6-7 EYLÜL OLAYLARI, 1955 BÖLÜM 5
Bir Trajediye İktidar ve Muhalefet Cephesinden Bakışlar:
13 Eylül 1955 tarihli Zafer’de, Meclisin hükümetin aldığı tedbirleri
onayladığı 47 ve sıkıyönetimi altı ay olarak belirleyen Meclisin tekrar
tatile girdiği bilgisi vardır. Haberde, ilk olarak Menderes’in yaptığı
konuşmaya yer verilmiş, Başbakanın konuşması “samimi ve tatminkâr”
olarak nitelenmiştir. Haberde ayrıca Menderes’in olayları “haklı bir
coşkunun içine tahrikçi unsurların karışması” olarak açıkladığı, sorumluların
ortaya çıkarılacağı ve zararların telafi edileceği güvencesini verdiği ve olayların Türk eseri olmadığının bütün dünyaya ispat edileceği yönündeki açıklamalarına yer verilerek; siyasal iktidarın kaybettiği güveni tazelemesine destek olunmuştur. Bunun dışında, Meclis görüşmelerinden aktarılan diğer konuşmalar ise, yalnızca söz alan bütün milletvekillerinin 6 Eylül hadiseleri dolayısıyla duydukları üzüntüyü belirterek, hükümetin kararını övmeleri olup, hükümete ve
ona bağlı güvenlik güçlerine ilişkin eleştirileri dışarıda bırakmışlardır.
16 Eylül 1955 tarihli Zafer’de Sıkıyönetim Mahkemelerinde duruşmaların
başladığı haber verilmiş, ardından sonuçlanan davalarda Ankara’da bir kişinin bir aya, bir kişinin de 15 gün hapse mahkûm olduğu; İzmir’de sıkıyönetim kararlarına aykırı yayında bulunan bir gazetenin kapatıldığı bildirilmiştir. Haberde kapatılan Sabah Postası gazetesine ilişkin bir zaman sınırlaması verilmediği, gazetenin yeni bir isimle yayına devam etmek için başvuru yapması üzerine ise, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bir tebliğ daha yayınlayarak, kapatılan gazetelerin
süresi ne olursa olsun yeni bir isimle çıkmalarını yasakladığı belirtilmiştir. Gazete, basına yönelik cezai yaptırımları sorgulamanın ötesinde, mevcut ya da meşru kabul edilen tanımlamaların dışında anlamlandırmaya girişecek diğer gazeteler için de, Sabah Postası ve yaşadıklarının örnek olarak görülüp, yayınlarına “çekidüzen” vermelerini sağlamaya çalışmıştır.
21 Eylül 1955 tarihli Zafer'de, Başbakan Menderes’in Amerika Dışişleri Bakanı Dulles’ın gönderdiği mesajı yayınlanmıştır. Mesajda; Türkiye’nin Yunanistan’a “müşterek emniyet mevzuu” nedeniyle elini uzattığı, dünyanın içinde bulunduğu durum nedeniyle Türk-Yunan dostluğuna barış ve emniyet bakımından ihtiyaç olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Kıbrıs Meselesi nedeniyle Türk halkının gerildiğini, fırsat kollayan “komünist” teşkilatın da bundan yararlandığını, olayların bu
şekilde oluştuğu ifade edilmiştir. Türk milletinin duyduğu üzüntünün
vurgulandığı yazıda, zararların telafisi ve suçluların bulunması için gereken her şeyin yapıldığının altı çizilmiştir.
28 Eylül 1955 tarihli Zafer’de yayınlanan “Millet İtimadından Şaşmamıştır”
başlıklı yazıda, İl Genel Meclisi seçimlerine hazırlanıldığı günlerde, bireylerin kafalarında 6-7 Eylül olaylarının yer aldığı, olayların olumsuz bir etki yapmasının beklenebileceği bu durumda dahi halkın hükümete duyduğu güvenin görüldüğünün altı çizilmiştir. Zafer’e göre bunun nedeni, iç politikada uyandırılan seri fırtınaların Türk kamuoyunu etkileyememesidir.
7 Eylül 1955 tarihli Ulus’un manşeti, “İstanbul ve İzmir’de Örfi İdare”dir. Ulus, ilk olarak Selanik’te yaşanan bomba atılması eylemine yoğunlaşmıştır. Haberde, Kıbrıs Konferansı’nın devamı sırasında Yunanlıların Atatürk’ün evine bomba attığı, bahçeye atılan iki bombadan birisinin patladığı, evin 17, konsoloshanenin 40 camının parçalandığı ve olay üzerine başlayan aramalar sonucunda polisin altı kişiyi tutukladığı bilgisi paylaşılmıştır. Zafer’den farklı olarak bombanın
Atatürk’ün evine ve Yunanlılar tarafından atılmış olduğu ifade edilmiştir48. “Selanik Hadisesinin Tepkileri” başlıklı haberde ise, İstanbul ve İzmir’de yaşanan olayların bombalama ile bağı kurulmuş, buna karşın İstanbul ve İzmir’de meydana gelen zarara ilişkin olarak temkinli ifadeler kullanmıştır. Ulus’ta dikkat çeken ise, kamuoyunun hassas olduğu o günlerde, halen "Kıbrıs Türktür" mesajlı haberleri yayınlamaya devam etmesi olmuştur.
Ulus olaya ilişkin yayınladığı ilk haberlerde, yalnızca İstanbul ve İzmir’den bahsetmiş, daha sonra "son dakika" olarak Ankara’da da olaylar olduğunu eklemiştir. Bir haberde, gazete baskıya verileceği sırada Ankara’da da gösterilerin başladığı, Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakülteleri öğrencilerinden bir grubun Cebeci’de toplanarak, Yunanistan aleyhinde gösteriler yapıp, Yenişehir’e yürümek istedikleri, fakat emniyet güçlerince önlendikleri bilgisi verilmiştir49.
8 Eylül 1955 tarihli Ulus’ta ise, İsmet İnönü’nün olaylara ilişkin
açıklamasına yer verilmiştir. İnönü’nün halka sakinlik tavsiye ettiği ve
her vatandaşın asayişin sağlanabilmesi için hükümete ve sıkıyönetime
yardım etmesi gerektiğini vurguladığı bilgisi paylaşılmıştır. Ulus, olaya
ilişkin olarak muhalefet lideri İsmet İnönü’nün tanımlamalarına ağırlık
vermiştir. Bununla beraber, muhalefetin de olaya ilişkin farklı bir anlatıyı
dolaşıma sokma yönünde mücadelesi yoktur. Muhalefet partisi de,
Ulus’ta da sıkıyönetime ya da onun yaptırımlarına ilişkin sorgulayıcı
bir yaklaşım yoktur. Gazetede yer alan, Cumhurbaşkanının Meclisi
topladığı ve bir tebliğ ile Ankara, İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilan
edildiği ve kamu huzuru için sıkıyönetim kapsamına Ankara’nın da
dâhil edildiğinin bildirilmesi ile Londra Konferansı’nın ertelenmesi ve
İngiliz tekliflerinin reddine ilişkin haberler de bu yöndedir.
9 Eylül 1955 tarihli Ulus’ta sıkıyönetim tebliğlerine yer verilmiş ve tebliğ üzerine, CHP’nin yıldönümü toplantılarının ertelendiği veya iptal edildiği haberi duyurulmuştur. Üçüncü sayfada ise; gösteriler hakkında üç ilde geniş bir araştırmaya girişildiği ve buna bağlı olarak tutuklananların sayısının gittikçe arttığı bilgisi vardır. Kısa kısa verilen haberlerde, İstanbul piyasasının durgun olduğu, kimliği meçhul cesetler bulunduğu, olaylar sonucunda üç kişinin öldüğü açıklanmıştır.
Fakat bu haber ile resmi sonuçlarda belirtilenden daha fazla ölü olduğu
ima edilmiştir ve son olarak da İzmir’de iki “komünistin” yakalandığı
ifade edilmektedir. Ulus, ilk kez bu haberde, olaylarla komünistler
arasında bir bağ kurmuştur. Daha sonra 10 Eylül 1955 tarihinde Ulus’ta
çıkan bir başka haberde, açılan tahkikatta üç generalin işine son verildiği,
içlerinde siyasi polisin sabıkalı saydığı 33 komünistin olduğu,
2200 kişinin de tutuklandığı belirtilmiştir.
Hüseyin Cahit Yalçın, “Son Olaylar” başlıklı yazısında, yaşanan olayları “milli bir felaket” olarak tanımlamış, olayların Türklere yararı olmayıp, aksine ülke saygınlığına zararlı olması, Türkiye’nin itibarını tekrar kazanabilmek ve özellikle Yunan kiliselerinin yaydığı olumsuz propagandayı silmek için soğukkanlı olunması ve milli birlik ve dayanışma gösterilmesi gerektiğini ifade etmiştir (12 Eylül 1955). Yalçın’ın yorumu İsmet İnönü’nün değerlendirmeleri ile aynı çerçevededir.
Aynı gün Bülent Ecevit’in “6 Eylül Neden Oldu?” başlıklı yazısında, olay aynı şekilde “felaket günü” olarak tanımlanmıştır. Ecevit, gösterilerin farklı yerlerde aynı anda çıkışını, olayların kasıtlı ve tertipli olmasına bağlamıştır. Ecevit de yazısında, siyasal iktidar ile paralel biçimde, olayların sorumlusu olarak "komünist”leri işaret etmiş ve yazar bunun halkın sorumlu olmaması anlamına geldiği için "sevindirici" olduğunun da altını çizmiştir. Ecevit, olayların emniyet teşkilatının zayıflığını ve “komünistlerin” memlekette geniş bir yeraltı faaliyeti
imkânına sahip olduğunu ortaya çıkardığını belirtmiştir. Hak ve özgürlüklerin yerleşmemiş olmasının “komünizme” zemin teşkil ettiğine dikkat çeken yazar, emniyet üyelerinin fedakârlığından ve görev bilincinden şüphe edilmediğini, fakat zaman zaman da eksiklikleri gidermenin iyi olacağını hatta sıkıyönetimin böyle düzenlemelerin yapılabilmesi için uygun bir dönem olduğunu ifade etmiştir. Ecevit’in yazısı, daha önce belirtmiş olduğumuz komünizme meydan vermeme anlayışının bir örneğini temsil etmektedir.
“Tahrikçilerden 8’i dün yakalandı” başlıklı haberde, olay gecesi yapılan gösterilerin kötü sonuçlara ulaşmasında "komünistler"in rolleri olduğunun anlaşıldığı ve komünistlikle itham olunanların yakalandığı bildirilmiş, ardından olayın "elebaşılarının" isimleri açıklanmıştır50. Haberde ayrıca, bu isimlerin "meşhur 167’ler" arasında bulundukları ve askeri mahkeme tarafından haklarında verilen cezaları tamamladıktan sonra, tahliye olundukları ifade edilerek, kamuoyu gözünde bu kimselerin suçlulukları pekiştirilmiştir (12 Eylül 1955).
13 Eylül 1955 tarihli Ulus, İnönü’nün Meclis konuşmasında, ulusal bir felakete uğrandığını ve bunda emniyet kuvvetlerinin devreye girmemesinin payı olduğunu, tahkikat sonunda hakikatlerin meydana çıkmasını yetkililerden milletçe beklediklerini ifade ettiği ve Meclisin toplantılarına devam etmesini ve eğer bilinmeyen sebepler yoksa sıkıyönetimin Ankara’dan kaldırılmasını istediği bilgisi verilmiştir. Konuşmada önemli olan kısım, olaylarda anlık hiddetlerde, dış ilişkilerdeki gerginliklerin etkisi olduğu kadar, toplumsal dertlerin de etkisi olduğu vurgusudur. İnönü bu ifadesi ile olayın toplumsal yanının da göz
önüne alınması gerektiğine işaret ederek, olayın DP’nin ürettiği politikalara
bir tepki olabileceğine dikkatleri çekmeye çalışmıştır.
Hüseyin Cahit Yalçın’ın, “Başlayan Tahkikat” başlıklı yazısı İnönü’nün görüşleriyle uyum içindedir. Yalçın’ın yazısı oldukça ilginçtir. Yazar, olaylarda emniyet güçlerinin ihmaline vurgu yapmış, hatta olayı “hafif” göstermeleri nedeniyle yetkililerin Ankara’ya hareket ettiklerini ifade ederek, DP hükümetine yöneltilen eleştirilerin “haksız”lığına işaret etmiş, ilginç bir şekilde siyasal iktidara destek
vermiştir. Yalçın yazısının devamında, ayaklanmanın planlı olduğunu,
yapılanların “Türkün şerefini ve hakkını korumak” ve “saldırıyı protesto
etmek” çerçevesini çoktan aştığını ve aydın Türk vatandaşının bu gibi hareketlere girişmeyeceğini, Atatürk sevgisinin Türkü coşkuya sevk etse dahi, yıkıcılığa ve yağmacılığa yöneltmeyeceğini vurgulamıştır. Son olarak Yalçın, bu hareketin sadece Rumlara yönelik alınamayacağını, görünüşte Kıbrıs davası olsa da, bunun bir bahane olup, bütün azınlıklara saldırı olduğunun göz önüne alınması gerektiğini belirtmiştir (13 Eylül 1955).
Ulus’ta ayrıca Meclisteki oturumlarda yapılan konuşmalara yer verilmiştir. Bir haberde Fuat Köprülü’nün konuşmasında; muhalefet adına konuşan kişilerin hükümeti töhmet altında gösterdiklerini, bu sözlerin söylenmemesi gerektiğini ifade ettiği belirtilmiştir. Menderes ve Köprülü’nün konuşmalarından olayların takip edildiğini ve 150 çapulcunun yakalandığı ve hükümetin olaylardan önceden haberi olmasına ve gereken tedbiri almasına karşın, saati belli olmadığı için
olayların bu şekli aldığı yönündeki açıklamalarına yer verilmiştir. Meclisten aktarılan diğer konuşmalar ise, sıkıyönetimin devamının sakıncalı olduğunu belirten CMP milletvekili Ahmet Bilgin’inki ve olaylardaki tavrını lakayt bulması nedeniyle hükümeti istifaya davet eden Kırşehir Milletvekili Osman Alişiroğlu’nunkidir. Ulus haberlerinde “temkinli” tavrını sürdürse de Zafer’den farklı olarak Meclis konuşmalarında yer alan eleştirileri sınırlı da olsa vermiştir.
“O haber daha başka gazetelerde de vardı” başlıklı haberde ise, TBMM’nin olağanüstü toplantısında İstanbul milletvekillerinden Aleksandros Hacopulos’un basının vatandaşı tahrik ettiğini ifade edip, Ulus’un bir haberini örnek gösterdiğini, oysa bu haberin başka gazetelerde de olduğu belirtilmiş, milletvekilinin belki muhalefet gazetesi olmasından ötürü Ulus’tan bahsetmiş olabileceğini, fakat aynı haberin "kendi" yayın organları Zafer’de de yer aldığına işaret edilmiştir (13 Eylül 1955). Bu tarihten itibaren, yazılarda iktidarla ilişkilerde sürdürülmeye gayret edilen “sulh” havasının değiştiği ve bu nedenle
de yorumlarda eleştirilerden sakınılmadığı görülmüştür.
15 Eylül 1955 tarihinde Hüseyin Cahit Yalçın’ın yazdığı “Meclis Grubunun Kararı İle” başlıklı yazısında, Cumhuriyet’te çıkan haberde Meclis toplantısından önce DP Meclis Grubuna sıkıyönetimin süresinin altı ay olması üzerinde anlaşıldığı yazılmıştır. Grup kararının, “kararın katileşmesi” anlamına geldiğini belirten Yalçın, Meclise sadece onaylamanın kaldığını, bu nedenle de Anayasanın vazifelendirdiği Meclisin bu görevinin grup kararı alma yoluyla engellendiğinin altını çizmiştir. DP içinde grup kararı alınmaması halinde oylamanın sonucunun
değişebileceğine işaret eden Yalçın, farklı sonuçların alınmasının bu yolla engellendiğini belirtmiştir.
Hüseyin Cahit Yalçın, “Parti Faaliyetleri” başlıklı yazısında ise, sıkıyönetim ilanını değerlendirmiştir. Konuya ilişkin yaklaşım farklılığının hissedildiği bu yazıda yazar, üç büyük ilde sıkıyönetim ilanının olduğunu, bunun dışında kalan bölgelerde de, memleketin ortak sorunlarıyla ilgilenen gazetelerin bulunmadığını, bu nedenle siyasi hayata ve fikir faaliyetlerine son verilmiş olduğunu, zaten kısıtlı olarak imkân tanınan siyasi toplantıların sıkıyönetim ilanı ile tamamen daraldığını belirtmiş, demokratik faaliyetlerin önüne set çekilmiş olduğunu
vurgulamıştır. Anayasada bir ay olarak önerilen sıkıyönetimin altı ay
olarak ilanını DP’nin muhalif yıllarındaki "haklı" tepkilerini unutmasına
bağlayan Yalçın, sıkıyönetim ilanını gerektiren olayların her zaman
olmayacağının, bu nedenle bu halin devamının gereksizliğine işaret etmiştir.
6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***