18 Şubat 2018 Pazar

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 4

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 4


Hakimiyet-i milliye bütün kuvvetleri böyle bir noktada toplamak demek olmadığına şüphe yoktur. O halde bu kabul edilen vaziyetin manası ne oluyor. 
Bu da meselenin bir başka nazik safhasını teşkil ediyor... 
Bir Erzurum Kongresi'ni, bir ilk Büyük Millet Meclisi'ni bir de bugünkü vaziyeti göz önüne getiriniz. Nereye gittij!timizi anlarsınız!,,88 

Oysa İnkılapların yapılabilmesi için tek otorite ve tek irade gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa bunun peşindedir. Halk Fırkası bu tek iradenin icracısıdır. 
Faik Ahmet Bey ise, Osmanlı Saltanatı yerine bir zümre veya Şahıslar Saltanatının kurulacagından korkmaktadır.89. 
Seçilen mebuslar TBMM'nin ikinci devresi için Ankara'ya gitmişlerdir. 7 Agustos 1923 günü Mustafa Kemal Paşa Halk Fırkası'na mensup bu milletvekilleriyle 
ilk toplantısını yapmıştır. 

Bu Toplantıda 
1. Mecliste partileşmeye yönelik çabaları anlatmış ve Müdafaa-i Hukuk'un Halk Fırkası'na dönüştügünü söylemiştir. 
Dokuz Umde esas olmak üzere hazırlanan Halk Fırkası Nizamnamesi 9 Eylül 1923'de A-RMHG onaylamıştır. 90. 
106 madde ve bir ekten oluşan bu nizamnamenin genel esaslara ait 7 maddelik bölUmünde Halk Fırkası'nın amacı belirtilerek Türkiye'nin demokratik, çagdaş 
ve hukuk devleti haline yükseldigi, sınıflar üstü halk tanımından hareket edilerek her türlü ayrıcalığa karşı çıkılmaktadır. 

Halk Fırkası'na her Türk'ün ve dışarıdan gelip Türk uyruklu ve kültürünü benimseyen herkesin girebileceğini göstermektedir. Halk Fırkası üyelerinin tüzük ve programa uyına yükümlülükleri belirtilmektedir. Parti genel başkanı milletvekillerinin arasından büyük kongrece seçileceğinin, genel ilkelere karşı 
olan üyelerin divan kararıyla üyelikten çıkarılacagını ve bu genel ilkelerin ancak büyük kongrenin üçte iki oy çokluğuyla degiştirilebilecegi belirtilmektedir 9l . 

11 Eylül'de Halk Fırkası Başkanlıgı'na TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, genel sekreterligi Recep (Peker) Bey seçilerek partiye fiilen işlerlik kazandırılmıştır. 
Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Paşa bu görevi İsmet (İnönü) Paşa'ya vererek onu Halk Fırkası Genel Başkan Vekilligi'ne atamıştır 92 . 

İsmet Paşa 20 Kasım 1923'de yayınladıgı ve "Dünkü Müdafaa·i Hukuk Cemiyeti, bugünkü Halk Fırkası İdare Kurallarıyla vazifeye başlıyorum" dedigi genelge ile 
A-RMHC'nin bütün örgütlerini Halk Fırkası'nın içine almıştır. 93

Yine bu genelge ile Türk halkı ve yurdunu emperyalizmin saldırı ve işgalinden kurtannak amacıyla Mustafa Kemal Paşa'nın önderliginde oluşturulan 
A-RMHC örgütü bir siyasal partiye dönüştürülmüştür.  A-RMHC yerini toplumda "Milli Hakimiyetin halk tarafından ve halk için icrasına rehberlik etmek" 
Türkiye'yi tam anlamıyla çağdaş bir devlet haline getinnek için halkçılık temeli üstüne kurulan Halk Fırkası'na bırakmıştır 94 

İhsan Güneş, 
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden Halk Fırkası'na Geçiş, No:442. 


DİPNOTLAR;

1 Bazı kaynaklarda, Milli Mücadele'nin başlangıç tarihi konusunda Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkış tarihi olarak 19 Mayıs 1919 ileri sürüIse de bu tarihin Mondros Mütarekesi'nden hemen sonra başladıgı bir gerçektir. Bkz.Erik Jan Zürcher, Milli Mücadele'de ittihatçılık, agır şartlar taşıyan ateşkes antlaşmalarını kabul etmek zorunda kalmışlardı. Çev.Nüzhet Salihoğlu, İstanbul, 1987, 1.Basım, s.191.; Ayrıca Birinci Meclis'te 13.12.1338 Tarihli kanunun görüşülmesi sonucunda 21 Ekim 1918 Milli hareketin baslangıç tarihi olarak kabul edilmiştir. Bkz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabit Ceridesi, LIXXIX, Ankara 1961, s.2229; 
Bayram Kodaman, " Şark Meselesi ", Türk Yurdu, XVII, 8:122, (Ekim 1997), s.152. 
2 Kasım 1918'de Cemiyetler kurulmaya başlamıştır. Bu cemiyetıerin kuruluşu ile ilgili bilgi için Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, 
İstanbul, 1952, s.484-489. 
3 Türk İstiklal Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikati, I, Ankara, 1962, s.27. 
4 Fahri Belen, Türk Kurtulus Savası, Ankara, 1983, s.8. 
5 Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, I, İstanbul, 199], s.18. 
6 Türk İstikıaı Harbi, Mondros MOtarekesi ve Tatbikatı I, s.38. 
7 Fahir Armaoglu, 20.Yüzyll Siyasi Tarihi (1914·1980), Ankara, 1983, s.8,  
8 Türk İstiklAI Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s.4 i .43. Mütarekenin en kötü ve sık sık ihlAlinden şikayet edilen maddeleri için Bkz, 
"Rauf Orbay'ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz, I, s.49; M.Tayyib Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, I, Ankara, 1965, s.3. 
9 Faik Ahmet Barutçu, Elyazması Hatıralar. (I .Defter), s.3. 
10 İttihat ve Terakki Partisi 'nin üç lideri Talat, Enver ve Cemal Paşalar 1918 Kasım ayının ilk günlerinde memleketten kaçmışlardı. 
Bunların kaçışı, Ahmet İzzet Paşa Hükümeti'nin durumunu sarsmıştı. Hürriyet ve İtilafçılar, suçluların kaçmasına göz yumulduğu düşüncesiyle 
hükümete çatıyorlardı. Sebahattin Selek, Anadolu İhtilali, I, İstanbul. 1987, s.87-88. 
11 Ali Birinci'nin İttihat ve Terakki Partisi'nin o günlerin ülke idaresini değerlendirmesinde aynı tespit göze çarpmaktadır. Buna göre, İttihat 
ve Terakki Partisi kendi dışında olan ve kontroıu altında bulunmayan bütün cemiyetıere ve fırkalara gayri meşru ve Lüzumsuz birer varlık gözüyle bakmış 
ve hayat hakkı tanımamıştır. Bkz. Ali Birinci, Hürriyet ve" İtilaf Fırkası, İstanbul, 1990, s.227. 
12  Faik Ahmet Barutçu, Hatıralar (1), s.10. Padişah Vahdettin İngilizlerle bir pazarlıga girmek istemiştir, Bu pazarlığa göre İngilizler iç siyaset tepkilerine 
karşı gerektigi zaman silahlı olarak Vahdettin'i destekleyecekler ve onun halifeligin! tanıyacaklardı. 
Buna karşılık Vahdettin, İttihat ve Terakki'ye karşı şiddetle harekete geçecek ve en azından" bu konuda tamamen İngilizlerin emrine girecekti. İngilizler 
ise bu turlü bir baglantıya girmeden Vahdettin'i ve Babıaliyi kullanmak istiyorlardı. Bu konuda amaçlarını gerçekleştirmek için yeniden örgütlenmekte olan 
Hürriyet ve İtilaf partisini yanlarında buldular. Bunlar, İttihat ve Terakkillierin hemen ve karşılıksız olarak tutuklanmalarını ve cezalandırılmalarını 
istiyorlardı. Bkz. Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Mutlakiyete Dönüş, l,
İstanbul, 1992, s. 149· 150.
13 Faik Ahmet Barutçu, Hatıralar (1), s.S-6.
14 "Müdafaa-i Hukuk" fikrine sahip cemiyetıerin mütareke döneminde hızla çogalmasının
nedenleri içinde İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından 1 Şubat i 913'de kurulan "MUdafaa-i
Milliye Cemiyeti"nin etkisi oldugunu söyleyebildigimiz gibialt yapısını da oluşturmaktadır.
Bkz.Nazim H.Polat. MUdafaa·i Milliye Cemiyeti, Ankara, i 99 i, s. i 7,
15 Mondros Mtitarekesi'nin imzalanmasından sonra özellikle vatanperver ve milliyetperver
çevrelerde sık sık kullanılmaya başlanan tabirlerin başında "Hukuk·u Millet", "Hukuk-u
Milliye", "MUdafaa·i Hukuk", gibi kavramlar gelmektedir. Bkz. Bayram Sakallı, Milli Mücadelenin Sosya! Tarihi, İstanbul, 1997, s.146.-
16 Faik Ahmet.Barutçu, Hatıralar (1), s, 22 .
17 Müdafaa-i Hukukçular galip devletler karşısında "Hak mUdafaasına" hazırlanıyorlardı. Siyaset dışında kalıp onlara da hoş görünmek gerekiyordu. 
Asuman Demircioglu, Faik Ahmet (Barutçu) Bey ve Istikblll Gazetesi (1918 Yılı ve 1922 Yıli) Basılmamış Doktora Tezi,Erzurum, 1998, s.49.
18 Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, Istanbul, 1991, s.ll.
19 Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal Paşa'yı bu konuda hakli bulmakta ve hatıralarında yalnız şarktan bir hareketle vatanın kurtulamayaeagını, 
Orta ve Batı Anadolu'daki direnişi de örgütlemek gerekligini vurgulamaktadır.  Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s.45.
20 Atatürk, Nutuk, 1919-1927, Ankara, 1989,5.21.
21 Atatürk, Nutuk, s.29.
22 Süleyman Necati Güneri, Hatıralar, Türk Tarih Kurumu EI Yazması Eserler BölOmü, No.260, s.52; 
    Mazhar Müfıt Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber,di, Ankara, 1988, s.24.
23 Cevat Dursunoglu, Milli Mücadele'de Erzurum Ankara, 1946, s.91-92.
24 Erzurum Müdafaa-j Hukuk Cemiyeti, Heyet-i faaleye üye kabul edildigi gibi daha sonra da kongre üyeliginden Küçük Kazim Bey ile 
    Cevat Bey'in istifa ettirilerek yerlerine kongre üyesi olarak Mustafa Kemal Paşa ile Rauf (Orbay) Bey seçilmişlerdir. Bunu takiben Kongre
    Baskanı seçiıdlgi gibi kendisine Erzurumlular tarafından fahri hemsehrilik verilmiş ve Mebusan Meclisi'ne de Erzurum adayı olarak mebus seçilmiştir. 
    Bkz. Rauf Orbay, "Rauf Orbay'in Hatıraları, "Yakın Tarihimiz Meşrutiyetten Zamantmtza Kadar", s.49; Fahrettin Kırzıoğlu, Kazım Karabekir, 
    Ankara, 1991, s.143; Asuman Demircioglu 1919-l923'de Süleyman Necati (Günerı) Bey, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 1992, s.84-89-95;
25 Faik Ahmet Bey "Başbaşa" ve "yalnız kalarak" kelimelerinin altını çizerek İstanbul Hükümeti'nin Vilayat-i Şarkiyye'yi yıkılan imparatorlugun atılacak 
ilk safrası olarak düşündügünü dipnotla hatıralarında belirtmektedir. Bkz. Faik Ahmet Barutçu, Hatıralar, I, s.2. 
Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Ankara, 1993, s.16; Kazım Karabekir, İstiklal Harbirniz, İstanbul, 1988, s.37. 
26 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, 1919-1922, C.Iı, İstanbul, 1999, s.107-108. 
27 Sebahattin Selek, Anadolu İhtilali, I, İstanbul, 1987, 5.279.
28 Esin Dayı, Nazilli Kongreleri (1919), Erzurum, 1998,5.146-148.
29 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Atatürk ve TUrkiye'nin Dış Politikası (1919-1938), Ankara, 1990, 5.13; Atattirk, Nutuk, 5.5.
30 Bekir Sıtkı Baykal, Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 1989, (Önsöz s.Xll-XIlI).
31 Erzurum'daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyet i, Heyet-i Temsiliye)'i Erzurum Kongresi ilkelerinden ayrılmakla suçlamakla, Trabzon Cemiyeti ise "ARMHC Trabzon Şubesi" 
adının yerine ''Trabzon Müdafaa·i Hukuk Cemiyeti" adını kullanmıştır. Bkz. Mete Tunçay, T.C'nde Tek Parti Yöneıiminin Kurulması (1923.1931), İstanbul. 1992, s.29. 
Trakya Bölgesi'nin Armlıe ile birligi 9-14 Mayıs 1920 tarihinde toplanan Edirne Kongresi sonucunda saglanmıştır. 
Bkz. Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya'da Milli Mücadele, C.I, Ankara, ]992, s.306-307. 
32 Mete Tunçay, T.C.'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, (1923·1031), İstanbuL, 1989, s.4l. 
33 İhsan Güneş, "Mildafaa·j Hukuk Cemiyeti'nden Halk Fırkası'na Geçİş". Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, CiltTl, Mart 1987, Sayl:8. s.426·442'. 
34 Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 183- 184. 
3S Faik Ahmed, İstikbal, " 26 Eylül 1336 /1920 ", "Eks Leben Mühakatında Türk Meselesi", s.175. 
36 Cemal Kutay, Türkiye htiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, XiX, İstanbul, 1961, s.10887. 
37 Büyük Larousse, XVI, s.10092. 
38 Atatürk Ansiklopedisi, Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi, VI, (Haz.Kemal Zeki Gençosman) İstanbul, 1981,5.192·193. 
39 Atatürk'ün Söylev ve DemeçIeri, I, Ankara, 1989, s.49-50. 
40 Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, İstanbul, 1980, s. I45. 
41 Yücel Özkaya, Türk Istiklal Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi, Ankara, 198 I. s.68. 
42 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, II, İstanbul; 1992, s.381. 
43 İstanbul basınında Anadolu hareketine ilk olarak geniş ölçüde yer veriliyordu. Sebahattin Selek, Anadolu İhtilali, I, s.333. 
44 Ali Fuat TUrkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara, 1987, s.262. 
45 Faik Ahmed, İstikbal, 17 Nisan 13361 - 1920, " Kabinenin Tebeddülü Münasebetiyle", No, 130. 
46 Mustafa Kemal Pass, BMM'ni Erzurum ve Sivas Kongrelerinde ortaya çıkan ve Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde kabul edilen Misak-i Milli sınırları 
içinde yaşayan ve "MUdafaa-i Hukuk" programını vurgulamak amacıyla kurulan bir siyasi gurup olarak kabul ediyor ve önce "Kurucu Meclis" (Meclis-i Müessesan) 
sözçüğünü kullanıyor. Zira amacı rejimi degiştirmektir. Fakat bu sözeüglln kullanılması halinde milletin alışık olmadıgı ve kötü anlamlara yol açacagı şeklinde 
Erzurum ve Sivas'tan uyarılması üzerine "Olaganüstü yetkili bir meclis" demekle yetiniyor. '. 
47 Atatürk Ansiklopedisi, s.86; Faik Ahmet, Istikbal, 7 Nisan 1336/1920, "Meclis-i "FevkaHide Intihabat MUnasebetiyle", No:127. 
48 Seçim ve Meclisin oluşum şekline ait hususlar için Bkz. Sebahattin Selek, c.rı, s.334-335; Faik Ahmed İstikbal, 10 Nisan 1336 -1920 'Yeni İntihab Meselesi", No. i 28. 
49 Faik Ahmed, İstikbal, 10 Nisan 1336/1920, "Yeni İntihab Meselesi", Nod'28; Faik Ahmed, lstikbal, 7 Nisan 133611920, "Meclis-i Fevkaıa.de 
İntihabatı Münasebetiyle'\No; 127; 
50 Atatürk Nutuk, s.293. 
51 Mahmut Güloğlu, Üçüncü Meşrutiyet, 1920, Ankara, 1970, s.176.
52 Ergun Aybars. İstiklal Mahkemeleri, 1920-1927. I-II, İzmir, 1988, s.33-34.
53 TBMM ZC, C.I, s.184- i 86.
54 TBMM ZC, C.V, s.308
55 Faik Ahmed, İstikbal, 28 Kanun-j Sani 1337/1921, " Yeni Teşkilat Kanunu ", No:21 Halkçılık programının tam metni için Bkz. TBMM, ZC, C.IV, s.201·203.
56 Mustafa Kemal Paşa'ya göre bu kanun, bütün yönetim mevzuatını ve Türkiye Hükümeti'nin hukuki konumunu içeren ayrıntılı ve tam bir kanun olmayıp, 
memleketin mülki ve idari teşkilatında zamanın ve şartların gerekli kıldıgı "halkçılık" esasını ifade eden bir düsturdan ibaretti. Kdzım Karabekir, lstiklal Harbirniz, s.937. 
57 Mahmut Gofoğlu, Cumhuriyete Dogru (1921-1922), Ankara, 1971, s.62.; 8. Maddenin son şekli şöyledir. 
"Şeriat hükümlerinin uygulanması, bütün kanunların yürürlüge konması degiştirilmesi, yürürlükten kaldırılması, andıaşma ve barış imzalanması ve vatan 
savunmasıyla ilgili savaş ilanı gibi temel haklar, Büyük Millet Meclisi'ne aittir. Kanunların ve nizamların düzenlenmesinde, halk için yararlı ve zamanın ihtiyacına 
en uygun fıkıh ve hukuk hükümleriyle, örf ve adetleri ile teamüUer esas olarak alınır. Vekiller Heyeti'nin vazife ve sorumluluk özel kanunla tayin edilir. 
Atatürk Nutuk, s.151. 
58 Mete Tunçay, Te'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, 5.4 ı.
59 Mustafa Kemal Pasa, Nutuk'ta bu gruplaşmalar hakkında bilgiler vermektedir. Buna göre;
Tesanüd Grubu, İstiklal Grubu, Müdafaa-İ Hukuk Zümresi, Halk Zümresi ve Islahat Grubu ilk kurulan gruplardır. Bunların dışında özel amaçlı, kimi küçük gruplar da 
bulunmaktadır. Atatürk Nutuk, 5.396.
60 Faik Ahmed, İstikbal 18 Mayıs 1337/1921, " Büyük Millet Meclisi'nde Müdafaa-i Hukuk Gurubu", No:306.
61 Damar Arıkogıu, Hatıralarım, İstanbul, 1961, s.223: 
62 Erzurum Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, TBMM'nin açılmasından sonra da varlıgını sürdürdü, 
Erzurum'da halk hükümeti yapmak girişiminden sonra, halkçılık programının meclisteki müzakereleri sırasında 
Müdafaa-i Hukuk merkez heyeti topltica istifa etti. Böylece i 920 yılı Aralık ayı ortalarından itibaren Erzurum'da, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başsız 
ve sahipsiz kaldı. Teşkilat-i Esasiye Kanunu'nu mOteakip Hoca Raif Efendi ve Arkadaşları bazı girişimlerde bulunmuş 
ve Erzurum'da Muhafaza·i Mukaddesat-i ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bkz. Atatürk Nutuk, s.397-398. Kazım Karabekir İstikllil Harbimiz, 
s.931. Kazım Karabekir Pasa Hoca Raif Efendi ile görüşerek yeni grupla ilgili kuşkularını Sarıkamış'tan çektigi telgrafla Mustafa Kemal Paşa'ya 
bildirmiştir. Kazım Karabekir İstiklal Harbimiz, 5.934-937; Atatürk Nutuk, s.398. 
63 Erzurum'da Albayrak Heyeti'nden Midhat ve Cevat Beyler Halk Hükümeti kurmak istemişlerdir. Fakat Kazim Karabekir Paşa'dan destek alamadıkları 
bu isi kendi baslarına yapmayacaklarını onların Ankara'da bulunan Erzurum Mebusları Celaleddin Arif ve Hüseyin Arif Beylerle temasa geçtiler. Onların 
uygulama alanına kaymaya çalıştıkları, halkçılık düşüncesi Ankara'da zaten bir program haline getirilmişti. 
Böylece Celaleddin Arif ve Hüseyin Avni Bey Meclisten izin alarak Erzurum'a bu amacı gerçekleştirmek üzere gittiler. 
Bkz. Dursun Ali Akbulut, Albayrak Olayı, Erzurum, 1991, s.47·48. Kazım Karabekir İstikla! Harbirnizin Esasları, İstanbul, 1990, s.263. 
64 Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet, İkinci Grup, İstanbul, 1995,5.224-2289. 
65 Faik Ahmed, İstikbal, 19 Mayıs 1337/1 92 I, "Heyet·i Vekilenin İstifasi", No:307. 
66 Uşak ve Bursa yönünde başlayan Yunan taarruzunun durdurulamaması üzerine Türk Ordusu Sakarya'nın dogusuna çekilmiş ülkede kritik ve tehlikeli günler bas 
göstermiştir. Bu durumda Mecliste yapılan görüşmeler sonucunda Mustafa Kemal Paşa'ya meclisin yetkilerini kullanmak üzere üç ay süreyle 5 Agustos 1921 'de 
başkumandanlık verilip kanunla kabul edilmiştir. Bkz. TBMM GCZ, C.Il, s.131-144, 157-162. 
67 TBMM ZC, cXIX, s.520-52 I. 
68 Faik Ahmed, İstikbal, 18 Mayıs 1337/1921 "Büyük Millet Meclisinde Müd.afaa-i Hukuk Grubu", No:306.
69 TBMM GCZ, c.III, 5.342.
70 Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet. s.444.
71 TBMM ZC, C.IX, s.465,
72 Naşit Hakki Uluğ, Halifeliğin Sonu, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1975,s.71.
73 Ayni konu ile ilgili görüşlerini hatıralarında açıklayan Rauf (Orbay) Bey, Büyük Millet Meclisi üyelerinin dış tehlike karşısında gösterdikleri bütünlük sayesinde 
zafere ulaşıldıktan sonra, çeşitli nedenler ve bu arada Mustafa Kemal Paşa'nın diktatörlüğe doğru gittigi şüphe ve endişesi içinde bulunan bazı mebusların 
tutumu yüzünden mecliste zor konularda bile anlaşmanın sağlanamaz hale geldigini belirtir. Mustafa Kemal Pasa ve Ali Fuat' (Cebesoy) Paşa ile gizli yapılan 
Heyet·i Vekile toplantısında bu durumda meclise güvenerek iş yapılamayacağını, meclisin yenilenmesini gerekli gördüklerini ve seçimin ne şekilde yapılacagı konusunda 
karara varıldıgını sözlerine eklemektedir. Bkz. Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söylemedikleriyle Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, Istanbul, 1965, s.124-125. 
74 Suna KiIi, Atatürk Devrimi, Ankara, 1983, s. 167. 
75 İhsan Güneş, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden Halk Fırkasına Geçiş, s.442. Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, (Yay.Haz.Cemal Kutay), İstanbul, 1980, s.333. 
76 Faik Ahmed, İstikbal 2 Agustos 1339 -1923, Beklediklerimiz, NO.977/1. 
77 Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey  II. Gruptan ve Tan Gazetesinin sahibidir. Mustafa Kemal Paşa'nın muhafız alay komutanı Giresunlu TopalOsman Aga tarafından 
öldürülmüş, Topal Osman Ağada da askerlerle giriştigi silahlı çatışma sonucunda ölmüştür. 
Bu olay mecliste, II. Grup üyelerinin tepkileriyle karşılanmıştır. Bkz. Murat Yüksel, Faik Ahmet Barutçu'nun İstikbal Gazetesi Belgelerine Göre Ali Şükrü 
Bey ve Topal Osman Aga, Trabzon, 1993, Selahattin Özel, Milli Mücadelede Trabzon Ankara, 1991, s.162-172. 
78 Faik Ahmed, İstikbal 2 Nisan 1339/1923, "Facia Karşısında", No.880/1. Faik Ahmed, 3 Nisan 1339/1923, "Katiller", No.880/2. 
79 Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Anılar, 1939-1954, Milliyet Yayınları, s.308. 
80 Faik Ahmed, İstikbaI 10 Mayıs 1339/1923, "Bir Tahlil", No.913. 
81 Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s.334. 
82 Mustafa Kemal Paşa'nın başkanitgında bir kısım vekillerle beraber MHG yönetim kurulu üyelerinden meclis grubu adına bir seçim bUrosu kurulmuştur. 
Mustafa Kemal Pasa her gUn düzenli bir şekilde bu grupla çalışmış, adayların listelerini belirlemiştir. Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s.336. 
83 Faik Ahmed, 9 Mayıs 1339/1923, "lntihab İşleri", No.912. 
84 Faik Ahmed, İstikbal, 12 Mayıs 1339, "Muhalefetsiz Meclis, No.914. Şevket Süreyya Aydemir'e göre ise İnkııaplarını daha saglam bir siyaset zeminine 
ve örgüte dayandırmayı amaçlayan Mustafa Kemal Pasa, yeni mecliste " Muhalefet " istemediği hata bu nedenle adaylar tek tek seçildiği 
halde muhalif grup meclise sızmayı başarmıştır. Bkz. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, III, s. 142. 
85 Mete Tunçay, T.C. 'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, S. 117-119. 
86 Ahmet Demirel, Birinci Meclis'te Muhalefet, 5.584. 
87 Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söylemedikleriyle Rauf Orbay, s, ı 26-127,
88 Faik Ahmed, İstikbal, 23 Teşrin-i Sani 1339, "Fırka Riyaseti", No:1070. 
89 Faik Ahmet Baruıçu, Siyasi Anııar, 5.308. 
90 Tarik Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, 5.559. 
91 Mete Tunçay, T.C'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, 5.56-57. 
92 Ahmet Demirel, Birinci Meclis'te Muhalefet, 5.599. 
93 Genelgenin tam metni için bkz. Tarik Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, 5.582-583. 
94 İhsan Güneş, MUdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden Halk Fırkası'na Geçiş, No:442.

***

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 3

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 3



A-RMHC'ni kuran Sivas Kongresi'ne katılan delegeler hiçbir siyasal partinin amacını taşımayacaklarına yemin etmişlerdi. 
Bu anlayış BMM'ne de yansımışt!. 
TBMM açıldıktan sonra da bütün üyeler A-RMHC'nin milletvekilleri sayılmışlar ve meclisin de derneğin genel kurulu yetkisinde olduğu kabul edilmişti. 
Bu durumda Heyet-i Temsiliye'nin yerine de Meclis Başkanlığı geçmişti 58 

1920'den 1922 yılı ortasına kadar derneğin başkanlığında Mustafa Kemal Paşa bulunmuş, Halk Partisi'ne dönüşülünceye kadar başkanlıgını Ali Fuat (Cebesoy) 
Paşa yapmış; fakat Mustafa Kemal Paşa tabii başkan olarak kalmıştır. 

Aynı siyasal kuruluşun üyeleri olmakla beraber Meclis'in milletvekilleri arasında bölünmeler belirmiş ve zamanla güç kazanmıştır. Yurdun düşmandan temizlenmesi ve milli egemenliğin pekiştirilmesi amaçlarında kuvvetli bir birlik halinde olmakla beraber, politik rejim ve anayasal düzen konularında anlaşma sağlanamamıştır: 

Böylece birbirine yakın milletvekillerinin bir araya gelmesi, ortaklaşa hareket etmek üzere gruplaşmalar meydana getirmiştir. Öyle ki bu gruplaşmalar yüzünden meclisin çalışmaları aksıyor, hizipleşmeler yüzünden çalışmaları zaman zaman ağır gidiyordu.59. 

Mustafa Kemal Paşa ve meclis, bu durumdan memnun degiidi. Ortaya çıkan siyasi anlaşmazlıkları azaltmak, çeşitli grupları birleştirmek için gayret etmesine ragmen bir sonuç alamamış bunun üzerine 10 Mayıs 1921  günü "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubunu (A-RMHG) Meclis'te kurmuştur. 

Böylece Mustafa Kemal Paşa'nın Osmanlı Mebusan Meclisi'nde kurulmasını istedigi grup 14 ay sonra Ankara'daki mecliste kurulmuştur.60. 

Faik Ahmed Bey, böyle bir grubun kurulmasına olumlu bakar ve hem kuruluş nedenini hem de memnuniyetini şöyle açıklar: ''Esasen Meclis açılırken aynı fikir ve aynı amaçlar etrafında toplanılmış, memleketi içerde ve dışarıda düşmanlara karşı müdafaa etmek, vatanın geleceğini kurtarmak gibi müşterek düşüncelerle bu grupla program takip edilmişti. Ayrıca grup kurmaya, fikir ve görüşlerde anlaşmaya gerek yoktu. Fikirde, programda grup da birdi ve ortaktı. Fakat bu durum uzun sürmedi. qun geçtikçe, kişisel görüşler, tartışılması gereken olaylar olunca dogal olarak mecliste de bazı fıkir ayrılıkları baş gösterdi. Çeşitli görüşler etrafında cereyanlar oldu, Grupların çoğalması kaygılanmayacak bir mesele değildi. Ayrıca bu tip gelişmeler ortada bir düzenleyici kuvvet olmayınca Meclisin çalışma düzenini ve ahengini bozuyordu. Bu durumda bir düzenleyici grubun kurulması ihtiyaç haline gelmişti. 

Bu teşebbüs, mecliste dengenin saglanması açısından olumlu bir teşebbüstü. Dahası bu grubun teşkiliyle hem A-RMHC parlamentoda siyasi bir grupla temsil edilmiş oluyor, hem de mecliste Anadolu'nun geniş ve saglam teşkilatına dayandınlan kuvvetli bir ekseriyet grubu meydana gelmiş oluyordu," 

Mustafa Kemal Paşa'nın A-RMHG'nu kurmasında iki amacı vardı. Bu amaçlardan birincisi Misak-ı Milli esasları dairesinde memleketin bütünlügünü ve milletin istiklalini sağlayacak barış dönemine ulaşmak, ikincisi Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun getirdigi temel fikirlere göre kurulan hükümetin saglam esaslar üzerinde rahatça çalışmasını sağlayarak, devlet ve millet örgütünü şimdiden hazırlamak. 

Birinci amaçta bir sorun yoktu. Meclise "Müdafaa-i Hukuk" etrafında birleşenler girmiş ve Misak-ı Milli noktasında birdi ve ortaktı. Ancak ikinci amaçta birlik 
saglanamıyordu 61 . 

Mecliste A-RMHG' nun kurulmasına bazı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden tepkiler geldigi gibi Kazım Karabekir Paşa da bu konuda kuşku ve endişelerini 
Mustafa Kemal Paşa'ya bildirmiş, bu grubun başkanı olmasını da eleştirilmiş tir.62. 

Mustafa Kemal Paşa cevap olarak gönderdigi telgraflarında A· RMHG'nun zaafa ugratmaya kalkışmak "eger cahilane bir cinnet degilse herhalde bir hiyanet olarak telakki edilmelidir" dedikten sonra grubun; Meclisin ekseriyetini ihtiva ettiğini, grubun dışında kalanların ise Erzurum Mebusli Celalettin Arif Bey ve Hüseyin Avni'(Ulaş) Efendi.63. ile birkaç emsalinden ve tavır ve hareketlerinde serbest kalmak isteyenlerden oluştuğunu açıklamaktadır. 

İşte Mustafa Kemal Paşa'nm sözüntl ettigi bu küçük muhalif grup giderek büyümüş ve mecliste örgütsüz bir şekilde mücadele etmiştir. Sonunda Temmuz 1922'de Mecliste ikinci grup (lI.A-RMHG). adıyla örgütlü bir şekilde ortaya çıkmıştır. 

Hüseyin Avni Ulaş II. Grubun liderlerindendir.64. Grubun asıl amacı Mustafa Kemal Paşa'nın kişisel egemenlik kunnasına ve meclisin üstünlügü ilkesinin, aykırı uygulamalarla zedelenmesine karşı çıkmak olan bir muhalefettir. 

Daha önce belirtildigi üzere görüş ayrılıkları ilk önce Teşkilat-ı Esasiye Kanunu görüşülürken örgütsüz olarak ortaya çıkmıştır. Örgütsüz muhalefet Heyet-i 
Vekile'nin görev ve sorumluluklarının belirleyen kanun tasarısının mecliste görüşülmesiyle devam etti. Kanun tasarısını hazırlayacak bir komisyonun 
oluşturulmasıyla ilgili Hüseyin Avni (Ulaş) Bey'in önergesinin kabulü ile komisyonun hazırladıgı kanun teklifi ile yasama ve yürütme birbirinden ayrılıyordu, kabine sistemine geçişi öngörüyordu. 
Komisyonun başkanı II. Grubu oluşturanlardan olan Celaleddin ArifBey'di HUseyin Avni (Ulaş) Bey ile Selahattin (Köseoglu) Beyler de seçilmişlerdir. 
I. Grubun üyeleri kuvvetler birligini savunarak teklife karşı çıkmışlardır. 

Bu durumun degerlendinnesini yapan Faik Ahmet Bey de teklif ile, yasama ve yilriltme kuvvetleri arasındaki ilişkiye deginerek, BMM'nin yürütme yetkisini kendisinde toplamasına ragmen kabine sistemindeki ilişkiye benzetmekte ve kuvvetlerin ayrılıgı sonucuna vannaktadır.65. 

Örgütsüz muhalefet Başkumandanhk kanunun 3. kez uzatılışında resmen örgütlü bir şekilde kendisini göstermiştir. 
Burada muhalif mebusların Mustafa Kemal Paşa'nın başkumandanlıgına karşı çıkmamaları fakat meclis yetkilerinin başkurnandan tarafından kuııanılmasına 
karşı çıkmaları dikkati çeken noktadır.66. 

Meclis zabıtlarından da anlaşılacagı üzere Başkumandanlık kanunun birinci uzatmasında gizli celsede kabuloyu vererek o zor günlerde BMM'nde bir görüş ayrılıgı olmadıgı izlenimini vennek istemişlerdir. 
Ancak ikinci ve Üçüncü uzatmanın görüşülmesi özellikle üçüncü uzatma döneminde gizli oturumlardaki muhalefetin tavır ve düşünceleri açık celselerde yansımaya başlamıştır ki bu eleştiriler yukarıda da belirtildigi üzere meclisin yetkileri kanununda olmuştur. 

Hatta üçüncü uzattnanın maddelerinin teker teker görüşülmesinde kanunun tümü hakkında yapılan oylamaya bazı mebuslar katılmayarak engellemek istemişlerdir. 
Yapılan oylamada yeter sayısına ulaşılamamış ve kanun süresinin üç ay daha uzatılmasına yönelik kanun teklifi Meclisten geçememiştir.67. 

Muhalefetin giderek bloklaştıgını gösteren bu, sonuç karşısında Mustafa Kemal Paşa, meclisitı gizli oturumunda söz alarak sert bır şekilde kanuna yöneltilen 
eleştirilere cevap vermiş ve hiçbir zaman meclisin yetkilerini gasbetmeyi aklından geçirmedigini ve görüşmelerin gizli celsede yapılmasının nedenin de yapılan eleştirilerin, söylenen sözlerin milletten değil düşmanlardan gizlemek olduğunu.68. belirttikten sonra uzatmanın kabul edilmemesinden dolayı o andan itibaren ordunun kumandan sız olduğunu o kritik durumda orduyu bırakmayacağını kesin bir dille söylemiştir. 

Dahası ve en önemlisi de muhalefetin tavrına deginerek bu engellemenin sadece başkumandanlık konusunda olmadıgını, daha önce de vekil seçiminde gösterdigi adaylarm seçilmesi meselesinde de yapıldıgmı ve bu durumda hükümetin iş yapamaz hale geldiginden yakınmıştır. 
Konuşmanm sonunda " Bu keşmekeşe, bu anarşiye mutlaka bir son vermek lazımdır. Böyle yürüyemeyiz, böyle yürünmez ve millet böyle yürümek için sizi buraya göndermemiştir, millet buna razı degildir" diyerek, Birinci grubun kurulmasına ragmen meclisin gidişatından memnun olmadıgmı açıklamıştır.69. 
Aynı endişe Faik Ahmed Bey'de de görülmektedir, Mecliste meydana gelen fikir ayrılıklarının ne dereceye kadar düzenlendigine ve nasıl idare edildigine dair etraflıca bir bilgiye sahip olmamakla beraber önemli olan bahsi geçen ayrılıkların ülke dışında ve içinde yankılanarak Milli Mücadele'yi olumsuz yönde etkilernesidir, 

Aynı şekilde Istiklal Mahkemeleri ve uygulamaları da I. Grup ile muhalif mebuslar arasında çatışma konusu olmuştur. 70.

Yine gruplar arasında temel hak ve özgürlükler konusunda da birtakım tartışmalar meydana gelmiştir.71. 

1. BMM'nin son döneminde saltanatıri kaldırılması 72, Lozan görtişmelerinin meclise yansımaları gibi önemli gelişmeler olurken Mustafa kemal Paşa'da 
yeni seçim kararı almıştır. 
1 Kasım 1922'de  I ve II Grupların uzlaşmasıyla siyasi gücü elinden alınan hilafet makamı korunarak saltanat kaldırılmış ve 1. Meclis Cumhuriyete giden yolda 
çok önemli bir adım atmıştır. 

Bu arada  1. BMM'nde görülen karışık ruh hali de ciddi olarak düşünülmesi gereken bir duruma girmişti. 
Bütün millette, meclisin vazife yapamayacak bir hale geldigi endişesi hissedilmeye başlanmıştı. 
Mecliste durumu soguk kanlılık ve uzak ,  görüşlükle düşünen ve muhakeme eden üyeler bile bu konudaki rahatsızlıklarını açıga vurmaktan kendilerini alamıyorlardı. 
Artık meclis iyice yıpranmıştı ve yenilenmedikçe millet ve memleketin agır ve mesuliyetli işlerini yürütmeye imkan yoktu. 
Meclisin yenilenmesi zaruretine kanaat getiren Mustafa Kemal Paşa, Nutuk'ta düşüncelerini bu şekilde açıklarken diger taraftan da Heyet-i Vekile ve 1. Grup idare heyetinde sabaha kadar süren görüşmeler sonucunda yeni seçim kararı alındıgını, 1 Nisan 1923'de 1. Grup genel kurulunda kararın kabul edilerek, aynı gün 12 kadar üyenin imzasını taşıyan yeni seçimler için kanun teklifinin meclis genel kuruluna getirildiğini belirtmektedir.73 

Suna Kili'nin degerlendirmesinde oldugu gibi, "Her çagdaşlaşma eylemi, her devrim bir öndere ve bir örgtlte gereksinim duyar. Öndersiz, başsız bir devrim 
düşünuıemez. Siyasal bir örgüte dayanmadan toplumu denetlemek, yönlendirmek, sistemin toplumca benimsenmesini saglamak olanaksızdır. 
Bunun için çağdaşlaşma çabasındaki toplumlardan önderligin ve parti sisteminin çok önemli işlevleri vardır. 
Örgütleşme siyasal iktidara gelmek için ön koşullardan biridir. Siyasal örgütleşme ise siyasal partiyi gerekli kılar. Siyasal parti iktidara gelmek, toplumu yönlendirmek için gereklidir,,74 sözlerinden yola çıkarak Mustafa Kemal Paşa'nın parti kurma girişiminde haklılılgının derecesini daha iyi anlamaktayız. 

Mustafa Kemal Paşa 1. Meclisi feshederek kendi düşüncelerine uygun yeni bir meclisi toplayıp, düşündügü inkılap ve reformları bu yeni meclis ile yapmayı 
düşünmektedir. 

Nitekim Meclisin seçim kararı almasından bir hafta sonra 8 Nisan 1923'de Mustafa Kemal Paşa, A-RMHG Reisi sıfatıyla imzalayıp yayınladıgı Dokuz Umde 
Bildirisi ile Meclisteki I.Grubu, Halk Fırkası'na dönüştüreceğini açıklamış, ülkede siyasi bir örgütlenmenin oluşması için bir dizi ilkeler saptamıştır.75. 

2 Agustos 1923 günlü "Beklediklerimiz başlıgı altında " Halk Fırkası'ndan ve yeni Meclisten Milletin isteyecegi ilk şey şu memlekette asri' ve kanuni bir idare makinası vücuda getirerek hakiki ve tam bir huzur ve refah temin-i şeraitin hazırlamaktan ibarettir. Memleketimiz böyle bir idareye muhtaçtır" diyen Faik Ahmet Bey, aslında bu sürecin  1 Kasım 1922 günlü kararla başladıgını ve artık yapılması gerekli olan şeyin ilmin gereklerini yerine getinneleten ibaret oldugunu savunur.76. 

9 Umde beyanname' halinde A-RMHC'lerine gönderilmiştir. Cemiyetin, Halk Fırkası'na dönüştürülecegi kararına Trabzon'dan ilginç bir tepki gelmiştir. 
1922 yılına kadar Milli Mücadele'yi destekleyen yazılar yazan Faik Ahmed Bey ve babası Hacı Ahmet beylerin öncülügünde muhalif bir grup özellikle Ali Şükrü 
Bey'in öldürülmesinden sonra77 Trabzon'dan halk ile birlikte galeyan göstermişler.78. ve beyannameye itiraz ederek bu durumun kişisel yönetime 
gidecegini ve demek tüzügüne aykırı bir' tasarı oldugunu bir yazı ile bildirmişlerdir.79 . 

Faik Ahmed meseleyi 10 Mayıs 1339/1923 tarihli yazısında ele alıp, Müdafaa-i Hukukların fırka programlarına dahil olamayacağını belirterek yazısının devamında şöyle der: 
"Evvel emirde şunu söyleyeyim ki Müdafaa-i Hukuklar muayyen bir gaye etrafında teşekkül etmiş, muayyen prensiplere malik milli bir cemiyet teşekkül etmiş, muayyen prensiplere malik milli bir cemiyet ve teşkilat olduguna göre nasıl bu cemiyete münhasıran şu veya bu zümrenin mesulü olarak nevli (lütuf) ve tesahüb edebilmesi (sahip olması) imkansız ise onun elde mevcud bulunan nizamnamesini usul ve kavaid·i mevzuası (bahsolunan kararname) hilafında tebdil ve tagyır (bozma) edebilmekte aynı surette hukuken ve mantıken mümkün degildir. Malum oldugu üzere Müdafaa-i Hukukların gayesi vatanın emniyet ve selametini istihsalden ve milli hakimiyeti tesisten ibarettir. Sivas Kongresi'nde kaleme alınan nizamname de bu esas takrir edilerek milli cemiyetin her tUrlü fırka cereyanlarından ari (uzak) oldugu, bilumum islam vatandaşların cemiyetin aza-yı tabiiyesinden (tabii azası) bulundugu zikredilmiştir. 

Bugün Müdafaa-i Hukuk Heyeti'ne fırkamızın prensipleri haricine çıkdınız diyenler Müdafaa-i Hukuk teşkilatının esasından tegafül göstermiş (anlamamazlıletan gelmiş) olurlar. Müdafaa-i Hukuk Fırka filan tanımaz, Müdafaa-i Hukuk bir gaye tanır. O da Milli gayeden ibarettir. Bu gayeye hizmedde her vatandaşla birleşir. 
Her vatandaş bu gayeye matuf (yöneltilmiş) mesaisinde Müdafaa-i Hukuklarla beraber demektir. Bu teşkilat fırka programlarına tabi degildir ve fırka 
programları arkasında sürüklenrnek sebebi ve gaye-i teşkiliyle telif edilemez" (uzlaşamaz)80. 

Bunun üzerine Trabzon'a iki milletvekilinden oluşan bir soruşturma komisyonu gönderilmiş, tahkikat sonucu eski Heyet-i Merkeziye'nin görevine son verilmiş, 
yeni bir heyeti müteşebbise kurulmuştur.81 

Mustafa Kemal Paşa, TBMM'nin yeni dönemi için iki dereceli olarak yapılacak seçimde Birinci Grup üyelerinin kazanması için çaba sarfetmiştir.82. 
Buna karşılık İstanbul'da bazı muhalifler seçimlerde üstünlilk saglayıp eski İttihat ve Terakki'yi yeniden canlandırmak ve Mustafa Kemal Paşa'yı safdışı 
bırakmak için faaliyetlerde bulunmuşlardır. Yine ülkenin çeşitli yerlerinde dedikodular ve olumsuz propagandalar yapılmıştır. Seçim döneminin yaklaştıgı 
o günlerde Faik Ahmed Bey de hiç durmadan kalemini oynatmış ve Mustafa Kemal Paşa'nın 
1. Grup üyelerinin yanında kendi belirlediği aday listelerine dahil olanların seçilmesindeki ısrarlı tutumuna karşı Çıkmış, meseleye Hakimiyet-i Milliye ve 
Demokrasi açısından bakarak; "En iyi ve hakiki mebuslar milletin bizzat seçip intihab edeceği mebuslardır" cümlesiyle başladıgı yazısında "Milletimizin mebuslarını bizzat seçebilecek, memlekete merbut (bağlı) vekiller intihabında (seçiminde) şunun veya bunun rehberligine muhtaç olmayacak bir seviyede olduğuna kimse şüphe edemez. 
Ona "Mebuslar ki sen iyi seçemezsin biz seçer sana bildirir, sen intihab edersin demek onun vezayetine muhtaç bir seviyede görmek bUyUk bir haddi şinaslık 
ve tecavüzkarlık olur, Bu millet inkılablar dogurmuş, harikalar yaratmış her veçhile isbat-ı rüşt etmiş bir millettir, Ona rehberlik etmek isteyenlerin ondan yüksek oldukları ne kabul ve ne de iddia edilebilir. Millet kendi başına bırakılmalıdır. 

Bari Hakimiyet-i Milliye devrinde mebus sipariş usulü cari olmamalıdır (cereyan etmemelidir). Milletin sipariş Mebusdan canı yandıgını herkes bilmelidir" dediği 
yazısında başkalarının isteği ve onayı ile değil de kendilerinin bizzat seçmelerini bu şekilde daha vasıflı mebuslar seçebileceklerini dile getirmiş, Hakimiyet-i Milliye ye dayanarak bunun milletin hakkı olduğunu belirtip " Aziz Millet! Yalnız sen varsın ve yalnız senin bizzat seçip intihab edeceğin mebuslar olmalıdır" 83. 
diye yazısını bitirmiştir. 

Mustafa Kemal Paşa'nın bu tavrına, Kazım Karabekir Paşa da karşı çıktıgını hatta II. Gruptan kimsenin aday gösterilmemesi konusunda aralarında 
tartışma olduğunu ve, Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine "Ben Muhalif istemiyorum" dediğini ve güven kazanan kişileri listeye, aldığını 
eserinde açıklamaktadır.84. 

Faik Ahmed Bey, aynı şekilde Mustafa Kemal Paşa'nın muhalefetsiz meclis düşilncesine de karşı Çıkmış geçmişte İttihat ve Terakki Partisi'nin benzer tutumunu örnek vererek edinilen tecrübeıerle endişesini kaleme şöyle almıştır. 

"İntihabatı serbest cereyan ettirerek her fikrin mecliste temsil edilmesine imkan bırakmaya ihtiyaç vardır. İntihabata müdahale etmek, mecliste muhalif zümreden mebus sokmamak için gayri meşru vesaite (vasıtalara) müracaat eylemek tehlikeli ve zararlı birşeydir. Muhalefetsiz meclis hiçbir zaman bir kuvvet olamaz. 
Bunun tecrübeleri yapılmıştır. 328 Meclis göz önündedir. İmha ve terakki de 324 meclisini muhalefet çogaldı diye fesh etmiş ve yeni intihabda muhalifleri intihab 
ettirmernek için her nevi (türlü) tazyik (baskı) çaresine müracaat eylemiş idi. 
Neticede gerçi meclise tek muhalifmebus gelmedi. Fakat fikr-i muhalefet de dolmuş olmadı. 
Bilakis tazyik ve har-ı hadde baltalamaya icbar edilmiş (zorlamış) oldu ve bu tazyik çok geçmeden Arnavutluk'ta patlak verdi. Vatanın büttln mesaibi 
(felaketler, ugursuzluklar) bu noktadan başlar. 

Bir hata yüzünden o gün bugün hala yuvarlanıyoruz. Bu bizim için gözümüzün önünden uzaklaştırılmaması lazım gelen bir derstir. Bu hata artık 
tekrar etmemelidir. çünkü artık sıgınacak yerimiz kalmamıştır. " 

II.Grup üyeleri seçimlere katılmama kararı almışlardır. Mustafa Kemal Paşa da bu kişileri bu konuda serbest bırakmıştır. Yukarıda da nedenlerine degindigimiz 
gibi Mustafa Kemal Paşa'nın bu tavrında tasfiye işleminin gerçekleştirilmesine çalıştıgı açıkça ortadadır. 
Çünkü düşmanın yurttan çıkarılmasıyla Milli Mücadele'nin bittigini düşünenler vardı. Oysa asıl mücadele bundan sonra başlayacaktı. Zira bu ülkenin huzura, refaha, bayındır olmaya, kısacası yine Faik Ahmet Bey'in dedigi gibi yaralarının sarılmaya ihtiyacı vardı. 
Yıpranan birinci meclisle bunların yapılması zordu. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa meclisi homojenleştirerek inkılaplarını yapmayı tasarlamaktadır. 
Gerçekten de tek ttik birkaç yerden bazı adaylar bagımsız olarak seçilmişlerse de 1923 seçimleri sonunda, dogal olarak Mustafa Kemal Paşa'nın 
seçilmesini istedigi kişiler geneIlikle mebus olmuştur.85 . II. Grup ise tasfiye edilmiştir. Ahmet Demirel'e göre; 1923 seçimleriyle birlikte I1.grup tarih 
sahnesinden silinmiştir.86 . 
-Faik Ahmet Bey'in makalelerinden ve yapılan araştırmalardan anladıgımız üzere o günlerin gündemde olan bir diger konusu da Mustafa Kemal Paşa'nın parti 
başkanlığı meselesidir. Rauf (Orbay) Bey, anılarında Mustafa Kemal Paşa'nın partiler üstü kalmasını telkin ettigini ileri sünnektedir.87 . 
Cumhuriyetin ilanından sonra Faik Ahmet Beyaynı konuya değinerek Mustafa Kemal Paşa'nın hem Cumhurbaşkanı hem de meclis ve parti başkanı olarak kalmasının yıpranması açısından yanlış, bulmaktadır. 
Gerçi o gün tek parti vardır ama daha sonra bu parti sayısının' artması halinde bu durumu uygun bulmayan Faik Ahmet Bey, düşüncelerini şöyle izah eder: 
"Siyasi fırkalar çarpışmaya ve binnetice yıpranmaya mahkumdurlar, Bir devlet reisi mevkiinde bulunan zatın millet nazarında daima yüksek bir mevki ve 
nüfuz-ı manevi sahibi olarak kalabilmesi ise ancak fırka cereyanlarının fevkinde (üzerinde) yükselmesiyle kabil olabilir. Bu zat herhangi bir fırkanın başında bulunmakla o fırkaya dahil olmayan efrad-ı milletin (milletin fertlerinin hürmetinden, itibarından kendini uzaklaştırmış, fırkanın bütün yolsuzluklarından, fenalıklarından ve idaresizliklerinden mesul mevkiinde kalarak millet ve memleket nazarında küçüldükçe devlet riyasetini de (başkanlığını da) kendisiyle beraber küçülmeye mahkum bırakması olur". 

Esasen bir kısım kamuoyunu, vekilleri tedirgin eden asıl mesele Mustafa Kemal Paşa'nın kişisel yönetime gitme şüphesidir. Faik Ahmed Bey'i de tedirgin 
eden asıl mesele budur. Milli Mücadele'nin başından itibaren milli birlik ve beraberligin sağlanmasına gerek yazıları gerekse faaliyetleriyle azami gayret 
gösteren Büyük Millet Meclisi ile görüş birliği içinde olan, yine o dönemde meclis içinde meydana gelen ülke aleyhindeki siyasi cereyanlara karşı çıkan, en nazik günlerde Milli Mücadele'ye halel gelecek her türlü faaliyetleri reddeden, yazılarıyla meclisteki anlaşmazlıkları örtbas ederek ülke dışında propaganda aracı yapılmasından son derece endişelenen Faik Ahmet Bey'in bu tutumu Saltanatın kaldırılmasından sonra ülkede belli belirsiz bir rejim tartışması nın başlamasıyla degişmeye başlamış ve hiçbir kayıt ve şart tanımadan desteklediği Ankara'ya karşı güvensizlik duygusu içine düşerek, Ankara'daki gelişmelere hürmeti azalmıştır. 

Daha önce de belirttigimiz gibi bilhassa Ali Şükrü Bey'in öldürülmesinden sonra bu muhalefeti daha netlikle ortaya çıkmıştır. Nitekim bu olumsuz tavrı 
yazılarında açıkça ortadadır. Yazısının devamında bunun çok açık ve net bir şekilde şöyle dile getinnektedir: " Reis-i Cumhur'un fırka ve meclisten elini çekmesi memleketin selameti iktizasından görülecek pek mühim bir şeydir. 
Hakimiyet-i Milliye'nin selameti de bundadır. Hükümetin, meclisin, ekseriyet-i fırkanın reisi olacak bir devlet reisi bu vaziyette bugUn kuvvetleri, kudretleri nefsinde cem etmiş (toplamış) oluyor. Reis-i Cumhur hem teşrii hem de icra kuvvetlerini elinde topluyor. 

Bunun mantık neresinde ? 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 2

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 2


Yine Önemli bir noktadır ki Türk Milli Mücadelesi Erzurum Kongresi ile önderini ortaya çıkarmıştır. Nitekim Şevket Süreyya Aydemir bu durumu şöyle açıklar: 
"Erzurum Kongresi Müdafaa-i Hukuk" davalarını bir karara baglamak ve bir temsil heyeti vücuda getirmekle vazifesini yapmıştır. Bu milli hareketin ortak bir 
başı, bir merkezi olacaktı. "Müdafaa-i Hukuk" bir şefi belirlemişti: Mustafa Kemal,,26. Vatanın Bölünmez Bütünlügü ilan Edildi. Dogu Anadolu'daki milli 
kuruluşlar biraraya getirildi. Vilayat-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti"nin adı "Şarki Anadolu MUdafaa-i Hukuk Cemiyeti" olarak degiştirildi ve bu isim Sivas Kongresi'ne kadar kullanıldı. 

Manda ve Himayenin ilk kez reddedilmesi tam bagımsızlık fikrini güçlü bir şekilde ortaya koydu. Kongre beyannamesi, yabancı temsilcileI'e, kumandanlara, 
vilayetlere gönderilerek yayıldı 27 

Bu arada 26-30 Temmuz 1919'da Balıkesir 16·25 Agustos 1919'da Alaşehir Kongreleri, Kuva-yı Milliyeciler tarafından dagınık olarak gerçekleştirmeye 
çalıştıkları önemli teşkilatlanma faaliyetleri oldu. Bu iki kongre Batı Anadolu'da teşkilatlanmayı güçlendirmiştir. 28. 

Erzurum Kongresi çalışmalarını başarıyla tamamlayan Mustafa Kemal Paşa, 2 Eylül1919'da Sivas'a hareket etmek üzere Erzurum'dan ayrıldı. 
Askerlikten istifa etmesine ve nişanlan alınmasına ragmen Mustafa Kemal Paşa'nın çalışmalarının artması, her geçen gUn halka daha fazla etki etmesi üzerine İstanbul'daki Damat Ferit Paşa HükUmeti çok olumsuz çalışmalar yapmaya başladı. 

Aldıgı olumsuz kararları uygulamaya çalışan İstanbul Hükumeti'nin aleyhte faaliyetleri etkisini göstermiş, Müdafaa-i Hukuk temsilcilerinin Sivas'a gitmesinde problemler Çıkmıştı. 
Bütün engellemelere rağmen Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919'da toplandı. Mustafa Kemal Paşa, Kongre başkanlıgına seçildi. 16 kişilik Heyet-i Temsiliye oluşturul du. 

Sivas Kongresı'nde en fazla tartışılan konuların başında manda meselesi gelmiştir. Manda idaresini savunanlar, çok fazla borç bulundugunu, bagımsız 
yaşamaya Mali durumun engel oldugunu, Büyük devletlerin Türkiye'yi parçalama planlarına Ülke gücünün yetemeyecegini öne sürmüşler ve ABD ile irtibata geçilmesini istemişlerdir. Bu olumsuz durumlardan ancak Amerikan mandası tercih edilirse kurtulmak Umidi vardı 29. Fakat uzun süren tartışmalardan sonra manda fikri kesin olarak reddedildi, tam bağımsızlık vurgulandı. 

Heyet-i Temsiliye kuruldugu günden Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin kurulmasına kadar görevini başarıyla sürdürmüştür. 

Bu başarıda Heyet-i Temsiliye adına işleri yürüten Mustafa Kemal Paşa gibi dahi bir önderin payı büyüktür. Onun fikir ve eylemlerine destek veren yakın 
arkadaşları ve en önemlisi de "MUdafaa-i Hukuk Ruhu" ile Kuva-yı Milliyesi'ni oluşturan Türk Milleti'nin iman ve coşkusu kesin zafere ulaşılmasında en 
önemli etkenlerdir30. 

Kongrenin en önemli faaliyetlerinden biri de ülkedeki bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri birleştirilerek "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti (A-RM HC)" adını aldı. 

Burada ele aldığımız konu nedeniyle üzerinde önemle durduğumuz bir nokta vardır ki. O da " Müdafa-i Hukuk" Cemiyetleri'nin Sivas'ta birleştirilmiş 
olmasına rağmen' bu cemiyetlerin bazıları bu' merkezi yönetim düşüncesine karşı çıkmışlar ve halta bunu reddetmişlerdir 31. 
Bu birlik ancak meclisin açılması ve Mustafa Kemal Paşa'nın bu hareketi mcşru bir zemine oturmasıyla gerçekleşecektir. Açılan meclisin bütün üyeleri A-RMHC'nin temsilcisi sayılmış ve bu durumda Heyet-i Temsiliye'nin yerine Büyük Millet Meclisi Başkanlığı geçmiştir 32 . 

Yine Sivas Kongresi'nde askeri teşkilatlarıma için bazı direktifleri ihtiva eden betge kabul edildi. Bu belgede düşmanla temasta bulunulan yerlerde silahlı 
kuvvetlerin nasıl kurulacagı, nasıl idare edilecegi açıklanmıştı. 

Bunlardan başka Sivas Kongresi'ndc oluşturulan Heyet-i Temsiliye geçici bir hükümet rolünü oynamıştı. 
Ulusal örgütleriıı amaç ve ilkelerini eldeki araçlarla yurdun her tarafına yaymış, halka açıklamış, örgüte güç kazandırmaya çalışmıştı. 
Mevcut ulusal örgütlerin varlığını ve devamlılığını sağlamak içiıı çaba göstermiş, bu örgütleri bir noktada birleştirmeye, bunlar arasında uyumlu bir bağ kurmaya özen göstermişti. 

Böylece " Müdafaa-j Hukuk " hareketini yönlendirmekle yükümlü olmuştu 33. 

Anadolıı ile ilgili kararları yanında, yürütme gücünü gösteren ilk icraatını da ortaya koymuştu. 

Bu da Ali Fuat (Cebesoy) Bey'in batı Cephesi Kuva-yı Milliye kumandanlığın atanmasıyla gerçekleşmiştir. 34 . 

Sivas Kongresi'ne yönelik olumsuz faaliyetler dolayısıyla kongrenin bitimiyle beraber, Damat Ferit Paşa Hükümeti, Heyet-i Temsiliye'nin hedefi haline 
geldi. Damat Ferit Paşa'nın Milli harekete birçok açıdan verdiği zararlar açıklandı. 

Buna göre Damat Ferit Paşa; Aydın Faciasını önleyememek, Paris Barış Konferansı'ndan milli haysiyeti incitecek şekilde kovulmak, milli hareketi İttilıatçı 
olarak gösterip, Anadolu'ya İtilaf Devletleri'nin müdahalesini davet etmek, seçim yaptırmamak, milli teşkilatı dağıtmaya çalışmak, devletin gücünü yabancılara 
oyuncak yapmak suçlarının odağı gösterildi. Bütün bunlardan dolayı İstanbul ile irtibat kesilecek,. Damat Ferit Paşa hükümeti düşürülecekti. 

Faik Ahmet Bey, Anadolu ile İstanbul Hükümeti'nin baglarının kesilmesini degerlendirirken, bunun İstanbul Hükümeti'ne karşı bir isyan olmadıgını, 
Anadolu'nun İngiliz tahakkumüne, Yunanİstan'ın haksız, işgaline, mütarekenin adilolmayan esaslarına karşı bir isyan oldugunu, sonuçta İstanbul Hükümeti ile bagları kesmek zorunda kaldigını belirtir 36. 
İstanbul ile hertürlü haberleşme kesilince Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti. İstanbul Hükümeti'ne karşı kazanılan bu ilk siyasi zafer önemli bir aşama 
kaydetti 36. 

Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin yerine· Ali Rıza Paşa Hükümeti kurulmuştur. Daha önceki hükümetten farklı olarak milli harekete ılımlı bakan bu hükümetle, Amasya'da görüşme yapılmış ve neticede iki taraf arasında birtakım ortak kararlar alınmıştır. 37. 

İstanbul Hükümeti Temsilcisi Salih Paşa'mn milli hareket temsilcileriyle görüşmek üzere Amasya'ya gitmesi de yine başlı başına ayrı bir olaydı. 
Sonuçta İstanbul Hükümeti A-RMHC'ni tanıdı. Bu olay, Milli harekete Türk Milleti'nin temsilcisi olma yolunda önemli bir aşama kazandırırken, İtilaf Devletleri'nin de artık ciddiye almaları gereken bir güç oldugunu ortaya Çıktı. Bu genel başarı yanında, kongrelerde alınan kararların İstanbul Hükümeti'ne kabul ettirilmesi, Milli iradenin ortaya çıkmasına sebep olacak seçimlerin yapılması, parlamentonun toplanması ve tereddüt içinde olanların milli mücadeleye kazandırılması kaydadeger birer kazanç oldu. Görüşmelerin diger bazı maddelerinin İstanbul Hükümeti'nce kabul edilmemesine ragmen en önemli mesele İstanbul'da Osmanlı Devleti hakkında verilecek bütün kararları millet adına kabul veya reddetme yetkisi taşıyan ayn zamanda "Müdafaa-i Hukuk"un amaçlarını benimsemiş bir parlamento açılmasıdır. 

17 Kasım 1919'da seçimler yapıldı ve Mustafa Kemal Paşa'da Erzurum'dan mebus seçildi. Seçimi çogunlukla ARMHC listelerinden seçilmiş Mebuslar kazandı. 38. Seçimlerin yapılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa mebuslara çagrıda bulunarak, İstanbul'a gitmeden önce Ankara'ya uğrayarak Hey'et-i Temsiliye ile görüşmelerini istedi. Mustafa Kemal Paşa, bu mebuslardan kendisinin meclise başkan seçilmesi, kendilerinin seçilmesini saglayan, hatta kendilerinin de çogunun üyesi oldukları A-RMHC'nin adıyla bir grup kurmalarını istedi ve Misak-ı Milli Programı'nı verdi. Ancak bu mebusların düşünceleri İstanbul'a gittikten sonra değişti ve Mustafa Kemal Paşa Meclis başkanı seçilemedi. 

Dahası " Müdafaa-i Hukuk Grubu " yerine " Felahı Vatan " grubu oluşturuldu. Buna ragmen Son Osmanlı Meclisi Türk Milli Mücadelesi açısından önemli bir karara imza attı. 

Meclis 28 Ocak 1920'de Misak-ı Milli'yi kabul etti39. Bu büyük bir olaydı. Zira, Anadolu hareketinin hedeflerinden birisi Türkiye'nin milli sınırlar içinde bölUnmez bütUnlügünü saglamaktı. 

Bununla Milli hedefler İtilaf Devletleri'nin gözU önünde ve parlamento gibi milletin en üst temsil organı kanalıyla resmen kabul edilmiş oluyordu. Misak-ı Milli Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarına dayanmaktaydı. 
Bunun yanında Misak-ı Milli'nin ilanı milli hareket mensuplarına büyük bir prestij sagladı. Siyasi bagımsızlık yanında ekonomik bağımsızlık hedefleri de ortaya konulmuş oldu. 

Mebusan Meclisi'nin yapısını anlayan, milli iradenin "Misak-ı Milli" şeklinde tespit edilmekte oldugunu gören hilaf Devletleri, daha 1920 Ocak ayı içinde baskı yollarına başvurmuşlardı. Kuva-yı Milliye'yi gizlice destekleyen Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkunnay Başkanı Cevat Paşa'nın tutumunu protesto eden bir notayı 20 Ocak'ta hükümete verdiler.40. Mustafa Kemal Paşa, istifa etmemeleri ni istemesine ragmen, Cemal ve Cevat Paşalar, bu baskı karşısında istifa ettiler. Bu arada hükümet, Kuva-yı Milliye ile de işbirligi yapma yolunu açık tutarak, seferberlik hazırlığına girişti. 

Mlletvekilleri tutuklanırsa misilleme olarak Anadolu'daki itilaf subaylarının tutuklanmaları düşünüldü. 41.. 

Bu arada Kuva-yı Milliye tarafından Gelibolu'daki Akbaş Cephaneli~i'ne yapılan baskın sonucu depodaki silah ve cephaneler ile esir edilen Fransız askerleri Anadolu'ya kaçırılmışlardır. Bu olay İngiliz ve Fransızları son derece kızdınnış ve sert tedbirlere girişmelerine yol açmıştı. Baskıların sonucunda 3 Mart 1920'de Ali Rıza Paşa istifa etti ve yeni Hükümeti Salih Paşa kurdu.42. 

Bu gelişmeler karşısında İtilaf Devletleri hem şaşkınlık hem de kızgınlık içinde İstanbul'u işgale karar verdiler önce Türk Ocagı'nı bastılar, ardından 
16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal ettiler. İstanbul'un işgali, Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da kuvvetlenmesinin bir sonucu oldugu gibi,Milli Mücadele 
ve mukavemetin halk tarafından benimsenmesini kolaylaştıran İzmir'in işgalinden sonraki ikinci olay olmuştur43. 

Ülke idaresinin Ankara'ya geçmesi açısından önemlidir. 

Bu işgalle Osmanlı Devleti fiilen bitti.44. Türk milletini temsil hakkı, aldıgı etkili kararlarla Ankara'nın görevi oldu. Faik Ahınet Bey İstanbul'un işgalini; İngilizlerin Türklerle yapılacak antlaşmanın kabul ve uygulamasında muhalefet ve mukavemet edecek kuvvetleri ortadan kaldırmak ve ortamı müsait bir hale getirmek için fiili bir tedbir almak amacıyla gerçekleştirdikleri şeklinde yorumlar. Olay karşısında tepkisini ; " Bu haksızlıklar ve tecavüzler yapılmamalıydı. 
Ne yazık ki yapılmıştı ve halkın sessiz kalmaması da dogaldı" şeklinde ortaya koyarken, Hilafet Makamı 'nın, Saltanatın işgali, Parlamentonun hakaret ve tecavüze ugraması, halife kuvvetinin hükumsüzlüğe düşürülmesi sonucu milletin sabrının taşıdığını, bu isyankarlıgın hayat hakkı olan bir milletin en tabi hareketi 
oldugunu savunur. 
İstanbul Hükümeti'nin bu konuda çok dikkatli olmasını, Anadolu hareketinin asilikle suçlanıp yanlış anlaşılmamasını bu cereyanın hakiki manasını kavrayıp 
Avrupa'ya anlatmaya aracı olmasını ileri sürer. Hükümetten milli hareketin başarısına destek olmasını ister, Milli birligin geregini belirtir.45 . 

Mustafa Kemal Paşa, işgalden üç gün sonra 19 Mart 1920'de bir genelge yayınlayarak genel durumu özetledikten sonra başkentin korunmasını saglayacak tedbirleri düşünmek, uygulamak üzere, olağan üstü yetkiler taşıyan (Selahiyet-i Fevkaladeyi haiz) bir meclisin Ankara'da toplanması ve seçim usulü belirtiliyordu.46. 
Vilayetlere, müstakil livalara ve kolordu kumandanlarına gönderdiği bu genelgede, seçimlerin ·15 gün içinde yapılacagı ve buralarda her mahallin en büyük mülkiye memurunun başkanlık edecegini, dagılan Mebusan Meclisi'nden de Ankara'ya gelerek;·· Meclise katılabileceklerini bildirdi.47. Nisan 1920 tarihli telgrafta ise Meclisin 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara'da açılacagını ve tören programı bildirilerek " Milletin tek Merciinin Büyük Millet Meclisi olacağı" belirtildi.48. 

Faik Ahmed Bey, İstanbul'un işgal edilmesi, Mebusan Meclisi'nin çalışamaz duruma gelmesinden dolayı devlet ve millet işlerinin yürütülmesi için 
yeni bir meclisin (Meclis-i Fevkalade'nin) açılmasına ihtiyaç duyuldugu düşüncesiyle meclisin açılış sebepleri, nasıl toplanacagı ve çalışacagı hususunu 
da düşüncelerini açıklarken, ülkenin içinde bulundugu olumsuz seçim şartlarına rağmen bir Müdafaa-i Hukukçu olarak halkı politize etmeye çalışır, 

Yayınladıgı makalelerinde seçmen ve seçilecek kişilerin ne gibi özeııikler taşımaları geregi üzerinde durur. Meselenin zannedildiginden daha önemli oldugunu, seçilecek kişilerin vasıflı, meziyetli, namus ve vicdanlarına itimad edilen şahıslar olmaları gerektigini bu işin sadece bir oy verme işlemi olmadıgını, çok büyük bir tarihi vazife oldugunu, kişisel çıkarlar düşünülmeden itina ile seçilmesi geregi üzerinde durur. Bir başka makalesinde yine seçilecek mebusların nitelikleri üzerinde durarak, seçmenlerin dikkatlerini, memleketin kaderi hakkında kararlar alacak nitelikte mebusların seçilmesinde dikkatli olmaları milliyetperver kişileri seçmeleri noktasında toplamaya çalışlı.49 .

Bu genelgelerde BMM'nin temelleri atılmıştır. Böylece Müdafaa-i Hukuk hareketinin birinci safhası sona ermiştir. Seçimleri "MUdafaa hukuk Cemiyetleri"nin düşüncesini benimsemiş mebuslar kazanmıştır. BMM'nin 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılmasıyla başlayacak olan "Mildafaa-i Hukuk" hareketinin ikinci safhası Cumhuriyetin ilanı ile son bulacaktır. 

23 Nisan 1920'de Sinop Mebusu Şerif Bey'in konuşmasıyla açıldı. Seçilen milletvekilleri yaşayışları, davranışları ile o günkü Tilrkiye'yi aynen yansıtıyorlardı. Milletvekilleri Osınanlı Devleti'nin son zamanlarında yaşamış, bu dönemin fikir akımları ve siyasi mücadeleleri içinde yogrulmuş kişilerdi. 

İttihat ve Terakki Partisi'nden, Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne kadar uzanan zıt kutupların insanları, meclis içindeydiler. Milletvekilleri arasında meslek grubu olarak da çeşitlilik vardı. Egitim düzeyi o gün ülke koşuııarının üzerindeydi. Meclisin İnkıldpçı yapıda olmasında bu egitim seviyesinin yüksek olmasının etkisi büyüktü. Yabancı dil bilenlerin sayısı da çoktu. Yaş ortalaması 43 'tü. 

24 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşa'nın meclise verdigi önergede; "Mecliste beliren milli iradenin, vatanın kaderine dogrudan dogruya el koymasını 
kabul etmek temel ilkedir. BMM'nin üstilnde bir güç yoktur. Bu Meclis yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır: Meclisten seçilecek bir heyet hilkUmet işlerini yürütür. Meclis başkanı, aynı zamanda bu heyetin de başkanıdır" 
denilerek hükümetin ne şekilde kurulacagı belirtilmektedir. 

Mustafa Kemal Paşa, Nutuk'ta bu önergeye deginerek, bunun aslında cumhuriyetin habercisi oldugunu söyler "Bu esaslara dayanan bir hükümetin 
mahiyeti kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, milli hakimjyet esasına dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir. Böyle bir hükümetin teşekkülünde esas, kuvvetler birliği prensibidir.50. 

Böylece yasama, yürütme ve yargı yetkileri meclisin bünyesinde toplanmıştı. Bu, kuvvetler birliği şeklinde ifade ediliyordu. ülkenin içinde bulundugu şartlar geregi meseleler ancak bu yöntemle çözülebilecekti. 

25-29 Nisan 1920 tarihleri arasında yapılan görüşmelerden sonra Meclis "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"nu kabul etti. Bu kanuna göre; BMM'nin yasallıgına 
isyan eden, sözlü veya fiili vey~ yazılı olarak karşı çıkanlar ve bozgunculuk yapanlar vatan haini sayılırlar; açıkça vatan hainliginde bulunanlar idam olur; insanları gizli ve sözlü olarak vatan hainligine tahrik ve teşvik edenlerle, teşviklerini yazılı ve resmi yolla yapanlar kürek cezasına çarptırılırlar. Faaliyetlerinden bozgunculuk durumu ortaya çıkanlar idam olunurlarsı. Bu kanunun sekizinci maddesinde yargı kararının meclise bırakılması ile yargının da yasama ve yürütme yetkilerinin yanında meclisin elinde olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim daha sonra İstikh\l Mahkemelerinin kuruluşu ve bu mahkeme üyelerinin doğrudan meclisten seçilmesi de bunu kanıtlamaktadır.52. 

2 Mayıs 1920'de İcra Vekilleri Heyeti adını taşıyan hükümet meydana getirildi. Üyeler meclis içinden seçilmişti. Meclis Başkanı hükümetinde başkanıydı.53 . 
Fakat hükumetin kurulması ile ilgili bu durumun degiştirilmesiyle ilgili 4 Kasım i920'de bir önerge verildi. Bu önergede "İcra Vekilleri Büyük Millet Meclisi Reisi'nin meclis üyelerinden gösterecegi adaylar arasından salt çogunlukla seçilir" şeklinde bir degişikliği öngörüyordu. Bu degişikligin kabul edilmesi, Heyet-i Vekile'nin de tabi başkanı olan Mustafa Kemal Paşa'ya istedigi vekili seçtirme imkanını sağlıyordu. Meclisin yetkilerinin kısıtlanması anlamına gelen bu durum ileride kurulacak ikinci grupla, Birinci grup arasında sık sık tartışmalara yol açmış ve temel çatışma konularından birini oluşturmuştur. Sonunda İkinci grubun oylarıyla 8 Temmuz 1922'de tekrar ilk şekline yani vekillerin doğrudan meclis tarafından seçilmesi yöntemine geçilmiştir.54 .

20 Ocak 1921 günü " Halkçılık Programı "ndan  kaynagını alan.55. "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" kabul edilmiştir.56. 

"Halkçılık" konusunda görüşlerini bir gazeteci ve aynı zamanda bir hukukçu olarak degerlendiren Faik Ahmed Bey'e göre önceki idare sistemi, milletin düşünce ve isteklerine uygun olması, ihtiyaçlarına cevap vermesi şöyle dursun, millete tamamen yabancı olan düzeni bozan köhne bir sistemdi. 
Halkın bir türlü ısınamadıgı, milletin menfaatlerine dayanmayan, yalnız idare edenler hesabına çalışan bir müesseseydi. Bu yüzden halk, hükumet ve idare teşkilatı hakkında olumsuz kanaatlere sahipti. Yürürlükteki bu kanunlar degişmedikçe, toplumun milli ve sosyal bünyesinde yarattığı tahripler ve eski şekil ve şartlar devam ettikçe ilerleme olmayacağı gibi, yapılan her türlü yeniliklerin yüzeysel degişikliklerden başka bir şeyolmayacaktı. 
"Memlekette herşeyden evvel degişmesi lazım gelen ve terakki (ilerleme) yollannın dügüm noktasını teşkil eden bir şey vardı. 

O da idare şekli, idare usulü idi" diyecek Osmanlı kanunlarının yetersizliğini anlatan yazısının devamında "Halkı idareye teşvik etmek, idare teşkilatını halkın 
amaı ve ihtiyacatına göre yenilernek idare edenler ile edilenler arasındaki genişligi ortadan kaldırmak velhasıl işe idari ıslahattan başlayarak, milleti 
doğudan dogruya kendi idaresi yanına getirmek ve sonra da memleketin imarının her türlü terakkiyatını millet işi olmak üzere millete bırakmak lazımdı. 
Bunun önüne geçilmesi artık ne caiz ne de mümkündür" şeklinde vurgulamaktadır. Bu kanun tasarısının görüşülmesi esnasında iki madde üzerinde yani seçimde mesleki temsil esasını getiren 4. madde ile özellikle Meclis yetkilerini gösteren 8. Madde konusunda yapılan tartışmalar ilk defa anlamlı ve sert olmuştur. Nitekim bu tartışma meclisin faaliyetinin sona ermesine kadar gündemde kalmıştır.57 . 

9. Maddede ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile kurulan yasamanın uygulanmasıyla ortaya çıkan Meclis Hükümet sisteminde güç mecliste degiı, Meclis'in ve Heyet-i 
Vekile'nin Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında toplanmaktadır. 

Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında odaklaşan bu yetki toplulaşmasının bir müddet sonra çıkarılacak Başkumandanlık Kanunu ile daha da genişletildigi görülecektir.  Diğer Maddeleri tartışma olmadan kabul edilmiştir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 1

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 1
    
Dr. Asuman DEMİRCİOĞLU*
*Atatürk Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve Inkıhip Tarihi Enstitüsü Ögretim Üyesi 


ÖZET 

Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından toprak kayıplarıyla çıkan Osmanlı Devleti'nin girdigi I. Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkmış ve Mondros Mütarekesi'ni imzalamıştır. 

Varlık yokluk mücadelesine girilmesi ve ülkenin bu çıkmazdan kurtarılması amacıyla kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliginde zafere ulaşırken; Müdafaa-i Hukuk'tan Halk Fırkası'na geçiş sürecinin safhaları Faik Ahmet (Barutçu) Bey'in el yazması hatıraları ve kendisinin çıkardığı istikbal Gazetesi'ndeki makaleleri ışığında verilmeye çalışılmıştır. 

Müdafaa-i Hukuk'tan Halk Fırkası'na geçiş 30 Ekim 1918 .1. 
29 Ekim 1923 tarihleri arasındaki süreç içerisinde gerçekleşmiştir. 
Bu süreç Bilindiği gibi " Milli Mücadele " dönemidir. Yani Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kurulmasından.2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen kuruluşunun ilan edilmesine kadar geçen süredir. 

Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından önemli ölçüde toprak kayıplarıyla çıkan Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri yanında katıldıgı 1. Dünya Savaşı'nda 
muhtelif cephelerde savaşmak zorunda kalmıştı. 
Ancak Müttefik Devletler, 1918 yılı sonlarına gelindiginde yenilginin kaçınılmaz oldugunu anlamışlar ve bu nedenle de 

Bulgaristan'ın İtilaf Devletleri'yle 29 Ekim 1918'de mütareke imzalayıp, savaştan çekilmesi, Osmanlı Devleti'nin mUttefikleriyle olan kara baglantısını kesmiş, 
Trakya ve İstanbul, Balkanlar üzerinden gelebilecek istilalara açık hale gelmişti. 
Milne Ordusu, Bulgaristan'dan Trakya'ya doğru ilerliyordu, Diğer cephelerde de durum iyi görünmüyor, müttefik cephelerinde yenilgiler sürüyordu. 
Bunun Üzerine, Osmanlı Devleti mUtareke yapmaya karar verdi ve 5 Ekim 19l8'de İspanya aracılıgı ile barış isteginde bulundu. Talat Paşa Hükümeti'nin, 
müttefikleri ile anlaşarak 5 Ekim'de Wilson'a yaptıgı müracaat cevapsız kaldı.3. Bu arada Talat Paşa Kabinesi 8 Ekim'de istifa etti ve 14 Ekim'de yerine Ahmet İzzet Paşa Kabinesi kuruldu.4. Sonuçta, Ahmet İzzet Paşa Hükümeti'nin mütareke için arabuluculuk olarak görevlendirdiği İngiliz Generali Towsend'in girişimi olumlu sonuçlandı.5. Osmanlı Devleti ile ltilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918'de şartları çok agır olan Mondros Mütarekesi imzalandı.6. 

Osmanlı Devleti'nin kendisini toparlayabilecegine ihtimal vermeyen İtilaf devletleri, savaştan önce ve savaş esnasında kendi aralarında savaştan 
sonra uygulanmak üzere bir dizi gizli paylaşma anlaşmaları yapmışlardı 7. 

Bu antlaşmalarla İtillif Devletleri, Osmanlı Devleti'ni paylaşmışlar, ortada her türlü yaşama niteliginden yoksun, Kastamonu, Ankara, Eskişehir ve Bursa 
vilayetlerinin bir kısmından ibaret küçük bir Osmanlı Devleti bırakmak istemişlerdi. İşte Mondros Mütarekesi, ltiliif Devletleri'nin bu emellerini kolayca 
gerçekleştirecek bir nitelikte hazırlanmıştı, Nitekim mUtareke Osmanlı Devleti'nin düşmanlarına kayıtsız Şartsız teslim oldugu anlamına gelen hükümler taşıyordu. 8 . 

Böylece Mütareke'nin imzalanmasının hemen akabinde bitkin ve yorgun olan Osmanlı Ordusunun elinden silahları alınmış, terhis edilmiş ve önemli geçitleri 
düşmanın eline geçmeye başlamıştı. 7' nci ve 24' ncü Maddelerine dayanan İngilizler, Musul'a girmiş, İskenderun'a Asker çıkardıktan sonra, Urfa, Adana, 'Maraş bölgesini işgal etmişlerdi. Daha sonra Fransızlarla Anlaşarak Lübnan, Suriye ve 'Yukarıda da adı geçen Türk şehirlerini onlara bırakmışlar, buna karşılık Irak ve Filistin İngilizlerin elinde kalmıştı. 
13 Kasım 1918'de 60 parçadan oluşan İtilaf Devletleri Donanması, Silah bırakışma gereğince Çanakkale Bogazı'ndan geçerek, Marmara Denizi'ne girmişti. 

Yine İngilizler; Samsun ve Merzifon'u, İtalyanlar; Konya, Söke ve Antalya bölgesine asker çıkarmış, ayrıca demiryolu kavşaklarına ve Önemli tünellere kuvvet göndermişlerdi. 

Mondros Mütarekesi'nin, Türkiye aleyhine en olumsuz biçimde kullanılması yeni ve daha büyük üzüntülerin yaşanmasına yol açtı. 
Galip devletlerin işgal kuvvetleri, memleketin her tarafına sokulduktan sonra, yeni vaziyetin dogurdugu feci durum gözler önüne sermeye başladı. 
Millet savaş belasından daha beter bir bela içine yuvarlandıgını pek çabuk hissettiren bir esaret havasıyla bogulmaya başladı. 
Avrupalı galiplerin maksatları çok kötü idi. Anadolu'yu dünya haritasından silip süpürmek istiyorlardı. Hasta adam, artık ölüm döşeğinde son saatlerini yaşıyordu. İtilaf Devletleri'nin Türklere karşı düşüncesi, imha ve taksimden ibaretti.9. 

Ülke içindeki durum da düşmanların bu ulumsuz tutumunu sürdürmesini kolaylaştırıyordu. İttihat ve Terakki Partisi'nin ileri gelenlerinin memleketi terk 
etmelerinden sonra sarayın, İzzet Paşa kabinesine karşı aldıgı tavır. O, ülke için çok korkunç neticeler doguracak mahiyetteydi. İttihat ve Terakki Partisi'nin 
memleketi rakipsiz idare etmek isteyen tek parti yönetimi, kanunlara uyan ve dürüst bir muhalefetin oluşmasını engellemişti ll. İktidarda İttihat ve Terakki Partisi'nin yerini tutacak vatanperver bir parti yoktu. İhtiraslarının önüne geçemeyenler düşmanlarla işbirliği yapacak hale düşmüşler, tıyneti bozuk bir zümre meydanı boş bulmuş, memleketin mukadderatını İngiliz siyasetinin icaplarına bağlamıştı. Bunların dış siyaseti; İngilizlere teslimiyet, iç siyaseti de Ittihatçılardan intikam almaktı 12. 

Zayıf, aciz hükümet ve yandaşları İstanbul'da bir harp divan! oluşturmuş, "Ermeni Nakil ve Tehciri ile Alakalıdır" diye İttihatçıları suçlayıp tevkif ediyorlardı. 

İtilaf Devletleri'nin düşüncelerini Türkler lehine çevirmek, Türk milletine karşı merhametlerini sağlamak hayaliyle, savaş sorumlusu olarak gördükleri İttihatçıları cezalandırmak gaflet ve miskinligine düşmüşlerdi, 

Böylece Milletin tam manasıyla yalnız ve dagınık bir hale ve sesini işittirecek teşkilatlardan mahrum bir duruma getirilmek istendigi aşikllrdı. Vatanın 
tükenme tehlikesi karşısında yurtsever insanlar arasında bir birlik meydana getinnek için çalışan aydınlar, yıldırma ve pasif duruma düşürülmek amacıyla 
hışım ve gazapla takip ediliyordu 13, 

Bütün bunlara ragmen birşeyler yapılmalıydı. Esasen dört yıla yakın süren savaşın acılarını ve yıkımını en çok hisseden, çeken halk ise çaresiz degildi ve 
"Müdafaa-i Hukuk Ruhu" 14 ile harekete geçmişlerdi. Bu ruh ile bilinçlenen. uyanan insanlar "Müdafaa-i Hukuk 15 Cemiyetleri"ni kurmuşlardır. 

Aynı şekilde başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere yakın ve güvenilir arkadaşları çeşitli çareleri düşünüp tartışarak, ülkeyi bu çıkmazdan kurtarma çabası içine girmişlerdir. 

Fakat bu kurtuluşun İstanbul'da kalarak mümkün olamayacağını anladıktan sonra birer birer Anadolu'ya geçmişlerdir. İşte bu dağınık ve yerel tepkiler sonucunda örgütlenen Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri" Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde zafere ve kurtuluşa ulaşırken "Müdafaa·i Hukuk"tan "Halk Fırkası"na geçiş süreci de tamamlanmış olacaktır. 

Bu süreç içerisindeki gelişmelere göz atacak olursak yukarıda belirtilen endişelerle fedakar insanlar bilhassa işgal tehlikesiyle karşı karşıya olan yerlerde birbirlerine benzeyen ve aynı amacı taşıyan "Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri"ni kurdular. Milli bağımsızlıgı kurtarmak gayesiyle kurulan bu vatansever cemiyetlerin hemen hepsinin amacı azınlıkların işgallerine, haksızlıklarına karşı milli hakların müdafaası idi. Yani ilk kuruluş amaçları hakların sözlü olarak savunulmasıydı. 
Bu kaygıyı duyanlardan birisi de Faik Ahmet (Barutçu) Bey'dir. Trabzon'daki örgütlenmenin fikir itibariyle temeli ve öncülüğünü yapanlardan biri olarak hatıraları ve İstikbal Gazetesi'ne yayınladığı makalelerinde o günlerde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri' nın yapılanmasına ışık tutmaktadır. 

15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal üzerine bu sözlü savunma silahlı savunmaya dönüşecektir ki, bu da "Ku-vayı Milliye", "Milli Müfrezeler" 
"Milis Kuvvetleri" gibi isimler altında gönüllü Birliklerin oluşturulmasına yol açacaktır. 

Milli hakların müdafaası ise cemiyetıerin kurulduğu bölgelerin tarih, cografya ve nüfus bakımından Türklere ait olduğunu ispat ederek ve Osmanlı topluluğundan ayrılmamayı sağlayarak "Müdafaa-i Hukuk", "  Hakk-ı Hakimiyet " ve "İstiklal-i Siyasi" tabirleri ie verilen mücadelenin haklılığı, milletin ve devletin hukukunun savunulmasının esas gaye olduğunu ısrarla ve özellikle belirtmek gayesiyle memleket dahiliIldeki muhaliflere ve yabancılar ile dost-düşman herkese verilmesi istenen mesaj budur ki, bunun da tesirli ve teşkilatlı yapıldığı 
yer kurulan cemiyetler olmuştur. 

Nitekim bu fikrin açık ömegi olarak verebilecegimiz Trabzon'da çıkan 
25 Kanun-i Sani 1335 (25 Ocak 1919) tarihli İstikbal gazetesinde gazetenin sahibi ve müdürü aynı zamanda Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin kurucularından olan Faik Ahmet Barutçu Bey'in yayınladıg! Makalesinde; "Gerçi bu harpten fena halde magıup olarak çıktık. Madden ve manen ezildik, devlet ve millet itibariyle zebun (zayıf) ve bitap düştük. 
Bu cihetleri inkara mecalimiz yok. Fakat dört bütün sene varıyla yoguyla kahramane harp eden masum, bi-günah (günahsız) Türk Milleti'nin düçar oldugu (ugradığı) işbu maglubiyyet Türk olan memleketlerimiz üzerindeki hill-ı hakimiyyetimizi, hukuk-u milliye ve tarihimizi iptal edemez... Hukuken, tarihen, milliyet ve medeniyyet itibariyle velhasıl her hususca öz malımız olan memleketlerimiz üzerindeki hakk-ı hükümranimizi, istikla!-i milliyemizi men ve iptal için yer yer heyetler dolaşıyor. 

Koca Anadolu'yu kısmen Ennenilere, kısmen Rumiara mal etmek için İtilaf Devletleri ve milletleri nezdinde yalan yanlış propagandalarla ihkak-ı emel 
(emellerini yerine getinne) gayretindedirler..... Bu haylili iddialarm ve bu kötü emellerin gerçi ne hukuken, ne tarihen, ne de milliyyet-i uhuvelerince hiçbir kıymet-i ilmiyye ve ameliyyesi olamayacagmı pek iyi idrak edebiliriz... Hükümetin yapamayacagı bir kısım işler vardır ki milletçe görülmek iktiza eder (gerekir). Evvel emirde (önce) memleketimizde hemen bir Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Teşkilatı yapalım 

..... Bu vilayetler hep Türktür. ve ebediyyen Türk kalmalıdır. Ne bir Enneni hükümeti ne de bir Rum hükümeti Anadolu'yu Şarkfde teşekkül edemez. 
Nüfus-u kalilen (az nüfus), ekseriyet-i kahire (ezici çogunluk) üzerinde haiz-i istiklal (istiklal sahibi) olamaz. Hill-ı hakimiyyet iddia' ye bir idare-i hakimane 
tesis edemez". Şeklinde ortadadır 16

Yine Müdafaa-i Hukuk Hareketi'nin diger özellikleri içinde kişisel Olmadan, Dogrudan dogruya ulusal hakların korundugu bir ihtilalci kimliginin fikri kaynagı 
olması ve bagımsız sivil toplum örgütlenmesi oluşudur. 

Fırkacılık reddedildigi gibi temelinde kimlikleri saklansa da İttihatçıların rolünün büyllk oldugudur. 17
Buradan hareketle kongreler (Erzurum, Sivas Kongresi) ve TBMM Hükümeti dönemi çalışmaları safhalarından geçerek Türk Devleti'ni kuracak olan da yine 
Müdafaa-i Hukuk hareketidir. 

İtilaf Devletleri'nin; Anadolu'nun bazı bölgelerini ve Yunanlıların İzmir'i İşgal ettigi günlerde Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'dan ayrılarak Sarnsun'a hareket 
etti. 19 Mayıs 1919 'da ayak bastıgı Samsun'da fazla kalamayan Mustafa Kemal Paşa, üstlendigi ve geniş yetkilerle donatılmış 9. Ordu MUfettişligi görevinin 
sagladıgı kolaylıklardan faydalanarak önce Havza'ya daha sonra Kurtuluş Savaşı'na temel teşkil eden meşhur tamimi hazırladıgı Amasya'ya geçti 18. 

Mustafa Kemal Paşa Anadolu ve Trakya'daki Cemiyetlerin birleştirilerek, bir merkezden idare etmek üzere Sivas'ta bir Milli Kongre toplamak düşüncesiyle 19 

22 Haziran 1919'da bütün yurda, askeri ve mülki makamlara Amasya Genelgesi'ni gönderdi. Bu tarihi belgede yurt bütünlUgünün ve Türk İstiklilli'nin 
tehlikede oldugu, acz içinde bulunan İstanbul Hükumeti'nin kendine düşen görevleri yapamadıgı, milletin istiklalini, ancak milletin kendi azim ve kararının 
kurtaracagı, bunun için de her türlü tesir ve kontrolden uzak kalabilecek bir milli heyetin Iüzumlu oldugu ve Sivas'ta bir milli kongrenin hemen toplanmasının 
gerekli bulunduğu belirtiliyor, yapılacak kongre için her ilin, her Iivasından milletin güvenini kazanmış Uç delegenin acele yola çıkarılması, her ihtimal düşünülerek bu işin gizli surette yapılması isteniyordu 20. 

Amasya Genelgesi'nde büyük tehlike karşısında Türk milleti uyarıimış ve İstanbul Hükümeti'nin üzerinde düşen görevi yerine getiremeyecegi en önemlisi de 
milletin kendi kaderini kendisinin çizecegi maddesiyle kurtuluş için topyekün harekete geçiIece~i, yani ulusal egemenlige ve bagımsızlıga yer verildigi görülmekte ve Türk Devrimi'nin de temel dayanagı olmaktadır. 

Bu Genelge, Türk Milli Mücadele amaç ve hedeflerinin ilk kez duyuruldugu belgedir. Daha önemlisi Mustafa Kemal Paşa'nın zihnindeki düşüncenin 
belge ile eyleme geçmiş halidir. Zira, Mustafa Kemal Paşa İstanbul'dan ayrıldıgı tarihten beri kafasında Milli İradeyi hakim kılma hesaplarını yapmıştı. 

Amasya Genelgesi'nde yapılacak milli faaliyetlerin gerekçeleri sayılmış, bu faaliyetlerin millet eliyle gerçekleştirilecegi vurgulanması" 
"Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" ilkesi adına yapılan ilk güçlü açıklamadır. 

Yapılacak faaliyetlerin bir kurul tarafından gerçekleştirilebilecegi milli egemenlik ilkesini ortaya çıkarırken, bu kurulu. oluşturacak olanların milletin güvenini kazanmış ve milletçe seçilmiş kişiler olması gerekliligi, yine egemenlik ilkesi açısından büyü+k önem taşıyordu. Bu kurulun oluşturulması çalışmaları Milli Mücadele faaliyetlerini yürütecek ilk çekirdek kadronun oluşumu açısından da önemli' idi. Bütün bunların yanında İstanbul'daki " siyasi iradenin, bulundugu şartlar dolayısıyla görevini yerine getiremeyecegi, buna karşı milli bir kurulun oluşturulacagı açıklaması Amasya Genelgesi'ne aynı zamanda bir ihtillil bildirisi niteligi kazandınnıştı. 

Amasya Genelgesi Milli Mücadele'nin amacı, yöntemini ve programını belirlemiş, İmparatorluk yerine milli devlet, ümmet yerine millet hedeflerini ortaya 
koymuştu. Milli irade vurgusu hem bagımsızJıgın kazanılmasına, hem de yönetim alanında yapılacak degişikliklere temel oluştunnuştur. 

24 Haziran 19l9'da Erzurum'da bulunan Kazım Karabekir Paşa ile haberleşen Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'da toplanacak olan kongreye katılmak üzere Amasya'dan ayrılarak Sivas'a gitti. Sivas'ta Harput Valisi Ali Galip tarafından aleyhine düzenlenen komployu bertaraf ettikten ve ulusal örgütlenme ne ilgili Sivas Valisi'ne talimatlarll verdikten sonra bir haftalık yorucu bir yolculugun son duragı olan 3 Temmuz'da Erzurum'a gitti22. Erzurum'da halkın büyük destegiyle karşılaşan Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti'nin baskıları sonucunda 7-8 Temmuz gecesi görevinden istifa etti 23 ve Milletin bir ferdi olarak Milli Mücadele amacına yöneldi. Kazım Karabekir Paşa ve Erzurumlularda kendisine sahip çıktılar 24. 

Hatıralarında Erzurum Kongresi'nin toplanma nedenleri ve Trabzon'un bu konuda Erzurum'a önçülük ettigine deginen Faik Ahmet Bey'in; "Milli hareketin ilk nazım 
(düzenleyen) ve rehberleri şark vilayetleri ahalisi ve bu ahalinin fedakar zümre-yi münevveresidir (Aydın sınıfı). Anadolu hareketinde daima Şark vilayetlerinin hakim sesi etrafı çınlatmış" ifadesiyle başlayan cümlesinin devamında bu iki komşu ve kardeş vilayetin Birinci Dünya Savaşı'nın maglubiyetinin dogurdugu yıkım ve ayrılık tehlikeleri karşısında birleştigini, mukadderatıyla başbaşa ve yalnız kalarak daima beraberlik hissini duyduklarını, beraber düşündüklerini, beraber hareket ettiklerini yazar. 

14 gün devam eden kongre çalışmaları sonucunda Müdafaa-i Hukuk etrafında birleşenlerden 9 kişilik temsil heyeti oluşturuldu ve başkanlıgına 
Mustafa Kemal Paşa getirildi. 

Erzurum Kongresi örgütsel yapısı, örgütsel ürünleri açısından bölgesel bir kongre olmuştur. Zira, kongre Dogu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurulması 
faaliyetlerine engelolmaya çalışıyordu. Ancak aldıgı kararlar yani getirdigi siyasi ilkeler ve oluşturdugu platform bakımından ise ulusaldır. 
Zira Sivas Kongresi kararları Erzurum Kongresi kararlarına dayanır. BMM'nin açılışı ve toplanma gerekçesi Erzurum Kongresi kararlarına oturtulmuştur. 
Demokrasi ve Cumhuriyet rejiminin ruhu "İrade-j Milliye'yi hakim kılmak" esasında yatar. Yine ilk defa Milli Sınırlardan bahsedilmesi ileri de bu sınırları belirleyen "Misak-ı Milli"nin de temel fikrinin Erzurum Kongresi'nde atıldığını gösterir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

16 Şubat 2018 Cuma

ABD NİN IŞİD STRATEJİSİ VE IRAK İLE SURİYE YE OLASI YANSIMALARI, BÖLÜM 5


ABD NİN IŞİD STRATEJİSİ VE IRAK İLE SURİYE YE OLASI YANSIMALARI, BÖLÜM 5


Sonuç olarak kara harekatı açısından iki sorun söz konusudur. Birincisi, IŞİD ile diğer güçler arasında savaşçı sayısı, kontrol edilen bölgeler, sahip olunan kaynaklar, ateş gücü gibi açılar-dan makas çok açılmıştır. İkincisi, muhtemelen 
ABD’nin de telkiniyle IŞİD’e karşı bir araya gelen gruplar arası ittifak son derece zayıf temellere dayanmaktadır. Her birinin IŞİD tehdidi dışında ortak bir yanı yoktur ve kalıcı, etkin bir işbirliği sürdürmeleri zordur. 

ABD Başkanı Obama Kongre’den Suriyeli muhalifler için ek bütçe kullanma yetkisi almaya çalışmaktadır. Daha önce de bu çapta destekler verilmiş ancak bu, IŞİD’e karşı denge oluşturmanın ötesinde ÖSO’ya giden yardımların 
IŞİD’in eline geçmesi nedeniyle örgütün daha da güçlenmesine veya bu yöntemin güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. ÖSO’ya giden silahlar üç nedenle IŞİD’in eline geçmiştir. 

Birincisi ÖSO’ya bağlı grupların bazıları IŞİD’e katılmıştır. 
İkincisi IŞİD ÖSO’ya karşı sağladığı askeri başarı neticesinde ateş gücüne de sahip olmuştur. 
Üçüncüsü de ÖSO içindeki savaşma dinamiği zayıfladıkça silahlar para karşılığı 
IŞİD’e satılmıştır. Dolayısıyla geçmiş tecrübelerin tekrarlanması durumunda ÖSO’ya desteğin artırılması IŞİD’in askeri kapasitesini güçlendirmesi ile de sonuçlanabilir. 

c. IŞİD’in saldırılarını önlemek için terörle mücadele kapasitesinin kullanılması, 

IŞİD’in arkasındaki finansal güç belirsizdir. Bu konuda en fazla dile getirilen iddia Körfez sermayesinin IŞİD’e destek verdiği yönündedir. Körfez sermayesinin uzun yıllardır Afganistan-Pakistan dâhil olmak üzere Ortadoğu’da militan Selefi gruplara destek verdiği bilinmektedir. Bu yardımların bir kısmının IŞİD’e gitmiş olması sürpriz olmayacaktır. Ancak Körfez ülkeleri Suriye’de esasen doğrudan kendilerine bağlı 

Ahrar-ı Şam, İslam Ordusu gibi Selefi grupları desteklemektedir. Hatta IŞİD’in Irak’taki son kazanımları Körfez ülkeleri tarafından da tehlike olarak algılanmıştır. Zira örgüt mensuplarının bir kısmını Körfez ülkelerinden gelen savaşçılar oluşturmaktadır. Bu kişilerin ülkelerine dönerek istikrarsızlık yaratmasından çekinilmektedir. Bu nedenle Suudi Arabistan 2014 başında IŞİD’i 
terörist örgütler listesine dâhil etmiş ve bir dizi önlemi de hayata geçirmiştir. 

Bu noktadan hareketle örgüte Körfez desteğinin gitmiş olması yüksek ihtimal olsa da bu ülkelerin örgütün tamamen arkasında olduğu iddiası yanıltıcı olabilir. IŞİD’e giden Körfez sermayesi devletlerden bağımsız olarak vakıflar, din adamları, bağımsız işadamları tarafından/üzerinden aktarılmaktadır. Dolayısıyla Körfez ülkeleri ve IŞİD arasındaki ilişkinin niteliği belirsizdir. Bu da IŞİD’in dış ekonomik desteğinin kesilmesi çabaları açısından zorluk oluşturmaktadır. Ancak 
esas sorun IŞİD’in mevcut durum itibarıyla kendi finansmanını sağlayacak imkânlara erişmesi ve dış desteğe bağımlı kalmadan savaşı 
sürdürecek imkânlara sahip olmasıdır. 

IŞİD, Suriye-Türkiye, Suriye-Irak, Irak-Ürdün arasındaki sınır kapılarının bazılarını kontrol etmektedir. Suriye’de Rakka ve Deyr ez Zor’daki petrol bölgelerinin önemli bir kısmı örgütün kontrolü altındadır. Irak’ta Musul’u ele geçirmesi ve sonrasında Bağdat’a doğru ilerleyişi sırasında “savaş ganimetleri” ele geçirmiştir. Suriye ve Irak’ta su kaynakları ve barajların bir kısmını kontrol etmektedir. Suriyeli muhalifler ve Irak ordusu ile gerçekleştirdiği çatışmalardan 
önemli miktarda ateş gücü, ağır silah ve tank ele geçirmektedir. Bunun yanı sıra Suriye’de Rakka Vilayeti başta olmak üzere birçok yerde kalıcı otorite kurmuş ve devlet gibi hareket etmektedir. Bu çerçevede halktan vergi mantığı ile para 
toplamaktadır. Savaşçı bulma konusunda ise neredeyse hiç sıkıntı yaşamamakta dır. Dolayısıyla IŞİD’e dış desteğinin kesilmeye çalışılması örgütün ekonomik imkânlarının zayıflamasını beraberinde getirmeyebilir. 

Yabancı savaşçıların Suriye’ye geçişi konusunda ise alınması gereken ilk önlem, bu kişilerin Suriye’ye komşu ülkeye gelmeden önce kendi ülkeleri tarafından tespit edilerek çıkışlarına engel olunması ya da Suriye’ye gitme ihtimali olan 
kişilerin bilgisinin komşu ülkelerle paylaşılmasıdır. 

IŞİD’in giderek artan sayıda Avrupalı savaşçı barındırması, Batı’da güvenlik kaygılarını artırmıştır. Bir Fransız vatandaşının Suriye’de IŞİD saflarında savaştıktan sonra Brüksel’de Yahudi Müzesi terör eylemini gerçekleştirmesi tehdit algılamalarını arttırmıştır. Bunun için son dönemde kaynak ülkeler ile Türkiye arasında istihbarat işbirliği gelişmeye başlamıştır. Bu çerçevede 
Fransa ile başlayan ve diğer Avrupa ülkeleri ile devam eden işbirliği neticesinde bildirilen 6 binden fazla kişi Türkiye’ye giriş yasağı listesine alınmış, bin kişi de yakalanarak sınır dışı edilmiştir. 

Ancak unutulmaması gereken husus, 910 kilometrelik düz bir sınır hattının mutlak kontrolünün mümkün olmadığıdır. Nitekim her türlü teknolojik imkânı kullanarak önlem almasına rağmen ABD’nin Meksika sınırından yasa dışı göçmen geçişine engel olamadığı unutulmamalıdır. 

d. IŞİD saldırıları nedeniyle Yerinden edilmiş kişilere, İnsani Yardımların Devam Ettirilmesi, 

ABD’nin IŞİD ile mücadelesi mevcut insani sorunlara yenilerini ekleyebilir. Her şeyden önce daha önce bahsedildiği üzere IŞİD’in yerleşim yerlerinde barınıyor olması sivil bölgelerin bombalanması sonucunu doğurabilir. Bu da yeni kitlesel göç dalgalarını beraberinde getirecektir. Tam da bu nedenle Türkiye-Suriye sınır hattının bir kısmında tampon bölge oluşturulması için çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu bölgenin kurulması hali hazırda 1,5 milyon civarında Suriyeli ağırlayan ve giderek artan sosyal, ekonomik sorunlar ile baş etmek durumunda kalan Türkiye açısından kaçınılmaz bir önlemdir. Bu sayede çatışmalardan kaçan insanların sığınabilecekleri güvenli bir alan oluşturulacak, Türkiye içinde çıkabilecek sosyal, güvenlik ve ekonomik sorunlar sınır ötesinde karşılanabilecek tir. Ayrıca tampon bölge uygulamasının, iç bölgelere insani yardımları kolaylaştır ma fonksiyonu da söz konusu olabilir. 

Suriye’de IŞİD için Nasıl bir çözüm? 

IŞİD ile mücadelenin askeri olduğu kadar sosyal, siyasal ve ekonomik ayakları da olmalıdır. 

Zira örgüt sadece askeri becerileri ve sahip olduğu ateş gücü sayesinde bu denli güçlenmemiştir. Bunun yanı sıra Irak ve Suriye’de merkezi otoritelerin dışlayıcı ve baskıcı politikaları da IŞİD’in güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Aksi takdirde IŞİD’in çok da fazla olmayan savaşçı sayısı ile düzenli ordular karşısında kısa sürede kazandığı askeri başarıları açıklamak mümkün değildir. Bu nedenle öncelikle IŞİD’in dayandığı sosyal temel ortadan kaldırılmalıdır. 

Suriye iç savaşının geldiği noktada ortaya çıkan gerçek, ne rejimin muhalefeti bastırabileceği ne de muhaliflerin rejimi yıkma kapasitesine erişemeyeceğidir. 
Dolayısıyla mevcut denkleme yeni bir girdi eklenmediği sürece kördüğüm devam edecektir. Rejim son dönemde güçlendiğini ve yeterli zamanı kazanırsa muhalifleri askeri yolla yenebileceğini düşünmektedir. Bu da rejimin siyasi çözümü stratejik hedeften ziyade bir zaman kazanma aracı olarak görmesine neden olmaktadır. 
Siyasi çözüm yaklaşımı bugüne kadar muhalifleri destekleyerek rejim üzerinde baskı kurmak ve masaya oturmaya zorlamak üzerine odaklanmıştı. Ancak hem muhaliflerin örgütlenme sorunları hem de destek için verilen sözlerin büyük bölümünün yerine getirilmemesi nedeniyle bu gerçekleşmedi. Bu nedenle günümüzde sahada rejime karşı denge oluşturabilecek yerel unsur neredeyse kalmamıştır. Dolayısıyla rejimin de ya güçlü mesajlar verilerek ya da somut askeri önlemlerle siyasi çözüme ikna edilmesi gerekmektedir. “İslamcılar güçlenmesin” mantığı ile Suriye sorununa angaje olunmaması radikallerin sahayı daha fazla ele geçirmesi ile sonuçlanmıştır. Suriye’de IŞİD ile mücadele, 
Suriye iç savaşında tüm tarafların kırmızı çizgilerini dikkate alan kapsamlı ve kalıcı bir çerçevede bir barışın sağlanması ile hayata geçirilebilir. Suriye’deki tüm toplumsal kesimler ve bölgesel aktörler tatmin olmadan mevcut strateji ile 
IŞİD’e karşı taktiksel başarı elde edilecek, ancak örgütü var eden unsurlar ortadan kaldırılmadığı için orta ve uzun vadede IŞİD ya da benzeri örgütler zemin bulmaya devam edecektir. 

Sonuç 

Obama’nın açıkladığı IŞİD stratejisinin ana hatları belli olmakla birlikte stratejinin detaylarına ilişkin boşluklar olduğu görülmektedir. Bu boşlukların 
süreç içerisinde giderilmesinin bölgesel ve yerel politikadaki gelişmelerle doğrudan ilişkili olduğu görülmektedir. Obama’nın açıkladığı stratejinin detayları incelendiğinde, IŞİD’le mücadeleden kısa vadede bir sonuç beklenmediği, 
stratejinin sürece yayıldığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, IŞİD’le mücadele stratejisinin uzun vadeye yayılarak esnek bir hareket imkânı sağlanmaya ve ABD’nin IŞİD’e karşı kurduğu koalisyonu genişletmeye çalıştığı görülmektedir. 

ABD’nin geniş katılımlı bir koalisyon oluşturarak IŞİD’e karşı mücadelede diğer ülkelerle sorumluluğu paylaşmaya ve böylece yükünü azaltmaya çalıştığı söylenebilir. Afganistan ve Irak’taki olumsuz tecrübelerinin etkisinde olan ABD, başarısız olma riskini de dikkate alarak koalisyondaki ortaklarının sorumluluk larını mümkün mertebede arttırmaya çalışmakta ve böylece kendi payına düşecek olan siyasi, askeri ve ekonomik maliyeti azaltmak istemektedir. 
Nitekim Obama’nın açıkladığı IŞİD stratejisi ve IŞİD’le mücadele konusunda yapılan uluslararası ve bölgesel toplantılar, ABD’nin aynı hataya tekrar düşmek istemediğini gösterir niteliktedir. 

Irak ve Suriye’ye yansımalarının haricinde IŞİD’le mücadelede stratejisinin önünde iki önemli sorun bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, bölgesel desteğin tam olarak sağlanamamış olması; ikincisi ise IŞİD’le mücadelede daha ziyade askeri operasyonlara yapılan vurgudur. Bu iki durum da stratejinin başarısının önüne geçebilecektir. İlk sorun açısından bakıldığında Türkiye’nin bu aşamada sadece insani yardım ve istihbarat desteğiyle stratejiye sınırlı destek verecek 
olması ve İran’ın stratejinin dışında kalmış olması IŞİD’le bölgesel mücadelede ABD ve koalisyonun elini zayıflatabilecek niteliktedir. Aynı şekilde, Körfez ülkelerinin IŞİD’le mücadeleye yüklediği farklı anlam da bu koalisyon içindeki 
bütünlüğün önüne geçebilecek niteliktedir. 

Öte yandan stratejinin daha çok askeri operasyonlar üzerine kurulmuş olması da bir boşluğu ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada Türkiye özellikle IŞİD’le mücadele de sadece askeri yöntemlerle başarılı olunamayacağını ısrarla vurgulamakta, 
hem Irak hem de Suriye’de askeri operasyonların yanı sıra siyasi sürecin yürütülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. ABD’nin IŞİD stratejisinin merkezinde yer alan Irak’taki siyasal sürece Sünni Arapların entegrasyonu IŞİD’le mücadelenin başarısı açısından önemlidir. Ancak IŞİD’le mücadele boyutu dışında Suriye’deki siyasal sürecin geleceği konusuna hiç değinil memektedir. Ayrıca Türkiye’nin vurguladığı şekilde Suriye’de kurulması planlanan tampon bölgenin de IŞİD’le mücadelede avantaj sağlayacağı 
ve özellikle stratejinin insani yardım ayağını destekleyeceği düşünülmektedir. 

NOTLAR 

1. Barack Obama, “Remarks by the President on theMiddle East and North Africa”, May 19, 2011, 
http://www.whitehouse.gov/the-press-office/2011/05/19/remarks-president-middle-east-and-north-africa 
2. Ryan Lizza, “Leading from Behind”, The New Yorker, 26 April 2011, 
http://www.newyorker.com/news/news-desk/leading-from-behind 
3. James Ball, “Obama issues Syria a ‘red line’ warning on chemical weapons”, 20 August 2012, 
http://www.washingtonpost.com/world/national-security/obama-issues-syria-red-line-warning-on-chemicalweapons/2012/08/20/ba5d26ec-eaf7-11e1-b81109036bcb182b_story.html 
4. Obama’nın yapmış olduğu konuşmanın metni için bkz. Statement by the President on ISIL, 
http://www.whitehouse.gov/the-press-office/2014/09/10/remarks-president-barack-obama-address-nation 
5. US military Isis air strikes in Iraq: day-by-day bre-akdown, 
http://www.theguardian.com/news/datablog/2014/aug/27/us-military-isis-air-strikes-in-iraqday-by-day-breakdown 
6. Arab states to back US in fight against IS, Al Jazeera, 
http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2014/09/arab-states-back-us-fightagainst-201491211054523936.html 
7. “International Conference on Peace and Securityin Iraq”, France Diplomatie, 
http://www.diplomatie.gouv.fr/en/country-files/iraq-304/events-2526/article/international-conference-on-peace 
8. Under-Secretary-General for Humanitarian Affairs and Emergency Relief Coordinator, Valerie Amos 
Statement to the media, Sunday 14 September 2014, 
http://reliefweb.int/report/iraq/under-secretary-general-humanitarian-affairs-and-emergency-relief-coordinator-valerie-1 


***