türk dil kurumu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türk dil kurumu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Eylül 2018 Pazar

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 4


KURTULUŞTAN 12 EYLÜL E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 4



    27 Mart 1960 ihtilalinden yara almadan sıyrılan islami hareket, sınırlarını genişletiyordu. 1951 1959 yılları arasında Adnan Menderes'in başbakanlığı süresince  19 İmam hatip okulu açılmış, buna karşılık İnönü'nün başbakanlığında yalnızca 1962-1963 yıllarında açılan imam hatip okulu sayısı 7'yi bulmuştu.
ABD ve Almanya'dan yardımlar ise sürüyordu. 2 Eylül 1961'de Türkiye'nin 3 milyar 731 milyon liralık dış borcunun 12 taksitte ve yüzde 3 faizle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma ile ilgili kanun tasarısı Meclis'te kabul edilirken 24 Ocak 1962'de OECD Beşyıllık planların gerektirdiği finansmanın sağlanması için bir konsorsiyum kuruyordu.
    Milletlerarası Para Fonu ile İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, Türkiye'nin dış ödemeler açığı için 83,5 milyon dolar tutarında kredi vermeyi kabul etti. 
Bu kredinin 50 milyonunu İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, kalanını ise Milletlerarası Para Fonu tarafından verilecekti. Aynı tarihlerde Türk-Amerikan sermayesi ile Adapazarı ve İzmit yakınlarında iki lastik fabrikası kurulacağı açıklandı. Bunlar Türk bankaları ve işadamlarıyla " U.S. Rubber Company " tarafından kurulacak 
" U.S. Royal Lastik A.Ş.", diğeri ise yine bir Türk Bankası ile Goodyear tarafından kurulacak olan " Goodyear Lastikleri AŞ" idi. Her iki firmada hisselerin çoğunluğu ABD'ye aitti. 24 Şubat 1962'de Avrupa Para Fonu direktörler meclisi, Türkiye'ye 45 milyon dolarlık kredi açılmasını kabul etti. Bu yardım 1962 yılı dış ödemeler açığının kapatılması için kullanılacaktı. 20 Haziran 1962'de Türkiye ile Almanya arasında sermaye yatırımlarının karşılıklı olarak teşvik ve himayesini öngören antlaşma imzalandı. 

Ve nihayet 31 Temmuz 1962'de "Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu" kuruldu. Konsorsiyumda yer alan ülkelere bakıyoruz: 

ABD, Almanya, Kanada, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya. 25 Eylül 1962'de de Avrupa Ortak Pazar ülkelerinin Bakanlar Kurulu, Türkiye'ye Avrupa İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)  Çerçevesi içinde 300 milyon dolar yardım edilmesine karar verdi.

    Bu arada 23 Ağustos 1962'de Almanya'ya çalışmaya gitmek için 78 bininci işçi başvurmuştu. Yalnızca 1 Ekim 1961'den bu yana Amanya'ya gönderilen işçi sayısı 7565'i bulmuştu. Hayat pahalılığı ve işsizlik, çok sayıda işyerinde grevlere ve gösterilere neden oluyordu. DİE Türkiye'nin, hayat pahalılığında dünya ikincisi olduğunu açıklıyordu. 28 Ocak 1962'de Çalışma Bakanı Bülent Ecevit'in başkanlığında toplanan III. Çalışma Meclisi, toplantılarının 13. gününde işçiye grev, işverene de lokavt hakkının verilmesini oybirliğiyle kabul etti. Kabul edilen raporda grev yapılamayacak işyerleri de belirlendi.

Cumhuriyet tarihinde ilk kapsamlı grev, 28 Ocak 1963'de KAVEL Kablo Fabrikası'nda 173 işçinin iş bırakması ile başladı. Bunu öteki sanayi kollarındaki grevler izledi. 

Grevler, henüz yasa çıkmadan başlamıştı. 26 Nisan 1963'de Millet Meclisi'nin birleşiminde 3,5 saat süren görüşmelerden sonra yasa kabul edildi. Grevcileri bir sürpriz beklemekteydi: Grev ve Lokavt birlikte yasallaştırılmıştı. "Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu"nun uygulamaya konduğu 24 Temmuz, “işçi bayramı” ilan edildi. 

1 Mayıs " Bahar Bayramı" ydı artık.

   Yasa neyi değiştirmişti? 14 Kasım 1963 İstanbul'da her türlü grev ve lokavt, Sıkıyönetim Komutanlığı'nın iznine bağlandı. Ocak 1964'de ATAŞ Rafinerisi'nde 16 günden beri devam eden grev, işverenin "Grevden önceki şartları kabul ederseniz çalışın" şeklindeki sözleri üzerine gergin bir havaya girdi. Bakanlar Kurulu yaptığı toplantıda " Milli Güvenliği Bozucu" nitelikte gördüğü grevin bir ay süreyle ertelenmesini kararlaştırdı.
   Bu arada, 27 Mayıs İhtilali'nde öncü rol oynamış olan "genç subaylar", 21 Mayıs 1963 tarihinde ikinci kez ihtilal girişiminde bulundular. 5 Eylül 1963'de Mamak Askeri
Mahkemesi 'nde yargılanan sanıklarından aralarında Talat Aydemir'in de bulunduğu 7'si ölüm cezasına, 29'u da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 
31 Ekim 1963'de verilen ölüm cezalarından dördü, Talat Aydemir, Fethi Gürcan, Osman Deniz ve Erol Dinçer'in cezaları TBMM tarafından onaylandı. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in idamlarını onayladığı Fethi Gürcan 27 Haziran 1964'de, Talat Aydemir 5 Temmuz'da idam edildiler. Bir süre sonra Silahlı Kuvvetler'den " Süvari Sınıfı kaldırıldı.

<  Büyük Türk Milletine,
    Gayesi ve vazifesi milletimizin kurtarıcısı Cumhuriyetimizin koruyucusu büyük Atatürk'ün ilkeleri ile çizdiği yolda yürümek ve milletimizi çağdaş uygarlık seviyesine ulaştıracak refah, huzur ve güvenlik içinde yaşatmak olan Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetlerinin, mevcut anayasa ve kanunları hiçe sayarak partizan bir zihniyetle hareket etmeleri neticesinde ekonomik, sosyal ve politik hayatımızı tamamen felce uğratmışlar, millet ve devletimizin bekasını tehlikeye düşürmüşlerdir. Durumu çok yakından ve hassasiyetle izleyen Türk Silahlı Kuvvetleri bu şartlar altında Büyük Milletimizin isteklerine uygun olarak ve bunu milli vazife bilerek idareye el koymak zorunda kalmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahı 20 Mayıs 1963, saat 23:35, Ankara Radyosu [4]
[...] Onlara göre 27 Mayıs hareketi, Türkiye'nin sosyoekonomik sorunlarına, Atatürk devrimlerinin, onun ölümüyle birlikte 1938 yılında rafa kaldırılmsına duyulan tepkiden doğmuş, DP iktidarının diktatörlüğe giden yönetimi bu tepkiyi büyütmüş, ihtilali hızlandırmıştı.
Türkiye, ancak Atatürk'ün tanımladığı tam bağımsızlık ve gelişmişlik düzeyine gelerek kurtulabilirdi. Devrimin amacı bu olmalıydı. İktidarı bir partiden alıp diğerine  teslim etmek devrim olarak nitelendirilemezdi. 
Nesrin Turhan, İhtilalin Süvarisi [8]   >

Ve Avrupa Birliği'ne ilk adım atıldı: 12 Eylül 1963'de "Ortak Pazar Antlaşması" imzalandı.

24 Kasım 1963'de Başbakan İnönü, Kennedy'nin cenaze töreninde bulunmak için ABD'ye gitti. İnönü'nün Amerika'da bulunduğu sırada CHP dışındaki koalisyon ortakları koalisyondan çekilme kararı aldı. İnönü 2 Aralık'ta yurda döndü ve "... Koalisyonun dağıldığı hakkındaki haberi, Amerika'da herkesle beraber duydum..." diyerek istifasını Cumhurbaşkanı'na sundu. İnönü 14 Aralık'ta hükümeti kurmakla tekrar görevlendirildi. 4 Ocak 1964'de İnönü'nün 10. ve son 
kabinesi 175'e karşı 225 oyla güvenoyu aldı. Kabinede 3 Bağımsız Milletvekili bulunuyordu. 12 Mart'ın ardından başbakanlık koltuğuna oturacak olan Ferit MelenMaliye Bakanlığı, Bülent Ecevit ise Çalışma Bakanlığı görevlerine getirildi.

   25 Haziran 1964'de "Türkiye'ye yardım konsorsiyumu" 149 milyon dolar kredi vermeyi kabul etti. 14 Temmuz 1964'de Türkiye Uluslararası Kalkınma Birliği Kredi Antlaşmasına katıldı. 20 Ağustos 1964'de Ankara'da Türkiye ile Fransa arasında " İnsan gücünde işbirliği anlaşması " imzalandı. Anlaşma ile ilk etapta 10 bin Türk işçisi kuzeydeki kömür ocaklarında çalışmak üzere Fransa'ya gidecekti. İş ve İşçi Bulma Kurumu kanalıyla 1961 yılından 1964 yılı Temmuz sonuna kadar çeşitli dış ülkelere 5511'i kadın 80 bin 864 işçi gönderildiği açıklandı. Çalışma Bakanı Bülent Ecevit, önümüzdeki 3 yıl içinde 300 bin işçinin daha başta Batı Almanya olmak üzere muhtelif Batı Avrupa ülkelerine çalışmaya gideceğini açıkladı.

    Bu arada ülkedeki ekonomik istikrarsızlığın üzerine bir de Kıbrıs sorunu başgöstermişti. 25 Mart 1963'de EOKA'cılar Kıbrıs'ta iki camiye bomba attılar. 
Kıbrıs'ta, Türklere karşı şiddet olayları hızla tırmanıyordu. 30 Kasım 1963'de Kıbrıs Anayasası'nda değişiklik yapılması için Cumhurbaşkanı Makorios Türk Hükümeti'ne muhtıra verdi. Kıbrıs'ta kanlı olaylar artıyordu. 15 Şubat 1964'de Kıbrıs sorununu çözümlemek üzere Londra'da biraraya gelen Türkiye, Yunanistan ve İngiltere çözüm anlaşmasına varamayınca konferans sonuçsuz dağıldı. İngiltere, sorunun çözümü için Birleşmiş Milletler'e başvurdu. 4 Mart 1964'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kıbrıs'ta üç ay süre ile görev yapacak Uluslararası Barış Gücü gönderilmesine karar verdi. 10 Nisan 1964'de karasularımız 12 mile çıkarıldı. 300 Yunan uyruklunun işlerini 15 gün içinde tasfiye etmeleri istendi. 30 Yunanlı işadamı da sınırdışı edildi.

   Kanlı olayların durmaması üzerine Türkiye, Kıbrıs'a müdahale kararı aldı. Bu kararın üzerine ABD Başkanı Johnson, 4 Haziran 1964'de İnönü'ye sert bir mektup gönderdi. Tam da bu sırada Türkiye'de ikamet etmekte olan Yunan uyruklulara bazı özel ayrıcalıklar tanıyan ve 1930 yılında imzalanan "İkamet, Ticaret ve Seyrü sefain Anlaşması"nın 16 Eylül 1964 tarihinde sona ermesiyle 5000 Yunan uyruklu sınırdışı edildi.

Bunun öncesinde sınıdışı edilen Yunan uyrukluların sayısı 6800'ü bulmuştu.

Hükümet içinde huzursuzluk, iktidar kavgaları da bitmek bilmiyordu. 22 Kasım 1964'de Çankaya'da Cumhurbaşkanı Gürsel'in başkanlığında toplanan parti liderleri rejimin korunması hususunda anlaşmaya vardı. Ancak siyasi çekişmeler durulmuyordu. 4 Ocak 1964'den beri işbaşında bulunan İnönü hükümeti, 1965 bütçesinin  TBMM'de reddedilmesi üzerine 13 Şubat 1965'de düştü. 20 Şubat 1965 Suat Hayri Ürgüplü'nün başkanlığında AP, CKMP, YTP ve MP'nin katılımıyla oluşan dördüncü koalisyon hükümeti kuruldu. Yeni hükümette AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, başbakan yardımcısı olarak görev aldı.

   12 Mart 1965'de Kozlu, Karadon, Gelik, Kilimli üretim ocaklarında işçilerin madene inmeyerek başlattıkları grev kana bulandı. İlgililerin ocağa inmeleri yolundaki uyarılarını dinlemeyen işçilerle jandarmalar arasında çıkan çatışmada 2 işçi öldü, 12 işçi ile 12 er çeşitli yerlerinden yaralandı. Olaylar üzerine sıkıyönetim ilan edildi.

 30 Mart 1965'de OECD Türkiye'ye 70 milyon dolarlık (630 milyon lira) kredi açmaya karar verdi. Kredinin, Türkiye'nin dış borçlarının ödenmesini kolaylaştırmakta kullanılacağı belirtildi. 4 Mayıs 1965'de OECD, Türkiye'nin bu yıl 5 yıllık kalkınma planının uygulanmasında kullanması için Batı ülkelerinden 335 milyon dolar kredi alacağını açıkladı. 27 Temmuz 1965'de Beş Yıllık Planı "çok mükemmel" bulan Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu 400 milyon dolarlık yardım yapılmasını kararlaştırdı. 

Bu yardımın 200 milyon dolarını ABD verecekti.

1965 genel seçimlerine gidildiğinde Türkiye, son beş yılda bir ihtilal, iki ihtilal girişimi, dört koalisyon hükümeti görmüştü. Bu, henüz başlangıçtı.

1965 GENEL SEÇİMLERİ: "Demokrasi Gelecek, Hesap Sorulacak!"

10 Ekim 1965 genel seçimleri, sonuçları açısından 14 Mayıs 1950 seçimleri kadar ilginç sayılabilir. Meclisteki 450 sandalyeden 240'ı AP'nin olmuş, CHP 1961'deki 
oy sayısını bile koruyamamış, oyların ancak % 29'unu alabilmişti. Ama bunların dışında parlamentoda bir “yenilik” de vardı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) oyların %3'ünü alarak 15 milletvekili ile meclise girmişti. 11 Kasım 1965'de birinci Demirel Hükümeti TBMM'de 172 red oyuna karşılık 252 oyla güven oyu aldı.

    1965 - 1970 dönemini, AP'nin “önlenemeyen yükselişi” olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. 5 Haziran 1966'da 23 ilde yapılan senato kısmi seçimleri ile 1 ilde yapılan milletvekili seçimini AP açık farkla kazandı. Olaylı geçen ve çıkan kavgalarda 15 kişinin öldüğü, 50 kişinin yaralandığı 2 Haziran 1968 kısmi senato seçimlerinde de AP 38, CHP 13, GP 1, MP 1 senatörlük çıkarmış, ayrıca açık bulunan 5 milletvekilliği için yapılan seçimde AP 5 milletvekilliğini de kazanmıştı.

   Bu sonuçlara Paralel olarak bu dönemde sanayi yatırımlarının hızla arttığına tanık oluyoruz. Tunçbilek Termik Santralı ek tesisleri, Keban Barajının yapımına başlanması, Kütahya Suni Gübre Fabrikası ek tesisleri, Ankara Çimento Fabrikası ek tesisleri, Karadeniz Çimento, Bursa Çimento'nun üretime geçmesi, Netaş'ın kurulması, ilk ticari otomobil “Anadol” un üretimi, Ankara Televizyonu'nun deneme yayınına başlaması, Çinkur A.Ş.'nin kurulması, bu döneme rastlar. (Bunlardan Karadeniz Çimento 1991 yılında Uzan Grubu'na satılmış, Çinkur, 2002'de özelleştirilmiştir.) Öte yandan 1963'de kurulmaya başlanan “ 

Komünizmle Mücadele Dernekleri ”nin sayısının 10'dan,  1968'de 141'e ulaştığını, 1965 - 1971 arasında açılan yeni İmam Hatip okulları sayısının 46 olduğunu görüyoruz. 1968'de seçim sisteminde “ Milli Bakiye ” kaldırılarak daha az sayıda Oy alan Partilerin TBMM'de temsil edilmeleri engellendi. 1965 seçimlerinde oy oranı %3 olan Türkiye İşçi Partisi, 15 milletvekili ile  meclise girmeyi başarmıştı. 1969 genel seçimlerinde oy oranı %2,68 olan TİP, meclise ancak 2 milletvekili ile girebilecekti.

   Rahatsızlığı giderek artan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, 2 Şubat 1966'da ABD Başkanı Johnson'un " Mavi Kuş " adlı özel uçağı ile tedavi için Amerika'nın Washington  kentine gitti.

   28 Mart 1966'da TBMM Genel Kurulu'nda, Sağlık Kurulunun Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in görevini yapmasına tıbben imkan olmadığı yolundaki raporun okunup onaylanmasından sonra kontenjan senatörü Cevdet Sunay, Cumhurbaşkanlığa seçildi. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, müebbet hapse mahkum üçüncü Cumhurbaşkanı  Celal Bayar'ı 8 Temmuz 1966'da Anayasa'nın 97. maddesine dayanarak affetti. Türkiye'nin dördüncü Cumhurbaşkanı ve 27 Mayıs ihtilalinin lideri Cemal Gürsel, 219 gün  süren komadan sonra Ankara Gülhane Hastanesi'nde 14 Eylül 1966 sabahı saat 6.45'de hayata gözlerini yumdu. 

... ve bitmeyen çilemiz: "Avrupalı" olmak

^^ O günlerdeki bazı gazetelerden alıntılar [9, 10, 11]:

(   7 Aralık 1967

"Ortak Pazar'da bize güçlükler çıkarıldı. Türkiye ile Ortak Pazar ülkeleri Ortaklık Konseyi'nin son toplantısında, Ortak Pazar'a dahil altı ülkenin 
Türkiye'den indirimli gümrük tarifesine tabi 12 yeni kalem ihraç maddesi alması kabul edildi. Ancak Fransa, İtalya ve Hollanda zeytinyağı ihracatımız konusunda Yunanistan'a büyük avantajlar sağlandığı halde aynı avantajın Türkiye'ye sağlanmasını ertelettiler. Bu nedenle zeytinyağının Ortak Pazar üyesi ülkelere ihracı meselesi sonuca bağlanmadı."  ) 
 (  14 Eylül 1969
"Ortak Pazar geçiş dönemi için yeşil ışık yaktı. Ortak Pazar Türkiye Ortaklık Komisyonu, 4 yıllık dönem raporunda Türkiye'nin ekonomik ve ticari durumunu  eleştirdikten sonra komisyonun birleşik oturum çalışmalarında Türkiye'nin Ortak Pazar üyeliğinin ikinci ortaklık dönemine (geçiş dönemi) girmesine karar verildiğini açıkladı."   ) ^^

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 3

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 3


   Adım adım ihtilale doğru28 Nisan 1960'da İstanbul Üniversitesi'nde I. sınıf amfisinde kurulan Tahkikat Komisyonu'na gönderme yapıp, ''Hukukun
bittiği yerde hukuk okunmaz'' şeklinde ateşli bir konuşma yapan hukuk öğrencisi Nuri Yazıcı kürsüden iniyor, binlerce öğrenci arkasından yürüyerek orta bahçeye çıkıyordu. Orta bahçe tıklım tıklım dolu, heykelin önünde İstiklal Marşı söyleyen gençlerin üzerine, polis cipi hışım ile  sürülüyor, eli tabancalı polisler büyük hukukçu İstanbul Üniversitesi  Rektörü Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ı tartaklıyorlar, yerlerde sürüklüyorlar, Beyazıt Meydanı'nda atlı polisler gençleresaldırıyordu. Bu olaylarda Orman Fakültesi  öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz kurşunlara hedef oldu, yaşamını yitirdi. Yüzlerce üniversiteli 
genç yaralandı. 5 Mayıs 1960'da da Ankara, öğrencilerin DP iktidarını protesto gösterilerine sahne oldu.




555 K Olayları (beşinci ayın beşinci günü saat beşte Kızılay'da) olarak tarihe geçen bu gösterilerde göstericiler arasında sivil giyinmiş çok sayıda genç subay da vardı. 
Bu olaylarda Başbakan Adnan Menderes'in yurtdışından dönüşünde aracının yolu kesildi, Adnan Menderes tartaklandı.

14 Mayıs 1960 günü Ankara çevresinden geldikleri anlaşılan çember sakallı, kasabalı görünümlü kalabalıklar Kızılay'a doluşmaya başladı. Böyle bir güruhun gözlerine kestirdikleri gençleri hırpaladığı haberini alınca genç süvari subayları Kızılay'a inerek gençlerin yanında yer aldılar. 21 Mayıs 1960 günü ise Ankara, halkın alkışları arasında Harp Okulu öğrencilerinin DP aleyhine gösterilerine sahne oldu.

Ve DP iktidarı, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile son buldu.

27 MAYIS İHTİLALİ: " Ordu - gençlik El Ele!"




27 Mayıs 1960 günü Türk Silahlı Kuvvetleri DP iktidarını devirerek, yönetimi fiilen eline aldı. Cumhuriyet tarihinin en önemli dönemeçleri arasında olan bu olayla 10 yıllık"demokrasi denemesi" son buluyordu. Celal Bayar, Adnan Menderes ve DP ileri gelenleri tutuklandılar. Halk bu olayı sevinçle karşıladı. Orduya sevgi gösterilerinde bulunuldu.
Cemal Gürsel Devlet Başkanlığına getirildi. TBMM'nin yetkileri feshedildi, anayasanın bazı maddeleri geçersiz sayıldı. Onun yerine 12 Haziran 1960'da kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK) tüm yetkiyi eline aldı. 38 üyeden oluşan MBK ülkeyi fiilen yönetmeye başladı.




   3 Ağustos 1960'da 235 general ve amiral emekliye sevk edildi. Bu olay 'Eminsular' adıyla anılır. 27 Ekim'de Üniversite öğretim üyelerinin affına ve yer 
değiştirilmelerine dair kanun kabul edildi. Sonradan 147'ler olarak adlandırılacak olan 147 öğretim üyesi görevlerinden uzaklaştırıldı. Günler geçtikçe MBK içinde 
çelişkiler artıyordu. Bu çelişkilerin sonucunda MBK üyesi 14 subay ordudan uzaklaştırılarak, yurtdışına " Müşavirlik " adı altında sürgüne gönderildiler. 14'ler adı verilen bu subaylar arasında Alpaslan Türkeş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Münir Köseoğlu, Mustafa Kaplan, Muzaffer Karan, Şefik Soyuyüce, Fazıl Akkoyunlu, Rıfat Baykal, Dündar Taşer ve Numan Esin gibi isimler vardı.

   14 Ekim 1960'da DP'li yöneticilerin yargılandığı Yassıada mahkemesi başladı. Bu mahkemeler 203 celse sürmüş, 529 sanık, 1063 tanık dinlenmiştir. 
15 kişi ölüm cezası, 31 kişi müebbet hapis, 418 kişi muhtelif cezalar almış, 123 kişi ise beraat etmiştir. MBK, 15 ölüm cezasından 4'ünü onaylamamış, Celal Bayar'ın cezası yaşından dolayı hapse çevrilmiş, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idamları ise onaylanmıştır. Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan hakkındaki karar İmralı Adası'nda 16 Eylül 1961'de yerine getirildi. Üçüncü idam mahkûmu devrik Başbakan Adnan Menderes, Yassıada'da intihar girişiminde bulunduysa da kurtarıldı. Hükmün infazı için iyileşmesi beklendi ve ertesi gün, 17 Eylül 1961'de idam edildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan idam ediliyordu.

Demokrasiye geçiş ve sivil yönetim konusunda gerek yurtdışından, gerekse yurtiçinde baskılar artmaya başladı. Yeni bir anayasanın oluşturulması ve ülkenin yeniden seçime götürülmesi göreviyle Kurucu Meclis oluşturuldu. Siyasi arena, Kurucu Meclis'in işbaşı yapmasıyla hareketlendi. 11 Şubat 1961'de eski
DP'lilerin kurduğu Adalet Partisi (AP), 13 Şubat 1961'de de Türkiye İşçi Partisi (TİP) kuruldu.

Bu arada ordu içindeki terfi ve tayinlerde hükümetin fazlaca etkin olması, ordu içinde huzursuzluk yaratmaya başladı. 6 Haziran 1961'de ordu içindeki Silahlı Kuvvetler Birliği, ihtilalin lideri Cemal Gürsel'e bir muhtıra verdi. Muhtırada görevden alınan Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel'in göreve iadesi istendi. 
    8 Haziran'da İrfan Tansel Hava Kuvvetleri komutanlığına döndü.
    9 Temmuz 1961'de halk oyuna sunulan yeni anayasa %65 evet, %35 hayır oranıyla kabul edildi. Bu anayasa cumhuriyetin en demokratik ve özgürlükleri genişletenanayasası olarak bilinmektedir.


< 6 Haziran 1961'den itibaren Türkiye yeni bir döneme girmişti. Kutuplar İnönü'nün güdümündeki Çankaya Köşkü ile Harp Okulu'ndaki Aydemir'in Komutanlık Odası arasında geriliyordu. Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın beraberlikleri 6 Haziran 1961'de meyvesini verdi ve 8,5 ay fiilen, 1 yılı aşkın bir süre dolaylı olarak, etkileri  ise yaklaşık 20 yıl sürecek ve ancak 12 Eylül 1980 darbesinde ortadan kaldırılacak, "genç subaylar demokrasisi"ni yaşattı Türkiye'ye.
Öner Gürcan [4] >

1961 Anayasasına göre yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu' ndan kuruludur. Millet Meclisi , genel oyla seçilen dört yüz elli milletvekilinden kuruludur. Cumhuriyet Senatosu ise üç çeşit üyeden oluşmuştur.

Yüzelli adet olan birinci grup üyeler halk tarafından seçilir. Onbeş adet olan ikinci grup üyeler ise Cumhurbaşkanınca seçilir. Bu iki grup üyelerin görev süresi altı yıldır.  Ancak Cumhuriyet Senatosu seçimleri altı yılda bir değil, iki yılda bir yapılır. Her seçimde, Cumhuriyet Senatosu üyelerinin üçte biri yenilenir. 
Üçüncü grup üyeleri ise ömür boyu görev yapar. Anayasa bunlara “tabii üyeler” demektedir. Bunlar da kendi içinde iki gruba ayrılır. 
    Bunlardan birincisi 13 Aralık 1960 tarih ve 157 sayılı Kanunun altında adları bulunan Millî Birlik Komitesi başkan ve üyeleridir.
İkincisi ise eski Cumhurbaşkanlarıdır. (Senato, 1982 Anayasası ile kaldırılacaktı.)


<   Cumhuriyetin nitelikleri konusunda 1961 Anayasası, 1924 Teşkilât-ı Esasîye Kanunundan oldukça farklıdır. 1924
    Teşkilât-ı Esasîye Kanunu 2'nci maddesinde devletin temel nitelikleri olarak cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık sayılmıştır. 1961 Anayasası bu altı ilkeden halkçılığı, devletçiliği ve inkılapçılığı kabul etmemiştir. Milliyetçilik ilkesini ise “ Millî Devlet ” olarak değiştirerek kabul etmiştir.
     Anayasa bunların yanında, “insan haklarına dayanan devlet”, “Demokratik Devlet”, “Sosyal Devlet”, “ Hukuk Devleti” gibi yeni temel ilkeler kabul etmiştir. 
Bu ilkelerden hukuk devleti ilkesi gibi bazılarının temelleri eski Anayasalarımızda mevcuttur. Ancak sosyal devlet ilkesi tamamıyla bu Anayasanın bir yeniliği dir.
  Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku [5] 1961 Anayasası, 27 Mayıs askeri harekatının ''beraatı'' dır. Bu anayasa Türk toplumunun binlerce yıllık tarihi içinde yarattığı en ilerici anayasadır. 
Dr. Alev Coşkun,
1961 Kurucu Meclis Üyesi [6] >


  1961 Anayasasının, ancak %65 "evet" ile kabul edilmesi dikkat çekicidir. Bu oran, 1981 anayasasının niteliği ve kabul oranıyla karşılaştırıldığında, iki halk oylamasının  yapıldığı ortamdaki demokratikliğin bir göstergesi olabilir mi diye düşünüyor insan. Ülkenin, 1960 ihtilalinden sonra yaşayacağı genel seçimlere giderken ABD ve Avrupa ile ilişkilerinde fazlaca değişen birşey olmamıştı. ABD'nin Ocak 1961'de yaptığı 43 milyon dolarlık yardımla birlikte 27 Mayıs'tan beri yapılan yardım tutarı 279 milyon doları bulmuştu. 17 Şubat 1961'de Türk ve Alman İş ve İşçi Bulma Kurumları arasında anlaşmaya varıldı. 105 kişilik ilk Türk işçi kafilesi Almanya'da bir inşaat firması tarafından işe alındı. 2 Haziran 1961'de Almanya'nın Türkiye'ye vereceği 200 milyon mark tutarındaki kredi ile ilgili anlaşma imzalandı.

   Ancak ülkenin onurunu kurtarma çabaları da gözden kaçmıyor: 30 Mayıs 1961'de DP iktidarı döneminde yabancı bankalara rehin edilen altınlarımızdan kurtarılan 4 tonluk ilk parti Londra'dan yurda getirildi. Altınlar 1955 - 56 yılları arasında rehin edilmiş, rehindeki toplam 85 ton altının büyük bölümü ABD, İngiltere ve Fransa'da 
bulunuyordu.

1961 GENEL SEÇİMLERİ: İlk koalisyon(lar) dönemi 15 Ekim 1961'de yapılan genel seçimlerde CHP umutluydu. DP'nin 27 Mayıs'ın altında ezilip yokolduğu düşünülüyordu. 
Ama beklenen gerçekleşmedi. Seçimlerde yaklaşık 10,5 milyon oy kullanılmıştı. CHP ancak %36,7 oy alabilmişti. DP'nin yerine kurulan AP ise seçimlerden %34,8 ile  başa baş çıkmıştı. 450 üyeli mecliste CHP 173, AP 158 milletvekiline sahip olmuştu. CHP açısından senato üyeliklerinde durum daha da vahimdi. 

   150 Üyenin 71'ini AP, 36'sını CHP almıştı.

Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyon hükümeti, İnönü'nün deyimiyle "Karma Hükümet", CHP ile AP tarafından kuruldu. 26 Ekim 1961'de de Türkiye'nin
dördüncü Cumhurbaşkanlığı'na, ihtilal lideri Cemal Gürsel seçildi. 22 Şubat 1962'de Ankara'da Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir'in başlattığı ayaklanma girişimi, hükümet ve cumhurbaşkanı ile yapılan anlaşma ile sonuçlandı. Ertesi gün, 22 Şubat direnişine katılan genç subaylar emekli edildiler. Harp Okulu öğrencileri de 1 ay zorunlu izne gönderildiler.

   10 Mayıs 1962'de "Asker kişiler tarafından 22-23 Şubat 1962 olayları dolayısıyla veya daha evvel bu olaylara esas teşkil edebilecek mahiyette işlenen fiil ve hareketler için ceza kovuşturması yapılmaması hakkındaki kanun" kabul edildi. Bu kanunla Talat Aydemir ve arkadaşları affedildiler. 22 Mayıs 1962'de CHP ile AP  arasındaki "af" tartışması sertleşti ve 30 Mayıs 1962'de İnönü, AP'nin af ile ilgili tutumu üzerine istifa etti. CHP-AP Koalisyonu çekildi. 
   2 Haziran 1962'de İnönü, yeniden kabineyi kurmakla görevlendirildi. Çok çetin geçen görüşmelerden sonra dönemin ikinci koalisyonu,  CHP-YTP-CKMP Koalisyonu kuruldu. 9.
   İnönü Kabinesi (2. Koalisyon Hükümeti) 134 red, 4 çekimser oya karşın 259 oyla güvenoyu aldı.

  < Seçimler bilindiği gibi sonuçlanınca Milli İrade'nin tam olarak gerçekleşmediği inancına varmıştık. Bu anda Türk Silahlı Kuvvetleri içinde fikir ayrılığı belirmeye başladı. Kanaat o idi ki, memleketin muhtaç olduğu ekonomik ve sosyal reformlar ilmi tarzda değil, gelişigüzel uygulanacak ve siyasi kavgalarla memlekette 27 Mayıs'tan 
öncesine nispetle daha gergin bir hava yaratılacaktı…
Talat Aydemir Ve Talat Aydemir Konuşuyor [7]
22 Şubat 1962 olaylarından hep Talat Aydemir'in başlattığı 22 Şubat İhtilali diye bahsedilir. Oysa 22 Şubat günü yaşananlar, ihtilalci subayların bir oldu bitti ile bulundukları yerden sürülmeleri amacıyla yürütülen ve bizzat İnönü tarafından başlatılan bir karşıdevrimdir.
Öner Gürcan [4] >

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL'E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 2

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL'E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 2























http://www.68liler.org/belgeler/12Eylul_Kitap.pdf

ÖNSÖZ

   12 Eylül askeri darbesinin 25. yıldönümünde bu yazının amacı, Cumhuriyetin ilanından hareket edip zaman içinde bir yolculukla 12 Eylül 1980'e ve oradan
günümüze gelmek, bu kısa yolculukta Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve dış politikasına yönelik alınan kararlar arasında dikkat çekici unsurları vurgulamak.

   Bir ümmetten millet yaratmış, yokluk içindeki bir ülkeyi yeniden kurmuş, halkı yanına alarak Kurtuluş Savaşı ile ülkenin bağımsızlığı için ölümü göze almış,
meydanlarda kazanılan zaferden sonra da aydınlığın ve uygarlığın yolunda savaşmaya devam etmiş büyük devrimci Kemal Atatürk'ün anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.

Nermin FENMEN (CHE'80)
Ankara, Ağustos 2005

Bir Cumhuriyet kuruluyor

1924 - 1938 yılları arasında TBMM'de yasalaştırılan konulara baktığımızda Cumhuriyet Türkiyesi'nin en büyük düşmanının bağnazlık, en önemli hedefinin ise eğitim, eğitimin de en önemli dayanağının kadın olduğu bilinciyle hareket edilmiş olduğunu görüyoruz.

1924'de Yeni Anayasa (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) kabul edildi. 1928'de Anayasa değişikliği yapılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, laik bir devlet haline getirildi. 
1937'de ise TBMM'nin aldığı bir kararla, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na: "Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, devrimcilik" ilkeleri kondu, yani Cumhuriyetin altı oku. Bu ilkelerin pekiştirilmesine yönelik aşamalara göz atalım.




    Eğitimde Seferberlik alanında 1924'de eğitimde birlik sağlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu, 1926'da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Nejat tarafından açılan "Köy Muallim Mektepleri"ni, 1928'de "Millet Mektepleri"ni ve yeni Türk Harfleri'nin kabul ve uygulanmasıyla ilgili yasanın yürürlüğe girdiğini görüyoruz. Atatürk'ün emriyle 1931'de Türk Tarih Kurumu, 1932'de Türk Dil Kurumu kuruluyor. (Her iki kurum da 12 Eylül 1980 darbesinin ardından kapatılacaktı).

   Kadının bu süreç içinde yerini almasında cesur adımlar atılıyor. 1926'da kabul edilen Medenî Kanun ile Türk kadını medenî haklara kavuşuyor, çok evlilik yasaklanıyor. Türk kadınına 1933'de köy ihtiyar heyetlerine, 1934'de de milletvekili seçme ve seçilme hakkı veriliyor.

   Cumhuriyet devrimlerinin pekiştirilmesinin önündeki en önemli engel olan bağnazlığın yokedilmesi gerekiyor. 1924'de hilafet kaldırılıyor. Halife ve Hanedan yurtdışına sürülüyor. (Bu kanunun 2, 3, 4 ve 5. maddeleri 15.5.1974 tarih ve 1803 sayılı Genel Af Kanunu ile kaldırılmıştır.) Şer'iye Mahkemeleri kaldırılıyor. 1925'de ise dinin siyasete alet edilmemesi hakkındaki kanun kabul ediliyor, tekke, zaviye ve türbeler kapatılıyor.

   Ve 1932'de cesur bir adım daha atılıyor: Ezan Türkçe okunmaya başlanıyor. Türkçe ezan okunması konusu, Meşrutiyet dönemindeki bazı aydınlar tarafından da  dile getirilmişti.
Ziya Gökalp (1876 - 1924), Vatan başlıklı şiirinde buna değinmektedir: 

"Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur, 
Köylü anlar manasını namazdaki duanın.
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur, 
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda'nın. 
Ey Türk oğlu, İşte senin orasıdır Vatanın."

Aynı yıllarda ekonomik yönden ve dış ilişkilerimizde meydanlarda kazanılan tam bağımsızlığın pekiştirilmesine çalışıldığına tanık oluyoruz. 1926'da yerli sanayinin
desteklenmesi amacıyla 'Yerli Kumaştan Elbise Giyilmesine Dair Kanun' yürürlüğe giriyor.

1929'da Anadolu-Bağdat, Mersin, Tarsus, Adana demir yolları ile Haydarpaşa Limanı Devletçe satın alınıyor. 1930'da Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu kabul ediliyor. 1931'de ithalat sınırlamaları sistemine ilişkin kanun ile Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı kurulmasını öngören kanun kabul ediliyor.1933'de Sümerbank, 1935'de Etibank kuruluyor. 1938'de KİT'lerin kurulmasına önayak olan "Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından Verilmek Suretiyle Kurulan İktisadi Teşekküllerin Teşkilatıyla  İdare ve Murakabeleri Hakkındaki Kanun" yayınlanıyor.

Dış ilişkilerde tam bağımsızlık süreci devam ettiriliyor. 1936'da Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalanıyor, Boğazlar tümüyle Türk egemenliğine geçiyor. Aynı yıl Türk Hükümeti, Fransız Hükümeti'ne bir nota vererek Antakya ve İskenderun sancağına bağımsızlık verilmesini istiyor. 1937'de Hatay'ın bağımsızlığı, Milletler Cemiyeti  tarafından kabul ediliyor.

1940 - 1946 dönemi: İlk Ekonomik tavizler;

1940 ile, Cumhuriyetin ilk muhalefet partili seçimlerinin yapıldığı 1946 arasında eğitim seferberliğinin sürdürüldüğünü görüyoruz. 17 Nisan 1940 da Köy Enstitüleri  kuruluyor. 1942'de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılıyor. 1946'da Köy Enstitülerinin sayıları 21'e ulaşıyor. Aynı dönemde Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk işçi  hareketlerine, sendikalaşma hareketlerine tanık oluyoruz. 20 Şubat 1947'de işçi ve işveren sendikalarının kurulmasına ilişkin yasa kabul ediliyor.

Ulusal ekonomiye yönelik adımların sürdürülmesi kapsamında 18 Ocak 1940'da yayınlanan Milli Koruma Kanunu'nu görüyoruz. Bu kanun ile Devlet'in ekonomideki ağırlığı daha da sistemleştirilmiş, daha önce TBMM yetkisinde olan KİT'lerin kuruluşu Bakanlar Kurulu'nun yetkisine bırakılmıştır. Böylece, hükümet her türlü alanda,  her türlüticari ve endüstriyel işletme kurma, hatta gerekli gördüğü özel sektör işletmelerine elkoyabilme ve bunları işletme imkanına sahip olmuştur.

Ancak ekonomik durum, savaş yıllarının da etkisiyle iç açıcı olmaktan uzaktı. Devletin, öngördüğü yatırımlar için kaynağa gereksinimi vardı. 
1941'de özellikle gayrimüslim ticaret erbabını hedefleyen "varlık vergisi" kanunu çıkartıldı. Uygulama 1,5 yıl sürdü. Ödeme yapmayanlar çalışma kamplarına gönderildi. 

Halkın tepkisinin yoğunlaşması nedeniyle uygulamadan vazgeçildi. Kaynak yaratma çabalarının yoğunlaştığı bir zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun Kapitülasyonlar döneminden bu yana ekonomik bağımlılığının giderek arttığı ve Kurtuluş Savası öncesinde fiili toprak işgaline dönüşen

Avrupa Devletleri ile ilişkilerin yerini ABD ile ilişkilerin almaya başladığına tanık oluyoruz:

1941'de ABD, 2. Dünya Savaşı süresince "ABD Başkanı'nın uygun göreceği herhangi bir maddi veya manevi karşılık" ile ödenmek koşuluyla ABD'den silah yardımı yapılmasını öngören " Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu "ndan (Lend-Lease Act) Türkiye'nin de yararlanmasına karar veriyor. 23 Şubat 1945'de Türkiye-ABD ikili yatırım antlaşması imzalanıyor. 1946'da Amerika ile askeri yardım antlaşması imzalanıyor, ABD Donanmasına ait Missouri savaş gemisi İstanbul'a geliyor. 
Gemi, Amerika'da ölen elçimiz Münir Ertegün'ün tabutunu taşıyordu. Bu, basit bir ziyaret olmayıp, Türk-ABD ilişkileri için jest olarak algılanır. 
Bu ziyaretin ardından Hükümet, ABD'den 500 milyon dolar kredi istemiştir.

Bu dönemde siyasi arenada hareketlilik gözlüyoruz. 7 Eylül 1944'de başlayan ve aralarında Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan 
ve Alpaslan Türkeş gibi isimlerin bulunduğu "Irkçı-Turancılar Davası"nın 10 sanığı, on yıla kadar çeşitli hapis ve sürgün cezaları alıyor. 148. Maddeye muhalefet ile yargılanan Alparslan Türkeş 9 ay 10 gün hapse mahkûm ediliyor. Karar temyiz ediliyor ve Askerî Temyiz Mahkemesi kararları esastan ve usulden bozuyor, sanıklar 26 Ekim 1945 tarihinde tahliye ediliyor. 4 Aralık 1945'de ise dönemin en tanınmış ve sol eğilimli gazetelerinden "Tan" gazetesi ve matbaası kışkırtma sonucu öğrencilerce basıldığını, gazete ve matbaanın tahrip edildiğine tanık oluyoruz.

    7 Ocak 1946'da Celal Bayar ve Adnan Menderes gibi isimlerden oluşan bir grup CHP'den ayrılarak, Demokrat Parti'yi kuruyor. Cumhuriyet tarihinin ilk "parti kapatma"  davası da bu döneme rastlar: 23 Mart 1946'da Türk Sosyal Demokrat Partisi kapatılır.

1946 SEÇİMLERİ: Eğitimde ”karşı devrim” süreci başlıyor

    Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partili seçimi, 21 Temmuz 1946'da yapıldı. CHP 396, çiçeği burnunda DP ise 61 milletvekili çıkardı. Eğitim, siyaset, ekonomi  ve dış ilişkiler konularında kronolojik gelişmeler, Cumhuriyet devrimlerinde bir değişim sürecine girdiğimizi gösteriyor. 

    1926'da Köy Öğretmen Okulları'nın açılmasıyla, ardından 1940'da Köy Enstitülerinin kurulmasına ilişkin yasa ile sürdürülen eğitim seferberliğinin 
ardarda yara almaya başladığına tanık oluyoruz: 1947'de aynı yıl içinde önce Köy Enstitüsü öğrencilerinin enstitü yönetiminde söz sahibi olmalarına son veriliyor,  kız ve erkek öğrenciler ayrılıyor, ardından Yüksek Köy Enstitüsü kapatılıyor. 
    Bunlar yerine 1949'da ilk İmam Hatip Kursları açılıyor. Aynı yıl içerisinde din dersleri 4 ve 5. sınıflarda seçmeli okutulmak üzere eğitim öğretim müfredatına konuyor, Ankara Üniversitesi bünyesinde İlahiyat Fakültesi açılıyor. 1 Mart 1950'de türbelerin açılmasına ilişkin yasa kabul ediliyor.




1941'de ABD ile başlayan yakın ilişkilere göz atacak olursak, bu dönem içinde 24 Kasım 1946'da bir ABD filosunun İzmir'e geldiğine, 1947'de Türkiye'nin IBRD 
(International Bank for Reconstruction and Development / Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası) veya kısa adı ile Dünya Bankası'na üye olduğuna ve 12 Mart 1947'de Cumhuriyet tarihi içinde ilk ABD yardımının gerçekleştiğine tanık oluyoruz. 2 Mayıs 1947'de de yine İstanbul'a gelen bir ABD filosunun komutanıyla görüşmek için Başbakan İnönü, Ankara'dan İstanbul'a gidiyor. 4 Temmuz 1948'de ABD ile Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalanıyor, hazır üye olmuşken 8 Ekim 1948'de Dünya Bankası'ndan 50 milyon dolarlık kredi alınmasıiçin girişimde bulunuluyor.

Bu arada Avrupa, boş durmuyordu. 2. Dünya Savaşı'nın dışında kalmak için çabagösterse de Türkiye'nin, ABD ile ittifak halindeki Avrupa devletlerince savaşa çekilmesi, taraf olmaya zorlanması için girişimler sürüyordu. Savaş yıllarının da etkisiyle gençTürkiye Cumhuriyeti'nin yoksulluğu, bu devletler için hala bir koz oluşturuyordu.
Türkiye'nin 3 Nisan 1948'de Avrupa Ekonomik İşbirliği'ne, 5 Mayıs 1949'da da AvrupaKonseyine katıldığını görüyoruz.

1950 GENEL SEÇİMLERİ: “Yeter, Söz Milletin!”

DP, 1950 seçimlerine büyük avantajlarla girdi. Yıllardır süren “Milli Şef” döneminin ardından DP, halk için büyük bir “umut”tu. DP, CHP'nin %39,5 oy oranına karşılık %53 ile daha düne kadar hemen tümü CHP'li milletvekilleriyle dolu olan parlamentoyu ele geçirmişti.

22 Mayıs 1950'de iktidarı resmen devralan DP, aynı gün Celal Bayar'ı cumhurbaşkanlığına çıkarttı. 2 Haziran 1950'de, Adnan Menderes Başbakanlığında oluşan DP hükümetinin ilk işlerinden biri de ordunun üst düzey görevlilerini tümüyle değiştirmek oldu.



   Bu dönemindeki uygulamalara kısa bir yolculuk yapalım: 16 Haziran 1950'de ezan yeniden Arapça okunmaya başlanıyor. 4 Kasım 1951'de ilkokulların ders 
programlarına din dersleri alınıyor.

1951'de aynı yıl içinde Ankara, İstanbul, Aydın, Isparta, Maraş, Konya, ve Kayseri'de imam-hatip okulları açılıyor.

Köy Enstitüleri 1954'de çıkarılan bir yasayla kapatılıyor.

1950 - 1954 dönemi ABD'ye bağımlılaşma sürecinin hızla sürdüğü bir dönem olmuştur. Marshall Planı devreye sokularak 1947'de çıkarılan Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu,1951'de iyice pekiştirilerek aktif hale getirildi. Dünya Bankası'ndan ilk borçlar alındı. 1951'de bir ABD Mühendislik Grubu, İncirlik Hava Üssü'nün inşaatına başladı. ABD HavaKuvvetleri, üssün orta ve ağır bombardıman uçakları için kullanılmasını planlamıştı.

   İncirlik ilk kez, 1958'de ABD'nin Lübnan'a saldırmasında kullanılmıştır. 27 Haziran 1950'de ABD'nin savaşına destek için Kore'ye 4500 asker gönderildi. (Anayasaya göre savaş açma yetkisi ancak TBMM'ye aittir. DP ise, bu kararı Bursa'daki bir kabine toplantısında gizlice almıştır.) Savaşa karşı çıkan Barış Derneği yöneticileri tutuklandı.
Kore Savaşında 1298 şehit verecektik. ABD Senatörü Mac Carthy'nin "komünizmle mücadele dernekleri"nin Türkiye'de ilk kurulmaları bu dönemdedir. Ardından "1951 Tevkifatı" ile yüzlerce aydın, yazar, yurtsever tutuklandı, sürgüne gönderildi. Ve nihayet 18 Şubat 1952'de Türkiye NATO'ya üye oldu.

1954 GENEL SEÇİMLERİ: “Her Mahallede Bir Milyoner Yaratacağız!”

2 Mayıs 1954'de yapılan seçimlerde, DP oyların % 57'sini, meclisteki 541 sandalyenin de 503'ünü almıştı. 
İlk icraatlerden biri 30 Haziran 1954'de Seçim Kanunu'nda yapılan değişiklikle propaganda yapma özgürlüğünü, iktidar partisi lehine bozmak oldu. 
30 Haziran 1954'te Demokrat Partiye oy vermeyen Kırşehir ili, ilçe haline getirilerek cezalandırıldı. (1930 yılında CHP de, Silifke ilini Serbest Fırkaya oy verdiği için ilçe haline getirmiştir. Dolayısıyla bu uygulamanın eski örneği de vardır.)

6 Eylül 1955'de "Yunanlılar Atatürk'ün Selanik'teki evini yaktı"  kışkırtmasıyla tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak geçecek katliamda İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde azınlıklara ait yerler, özellikle de Rumların oturdukları semtler yakılıp yıkıldı. Malları yağmalandı. 3 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. Bu gelişmelerin ardından sıkıyönetim ilan edildi, yüzlerce ilerici, demokrat, aydın tutuklandı. (27 Mayıs İhtilali sonrası, olayların DP tarafından tertiplendiği iddiasıyla Yassıada Mahkemesi tarafından yargılanan yöneticiler çeşitli cezalara çarptırılmıştır.)



Takip eden yıllarda sayıları hızla artan İmam Hatip okullarına ek olarak 1956'da orta okullara din dersi konması süreci eklendi. 1960'da islam enstitüleri açıldı.
Dış politikada tavizler sürmekteydi: 1956'da İngiltere, Fransa ve İsrail Mısır'ı işgal ettiğinde Türkiye, Nasır'a karşı işgalci ülkelerin yanında yer alıyor, 
Cezayir'in 1957-58'de Fransız sömürgeciliğine karşı bağımsızlık savaşı desteklenmediği gibi Cezayir'in bağımsızlığı konusunda Birleşmiş Milletlerde yapılan oylamada da çekimser kalıyordu.

1957 GENEL SEÇİMLERİ: “30 Yıl Sonra Türkiye Küçük Amerika Olacak!”

   27 Ekim 1957'de yapılan seçimlerde CHP oy oranını artırmış, DP'nin %48 oy oranına karşılık %41'i yakalamıştı. DP'nin kendi dışındaki siyasi güçleri tasfiye etme çabası artık açık saldırı haline gelmeye başladı. Bu uygulamalardan biri de 1958 yılında "Vatan Cephesi" adıyla yapılan uygulamadır. CHP'nin karşısındaki kişileri "vatansever" gören buanlayış çerçevesinde radyolarda isim listeleri yayınlanmaya başlandı.

18 Nisan 1960'da "Tahkikat Komisyonları" kuruldu. Tahkikat Komisyonları gazetelere ve matbaalara el koymak yetkisine sahipti. Ayrıca Komisyonlar, kararlarına karşı çıkankişileri hiçbir yargılamaya tabi tutmadan tutuklayıp 3 yıla kadar alıkoymak gibi çok tehlikeli yetkilerle donatılmıştı. TBMM'de iktidar milletvekillerine olağanüstü yetkilerveren bu komisyonların kurulması üzerine İsmet İnönü, DP'liler için ünlü sözü, "Sizi ben bile kurtaramam"ı sarfetmiştir.

    Bu arada 30 Ekim 1959'da sessiz sedasız, Anadolu topraklarında bir füze üssü kurulması kabul edildi. ABD, Türkiye'ye ilk nükleer başlıkların Şubat 1959 yılında konuşlandırıldığını belirtiyor. Bu gelişmelerden hiç haberi olmayan Türk kamuoyu, Türk topraklarında nükleer başlıklı Jüpiter füzelerinin yerleştirildiğini ancak Ekim 1962'de kopan ve dünyayı nükleer felaket eşiğine getiren Küba Füze Krizi ile öğrenmiştir. (Zamanında Akhisar füze üssünün montajında çalışmış olan George L. Smith'in anı ve fotoğrafları, "İbrahim 2" Jupiter füzelerinin 1961'de kurulduğunu belgelemektedir [3].)




3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***