DEĞERLENDİRİLMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DEĞERLENDİRİLMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2018 Cuma

ABD’NIN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ,

ABD’NIN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLERİ,



Dr. Gamze Güngörmüş KONA,
1 APRIL 2014

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı ön görülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri alt yapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dini gruplar arasında dengeye dayalı işbirliğini tesis etmek gibi amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. 

28 Ağustos 2007 Salı
ABD'nin Irak Politikaları

Harp Akademileri Komutanlığı – Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (SAREN) tarafından düzenlenen “ABD’nin Irak’tan Çıkış Senaryoları” konulu Sempozyum ’da sunulan Tebliğ, 15-16 Haziran 2005

Dr. Gamze Güngörmüş Kona

Strateji I : “2005 yılı sonuna kadar Irak’tan çıkmayacak olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji I):

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı ön görülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri alt yapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dini gruplar arasında dengeye dayalı işbirliğini tesis etmek gibi amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.

1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan çekileceği için burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildiğinde Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından Nato, sosyal ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir. 2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını Nato üzerinden sağlayacak olan ABD Nato üyesi Türkiye’den askeri ve lojistik destek talebinde bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi gereken temel unsur federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey Irak’taki kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat tanınmasının engellenmesi olmalıdır.

2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya gibi devletler özellikle ekonomik beklentilerle Irak üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi ptro-politiğin merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını engellemek olmalıdır.

3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek adına Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı çalışmalarında yer almalıdır.

4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra Irak’ın içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu Kuzey Irak ve Kerkük-Musul olmalıdır.

5. Türkiye ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra ardından bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini engellemek için Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak federal yapı içinde koruyabilecekleri, konfederasyon tesis edildiğinde ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur olacağı anlatılmalı, böylelikle Şiiler ve Sünniler federatif yapıyı korumaları özendirilmelidir.

6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan İsrail’e bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah edilmelidir.

7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye İran’ı dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir.

8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan ABD Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek olan ABD Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak ve bu üsse gerektiğinde askeri destek Türkiye’den talep edilecektir. Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır.

9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak parçalanması diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır;

Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II):

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dini, ekonomik ve siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.

1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile işbirliğine girmemelidir. Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut stratejik ortaklıklar ve işbirlikleri de aynı kolaylıkla değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye eşit uzaklıkla durup bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır;

2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır;

3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini engelleyebilmek için sistemle özdeşleşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir;

4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak olası gelecek ortamında İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de azalmış olacaktır. İstanbul’da iki Sinagog’a düzenlenen insanlık dışı saldırıların ardından İsrail bölgede daha fazla ABD desteği sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa dengelemelidir;

5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Irak’lı Şiileri yanına çekerek değişen Orta Doğu dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı başaran İran bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye sınırları dahilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır;

6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezi otoritenin gücünü yitirmiş olduğu Irak olası gelecek ortamında petrol politikalarının merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt Devleti’nin kurulma aşamasında olduğu ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır. Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli ve petrol alış-verişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir. Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil Rusya Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir.

7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu ortamında grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist her ne sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur teşkil etmelidir;

8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir çünkü Türkiye bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta Doğusuna rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır;

9. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır;

Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’ta çekilen ancak bölgede etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III):

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hakimiyeti neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir: 1. Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan üzere ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 2. Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail. Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 3. Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır.

1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır”

a. Nato üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi Soğuk Savaş döneminde Nato kapsamında ABD’nin politikalarına uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda Orta Doğu genelinde bu türden bir olası gelecek ortamında Türkiye, ABD’nin safhında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır;

b. ABD yanlısı – ABD karşıtı Orta Doğu olası gelecek ortamında Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında oluşabilecek olası uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz uygulamalarına maruz kalabilir;

c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri karşısında siyasal, askeri ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte Orta Doğu’ya bazı Orta Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece, Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir;

d. Orta Doğu bölgesine Batının tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme karşısında direnebilmek için bölgede İslami köktendincilik yükselecektir. Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dahilindeki bu türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden uzaklaşması engellenmelidir;

e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye Orta Doğu bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı olacaktır;

f. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda Orta Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek verildiğinde Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu değiştirmemelidir.

2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır”

Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti’nin kurulma aşamasında olduğunu ve Yol Haritası’nın ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail ABD ile birlikte Orta Doğu jeo-politiğinin ve jeo-stratejisinin tek belirleyicisi olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir.

a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında Türkiye bu Cumhuriyetlere İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu teklifi getirirken Türkiye’nin bu Cumhuriyetleri tatmin edici bir takım öz kaynaklara sahip olması gerekmektedir;

b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır;

c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler, ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı ‘stratejik ortaklığa’ kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı oluşturulmalıdır.

3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler

İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında Türkiye Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkanına sahip olabilir. Bu güne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye,

a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden belirlemelidir;

b. Türkiye, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate almaksızın sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey Irak politikasını geliştirmeli dir. Bu özgün Kuzey Irak politikası kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyon lar, istihbarat çalışmaları ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusun da Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır;

c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile olan petrol alış-verişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok yönlü ekonomik ilişkiler petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede giderecektir;

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin jeopolitiğini hem Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır.


http://gamzegungormuskona.blogspot.com.tr/2007/08/abdnin-irak-politikalar.html


***

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ,

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLER 

Yazan: Yrd.Doç.Dr. Gamze Güngörmüş KONA 


Strateji I : “2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkmayacak Olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji I); 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda, ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı öngörülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dinî gruplar arasında dengeye dayalı iş birliğini tesis etmek gibi 
amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun 
gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu 
olmalıdır. 

 1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan çekileceği için, burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildiğinde, Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından NATO, sosyal ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir. 2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını NATO üzerinden sağlayacak olan ABD, NATO üyesi Türkiye’den askerî ve lojistik destek talebinde bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi 
gereken temel unsur; federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey 
Irak’taki Kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat tanınmasının engellenmesi olmalıdır. 

 2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya gibi devletler, özellikle ekonomik beklentilerle Irak üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi petro-politiğin merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını engellemek olmalıdır. 

 3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek adına, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı 
çalışmalarında yer almalıdır. 

 4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra, Irak’ın içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu, Kuzey Irak ve Kerkük-Musul olmalıdır. 

 5. Türkiye, ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra ardında bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini engellemek için, Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak federal yapı içinde koruyabilecek lerini, konfederasyon tesis edildiğinde ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur olacağını anlatmalı, böylelikle Şiilerin ve Sünnilerin federatif yapıyı korumaları özendirilmelidir. 

 6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan İsrail’e, bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah edilmelidir. 

 7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran, Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye, İran’ı dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir. 

 8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan ABD, Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek olan ABD, Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak ve bu üsse gerektiğinde askerî destek Türkiye’den talep edilecektir. Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır. 

 9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak parçalanması, diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır. 

Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II); 

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dinî, ekonomik ve siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif 
bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi 
gereken stratejiler neler olmalıdır?” sorusu olmalıdır. 

 1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile iş birliğine girmemelidir. 
Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut stratejik ortaklıklar ve iş birlikleri de aynı kolaylıkla değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye eşit uzaklıkla durup, bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır; 

 2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır. Burada ifade edilmek istenen yayılmacılık değil sınır güvenliğinin sağlanmasıdır. 

 3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini engelleyebilmek için sistemle özdeş leşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik 
siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde 
yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir; 

 4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak ortamında İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de azalmış olacaktır. İstanbul’da iki sinagoga düzenlenen insanlık dışı saldırıların ardından, İsrail bölgede daha fazla ABD desteği sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa dengelemelidir; 

 5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Iraklı Şiileri yanına çekerek, değişen Orta Doğu dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı başaran İran, bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye sınırları dâhilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı 
söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır; 

 6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezî otoritenin 
gücünü yitirmiş olduğu olası Irak gelecek ortamında petrol politikalarının 
merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt devletinin 
kurulma aşamasında olduğu, ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır. 
Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta 
Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli 
ve petrol alışverişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir. 
Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil, Rusya Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. 

 7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu ortamında, grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist; her ne sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur teşkil etmelidir; 

 8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir, çünkü Türkiye bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta Doğusu’na rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin 
dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır. 

Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’tan çekilen ancak bölgede etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III): 

Bu senaryo kapsamında, ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hâkimiyeti 
neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir: 

Birincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 



Kaynak:Maptown 

İkincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail. 
Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

Üçüncüsü, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Irak politikalarından uzaklaştırılan Türkiye’nin bu durum karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

 1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve 
siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken 
stratejiler neler olmalıdır?” 

 a. NATO üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi 
Soğuk Savaş döneminde NATO kapsamında ABD’nin politikalarına 
uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere 
pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, gelecekte 
Orta Doğu genelinde olası bu türden bir ortam karşısında Türkiye, 
ABD’nin safında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu 
bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin 
kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine 
karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır; 

 b. Gelecekte ABD yanlısı ve ABD karşıtı olarak bölünmüş olası 
Orta Doğu ortamında, Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel 
anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında 
oluşabilecek uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz 
uygulamalarına maruz kalabilir; 

 c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD 
yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri 
karşısında siyasal, askerî ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına 
bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler 
edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte, Orta Doğu’ya bazı Orta 
Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa 
devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece, 
Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle 
geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir; 

 ç. Orta Doğu bölgesine Batı’nın tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk 
aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme 
karşısında direnebilmek için bölgede İslami kökten dincilik yükselecektir. 
Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dâhilindeki bu 
türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi 
engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami 
oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir 
istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da 
ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden 
uzaklaşması engellenmelidir; 

 d. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel 
olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye, Orta Doğu 
bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi 
birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri 
üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine 
sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç 
bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı 
olacaktır; 

 e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda, Orta 
Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme 
stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik 
duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz 
etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin 
Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri 
olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli 
dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını 
kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt 
devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek 
verildiğinde, Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu 
değiştirmemelidir. 

 2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır?” 

Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca 
aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için 
potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey 
Irak’ta bir Kürt devletinin kurulma aşamasında olduğunu ve yol 
haritasının ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail, 
ABD ile birlikte Orta Doğu jeopolitiğinin ve jeostratejisinin tek belirleyicisi 
olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için 
geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir. 

 a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında, Türkiye bu cumhuriyetlere 
İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu 
teklifi getirirken Türkiye’nin bu cumhuriyetleri tatmin edici birtakım öz 
kaynaklara sahip olması gerekmektedir; 

 b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır; 

 c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan 
Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler, 
ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı “stratejik ortaklığa” 
kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu 
stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı 
oluşturulmalıdır. 

 3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Senaryosu Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler 

İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında 
Türkiye, Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik 
endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkânına 
sahip olabilir. Bugüne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin 
isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan 
Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda 
uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye, 

 a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden 
belirlemelidir; 

 b. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak 
kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni 
bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate 
almaksızın, sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey 
Irak politikasını geliştirmelidir. Bu özgün Kuzey Irak politikası 
kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyonlar, istihbarat çalışmaları 
ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusunda 
Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru 
Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır; 

 c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile olan petrol alışverişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok yönlü ekonomik ilişkiler, petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede giderecektir; 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin jeopolitiğini hem de Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. 
Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır. 

HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006

***

18 Ocak 2018 Perşembe

ABD'NİN IRAK'TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ EKONOMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

ABD'NİN IRAK'TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ EKONOMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 

Yazan: Yrd.Doç.Dr. Güler ARAS, 

1. Giriş 

Bilindiği gibi ABD’nin Irak’a müdahalesi, siyasi istikrarı sağlamak amacını taşımaktadır. Bugüne kadarki gelişmeler, ABD’nin amacına rejimi değiştirerek bir ölçüde ulaştığının, ancak hem siyasal hem de sosyal açıdan istikrarın sağlanamadığının birer göstergesidir. ABD müdahalenin sonrasında hızlı bir siyasi yapılanma ve devlet inşası çabası içerisine girmiştir. Bazı görüşlere göre, eğer ABD Irak’ta işleyebilir bir demokrasi yaratma ve sürdürme konusunda başarılı olursa, bunu tarihsel eğilimlere karşı gerçekleştirmiş olacak; ancak ABD 
başarısız olur ise, Irak halkını Baas şiddeti ve belirsizliğinden daha şiddet dolu ve belirsiz bir siyasi geleceğe mahkum edecektir. (Stansfield; 2004, s. 190). 

Tarihsel sürece bakıldığında, ABD geçtiğimiz on yılda uyguladığı bölgesel politikalarla Orta Doğu’yu kendi öncelikleri doğrultusunda yeniden düzenlemeye çalışmıştır (Özcan; 2004, s. 349). ABD’nin Irak’a müdahaleyi tamamlaması sonrasında yeni sorularla karşı karşıya kalınmıştır. Stratejistler, ABD’nin Irak işgali sonrası tutumunun “kendi öncelikleri çerçevesinde” bundan sonra ne olacağını ve bunun getireceği olası sonuçları tartışmaktadır. Bilindiği gibi, ABD’nin Irak ile ilgili planlarında siyasi hedeflerin yanı sıra Irak’ın sahip olduğu petrol rezervleri ve bunun getirdiği ekonomik değer de büyük önem taşımakta dır. Hatta, ABD–Irak denkleminden petrolü çıkardığımız zaman, sonuç neredeyse anlamsızlaşmaktadır. Zira, ABD için Irak’ın ekonomik olarak varlığının öncelikle petrole odaklı olduğu öne sürülmektedir. Ancak Amerikan toplumunu dahi ikiye bölen bu kadar tartışmalı bir müdahalenin arkasında her ne kadar büyük bir ekonomik güç olsa da, bu kadar açık ve yalın tek bir faktörün olduğunu düşünmek de tedbirsizlik olacaktır. İşgalin sonrasında beliren yeni tablo, halkın 
tutumu ve talebi, müdahalenin amaçları ile çok fazla çakışmamaktadır. 

Bu nedenle, artık ABD sadece petrolü temel almadan yeni stratejiler geliştirmek durumundadır. Öte yandan müdahalenin savaş yolu ile gerçekleşmesi, savaşın ve sonrasının getirdiği yeni koşullar, sadece ABD’nin değil, bölgedeki diğer ülkelerin de bu bölge ile ilgili yeni stratejiler geliştirmelerine neden olmuştur. 

Bu denklemde sorgulanması gereken şudur; işgalin tamamlanması sonrasında petrolden doğrudan yararlanamayacak bir 


ABD bu durumdan ne tür bir ekonomik çıkar sağlayabilir ve bu çıkarı en yükseğe çıkarabilmek için ne tür stratejiler uygulayabilir? Bu çalışmanın konusunu, ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında ortaya çıkması muhtemel yeni durumlar oluşturmaktadır. Bu ana başlık çerçevesinde çalışmanın odak noktasını ABD’nin Irak’la ilgili olası senaryolarının ekonomik açıdan değerlendirilmesi oluşturmaktadır. Bu amaçla çalışmada öncelikle, Irak ekonomisinin genel görünümüne bakılarak, petrol dışındaki ekonomik varlığı araştırılmıştır. Ardından, ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları ve bunların olası sonuçları ekonomik perspektiften değerlendirilmiştir. 

2. Irak Ekonomisinin Genel Görünümü 

Irak, % 40’ı 0-14 yaşlarındaki çocuk ve gençlerden oluşan 25 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Etnik dağılımına bakıldığında nüfusun; %80’inin Arap, %15’inin Kürt ve %5’inin Türkmenlerden oluştuğu görülmektedir (Tablo 1). Irak, Osmanlı yönetimi sonrasında İngiliz manda yönetimi altına girmiş, 1932 yılında bağımsızlığına kavuşmuş ve 1958 yılında da cumhuriyet ilan edilmiştir. Ülke, 1979 yılından ABD işgaline kadar geçen sürede Saddam Hüseyin’in önderliğini yaptığı Baas Partisi tarafından yönetilmiştir. Saddam Hüseyin’in iktidarı ele 
geçirmesinden sonra Irak, 1980-88 yılları arasında İran’la savaşmış, 1990 yılının Ağustos ayında ise Kuveyt’i işgal etmiştir. Bu işgal Birleşmiş Milletler tarafından çok sert bir şekilde karşılanmış ve ABD önderliğinde Ocak-Şubat 1991 tarihinde gerçekleştirilen müdahale ile Irak Kuveyt’ten çekilmek zorunda bırakılmıştır. Ayrıca, bu dönemde, 661 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla ambargo uygulanmaya başlanmıştır. 1997 yılında yürürlüğe giren bu ambargo, “Birleşmiş Milletler Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programı (MOU)” kapsamında uygulanmıştır (The World Factbook 2003). ABD’nin Irak’a saldırısından sonra, Saddam Hüseyin dönemi sona ermiş ve ekonomik durum savaş ortamının getirdiği koşullara göre şekillenmiştir. Koalisyon güçlerinin hâlâ varlıklarını devam ettirdiği ve yeni bir rejim yerleştirilmeye çalışılan mevcut ortamda, henüz işleyen bir ekonomiden söz etmek olanaklı değildir. 





Tablo 1. Temel Sosyal Göstergeler 
Kaynak : The World Factbook 2003, CIA. 
The Economist Intelligence Unit,December 2003 Country Report. 


Bilindiği gibi, Irak ekonomisi petrole dayanmaktadır. 2003 öncesini 
değerlendirdiğimiz zaman, ülkenin döviz gelirlerinin yüzde 95’inin 
petrolden sağlandığı görülmektedir. 1980’li yıllarda petrolden elde edilen 
gelirlerin neredeyse tamamı sekiz yıl süren savaşın finansmanı için 
kullanılmıştır. Bu dönemde aynı zamanda petrol ihracat olanakları da 
büyük ölçüde kısıtlanmıştır. İran ile yapılan savaşın, Irak ekonomisine 
olan maliyeti yaklaşık 100 milyar dolar civarında olmuştur. 1988 yılında 
savaş sona erdiği zaman, petrol gelirleri ülkenin yeniden imarı için 
önemli bir kaynak oluşturmuş ve dış ticaret hacminde önemli bir artış 
gözlenmiştir. Ancak bu dönemde, Kuveyt’in işgal edilmesi sonrasında 
Birleşmiş Milletler müdahalesi ve ambargo kararı Irak ekonomisini ciddi 
olarak etkilemiştir. Savaş ortamı Irak’ın savunma harcamalarını 
arttırmıştır. Askerî harcamaların millî gelire oranı 1991 yılında yüzde 
75’e kadar yükselmiştir. 2001-2002 yıllarında, global ekonomideki 
yavaşlama ve petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle millî gelirde de bir 
azalma söz konusu olmuştur (The World Factbook 2003). 2003 sonrası 
ekonomideki göstergelerle ilgili tahminlerde önemli yanılma payı olsa da 
temel göstergelerin tamamında önemli bir gerileme ve ekonomide ciddi 
bir tahribat olduğu açıktır. 

Savaş yılları boyunca, Irak savunma harcamalarını karşılamak için 
önemli miktarlarda dış borçlanmaya gitmiştir. Ülkenin dış borç stoku 
2001 yılında 62 milyar dolara, 2002’de ise 120 milyar dolara ulaşmıştır. 
Irak’ın harcama kalemlerinde en önemli yeri tutan savunma 
harcamaları; 2002 tahminî rakamlarına göre 1.3 milyar dolar düzeyinde 
olmuştur (EIU, 2003). 


Tablo 2. Irak Ekonomisinin Temel Göstergeleri 

Irak ekonomisi uygulanan ambargonun hafifletilmesi sonrasında 
hızlı bir büyüme sürecine girmiştir. Sağlıklı verilere ulaşılamamakla 
birlikte, GSMH’nın 1999 yılında %18, 2000 yılında % 4 büyüdüğü ve 
ardından 2001 yılında %6, 2002 yılında ise %3 küçüldüğü tahmin 
edilmektedir (EIU; 2003). Bu gelişmeler sonucunda, GSYİH’nın 2000 
yılında 31,8 milyar dolara ulaştığı, 2001 yılında %6 oranında daralarak 
28,5 milyar dolar olarak gerçekleştiği, 2002’de ise 27.6 milyar dolar 
olduğu tahmin edilmektedir. 


Irak ekonomisindeki büyümeye paralel olarak enflasyon oranının 
da istikrarlı bir şekilde düştüğü görülmektedir. 1998 yılında % 90 olan 
enflasyon oranının, 1999 yılında % 80’e, 2000 yılında % 70’e ve 2001 
yılında ise % 60’a düştüğü tahmin edilmektedir. Ancak enflasyon oranı 
2002 yılında tekrar %70’e çıkmıştır (EIU; 2003). 

ABD saldırısı öncesi Irak ekonomisinde yaşanan diğer bir olumlu 
gelişme ise, özel sektörün giderek daha aktif hâle gelmesi olmuştur. 
Saddam Hüseyin 2000 yılı başlarında, özel sektör firmalarının sanayi 
yatırımları yapmaları için teşvik edilmesi için önemli kararlar alınmasını 
sağlamıştır. Bu gelişmeler, uzun yıllardır sosyalist ekonomik politikalar 
uygulayan ve sanayi tesislerinin çok büyük bölümünün kamuya ait 
olduğu Irak'ta daha liberal bir ekonomik düzene geçiş için adımlar olarak 
değerlendirilmiştir. ABD işgali ile birlikte ekonomide bu tür radikal 
dönüşümler de askıya alınmış durumdadır. 

3. Enerji Dışında Irak Ekonomisinin Yapısı 

Bilindiği gibi Irak ekonomisinin çok önemli bir ağırlığı petrol 
gelirlerine dayalıdır. ABD müdahalesi öncesi ülkenin döviz gelirlerinin 
yüzde 95’i petrolden sağlanmaktaydı. Öte yandan Irak’ın en büyük 
giderleri savunma harcamalarından oluşmaktaydı. Uzun yıllardır savaş 
ortamında olan ülkede petrolden elde edilen gelirler büyük ölçüde savaş 
harcamalarının finansmanı için kullanılmıştır. ABD işgalinin de çok ciddi 
bir maliyet yarattığı bilinmektedir. 

Ekonominin önemli gelir kaynağının petrolden sağlanması diğer 
alanların ihmal edilmesine ve son derece yavaş gelişmesine neden 
olmuştur. Ekonominin petrol dışında varlığına bakıldığında, petrolden 
tamamen bağımsız düşünemediğimiz sanayi ve ardından tarım kesimi 
karşımıza çıkmaktadır. Savaş sonrası sağlıklı veriler elde edilemediği 
için, buradaki değerlendirmeler savaşın hemen öncesini içermektedir. Bu 
bölümde mevcut sektörler; sanayi, tarım, enerji, ulaşım alt gruplarında 
ele alınmakta ve bu sektörlerin dış ticaret göstergeleri 
değerlendirilmektedir. Burada petrol dışındaki sektörlerin varlığına 
odaklanılmakla birlikte; enerji sektörü elektrik, doğalgaz ve bunların 
içerisindeki payının görülmesi amacıyla da petrol alt sektörü olarak ele 
alınmıştır. 

a. Sanayi 

Irak’ta savaş öncesinde gelişmiş sektörler olarak; petrol, kimya, 
tekstil, inşaat malzemeleri ve işlenmiş gıda sanayisi varlık 
göstermektedir. Irak’ta sanayi tesislerinin büyük bir kısmı kamuya ait 
olmakla birlikte, savaş öncesinde özel kesim yatırım için teşvik edilmiştir. 


Körfez Krizi sonrası zarar gören sanayi tesisleri, petro-kimya, 
rafineri, tarım makineleri, kimya, demir-çelik, gıda, ilaç, elektrikli, makine, 
inşaat malzemeleri ve tekstil başta olmak üzere, yedek parça, yarı 
mamul ve hammadde sağlanamaması nedeniyle çok düşük kapasitelerle 
çalıştırılabilmiş ve tesislerin bir kısmı da hammadde sıkıntısı nedeniyle 
kapatılmıştır. Savaş öncesinde kapatılan tesislerin açılması ve işletilmesi 
konusunda BM Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri 
Programı (MOU) sonrası, daha çok kaynak ayrılmıştır. Irak Savaşı 
sonrasında ise, sanayi tesislerinde Körfez Krizinden çok daha fazla bir 
tahribatın olduğu tahmin edilmektedir. Şu anda tahrip edilen bu tesislerin 
yeniden yapılması ve işler duruma getirilmesi hem çok ciddi maliyeti, 
hem de oldukça uzun bir zamanı gerektirmektedir. 

b. Enerji 

Elektrik Enerjisi: Körfez Savaşı sırasında Irak’ın elektrik 
şebekesinin yüzde 90’ı yok edilmiştir. 1992 yılı başlarında 20 adet olan 
güç istasyonlarının yüzde 75’i tekrar işler hâle getirilmiştir. 2001 yılı 
rakamlarına göre Irak 36.01 milyar kwh elektrik üretmiştir. Aynı yılın 
tüketimi ise 26,4 milyar kwh olarak gerçekleşmiştir. Enerjinin yaklaşık 
değerlerle yüzde 55’i ulaşımda, yüzde 35-40’ı sanayide, yüzde 10’u ise 
konutlarda kullanılmaktadır (EIU; 2003). 2003 öncesinde Irak; Çin, İsveç, 
Fransa ve Rusya orijinli şirketlerle elektrik üretim istasyonları inşa etmek 
üzere anlaşmalar yapmıştır. 

Petrol: Irak 113.8 milyar varil petrol rezervi ile Suudi Arabistan’dan sonra en büyük petrol rezervine sahiptir. Kuveyt Savaşı ile birlikte petrol üretimi önemli ölçüde düşmüştür. Üretim 1997 yılında BM Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programının yürürlüğe girmesiyle birlikte artmaya başlamış ve 1998 yılında günlük 2,11 milyon varile, 1999 yılında 2,52 milyon varile yükselmiştir. 2001 yılı tahminî verilerine göre petrol üretimi 2,45 milyon varil/gün’e ulaşmış, 460 bin varil/gün petrol ise yine 2001 yılı tahminî verilerine göre iç tüketimde kullanılmıştır. Bu dönemde yapılan hesaplara göre, petrol üretim kapasitesinin, ülkeye uygulanan ambargonun tamamen kalkmasından 
itibaren 4 ila 7 yıl arasında günlük 6 milyon varile çıkarılması planlanmıştır. Bu dönemde, BM kararları dışında da ihracat yapılmaktadır. Söz konusu kararlar dışında Ürdün'e karayolu üzerinden 100 bin varil/gün, Suriye'ye 30-40 bin varil/gün ve Basra Denizi’nden 50-60 bin varil/gün Petrol ihracatı gerçekleştiril diği tahmin edilmektedir (EIU; 2003). 

Doğal Gaz: Irak sahip olduğu doğal gaz rezervi ile dünyada 
onuncu sırada gelmektedir. Irak 2002 tahminî verilerine göre 3,15 trilyon 
kübik feet doğal gaz rezervine sahiptir. Fakat aylık olarak, ancak 300 
milyon kübik feet doğal gaz üretiminde bulunmaktadır. Irak’ta yine 2003 
verilerine göre 1.360 km doğal gaz boru hattına sahiptir. 


Kaynak:www.globalsecurıty.net 

Irak yönetimi, Birleşmiş Milletler’in ambargoyu kaldırmasından 
itibaren üretimi artırmayı ve ihtiyaç fazlasını ihraç etmeyi planlamıştır. 
1997 yılında Irak, 4,2 milyar dolar tutarındaki doğal gaz projelerine 
yatırım yapmak üzere uluslararası şirketlere davette bulunmuştur. 



Bu şirketler genellikle Irak’a uygulanmakta olan yaptırımların kaldırılması 
yönünde çabalarda bulunan Fransa, Çin ve Rusya Federasyonu gibi 
ülkelere mensuptur. Yönetimin tavrı bu şirketlerin imtiyazlar yoluyla 
ödüllendirilmesi şeklindedir. Türkiye ile Irak arasında 1997 Mayıs ayında 
Mansuriye sahasının geliştirilmesi ve çıkarılacak doğal gazın bir boru 
hattıyla Türkiye'ye naklini öngören bir protokol imzalanmıştır. 

c. Tarım 

Irak’ın topraklarının %12’si ekilebilir araziden oluşmaktadır. Orta 
Doğu Ülkelerine göre önemli bir tarımsal potansiyeli olan Irak tarımsal 
alanlarında; buğday, arpa, pirinç, pamuk, hurma ve çeşitli sebze üretimi 
yapılmaktadır. Savaş sonrası uygulanan ambargo nedeniyle, tarım 
üretiminde hayati öneme haiz gübre, tarımsal ilaçlar ve çeşitli tarım 
aletleri ithalatı gerçekleştirilemediği için, üretim olumsuz etkilenmektedir. 
Bu nedenle buğday, un, kuru gıdalar, yağ, çay ve pirinç gibi temel gıda 
ihtiyacının büyük bir bölümü ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Ülke 
topraklarının %9’u mera konumundadır. Meralarda sığır ve koyun 
besiciliği de yapılmaktadır (EIU; 2003). 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun, 1 Mart ve 29 Mart 2000 tarihli 
kararlarına göre; “gıda sektörü”,”eğitim malzeme ve teçhizatı”, “tarım 
sektörü” ve “sağlık sektörü” başlıklı listelerde yer alan çok sayıdaki 
ürünün Irak’a ihracatında uygulanan Birleşmiş Milletler’den onay alma 
zorunluluğu kaldırılmıştır. Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç 
Maddeleri Programı kapsamında gıda sektörünün rehabilitasyonu 
amacıyla ayrılan kaynaklar da arttırılmıştır. Ancak, ABD işgali 
sonrasında bu uygulamanın günümüze yansıyan etkisini tam olarak 
gözlemlemek olanaklı değildir. 

Ç. Ulaşım 

Irak’ın 2003 savaş öncesinde, oldukça gelişmiş ulaşım ağına 
sahip olduğu bilinmektedir. Bu dönemdeki verilere göre, karayolu 
uzunluğunun yaklaşık 45.550 km civarında olduğu tahmin edilmekte ve 
oldukça iyi bir karayolu altyapısına sahip bulunmaktaydı. Yine 2003 yılı 
verilerine göre, ülkenin 1.963 km demiryolu ağı bulunmaktadır. 1015 km 
olan denizyolu ile ulaşım için ise üç liman bulunmaktadır. Son savaştaki 
tahribat tam olarak bilinmemekle birlikte havaalanı sayısının yaklaşık 
150 tane olduğu tahmin edilmektedir. Ham petrol için 4.350 km, petrol 
ürünleri için 725 km ve doğal gaz için de 1.360 km boru hattı 
bulunmaktadır (The World Factbook 2003). 


d. Dış Ticaret 

Irak’ın dış ticareti içinde petrolün payı, 1950’lerden bu yana 
giderek artmıştır. Petrol gelirlerinin önemli tutarlara ulaşması diğer ihraç 
kalemlerinin ihmal edilmesine neden olmuştur. Petrol ihracatı ve dünya 
petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar, Irak’ın ödemeler dengesinin temel 
değişkenleridir. 1990 yılında uygulamaya konan ambargo sonrası 
sadece ham petrol ihracatına izin verilmektedir. 1980’lerin sonlarında 
Irak’ın ihracatının %95’ini petrol oluşturduğu için, ambargo Irak’ın ihracat 
yapısında fazla bir değişikliğe neden olmamıştır. 


Tablo 3 Irak’ın Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar $-2002) 

 a EIU tahmini 

 Irak’ın ithalat ürünleri de çok fazla çeşitlilik göstermektedir. Irak’ın 
yerli üretimi sınırlı olduğu için ihtiyaçlarının büyük bir kısmını ithalat 
yoluyla karşılamaktadır. Ancak ithalatın BM Yaptırımlar Komitesi 
tarafından onaya tabi olmasından dolayı, ithalat miktar ve çeşitliliği 
büyük ölçüde sınırlanmıştır. 1997 yılında ambargonun hafifletilmesinden 
sonra, Irak’ın dış ticaret hacmi hızla artmaya başlamıştır. Dış ticaret 
hacmi 1999 yılında 19,5 milyar dolar olmuş, 2000 yılında 31,7 milyar 
dolara yükselmiş, 2001 yılında 27,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 
Dış ticaret dengesi sürekli Irak lehine fazla vermektedir. 1999 yılında 5,9 
milyar dolar olan dış ticaret fazlasının, 2000 yılında 9,5 milyar dolar, 
2001 yılında 5,5 milyar dolar, 2002’de ise 5.2 milyar dolar olarak 
gerçekleştiği tahmin edilmektedir (Tablo 3). 




Tablo 4 Irak’ın Dış Ticaretinde Başlıca Ülkeler (2002) 

 a :Tahmini 

Yıllar itibariyle ihracattaki artış, ithalattaki artışın üzerinde 
gerçekleşmiştir. İhracat 1999 yılında 12,7 milyar dolar iken, 2000 yılında 
yaklaşık % 66 artarak 20,6 milyar dolara yükselmiştir. 2001 yılı ihracat 
miktarının 16,5 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Irak’ın 
ihracatının büyük bir bölümü (tahminen yüzde 95’i) ham petrolden 
oluşmaktadır (Tablo 7). Petrol ihracatından elde edilen gelirlerin yüzde 
33’ü, ABD işgaline kadar Birleşmiş Milletler Tazminatlar Fonu ve idari 
giderleri için kesilmiştir. Irak’ın ihracat yaptığı ülkelerin başında ABD, 
İtalya, Fransa, İspanya ve Hollanda gelmektedir (Tablo 4). Bu ülkelere 
ait firmalar Irak’tan ham petrolü alıp, petrol ithal eden ülkelere 
satmaktadır. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 1284 sayılı kararı ile Irak'ın 
petrol ihracatına getirilen sınırlamanın kaldırılması, petrol üretim 
kapasitesinin artırılması amacıyla önemli kaynak ayrılması ve petrol 
fiyatlarının önceki yıllara göre yükselmesi, 2000’li yılların başında Irak'ın 
ithalatının artmasına neden olmuştur. Irak’ın 2000 ithalatının bir önceki 
yıla göre yüzde 38 artarak 11,1 milyar dolara yükseldiği ve 2001 
ithalatının 11 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu 
değerlerde 2002 yılında düşüş görülmüş; bu yıl tahminî olarak ithalat 13 
milyar dolar, ihracat ise 7.8 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. 2003 
öncesi verilere göre; Irak’ın ithal ettiği başlıca ürünler temel gıda 
maddeleri, dayanıklı tüketim malları, ilaç ve tıbbi malzeme ve cihazlar, 
ulaşım araçları ve yedek parçaları, demiryolu malzemeleri, makineler, 
elektrik malzemeleri ve teçhizat, içme suyu ve kanalizasyon sistemlerinin 
yenilenmesinde kullanılan malzeme ve teçhizat, tarımsal alet ve 
makineler, iş makineleri, telekomünikasyon malzemeleri, eğitim araç, 
gereç ve malzemeleri, petrol üretiminde kullanılan malzeme ve 
teçhizattır (Tablo 5). İthalatta ilk sıraları alan ülkeler, Fransa, Avustralya, 
İtalya, Almanya, Çin ve Rusya’dır (Tablo 4). 



Tablo 5 Irak’ın Başlıca İthalat Maddeleri 




Tablo 6 Irak’ın Başlıca İhracat Maddeleri 

Irak 2000’lerin başında, dış ticarette önemli gelişmeler kaydetmiştir. Irak ile Suudi Arabistan arasındaki Arar sınır kapısı, 2001 yılının Ocak ayında açılmıştır. Yine 2001 yılında Suriye ve Mısır’la Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmış ve Dubai’ye günde iki kez gemi seferlerine başlanmıştır. Avusturya ise Bağdat’taki Ticaret Müşavirliğini yeniden açmıştır. 


4. ABD’nin Irak'a İlişkin Ekonomik Hesapları 

ABD’nin uluslararası çatışmalarının altında yatan en büyük faktörün ekonomik nedenler olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle, ABD’nin dış politika hedeflerinin temellerinin anlaşılabilmesi için ekonomik nedenlere dikkati çekmek gereklidir. Ulusal güvenlik politikalarının ekonomik sonuçlarının iki temel dayanağı olduğu ileri sürülmektedir. Birincisi askerî araçların ekonomik etki yapmak üzere kullanılması, ikincisi ise, ekonomik araçların askerî araçları tamamlar bir biçimde veya onların yerine kullanılmasıdır. Birinci nedende araştırılması gereken, askerî araştırma ve geliştirme çalışmalarının ticari açıdan 
değer yaratacak hareketlenmeyi nasıl sağlayacağının ortaya konmasıdır. 
Askerî gruplar, hava ulaşımı, lojistik, mühendislik ve tıbbi hizmetlerin, acil yardım, ekonomik kalkınma veya ulus inşa etmek için kullanılması ilk olarak akla gelen araştırmalardır. ABD askerî üretimi ve ihracat politikaları, diğer ülkelerin tehlikeli silahları üretmesini durdurmak için kullanılması, ABD istihbaratının ekonomik amaçlarla kullanılması gibi hususlar da bu konu kapsamında düşünülmüştür (Köni 2005; s. 400). 

Bir başka açıdan değerlendirdiğimizde; Irak’a müdahalenin de bir parçasını oluşturduğu ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi dâhilinde, ABD’nin ekonomik açıdan büyük bir üstünlük elde edeceği düşünülmekte  dir (Öztürk; 2005, s. 7). Zira gelişmekte olan ülkelerden oluşan bölgede, henüz ülkelerin yeraltı ve yer üstü kaynakları tam olarak kullanılmamış durumdadır. Üstelik bölge ABD için önemli bir pazar ve projelerini hayata geçirebileceği verimli bir potansiyel alan 
durumundadır. 

Bütün bunlar dikkate alındığı zaman ABD’nin Irak’a saldırısındaki temel amacın, savaş süresince ve sonrasında ekonomik olarak kendisine bazı çıkarlar sağlayacak ortamı yaratmak olduğu ifade edilebilir. Savaş sırasındaki harcamalar, özellikle silah ve diğer savaş araçları başta olmak üzere, savaş ekonomisinin gelişmesinde önemli bir faktördür. Öte yandan savaşla birlikte ve sonrasında, savaşın tahrip ettiği alanların yeniden inşası da ekonomik açıdan inşaat ve ilişkili sektörler için önemli bir ekonomik yarar vaat etmektedir. 


5. ABD'nin Irak'tan Çıkış Senaryoları 

Irak ekonomisindeki hâkim güç olan enerji kaynaklarını hesaba katmazsak, makro senaryo; “ABD Irak'tan çıkacaktır” şeklinde belirlenebilir. 

Buradaki çıkış noktası şu şekilde ifade edilebilir; ABD’nin Irak’ta bulunmasının nedeni, bölgede siyasi istikrarın sağlanması amacını taşımaktadır. Ancak bilindiği gibi, işgale ilişkin diğer yorumlar büyük ölçüde ABD’nin bu bölgedeki petrol kaynaklarını kontrol etmek amacında olduğu yönündedir. Eğer bu olanaktan söz etmezsek, ABD’nin Irak’tan çıkmasına yönelik görüşler geliştirmek anlamlı hâle gelmektedir. Ancak bu durumda, ABD’nin hiçbir ekonomik çıkar gözetmeksizin buradan ayrılmasını düşünmek de çok akıllıca olmayacaktır. Bu durumda ana 
senaryo; ABD’nin Irak’tan çıkacağı ve çıkarken de kendisine ekonomik olanaklar yaratarak bunu yapacağı şeklinde olabilir. Burada ABD Irak üzerinden kendisine yeni ekonomik olanaklar yaratırken, Irak da, çöken ekonomisini yeniden ayağa kaldırmak için yıllarca uğraş verecektir. 

Bölgede güçlü bir Irak ihtimali de böylece uzun yıllar ertelenmiş olacaktır. 

ABD’nin Irak'tan çıkacağı varsayımına yönelik olarak geliştirilebilecek mikro senaryolar aşağıdaki şekildedir. 


Senaryo 1. ABD, Irak ekonomisini bir daha düzelemeyecek duruma getirerek çıkabilir. 

Bu mikro senaryo kapsamında : 

. ABD tarafından Irak ekonomisinin yapı taşları olan üretim birimleri (fabrikalar, sanayi işletmeleri ve ticaret birimleri) çökertilecektir. 
. Öte yandan ekonominin işleyişine olanak sağlayan, ulaşım ağları, enerji tesisleri, elektrik santralleri, doğal gaz hatları, petrol aktarım tesislerinin tahrip edilmesi sonrasında hem üretimin, hem de ticaretin önü tamamen kesilecektir. 


Şu an Irak’ta görünen durum, bu tanımlamadan çok farklı değildir. 
ABD ekonomik birimleri fark gözetmeksizin büyük ölçüde tahrip etmiş 
durumdadır. Bu senaryo ise, mevcut durumda kalanların da tamamen 
yok edilmesi üzerine geliştirilebilir. Bu mikro senaryo bağlamında; Eğer 
ABD Irak’tan çıkarsa büyük ihtimalle kalan ekonomik birimler de 
tamamen tahrip edilecektir. 

Senaryo 2. Bu ekonomik çöküşten yarar sağlamak isteyecek olan ABD, 
çöken Irak ekonomisini tekrar iyileştirmek için, kendi olanaklarını 
kullanabileceği bir ortam yaratabilir. 

Irak ekonomisini düzeltme yollarının ABD için ne tür getirisi 
olacağına bakıldığında şu olasılıklar kaşımıza çıkmaktadır: 

. Öncelikle yenilenecek ortamların yeni mimarı kendisi olacaktır. 
Tamamen tahrip edilen şehirlerin yeniden inşası için harekete geçecek 
olan ABD’nin, inşaat ve yan sanayiden önemli bir çıkar sağlayacağı son 
derece açıktır. 
. ABD müttefiklerini Irak’ın yeniden inşasında bu olanaktan 
yararlandırarak, aynı zamanda dolaylı çıkar da sağlayacaktır. 
. Komşu devletlere sunacağı bazı olanaklarla onların üzerinde 
ilave bir kontrol sağlayacaktır. Örneğin bazı işleri taşeron olarak 
yaptırabileceği gibi, geçici iş gücünü buralardan sağlamayı da tercih 
edecektir. 

Senaryo 3. ABD, Irak ekonomisini İsrail ile birlikte ortaklaşa onarma 
girişiminde bulunabilir. 

ABD’nin İsrail’le bu tür bir iş birliğini gerektiren nedenler ve bunun 
ABD ve İsrail’e sağlayacağı olası avantajlar şunlardır: 

. Öncelikle, ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli müttefiki İsrail buradan mutlaka bir pay almak isteyecektir. ABD her zamanki klasik fonksiyonunu yerine getirerek, dışarıya bu dayanışma ve koruyuculuk mesajını yineleyecektir. ABD destekli bir İsrail daha güçlü bir imaja sahip olacaktır. 
. Diğer taraftan ABD’nin İsrail’e sağlayacağı bu olanak karşılıklı iş 
birliğini ekonomik katkı ile de kuvvetlendirecek yeni bir unsur olacaktır. 
. Bu yolla bölge ülkelerine ve bölgedeki etken güçlere ilişkin yeni bir mesaj daha verilmiş olacaktır. 
. Bölgede hem siyasi hem de ekonomik olarak güçlü bir İsrail, bölgenin gelecek stratejilerinin birinci aktörü olmaya devam edecektir. 
. Böyle bir gelişme bölgedeki diğer ülkelerin rahatsız olmalarına neden olacaktır. 

Senaryo 4. ABD çöken ekonomiyi düzeltmek için stratejik öneme sahip 
silah sektörünü devreye sokabilir. 

. ABD’nin Irak ekonomisini yeniden yapılandırmak için silah sektörünü kullanması girişiminin ABD için kısa dönemde olumlu, uzun dönemde ise olumsuz sonuçları olabilecektir. ABD Irak’a bu yolla yaptığı desteğin karşılığında, bu bölgede kontrolü elinde tutmaya ve bunu silah sektörünü kontrol ederek yapmaya devam edebilir. Ancak, bölge ülkelerinin bu tür bir gelişmeden rahatsızlıkları kaçınılmazdır. Bu gerçek bölgede sürekli bir risk unsuru yaratacak faktör olacaktır. 
. Irak ekonomisinin yeniden canlandırılmasının bir yolu olarak Irak’ın silah üretimi konusunda faaliyetlerini sürdürmesi sağlanabilir. Silah sektörünün canlanması kısa dönemde buradan çıkar sağlayacak Irak ekonomisi için de fayda sağlayabilir ve Irak bundan hoşnut kalabilir. Ancak orta ve uzun dönemde yukarıda bahsettiğimiz bu girişim bölgede dengeleri sarsacaktır. 
. Aynı şekilde Orta Doğu’nun geleceği ve bölgedeki dengeler açısından gelişmiş bir silah sektörüne sahip Irak bölgede sıkıntı ve istikrarsızlık yaratabilir. Bu olasılık sözü edilen gerekçelerle, bölge ülkeleri tarafından dikkatle izlenecektir. 

Senaryo 5. Uyuşturucu trafiğinde; PKK, İran, Pakistan, Afganistan  durakların dan biri yer değiştirip Irak bu duraklardan biri ve hatta en başlıcası olabilir. 

Böyle bir girişim; Irak, ABD ve Orta Doğu için bazı getiriler sağlayacağı gibi, sakıncaları da beraberinde getirecektir. Bunlar; 

. Irak bu trafikten yararlanarak örtülü büyük bir ekonomik çıkar sağlayacaktır. Böylece savaş sonrası ekonomisini düzeltebilecek ve şehirlerini çok daha ucuza yeniden inşa edecektir. 

. ABD kontrolünün devam ettiği bir ülkenin bu tür bir ticari trafikte yer alması, ABD’nin bu sektör üzerinde de kontrolünü sağlaması anlamına gelmektedir. 
. Bu durum uyuşturucu ticaretinden ciddi ekonomik yarar sağlayan 
diğer bölge ülkeleri tarafından hoş karşılanmayacaktır. 
. Bölgedeki terörist örgütlerin bu kanalla besleniyor olmaları, bu 
durumdan zarar gören ülkelerin (örneğin Türkiye) bu trafikte önder 
olacak bir ülke ile ilişkilerini olumsuz olarak etkileyecektir. 
. Öte yandan, bu yolla ekonomik güç elde eden bir ülke olarak Irak, 
hiçbir zaman gerçek ekonomik performansını kullanmayacak ve kontrol 
edilen ülke konumundan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Bu da ABD’nin 
arzuladığı bir sonuç olacaktır. 

Senaryo 6. Çöken Irak ekonomisinin telafisi için ABD, Arap Orta 
Doğusu’ndan Suriye ve İran gibi ülkeleri Irak’ı yeniden yapılandırmak 
için birer aracı olarak kullanabilir. 

Irak’ın yeniden yapılandırılmasında doğrudan ya da dolaylı rol 
verilecek bölge ülkeleri İran ve Suriye için bu durumun kısa ve uzun 
vadelerde getirisi ve dezavantajının neler olacağı ve ABD için olası 
sonuçları söz konusu olacaktır. 
Bunlar; 
. Irak ekonomisinin inşası için ABD’nin bölge ülkelerine vereceği 
ihaleler, bu ülkelerin bu durumdan sağlayacakları çıkar nedeniyle kısa 
vadede, ABD kontrolünde bir Arap bölgesi ortaya çıkaracaktır. 
. Bu gelişmenin olumlu tarafı; yeniden yapılanmada yakın ülkelerin 
katkılarının Irak için olumlu ekonomik sonuçlar ortaya çıkarması ve bu 
ülkelerin de bu durumdan önemli bir yarar sağlamalarıdır. 
. Öte yandan, yeniden yapılanmada sadece bu ülkelerle sınırlı bir 
girişim, ABD’nin sadece bu ülkeleri aracı olarak kullanması, bölgedeki 
diğer ülkeleri rahatsız edecektir. 

Senaryo 7. Irak ekonomisini çökerten ABD; Orta Doğu coğrafyası ile 
tarihî bağlantıda bulunan ve hâlen bu coğrafyada yer alan bazı 
ülkelerden maksimum ekonomik fayda elde etmeyi amaçlayan ve AB 
bağlamında ABD ile iyi ilişkiler kurmanın faydalı olacağını düşünen, 
bölge dışından Almanya, Fransa ve İngiltere'yi çöken Irak ekonomisini 
tamir etmek üzere destekçi dış güçler olarak yanına çekmek isteyebilir. 

Bu olasılığın gerçekleşmesinin ABD, Fransa ve İngiltere için kısa 
ve uzun vadelerde doğuracağı sonuçları şu şekilde sıralamak 
olanaklıdır. 


. Tarih boyunca bu bölgede bir şekilde var olmak isteyen AB ülkeleri ile birlikte bu bölgeyi yeniden yapılandırmak isteyen ABD, bu ülkelerin geçmiş yıllardaki emellerini yeniden gündeme getirmiş olacaktır. 
. Orta Doğu ülkeleri bu gelişmeden rahatsız olacak ve bu konudaki tepkilerini muhtemelen ciddi olarak belirteceklerdir. 
. Bu durumdan fayda sağlayacak olanlar, doğal olarak kendisine rol verilen Fransa ve İngiltere olacaktır. Bu hem ekonomik çıkar, hem de bölgede yeni bir hâkim güç pozisyonu sağlamak şeklinde olacaktır. 

6. Senaryoların Olası Sonuçları 

Mikro senaryoların gerçekleşmesi hâlinde, karşılaşılacak olası sonuçları aşağıdaki gibi sıralamak olanaklıdır: 

a. ABD tarafından çökertilen Irak ekonomisi tekrar ABD önderliğinde inşa edilmeye başlayıncaya kadar, Irak halkı ekonomik açıdan büyük bir çıkmazda olacaktır. Bu çıkmaz beraberinde bir halk hareketini de getirebilir. 

b. ABD Irak ekonomisinin merkezini Bağdat'tan Kuzey Irak'a kaydırabilir. Böylece Kuzey Irak ekonomik açıdan öncelikli olur. Ekonomik açıdan güçlü bir Kuzey Irak ise, siyasi olarak Irak'ın Sünni ve Şii Arap kesimleri üzerindeki hâkimiyetini geliştirir. Nüfustaki çoğunluklarına karşın, azınlık teşkil eden Kürtler nezdinde siyasi ve ekonomik açılardan baskı altına alınacak Sünni ve Şii Araplar ile Kürtler arasında Irak genelinde sıcak çatışmalar yaşanabilecektir. Ayrıca 
güçlenen Kuzey Irak Kürtlerinin, İran'da yerleşik Kürtlere ve Türkiye'de süre gelen ayrılıkçı Kürt hareketine olası desteği ve bunun getireceği olası olumsuzluklar da değerlendirilmelidir. 

c. Çöken ekonomi yine ABD'nin mali gücü ile inşa edilirse ekonomideki tüm sektörlerin denetimi ABD'ye geçer. Böylelikle ekonomik öncelik ABD'de olur. Yani ABD, hem Irak özelinde hem de Orta Doğu genelinde dengeleri belirleyici bir dış güç olmaya devam eder. Bu durum, Batılı bir dış gücün denetimine dinsel ve siyasal nedenlerle hep soğuk baka gelmiş olan Orta Doğulu devletleri ve Irak'ı iç karışıklığa sürükleyebilir. 

ç. Irak Orta Doğu genelinde uzun dönemde başa çıkılamayacak bir silah gücüne dönüşebilir. Bu durum istikrarsız olan Orta Doğu'yu iyice istikrarsızlaştırabilir. 

d. Uyuşturucu trafiğinin merkezinin Irak'a kayması, Irak'ı kontrolsüz bir güce dönüştürecektir. 


e. Irak ekonomisini yükseltmek için İsrail ile iş birliği geliştirecek olan ABD, İsrail'i sadece Filistin sorunu üzerinde güçlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda Irak üzerinde de söz sahibi olacak bir konuma taşıyacaktır. İsrail'in Arap Orta Doğusu üzerinde bu denli etki genişletmesinin olası olumsuz sonuçları değerlendirilmelidir. 

f. Irak ekonomisini yeniden yapılandırmak için ABD'nin Suriye ve İran gibi devletleri devreye sokması ve görüntüde de olsa birer aracı gibi kullanması Orta Doğu dengelerini bozabilir. 

g. Irak ekonomisini İngiltere, Fransa ve Almanya desteği ile yeniden imar çabasına giren bir ABD, dış güçlerin hâkimiyetini tekrar bu coğrafyaya çekmiş olacaktır. Sömürge olma türünden bir acı tecrübesi bulunan Orta Doğu devletlerinin bu üç ülkenin tekrar Orta Doğu coğrafyasına girmeleri karşısında alacağı tavır ve olası olumsuz yansımalar da değerlendirilmelidir. 

7. Sonuç ve Değerlendirme 

Bu çalışmada, Irak ekonomisindeki hâkim güç aracı olan enerji kaynaklarının ana gösterge olmaktan çıkarılması durumunda ve ABD’nin Irak’tan çıkacağı varsayımı altında geliştirilen senaryolar tartışılmış ve bunların olası sonuçları değerlendirilmiştir. 

Geliştirilen senaryoların ortak noktasını; büyük ölçüde tahrip edilen Irak’ın yeniden inşasının nasıl paylaşılacağı ve ekonominin yeniden canlandırılması için hangi yolların ve yöntemlerin izleneceği oluşturmaktadır. ABD’nin Irak’ın yeniden yapılanmasının kendi kontrolü dışında gerçekleştirilmesine izin vermeyeceği düşünülürse, senaryolar Irak’ın ABD’nin inisiyatifi ve kontrolünde yeniden inşası üzerine geliştirilmiştir. Ancak bunun gerçekleştirilmesi sırasında ABD’nin kimlere 
pay vereceği ve sonrasında ortaya çıkacak durumun Irak’ı kontrolünde ne kadar etken olacağı sorusu önem taşımaktadır. ABD müdahalesi, Orta Doğu’da yeni stratejilerin oluşturulmasını beraberinde getirmekle birlikte, bundan sonra verilecek kararlar da Orta Doğu’daki dengeleri etkileyebilecektir. 

Irak’a siyasi istikrarı sağlamak üzere müdahale eden ABD, bu amacına bir şekilde ulaşmış gibi görünse de, Irak ekonomisini ciddi şekilde tahribata uğratmış ve en önemlisi de sosyal istikrarı sağlayamamış durumdadır. Bu aşamada ortak düşünce şudur ki; ABD mevcut tabloya göre, ileride kendisine çıkar sağlayacak en uygun çözümün arayışı içindedir. Kamuoyunun bütün tepkilerine rağmen müdahalede ısrarcı olan ABD’nin bu bölgedeki stratejik hedeflerinin yanı sıra, ekonomik kazanç elde etmeden çıkmayacağı düşünülebilir. 

HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006

***