECD/IEA Pub., Paris. S.24.; International Energy Agency - World Energy Outlook, 1998 baskısı,(OECD/IEA Pub., Paris). s. 64, Table 6.1. 
12 TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ETKB Alt Komisyon Raporları, Türkiye 1. Enerji Şurası- 7-9 Aralık, İstanbul, (Ankara: 1998), ss.10-25. 
13 BP- Statistical Review of World Energy 2002, Haziran, Londra. 
14 Bu felaket senaryolarını örnekleyebiliriz: 1865 yılında ünlü İngiliz iktisatçısı Stanley Jevons, İngiltere kömür kaynaklarının çok kısa bir süre içinde tükeneceğini yazmıştır. Oysa, 1860’lara 70 milyon tonluk bir üretim 
düzeyi ile giren İngiltere için bu yıllar, kömür üretiminin hızla arttığı yıllar olmuştur. 1914 yılında ise bu kez ABD Maden Bürosu, Amerikan’ın 10 yıllık petrol rezervinin kaldığını savunmuştur. Çeşitli hükümet kuruluşlar› 
bu kehanetlere devam etmişler ve ilkin 1939’da, ardından 1951’de Amerikan petrol rezervlerine 13 yıl ömür biçilmiştir. Bu tahminler arasında en çarpıcı olanı ise, 1972’de Roma Klubü tarafından yayınlanan “Ekonomik Büyümenin Sınırları” isimli 70’lerin ünlü raporunda yer alan petrol rezerv tahminleridir. Rapora göre, o tarihte 550 milyar varil olan dünya ispatlanmış ham petrol rezervleri, 20 yıl içinde tükenecektir. Oysa, 1970 ile 1990 yılları arasında dünya 600 milyar varil petrol tüketmiştir. Üstelik, Roma Klubü tahminlerinin tersine, 1990’da 
(petrol benzerleri hariç) hiç kullanılmamış “ ispatlanmış ” rezerv miktarı 900 milyar varil düzeyine ulaşmıştır. 
Burada, dünyanın 2003 yılına 1 trilyon varili aşan (ki bazı tahminlere göre 3 trilyon varil) bir petrol rezerviyle girmiş olduğunu da kayda geçmek gerekir (‘Environmental Scales: plenty of Gloom’, The Economist, Cilt 20, 
(December, 1997), ss. 21-23; BP- Statistical Review of World Energy 2002, Haziran, Londra., s.4.). 
15 Cenk Pala ve E. Engür, ‘Kafkasya Petrolleri: 21. Yüzyılın Eşiğinde Hazar Havzası ve Türkiye’, İşletme ve Finans, Sayı 152, (Kasım, 1998), s. 25. 
16 International Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply Potential of Central Asia and Transcaucasia, 1998 baskısı,(OECD/IEA Pub., Paris). 
17 United Nations, Energy Information Administration, Caspian Sea Region: Reserves and Pipeline Tables (New York: United Nations, 2002), ss. 4-6. 
18 BP- Statistical..., s. 4. 
19 BP- Statistical..., s. 20. 
20 International Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply Potential of central Asia and Transcaucasia, 1998 baskısı,(OECD/IEA Pub., Paris). ; 
United Nations, Energy Information Administration, Caspian Sea Region: Reserves and Pipeline Tables (New York: United Nations, 2002). 
21 Tablo için kullanılan kaynaklar: International Energy Agency-World Energy Outlook, 1998 bask›s›,(OECD/IEA 
Pub., Paris). s. 134, Table 8.10.; International Energy Agency- Key World Energy Statistics, (OECD/IEA, 
Paris, 2001), s. 38,Table 2.1,135.; BP- Statistical Review of World Energy 2002, Haziran, Londra, ss. 910,25,40. 
22 International Energy Agency- Key World Energy Statistics, (OECD/IEA, Paris, 2001), s. 42, Table 2.3. 
23 International Energy Agency- Key World Energy Statistics, (OECD/IEA, Paris, 2001), s. 172, Table 2.10. 
24 European Union, European Comission-Diroctorate-General for Energy and Transport, Green Paper: Towardsa Europen Strategy for the Security 
of Energy Supply, (Brüksel: EU, 29 Kas›m 2000), s.769. 
25 European Union, European Comission-Diroctorate-General for Energy and Transport, Green Paper: Towardsa Europen Strategy for the Security of 
Energy Supply, (Brüksel: EU, 29 Kas›m 2000). 
26 Güneş, rüzgar, gel-git, jeotermal, geleneksel ve modern biyolojik yakıtlar. 
27 Cenk Pala ve E. Engür, ‘Kafkasya Petrolleri: 21. Yüzyılın Eşiğinde Hazar Havzası ve Türkiye’, İşletme ve Finans, Sayı 152, Kasım, 1998, ss. 21-39. 
28 Tabloyu oluştururken kullanılan kaynaklar: International Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply 
Potential of central Asia and Transcaucasia, (Paris: OECD/IEA Pub., 1998); BP- Statistical Review of World 
Energy 2002, Haziran, Londra. 
29 International Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply Potential of central Asia and Transcaucasia, 
1998 baskısı,(OECD/IEA Pub., Paris); BP- Statistical Review of World Energy 2002, Haziran, Londra; United 
Nations, Energy Information Administration, Caspian Sea Region: Reserves and Pipeline Tables (New York: United Nations, 2002). 
30 Cenk Pala ve E. Engür, ‘Kafkasya Petrolleri: 21. Yüzyılın Eşiğinde Hazar Havzası ve Türkiye’, İşletme ve Finans, Sayı 152, Kasım, 1998, s. 25. 
31 International Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply Potential of central Asia and Transcaucasia, 1998 baskısı,(OECD/IEA Pub., Paris); 
BP- Statistical Review of World Energy 2002, Haziran, Londra; United Nations, Energy Information Administration, Caspian Sea Region: 
Reserves and Pipeline Tables (New York: United Nations, 2002). 
32 United Nations, Energy Information Administration, Caspian Sea Region: Reserves and Pipeline Tables (New York: United Nations, 2002). 
33 BP, Statistical Review of World Energy 2002, (Londra: BP, 2002). 
34 Cenk Pala, ‘Afganistan Savaşı’nın Hazar Boru Hattı Projelerine Etkisi: Kırmızı Kalem Bu Kez Kimin Elinde’, 
PetroGas, Say› 26, Kasım-Aralık, 2001, ss. 38-43. 
35 United Nations, Energy Information Administration, Caspian Sea Region: Reserves and Pipeline Tables (New York: United Nations, 2002). 
36 Reuters, 21 Ağustos 2002. 
37 International Energy Agency – Caspian Oil and Gas, The Supply Potential of Central Asia and Transcaucasia, (Paris: OECD/IEA Pub., 1998). 
38 ‘Afganistan Savaşı’nın Hazar Boru Hattı Projelerine Etkisi: Kırmızı Kalem Bu Kez Kimin Elinde’, PetroGas, Sayı 26, Kasım-Aralık, Ankara, ss. 38-43. 


***

21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 4

21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 4



Özbekistan Ham Petrol ihracatı açısından önde gelen bir ülke olmamakla birlikte, fazlalık olduğu taktirde, Hazar’ın doğusundaki petrolü Batıya (başta BTC) ve Doğuya taşıyacak bir boru hattı inşaa edildiği zaman, Özbekistan da kazanan tarafta yer alacaktır. Üstelik, böyle bir ihtimal, coğrafi avantajından dolayı Özbekistan’a kendi petrolünü Kazakistan ve Türkmenistan ile mübadele etme şansı da vermektedir. 
Hazar’ın batısındaki boru hatları Kazakistan ve Türkmenistan’ın kârlılığını arttırabilmektedir. Özbekistan’ın doğu ve güney piyasalarındaki rekabet gücü diğer piyasalara göre biraz daha fazla olmakla birlikte; özellikle Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzatılacak doğal gaz boru hatlarının hayata geçmesiyle, Azerbaycan ve Türkmenistan gazının ardından Özbekistan gazı da Batı piyasalarına ulaşabilir. 

Bu vesileyle, bölge doğal gaz ihracat olanaklarına bakıldığında ilk göze çarpan faktör, Hazar’ın temel uluslararası pazarlara olan uzaklığıdır. Esasen, daha önce sözü edilen petrol boru hattı güzergâhlarının karşı karşıya bulunduğu zorluklar, doğal gaz boru hatları için de geçerlidir. Mevcut tek çıkış yolu RF kontrolündeki eski boru hattı sistemidir. RF, bu sistemden sadece BDT ülkelerine yapılan gaz ihracatına imkan tanımakta, ancak, ekonomik açıdan zayıf bu ülkelerin gaz borçlarını ödemeleri mümkün olamamaktadır. 

Orta ve uzun dönemde artması muhtemel talep nedeniyle Avrupa, Pakistan, Hindistan ve Güneydoğu Asya’ya boru hatları yapılması gündeme gelebilecektir. Pakistan ve Hindistan’a yapılması planlanan doğal gaz ihracatı, yıllardır iç savaşın şiddetle devam ettiği ve bugün de ABD ve Batı ülkeleriyle savaşın ardından yeni bir denge oluşturulmaya çalışılan Afganistan üzerinden planlanmaktadır. Ancak, savaşın ardından güvenli ve istikrarlı bir ülke yaratılması ve boru hatları için gereken anlaşmaların tamamlanması için, kanımızca en az 10 yıl geçmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, Pakistan ve Hindistan pazarları hızla gelişse bile, Afganistan güzergâhının içinde yer aldığı bu tip boru hattı projelerinin gerçekleşme şansı, bize göre kısa ve hatta orta vadede mümkün gözükmemektedir.38 Doğu Türkistan üzerinden Çin’e ihracı düşünülen doğal gazın ise uzun bir mesafe kat etmesi gerekmektedir. 

Diğer ihraç güzergahı ise Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanmaktadır. Burada çeşitli güzergâh alternatifleri tartışılmaktadır. Bu planlara göre, Türkiye’ye doğal gaz İran veya Hazar Denizi’nden geçecek bir hat ile ulaşabilecektir. Doğu-Batı Enerji Koridoru’nu geliştiren Türkiye ve ABD, tercihini ikinci seçenekten yana kullanmıştır. ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar ve Hazar’ın statüsünün belirlenmemiş olması özellikle Türkmen doğal gazının İran üzerinden Türkiye’ye taşınması konusundaki en önemli engeldir. 

Türkiye’nin tercihi olan Hazar geçişli ikinci alternatif (TCP) ise, özellikle Türkmenistan’ın, Türkiye ile imzalamış olduğu anlaşmadan kaynaklanan 
yükümlülükleri yerine getirmemesi ve boru hattını yapacak PSG konsorsiyumu nun yetkilendirme belgesini uzatmaması nedeniyle şimdilik askıdadır. Yine de, her şey bu kadar olumsuz değildir. Eğer Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan ve Türkmenistan, özellikle de Azerbaycan ve Türkmenistan bir araya gelerek, Azeri gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Şah Deniz Projesi’ni, Hazar geçişli boru hattının ilk basamağı olarak görür ve ortak bir çözüm üretirlerse, kanımızca suni nitelikteki bu tip tüm sorunlar rahatlıkla çözümlenir. 

Bu anlamda, uzunca bir aradan sonra, Ekim 2001’de, Azerbaycan ve Türkmenistan yetkililerinin, boru hattının kapasitesi hakkındaki görüşmeleri 
yeniden başlatmış olmaları çok olumlu bir adımdır. 

<  Günümüzde, Rusya’nın sahip olduğu atıl durumdaki boru hatlarının taşıma kapasiteleri, bölge rezervlerinin nakliyesini kaldıracak durumda ve yeterlilikte değildir. >

Buraya kadar ele alınanları kısaca toparlarsak: Günümüzde, Rusya’nın sahip olduğu atıl durumdaki boru hatlarının taşıma kapasiteleri, bölge rezervlerinin 
nakliyesini kaldıracak durumda ve yeterlilikte değildir. Bu konudaki diğer bir sınırlama ise, mevcut Rus ham petrol ihraç hatlarının büyük bölümünün, Karadeniz’deki Novorosisk Limanı’nda son bulması ve buradan yükleme yapan tankerlerin Akdeniz’e, yani pazara açılabilmek için fazlaca kalabalık, ekolojik ve politik olarak da hassas olan Karadeniz ve Türk Boğazları’nı kat etmek zorunda olmalarıdır. 

Önümüzdeki 20 yıl içinde Hazar Bölgesi ham petrol ihracat potansiyelinin hızla artacağı anlaşılmaktadır. Bölgedeki üç büyük uluslararası ortak girişim olan Azerbaycan’daki AIOC (Azeri-Çırak-Güneşli), Kazakistan’daki Tengizchevroil (Tengiz) ve Agip KCO (Kaşağan) konsorsiyumların faaliyetleri sayesinde, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde üretimin 3.5- 4 milyon varil/gün ve ihracatın 2.5-3 milyon varil/gün’e ulaşması beklenmektedir. Bu da gösteriyor ki, Hazar Bölgesi yeni bir Orta Doğu olamasa da, 4-6 milyon varil/gün üretim kapasitesine sahip, stratejik 
açıdan Batı’nın elindeki en önemli petrol sahası olan Kuzey Denizi’ne yaklaşık olarak eşit bir kapasiteyi dünya enerji piyasalarına sunacaktır. 

Türkiye Cumhuriyeti olarak, yürütülmekte olan çeşitli uluslararası boru hattı projelerinin desteklenmesine ilişkin politikalarımızda, ülkemiz ihtiyaçları ve çıkarları vazgeçilmez ve birincil öncelikli faktörler olmakla birlikte; Hazar Bölgesi’nde üretilecek petrol ve doğal gazın üçüncü ülkelere taşınmasını teşvik etmek de, özellikle tüm bölgenin sosyo-ekonomik refahı ve siyasi istikrarı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu önemli gerçeğin bilincinde olan Türkiye, söz konusu amaca ulaşmak için yoğun uğraşlar vermektedir. 

Şu bir gerçek ki, geride bıraktığımız son üç yıl içinde, bunca seçeneğin arasında ekonomikliğini çoktan kanıtlamış, Eylül 2002’de inşaat çalışmaları başlatılacak ‘Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi’ ve öncelikle Azeri ardından Türkmen gazlarını ülkemize buradan da Avrupa’ya sevk etmeye yönelik ‘doğal gaz boru hattı projelerimiz’ bir adım öne çıkmıştır. BTC ile birlikte ‘Doğu-Batı Enerji Koridoru’nu tesis edecek Şah Deniz Projesi ise sadece Hazar boru hatları denklemini Türkiye lehine değiştirmekle kalmayacak, orijinal planda bu koridorun diğer ayağı olan Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı’nın da ilk ayağını oluşturacaktır. Artık, 21. Yüzyılın Enerji Projesi olarak da adlandırılan, BTC HPBH Projesi’ni kısaca ele alan aşağıdaki bölüme geçebiliriz. 

IV. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi 

a. Projenin Gelişimi 

Hazar Denizi’nin soğuk suları altında yatan ‘zengin’ hidrokarbon rezervlerinin, uluslararası enerji piyasalarına ulaştırılması meselesi, 10 yılı aşkın bir süredir Türk ve Dünya kamuoyunun yakından, merakla ve dikkatle takip ettiği çok önemli bir gündem maddesidir. 

Kuşkusuz, BTC HPBH Projesi’nin hayata geçtiği bugünlere gelinmesinde, Hazar Denizi’nde yer alan Azeri, Çırak ve Güneşli sahalarındaki petrolün arama, üretim ve paylaşımı konusunda Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ‘SOCAR’ ile yabancı petrol şirketleri arasında, 20 Eylül 1994 tarihinde, Bakü’de ‘Azerbaycan Petrollerinin Üretim Paylaşım Anlaşması’ imzalanmasının ve böylece Ana İhraç Boru Hattı’nın kurulmasının çok kritik bir rolü vardır. 

Ana İhraç Boru Hattı inşasının uzun bir süre gerektireceğini göz önünde bulunduran AIOC Konsorsiyumu üyeleri, Haziran 1995 tarihinde, ilk yıllarda üretilecek ham petrolün (Erken Petrol) mevcut altyapının kullanımı yoluyla ihraç edilmesine karar vermiştir. 

Türkiye, Ağustos 1995’te, ham petrolün ‘ Batı güzergâhı ’ üzerinden Supsa İhraç Terminali’ne (Gürcistan) ulaştırılmasını kapsayan bir teklif sunmuştur. Ancak Konsorsiyum, Ekim 1995’te, ‘Erken Petrol Üreti-mi’nin, Batı ve Kuzey güzergâhları kullanılarak, iki hat halinde ihraç edilmesini kararlaştırmıştır. Bu karar doğrultusunda, 1998 yılı itibarıyla her iki güzergâhtan 5 milyon ton/yıl düzeyinde ham petrol sevkiyatına başlanmıştır. Ancak özellikle Kuzey Hattı’nın bir kaç kez kesintiye uğraması ve Temmuz 1999’da saldırıya uğraması sonucu bu hattan taşımacılık tamamen durmuştur. Özellikle hattın güvenliği meselesi nedeniyle tüm üreticilerin ve enerji dünyasının dikkati ve ilgisi bir anda 
güvenli, ekonomik bir boru hattı alternatifi sunan BTC Projesi’ne yönelmiştir. 

BTC HPBH Projesi kapsamında, Bakü’den başlayıp, Ceyhan’da son bulacak bir boru hattı ile başta Azeri petrolü olmak üzere Bölge’de üretilecek petrollerin Ceyhan’a taşınması ve buradan da tankerlerle dünya pazarlarına ulaştırılması planlanmaktadır. Bu kritik proje, petrolün uluslararası piyasaya ihracı için kullanılacak emniyetli bir taşıma sisteminin tesis edilmesini amaçlamaktadır. Kaldı ki, söz konusu proje ile hem ekonomik açıdan uygun hem de çevresel açıdan sürdürülebilir bir taşıma sistemi kurulmuş olacaktır. 

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Ana İhraç Boru Hattı Projesi ile ilgili olarak Dünya Bankası finansmanı ile müşavir PLE firmasına hazırlatılan fizibilite raporu, 1997 yılı sonunda tamamlanmış ve Ağustos 1998’de banka tarafından onaylanmıştır. Söz konusu fizibilite etüdünde, projenin teknik ve ekonomik yapılabilirliği irdelenmiş; bunun yanı sıra finanssal ve hukuki yapılanmaya yönelik çeşitli model önerilerine de yer verilmiştir. 
Ayrıca detaylı bir Çevresel Etki Değerlendirme Etüdü de hazırlanmıştır. 

Projenin resmiyet kazanmasına yönelik çerçeve anlaşması niteliğindeki ‘Hükümetlerarası Anlaşma-IGA’, 18 Kasım 1999’da, İstanbul’da yapılan son AGİT Zirvesi’nde bir araya gelen Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Cumhurbaşkanları tarafından, ABD Başkanı’nın da şahitliğinde imzalanmıştır. Ayrıca, ‘Ev Sahibi Ülke Anlaşması-HGA’, ‘Anahtar Teslim Müteahhitlik Anlaşması-TA’ ve ‘Hükümet Garantisi Anlaşması-GG’ da bu tarihte parafe edilmiştir. 

3 Ekim 2000’de Azerbaycan, BTC Projesi’ni desteklemek üzere bir ‘Sponsor Grup’ meydana getirmiştir. 17 Ekim’de, AIOC üyesi 8 şirketten (SOCAR, BP, Unocal, Statoil, TPAO, Itochu, Ramco ve Delta-Hess) oluşan bu yeni grubun üyeleri, bir ‘Sponsor Grup Finansman ve İşbirliği Anlaşması’ imzalayarak Ana İhraç Boru Hattı (MEP) Katılımcıları adını almıştır. 

MEP Katılımcıları, 17-18 Ekim 2000 tarihlerinde sırasıyla Azerbaycan ve Gürcistan ile ‘Ev Sahibi Ülke Anlaşmaları’nı tamamlamış; 19 Ekim 2000 tarihinde ise Türkiye Cumhuriyeti ile ‘Ev Sahibi Ülke Anlaşması’ ve ‘Hükümet Garantisi Anlaşması’nı, BOTAŞ ile de ‘Anahtar Teslim Müteahhitlik Anlaşması’nı imzalamıştır. Böylece, artık bir ‘Dünya Projesi’ haline de dönüşen bu önemli boru hattı projesinin realize edilmesinin önündeki tüm engeller ortadan kalkmış ve BTC hattı için onay alınmıştır. 

BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN HPBH PROJE KRONOLOJİSİ 

(1992-1997) 
(Mayıs 1998) 
(Ekim 1998) 
(Nisan 1999) 
(Kasım 1999) 
(Kasım 1999) 
(Ekim 2000) 
(Ekim 2000) 
(Ekim 2000) 
(15 Kasım 2000-5 Mayıs 2001) 
(19 Haziran 200118 Haziran 2002) 
(28 Ağustos 2002) 
(29 Ağustos 2002) 
(10 Eylül 2002) 
(18 Eylül 2002) 
(20 Eylül 2002) 
(26 Eylül 2002) 

Muhtelif Görüşmeler 

İstanbul Mutabakat Zaptı Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Ankara Deklarasyonu Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Kazakistan, Özbekistan Devlet Başkanları (ABD Enerji Bakanı şahit) İstanbul Protokolü Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye (ABD yetkilisi şahit) 

IGA’nın İmzalanması Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye Devlet Başkanları (ABD Başkanı şahit) İstanbul Deklarasyonu Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Türkiye Devlet Başkanları (ABD Başkanı şahit) HGA’nın İmzalanması Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye TA’nın İmzalanması Hükümet Garantisi’nin İmzalanması 

Temel Mühendislik 

Detay Mühendislik 
Detay Mühendislik-İş-Tamamlama Belgesi 
Arazi Temin ve İnşaat-İşe Başlama Bildirim 
Arazi Temin ve inşaat-Resmi Başlangıç Tarihi 
BTC Temel Atma Töreni-Bakü 
BTC Türkiye Kesimi Sözleşmeleri İmza Töreni-Ankara 
BTC Ceyhan Terminali Temel Atma Töreni-Adana 

Aralık 2000’de Ramco şirketinin AIOC konsorsiyumundaki tüm hissesi Devon Energy, Unocal ve Delta-Hess şirketleri tarafından satın alınmıştır. 

Böylece, AIOC konsorsiyumundaki şirket payları değişmiş ve AIOC içinde meydana gelen bu değişiklik, BTC Sponsor Grubu’na da yansımıştır. 
Daha önce bu oluşuma katılmamış olan ‘Devon Energy’ şirketi, Ramco’nun Sponsor Grup içindeki hisselerinin bir kısmını alarak gruba dahil olmuştur. Ramco hisselerinin geriye kalanı ise Unocal ve Delta-Hess şirketlerine devredilmiştir. Devon Energy daha sonra Sponsor Grup’dan çekilmiştir. 

<  18 Ekim 2001 tarihinde Sponsor Gruba (MEP) İtalyan dev Petrol ve Enerji firması ENI’nin katılımı projenin geleceği açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur.  >

Gerek AIOC Konsorsiyumu gerekse Sponsor Grup liderliğini BP şirketi üstlenmektedir. 

18 Ekim 2001 tarihinde Sponsor Gruba (MEP) İtalyan dev petrol ve enerji firması ENI’nin katılımı projenin geleceği açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Böylece, ilk kez AIOC üyesi olmayan, yani taşınacak petrolün sahibi olmayan bir firma MEP Katılımcısı unvanını almıştır. ENI katılımının önemli bir diğer özelliği ise, BTC hattı ile Kazak petrollerinin de taşınmasının önünü açmış olmasıdır. Gerçekten de, ENI’nin alt kuruluşu olan Agip, Kazakistan’daki dev Kaşağan sahasının operatörü ‘Agip KCO Konsorsiyumu’nun lideri konumundadır. Fransız Total Fina Elf, Japon Inpex ve Amerikan ConocoPhillips firmalarının da katılımıyla Sponsor Grup içerisindeki şirketler ve payları zaman içerisinde değişmiş olup, pay dağılımı aşağıdaki gibi oluşmuştur: 



Tablo 6 : Sponsor Grup İçindeki Firmaların Payları 

MEP Katılımcıları, 1 Ağustos 2002’de, inşaat ve işletme faaliyetlerini yürütmek amacıyla ‘BTC Co.’ ve finansman işlerinden sorumlu olmak üzere ise ‘BTC Invest’ şirketlerini kurarak, BTC hattının hayata geçirilmesi konusundaki kararlılıklarını bir kez daha kanıtlamışlardır. BTC Co. üyelerince gerek Kazak petrolünün de BTC hattı ile taşınması gerekse dış finansman sağlanması kapsamında yürütülen görüşmeler çok olumlu şekilde devam etmektedir. BTC boru hattı inşaatının % 30’unun BTC Co.’daki hisseleri oranında şirketler tarafından ve geriye kalan % 
70’inin ise uluslararası finanssal kuruluşlarca karşılanması planlanmaktadır. 

Anahtar Teslim Anlaşması çerçevesinde müteahhit olarak görevlendirilen BOTAŞ, her biri projenin ana aşamalarını da temsil eden, ‘Temel Mühendislik’ çalışmalarını 6 ay, ‘Detay Mühendislik’ çalışmalarını 12 ay içinde başarıyla tamamlamıştır. BOTAŞ, 10 Eylül 2002 itibarıyla resmi olarak başlatılan üçüncü ve son aşama ‘Arazi ve İnşaat’ çalışmalarını ise 32 ayda bitirmekle yükümlüdür. 

Tüm hattın tamamlanması ve devreye alınması için hedeflenen tarih ise 2005 yılı bahar aylarıdır. 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 3

21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 3




III. Hazar’ın Üretim Ve İhracat Potansiyeli: Hazar Boru Hatları Kime Ne Yarar Sağlayacak? 

21. yüzyılın en stratejik enerji üretim merkezlerinden biri olmaya aday Hazar Bölgesi’nde, ham petrol üretim ve ihracat potansiyeli açısından en çok dikkat çeken iki ülke, Azerbaycan ve Kazakistan’dır. Bakü'nün Doğu ve Güney doğusunda yer alan Azerbaycan’a ait Hazar sahalarında, 30 milyar varilden fazla ham petrol rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Kazakistan’a ait Kuzeydoğu Hazar Sahili ve Orta Kazakistan’daki toplam 22 büyük sahada ise 95 milyar varillik dev bir ham petrol rezervi bulunduğu hesaplanmaktadır. 50 milyar varillik ‘dev’ Kaşağan keşfi ise, önümüzdeki 10 yıl içinde Kazakistan’ı en büyük petrol üreticileri ve ihracatçıları arasına katacaktır. 

Bu iki ülkenin asıl önemi, bölgede çok çeşitli arama, geliştirme ve üretim projeleri yürüten 80’e yakın uluslararası petrol şirketinin yoğun ilgisinden de anlaşılmaktadır. Hazar'ın bu iki stratejik ülkesi ile Batılı petrol şirketleri arasında 50 milyar Dolar tutarında üretim-paylaşım anlaşmaları imzalanmıştır. Bu, Batılı petrol şirketlerinin, 2005 yılına kadar Hazar Bölgesi’ndeki arama ve üretim faaliyetleri için yılda en az 5 milyar Dolar tutarında bir yatırım yapacakları anlamına gelmektedir. 

Açıktır ki, bölge ülkelerinin mevcut enerji üretim kapasitelerinin artması, bir yandan teknolojik gelişmeler ve yeni yatırımlar yapılmasına öte yandan yeni ve güvenilir ihraç yollarının ortaya çıkmasına bağlıdır. Günümüzde sadece Hazar Denizi, 6 farklı ‘offshore’ hidrokarbon havzasına sahiptir. Buna, Hazar’a kıyısı bulunan ülkelerin ‘onshore’ sahaları da eklenince, hiç de küçümsenmeyecek bir enerji potansiyeli karşımıza çıkmaktadır. 19. yüzyıl sonunda dünya petrolünün yarısını üreten Bakü dünyanın petrol başkenti olarak anılıyordu. 1900’lerin 
başında da Azerbaycan dünyanın en önde gelen petrol üretim bölgelerinden biriydi. SSCB döneminde ise, Azeri ‘onshore’ petrol sahaları geliştirildikten sonra, yeterli teknolojiye sahip olmayan SSCB, Hazar Denizi petrolü yerine daha çok Volga-Ural Bölgesi ve Batı Sibirya’daki ‘onshore’ sahaların geliştirilmesine yöneldi. Oysa, Azeri rezervlerinin büyük bölümü ile Kazak ve Türkmen petrollerinin neredeyse % 40’ı Hazar’ın soğuk suları altında yatmaktaydı.27 

Hazar’ın doğal gaz rezervlerine gelince, daha önce değindiğimiz gibi 8 trilyon m3 ‘ispatlanmış’ ve 18 trilyon m3 tahmini toplam rezerv miktarıyla dikkat çeken bölgede, başta Türkmenistan ve Özbekistan olmak üzere, Kazakistan ve Azerbaycan’ın dünyanın önde gelen 20 doğal gaz ülkesi arasında yer alması dikkat çekicidir. Ancak, ispatlanmamış yani ‘muhtemel’ hidrokarbon rezervi olarak, piyasası o gün için belirsiz doğal gaz yerine petrolün geliştirilmesine öncelik verilmiştir. Bunda, özellikle rezervlerin potansiyel pazarlara uzaklıkları büyük rol oynamaktadır. 

Yine de Hazar’ın doğal gaz potansiyeli, özellikle 2010’dan sonra giderek artacağı anlaşılan AB arz açığının kapatılması sürecinde, hiç de yadsınamayacak bir alternatif sunmaktadır. Tüm bu önemli göstergeler, üretilebilir petrol ve doğal gaz rezervlerinin, çok yakın bir gelecekte, mevcut yatırımdan çok daha fazla bir tutarın bölgeye akacağına işaret etmektedir. 



Tablo 5. Hazar Petrolleri Üretim ve İhracat Projeksiyonu 28 


Uluslararası Enerji Ajansı’nın ‘iyimser senaryosuna’ göre, Hazar Bölgesi toplam ham petrol üretiminin, 2010’da 194 milyon ton (MT) ve 2020’de ise 308 MT düzeyine çıkacağı tahmin edilmektedir (Tablo 5). Üretim artışına paralel olarak, bölge ham petrol ihracatının da hızla artması, 2010 yılında 117 MT ve 2020’de 180 MT civarına ulaşması beklenmektedir. Önümüzdeki 20 yıl içinde Hazar Bölgesi Ham Petrol ihracat potansiyelinin hızla artacağı anlaşılmaktadır. Bugün toplam ham petrol üretiminin % 42’sini ihracata ayıran Hazar Bölgesi için bu oran, 2010’da % 60 ve 2020’de % 58 seviyelerine ulaşacaktır. 

Bölge’deki en önemli iki üretici ülke, Azerbaycan ve Kazakistan’dır. 2001’de 15 MT civarında seyreden Azerbaycan ham petrol üretiminin, 2010’da 70 MT, 2020’de ise 120 MT düzeyine çıkacağını; buna bağlı olarak da 2001’deki 9 MT’luk yıllık ihracatın 2010’da 55 MT ve 2020’de 94 MT seviyesine sıçrayacağını öğreniyoruz.29 Böyle olunca, bugün % 66 olan Azerbaycan ham petrol üretiminden ihracata ayrılan pay da, 2010’dan sonra ve hatta 2020’lere kadar % 80’ler civarında seyredecektir. 

Önümüzdeki beş yıl içinde, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) en az % 30’unun, tek başına petrol sektöründen kaynaklanacağı, hatta 2010 yılında, Azerbaycan Hükümetince petrolden sağlanacak gelirin 56 milyar Dolara ulaşacağı; bir başka ifadeyle petrol gelirinin ülke cari GSYİH'sinin neredeyse iki katına çıkacağı hesaplanmaktadır. 

Bölge’deki önemli bir diğer ülke ise eski Sovyet Cumhuriyetleri içinde, enerji üretiminde üçüncü, enerji tüketiminde dördüncü sırayı alan Kazakistan’dır. 2001’de yaklaşık 40 MT olan Kazakistan ham petrol üretiminin, 2010’da 100 MT ve 2020’de 160 MT düzeyine çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu üretim artışının, temel olarak, Kuzey Hazar’daki sahalara, özellikle dünyanın keşfedilen en büyük petrol sahalarından biri olan Tengiz petrol sahasına (ispatlanmış rezerv 9-13 milyar varil) dayanacağı anlaşılmaktadır. 

Bugün, Kazak Ham Petrol üretiminin yaklaşık yarısı üç büyük sahadan; Tengiz, Uzen ve Karacaganak’tan karşılanmaktadır.30 

Çok yakın bir gelecekte, 50-60 milyar varil düzeyinde rezerv potansiyeline sahip olduğu tahmin edilen Doğu Kaşağan ve ümit vaadeden diğer sahaların da bunlara katılımıyla, Kazakistan, dünyadaki en önemli üreticileri arasına girecektir. 

Üretim artışı ile birlikte 2001’de 31 MT olan Kazakistan ham petrol ihracatının da hızla artması, 2010’da 55 MT ve 2020’de 78 MT düzeyine ulaşması beklenmekte dir. Kazakistan’ın 2010’da % 55 civarında olacağı tahmin edilen ham petrol üretiminden ihracata ayıracağı pay, 2020’de % 50’ler dolayında istikrara kavuşacaktır.31 

21. yüzyılın ilk çeyreğinde Kafkasya'nın potansiyel ham petrol üreticileri arasında önemli bir yer alması beklenen bir diğer Hazar ülkesi, Türkmenistan’ın durumuna da kısaca değinmek gerekmektedir. Hazar Denizi’nin doğusunda bulunan Türkmenistan, 80 milyar varillik ‘muhtemel’ ham petrol rezerviyle dikkat çekmektedir.32 Ancak, günümüzde, gerek Hazar kıyı şeridi boyunca uzanan gerekse ülke içlerinde yer alan sahalarda daha çok doğal gaz üretilmektedir. 2001 yılı sonu itibarıyla 3 trilyon m3 civarında olan sadece ispatlanmış doğal gaz rezerviyle Türkmenistan, tam anlamıyla bir ‘doğal gaz devletidir’.33 

Bugün doğal gaz üretimine ağırlık veren ülkenin, muhtemel rezerv potansiyeli sayesinde, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında, ham petrol üretimi ve ihracatıyla da adından söz ettirmesi beklenmektedir. 

Özellikle Hazar’ın doğal gaz ihracat potansiyeline son bölümde ayrıntılı olarak değinileceği için burada EIA ve BP rakamlarını özetlemekle yetineceğiz: 2001’de toplam 118 milyar m3 civarında olan Hazar Bölgesi doğal gaz üretiminin, 2010’da 200 milyar m3’e yükseleceği tahmin edilmektedir. Aynı şekilde Bölge doğal gaz ihracatının da hızla artması ve 2010’da 85 milyar m3 dolayında Hazar gazının çeşitli piyasalara sevkedilmesi beklenmektedir. 

Yukarıda ele alınan petrol ve doğal gaz değerlerine bakıldığında; Hazar Bölgesi ham petrol ve doğal gaz ihracat potansiyelinin önümüzdeki 20 yıl içinde hızla artacağı anlaşılmaktadır. Günümüzde ham petrol üretiminin % 42’sini; doğal gaz üretimininse sadece % 9’unu ihracata ayıran Hazar Bölgesi için, söz konusu oranlar, 2010’da sırasıyla % 60 ve % 40’lara ulaşacaktır. 

İhracata yönlendirilecek miktarların hem oransal hem de mutlak büyüklüğü, Hazar’ın 21. yüzyıl dünya enerji dengelerinde çok stratejik bir eleman olacağını kanıtlamaktadır. Peki, Hazar’ı dünya piyasalarına bağlayacak boru hatlarında mevcut durum nedir? 

Bölgenin boru hattı sistemi Sovyetler Birliği zamanında inşa edilmiş olup, çoğunlukla Rusya Federasyonu’na hizmet vermektedir. Bu sistem günümüz petrol üretimini günümüz ihracat merkezlerine taşıyacak şekilde tasarlanmamış, temelde iç piyasa ve komünist Doğu Avrupa’nın beslenmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, mevcut haliyle Hazar Bölgesi’nde veya yakınında bulunan boru hatlarının özellikle bakımsızlık nedeniyle tümüyle eskidiğini ve Hazar Dörtlüsü’nün ihraç gereksinimini karşılamaktan uzak olduğunu da eklemek gerekir. 

Bunun dışında, Rusya Federasyonu’nun 65 bin km uzunluğundaki petrol boru hattı sistemini kontrol eden ‘Transneft’ şirketi, eski Sovyetler Birliği devletlerine kendi taşıma ağından daha fazla ihraç kotası ayırma konusunda hiç de istekli değildir. Benzer şekilde, 145 bin km’lik dev doğal gaz boru hattı ağının da Rus ‘Gazprom’ şirketinin kontrolü altında olması nedeniyle, özellikle Türkmenistan kendi gazını Rusya üzerinden ihraç etme konusunda çok zorlanmaktadır. Üstelik, Gazprom, kendi gazını Batı Avrupa’daki önemli piyasalara ihraç ederken, Türkmen gazını Ukrayna ve Gürcistan’a yönlendirmekte; bu ise Türkmenistan’ın zaten ödenmemiş gaz faturaları nedeniyle borç batağına batmış ülkelere yapılan bu tip satışlar nedeniyle kazançlı çıkmasını engellemektedir.34 

Özellikle Kazakistan ve Azerbaycan, yeni taşıma seçeneklerine şiddetle gereksinim duyacaklardır. Bugün, Rusya’nın, Hazar Dörtlüsü’nün kullanımına izin verdiği boru hattı kapasitesi; Atrau-Samara-Drujba (Dostluk) Boru Hattı ile Baltık Denizi’ne gönderilen 310 bin varil/gün (15.5 milyon ton/yıl) ve CPC ile taşınacak 565 bin varil/gün (28 milyon ton/yıl; bu hattan 2002 sonunda 20 MT civarında taşıma yapılmıştır) Kazak petrolü; Kuzey Hattı ile Novorossisk’e gönderilen 100 bin varil/gün (5 milyon ton/yıl; bu hattan 2001’de ancak 
2.5 milyon ton taşınmıştır) ve Batı Hattı ile Supsa’ya gönderilen 145 bin varil/gün (7.2 milyon ton/yıl; bu hattan 2001’de 5.7 milyon ton taşınmıştır) Azeri Petrolü ile sınırlıdır.35 

Bölgenin ihracat potansiyeline cevap verebilmek için, bölgede faaliyette bulunan uluslararası enerji şirketleri ve hükümetler, çeşitli alternatif boru hattı güzergâh ları araştırmakta ve önermektedirler. 

Türkmenistan’dan yapılması planlanan ihracat, gelecekte Azerbaycan ve Kazakistan ihracatının bir parçası olacakmış gibi görünse de, çeşitli sorunlar ve 
yeni dengeler nedeniyle Türkmenistan’ın kendi petrolüne ayrı bir ihraç güzergahı bulmak için çabalayacağı anlaşılmaktadır. Mevcut durumda Türkmenistan, 
yaklaşık 20 bin varil/gün (1 milyon ton/yıl) düzeyindeki ham petrol ihracatı için İran ile ‘takas’ (swap) yöntemini kullanmaktadır. 

Ancak, bu, ülkenin 2010 yılında ulaşılması beklenen 5 milyon ton/yıl’lık ihraç kapasitesi için çok da pratik bir seçenek oluşturmamaktadır. 

Hazar Dörtlüsü içinde özellikle Türkmenistan, piyasalara açılma bakımından en kötü konumda bulunan ülkedir. Boru hattı güzergâhlarının büyük bir kısmının 
muhtemel rakiplerin topraklarından geçmesi gerekmektedir. İran üzerinden geçecek güzergahın ise, günümüz koşullarında politik olarak savunulması imkansızdır. 

Bölgenin ihracat potansiyeline cevap verebilmek için, bölgede faaliyette bulunan uluslararası enerji şirketleri ve hükümetler, çeşitli alternatif boru hattı güzergahları araştırmakta ve önermektedirler. Bazı seçenekler politik açıdan tercih edilmelerine rağmen, ekonomikliği çok tartışmalı olan projelerdir. 

Enerji şirketlerine daha cazip gelen bazı seçeneklerin ise politik yönden yapılabilirliği bulunmamaktadır. Hazar Bölgesi ile ilgilenen pek çok Batılı ülke açısından en önemli faktörlerden birisi, kapalı enerji havzalarında yer alan hidrokarbon kaynaklarını büyük piyasalara taşıyacak, makul fiyatlı ve güvenilir bir boru hattı sisteminin kurulabilirliğidir. Söz konusu sistemin inşa edilmesi hem büyük miktarda sermaye gerektirmesi, hem de Bölge’nin karmaşık jeopolitiği nedeniyle hiç de basit bir mesele değildir. Ancak, zaman, Türkiye’nin teklif ettiği 
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi’nin ve Türkiye üzerinden geçecek Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun, ne kadar iyi seçilmiş hedefler olduğunu kanıtlamıştır. 

Şu bir gerçek ki, hangi boru hattı inşa edilirse edilsin, bundan en büyük zararı OPEC görecektir. OPEC düşük petrol fiyatları ile mücadele etmekle birlikte, Hazar Bölgesi’nden gelecek ilave petrolün dünya petrol fiyatları üzerinde büyük bir baskı oluşturacağı aşikardır. Bu nedenle, OPEC’in en güçlü ülkesi olan Suudi Arabistan’ın, çok uluslu şirketlerin bu ülkeye geri dönmelerini kolaylaştıracak birtakım adımlar atması kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu yönde bir yaklaşım, kuşkusuz, Hazar Bölgesi’ne yönelik beklentilerin tamamıyla değişmesi ne neden olacaktır. Ancak, 11 Eylül sonrasında ABD ile Rusya ve ABD ile Suudi Arabistan arasında meydana gelen gelişmeler, kanımızca, ibreyi Hazar’dan tarafa döndürmüştür. 

Avrupa Birliği, petrol ithal eden bölge veya ülke olarak daima kazanan tarafta yer almaktadır. Petrol piyasasının global yapısından ötürü, petrolün nereden gönderildiğinin hiçbir önemi bulunmamaktadır. Petrol, örneğin en dinamik piyasalardan biri olan Güney Doğu Asya piyasalarına, Çin üzerinden veya İran Körfezi’nden gönderilse bile, dünya petrol fiyatları mevcut koşullar ve önceden tahmin edilen piyasa dinamikleri nedeniyle düşecektir. 

Bir OPEC üyesi olan İran için, bu kötü geleceği paylaşmakla birlikte, kendi üzerinden geçecek bir boru hattının sağlayacağı vergi gelirleri ve ekonomik kalkınma, düşük petrol fiyatları nedeniyle uğranılacak kayıpları belirli ölçüde de olsa telafi etmesini sağlayacaktır. İran’ın, Kazakistan-Türkmenistan-İran (KTI)- İran Körfezi boru hattı seçeneğinde kazanan tarafta olmasının nedeni de budur. Ancak, bu seçenek, ABD’nin Irak müdahalesi sonrasında İran’ın yeniden tanımlanacak durumu nedeniyle askıya alınmıştır. Dahası, bu hattın fizibilite 
çalışmasını yapan TotalFinaElf şirketi, Haziran 2002’de % 5 payla BTC sponsor grubuna katılmış; bu, Kazakistan’ın CPC’den sonraki tercihinin İran güzergahı olmayacağına, BTC’nin Kazak petrolü için de gerçekçi bir çözüm olduğuna bir kez daha işaret etmiştir. 

<  Dünyadaki en önemli petrol oyuncusu olan ABD ise, Hazar Petrolleri dünya piyasalarına ulaştığı zaman petrol ithal eden ülkelerle birlikte, bu olumlu geleceği paylaşacaktır. >

 Dünyadaki en önemli petrol oyuncusu olan ABD ise, Hazar petrolleri dünya piyasalarına ulaştığı zaman petrol ithal eden ülkelerle birlikte, bu olumlu geleceği paylaşacaktır. Burada tek istisna, ABD’nin politik nedenlerden ötürü karşı çıktığı İran boru hattıdır. 

Son üç yılda yumuşamaya başlayan ABD-İran ilişkileri böyle devam ettiği taktirde ABD’nin tutumunda bir değişiklik beklemek mümkündür. 

İşte bu nedenle Türkiye, bölgedeki tüm kritik gelişmeleri dikkatle takip etmektedir ve özellikle BTC HPBH gerçekleşene kadar da sürekli teyakkuzda olmaya mecburdur. 

Ancak, buradaki kritik nokta, ABD’nin sorunlu Basra Körfezi’ne bağımlı olmak istememesidir. Yapılan bir hesaplamaya göre, ABD, Basra’dan yapılan ithalatın güvenliğini sağlamak için varil başına 54$ civarında bir askeri harcama yapmak durumundadır (1999). 

Böylece, 

ABD için Basra’dan bir varil petrol ithal etmenin gerçek maliyeti, 54$ + 32$ (varil başına günümüz petrol fiyatı), yani 86$ civarındadır. 

Kazakistan, özellikle ham petrolünü satmak için Batı’ya uzanan alternatif bir güzergah bulduğu takdirde, halihazırda tartışmalı olan Kazakistan-Çin Ham Petrol Boru Hattı Projesi’nin gerçekleşme olasılığı daha da azalacaktır; ki 1999 Eylül’ünden beri proje askıdadır. Bu arada, Ağustos 2002’de, Rusya ve Çin Doğu Sibirya’dan Kuzeydoğu Çin’e uzanacak, 1.7 milyar Dolarlık bir ham petrol boru hattının fizibilite çalışmasını 2003 yılının ilk altı ayı içinde sonuçlandırmak üzere anlaşmaya varmışlardır.36 İki ülke, hattın tamamlanmasıyla dış ticaret hacimlerini 35 milyar Dolar’a çıkarmayı hedeflemektedirler. Böylece, Çin’in aklında, hiç bir zaman Kazakistan-Çin ham petrol boru hattını gerçekleştirmek gibi bir hedef bulunmadığını, Çin’in bu anlaşma ile Rusya’ya mesaj gönderdiğini düşünen Kazak dostlarımız da haklı çıkmışlardır. İşte bu nedenle, bu hattın Çin kesiminde hiç bir ciddi hazırlık yapılmadığını da saptayan Kazakistan, önümüzde ki 10 yıl için Çin’e hiç bir petrol taahhüdünde bulunmamıştır.37 Son dönemde, Kazakistan’ın Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi’ne göstermiş olduğu yoğun ilgi, Kazakistan açısından BTC’nin vazgeçilmezliğini bir kez daha kanıtlamaktadır. 

Bakü-Novorossisk Ham Petrol Boru Hattı Projesi’nde ise Novorossisk’in iskele kapasitesine bağlı olarak, tesislerin Azeri petrolü ihraç eden şirketlerle paylaşılması zorunluluğu, Kazakistan açısından sorun yaratabilecek bir husustur. Bu durumda, Kazakistan sadece Bakü-Novorossisk boru hattının olması halinde kaybeden tarafta olacaktır. Tengiz petrolünü taşımak üzere tasarlanan CPC hattının açılmış olması ise Kazakistan için yeni bir fırsat yaratmış gibi gözükse de, hem yılda 100 gün yükleme yapılamayan sorunlu Novorossisk limanını kullanacak olması ve Rusya’nın da bu hattan kendi petrolünü taşımak istemesi hem de Türk Boğazları’ndaki aşırı tanker yükü nedeniyle Kazakistan’ın uluslararası piyasalara çıkış problemine net bir çözüm getiremeyeceği açıktır. Geride bıraktığımız dönemde ekonomik, çevresel ve güvenlik açısından en uygun alternatif olduğunu çoktan kanıtlayan BTC HPBH Projesi, kanımızca, güvenli bir çıkış arayan Kazakistan açısından en kuvvetli seçenektir. 

İnceleme kapsamındaki diğer üç ülke de herhangi bir boru hattı alternatifinden kazançlı çıkmaktadır. Boru hatlarının inşası Türkmenistan’a takas yolu veya boru hatları ile kendi petrolünü taşıması için yedek kapasite sağlayacağından, hangi boru hattı inşa edilirse edilsin, Türkmenistan kazanan tarafta bulunmaktadır. 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***