PROF DR ÜMİT ÖZDAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PROF DR ÜMİT ÖZDAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2017 Perşembe

Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, KERKÜK TELAFER KERKÜK..BÖLÜM 4


        Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, 
KERKÜK  TELAFER  KERKÜK..BÖLÜM 4


VII. Kuzey Irak: Kürdistan-Türkiye'nin Cevabı-Ezici ve Kucaklayıcı Diplomasi

Türkiye'nin gücünü özel kuvvetleri değil, maliye müfettişleri, gümrük muhafaza
 elemanları ve televizyonları temsil etmelidir.
Türkiye'nin K. Irak'a yönelik izlemesi gereken politika bir cümlede ifade
edilmek gerekir ise “K. Irak'ın, Irak'ın bütünlüğü içinde kalması ve
Türkiye ile samimi dostluğa zorlanması” şeklinde ifade edilebilir. Bu ise
Türkiye'nin K. Irak'a yönelik Türk politikalarını PKK endeksli olmaktan
çıkarıp, daha geniş bir algılama ile bakmasına bağlıdır. Daha açık bir ifade ile
K. Irak'ta PKK olsa da olmasa da Türkiye'ye düşmanca davranan bir siyasal
akım Türkiye için tehdit olacaktır.
Ancak bu tehdidin ortadan kaldırılması Türkiye'nin tek askeri eksenli
değil, nihai olarak ve sırası ile “ezici ve kucaklayıcı diplomasi” şeklinde
tanımlanabilecek çok boyutlu politikalar izlemesine bağlıdır. Amerikan
askeri varlığının ve politik desteğinin de ABD'nin Irak'tan çekilmesinden
sonra da bu bölgede kalarak, Kürt siyasi varlığına destek olacağı/olabileceği
göz önünde tutulur ise Türkiye'nin saldırgan ve yayılmacı politikalar izleyen
bir K. Irak'a karşı etkili önlemler almasının gereği bir kez daha açığa
çıkacaktır.
Barzani'nin Türkiye'ye karşı yıkıcı faaliyetler gösteren bir tehdit unsuru
olmasını engellemek için uyuşturucu kaçakçılığının ikinci Afganistan'ı olma
yolundaki bu coğrafyaya yönelik olarak çok yönlü, “ezici diplomasinin”
bütün unsurlarını barındıran bir politik uygulama demeti geliştirmelidir.

Bu politikanın temel unsurları yedi boyutlu güç uygulaması olarak,

a) Ekonomik,
b) Kültürel,
c) Politik,
d) İstihbarati,
e) Anti-terörist önlemler,
f) Diplomatik,
g) Askeri olmalıdır.

Askeri baskı ve müdahale son seçenek olmalı, üzerinde çok konuşulmamalı, kaçınılmaz olduğu zaman tereddüt etmeden sonuç alacak şekilde uygulanmalı dır. Bütün bunlar yapılırken, Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Irak politikasının
“Kürt düşmanlığı veya sadece Kürt devleti karşıtlığı” olmadığı çok iyi anlatılmalıdır. Hedef alınması gereken 1990'lı yıllar boyunca Ankara'dan aldıkları hayatî desteğe rağmen nankör davranan Türkiye düşmanı yöneticilerdir. Bu yöneticilere Türkiye düşmanlığının kendilerine ne kadar pahalıya mal olacağı öğretilmelidir. Halka yönelik politikanın temelini ise işbirliği, dostluk
ve kardeşlik oluşturmalıdır.

VII.1. Ekonomik Önlemler

Türkiye'nin K. Irak üzerindeki en önemli doğrudan etki/baskı
aracı Türk ordusu değil, Türk ekonomisidir. Bundan dolayı, K. Irak'a
yapılacak bir harekât askeri değil, ekonomik olmalıdır. Ankara, PKK'nın
Türkiye içindeki varlığından Bağdat'ı sorumlu tutacağını bildirmeli ve K.
Irak'taki PKK kamplarının kapatılması için Irak hükümetine bir nota vermelidir.

< Askeri baskı ve müdahale son seçenek olmalı, üzerinde çok konuşulmamalı, kaçınılmaz olduğu zaman tereddüt etmeden sonuç alacak şekilde uygulanmalı dır. Bütün bunlar yapılırken, Türkiye Cumhuriyeti K. Irak politikasının “Kürt düşmanlığı veya sadece Kürt devleti karşıtlığı” olmadığı çok iyi anlatılmalıdır. >

Bunu takiben,

a)Habur sınır kapısı tamamen kapatılmalıdır.

b)Irak yurttaşlarının Türkiye içinde faaliyet göstermeleri engellenmeli,
mal varlıkları dondurulmalıdır. Mersin-Gaziantep-Diyarbakır-Habur hattında
Kürt devletinin ekonomik alt yapısını oluşturan hat kesilmelidir.

c)K. Irak'a yönelik ambargodan zarar görecek olan Türk firmalarının
zararları tazmin edilmeli, kendilerine yeni iş alanları çok hızlı bir şekilde
yaratılmalıdır. Böylece iş dünyamızın zarar görmesi engellenmelidir. K. Irak
piyasasının % 80'ini oluşturan Türk mallarının ihracı durdurulmalı, K.
Irak'ta Türk firmalarının verdiği temsilcilikler iptal edilmelidir.

d)Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının Kerkük'te her türlü anti-demokratik gelişmeye tepki olarak kapatılacağı duyurulmalıdır.27

e)K. Irak ile yapılan her türlü sınır ticareti en etkili önlemler alınarak
durdurulmalıdır.

f)KDP'nin açılmasını engellediği Ali Rıza Efendi sınır kapısı derhal açılmalıdır
ve kullanımı gelişmelere bağlı kılınmalıdır.

g)Orta ve güney Irak ile ticaret için Şanlıurfa'da bulunan Suriye-Türkiye
sınırındaki Akçakale sınır kapısı kullanılmadır.

Türkiye'nin atacağı bu adımlar Barzani ve Talabani ikilisini en önemli
gelir kaynaklarından mahrum bırakacaktır. Bu ikili Türkiye içinde yaygın bir
ticaret-mafya ağı kurmuşlardır. İkilinin sahip oldukları şirket sayısı 173'dür.
Mersin Serbest Ticaret Bölgesi içinde Barzani'ye ait yedi şirket Türk
vatandaşı Kürt işadamları ile ortak 30 şirketle birlikte çalışmaktadır. K.
Irak'ın içki, sigara, çay, şeker ve pirinç bütün temel ihtiyaçları Mersin Serbest
Ticaret Bölgesi üzerinden Barzani şirketlerinin denetiminde gerçekleşiyor.
Habur ile irtibat Mardin/Kızıltepe'deki “Halepçe” adlı irtibat büroları
üzerinden sağlanmaktadır.

Mersin Serbest Ticaret Bölgesinde faaliyet yapan Barzani ve Talabani
şirketleri Türkiye'ye hiç vergi vermedikleri gibi Habur'dan K. Irak'a giren
mallar sınırı aşarak kaçak şekilde Türkiye'ye sokulmakta ve Türk ekonomisine
zarar vermektedir. Mersin'den Habur'a gelen Barzani ailesine bağlı/mallarını taşıyan tırlar Habur sınır kapısında hiç bekletilmeden karşı tarafa geçmektedir.28

Habur sınır kapısının kapatılmasının Türk ekonomisine vereceği zarar
ekonominin büyüklüğü içinde göz ardı edilebilecek ölçülerdedir. 
Barzani ve Talabani'ye ve K. Irak ekonomisine vereceği zarar ise bu ikili için tahammülün ötesindedir. Barzani ve Talabani'nin Türkiye içinde oluşturduğu
Mersin Serbest Ticaret Bölgesi merkezli ticaret-kaçakçılık şebekesinin çö-
kertilmesi devleşme girişimine “stratejik darbe” olacaktır.

Yabancı ve Türk basınında çıkan haberlere göre halen 314 Türk
firması K. Irak'ta 1 milyar ABD Dolarına varan iş anlaşması imzalamıştır.29  Barzani'nin Türkiye'den dolaylı yollardan aldığı vergilerin yıllık toplamı ise 156.6 milyon ABD Dolarına ulaşmaktadır.30

Uluslar arası toplum ve özellikle çifte standarda dayalı yargılamalarda bulunan Avrupa Birliği ise teröre karşı bir silah olarak ekonomik yaptırıma söyleyecek bir şey bulamayacaktır. K. Irak'a yönelik ambargo kaçınılmaz olarak bu bölgedeki istikrarı da olumsuz etkileyecektir.

ABD, KDP ve KYB, PKK'nın K. Irak'taki varlığı konusundaki politikalarını tekrar değerlendirmek zorunda kalacaklardır. Özetle Türkiye, artık K. Irak'taki oluşuma karşı en etkili a-racının özel kuvvetler değil, Maliye Bakan-lığı müfettişleri olduğunu anlamak zorundadır.

VII.2. Kültürel Önlemler

Kültürel önlemlerin özünü Barzanici şovenizmin K. Irak'tan Güneydoğu Anadolu'ya yönelik pankürdist bütünleşme çabalarını etkisiz kılarak, K.
Irak halkını Kürt'ü, Türkmen'i, Arap'ı ile Türk kültürüne yakınlaştıracak bir
stratejinin uygulanması oluşturmaktadır. Bu yaklaşım orta ve uzun vadede
Barzaniciliğin düşmanca politikalarını etkisizleştirecek, dostluk zeminini
güçlendirecektir.31

Öncelikle K. Irak'ın demokratik-modern kültüre eklemlenmesi sağlanmalı,
Barzaniciliğin temsil ettiği feodal-köylü kültür zemini zayıflatılmalıdır.
Popüler kültür alanında mutlak bir üstünlük sağlanmalıdır. Bunun için Türk
devlet ve özel televizyonları ile radyolarının Bağdat'a kadar uzanan alanda
uydu anten olmadan izlenmesi sağlanmalıdır. Türk sanatçılarının K. Irak'ta 
gerçekleştireceği programların önü açılmalıdır.

< Türkiye, artık Kuzey Irak'taki oluşuma karşı en etkili aracının özel kuvvetler değil, Maliye Bakanlığı müfettişleri olduğunu anlamak zorundadır. >


Kürtçe'nin her iki lehçesinde, Arapça ve Türkmence Türk film, dizi ve
sanat yaşamını da ele alan magazin dergilerinin çıkarılması desteklenmelidir.
K. Irak'ta KDP ve KYB'nin denetimi dışındaki (İran destekliler hariç) her
türlü demokratik televizyon, radyo, gazete ve dergi yayıncılığı etnik kökenine
bakılmadan malî olarak desteklenmelidir. Türk dizilerinin ve filmlerinin
Kürtçe ve Arapça alt yazı ile Kürt ve Arap televizyonlarında yayını sağ-lanmalıdır.

Türkiye'nin televizyon, radyo kurmak konusunda “olağan üstü” gelişmiş bir yeteneği vardır.

Türkiye, KDP'nin televizyonunu, PKK denetimindeki o dönemde adı Med-TV olan kanal ile mücadele etmek adına kendi elleri ile kurmuştur.

Keza, 1999 yılında KDP'nin Kanada'ya kadar uzanan alanda yayın yapan FM radyosu Türkiye tarafından temin edilmiş ve kurulmuştur.

Kültürel bütünleşme aynı zamanda yaşam tarzı yakınlaşmasıdır. Barza-niciliğin feodalizmmilitarizm karışımı şekilsel olarak “maoist tektip köylü komünizmi” benzeri peşmerge ha-yat tarzı dayatmasının dünya ve Türkiye'ye açılma sonrasında varlığını çok uzun sürdürme şansı yoktur.

VII.3. Politik Önlemler

K. Irak'taki siyasal gelişmelere Türkiye'nin seyirci kalması mümkün değildir. Aksine Türkiye bu bölgedeki siyasal gelişmelere yönlendirici olabilecek
şekilde müdahale etmelidir. K. Irak'taki siyasal gruplar, KDP, KYB ve
Irak Türkmen Cephesi'nden ibaret değildir. İran'a yakın olan Kürdistan
İslam Partisi'nin yanında, Barzani ve Talabani'ye muhalefet eden birçok aşiret,
grup ve parti bulunmaktadır.

Türkiye, Irak Türkmen Cephesi, Türkmen Milliyetçi Hareketi, diğer
Türkmen parti ve sivil toplum örgütleri dışındaki (KDP ve KYB hariç) Kürt
ve Arap parti ve grupları ile de başarılı ve etkili temaslar kurmalıdır. 

K. Irak'ta KDP ve KYB'nin akraba/aşiret kayırıcılığına dayanan peşmerge
faşizmine karşı, terörizme karşı tavır alan partilerin, demokrasi ve demokratik güçlerin her açıdan desteklenmesi gerekmektedir. 

PKK'nın faaliyetlerinin 2007 İlkbaharında devam etmesi duru-munda KDP ve KYB'nin 33 Türkiye'deki büroları kapatılmalı, personeli sınır dışı edilmelidir.

< Barzani ciliğin feodalizm militarizm karışımı şekilsel olarak “ maoist tek tip köylü komünizmi” benzeri peşmerge hayat tarzı dayatmasının dünya ve Türkiye'ye açılma sonrasında varlığını çok uzun sürdürme şansı yoktur. >

Bu doğrultuda geçmiş dönemlerde Türk güvenlik bürokrasisi tarafından
siyasî otoriteye yapılan teklif ve değerlendirmeler ne yazık ki, üst kademeler tarafından yeterince anlaşılama-mıştır. Bir kısım çok ciddî öneri ise bürokrasinin kanallarından siyasî otoriteye ulaşma imkânı dahi bulamadan ortadan kaldırılmıştır.

VII.4. İstihbarati Önlemler

Türk askeri istihbaratı 1990'lı yıllar boyunca K. Irak'ta etkili bir şekilde örgütlenmiştir. Bu örgütlenmenin temel hedefi PKK olmuştur.
ABD'nin Irak'a yerleşmesinden sonra Türk  askeri istihbaratı Irak'ta ağır bir baskı altına girmiştir.
Önümüzdeki süreçte istihbarat yapılanmasının  hedef ve kapsamı genişletilerek yeniden yapılanması gerekmektedir. Yeni yapılanmada hedef sadece PKK olmaktan çıkmalı ve Bağdat'a kadar uzanan alanda, Orta Doğu'daki gelişmeleri algılama yeteneği gelişmiş, çok geniş ve etkili bir stratejik istihbarat yapılanması oluşturulmalıdır.

VII.5. Anti-Terörist Önlemler

< Türkiye, Irak Türkmen Cephesi, Türkmen Milliyetçi Hareketi, diğer Türkmen parti ve sivil toplum örgütleri dışındaki (KDP ve KYB hariç) Kürt ve Arap parti ve grupları ile de başarılı ve etkili temaslar kurmalıdır. >

K. Irak'ın bundan sonra da Türkiye'ye yönelik terörist saldırıları besleyeceği
görülmek-tedir. Türkiye'nin bu saldırıları sınırdan başlayan pasif önlemlerle
sona erdirmesinin mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. PKK ile KDP ve KYB arasındaki personel akışkanlı-ğı ve işbirliğinin diğer unsurları da göz önüne alındığında Türkiye'nin ülke bütünlüğü-nü, yurttaşlarının can ve mal varlığını korumak için gereken önlemleri sınır ötesinden başlayarak alması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Anti-terörist mücadele sürecinde Türkiye doğrudan ve yandaşı Kürt,
Arap ve Türkmen unsurların kamu düzenini ortadan kaldıran etkin eylemler
ile Barzani-Talabani ikilisini terörü desteklemekten vazgeçmeye ikna etmelidir.
Bu ikili Türkiye'ye yönelik saldırgan tavırların bedelinin yüksek oldu-
ğunu ve gecikmesizin ödendiğini görmelidirler.

VII.6.Diplomatik Önlemler

K. Irak'ta federal Irak'ın bir parçası olarak oluşan fakat yayılmacı bir
bağımsızlık programı izleyen Barzani-Talabani yapılanmasının bölge barışı
için oluşturdukları tehdit çok etkili bir şekilde dünya kamuoyunun gündemine
getirilmelidir. Bunun için ABD, Arap Dünyası ve Avrupa Birliği
ülkelerinde özel ve etkili bir çalışma geliştirilmesi şarttır.




Bu meselenin sadece Türkiye'nin endişeleri ile ilgili olmadığı, bu konuda
izlenecek yanlış bir siyasetin dünya petrol rezervleri üzerindeki bir bölgenin
geleceğini belirsizliği sürüklemek olduğu gösterilmelidir. Diplomatik alanda
Suriye, İran, Ürdün, Lübnan ve Suudi Arabistan'ı içine alacak şekilde bölge
ülkeleri ile bölgesel istikrarın temini için düzenli temas mekanizmaları kurulmalıdır.

Diplomatik önlemlerin odak noktası Irak'ın toprak bütünlüğünü korumaya,
bunun gerçekleşmemesi durumunda ise K. Irak'ın tekrar Irak ile birleşmesini
sağlamaya yönelik olmalıdır. Bölgesel dinamikler, bölge istikrarının sağlanması için kullanılmalıdır.

VII.7. Askeri Önlemler

“Savaş, Millet için hayatî derecede Zarurî olmadıkça Cinayettir.”
 M. K. Atatürk


Türkiye'nin K. Irak'a karşı alması gereken en son önlem çok fazla dile
getirilmemesi gereken ancak getirildiği zaman da uygulanması kaçınılmaz
olan askeri harekâttır. Askeri harekât, diğer milli güç unsurlarının ürettiği
yöntemlerin uygulanmasında büyük hatalar yapılır, diğer yöntemler
uygulanmaz veya uygulanmasına rağmen gereken başarı elde edilmez ise
kaçınılmaz hale gelir.

K. Irak'ta yabancı destekle hazırlanan peşmerge güçleri ne kadar askeri
malzeme desteği alsalar da Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında konvansiyonel
bir savaşta herhangi bir direnme şansına sahip değildir. TSK'nın bölgeye
girmesi durumunda en büyük direniş KDP'li peşmergeler ve PKK'lılar tarafından
gelecektir. KYB'li peşmerge direnci gelişmelere göre doğru ortaya
çıkacaktır. İslamcı Kürtçü yapılanmaların Türk askeri harekâtına tavrı
Tahran'ın politikalarına bağlı olarak şekillenecektir.34 

Tahran, büyük ihtimal ile amacı bölgeyi ilhak olmayan, bağımsız Kürdistan sürecini engelleyen bir Türk müdahalesine karşı tavır almayacaktır. KDP ve KYB'ye muhalif olmayan Kürt aşiretleri tarafsız kalabilirler. Türkmenler, Araplar, Yezidiler ise Türk askeri harekâtını destekleyeceklerdir. İran, Suriye, Irak ve Türkiye arasına sıkışmış bölgenin varlığını sürdürmesi, askeri bir iddia ve direnç
temelinde gerçekleşemez.

ABD'nin Irak'tan çekilerek, K. Irak'ta kuracağı askeri üslerle bu bölgenin yaşamasını sağlaması ve bir Türk askeri harekâtını engellemesi iddiası da ancak Türkiye'nin “İskenderun-Habur” ve “İncirlik-Kerkük” hatlarını açık tutmasına bağlıdır ve bu korumanın dahi uzun sürmesi beklenmemelidir.
Bush Yönetiminden sonra gelecek bir Amerikan Yönetimi Irak'tan
bıkmış Amerikan halkına rağmen Amerikan askerlerini K. Irak'ta tutmak
konusunda büyük bir isteklilik göstermeyecektir. Öte yandan K. Irak'ta
Musul-Kerkük koridorunda Amerikan üsleri olsa da olmasa da 2007 yılında
yapılacak Kerkük referandumu sonrasında Kerkük'te başlayacak bir KürtTürkmen-Arap iç savaşı Türkiye'nin kaçınılmaz askeri müdahalesini davet
edecektir.
Bu noktada yabancı dış işleri bakanlıkları, genelkurmaylar ve istihbarat

Türkiye'nin 2007 senesi içinde K. Irak'a ve Kerkük'e yönelik bir askeri
operasyonunun farklı şartları ve farklı boyutları olabilir. Müdahalenin şart
ve boyutları ne olur ise olsun, yapılacak askeri müdahalelerin siyasî hedefi
açık şekilde tanımlanmalıdır. Örneğin Kerkük'te Türkiye'nin itirazlarına
rağmen yapılan bir referandum sonrasında Türkmenlere yönelik bir katliam
Türkiye'nin askeri müdahalesini davet edecektir. Ancak Türkiye, askeri
müdahale sonrasında da hangi politik durumu oluşturacağı bilmelidir.

< Türkiye'nin 2007 senesi içinde K. Irak'a ve Kerkük'e yönelik bir askeri operasyonunun farklı şartları ve farklı boyutları olabilir.
Müdahalenin şart ve boyutları ne olur ise olsun, yapılacak askeri müdahalelerin siyasi hedefi açık şekilde tanımlanmalıdır. >

Şimdi Ankara hangi şartlarda ve kapsamda ve değişen politik koşullara göre değişik politik hedeflerle K. Irak'a müdahale etmek zorunda kalabilir, onu inceleyelim.

a) PKK, K. Irak'tan ilkbahar ile birlikte Türkiye içine saldırılarını ve terör eylemlerini artırır.

Türkiye, Washington ve Bağdat'ı uyardıktan sonra K. Irak'ta PKK hedeflerine yönelik olarak savaş uçakları ve savaş helikopterleri ile desteklenmiş
bir hava operasyonu düzenler. Böyle bir operasyonun politik olarak etkili sonuç doğurma şansı azdır. Askeri olarak başarılı sonuç ise daha küçük bir ihtimaldir. PKK kamplarına yapılacak hava ve zırhlı birlik destekli kara ortak operasyonu bir başka ihtimaldir. Ya da hava operasyonu özel kuvvet ve komando birliklerinin
akıncı operasyonları ile desteklenebilir.

b) Referandumdan sonra Kerkük'te veya bir başka bölgede Türkmenlere yönelik bir katliamın başlaması durumunda Türkiye müdahale edecektir. Bu durumda Türkiye ya önce BM Güvenlik Konseyi'ni göreve çağırır sonra önce havadan sonra karadan müdahale eder ya da durumun aciliyetine binaen doğrudan kara ve havadan doğrudan Barzani ve Talabani güçlerini hedef alarak K. Irak'a girecektir.

c) Referandum öncesi veya sonrasında çıkacak bir iç savaş üzerine Türkiye
K. Irak'a geniş kapsamlı olarak bütün imkân ve yeteneklerini kullanarak
askeri olarak müdahale edecektir.

d) Türkiye, bağımsız Kürt devletinin kurulmasını “savaş sebebi” sayacağını
ilân edecek ve bağımsız Kürt devletinin ilânı üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri K. Irak'a girecektir. Ancak bağımsız Kürdistan'ın Irak'ın geri kalanından bir anlaşma sonucunda ayrılması, ABD ve AB ülkelerinin bu ülkenin bağımsızlığını kabul etmesi durumunda K. Irak'ın işgal edilmesi politik olarak zorlaşacaktır.

Bağımsızlığını ilân eden K. Irak'ı askeri anlamda işgal kolaydır. Ancak böyle bir işgalin politik hedefi ne olabilir? İşgal edilen bölgeyi Bağdat'taki güce devretmek mi? Bağdat'ta bunuyapabilecek, yapmak isteyecek bir güç olacak mı? Bunu öngörmek zordur. ABD'nin Irak'ta varlığının süreceği düşünülür ise durum daha da karışık hale gelecektir.

c ve d şıklarının oluşturacağı siyasal vasat çerçevesinde Türk askeri müdahalesi nin hedefi, Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak olmayabilir.

Böyle bir durumda Türkiye ve Ortadoğu için en kabul edilebilir çözüm Musul Vilâyetinin(Süleymaniye, Dohuk, Erbil, Kerkük ve Musul illerinden oluşmaktadır) bir Kürt ve Türkmen devleti olarak ikiye bölünmesidir. Türk askeri
müdahalesi uzun süreli bir iç çatışmanın içine çekilmeden, İran ve Suriye'nin müdahalesine imkân vermeden “iki devletçiği doğuran bir sezaryan” olmalıdır. ABD, ancak böyle bir şekilde bağımsız Kürt devletini kabul edeceğini anlamalıdır.
Türkmeneli devleti Kürt devletini Türkiye için tehdit olmaktan çıkaracaktır.

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***

Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, KERKÜK TELAFER KERKÜK..BÖLÜM 3


        Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, 
KERKÜK  TELAFER  KERKÜK..BÖLÜM 3


III. Amerikan Müdahalesi Ertesinde Ortadoğu ve Türkiye'de
Kürt Sorunu

Orta Doğu'da sınırlar, ABD tarafından petrolü ve Orta Doğu için petrolden gelecek 20 yıl içinde daha önemli olacak olan suyu denetleyecek
şekilde 20. yüzyılın başında olduğu gibi 21. yüzyılın başında yeniden
çizilmeye çalışılıyor. Bir Soğuk Savaş sorunu olarak ortaya çıkan Orta Doğu
sorunu, Soğuk Savaş sonrasında “Büyük Orta Doğu” (BOP) sorunu
olmuştur.

BOP, ABD'nin petrolün denetimi ve İsrail'in güvenliği açısından Irak'ı
parçalamaya başladığı 1991'de başlamıştır. İlk aşamada K. Irak'a fiili Kürt
devleti yerleştirilmiştir. 2003'den sonra gerçekleşen ikinci aşamada Irak
(kon)federal bir devlete K. Irak'taki Amerikan korumalı Barzani-Talabani
devletçiği federe Kürt devletine dönüştürülmüştür. Irak'ın bölünmesi ve
federe Kürt devletinin bağımsızlığını ilan etmesi süreci işlemektedir.
Irak'ta federalleşme üzerinden bölünme süreci devam ederken, Türkiye'nin
AB-BOP süreçlerinin baskısı altında milli devletten federal bir devlete dönüştürülmesi süreci başlatılmaya çalışılmaktadır.14 

2003-2015 yıllarında Suriye ve İran üzerinde de bu ülkelerin milli birliğini zayıflatıcı süreçler gelişmektedir. Ancak ana hedef Türkiye'dir. Çünkü Türkiye'nin
federalleşme sürecinde bölünmesi durumunda ortaya çıkacak yeni Kürt
devleti yapılanmasının meydana getireceği dinamizm Suriye ve İran'ı
parçalayacaktır. Özetle gelecek on yıl Türkiye ve Orta Doğu için çok zor
geçecektir.Türkiye Cumhuriyeti en uzun on yılına girmiştir.

Ulaşılan aşamada mesele, “Türkiye federalleşecek mi federalleşmeyecek
mi” şeklinde değil de, bunun nasıl ve ne zaman olacağı üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Bir yandan Avrupa Birliği sürecinde PKK ve diğer
siyasal Kürtçülerin talepleri önümüze başından bu yana AB talepleri olarak
gelmektedir.

 Öte yandan K. Irak ile ilgili olarak önümüze farklı senaryolar konmaktadır.
Bu senaryoları kısaca hatırlamak incelenen konu açısından önem
taşımaktadır. Bir senaryoya göre ABD'nin çekilmesinden sonra Arapların
saldırıları karşısında direnç gücü büyük olamayacak olan Barzani ve Talabani Türkiye ile federal bir yapı çerçevesinde birleşmek isteyeceklerdir.15
İkinci senaryoya göre Amerikalıların çekilmesinden sonra iç savaş
başlayacaktır. Bu aşamada Türkiye, Barzani Kerkük'te Türkmenlere
yönelik mevcut politikalarını sürdürse de Kerkük-Ceyhan petrol boru
hattını açık tutacak ve destekleyecektir. Bu senaryoya ABD strateji
çevrelerinde “Büyük Pazarlık” denilmektedir. Türkiye'nin bu politikayı
kabul etmesini sağlamak için Şemdinli öncesindeki ve sonrasındaki tahrik
politikaları izlenmektedir.16

Bir üçüncü senaryoya göre ise Türkiye tahrik edilerek K. Irak'a çekilmek
istenmektedir.17 Daha sonra K. Irak ve Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu'sunu
kapsayan bir bölgesel iç savaş dinamiği ile Türkiye'nin bölünmesidir.
Özellikle ikinci senaryo yani “Büyük Pazarlık” yaklaşımı Türkiye'nin
kurulacak bağımsız Kürt devletine himaye vermeye zorlanması en olası
senaryo olarak görünmektedir. Çünkü, gelişmeler Amerikan ordusunun
Irak'tan çekileceğini ancak K. Irak'tan çekilmeyeceğini işaret etmektedir. En
büyüğü Kerkük'te otuz beş bin kişilik olmak üzere on dört Amerikan üssü
Kürt devletinin bağımsızlığını korumak üzere bölgede kalacaktır.18  

Bu üslerin çoğu Bağdat-Musul koridoruna yerleşmişlerdir. Ancak bu üslerin
ikmali için Amerikalılar Türkiye'ye ihtiyaç duymaktadırlar.
Keza, bağımsız Kürt devleti yaşamak için Kerkük petrollerinin gelirine
ihtiyaç duyacaktır. Bunun için ise Türkiye'nin Kerkük-Ceyhan petrol boru
19 hattını açık tutması lâzımdır . Tabii ekonomik olarak Türkiye'den beslenen,
ekonomik damarlarını Türkiye'nin açık tuttuğu dört milyon Kürt üç milyon
Türkmen'in yaşadığı alanda kişi başına düşen gelir hızla yükselecek ve K.
Irak bir cazibe merkezi haline gelecektir.
Özetle, Amerikan ordusunun koruması altında, ekonomik olarak Türkiye'den
beslenen, dünyaya petrolü Türkiye üzerinden satarak zenginleşen
ve Türkiye'yi parçalamak için çalışan bir Kürt devleti K. Irak'a konuşlanmayı
hedeflemektedir. Bu devletin bağımsızlıktan sonra yürürlüğe girmesi
hedeflenen ve Erbil'deki parlâmentosuna sunulan anayasa taslağında Lozan
Anlaşması'nın kabul edilmediği açıkça belirtilerek, Sevr Anlaşması
20 övülmektedir. Özetle K. Irak'ta kurulmaya çalışılan devlet görünümlü
Amerikan askeri üssü anti-demokratik, feodal, ırkçı ve yayılmacı bir devlet
olarak büyük bir istikrarsızlık kaynağı olacaktır hatta olmaya başlamıştır.

IV. K. Irak'ın Türkiye'ye Politikası

ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden buyana geçen süre içinde Türkiye'de
“aşiret lideri” ifadesi ile küçümsenen Barzani ve Talabani ABD'nin etkin
desteği ve koruması (yönlendirmesi ile?) altında Ankara'nın kendilerine
uygulayamadığı kapsam ve etkinlikte çok boyutlu bir psikolojik operasyonu
Türkiye'ye karşı başarı ile uygulamış ve uygulamaya devam etmektedir.
ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra K. Irak'ta oluşturduğu Kürt federe
devletinden kaynaklanan yayılmacı ve şoven Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'ye
yönelik psikolojik operasyonu her türlü yıkıcı faaliyeti temsil etmektedir.





Barzani,

1) Türkiye içinde bir siyasi parti kurdurmuştur.
2)Türkiye içinde doğrudan ideolojik-siyasi faaliyet yaparak özellikle
  Hakkâri gibi sınır bölgelerinde Barzanici bir taban oluşturmaktadır.21
3)Barzani Türkiye içinde Kürdistan nüfus cüzdanı dağıtmaktadır. Bir
süre önce K. Irak'a giden MİT Müsteşarına K. Iraklılar ile Güneydoğu
Anadolu'da yaşayan yurttaşlarımız arasında çifte vatandaşlık kurulmasını
önermiştir.22
4) Barzani, Türkiye'ye yönelik sigara başta olmak üzere kaçakçılık merkezini
oluşturmaktadır.
5) Türkiye içinde gazete ve gazeteci satın alarak basında bir Kürt lobisi
oluşturmayı başarmıştır.
6) Türkmenleri sistematik olarak ezmektedir. 2007 yılının başından itibaren
Kerkük Türkmenlerine yönelik saldırılar büyük bir yoğunluk kazanmıştır.
Günlük silahlı ve bombalı saldırılar/ tehditler, adam kaçırmalarla
özellikle zengin Türkmenler Kerkük'ü terk etmeye zorlanmaktadırlar.
7) Türkiye'den bir kısım öğrenciye üniversite bursu vererek, Türkiye
içinde gelecekteki pan kürdist faaliyetleri için bir zemin oluşturmaktadır.
8) Türkiye'nin de katkıları ile kurulan Barzani'nin televizyon kanalı
Kürtsat'ta Türkiye'ye yönelik pan-kürdist yayınlar yapmaktadır.
9) PKK'ya terörist örgüt olarak davranmamakta, korumakta, kollamakta, PKK unsurlarını bünyesine almakta ve örgüt lehine girişimleri Türk devleti ile görüşmelerinin gündemine taşımaktadır.
10)Türkiye'den K. Irak'a Diyarbakır ve Tunceli merkezli bir göç politikasının teşvik edildiği ileri sürülmektedir.23

Ancak, Barzani'nin Türkiye'ye yönelik psikolojik operasyonunu sadece
yıkıcı önlemler bütünü içinde görmek hatalı olacaktır. Barzani, Türkiye'nin
kendisine karşı etkili önlemler geliştirmesini sağlayacak ekonomik ve politik
girişimleri de Türk siyasal sistemi içine sızarak gerçekleştirmiştir.
Türkiye'nin K. Irak'a yönelik çok boyutlu politikaları ve uygulamaları
yaşama geçirmenin önemli bir zorluğu da Barzani ve Talabani'nin bilinçli bir
rüşvet-ihale politikası ile Türk siyasetinde etkili olabileceğini düşündüğü
sermaye çevrelerine K. Irak'ta ihale dağıtmasıdır. Bu yaklaşımın amacı Türkiye
içinde Barzani ve Talabani'yi koruyacak ve kollayacak bir Türk lobisinin
yaratılmasıdır.

Açılan ihaleler karşısında gözü dönmüş, her türlü stratejik ve milli bakış
açısından yoksun Türk sermaye sınıfı mensupları, Türkiye'nin ve kendilerinin
de ileride çok ağır bir bedel ödeyeceğinin bilincinde olmadan,
Türkiye'nin K. Irak'tan kaynaklanan tehditlere karşı etkili önlemler almasını
engelleyici uygulamalara girmişlerdir.

Barzani-Talabani politikalarının amacı Güneydoğu Anadolu bölgesinde
K. Irak ile ekonomik, sosyal, kültürel olarak bütünleşmenin alt yapısını
hazırlamaktır. Bu aynı zamanda Türkiye'nin bölünmesi hedefini amaçlayan
pankürdist yayılma politikasının bir parçasıdır.24

V. Türkiye'nin Mevcut Kuzey Irak Politikası

Türkiye'nin mevcut K. Irak politikası bir hatalar birikiminin sonucu
olarak bağımsız bir devletin oluşumuna kapsamlı katkı olarak ifade edilebilir.
Bu sadece son üç yıl ile sınırlı değildir ne yazık ki 1991'den buyana
devam etmektedir. Türkiye, ABD ve İsrail'den çok daha fazla Barzani'nin
bağımsız bir devlet kurması sürecine ekonomik katkıda bulunmaktadır.
Ancak ayni Türkiye sanki Barzani'nin devletleşmesine katkı da bulunan
kendisi değilmiş gibi diplomatik alanda kimseyi korkutmayan, içi boş sert
söylemlerle K. Irak'a “etkisiz şahin” olarak davranmakta ve ağırlığını
ortadan kaldırmaktadır.

Öte yandan İran K. Irak'ın devletleşmesine en ufak bir katkıda bulunmadığı gibi bölgede Barzani ve Talabani güçleri ile çatışan İslamcı Kürt partilerine destek olmakta, Şii Türkmenler arasında etkinliğini geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak aynı İran diplomatik plânda K. Irak ile etkili ilişkiler geliştirmektedir. Özetle Tahran, hiçbir şey vermeden çok şey almak politikası izlerken, Türkiye çok şey verip hiçbir şey almamak politikası izlemektedir.25

Türkiye'nin K. Irak'a son 21 senede bakışı hep PKK eksenli olmuştur. KDP ve KYB taktik tehdit PKK ise yanlış bir şekilde tek stratejik tehdit olarak görülmüştür. Doğru olmadığı Irak Savaşı'ndan sonra bir kez daha ortaya çıkmış olan bu stratejik yaklaşımda Ankara hala ısrar etmeye devam etmektedir. Oysa bu anlayış değişmeden ve KDP-KYB stratejik tehdit olarak görülmeden sağlıklı bir K. Irak politikası geliştirmek mümkün değildir.

PKK'nın 2005 senesi içinde gerçekleştirdiği terörist saldırılardan sonra Türk toplumunda büyük bir tepki belirmiştir. PKK, eylemlerini K. Irak'taki varlığına dayandırarak gerçekleştirmektedir. Bu keyfiyet Türkiye'de “K. Irak'a askeri harekât düzenleyelim” tartışmalarını başlatmıştır. “Irak'a girersek ABD ile çarpışır mıyız?” herkesin aklındaki temel soru haline gelmiştir. Oysa sormamız gereken sorular farklıdır. 
Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

a) K. Irak'a düzenlenecek bir askeri harekât PKK'nın Türkiye içindeki
terörist faaliyetlerini ne kadar engeller?

b) Türk askeri operasyonu PKK'nın K. Irak'taki terörist ve politik varlığını ne kadar zarara uğratır?

c) Türkiye'nin bölgesel ağırlığını ne kadar artırır?

Bunlar cevaplandırılması gereken ilk sorulardır. K. Irak, PKK için terörün
devamı açısından vazgeçilmezdir. PKK'nın 1984'den bugüne süren
terör sürecini gerçekleştirmesi cephe gerisi olan K. Irak olmadan mümkün
olmazdı. Suriye ve İran gibi bölge ülkelerinin K. Irak'ın yerini alması
mümkün değildi. Onların PKK'ya etkin yardımı da ancak örgütün K. Irak
alanındaki varlığından dolayı mümkün olmuştur.

<  Türkiye sanki Barzani'nin devletleşmesine katkıda bulunan kendisi değilmiş gibi diplomatik alanda kimseyi korkutmayan, içi boş sert söylemlerle K. Irak'a “etkisiz şahin” olarak davranmakta ve ağırlığını ortadan kaldırmaktadır. >

Bundan dolayı, 1980'lerin sonunda veya en geç 1990'ların başında
atılması gereken iki adım vardı. Önce Türk ordusunun K. Irak'ta sürekli
olacak şekilde bir “tampon bölge” oluşturması gerekiyordu. PKK,
dağlardan çıkarılarak vurulmaya açık ovalara itilmeliydi.Böylece PKK'nın
Türkiye-Irak sınırını kullanması mümkün olmaktan çıkacak, örgüt, İran,
Ermenistan, Suriye sınırlarına daha fazla yönelmek zorunda kalacaktı.
PKK'nın bu egemen devletlerin kısıtlamak zorunda kalacakları sınır
geçişlerine başlamasından sonra Türkiye ikinci adımı atarak, daha 1992-93
gibi erken bir tarihte Suriye'ye karşı savaş ihtimalini içeren “zorlayıcı
diplomasi” izlenmeliydi. Suriye'de rejimi devirmekle sonuçlanacak kadar
kesin etkili bir “yıldırım savaşı”, PKK'nın en aktif destekçisini ortadan
kaldıracağı gibi, PKK'ya destek veren bölge ve bölge dışı ülkelere gereken
mesajı verecekti.

Türkiye bunu yapmadığı için terör ile mücadele çok uzamış, PKK
varlığını tükenme noktasına geldiği anlarda dahi K. Irak'taki “cephe
gerisine” dayanarak kendisini yeniden üretmiştir. Öte yandan Türk ordusu
K. Irak'a 1984-1989 arasında Irak ile yapılan “Sıcak takip anlaşması”na
dayanarak 1992'den 1997'ye kadar ise BM Anayasası'nın 51. maddesine
dayanarak büyüklü küçüklü operasyonlarla “yüzlerce” kez girmiştir.
Bu operasyonlar içinde stratejik sonuç alan, politik ve askeri başarı ile
sonuçlanan sadece “Ekim 1992” harekâtı olmuştur. Türk ordusu ile cephe
savaşını kabul eden PKK imha edilmiş, sınırı boşaltmış ve KYB'ye teslim
olmuştur. Daha sonra ki, kara ve hava operasyonlarının stratejik ve politik
sonucu olmamıştır. Çünkü PKK Türk ordusu ile karşılaşmak yerine geri
çekilmeyi tercih etmiştir.

Bu operasyonların faydası PKK'nın lojistik altyapısının imhası ve
teröristlerin yaz aylarında Türkiye'ye girmesinin engellenmesi veya
geciktirilmesi olmuştur. Bazı askeri operasyonlar da sadece iç kamuoyunu
tatmin etmek için yapılmıştır. Bugün K. Irak'taki PKK varlığı, 284 kilometrelik
Türkiye-Irak sınırına yayılan ve bir kısmı Kandil Dağı'nda yerleşik
bulunan 2500 PKK'lıdan oluşmaktadır. Böyle dağınık bir gruba sınır ötesi
askeri harekat ile etkili bir askeri darbe indirmek mümkün değildir.
Türkiye, K. Irak'ta stratejik tehdidi ve stratejik tehdidin bertaraf
edilmesindeki araçları yeniden tanımlamalıdır. Türkiye için stratejik tehdit
PKK değil, Kerkük'e el koyarak yaşama kabiliyeti kazanan bir bağımsız
Kürt devletidir. Diğer bir deyiş ile Türkiye PKK'nın K. Irak'tan tasfiyesi 
karşılığında Kürt devletini kabullenmek gibi stratejik bir hata yapmamalı-
26 dır. Anılan stratejik tehdidi bertaraf edecek öncelikli araçlar, Türk
Silahlı Kuvvetleri değil, diğer milli güç unsurlarıdır.

Türkiye'nin elinde ordusundan başka milli güç unsurları vardır. Son 20
senede K. Irak deyince aklına ordudan başka bir şey getirmeyen Türk devlet
ve toplumu artık K. Irak bağlamında ordusundan daha etkili olabilecek güç
unsurlarının olduğunu hatırlamalıdır. Bunların arasında olan diplomatik ve
ekonomik güç öncelikle değerlendirilmesi gereken iki güç unsurudur

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, KERKÜK TELAFER KERKÜK..BÖLÜM 2


      Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, 
KERKÜK  TELAFER  KERKÜK..BÖLÜM 2


Devletin tanımı konusunda zaman zaman birbirleri ile çatışan yüzlerce hukukî-siyasî formülasyon vardır. Ancak devletin olabilmesi için olması gereken üç temel unsur yani toprak, halk ve yüksek siyasî otorite konusunda uzmanlar
arasında uzlaşma vardır. Yüksek siyasî otorite ya da egemenlik diye tanımlanan husus ise özünde  o coğrafyanın kendi kendisini minimum ölçüler içinde de olsa öz gücüne dayanarak kurulma ve yaşatabilme, diğer çevre egemenlere karşı varlığını sürdürebilme gücüdür. Yoksa adına bakanlık, ordu, banka adı verilmiş kurumların olması bir devletin oluşması anlamına gelmez. 4

Şurası açıktır ki, “Barzani-Talabani devletçiği” 1991'de kendi gücü ile oluşmamış, ABD tarafından Türkiye'nin desteği ile kurulmuş ve yaşatılmıştır. Halen de varlığını sadece Amerikan askeri gücüne dayandırarak sürdürmektedir. 

Bu desteğin ortadan kalkması ile birlikte Barzani-Talabani devletçiği en ufak bir dış veya Irak içi baskıya dayanamadan ortadan kal-kacaktır.

Bunun bilincinde olan “Barzani-Talabani devletçiği” ABD'nin desteğini kesme düşünce-sinin gayri-resmi raporlarda bile anlatılması üzerine büyük bir paniğe kapılarak, Amerikan askeri üssü olarak kalmak için Amerikan kamuoyundan yardım dilemektedir. Ankara'da karar alıcılar, K. Irak ile ilgili bütün politikalarının temeline bu gerçeği koymalıdırlar. “K. Irak'ta zaten bir devlet var” şeklindeki bir yanlış tespit, yanlış uygulamaları da beraberinde getirebilir.

<  Bu zihinsel engellere kendisini bağlı görmeyen “Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası” başlıklı raporun amacı Kuzey Irak'ın Irak'ın bütünlüğü içinde Türkiye için tehdit olmaktan çıkarılıp bütün etnik ve mezhep gruplarının “Türkiye'ye dost hale getirilmesini amaçlayan” bütüncül bir model önerisi ortaya koymaktır. >

Bu zihinsel engellere kendisini bağlı görmeyen “Kerkük Krizi ve
Türkiye'nin Irak Politikası” başlıklı raporun amacı 2007 yılında Türk dış
politikasının temel eksenini oluşturacak olan Irak ve özellikle K. Irak
konusunda kısa vadeli, düşmanlıkları büyütecek tek boyutlu silahlı kuvvetler
merkezli güç politikaları yerine, çok boyutlu politikalara dayanan, orta ve
uzun vadede K. Irak'ın Irak'ın bütünlüğü içinde Türkiye için tehdit
olmaktan çıkarılıp bütün etnik ve mezhep gruplarının “Türkiye'ye dost
hale getirilmesini amaçlayan” bütüncül bir model önerisi ortaya
koymaktır.

I. ABD'nin Irak ve Ortadoğu'daki Mevcut Konumu

Türkiye'nin Ortadoğu ve Irak ile ilgili her politikasının çıkış noktası
ABD'nin Ortadoğu ve Irak'taki mevcut konumunun doğru olarak tespit
edilmesinden geçmektedir. ABD'nin Irak'ta savaşı kaybettiğine dair yaygın
bir kanaat bütün dünyada yerleşmektedir. ABD'nin Irak'ta mağlup olup
olmadığını tespit etmek için Irak'ta ABD'nin hedefi ne idi önce bu soruya
cevap verilmeli, bu cevaba göre yenilip yenilmediği konusunda karar
verilmelidir. Sadece devam eden çatışmalar ve 3000'den fazla ABD
askerinin ölmüş olması bir yenilginin ifadesi olamaz.

ABD, “Irak'a Saddam rejimini devirmek, yerine ABD yanlısı,
demokratik, etnik merkezli olmayan bir federalizm ile birleşmesi
sağlanmış ve dağılmayacak kadar güçlü, etrafına saldırmayacak kadar
zayıf bir Irak'ın oluşmasını sağlamak için mi?” işgal etti. ABD'nin
Irak saldırısı öncesinde Washington'un her şeyden önce İran'ı dengelemek
ve Türkiye'yi kaybetmemek için böyle bir Irak'ı tercih edeceği akla yakındı.
Eğer ABD'nin Irak'a saldırmasının hedefi bu idiyse ABD Irak'ta büyük
ölçüde mağlup olmuştur ve bundan sonra bu hedefe ulaşması çok mümkün
görünmemektedir.

Ancak ABD, “Irak'ta Saddam rejimini devirmenin ötesinde Irak
devletini/toplumunu bir daha toparlanamamak üzere dinsel ve etnik
hatlar üzerinde bölmek için gelmiş” ise başarılı olmuştur. ABD'nin
Saddam rejimini devirdikten sonra ortaya koyduğu uygulamalar Irak'ın önce
etnik merkezli federal görünümlü konfederal bir yapıya kavuşturulması ve
sonra zaman içinde daha “sancısız dağılmasını” hedeflediğini
göstermiştir. ABD, bu hedefe ulaşmak için Irak devlet aygıtını Baas
partisinden kısmen arındırmak yerine devleti bir bütün olarak çökertmiştir.
Irak devleti bir bütün olarak çökertildikten sonra, Washington savaş
öncesinde açıkladığı gibi coğrafi federalizmi değil, etnik merkezli bir
federalizmi desteklemiştir. Ayrıca Bağdat'ta siyasal parçalanmayı teşvik
edecek şekilde Irak yurttaşları arasında demokrasi zemininde değil, etnik ve
dini gruplara dayanan “güç dağılımı” (Power Sharing) çerçevesinde şekillendirilmiştir.

Devletin direğini oluşturan sünni Araplar yeni yapıdan dışlanmış,
aşağılanmış âdeta, direnişin kollarına ABD tarafından itilmiştir.
K. Irak'ta Barzani ve Talabani'nin etnik bir devlet kurmasının hukuki ve
mali alt yapısı ABD tarafından sağlanmıştır. (İleri ki sayfalarda ele alacağımız
gibi Türkiye bu konuda en az ABD kadar katkıda bulunmuştur.) Kürtler, %
18 civarında bir nüfus ile Irak'ın siyasal gücünün % 50'sine yakın bir bölümü
ABD desteği ile ele geçirmişlerdir. Etnik meselenin yanında mezhep
meselesi de ABD işgali tarafından ön plâna çıkarılmıştır.
ABD Kongresine verilen bir raporda “Saddam döneminde Irak'ta insanların birbirlerine mezheplerini sorması nezaketsizlik sayılırdı” denilmektedir.5 

İran ile 8 yıl süren savaş sırasında Şii Araplar Irak'a sadık kalmış,
Irak ordusu saflarında çarpışmışlar dır. Oranları ölçüsünde devlet mekanizmasında

temsil edilmeseler de Baas partisi, ordu ve istihbarat içinde etkin
konumlarda olmuşlardır. ABD, uyguladığı mezhepçi politikalarla şii Araplar
ile Sünni Araplar arasına büyük bir düşmanlık girmesine neden olmuştur.
Savaşların kazanılıp kazanılmadığı verilen kayıplara göre değil, konulan
siyasi hedefe ulaşılıp ulaşılmadığına bakılarak karar verilir. ABD'nin bu ülkeyi
zamana yayarak ve kontrollü bölmek amacıyla Irak'ı işgal ettiği işgalin
hemen sonrasında ortaya çıkmıştır. Irak'ın bölünmesi 1991'den başlayarak
2015-2020'ye yayılan bir süreçte gerçekleştirilecekti. Vashington, “korkut
ve şok et” stratejisi uygulayarak, Ortadoğu'da devletlerden ör-gütlere kadar
uzanan bir dizi Ortadoğulu oyuncuyu ABD'ye karşı tepki vermekten alıkoyacağını
ve projesini kolaylıkla yürüteceğini düşünüyordu.

Arapların korkup sindiği, İran'ın hareketsiz kaldığı bir ortamda nasıl 1991'de K. Irak'ta bir siyasal boşluk yaratıp bu bölge “Kürt bölgesi” olarak Ortadoğu'ya kabul ettirildi ise 2020'lere uzanan süreçte sözde federal, aslında konfederal Irak çatısı altında sözde birleştirilmiş milli devletler oluşmasının sağlanacağı ve parçalanmanın yavaş yavaş gerçekleştirilebileceği öngörülmüştür.
Dışişleri Bakanı Rice, ABD'nin Ortadoğu'da 29 ülkenin sınırını yeniden
çizeceğini söyleyecek kadar kendisine güveniyordu. 

Ancak bu noktada olaylar ABD'nin istediği gibi gelişmedi. Irak'ın parçalanması süreci ABD'nin arzu ettiğinden çok daha hızlı gelişmeye başladı. Öte yandan İran, ABD'nin düşündüğünün çok ötesinde Irak'ta ve Ortadoğu'da güç kazandı.




“Şii uyanışı” diye adlandırılan İran'ın ve Şiilerin güçlenmesi süreci
ABD'nin Ortadoğu'daki önemli müttefikleri Suudi Arabistan, Ürdün,
Kuveyt, Körfez Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeleri korkuttu ve karşı önlemler
aramaya sevk etti. Bölgede ittifakların doğası karışmaya başladı. ABD'nin
müttefiki Suudi Arabistan Irak'ta ABD ile çarpışan sünnileri desteklerken,
ABD'nin baş düşmanı İran'ın Irak'taki müttefiki ise İran'ın denetimindeki
El Hakim'in adamları oldu.

Sonuç olarak “ABD Irak'ta ne askeri ne de siyasi olarak yenildi”
demek mümkün değil. Irak'ın parçalanması hedefine “çok erken” ve esas
proje olan Büyük Ortadoğu Projesine zarar verecek kadar erken ulaştı.
ABD'nin esas yenilgisi Irak'ta uğradığı değil, Büyük Ortadoğu
Projesinde uğradığı sarsıntıdır. Ancak süper güçler ellerindeki büyük
imkanlarla yenilgileri de galibiyete çevirmek yeteneğine sahip olabilirler.
Unutulmamalıdır ki, Vietnam'daki ABD yenilgisi, Washington-Pekin
görüşmelerinin yolunu açmış, Moskova'yı çok rahatsız etmişti.
Şimdi ABD, Ortadoğu'daki şii uyanışını sünni devletlere koruma
sunmak ve Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde çok daha uzun süre askeri
olarak kalmak için kullanmak isteyebilir mi? Öte yandan ABD'nin BOP'una
zarar veren bölge dinamikleri şimdi Irak'ta ABD'ye rağmen/o noktaya
getirerek ülkenin birliğinin sağlanmasını sağlayacak bir strateji geliştirebilirler
mi? Bu noktada Türkiye'nin 2007 içinde izleyeceği Irak politikası
diğer bölge dinamikleri ile birlikte büyük önem taşıyor.

II. Türk-ABD İlişkileri ve Irak: Stratejik Ortaklık mı Stratejik
Kopma mı?

Sokakta karşılaşabileceğiniz bir caninin fiziksel olarak sizden daha güçlü olması/görünmesi sizin karınızın tecavüz edilişine seyretmenizi gerektirmez.
Türk-Amerikan ilişkileri Soğuk Savaş sonrasında K. Irak merkezli bir
sürekli kriz döneminden geçmektedir. İki ülke arasında yaşanan krizi sadece
Amerikan ordusunun Güneydoğu Anadolu'da konuşlanarak Türkiye üzerinden
Irak'a girmesini sağlayacak olan 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesine
bağlamak yanlış olur. K. Irak somutunda kendisini açığa vuran krizin asıl
nedeni Türk-Amerikan ilişkilerinin Soğuk Savaş paradigmasından
Soğuk Savaş sonrasına tarafların üzerinde anlaştıkları kurallar çerçevesinde geçememiş olmasıdır.6

Her iki taraf birbirlerini “tehdit” olarak algılamaktadır. İki müttefikin
birbirlerini tehdit olarak algılaması ve “güvenilmez” bulması artık çok gizlenen
bir husus dahi değil. Amerikan Kara Kuvvetleri tarafından çıkarılan
bir dergi olan “Parameters”'ın yaz 2002 sayısında Robert M.Hickok'un
yazdığı “Yükselen Hegemon” başlıklı makalede Türk ordusu güçlendikçe
Türkiye'nin güvenilmez bir ortak haline geldiği ileri sürülmekteydi.7
İki ülke 1990'lı yıllarda K. Irak'ta birbirlerine karşı “kontrollü bir
yüksek tansiyon” politikası geliştirmişlerdi. 1996 Ağustosunda Türkiye'-
nin KDP-Saddam işbirliğini teşvik ederek Irak ordusunun Erbil'e girmesine
karşı çıkmaması bu yüksek tansiyonun bile kontrol dışına çıkabileceği
krizlere neden olmuştur.8

 10 yıl süren yüksek tansiyon politikası 1 Mart 2003 sonrasında “yapı-
sallaşmış krize” dönüşmüştür. ABD güçlerinin bir Beyaz Saray-Pentagon
senaryosu çerçevesinde Süleymaniye'de Türk özel kuvvetleri üzerinden
Türk ordusuna karşı başlattığı “stratejik nitelikli psikolojik operasyon”
ikili ilişkilerde bir dönüm noktasıdır.9 Süleymaniye'yi Talefer'de Türkmenlere
yönelik saldırı izlemiştir ki, bu saldırı Ankara'da Türkiye'ye yönelik bir
saldırı olarak algılanmıştır. ABD ile uyum politikası izleyen AKP Hükü-
metinin Dış İşleri Bakanı A.Gül bile “Türkiye'nin ABD ile Irak'ta her türlü
işbirliğini sona erdirmek zorunda kalacağını” açıklamıştır.

Ankara'nın Telafer'de yaptığı çıkışın arkasında duramaması üzerine Washington'un Ankara'ya yönelik baskılarında artış olmuştur.
Amerikan ordusu Telafer'de Türkmen Cephesi, televizyon ve radyosunu basmış ve tahrip etmiştir. Keza Telafer nüfus dairesi de basılmıştır.
Telafer baskınını Musul'da beş Türk polisinin öldürülmesi izlemiştir. Türkiye, olayın oluş şekli ve coğrafi bölgesi itibarı ile bu saldırının ABD'nin “izin verdiği” bir saldırı olduğunu 10 açıkça söylemese dahi buna inanmıştır.
Irak'ta ilişkiler “çatışma” noktasında geli- şirken, taraflar hadiselerin geri dönülemez bir noktaya gelmesini engellemek için görüşmelere başlamışlardır. Ancak görüşmeler sanki olumsuzlukları ortadan kaldırmak değil, ABD'nin bu olumsuzlukların devam edeceğini tebliğ ettikleri toplantılara dönüşmüştür.

PKK konusunda Türkiye'nin taleplerine ABD tarafından olumlu cevap
verilmemiştir. PKK'nın kurduğu partinin seçimlere girmesi engellememiştir.
PKK, 1984'den buyana hiç olmadığı kadar rahat terörist, politik, ekonomik
ve sosyal faaliyetleri için K. Irak'ı kullanmaktadır. Ankara, terörle mücadele konusunda son umut olarak gördüğü koordinatörlük kurumuna inancını yitirmiştir.11

<  PKK 1984'den bu yana hiç olmadığı kadar rahat terörist, politik, ekonomik ve sosyal faaliyetleri için Kuzey Irak'ı kullanmaktadır.
Ankara, terörle mücadele konusunda son umut olarak gördüğü koordinatörlük kurumuna inancını yitirmiştir. >

Kerkük konusunda da ilk günden itibaren Türk-Amerikan ilişkileri
gergindir. Türk Dışişleri Bakanlığı seçimler öncesinde Kerkük'e yerleştirilen
300 bin Kürt göçmene şimdi seçim kartı dağıtılmasına tepki göstererek
“ABD'yi sorumlu davranmaya” davet etmiştir. Kerkük'te 8000 evin
yapılması için ABD, Barzani'ye kredi açmıştır. Bu Kerkük'te yapılan etnik
temizliğin bir uzantısı ve Kerkük'ün Kürtlere teslim edilmesinin yeni bir
aşamasıdır.

Kerkük için kredi açıldığı günlerde atılan bir başka önemli adım da
Musul'da yerleşik olan ve peşmergelerden oluşan 8. Irak tugayının Kerkük'e
kaydırılmasıdır. Peşmergeler Kerkük'ün askeri denetimini ele alırken,
Kerkük'teki Amerikan birlikleri Bağdat'a geri çekilmiştir. Böylece
Kerkük'ün Kürtleştirilmesi ve sözde Kürdistan'a bağlanmasında önemli bir
adım daha atılmıştır.

Barzani'nin saldırgan politikalarına karşı direnen Telafer Türkmenliği
ezilerek Kürtlerin Telafer'e yerleşmelerinin önü de ABD'nin izlediği
politikalarla açılmıştı. Telafer'de sivil insan başına kullanılan Amerikan
askeri sayısı Bağdat ile karşılaştırıldığında 10 kat daha fazladır. Oysa
direnişin merkezi Telafer değil, Bağdat'tır. Amerikan ordusu Bağdat'ta
kullanmadığı imkan, yetenek ve askerleri neden Telafer'de kullanmıştır?
Nihayet 2007 başında Washington, Ankara'nın Kerkük referandumunun
ertelenmesi için yaptığı çağrılara olumsuz cevap vererek, Türkiye'nin yaşamsal çıkarlarını kaba bir şekilde çiğneyebileceğini  göstermiştir.12 

Türkiye, hayati çıkarlarını savunmak adına Irak politikasını yeniden düzenlerken, kaçınılmaz olarak ABD ile ilişkilerini de yeniden düzenlemek zorundadır. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler Irak zemininden başlayarak yeniden tanımlanmaz ise Türkiye'nin menfaatlerini savunacak bir Irak politikası geliştirmesi mümkün değildir.
Türk-Amerikan ilişkileri bu çalışmanın konusu olmadığı için üzerinde
konunun gerektirdiği ölçüler içinde durulacaktır. Türk-Amerikan ilişkileri
yeni bir döneme girerken, Ankara ikili ilişkilerin “kontrollü yüksek tansiyon”
dönemini aşması için gereken adımları hızla atmalıdır. Türkiye, ABD
ile ikili ilişkilerinde “kontrolü kriz” çıkmasından çekinmemelidir. Eğer
ilişkilerde çıkabilecek bir krizin kontrolden çıkma riskinin yarattığı korku,
Ankara'yı felç etmeye devam ederse, Türkiye ABD'nin kendi aleyhine attığı
adımları karşılayabilecek politikalar geliştiremez.
ABD'nin Türkiye'den daha güçlü olması, iki aktörün sert sürtüşmesi
halinde daha çok zarar görecek tarafın Türkiye olması, aradaki her irade
müsabakasını Washington'un kazanacağı anlamına gelmez. Irak'ta Türkiye'nin
kaybedeceği şeyin daha çok olması onu gerektiğinde ABD'nin
hayatını zorlaştırabilecek adımlar atabilecek bir hale sokmalıdır.
Ama yukarıda bahsedilen korkunun yarattığı felç olma hali ABD'yi
neredeyse hiçbir bedel ödemeden amacına adım adım yaklaştırmaktadır.
ABD, Türkiye aleyhine attığı adımların bedelini ödemediği için bu
politikaları durdurmak için de bir neden görmüyor olabilir. “ABD ile
ilişkilerimiz çok önemlidir”. Ama bu ilişki sadece ABD'nin çizdiği
koordinatlar dâhilinde gelişmeye devam ederse sağlıklı bir şekilde
gelişemez.
Eğer Türkiye de ABD için önemli olmak bir dost olmak istiyorsa bunu
kayıtsız şartsız itaat ederek gerçekleştiremez. Aksine Türkiye krizlerin yaratıcı
gücünü göz önüne alan bir strateji izlemelidir. Bugün çıkmayacak
“kontrollü krizler”, yarın çıkacak kontrolsüz ve çok ağır krizlere neden
olacaktır.
Türkiye'nin önümüzdeki aylarda ABD'ye vermesi gereken temel
mesaj şudur: Washington, hem K. Irak'ta bağımsızlığa gidecek bir Kürt
oluşumunu destekleyip hem de Türkiye ile dost olamaz. Washington, böyle
bir politikanın Türkiye'nin dostluğuna ağır darbe indirmek anlamına
geleceğini bilmelidir. Esasen Türk halkı ve Türk bürokrasisinin yapısal bir
anti-Amerikancı çizgiye kaydığı görülmektedir.
Türkiye, Ankara-Washington ilişkilerinin olağanüstü akıldışı bir zemine
kaymasını engellemek için yaşamsal menfaatlerini savunmak konusunda
kararlılık sergilemelidir. Bu amaçla, Ankara, Washington'un Türkiye'nin
yaşamsal menfaatlerini çiğneyen çizgisine karşı aşağıda sıralanan önlemleri,
Kerkük'te yaklaşan referanduma koşut olarak, kademeli şekilde almalıdır.
Vashington, Ankara'nın kararlılığını görünce muhtemelen bu önlemlerin
bir çoğunun uygulanmasına gerek kalmayacaktır.

<  Türkiye, Ankara-Washington ilişkilerinin olağanüstü akıl dışı bir zemine kaymasını engellemek için yaşamsal menfaatlerini savunmak konusunda kararlılık sergilemelidir. >

a) Ankara, Washington'a, Türkiye'nin daha fazla içi boş ve Türkiye'nin
aleyhine gelişen bir stratejik ortaklık söyleminin arkasından gitmeyeceğini
izah etmelidir.

Bu çerçevede ABD ile başlatılan diplomatik temaslar sadece devletdevlet
düzeyinde tutulmamalı, devlet-toplum(Türk devleti-Ame-rikan toplumu)
ve toplum-toplum düzeyinde yoğun bir biçimde sürdürülmelidir.
Türk akademisyen ve araştırmacılar Amerikan gazete ve dergilerinde konu
ile ilgili makaleler yayınlamalı, ABD think-tankleri ile ortak sempozyumlar,
beyin fırtınaları düzenlenmeli, iş adamları örgütleri girişime teşvik edilmeli,
Amerikan gazetelerinde paralı ilânlar yayınlatılarak, Irak'ın Afganistanlaşmasının
ortaya çıkaracağı bölgesel ve küresel istikrarsızlık anlatılmalıdır.

Türkiye'nin izlediği politikaların Yeni-Muhafazakar çevrelerin Ortadoğu'ya istikrarsızlık getiren projelerini hedef aldığı açıkça ifade edilmelidir.
Amerikalı Türk dostu çevreler samimi şekilde ikili ilişkilerdeki tahribatın daha da artmasını engellemek için göreve davet edilmelidir.
Türkiye, Bush sonrası yönetim adayları ile şimdiden iki ülke arasındaki ilişkilerin Bush döneminin tahribatından kurtulması için çalışmalıdır.

b) Türkiye'de terörist eylemler gerçekleştiren ve lojistik desteklerini K.Irak'tan sağlayan PKK'ya seyirci kalan ABD'nin Türkiye'den terörle mücadele konusunda
destek istemesinin ahlaki temeli yoktur. Türkiye'nin terör ile mücadelesine
destek vermeyen bir ABD'nin “küresel terör ile mücadele” stratejisine verilen
destek sona erdirilmelidir.

c) Türkiye, ABD'nin Karadeniz bölgesindeki politikalarına daha etkin şekilde bir muhalefet başlatmalıdır.

d) Türk ordusunun Afganistan'daki ve Lübnan'daki bütün görevleri sona erdirilmeli veya uzatılmamalıdır.

e) İncirlik Hava üssünde önce Irak'a yönelik olanlar etkili olmaz ise ikinci
aşamada bütün Amerikan uçuşları durdurulmalıdır.

f) Türkiye'ye yönelik açık düşmanlık veya oyalama taktikleri sona ermedikçe,
Irak konusunda Ankara, Washington ile her türlü sivil ve askeri işbirli-
ğini sona erdirmelidir.

g) Irak'a yapılan ve Irak'tan yapılan bütün askeri ve sivil uçuşlara Türk
hava sahası kapatılmalıdır.
h) Ankara, ABD'nin İncirlik'i kullanma imkanı veren anlaşmayı gözden
geçirmelidir.13

ı) ABD ile askeri işbirliği konuları daraltılmalıdır.

Özetle, Türkiye, ABD ile dostluğunu karşılıksız değil, ABD'nin
Türkiye'ye göstereceği menfaatlerimize saygı gösterilmesini temel alan
samimi dostluğa bağımlı hale getirmelidir. ABD'nin Ortadoğu'da içinde
bulunduğu durum da Türkiye politikasını gözden geçirmesi ve Türkiye'nin
menfaatlerini kabul etmesi için uygun görünmektedir.

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***