TÜRKİYE AÇISINDAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYE AÇISINDAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2018 Cuma

ABD’NIN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ,

ABD’NIN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLERİ,



Dr. Gamze Güngörmüş KONA,
1 APRIL 2014

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı ön görülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri alt yapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dini gruplar arasında dengeye dayalı işbirliğini tesis etmek gibi amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. 

28 Ağustos 2007 Salı
ABD'nin Irak Politikaları

Harp Akademileri Komutanlığı – Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (SAREN) tarafından düzenlenen “ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryoları” konulu Sempozyum ’da sunulan Tebliğ, 15-16 Haziran 2005

Dr. Gamze Güngörmüş Kona

Strateji I : “2005 yılı sonuna kadar Irak’tan çıkmayacak olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji I):

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı ön görülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri alt yapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dini gruplar arasında dengeye dayalı işbirliğini tesis etmek gibi amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.

1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan çekileceği için burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildiğinde Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından Nato, sosyal ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir. 2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını Nato üzerinden sağlayacak olan ABD Nato üyesi Türkiye’den askeri ve lojistik destek talebinde bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi gereken temel unsur federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey Irak’taki kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat tanınmasının engellenmesi olmalıdır.

2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya gibi devletler özellikle ekonomik beklentilerle Irak üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi ptro-politiğin merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını engellemek olmalıdır.

3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek adına Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı çalışmalarında yer almalıdır.

4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra Irak’ın içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu Kuzey Irak ve Kerkük-Musul olmalıdır.

5. Türkiye ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra ardından bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini engellemek için Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak federal yapı içinde koruyabilecekleri, konfederasyon tesis edildiğinde ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur olacağı anlatılmalı, böylelikle Şiiler ve Sünniler federatif yapıyı korumaları özendirilmelidir.

6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan İsrail’e bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah edilmelidir.

7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye İran’ı dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir.

8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan ABD Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek olan ABD Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak ve bu üsse gerektiğinde askeri destek Türkiye’den talep edilecektir. Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır.

9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak parçalanması diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır;

Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II):

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dini, ekonomik ve siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.

1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile işbirliğine girmemelidir. Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut stratejik ortaklıklar ve işbirlikleri de aynı kolaylıkla değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye eşit uzaklıkla durup bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır;

2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır;

3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini engelleyebilmek için sistemle özdeşleşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir;

4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak olası gelecek ortamında İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de azalmış olacaktır. İstanbul’da iki Sinagog’a düzenlenen insanlık dışı saldırıların ardından İsrail bölgede daha fazla ABD desteği sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa dengelemelidir;

5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Irak’lı Şiileri yanına çekerek değişen Orta Doğu dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı başaran İran bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye sınırları dahilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır;

6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezi otoritenin gücünü yitirmiş olduğu Irak olası gelecek ortamında petrol politikalarının merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt Devleti’nin kurulma aşamasında olduğu ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır. Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli ve petrol alış-verişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir. Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil Rusya Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir.

7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu ortamında grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist her ne sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur teşkil etmelidir;

8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir çünkü Türkiye bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta Doğusuna rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır;

9. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır;

Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’ta çekilen ancak bölgede etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III):

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hakimiyeti neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir: 1. Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan üzere ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 2. Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail. Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 3. Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.

1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır”

a. Nato üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi Soğuk Savaş döneminde Nato kapsamında ABD’nin politikalarına uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda Orta Doğu genelinde bu türden bir olası gelecek ortamında Türkiye, ABD’nin safhında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır;

b. ABD yanlısı – ABD karşıtı Orta Doğu olası gelecek ortamında Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında oluşabilecek olası uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz uygulamalarına maruz kalabilir;

c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri karşısında siyasal, askeri ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte Orta Doğu’ya bazı Orta Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece, Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir;

d. Orta Doğu bölgesine Batının tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme karşısında direnebilmek için bölgede İslami köktendincilik yükselecektir. Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dahilindeki bu türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden uzaklaşması engellenmelidir;

e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye Orta Doğu bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı olacaktır;

f. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda Orta Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek verildiğinde Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu değiştirmemelidir.

2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır”

Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti’nin kurulma aşamasında olduğunu ve Yol Haritası’nın ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail ABD ile birlikte Orta Doğu jeo-politiğinin ve jeo-stratejisinin tek belirleyicisi olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir.

a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında Türkiye bu Cumhuriyetlere İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu teklifi getirirken Türkiye’nin bu Cumhuriyetleri tatmin edici bir takım öz kaynaklara sahip olması gerekmektedir;

b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır;

c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler, ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı ‘stratejik ortaklığa’ kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı oluşturulmalıdır.

3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler

İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında Türkiye Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkanına sahip olabilir. Bu güne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye,

a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden belirlemelidir;

b. Türkiye, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate almaksızın sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey Irak politikasını geliştirmeli dir. Bu özgün Kuzey Irak politikası kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyon lar, istihbarat çalışmaları ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusun da Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır;

c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile olan petrol alış-verişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok yönlü ekonomik ilişkiler petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede giderecektir;

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin jeopolitiğini hem Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır.


http://gamzegungormuskona.blogspot.com.tr/2007/08/abdnin-irak-politikalar.html


***

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ,

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLER 

Yazan: Yrd.Doç.Dr. Gamze Güngörmüş KONA 


Strateji I : “2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkmayacak Olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji I); 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda, ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı öngörülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dinî gruplar arasında dengeye dayalı iş birliğini tesis etmek gibi 
amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun 
gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu 
olmalıdır. 

 1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan çekileceği için, burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildiğinde, Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından NATO, sosyal ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir. 2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını NATO üzerinden sağlayacak olan ABD, NATO üyesi Türkiye’den askerî ve lojistik destek talebinde bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi 
gereken temel unsur; federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey 
Irak’taki Kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat tanınmasının engellenmesi olmalıdır. 

 2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya gibi devletler, özellikle ekonomik beklentilerle Irak üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi petro-politiğin merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını engellemek olmalıdır. 

 3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek adına, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı 
çalışmalarında yer almalıdır. 

 4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra, Irak’ın içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu, Kuzey Irak ve Kerkük-Musul olmalıdır. 

 5. Türkiye, ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra ardında bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini engellemek için, Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak federal yapı içinde koruyabilecek lerini, konfederasyon tesis edildiğinde ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur olacağını anlatmalı, böylelikle Şiilerin ve Sünnilerin federatif yapıyı korumaları özendirilmelidir. 

 6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan İsrail’e, bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah edilmelidir. 

 7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran, Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye, İran’ı dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir. 

 8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan ABD, Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek olan ABD, Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak ve bu üsse gerektiğinde askerî destek Türkiye’den talep edilecektir. Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır. 

 9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak parçalanması, diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır. 

Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II); 

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dinî, ekonomik ve siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif 
bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi 
gereken stratejiler neler olmalıdır?” sorusu olmalıdır. 

 1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile iş birliğine girmemelidir. 
Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut stratejik ortaklıklar ve iş birlikleri de aynı kolaylıkla değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye eşit uzaklıkla durup, bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır; 

 2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır. Burada ifade edilmek istenen yayılmacılık değil sınır güvenliğinin sağlanmasıdır. 

 3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini engelleyebilmek için sistemle özdeş leşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik 
siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde 
yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir; 

 4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak ortamında İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de azalmış olacaktır. İstanbul’da iki sinagoga düzenlenen insanlık dışı saldırıların ardından, İsrail bölgede daha fazla ABD desteği sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa dengelemelidir; 

 5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Iraklı Şiileri yanına çekerek, değişen Orta Doğu dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı başaran İran, bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye sınırları dâhilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı 
söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır; 

 6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezî otoritenin 
gücünü yitirmiş olduğu olası Irak gelecek ortamında petrol politikalarının 
merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt devletinin 
kurulma aşamasında olduğu, ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır. 
Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta 
Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli 
ve petrol alışverişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir. 
Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil, Rusya Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. 

 7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu ortamında, grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist; her ne sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur teşkil etmelidir; 

 8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir, çünkü Türkiye bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta Doğusu’na rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin 
dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır. 

Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’tan çekilen ancak bölgede etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III): 

Bu senaryo kapsamında, ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hâkimiyeti 
neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir: 

Birincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 



Kaynak:Maptown 

İkincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail. 
Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

Üçüncüsü, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Irak politikalarından uzaklaştırılan Türkiye’nin bu durum karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

 1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve 
siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken 
stratejiler neler olmalıdır?” 

 a. NATO üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi 
Soğuk Savaş döneminde NATO kapsamında ABD’nin politikalarına 
uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere 
pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, gelecekte 
Orta Doğu genelinde olası bu türden bir ortam karşısında Türkiye, 
ABD’nin safında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu 
bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin 
kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine 
karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır; 

 b. Gelecekte ABD yanlısı ve ABD karşıtı olarak bölünmüş olası 
Orta Doğu ortamında, Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel 
anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında 
oluşabilecek uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz 
uygulamalarına maruz kalabilir; 

 c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD 
yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri 
karşısında siyasal, askerî ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına 
bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler 
edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte, Orta Doğu’ya bazı Orta 
Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa 
devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece, 
Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle 
geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir; 

 ç. Orta Doğu bölgesine Batı’nın tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk 
aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme 
karşısında direnebilmek için bölgede İslami kökten dincilik yükselecektir. 
Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dâhilindeki bu 
türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi 
engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami 
oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir 
istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da 
ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden 
uzaklaşması engellenmelidir; 

 d. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel 
olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye, Orta Doğu 
bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi 
birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri 
üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine 
sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç 
bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı 
olacaktır; 

 e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda, Orta 
Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme 
stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik 
duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz 
etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin 
Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri 
olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli 
dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını 
kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt 
devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek 
verildiğinde, Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu 
değiştirmemelidir. 

 2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır?” 

Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca 
aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için 
potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey 
Irak’ta bir Kürt devletinin kurulma aşamasında olduğunu ve yol 
haritasının ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail, 
ABD ile birlikte Orta Doğu jeopolitiğinin ve jeostratejisinin tek belirleyicisi 
olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için 
geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir. 

 a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında, Türkiye bu cumhuriyetlere 
İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu 
teklifi getirirken Türkiye’nin bu cumhuriyetleri tatmin edici birtakım öz 
kaynaklara sahip olması gerekmektedir; 

 b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır; 

 c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan 
Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler, 
ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı “stratejik ortaklığa” 
kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu 
stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı 
oluşturulmalıdır. 

 3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Senaryosu Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler 

İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında 
Türkiye, Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik 
endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkânına 
sahip olabilir. Bugüne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin 
isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan 
Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda 
uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye, 

 a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden 
belirlemelidir; 

 b. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak 
kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni 
bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate 
almaksızın, sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey 
Irak politikasını geliştirmelidir. Bu özgün Kuzey Irak politikası 
kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyonlar, istihbarat çalışmaları 
ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusunda 
Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru 
Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır; 

 c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile olan petrol alışverişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok yönlü ekonomik ilişkiler, petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede giderecektir; 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin jeopolitiğini hem de Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. 
Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır. 

HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006

***

28 Şubat 2017 Salı

ORTA DOGU’DA SU SORUNU VE TÜRKİYE AÇISINDAN İNCELENMESİ BÖLÜM 2



 ORTA DOGU’DA SU SORUNU VE TÜRKİYE AÇISINDAN İNCELENMESİ BÖLÜM 2



Türkiye'nin Tezleri: 

Türkiye'nin su sorununun çözümü amacıyla yaptıgı öneriler söyle sıralanabilir: 

-Sorunun uluslararası platforma tasınması yerine üç ülke arasındaki görüsmelerle çözülmesi. 
-Ülkeler arasındaki görüsmelere Asi nehri de dâhil olmak üzere bölgedeki bütün su kaynaklarının dâhil edilmesi. 
-Dicle ve Fırat'ın tek bir havza gibi ele alınması, gerektiginde bu iki nehir arasında su nakli olasılıgının göz önünde tutulması. 
-Kurulacak bir ortak teknik komitenin 'Üç asamalı plan' dâhilinde çalısmaya baslaması. Türkiye'nin üç asamalı planı su sekildedir: 

İlk asamada Fırat ve Dicle havzasındaki su kaynaklarının bilimsel yöntemlerle envanteri çıkartılmalı. Daha sonra ilgili ülkelerde toprak sınıflandırması yapılıp su gereksinimleri saptanmalı. Son asamada ise bu bilgiler ısıgında su tahsisi yeniden düzenlenmelidir. Türkiye'nin bu önerileri, çesitli gerekçelerle Suriye ve 
Irak tarafından reddedilmistir. Bugün tamamen farklı tezler öne süren ülkeler arasındaki anlasmazlık sürmektedir. Suriye; özellikle Asi nehrini tartısmanın 
tamamen dısında bırakmaya özen göstermektedir. Çünkü Suriye Asi'nin Türkiye'ye geçtigi Hatay'ı hala Türk topragı olarak tanımamakta ve kendine ait 
olarak kabul etmektedir.39 

Suriye ve Irak aralarındaki tüm sürtüsme ve anlasmazlıklara ragmen, 16 Nisan 1990'da Arap Birligi nezaretinde, Türkiye'den bırakılan Fırat sularının %58'inin Irak'a, %42'sinin Suriye'ye kalmasını öngören anlasmayı imzalamıslardır. Anlasma ile iki ülke arasında bir ortak komite kurulması ve Türkiye'yi Fırat suları ile ilgili bir antlasmaya yöneltmek amacıyla isbirligi yapılması kararlastırılmıstır. Ancak Körfez Savası nedeniyle bu anlasma hiçbir zaman hayata geçirileme mistir.40  Uluslararası standartlara göre kisi basına yılda 1.000 m3'ten az suya sahip ülkeler su fakiri, kisi basına yılda 10.000 m3’ten çok suya sahip olan ülkeler su zengini sayılmakla birlikte; genellikle dünyada kisi basına yılda 1.200 m3 su yeterli kabul edilmektedir. Ortadogu'da kisi basına düsen su miktarı ise 1.744 m3/yıldır. Ortadogu'daki bazı ülkelerin su tüketimleri Tablo -2'de verilmistir. 






Tablo-2 Ortadogu Ülkelerinde Su Tüketimi 

Tablo -2'de görüldügü gibi srail, Ürdün, Batı Seria ve Gazze'de su tüketimi oldukça düsüktür. Yıllık tüketimleri 500 m3/kisi degerinin altında olan 
bu ülkeler uluslararası standartlara göre su fakiri sayılmaktadır. Bunların dısındaki ülkeler ise, normal ya da su zengini sayılmaktır, srail, 1967 Arap

İsrail savasından sonra, büyük kısmı Filistin bölgesinde akan Ürdün Nehri'nin (seria) suları ile Suriye'nin Golan tepelerindeki su kaynaklarını da ele 
geçirmistir. Ürdün Nehri'nin 1.9 milyar m3 olan su kapasitesi havza ülkelerinin gereksiniminin çok altındadır. Tüm suyun 1.55 milyar m3'lük bölümünü 5 
milyonluk srail kullanırken, sadece 0.350 milyar m3'lük bölümü isgal altındaki topraklardaki yasayan 1.8 milyon Filistinli tarafından tüketilmektedir, srail, 
bölgedeki su kaynaklarının yaklasık % 80 kadarını denetleyebilmektedir, İsrail’in Lübnan'ı isgal ettigi 1982 yılından itibaren de, Lübnan'da dogup Ürdün'e akan Hasbani ve Wazzani Nehirleri ile Litani Nehri'nden daha fazla su almaktadır, İsrail’in Irak'ın yeni yapılanmasına gösterdigi ilginin nedenlerinden biri de, bölgenin zengin su kaynaklarıdır.41,42 Kisi basına düsen faydalanılabilir su miktarı açısından yaklasık 2150 m3 su ile bölgenin en su zengini ülkesinin 
Irak oldugu ve ardından kisi basına 1735-1850 m3 su ile Türkiye'nin geldigi görülmektedir, srail’de ise kisi basına yaklasık 325 m3 su düsmekte ve mevcut 
suyun büyük bölümünü, yukarıda belirtildigi gibi srailli Yahudiler tarafından tüketilmektedir. 43 

Ortadogu'daki su sorunun temel gerekçeleri su sekilde sıralanabilir:44 
Kurak ve yarı kurak bölgelerde tatlı su ekonomik gelismenin önemli bir unsurudur. Bölgede tatlı su esit olamayan bir sekilde dagılmıstır. 

- Su arzındaki kısıtlamalara karsın su tüketimi 100 yıl boyunca 10 kat artmıstır. 
- Su kaynaklan iyice kıt hale gelmis, yeni su kaynakları yaratabilmenin maliyeti artmış ve var olan kaynaklar üzerindeki ülkeler arası rekabet büyük 
  boyutlara ulasmıstır. 
- Bölge ülkelerinin nüfus artısındaki asırı yüksek hız, kisi basına düsen tatlı su miktarını hızla azaltmaktadır. 
- Endüstri, kentsel atık sular ve tarımsal ilaçlama ve gübreleme kökenli kirlilik, bölgesel su kaynaklarının kullanımını daha da zorlastırmaktadır. 
- Büyük miktarda sulamada kullanılması nedeniyle, yer altı suları hızlı bir sekilde azalmıstır. 
- İlkel sulama metotları nedeniyle, büyük su kayıpları ortaya çıkmakta ve toprakta tuzlanma sorun haline gelmektedir. 
- Mevcut su potansiyelinin ancak 40 milyar metreküpü fiilen kullanılmakta, bunun %12'si içme ve kullanma, %10'u sanayide, %78'i ise tarımsal sulamada kullanılmaktadır.45 

Küresel ve Bölgesel Aktörler ile Su Sorunu 

Bölge aktörleri olarak basta Türkiye olmak üzere, Suriye, Irak ile srail'in günümüzdeki su politika ve stratejileri, ikinci körfez harekâtının ve bölgedeki 
dengelerin sonuçlanmasını bekler durumdadır. Ortadogu bölgesi; soguk savaş döneminin nispeten dengede olan düzeninden; sorun yaratan ve yaratmaya 
devam edecek olan bölge durumuna gelmistir. Doksanlı yıllar içerisinde anlam bulan ABD kaynaklı Ortadogu projeleri ile, Türkiye bu alanda merkez olmanın 
yanı sıra hem çevresindeki sorunlardan etkilenmiş hem de degisime ugrayan konumu ile jeopolitik degerini artırmıstır. Bu deger artısın da ABD'nin Ortadogu 
ve Hazar havzasındaki enerji kaynaklarının güvenlik ve kontrolünü saglamanın yanı sıra; Suriye ve ran'ı da kontrol altına alma istegi yatmaktadır. Türkiye, bir 
tarafta ABD ve AB'nin, diger tarafta ise Çin ve ran ile Rusya'nın bölgeyi kontrol etme istek ve yöntemleri arasındaki mücadele de, tarihsel ve bölgesel rolü ile 
münasip olmayan bir sekilde geri planda kalmıstır. Bölgenin yeraltı kaynaklarının cezbediciligi yanında demografik durumu, idari ve politik yapısı, 
ABD tarafından zafiyet/tehdit olarak degerlendirilmektedir.46 

ABD'nin 2002 yılında ortaya koydugu küresel hedeflerine ulasırken izleyecegini belirttigi "küresel veya bölgesel çatısmaları proaktif bir yaklasımla 'önleyici müdahale' stratejisi ile tehditleri dogmadan ve olgunlasmadan yok etmek ve silahlı güçlerini bu tehditlere göre yapılandırmak" ilkesini dikkate aldıgımızda; ABD'nin bölgede bir sekilde kalıcı olacagı sonucu ortaya çıkmaktadır.47 Kimi çevrelerce su savasları olarak adlandırılan muhtemel senaryolar da 30-40 yıl sonrasının konjonktürel yapısı mevcut durum itibariyle degerlendirildiginde; bölgede askeri, ekonomik ve teknolojik alanda baskın gücün İsrail oldugu görülmektedir. 

Bölgede suyun en fazla sorun oldugu veya olabilecegi ülkelerden biri İsrail'dir. Bölge ülkeleri içerisinde İsrail’in dısında hali hazırda su yüzünden savası göze alacak ülkenin bulunmadıgı düsünülmektedir. 

Dolayısı ile, Türkiye'nin güvenlik ve su meselelerinde, baslıca rol oynayan Ortadogu ülkesi İsrail’dir, İsrail’in konuslandıgı Ortadogu bölgesi, politik olaylar 
açısından en kaygan zemindir. Türkiye ve srail’in bu bölgede jeopolitik ve stratejik açıdan büyük önemleri ve Ortadogu'nun hassas dengelerinde etkileri 
vardır. Bu iki ülke, bölgedeki çok yönlü stratejileri etkileyecek konumdadırlar. 

Amerikanın Irak isgali ile birlikte bölgede fiili güç ve söz sahibi olması; onu, bölgede etken olan üçüncü aktör durumuna getirmistir. ABD bu sürecin 
sonunda bölge politikalarının belirlenmesinde ve petrolün yanı sıra su kaynaklarının kullanımında da söz sahibi olacagını göstermektedir. Ayrıca 
küresellesen dünya ekonomisi, dogal kaynaklar ve enerji üzerinde; özellikle gelismiş ülkelerin hegemonik kontrol kurma isteklerini kamçılamıstır.48 Bu 
durum, 20'inci yüzyıl teknolojisinin temel enerji kaynagının petrol olmasından kaynaklanmaktadır. Günümüzde hegemonik gücün korunması, askeri ve ticari 
açıdan güçlü olmaya baglıdır. Bu durumda gücün sürdürülebilirliginin ön sartı; hammadde kaynaklarına kendi sınırları içerisinde sahip olmak, mülkiyeti 
kendine ait olmayan hammadde kaynaklarını ise kontrol altında tutmaktır. Buna örnek olarak; ABD'nin kendi kaynaklarına sahip olmasına karsın, basta Japonya 
olmak üzere Almanya ve Fransa'nın ulusal sınırları dısından temin ettikleri kaynakları kullanarak zenginlige ulasmalarını verebiliriz.49 kinci Dünya 
savasın'da zafere götüren stratejik etken; zengin petrol yataklarının ve ulasımının kontrolünün ele geçirilmesidir. Bu kapsamda, su petrolün yerini 
almakta ve önemi her geçen gün artmaktadır. Bölge egemenliginin elde edilmesi ve sürdürülmesinde, stratejik kaynaklardan biri olarak suyun kontrolünün önemi her geçen gün artmaktadır. 

Suların kullanımı ile ilgili olarak bir devletin kendi iradesini kabul ettirmek için hedef ülkedeki barajlar, tüneller, boru hatları ve tuz arıtma tesisi gibi kritik 
noktalara tahrip ve sabotaj yapmaları ve Suriye örneginde oldugu gibi o ülkede faaliyet gösteren terör örgütlerini desteklemek suretiyle çıkarılan alçak 
yogunlukta çatısmalar kullanılabilmektedir. Bölgede, ikinci körfez harekâtı ile birlikte Amerika Birlesik Devletlerinin Irak'a yerlesmesi ile su sorunu simdilik rafa kaldırılmıstır. Ancak bölgede olusacak yeni güç dengelerinin Türkiye'nin ulusal çıkartan açısından yeniden degerlendirilmesini, geçmisteki su politikalarının yeni duruma göre incelenmesini gerektirmektedir. Irak'ta düzenin saglanması ile Irak ve Suriye'nin eski su politikaları çerçevesinde Fırat ve Dicle sularının, Fırat havzasının kontrolüne yönelik isteklerin yeniden gündeme gelecegi, Israil'in de Golan tepelerindeki su rezervine karsılık Suriye'nin istekleri konusunda bu ülkeyi destekleyici politikalara yönelebilecegi degerlendirilmesi gereken senaryolardır. Son on yılda artan Türkiye-İsrail yakınlasmasında; Türkiye'nin savunma sanayine yönelik ihtiyaçlarına karsılık, İsrail'in su ve bölgede egemenlik ile ilgili argümanlarının rol oynadıgı degerlendirilmektedir. 


Sonuç 

Bu degerlendirmeler kapsamında, muhtemel krizlerin önlenmesine yönelik olarak; Ortadogu'daki hızlı nüfus artısı, tarımsal sulama, yeraltı kaynaklarının uzun süre kullanımdan dolayı tükenmeye yüz tutması gibi hesapsız ve israf ölçülerinde su kullanılmasını önlemeye yönelik politikalar olusturulmalı ve desteklenmelidir. Bölgedeki su rejimlerinin düzenlenmesine yönelik tedbirlerin geciktirilmeye devam edilmesi, su israfının sürdürülmesi halinde; önümüzdeki yakın süreç içerisinde ciddi su krizleri yasanacak ve bölgedeki birçok ülke yakın gelecekte su yoksulu ülkeler arasına girecektir. 
Türkiye, su kaynaklarının verimli kullanılmasına yönelik olarak; bölge ülkeleri ile ortak projeler gelistirmek, su kaynaklarının rejiminin düzenli hale getirilmesi 
yönünde tedbirler almak durumundadır. Enerji kaynaklarının elde bulundurul ması, pazarlara ulasım güvenliginin saglanmasına yönelik yürütülen politika ve savasların sona erdirilmesi veya dengeye ulasmasını müteakip, bölgedeki su kaynaklarının ve suyun degerlendirilmesi, bölgenin yeni sorunu olarak ortaya çıkacaktır. 

Türkiye'nin bu kapsamda üstlenmesi gereken rol; geçmisteki anlasmazlıklardan hareketle muhtemel gelismelere karsı stratejiler üretmek yerine; yeni jeopolitik gelismeler çerçevesinde, proaktif yaklasımla degisimi yönetmesidir. Etkili ve sürekli diplomatik faaliyetlerin yanı sıra; operasyonel askeri tedbirler, su ve sudan kaynaklanabilecek sorunları krize dönüsmeden evvel çözecektir. Bu tedbirleri almak, bölgesel isbirligini saglayarak çatısma riskini düsürecektir. 

DİPNOTLAR;

1 Sabahattin Sen (Haz.), Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, Rıfat Ucarol, Tarihte; Dicle-Fırat Nehirleri Basra Körfezi ve Çevresindeki Önemli Gelismeler, 
   (istanbul: Baglam, 1993), 362. 
2 Konuralp Pamukçu, Su Politikası, (istanbul, Baglam, 2000), 35. 
3 Lütfü Sehsuvaroglu, Su Barısı Türkiye ve Ortadogu Su Politikaları, (istanbul: Gümüşmotif, 1997), 36.
4 Aziz Koluman (ed.), Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri, 2. b., (Ankara: Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi, 2003), 11. 
5 Özhan Uluatam, Ortadogu da Su Sorunu, (istanbul:Türkiye İş Bankası, 1998), 223. 
6 Devlet Planlama Teskilatı, VIII. BYKP, Su Havzaları ÖlK Raporu, Ankara,2001. 
7 Mehmet Tomanbay, Dünya Su Bütçesi ve Ortadogu Gerçegi, (Ankara: Gazi, 1998), 138. 
8 Ferruh Müftüoglu, Ortadogu Su Meseleleri ve Türkiye, (stanbul: Maarifet, 1997), 11. 
9 Tarım ve Köyisleri Bakanlıgı, Toprak Ve Su Kaynaklarının Kullanımı Ve Yönetimi, (Özel ihtisas Komisyonu), Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007_2013) 
   http://plan9.dpt.gov.tr/oik25_topraksu/Rapor.doc. (17 May. 2006), 108. 
10 Age.7. 
11 Sehsuvaroglu, 112. 
12 Ali ihsan Bagıs, Sınır Asan Sular Sorununun Çözüm Yolları, 
    http://www.dunyasugunu.org/2001.asp (21 May., 2006) 
13 Age. 
14 Age. 
5 http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 May., 2005) 
16 Age. 
17 http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm 
    Türkiye'nin sınır-asan sularının su hukuku ve su siyaseti açısından durumu, (12 May., 2005) 
18 http://www.geocities.com/su_sempozyumu/turkiye_sulama_politikasi.htm (23 May., 2006) 
19 Ülke Arıbogan, Gülden Ayman ve Beril Dedeoglu, Uluslararası liskiler Sözlügü, (İstanbul: Der, 2000), 714. 
20 Cemal Zehir, Türkiye ve Ortadogu Su Meseleleri, (istanbul: Marifet, 1998), 41. 
21 http://www.yol-is.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=198 (23 May., 2006) 
22 Cem Sar, Uluslar Arası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, (Ankara: Sevinç, ,1970), 50. 
23 Tiryaki, 5. 
24 Age, 18. 
25 Vedat Durmazuçar, Suyun Artan Startejik Degeri, (istanbul: IQ Kültür Sanat, 2002),51. 
26 Sehsuvaroglu, 94-97. 
27 Durmazuçar, 59. 
28 http://w\AAA/.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 Mayıs 2005) 
29 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etkL2004.html) 
30 http://www.obiv.org.tr/ilter185.htm AB ve sular meselesi 
31 http://www.mitaged.org.tr/2sy_su_hsasancan.doc 
32 http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm 
33 http://www.dunyasugunu.org/2001 .asp 
34 Mustafa Tasar, Fırat Suyu, http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/dusunce_g/firat_suyu.htm (12 May., 2005) 
35 Bilen Özden, Ortadogu Su Sorunları ve Türkiye, (stanbul, Beta, 2000), 25-43. 
36 Pamukçu, 127. 
37 Orhan Tiryaki, Sınır asan sular ve Ortadogu'da Su Sorunu, (stanbulıHAK'lıgı, 1994). 102. 
38 Dogan Altınbilek, "Türkiye'nin Su Potansiyeli," Devlet Su sleri Bülteni, Ankara, (463-464), (OcakSubat 2000), 2. 
39 http://www.mfa.gov.tr/grupa/ad/adg/default.htm 
40 Sami Kara, Fırat ve Dicle Suları ve Bölge Güvenlgine Etkileri, (izmir: NATO Güneydogu Avrupa Müttefik K.K.K lıgı, 1998), 41-42. 
41 Israel lays claim to Palestine's water, http://www.newscientist.com/article.ns?id=dn5037(12 May. 2006) 
42 West Bank Water Usage, http://www.ifamericansknew.org/cur_sit/water.html(12 May. 2006) 
43 Ayca Ariyoruk, Turkısh Water to Israel? 
    http://www.washingtoninstitute.org/templateC05.php?CID=1660 (12 May. 2006) 
44 Özden, 39 -72. 
45 Levent Çakmak, Su kirliligi ve etkileri, (Ankara: Çevre Bakanlıgı, 2000), 2. 
46 Emin Deger, Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke: Oltadaki Balık Türkiye, 9. b. (istanbul: Otopsi, 2005), 198-199. 
47 The National Security Of The United States Of America, Semptember 2002,1-31. 
    http:7www.whitehouse. gov/nsc/nss.pdf, 20 Kasım 2004. Bu alıntıyı yapan, Akın ALKAN, Stratejik Dengeler Bakımından..., YL. Tezi, 
    HAK. Str.Ars.Ens. istanbul, 2005. 
48 Alkan Soyak, (Der), Küresellesme: iktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (istanbul: Om, 2002),11. 
49 Emre Akbas, Küresellesen Dünyada Hegemonik Güç Arayıslarının Yansımaları: Enerji Politikaları, Alkan Soyak, Der., Küresellesme: İktisadi Yönelimler ve 
    Sosyopolitik Karsıtlıklar, (istanbul:Om, 2002), 157-158. 


KAYNAKÇA 

Arıbogan Ülke, Ayman Gülden ve Dedeoglu Beril, Uluslararası iliskiler Sözlügü, (İstanbul: Der, 2000). Altınbilek Dogan, "Türkiye’nin Su Potansiyeli," 
(Ankara: Devlet Su İşleri Bülteni, 2000). 

Alkan Akın, Stratejik Dengeler Bakımından.., YL.Tezi,(İstanbul, HAK.Str.Ars.Ens., 2005). 

Ali ihsan Bagıs, Sınır Asan Sular Sorununun Çözüm Yolları, 

Alkan Akın, The National Security Of The United States Of America, Semptember 2002, 1-31. http:/www.whitehouse. gov/nsc/nss.pdf, 20 
Kasım 2004. Bu alıntıyı yapan, Stratejik Dengeler Bakımından..., YL. Tezi, HAK. Str.Ars.Ens. istanbul, 2005. 

Akbaş Emre, Küresellesen Dünyada Hegemonik Güç Arayıslarının Yansımaları: Enerji Politikaları, Alkan Soyak, Der, Küresellesme: ktisadi Yönelimler 
ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (stanbul: Om, 2002) 

Ayca Ariyoruk, Turkish Water to Israel? http://www.washingtoninstitute.org/templateC05.php?CID=1660 (12 May. 2006) 

Bagış Ali İhsan, Sınır Asan Sular Sorununun Çözüm Yolları, 
http://www.dunyasugunu.org /2001.asp (21 May., 2006) 

Bilen Özden, Ortadogu Su Sorunları ve Türkiye, (İstanbul, Beta, 2000). 

Çakmak Levent, Su kirliligi ve etkileri, (Ankara: Çevre Bakanlıgı, 2000). 

Devlet Planlama Teskilatı, VIII. BYKP, Su Havzaları ÖİK Raporu, Ankara,2001. 

Deger Emin, Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke: Oltadaki Balık Türkiye, 9. b. (İstanbul: Otopsi, 2005). 

Duran Orhan, Türkiye Irak İliskilerinde Sınır Asan Su Faktörü, (Ankara: Hacettepe Ünv. 1999). 

Durmazuçar Vedat, Suyun Artan Startejik Degeri, (İstanbul: IQ Kültür Sanat, 2002). 
Jean Robert, Suyun Ekonomi - Politigi, Çev. Metin Duran ve Mustafa Erdem Sakınç,(Ankara: Ütopya, 2003). 
Akbaş Emre, Küresellesen Dünyada Hegemonik Güç Arayıslarının Yansımaları: Enerji Politikaları, Alkan Soyak, Der., Küresellesme: İktisadi Yönelimler 
ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (İstanbul: Om, 2002) 

Tarım ve Köyisleri Bakanlıgı, Toprak Ve Su Kaynaklarının Kullanımı Ve Yönetimi, (Özel İhtisas Komisyonu), Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007_2013) 
Kara Sami, Fırat ve Dicle Suları ve Bölge Güvenlgine Etkileri, (İzmir: NATO Güneydogu Avrupa Müttefik K.K.K lıgı, 1998). 
Koluman Aziz (ed.), Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri, 2. b., (Ankara: Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi, 2003). 

Müftüoglu Ferruh, Ortadogu Su Meseleleri ve Türkiye, (İstanbul: Maarifet, 1997). 

Pamukçu Konuralp, Su Politikası, Baglam Yayınları, Mayıs 2000.Sen Sebahattin (Haz.), Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, Rıfat Ucarol, 
Tarihte; Dicle-Fırat Nehirleri Basra Körfezi ve Çevresindeki Önemli Gelismeler, (İstanbul: Baglam, 1993). 

Pamukçu Konuralp, Su Politikası, (stanbul, Baglam, 2000). SAR Cem, Uluslar arası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla 
Faydalanma Hakkı, (Ankara: YYY. 1970). 

Soyak Alkan, Der. Küresellesme: ktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (İstanbul: Om, 2002) 

Sehsuvaroglu Lütfü, Su Barısı Türkiye ve Ortadogu Su Politikaları, (İstanbul: Gümüşmotif, 1997). 

Sen Sebahattin (Haz.), Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, Rıfat Ucarol, Tarihte; Dicle-Fırat Nehirleri Basra Körfezi ve Çevresindeki Önemli Gelismeler, 
(İstanbul: Baglam, 1993). 

Israel lays claim to Palestine's water, 
http://www.newscientist.com/article.ns?id=dn5037(12 May. 2006) 

Tasar Mustafa, Fırat Suyu, 
http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/dusunceg/firat_suyu.htm (12 May., 2005). 

Tarım ve Köyisleri Bakanlıgı, Toprak Ve Su Kaynaklarının Kullanımı Ve 

Yönetimi, (Özel İhtisas Komisyonu), Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007_2013) 
http://plan9.dpt.gov.tr/oik25__ topraksu/Rapor.doc. (17 May.2006). 

Tiryaki Orhan, Sınır asan sular ve Ortadogu'da Su Sorunu, (İstanbul:HAK'lıgı, 1994). 

Tomanbay Mehmet, Dünya Su Bütçesi ve Ortadogu Gerçegi, (Ankara: Gazi, 1998). 

Uluatam Özhan, Ortadogu da Su Sorunu, (lstanbul:Türkiye İş Bankası, 1998). 

Zehir Cemal, Türkiye ve Ortadogu Su Meseleleri, (istanbul: Marifet, 1998). 

West Bank Water Usage, http://www.ifamericansknew.org/cur_sit/water.html(12 May. 2006) 
http://www.dunyasugunu.org/2001.asp (21 May., 2006) 
http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 May., 2005) 
http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm Türkiye'nin 
sınır -asan sularının su hukuku ve su siyaseti açısından durumu, (12 
Mayıs 2005) http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etkL2004.html) (12 Mayıs 2005) 
http://www.obiv.org.tr/ilter185.htm AB ve sular meselesi (12 Mayıs 2005) 
http://www.mitaged.org.tr/2sy__su__hsasancan.doc (12 Mayıs 2005) 
http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm (12 Mayıs 2005) 
http://www.dunyasugunu.org/2001.asp (12 Mayıs 2005) 
http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/dusunce__g/firat__suyu.htm (12 Mayıs 2005) 
http://www.mfa.gov.tr/grupa/ad/adg/default.htm (12 Mayıs 2005) 
http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 Mayıs 2005) 
http://plan9.dpt.gov.tr/oik25Jopraksu/Rapor.doc (17 May. 2006), 108. 
http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 Mayıs 2005) 


***