12 EYLÜL'E DOĞRU ORDU VE DEMOKRASİ, BÖLÜM 4
Oysa demokratik rejime alternatif olarak düşünülen askeri rejim, kısa sürede kestirme sonuçlara varabileceğinden daha cazip bir seçenek olarak görülebilir. Meseleri siyah/beyaz, dost/düşman veya biz/onlar mantığına göre görmek üzere eğitilmiş; sivil dünyayı genellikle düzensizlik/dağınıklık, başıbozukluk ve
kişisel çıkarlar peşinde koşma olarak algılayan askerler için (NORDLINGER,
1977:56, Türk ordusunun benzer eğilimleri için, CİZRE-SAKALLlOGLU,
1997:156) demokratik sürecin bu niteliği onun bir işe yaramadığı,
yarayamayacağı fikrinin kolaylıkla kabulüne yol açabilir, özellikle de
ülkenin/devletin varlığını tehlikeye düşürdüğüne inanılan bir tehdit unsuru var ise. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ocak 19SO'desiyasi partiler ve tüm anayasal
kuruluşlan uyarmak amaayla verdikleri uyan mektubu sonrasında kendilerini
içinde bulduklan durum, buna bir örnek olarak verilebilir. Askerler mektubu
hazırlarken bir şeylerin değişebileceğini düşünmemekteydiler. Mektup, Evren'in
ifadesiyle sadece tarih önünde uyan görevini yapmama suçlamasıyla karşı
karşıya kalmamak için verilen bir şeydi (EVREN, 1990: 330). Askerlerin
mektuptan bir şey beklemedikleri açıktı; açık olmayan, mektubun arzu edilen
etkiyi yaratması için yeterince ağırlık koyup koymadık1an meselesiydi. Şöyle ki,
mektubu aldıktan sonra istifa etmeyi düşünen Demirel, Evren ile yaptığı
görüşmeden sonra rahatlamış, mektubun sıkıyönetimin uzun süreli olmasından
doğan rahatsızlık neticesi ortaya çıktığını belirtmiş ve mektubun muhatabının
henüz bir aylık hükümet olmayıp, muhalefet olduğu kanısına varmıştır.29
Muhalefet partileri de mektubu, iktidarın başansızlığının askerler tarafından da
tescil edilmesi olarak yorumlamışlardır. Askerler ise sanki mektubun
gündemden düşmesinden, etkisiz kalmasından rahatsızlık duymayan bir tavır
içine girmişlerdir. Nihayetinde sonuç vermeyeceğini tahmin ettikleri mektup,
öngörülerini doğrularcasına bir işe yaramamış ve sadece kendilerinin
mektuptan beklediği fonksiyonlan yerine getirmiştir (BıRAND,1984:135-6).
Burada askerlerin mektubun etki yapması için ağırlıklannı koyup
koymama arasında gidip geldiklerini görüyoruz. Mektubun sivil liderlik
üzerinde istenilen etkiyi yaratması onlan rahatsız etmez, büyük olasılıkla
memnun ederdi. Ancak yaratmaması halinde de, çok fazla da rahatsızlık
duymayacaklardı. Askerler mektup konusunda çok fazla baskı yapamazlardı,
çünkü bu 12 Mart 1971benzeri bir harekata dönüşebilirdi. Kenan Evren'in 12
Mart hakkındaki fikirlerine bakıldığında, askerlerin böyle bir duruma
düşmernek için elden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduklannı biliyoruz.
Sonuçta, mektup örneği askerlerin içinde bulunduklan çıkmazı örneklemektedir.
Bir yanda, bir şey beklemedikleri sadece tarih önünde haklı çıkmak
amaayla verdikleri ve bu nedenle en azından mektupta olmasını istedikleri
etkiyi yaratması için pek fazla gayret göstermedikleri bir mektup, diğer yanda
ise, belki mektubun etkisiyle siyasilerin birleşebileceği inana ve halen
müdahaleye gerek kalmayabileceği beklentisi.30 ışte bu tutum, askerlerin
müdahaleyi meşru bir çözüm olarak kabul etmelerinin yarattığı sonuçlara bir
örnek olarak verilebilir.
Bu konuda verilebilecek bir diğer örnek şudur; Evren'e müdahale karan
alındıktan sonra neler yapılabilseydi bu karann uygulanmasının durdururdunuz
diye sorduğumda, "meclisin erken seçim karan alması" cevabını vermişti
(EVREN, 1998). 1946 yılında çok partili hayata geçişten sonra, Türkiye'nin seçim için hiç bir zaman beş yıl beklemediğini ve iktidarda bulunan AP azınlık
hükümetinin zaten seçim taraftan olduğunu göz önüne alırsak, en geç 1981
yılında ülkenin seçime gidecek olduğunu varsayabiliriz. Bu nedenle askerlerin
en fazla bir yıl daha beklemeleri halinde, ülkenin seçime gitmesi ve seçimin de
en azından tek başına iktidar çıkarma olasılığının varolduğu söylenebilir.
Öyleyse, askerler neden beklemediler veya neden seçimin yapılması yönünde
harekete -örneğin ikinci bir uyan mektubu31 vererek- geçmedller sorusu akla
gelmektedir. Evren'in verdiği yanıt, o zamana kadar beklenilntiş olsaydı ülke
içindeki bölünmelerin ve siyasal çatışmalann orduya da sıçrayabileceği ve
ordunun da iç savaşa gidişi önlemekte yetersiz kalabileceğidir
(EVREN, 1995: 257; BIRAND/BIlA/ AKAR, 1999:99).
Müdahale öncesinde komuta kademesindeki arkadaşlanna "harekatın %
98 başanlı olacağına" inandığını ifade eden Evren'in (EVREN, 1998)bu ifadesi, iç
savaşın eşiğinden dönüldüğü, biraz daha beklenilse ordunun da bölünebileceği
teziyle çelişen bir ifade olarak görülebilir. Sonradan da görüldüğü gibi, terör ve
şiddet, kitle desteğine sahip, devlete meydan okuyabilecek kadar kuvvetli bir
veya iki örgüt tarafından değil de, çok sayıda küçük terör örgütü tarafından
yaratılmakta ve bu örgütlerin kendi aralarındaki çatışmalar da en az güvenlik
kuvvetleri ve sivillere yönelik saldırılar kadar önemli bir yer tutmaktaydı (DODD, 1990:33-34).
Aynca, işbaşında olan AP azınlık hükümetinin, 24 Ocak 1980 kararlan gibi önemli kararlan alıp, bunu sekiz aya yakın bir süre başanyla uygulaması hükümetin tamamen güçsüz bir durumda olmadığının bir göstergesi olarak da okunabilir. Bütün bunlar iç savaşın eşiğindeki bir ülke görüntüsüyle bağdaştınıması pek de kolayolmayan belirtilerdir.
Ülkenin iç savaşın eşiğinde olup olmadığı, biraz daha geç kalınsaydı
ordunun da bölüneceği iddialan konusunda tehdit kavramlaştırmasının
subjektifliği nedeniyle kesin bir yargıda bulunabilmek çok güçtür. Ancak şunu
söylemek abartılı olmasa gerek; eğer komutanlar müdahaleyi meşru bir çözüm
olarak algılamasalardı, seçimlere kadar bekleme veyahutta siyasctçileri seçime
gitmeye teşvik etmek gibi politikalan takip etmeye daha gönüllü olabileceklerdi.
Müdahalenin alternatif olarak varlığı, askerlerin bu konudaki bekleme süresini
oldukça kısaItmış, seçime gidilmesi yönünde gayret gösterme iradesini
zayıflatmış gibi görünmektedir.
Burada ileri sürülenleri daha iyi açıklayabilmek için, Evren'in
(EVREN, _1995:207)
1995 yılında yazdığı kitabında "meslektaşlanma tavsiyeler" başlığı
taşıyan bölüme göz atmak gerekir. Evren burada şöyle yazmıştır;
Demokrasinin güzel ve yararlı tarafı, beğenmediğimizi değiştirebilme imkanına
sahip oluşumuzdur. Ülke yönetimi kötü ellerde ve gidiş de iyi değilse, millet
seçimdeki oylanyla onla n temizlesin. Bu güne kadar olduğu gibi hemen ordudan medet ummasın, 'Ne duruyorsunuz siz ne gün için vaTSmız? Müdılhale etsenize' demesin. Ederse de silahlı kuvvetlerimiz bu gibi tahrik ve teşviklere kapılmasın.
Zira şimdiye kadar, müdahaleler sonucu bozulan düzeni onardı da ne oldu?
Müdahale düzeninde orduya alkış tutanlar, methiye düzenler, normal düzene
geçildikten sonra kaleme kağıda sanlıp 'Faşist ordu' 'demokrasiye ara verdiren ordu' demediler mi? Müdahaleden evvelki dönemde iktidarda olanlara, parlamentoya en ağır hücumlar yapanlar, adeta orduyu müdahaleye çağıranıar, müdahale gerçekleşince müdahalenin haklı yapıldığını söyleyenler, yazanlar, normal demokratik düzene geçilir geçilmez tam bir dönüş yaparak gelen iktidarı, yeni parlamentoyu methedip, müdahaleyi yapanlan yerin dibine batırmadılar mı?32 Eğer Kenan Evren, müdahalenin çözdüğünden daha fazla sorun
yarattığım, orduyu müdahale için teşvik edenlerin koşullar değiştiğinde
aomasız eleştirilere girişebileceklerini 12 Eylül'den önce bu kadar netlikle
görebilseydi, rejim içi alternatif arayışları üzerinde, 12 Eylül sürecinde
durduğundan daha fazla durabilecekti.
Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, bütün bu durumların Evren
ve arkadaşlarının askeri müdahaleyi gerçek bir olasılık olarak düşünmelerinin
kendileri tarafından da niyet edilmemiş, öngörülmemiş sonuçları olduğudur.
Yoksa, yüksek komuta kademesinin, özellikle de Kenan Evren'in, kendi siyasi
çıkarları ve ihtiraslarını doyurma arzusunun 12 Eylül müdahalesinin önemli
saiklerinden biri olduğunu söylemek kolay değildir (HALE, 1994:232). Kenan
Evren, kendisinin Cumhuriyetin gerçek koruyucusu olduğuna inanmış ve bu
uğurda gerektiğinde harekete geçmeye hazır normal bir Türk subayının
gösterdiğinden daha fazla askeri müdahale eğilimine sahip olan birisi değildir.
Evren'in amlarında (EVREN, 1990:529;1991b:89) zaman zaman dile getirdiği
Ege Ordu Komutanlığı'ndan emekli olmadığı için hissettiği pişmanlık
duygularının gayrisamimi olduğuna inanmak kolayolmasa gerek. Olsa olsa, askerlerin Türkiye için uygun gördükleri sistemi33 darbe sonrası daha rahatlıkla uygulayabileceklerini düşünmeleri söz konusu edilebilir.
Bir anlamda terör ve şiddet, askerlerin tahayyülündeki Türkiye özleminin
gerçekleştirilmesinde dolaylı olarak vesile olmuştur. Yanlış anlaşılmamalıdır,
askerler terörü körüklememişler, terörle mücadele sürecinde bilinçli bir biçimde
pasifliği seçmemişlerdir. Ancak, müdahale alternatifinin varlığı ve bu yolun
kendi zihinlerindeki olması gereken Türkiye idealinin gerçekleşmesine hizmet
edebileceğini düşündükleri içindir ki, "demokratik rejim içinde" terörü yenme yi
bir ölüm/kalım mücadelesi olarak da algılayamamışlardır. Dolayısıyla, terörle
mücadelede ortaya çıkan bu türlü durumlan, yüksek komuta kademesi
tarafından niyet edilmemiş, öngörülmemiş ve fakat müdahale düşüncesinin
ortaya çıkmasıyla birlikte kendilerini kaçınılmaz bir biçimde içinde bulduklan
durumlar olarak görmek daha yerinde bir tutumdur.
Eğer askeri müdahalenin meşru bir çözüm olarak görülmesinin bu türlü
sonuçlara yol açtığı tespiti doğru ise, bu bizi hayati öneme sahip bir dizi soruya
götürür. Neden askerler, müdahaleleri demokratik rejimin karşılaşhğı sorunlara
bir alternatif olarak düşünebilmektedirler? Neden demokratik rejim, belli
değerler tehlikeye düşer göründüğünde askıya alınabilir bir şey görüntüsünde dir?
Bu konuda birbirini besleyen iki faktörden söz etmek mümkündür.
Bunlardan birincisi Türk ordusunun kendisini ülkenin/devletin ve bunlann
temelini oluşturan ilkelerin gerçek koruyucusu olarak görme eğilimidir.34
Devleti, toplumun hamisi ve onu bir arada tutan temel harç; kendilerini de
devletin (ve dolayısıyla toplumun) çıkarlannın koruyucusu olarak gören
Osmanlı-Türk bürokratik dünya görüşünün, Cumhuriyet döneminde farklı
söylemlerle yeniden üretilmesiyle oluşmuş bu zihniyet askerlerin müdahaleleri,
belli koşullar gerçekleştiğinde yerine getirilebilecek, sıradan bir görevmiş gibi
algılamasının zeminini hazırlamaktadır. Buna göre, demokratik rejim, çoğu
zaman aynı olduğu düşünülen ülke ve devletin çıkarlarının tehlikeye düştüğüne
inanıldığında bir süre için rafa kaldınlabilecek bir yönetim biçimi
görünümündedir. Oysa istikrarlı demokrasilerde askeri müdahalenin
demokratik rejimin alternatifi olarak düşünülmesi, demokratik rejimi ortadan
kaldırmaya teşebbüs olarak algılanan bir suç mahiyetindedir. Bu konuda
kendisi de 1960 darbesinin içinde yer almış olan Orhan Erkanlıonın
değerlendirmeleri anlamlıdır. Erkalı Oya (ERKANLI, 1973:375) göre;
Diğer ordularda subaylık herhangi bir devlet hizmeti gibi, profesyonel meslektir.
Bizde ise bir mesleğin üzerinde milli bir vazifedir, devlet muhafızlığıdır. Bütün
okullarda bu telkinlerle yetişen subaylar, rütbeleri yükseldikçe, yetki ve imkanlan artttıkça aynı fikirleri kendi muhitlerine de yayarlar ve böyıece okulda başlayan, Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevine bağlılık bütün ordu hayatlan boyunca onlar için değişmez bir inanç haline gelir. Şartlar gerektirdiği zaman bu vazifeyi yapmak için ya kendileri harekete geçerler veya verilen müdahale emirlerininormalbir vazifeyapmanın rahatlığıiçindeyerinegetirirler.35
İkinci ve genellikle gözden kaçırılan bir faktör ise bu zihniyetin oluşumu
ve kendini yeniden üretmesinde sivillerin yaptığı katkılardır. Ordunun
rejimin/devletin/ülkenin gerçek koruyucusu olduğu görüşü, çoğunlukla açıkça
ifade edilrnese de, sivillerin de paylaştıklan bir görüştür. Özellikle 12 Eylül'e
giden süreçte sivillerin, darbenin en önemli sebeplerinden biri olan terörizmin
demokratik kanallar içinde kalınarak çözülebileceğine duyduklan inanan
askerlerden daha yüksek olmadığını söylemek abartı sayılmamahdır. Diğer bir
deyişle, terörün ancak askerler eliyle ve onlann metodlarıyla yenilebilcceğine
duyulan inanç yaygındır. Bu konuda, AP ve CHP liderlerinin samimiyetinden
şüphe etmek için elimizde yeterli nedenler yoktur ancak, Kenan Evren
kendisine müdahale çağrılan yapan milletvekilleri, senatörler (EVREN, 1990: 280-1), çeşitli baskı grubu örgütlenmeleri ve vatandaşlardan aldığı mektuplardan (EVREN, 1998) bahsetmektedir.
Bu anlamda, sivillerin demokrasi ye olan inançsızhkları, askerlerin inançsızhklarını besleyen önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır. çünkü ordu müdahale edip etmeyeceğine ilişkin karan müdahalenin çeşitli toplumsal gruplar tarafından nasıl karşılanacağına ilişkin değerlendirmeler yapmadan almayacaktır (LINZ, 1978: 17).
Her halükarda sivillerin tepkisinin ne olacağına ilişkin hesaplamaları yapmak durumundadır. Bu, TSK gibi kurumun kitle düzeyinde nasıl algılandığına önem veren ordular için özellikle böyledir.
12 Eylül öncesinde de müdahale kararı ancak uzun nabız yoklamalarından sonra alınmıştır (DEMIREL,2001).
Vi. Sonuç Yerine
12 Eylül 1980 müdahalesi sürecinde askerlerin darbeye meşru zemin
yaratmak için terörün üzerine bilinçli bir biçimde gitmedikleri görüşünü
savunmak, eldeki veriler ışığında, kolay değildir. Ancak, 1979 yılının
ortalanndan itibaren meşru bir çözüm olarak müdahale alternatifinin
düşünülmesiyle birlikte, askerlerin hem terörle mücadelede daha girişimci,
yaratıcı olma, hem de demokratik rejim içinde teröre çözüm olabilecek diğer
seçenekleri zorlama iradelerinin çeşitli şekillerde zaafa uğradığını da söylemek
gerekir.
Bu nokta da bizi Türkiye'de demokrasinin karşı karşıya bulunduğu çeşitli
problemlerin anlaşılmasında kilit öneme sahip bir konuya götürür; askeri
müdahalenin demokratik rejimin karşılaşhğı problemleri gidermek için "meşru"
bir çözüm olarak hem siviller hem de askerler tarafından kabul edilmesinin
yarathğı çeşitli sorunlar. Meselenin aynnhlı bir analizinin çalışmamızın
boyutlarını aşhğının farkında olmakla birlikte, daha derinlemesine araşhrmalara
zemin hazırlamak umuduyla, bu konuda bir kaç gözlemizi aktarmak istiyoruz.
Askeri müdahalenin bir alternatif olarak düşünülmesi, askerleri, demokratik rejimi korumak için göreve çağn1dıklannda (örneğin sıkıyönetim
ilanı halinde olduğu gibi) mütereddit, risk almaktan çekinen, kendilerini
zorlamaktan kaçınan bir tutum almaya itebilmektedir. Ayrıca, müdahale
alternatifinin varlığı, demokratik rejime kendi içinde çözümler yaratma
hrsahnın tanınmamasımn da önemli bir nedenidir. Belki de, 12 Eylül, Türk
siyasi tarihinde sorunların askeri müdahaleye başvurulmadan çözülmesi için
demokratik rejime tanınan fırsatların, en azından 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 müdahaleleriyle karşılaşhrıldığında, önemli ölçüde yüksek olduğu bir örnektir. Ordunun kötüye gidişi düzelttikten sonra tekrar demokrasiye döndüğü,
bu nedenle de söz konusu faktörün zararının çok da fazla olmadığım savunan
görüşlerin gözden kaçırdığı bir nokta vardır. Demokratik küıtür ve demokratik
gelenekler ancak demokrasinin uzun süreler başarıyla işlemesiyle, sorunların
alhndan kalkabilmesiyle mümkün olabilir (DIAMOND/LINZ/LlPSET, 1995: 10).
Diğer bir deyişle, demokratik rejim karşılaşhğı sorunları zaman içinde
çözebildiği ölçüde hayatiyet kazanabilir, güçlenebilir. Demokrasinin kendini
pekiştirmesinin yolu hem elitin hem de vatandaşların demokrasinin sorunları
gerçekten çözebileceğine inanmalarından geçer. Bu inana yaratmamn ilk şarh
ise demokratik rejime fırsat tanımak, problemlerle karşılaşıldığında askeri
müdahaleyi asla bir alternatif olarak görmemektir.
İkindsi, askeri müdahalenin siviller tarafından da meşru bir çözüm olarak
algılanmasının sonuçlarının da demokratik rejim için en az bu kadar zararlı
olduğudur. Askeri rejimieri kendi kariyerleri için bir basamak olarak gören
sivilleri bir yana bırakırsak, sivillerde "nasıl olsa askerler gelir, bizim çözmekte
zorlandığımız problemleri çözer, sonra da tekrar demokrasiye geçer, bizler de
yolumuza devam ederiz" düşüncesi görülmektedir. Örneğin gazeted Yalçın
Doğan, 12 Eylül darbesinden sonra "çok şükür bu günleri de gördük diyen iki üç
tane bakanla konuştuğunu" belirtmektedir (BiRAND/BİLA/ AKAR,1999:187).36
Türkiye'de askeri yönetimlerin Latin Amerika ve Afrika ülkeleriyle
karşılaşhnldığında baskıa niteliklerinin öne çıkmaması ve genelde kısa sürede
demokrasiye dönülmesi, darbelerin sivillere getirdiği maliyetleri indiren
faktörler olarak, bu inana besleyen bir nitelik taşımaktadır. Böylece gözler
orduya çevrilmekte, kışlamn kapılan çalınmaktadır. Askere davetiye çıkaran bu
anlayış, müdahaleleri kolaylaştırdığı gibi, müdahale beklentisi nedeniyle,
demokratik rejim içinde kalarak sorunlara çözüm aiama kararlılığını
zayıflatmakta, rejimin sorun çözebilme kapasitesine sekte vurabilmektedir}7
Sivillerin bu tutumunun, askerlerin sivillere ve demokratik rejime olan
güvensizliğini artıran bir faktör olarak, koruyuculuk ideolojisini beslediğini de
eklemek yanlış olmasa gerektir. Çünkü, bu tutum askerlerin zihninde ağırlıklı
bir yer işgal eden, kişisel menfaatleri için ilke tanımayan siviller tiplemesine
uymakta ve ülkeyi gerektiğinde bunlara karşı da koruyacak tek ve gerçek gücün
ordu olduğu düşüncesini pekiştirebilmektedir. Türk demokrasisinin önemli
açmazlarından birini oluşturan bu kısır döngünün aşılabilmesi ise, sivil siyasal
güçlerin demokratik rejimin sorun çözme kapasitesini artırmalanna bağlı
olduğu kadar; demokrasinin vazgcçilmezliğini savunma noktasında ne ölçüde
tutarlı hareket edebilecekleriyle de yakından ilişkilidir.
Kaynakça
AHMAD. Feroz (1995), Demokratikleşme Sürecinde Türkiye, 1946.1980 (Istenbul: HII).
ARCAYÜREK, Cüneyt (1990), Demokrasi Dur-12 Eylül 1980, Cüneyt ArcaYÜTek Açıklıyor 10 (Ankere: Bılgı, Ikinci Beskı).
BATUR, Muhsin (1985), Anılar ve Görüşler.Oç Dönemin Perde Arkası (Istenhul: MIlliyet).
BAYKAM,Bedrl (1999), 68'/j Yıllar. Tanıkbklar(Ankere: Imge).
BILGE.CRISS, Nur (1991), 'Mercenerles of Ideology: Turkey's Terrorlsm Wer,' RUBlN, Berry (ed.), Terrorisrn and Politics (New York: Sı MertJn Press): 123-150.
BIRAND, Mehmet A. (1984), 12 Eylül.Saat 04:00 (Istenbul: Kerecen).
BIRAND, Mehmet A./ B1LA,Hlkmet/ AKAR, Rıdven (1999), 12 Eylül. Türkiye'nin Milacü (Istenbul: D~en).
BÖLİGIRAY,Nevzet (1989), Sokaktaki Asker.Bir Sıkıyc5netim Komutanuun 12 Eylül Dönemi Oncesi Haliralan (Istenbul: MIlliyet).
BÖLİGIRAY, Nevzet (1991), Sokaktaki Askerin Dönüşü (12 Eylül Yönetimi Dönemi) (Ankere: Tekin).
CIZRE.SAKALUoGLU, Ümit (1997). 'The Anetomy of the Turkish Mılltery's Polıtlee! Autonomy,' Comparative Politics, 29/2: 151-166.
DEMIREL, Süleymen (1990), Anı Degilltiraf(Ankere: AyylldlZ).
DEMIREL,Tenel (1998), Political Party Elites and tJıe Breakdown ofDemocracy: The Turkish Case, 1973-1980 (Yeyınlenmamış Doktora Tez!, Bilkent Üniversitesi Slyeset BIlimI ve Kemu Yönetlml Bölümü, Ankara).
DEMIREL. Tıınel (2001), "To Intervene or Not - An Anııtomy of Turkish Mlııtııry's Declslon: The Cııse of 12 Septernber 1980,' (Yııyınlıınmıımı, çıılışmıı).
DlAMOND. urryı UNZ. Juıın Ji UPSET, Seymour Meıtln (1995), 'Introduction: Whııt Mekes For
Demoerııcy,' DlAMOND, urryı UNZ. Juıın Ji UPSET. Seymour Mıııtln (eds.). Politics in
Deueloplng Countries-Comparlng Experiences wiıJı Demoeracy (Boulder: Lynne Rlenner. 2. Beskı): 1-65.
DODD. Clement H. (1990). The Crisis ofTurlcish Democracy (London: Eothen, 2. Biıskı).
DURU, Omıın (1995), Ecevit'In Çilesi (Istıınbul: Afıı).
EUAS, Norbert (I 994). The Ciııiliz/ng Process (Oxford: BlllCkweıı).
ERKANU. Omıın (1973). Amlar. Sorunlar Sorwnlular (Istıınbul: Behıı. 3. Beskı).
EVREN. Kenıın (1990). Kenan Evren'ln Amlan, ciILi (Istanbul: MIlliyet).
EVREN, Kenıın (199 ill), Kenan Evren'in Anılan. cilt 2 (Istıınool: MIlliyet).
EVREN, Kenıın (I 991 b), Kenan Evren 'In Amlan. cil! 3 (Istıınbul: Mııılyet).
EVREN, Kenıın. (1995) Unutulıın Gerçekler (Ankıırıı: Tlsıımııt).
EVREN. Kenıın (1998), Kenan Evren'le 31 Mart 1998 Tarihinde Marmaris'te Yazann Yapugı Görüşme.
FlNER, Sıımuel E. (I 988). A Man on Horseback- The Role of Military in Politics (Boulder. Westvlew, 2. baskı).
GEMALMAZ, Semlh (1996). '12 Eylül Rejimi,' Yüzyıl Biterken-Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. Cılt 14 (Istıınbul: Iletişim): 974-998.
GÜVENIR, Osmıın (1980), 'Türkiye'de Terör ve Güvenlik KuvvetlerinIn Durumu.' Türkiye'de Terör-Abdi ıpekçi Semineri (Istıınool: Gıızeteeller Cemlyetl Yııyını): 82-96.
HALE. Wııllıım (1994). Turkish RJUlics and ıJıe Military (London: Routledge).
HENZE. Pııul (1993), Turkish Dernocracy and American A/liance-RAND Pııper-P 7796 (Sııntıı Monicil: Rıınd).
HEPER, Metln (1979-80). 'Reeent Instııbııity In Turkish Politlcs: End of il Monoeentrlst Pollty,' Intemational Journal of Turkish Studies, 111:102.] 13.
HEPER. Metln (]985), The State Tradilion in Turkey (London: Eothen Press).
KARPAT, Kemııl H. (1981) 'Turkish Demoerııcy ııt Impıısse: Ideology. Pıırty Polltles ıınd the ThIrd Mllltııry Interventlon,' Internalional Joumal of Turkish Studies, 2: 1-43.
KARPAT, Kemııl H. (1988). 'Mllltııry Interventlons: Army-Cıvlllıın Relııtlons In Turkey Before ıınd Mter the 1980's,' HEPER. Metlnl EVIN. Ahmet (eds.), State Demoeracy and ıJıe Military: Turkey in ıJıe 1980's (Berlin: Wıılter de Gruyter): 137 - i58.
KAUFMANN. Robert R. (1979), 'Industrili Chıınge ıınd Authoritıırlıın Rule,' COWER, Dııvld (ed.). The New AuıJıoritarianism in Latin America (Prineeton: Prlnceton University Press): 165.253.
KEYDER. Çııglıır (ı 987), State and Class in Turkey (London: Verso).
KEYDER, Çııglıır (I 995), 'Democrııcy ıınd the Demise of Nııtlonııl Developmentıııısm: Turkey In PerspectJve,'
BAGCHI, Amiyıı K. (der.), Dernocracy and Development (New York: St. Mıııtln Press): 193-214.
UNZ, Juıın J. (1978). The Breakdown of Demoeralic Regimes: Crisis. Breakdown and Reequilibration
(BııltJmore: Johns Hopkins University Press).
UNZ, Juıın J. /STEPAN. Alfred (1996). Problems of Demoeralic Transition and Consolidalion, SouıJıem Europe, SouıJı America, and RJst-Communist. Europe (Beltimore ıınd London: The Johns Hopklns University Press). ro\llMCU.UQur (1987), 12 Eylül Adaleti (Ankıırıı: Tekin).
NORDU NGER , Erk "'. (1977), Soldiers in PoIiUcs-MililiJly Coups and Governmeilis (New Jersey: PrentJce Hall).
NUR, Ziya (1991), DilIldar Taşer'in Büyük Türkiye'si (ırfan: Istanbul, 5. Baskı).
ÖZOOOON, Ergun (2000), Türk Anayasa Hukuku (Ankara: Yetkin, 6. Baskı).
ÖZKAN, Tuncay (1996), Bir Gizli Servisin Tarihi (lsUlnbul: Milliyet).
PORTES, AleJandro (2000), 'The Hldden Above: Soclology as Analysls of the Unexpected.l999 Presldentlal Adress,' American Socialogiea/ Review, 65/1: 1.la
REMMER, Karen L (1986), 'The PolltJcs of Economle SUlbillzatlon: IMF SUlndby Programs In Latin "'merka,' Comparaüve fbliUcs, 18: 1.24.
RUSTOW, Dankwart A.. (1964), 'Turkey.The MlllUlry,' WARD, Robert A./RUSTOW, Dankwart (eds.), PoIiUca/ ModernizaUon in Japan and Turkey (Prıncelon: Princeton University Press): 352.388.
SABUNCU, Yavuz (2001), Anayasaya Giriş (Ankara: Imaj, 7. Baskı).
SAVRAN, Sungur (1987), '1960, 1971, 1980: Toplumsal Mucadeleler. Askeri Mudahaleler,' 11.Tez Kitap Dizisi, 6: 132.168.
sc HMJTTER , Philippe C.I KARL, Terry L (1991), 'What Democracy Is ... and ls not,' Journa/ of Democraey, 12/3: 75.89.
SHICK, Irwln C./ TONAK, Ertugrul A. (1987), 'Concluslon,' SHICK, Irwln.CI TONAK, Ertugru1 A. (eds.), Turkey in TransiUon (Odord: Oxford University Press).
SPENCER, Henry R. (193 ı), 'Coup D'eUlt,' SEUGMAN, E.R. (editor In chlef), The Erıcy/opedia of Socia/ Sciences, Vol. 4 (The Macmlllan Company: New York): 508.9.
ŞENSES, F1kret (1991), 'Turkey's Stabillzatlon and Structural Adjustrnent Program In Retrospect and Prospect,' The Deve/oping Economles, 29/3: 210.234.
TACHAU, Frank! HEPER, Metin (l983), 'The SUIte, Politics and the Military In Turkey,' ComparaUve fbliUcs, 16: 17.33.
T.C GENEl..KURMAY BAŞKANUÖI (1983), Türkiye'de Anarşi ve TerVrün Gelişmesi, Sonuç/an ve Güvenlik Kuvvetleri I/e On/".nmesi (Ankara).
T.C MILLI GÜVENLIK KONSEYI GENEL SEKRETERUÖI (1981), 12 Ey/ül.Oncesi ve Sonrası (Ankara: Türk Tarıh Kurumu).
TUTUM, Cahlt (1976), 'Yönetimin sı yasallaşma sı ve Partizonlık,' Amme Idaresi Dergisi, 9/4: 9.32.
WELCH, Claude E. (1993), 'Coup D'etat,' KRIEGEL, Joel (edltor In chlef), The Ox[ord Companion to PoIiücs
of the World (New York: Oxford UnIversity Press): 204.5.
YALÇiN, SonerI YURDAKUL, Dagan (l999), Pay PlpcrBir MIT Görevlisinin Sıradışı Yaşamı: Hiram Abas
(lstanbul: Dagan).
YETKIN, Çetın (1995), Türkiye'de Askeri Darbe/er ve Amerika, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Ey/ü/de Amerika'nınYeri (Ankara: Ümit).
YlRMlBEŞOĞLU, Sabrı (1999), Askeri ve Siyasi Anılanm.1 965-1999, 2. cılt (Isuınbui: Kosuış).
DİPNOTLAR;
1 Bu çalışmada 12 Eylül 1980 harekatı, iktidarın güç kullanarak veya güç kullanma tehdidiyle anayasalolmayan bir biçimde el değiştirmesi anlamına (SPENCER, 1931:508; WELCH, 1993: 204) gelmek üzere bir "coup d'etat" olarak nitelendirilmektc ve "coup d'ctat" terimini karşılamak üzere "askeri müdahale" ve "darbe" terimleri eş anlamlı olarak birlikte kullanılmaktadır.
2 Demirel'in 1999 yılında bir TV kanalı için hazırlanan ve daha sonra kitap olarak da yayınlanan 12 Eylül 1980 darbesini anlatan bir programda, ileri sürdüğü bu tezlerden hiç bahsetmemiş olması üzerinde durulması gereken bir noktadır. Ya Demirel 1990'lı yıllarda, muhalefette iken ileri sürdüğü iddialara artık inanmamaktadır, ya da bu iddialan 1999'un konjonktürü içinde dile getirmenin anlamlı olmayacağı görüşündedir.
3 Cumhuriyet Ilalk Partisi (CHP) lideri Bülent Ecevit'in benzer görüşleri için (Milliyet, 2 Ağustos 1989).
4 Çağlar Keyder'de (KEYDER, 1987:228) 1987 tarihli çalışmasında bu teze daha sempatik baktığı izlenimini vermekteydi. Ancak, 1995 tarihli bir başka çalışmasında Keyder (KEYDER, 1995: 209), "1980 darbesinin Bürokratik-Otoriter bir darbe olmadığını," belirtmiştir.
5 Gerek CHP lideri Bülent Ecevit, gerekse AP lideri Süleyman Demirel de Yetkin (YETKIN, 1995: 198-199) ile yaptıklan görüşmede bu görüşü destekleyen bir hıhım içinde olmuşlardır.
6 "Türkiye'yi bir istikrarsızlaştrma operasyonu ile Amerika, kasıtlı olarak, planlı olarak 12 Eylül'e sürükledi," diyen Sosyalist Işçi Partisi lideri Doğu Perinçek (BiRANDI BILAL AKAR, 1999: 70) bu konuda bir istisnadır.
7 Kenan Evren'de (BIRAND/BILAI AKAR, 1999:140) askeri müdahale olmasaydı bu programın uygulanamayacağını belirtmiştir.
8 Dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerine danışmanlık yapan Paul Henze'e (HENZE, 1993:45) göre, "Carter yönetimi önceden haberdar olsaydı bile, müdahaleyi durdurma amacıyla harekete geçmeyecekli, ancak yönetim haberdar edilmemeyi tercih etli." Birand, Bila ve Akar da (BIRAND/BILA/AKAR, 1999:194) lIenze'in "aslında Washington olayların bu şekilde gelişmesine izin verdi. Zira çıkarlarunız bunu gerektiriyordu," dediğini aktarmaktadır.
9 Terör ve şiddet dalgasının ürkütücü boyutlara varmasında birer köşe taşı teşkil eden kimi olaylar -1 Mayıs 1977 Taksim olayları, gazeteci Abdi ıpekçi'nin öldürülmesi, Kahramanmaraş katliamı- halen tam anlamıyla aydın1atılamamış, provokasyon iddiaları inandırıcı bir biçimde ortadan kaldınlamamıştır. Omeğin Ecevit (BIRAND/BILA/ AKAR, 1999: 109) Kahramanmaraş olaylarının kendisini sıkıyönetim ilanına mecbur etmek içinçıkarıldığı kanaatini taşıdığını söylemekte dir. Istihbarat servislerinin iç yüzünü anlatma idddiasını taşıyan bir çok çalışmada da benzeri iddiaları bulabilmek mümkündür. Bu konuda bkz. (OZKAN, 1996; YALÇIN/KUROAKUL, 1999).
10 Toplumsalolguların insan eylemlerinin etkileşiminin bir sonucu olmakla birlikte genelliklekimse tarafından niyet edilmemiş bir nitelik taşıdığı düşüncesi Iskoc; Aydınlamageleneğine mensup Adam Ferguson ve David ilume gibi düşünürlerce dile getirilmiştir.
Frederick Hayek'in piyasanın "kendiliğindenliğini" açıklamakta kullandığı bu kavramısosyal bilimlere "geri getiren" kişi ise Norbert EHas'hr. Bu konuda bkz. (PORTES, 2(00).
11 (Resmi Gazete, 16909, 23 Şubat 1980).
12 İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ'un polis ve istihbarat örgütleri hakkındaki değerlendirmeleri için, bkz. (EVREN, 1990: 315, 318).
13 Bu çalışmada Korgeneral Nev7.at Bölügiray'ın anılarından önemli ölçüde faydalanıldığı görülecektir. Bunun nedeni sadece Bölügiray'ın anılarını ya7.an tek sıkıyönetim komutanı olması değildir. Nevzat Bölügiray, 12 Eylürden sonra Genelkurmay Başkanlığı Sıkı yönetim Koordinasyon Kurulu başkanlığına atanmış ve Ağustos 1983 yılında Korgeneral rütbesindeyken emekli edilmiştir. Bölügiray anılarında (roLÜGlRA Y, 1989: 637) Evren'in başlangıçta kendisini çok takdir ettiğini fakat sonradan "köprülerin altından çok sular geçtiğini" belirtmekte ve "bunları bu gün için açıklamak olanaksız ... belki bir gün.."
demektedir. Bölügiray (BÖLÜGIRAY, 1991: 48 -53), 1991 yılında yayınlanan bir diğer anı kitabında 12 Eylül yönetimini "sağa kaymakla," "milliyetçi ve muhafazakar" olmakla suçlamıştır. Bölügiray'ın 12 Eylürün yüksek komuta kademesiyle olan ilişkileri düşünüldüğünde, kendisinin, özellikle 12 Eylül öncesinde yaşadığı olayları komutanların lehine yorumlamak gibi bir çaba içinde olma ihtimalinin düşük olduğunu, bu nedenle de yaşanılanlar konusunda daha objektif bir tutum alabileceğini düşündük.
14 Evren'in konuşmayı abartarak sunduğu ileri sürülebilirse de, Güneş bunlar yayınlandıktan sonra, böyle bir söz etmediğini açıkça belirtmemiştir, Ayrıca, Güneş'in benzeri sözleri, 12 Mart 1979 tarihli Cumhuriyet gazetesiyle, 8-14 Ekim 1979 tarihli (n,446) Yankı dergisinde de bulunabilir. Emniyet Genel Müdür yardımcısı Osman Güvenir'in emniyet kuvvetlerinin sayı ve teknik donanım açısından yetersizliklerin vurgulayan konuşması için, bkz. (GÜVENIR,198O).
15 Yüksek bir mesleki dayaruşma ruhuna sahip olan TSK mensuplarının, bir subayın özellikle de sivil yargı önüne çıkarılmasından rahatsızlık duydukları söylenebilir, Bu bağlamda, 27 Mayıs müdahalesinin içinde yer almış olan Dündar Taşcr'in sözleri anlamlıdır; "askerler arasında rekabet, küskünlük, hatta husumet bulunabilir, Ancak bütün bu çevrelerle dışarıdan yapılan katılmalar, tarafını tuttuğunuz kimsede bile infial yaratır. Mamak mahkemesinde Talat Aydemir'in hasımları, hatta kazanırsam sizi kurşuna dizeceğim dediği askerler bile Aydemir aleyhine beyanda bulunmadılar." (NUR, 1991:118).
16 Örneğin, 28 Aralık 1970 tarihindeki bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, sıkıyönetim ilanına, bunun komutanları ve orduyu 'bugünkü iktidarın emrinde" temasının işlenmesini doğuracağı ve komutanlarla astların arasına boşluk sokacağı gerekçesiyle karşı çıkıyordu (BATUR, 1985: 238).
17 Emeğin, 20 Mart 1978 tarihli Hürriyet gazetesi, kurtarılmış bölge ilan edilen İstanbul Umraniye'de beş kişinin öldürülmesinden sonra ifadelerine başvurulan kişilerin "siz gidcceksiniz onlar gelecek. Biz konuşmaylZ" dediklerini yazmaktadır. Bkz.(Hürriyet 20 Mart, 1978).
18 Benzer düşünceler için, bkz. (BÖLÜGIRAY, 1989:389).
19 Örneğin AP lideri Süleyman Demirel, CHP hükümetini "organize (esat hareketi" olarak nitelendirmiş; asla başbakan olarak hitap etmediği ve "hükümetin başı" dediği Ecevit'i "baş bölücü" <Hürriyet, 25 Eylül 1978) ve "eli kanlı" (Hürriyet, 2 Nisan 1978) olmakla itham etmiştir. CIIP lideri Bülent Ecevit ise, Demirel'i "eşkiyanın başı" (Hürriyet, 22 Mart 1976) olarak nitelendirmiş; "Demirel kadar yıkıcı bir kişi daha olsa memleketin batacağını," (Hürriyet, 19 Mayıs 1980), AP hükümetinin tutumu sayesinde "Türkiyenin adeta bir faşist
veya Nazi gücünün işgali altına girdiğini" (Hürriyet, 21 Mayıs 1980), "en az 200.000 kişinin silahlandığını" (Hürriyet, 4 Haziran 1980) ifade edebilmiştir. Bu konuda bkz. (DEMIREL, 1998).
20 Bu rakamlar terör nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısını aylık olarak vermediği için, ilk ayların ortalamasının genelortalama olan 24 rakamından çok daha yüksek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Aynı kaynakta verilen bir diğer grafikte bu durum açıkça görülmektedir (T,C GENELKURMAYBAŞKANLlGI, 1983:222). Ayrıca askerlerin müdahaleden önce hayatını kaybedenlerin sayısını yüksek, müdahaleden sonra hayatını kaybedenlerin sayısını ise düşük gösterme eğilimi içinde olabilecekleri de gözardı edilmemelidir.
21 1402 sayılı Kanunda 10 Ekim 1980 - RG 17131,8 Kasım 1980 RG 17154,15 Kasım 1980-RG 17161,11 Aralık 1980 RG 17187, 13 Ocak 1981 RG 17219 olmak üzere ilk yıl içinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Evren (1995: 76), 12 Eylül 1980 ile Haziran 1983 tarihleri arasında onbeş değişik tarihte Sıkıyönetim Kanunu'nda değişiklikler yaptıklarını belirtmiştir.
22 10 Ocak 1981 tarih ve 17216 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Yeni Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun" ilc aynı gün ve aynı sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "Türk Ce;r.a Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına, Bazı Maddelerine Yeni Fıkralar Eklenmesine Dair Kanun." Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. (T.C MILLI GÜVENLIK KONSEYI
GENEL SEKRETERLlGI, 1981: 206-212; T.C GENELKURMAY BAŞKANLlGI, 1983:125-134) .
23 Bu konuda bkz. (MUMCU, 1987).
24 MGK rejiminin yasama faaliyetlerinin dökümü ve eleştirel bir değerlendirmesi için bkz. (GEMALMAZ, 1996).
25 10 Mart 1982 tarihi itibarıyla 4795'i memur, 2061'i işçi olmak kaydıyla 7036 kişinin görevine son verildiği, Genel Kunnay başkanlığınca hazırlanan bir kitapta belirtilmiştir (T.C
GENELKURMAY BAŞKANllGI, 1983: 128). Birand, Hila, Akar (BIRAND/BILA/AKAR, 1999:226) bu sayının 30.000 civarında olduğunu belirtmektedirler.
26 Bu düzenlemeler için, bkz. (T.C GENELKURMAYBAŞKANLlGI, 1983:131-2)
27 Buna göre 12 Eylül, sivillerin kötü yönetimleri ve uzlaşamamalan sonucunda ülke bütünlüğünü tehlikeye düşürmeleri, demokrasiyi yozlaşhrmalannın bir sonucudur. Ordu süreç içinde elinden gelen her şeyi yapmış, ancak sivillerİn uzlaşmaz tutumlan askerlere, demokrasiyi korumak için, onu geçici bir süre için askıya almaktan başka seçenek bırakmamışhr. Burada basitleştirilmiş bir biçimde dile getirilen bu görüşün çeşitli tezahürlerine Karpat (981), Heper (1985) ve Dodd (1990) gibi yazarların eserlerinde tesadüf etmek mümkündür.
28 Kenan Evren (EVREN, 1990:500-503)müdahale sonrası neler yapılması gerektiğine ilişkin görüşlerini cep defterine not ettiğini, bunun da 103 maddelik bir liste oluşturduğunu yazmıştır. Yapılacaklar listesinde, çeşitli temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması, senatonun kaldırılması, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, valilerin cumhurbaşkanı tarafından atanmaları, danıştay ve anayasa mahkemesinin yetkilerinin kısıtlanması, üniversite özerkliğinin sınırlandırılması, siyasi partilerdeki kadın ve gençlik kollarının kaldırılması, toprak reformu kanunu, referandum mekanizmasının getirilmesi,
grev lokavt ve dernekler kanununda değişiklikler yapılması gibi öneriler vardır.
29 Evren (EVREN, 1998) kendisi ile görüşmemiz de, Demirel'e şöyle dediğini söylemektedir; "efendim bakın, diğer partilere de ihtar. Sizin bu işle methaldar olmadığınızı biliyoruz, çünkü daha bir aydır iktidarsınız, daha yeni iktidara geldiniz, onun için size yardımcı da olur bu verdiğimiz muhtıra, yani çıkarmak istediğiniz şeyleri önlemesinler diye."
30 Evren (EVREN, 1990: 333) bu konuda şöyle yazmaktadır; "Fakat yine de içimde bir ümit yok değildi. Olur ya bir müdahale korkusu ile belki anlaşabilirler diye düşünebiliyordum."
31 Evren (EVREN, 1990:430) ikinci bir uyarı mektubu hazırlanması için talimat verdiğini ancak böyle bir mektubun "ülkede siyasi tansiyonu artırmaktan, muhalefet partilerine ve özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'ne mevcut iktidarı devirmeleri için fırsat vermekten başka bir işe yaramayacağını" düşündüğü için vazgeçtiğini ifade etmektedir.
32 Vurgular Evren'e aittir.
33 12 Eylül sürecinde hata yapmadığını söyleyen Kenan Evren'in bu
sözleri müdahale sonrası süreçte uğradığını düşündüğü muameleden duyduğu
rahatsızlığın bir sonucu olsa gerektir. Yoksa Evren soyut olarak müdahalelerin zararlı olduğu düşüncesini benimsemekle birlikte, 12 Eylülün bu kurala bir istisna oluşturduğu görüşünden vazgeçmiş değildir.
34 Bu konuda daha fazla bilgi için, bkz. (RUSTOW, 1%;, TACHAU/HEPER, 1983; KARPAT, 1988; HALE, 1994).
35 Bell7.er görüşler için bkz. (BÖLÜGIRA Yı 1989: 591-2).
36 Bir başka örnek olarak, darbelerin kimseye bir fayda getirmediğinin görüldüğünü söyleyen ancak yine de, .....ortam provokatif olarak bir çatışmaya girerse, bir kardeş kavgası olasılığı ortaya çıkarsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kazanımları ortadan kaldırılmak istenir ve bunu yapabilecek bir güç ortaya çıkarsa, o zaman darbeyi ben de destekliyorum, Ve darbe yapılmasını temenni ediyorum," (BAYKAM, 1999:53) diyen siyaset bilimi profesörü Toktamış Ateş verilebilir.
37 Süleyman Demirel (ARCAYÜREK, 1990: 429) bunu "devlet bir hadiseyle karşı karşıya kalınca, halktan parlamentoya kadar, en küçük memurdan en büyük memura kadar, nasıl olsa asker gelir beklentisine girdi mi, o devlet işlemez," diyerek ifade etmiştir.
***