NATO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NATO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2020 Cumartesi

Soğuk Savaştan Günümüze Ortadoğu 1956 Süveyş Krizi ve Krizi

Soğuk Savaştan Günümüze Ortadoğu  1956 Süveyş Krizi 


 Krizin NATO Ülkeleri Üzerindeki Ekonomik Etkileri 



 Soğuk Savaştan Günümüze Ortadoğu 1956 Süveyş Krizi ve Krizin NATO Ülkeleri Üzerindeki Ekonomik Etkileri 

İLKSEN KATI


SUNUŞ 

Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü olarak ikincini düzenlediğimiz Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Sempozyumu, öncelikle Türkiye'nin farklı üniversitelerinde bu alanla ilgilenen ve araştırmalar yapan lisansüstü öğrencilere çalışmalarını sunma ve değerlendirme imkanı getirmekte ve katılımcılarla bölümümüzün değerli akademisyenlerini bir araya getirerek birikimlerini ve çalışmalarını paylaşabilecekleri ve tartışabilecekleri ortak bir akademik zemin yaratmayı amaçlamaktadır. 

Bu sene farklı üniversitelerden daha çok katılımcının teveccüh gösterdiği 
sempozyumumuzda Türk Dış Politikası’ndan, medya çalışmalarına, kimlik sorunlarından Ortadoğu'nun siyasi tarihine, bölgesel çalışmalardan enerji bağımlılığına kadar uzanan uluslararası ilişkiler ve sosyal bilimlerin ilgili alanlarındaki özgün çalışmalar sunulmaktadır. 

Bu anlamda Sempozyum sunum ve tartışmalar ile geleceğin akademisyenleri olan lisansüstü öğrencilerin alana güncel katkılar vermesini sağlamaktadır. 

Gelecek yıllarda da gelişerek sürmesi için çaba göstereceğimiz Uluslararası İlişkiler Sempozyumu, bölümümüz akademisyenlerinin ve öğrencilerimizin de desteği ile gelenekselleşerek sosyal bilimler alanında ülkemizin belli başlı lisansüstü sempozyumlarından biri haline gelecektir. 

Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen herkese, özellikle Düzenleme Kurulu’nda ve Yayın Kurulu’nda yer alan araştırma görevlilerimiz Yusuf Kenan Polat, Tolga Öztürk ve Taylan Seyirci’ye çok teşekkür ederim. Onların yoğun çabası bu etkinliğin gerçekleşmesini ve bildirilerin yayına hazırlanmasını mümkün kılmıştır. 

2014 Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Sempozyumu’nun tüm katılımcılar ve öğrencilerimiz için yararlı olduğunu umarım. 

Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı 
Yrd. Doç. Dr. Ceren Uysal Oğuz 



1956 Süveyş Krizi ve Krizin NATO Ülkeleri Üzerindeki Ekonomik Etkileri., 

İlksen KATI 

 Süveyş Krizi, Nasır Dönemi, NATO, 1956 Savaşı, Arap-İsrail çatışması, Süveyş Kanalı, Mısır, Birleşik Krallık, Fransa, İlksen KATI,


Özet 

19.yüzyılın sonlarından itibaren bugünkü İsrail topraklarına yerleşmeye başlayan Yahudiler ile bölgede yaşayan Arapların, I. Dünya Savaşı sonrasında meydana gelen çatışmalarının sonucu 1948 Savaşı’nı oluşturur. Bu savaş sonrası Ortadoğu’da Batı karşıtlığı ve Arap milliyetçiliği akımları güçlenmiş, Mısır’da milliyetçi kesim darbe yaparak, cumhuriyet ilan edilmiştir. Batı ve Mısır arasında iplerin gerilmesine sebep olan durum ise dünya ticaretinin önemli geçiş noktalarından birisi olan Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesidir. Millileştirme sonrası Kanal’dan büyük oranda yararlanan Birleşik Krallık ve Fransa, Mısır ile düşman olan İsrail ile işbirliği yapmışlar ve 1956’da İsrail’in saldırmasına vesile olmuşlardır. “Süveyş Krizi” olarak da bilinen bu savaş sırasında Süveyş 
Kanalı ticarete kapatılmış, haliyle ticaret güzergâhlarında Süveyş Kanalı rota olarak kullanan devletler ekonomik açıdan ciddi sıkıntılar yaşamışlardır. Bu çalışmada da Süveyş Kanalı’nın tarihçesi, 1956 Süveyş Savaşı, savaşın nedenleri ve bu savaşın Avrupa’da NATO’ya üye devletler üzerindeki ekonomik etkileri incelenecektir. 

Giriş 

Devletler ekonomilerini geliştirmek amaçlı sömürgecilik faaliyetlerine başlamışlar ve 15. yüzyıldan beri sistematik olarak bu faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bunu gerçekleştirirken boğaz, kanal gibi stratejik yerleri de ellerinde bulundurmaya dikkat ettiler. 
Çünkü bu stratejik yerler sayesinde devletler sömürgecilik alanında hem başat güç olmayı hem de ulaşımın daha kısa, güvenli ve az masraflı olmasını hedeflemişlerdir. 

Mısır, sömürgecilik tarihi boyunca önem arz etmiş yerlerden bir tanesidir. Gerek Nil Nehri sayesinde elverişli arazilere sahip olması ve gerek Doğu ve Batı arasında ticaret yolunun üzerinden geçmesi dolayısıyla önemli bir jeopolitik konumasahiptir. 1 Bunların yanında Mısır ve Süveyş’in birleştirmesi fikri de Mısır’ın konumunu önemli kılmıştır. M.Ö. 3000’lerden itibaren Mısır’da egemenlik kurmuş birçok devlet Süveyş’e bir kanal yapma çalışmalarında bulunsalar da tamamen kurulması Osmanlı Devleti dönemine rastlar. Özellikle Fransa konsolosu F. De Lesseps’in çalışmalarıyla 1769’da kanal kullanıma açılmıştır. I. Dünya Savaşı sonrası her ne kadar kanal savaş sonrası kurulmuş olan Mısır Krallığı altında gibi gözükse de Batı’nın özellikle de İngiltere’nin kendi çıkarlarını 
korumak için kanal üzerinde hâkimiyet kurduğunu söyleyebiliriz. 

II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve SSCB’nin yaratmış olduğu bloklaşma ile “Soğuk Savaş” dönemine giriş yapılmış, bu dönemde sömürge devletleri artık bağımsızlıklarını elde etme girişimlerine başlamışlardır. Bunun yanında Ortadoğu’da İsrail Devleti’nin kurulması Arap dünyası tarafından hiç hoş karşılanmamış ve ileride önemli bir sorun haline sebep olacak Filistin-İsrail savaşlarının ilki 1948’de meydana gelmiştir. Bu durumla birlikte Pan Arabizm 
akımından Ortadoğu’daki devletler etkilenince, Batı’ya karşı sempati giderek azalmaya başladı. Mısır’da da bu durum kendini göstermiş, Batı yanlısı Kral Faruk tahtından düşürülerek yerine Cemal Abdül Nasır başa geçmiştir. Nasır başta Batı yanlısı politika izlemiş gibi görünse de daha sonra Batı karşıtı politika sergilemiştir. Bu politikanın en önemli faaliyeti de Süveyş Kanalı’nı millileştirmesidir. 

Kanal’ın millileştirilmesi sonucunda 1956’da İsrail, Mısır, Fransa ve İngiltere’nin de içinde bulunduğu bir kriz meydana gelmiştir. Bu kriz ABD ve SSCB’nin arabuluculuğu ile sona erse de Batı özellikle hem bölgedeki konumu hem de ekonomik açıdan olumsuz olarak etkilenmiştir. Bu makalede kriz ve krizin NATO ülkeleri üzerindeki ekonomik etkileri incelenecektir. 

1.Süveyş Kanalı’nın Tarihi 

Mısır birçok uygarlığa sahiplik etmiş olduğundan Süveyş Kanalı’nın yapılma fikri çok eskilere dayanmaktadır. En eski kanalın firavunlar döneminde kazıldığı bilinmektedir. Bu kanallar başta sulama amaçlı kullanılsa da zamanla taşımacılık için de kullanılmıştır.2 Firavunlar döneminde yapılan bu kanalları Persler, Yunanlar ve Romalılar da kullanmıştır. Hz. Ömer döneminde kanal kullanılsa da diğer halifeler döneminde kanala olan ilgi azalmaya başlamıştır.3 

Süveyş Kanalı’nın açılması için yapılan ilk girişim 1500’lü yıllarda Venediklilerden gelmiştir. Venediklilerin buradaki amacı Akdeniz ticaretinde Portekizlilere kaptırdıkları güçlerini geri kazanmaktı. Daha sonra kanal açılması girişimleri Osmanlı Devleti Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa’dan gelmiş olsa da Kıbrıs’ın fethi dolayısıyla bu girişim kağıt üstünde kalmıştır.4 

Kanal açılması fikrini destekleyen devletlerden birisi de Fransa idi. Özellikle XIV. 
Louis döneminden itibaren Mısır’ın Fransız kontrolü altında olması gerektiğine inanan Fransa, burada bir kanalın açılmasının gerekli olduğunu iddia ediyordu.
Bu yüzden zaman içerisinde birçok Fransız mühendis, hem Avrupa’yı hem de Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’yi ikna etmek için çalışmalar yürütmüşler ve en sonunda F. De Lesseps 1854’te Mısır valisi Sait Paşa’dan kanalı kazması için bir şirket kurması konusunda imtiyaz almış olsa da Osmanlı’nın o dönem Rusya ile savaş halinde olması ve İngilizlerin Fransızların bu girişimine engel olmak 
istemesi dolayısıyla bu iki devletten izin alamamıştır. 5 Ancak 1866’da Osmanlı Devleti, kanalın hafriyatının başlamasına izin vermiş ve 1869’da da Süveyş Kanalı kullanıma açılmıştır. 6 

Kanal açıldıktan sonra işletimini Fransızlar devralmıştır. Ancak 1875’de Mısır 
hükümeti mali sıkıntılara düşünce, Kanal üzerindeki hisselerini İngilizler almışlar ve 1882’de Mısır’ı İngiltere işgal edince, Süveyş Kanalı üzerindeki hakimiyetini güçlendirdi.7 Bu durum sonrası “serbest geçiş” ilkesinin ihlal edilmesinden endişe eden diğer devletlerle 1888’de İstanbul Anlaşması imzalanarak bu kanalın hukuki rejimi de belirlenmiş oldu. Ve bu durum 1956’ya kadar devam etmiştir.8 

2. 1956 Süveyş Krizi 

1956’da gerçekleşen Süveyş Krizi aslında II. Dünya Savaşı sonrasında meydana gelen olayların birbirini tetiklemesi sonucu gerçekleşmiştir. 
Bu kriz Mısır, İngiltere, Fransa ve İsrail’i doğrudan, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni ise dolaylı olarak ilgilendirmiştir. 

A. Savaşın Temel Sebepleri 

Bu krizin temel sebeplerini kronolojik olarak ele alacak olursak, o dönem içerisinde gerçekleşen Arap-İsrail Sorunu bu krizin birincil sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. 1948 yılında Suriye, Ürdün, Mısır, Irak, Lübnan ile İsrail’in arasında Birinci Arap-İsrail Savaşı gerçekleşmiş, bu savaş sonunda ateşkes görüşmeleri başlamıştır. Her ne kadar ateşkes anlaşmaları bu görüşmeler sonucunda neticelenmiş olsa da, kalıcı bir barış durumu 
gerçekleşememişti. Bu yüzden bu durum geçici idi ve Araplar’ın “İsrail’in ortadan kalkması” amaçlı intikamlarını gerçekleştirmesi için imkân halen geçerli idi. Bu duygular ile Arap milliyetçiliğinin birleşmesi bundan sonra meydana gelecek olan İsrail- Arap savaşlarının devamını getirecekti. Her ne kadar Batılı devletler bu durumu fark etmiş ve bu durumu engellemek amacıyla 1950’de yayınladıkları bir deklarasyon9 ile Ortadoğu’ya bir silah ambargosu koymayı hedefleseler de, Sovyetler Birliği’nin bu deklarasyona katılmaması dolayısıyla Sovyet Rusya’nın Ortadoğu’daki nüfuzunu arttırmasına ve buradaki ülkelerin Sovyetler Birliği’nden silah temin etmesi ile Batılı devletler başarısız olmuşlardır.10 

Kalıcı bir barış anlaşmasının yapılmaması sorunun yanında bir de Arap mültecileri sorunu da krizin birincil sebebini besleyen yan sebep olarak nitelendirebiliriz. 1948 Savaşı sonrası radikal Siyonistlerin ve İsrail askerlerinin yapmış oldukları faaliyetler dolayısıyla, bölgede yaşayan Araplar ülkelerini terk etmişlerdir. Kısa bir süre sonra Mısır ve Ürdün’deki kamplardaki Arap mültecilerin sayısı 750.000’i bulunca haliyle Arap milliyetçileri için potansiyel askeri ve diplomatik silah ortaya çıkmıştır. 11 

Soğuk Savaş dünyada mevcut olan tüm ülkeleri etkilemiş, haliyle bu dönem 
Ortadoğu’da da kendini hissettirmiştir. Bu yüzden bu devletler özellikle 1948 Savaşı sonrası Arap milliyetçiliğinin de vermiş olduğu etkiyle birlikte, kendi içlerindeki dinamikleri sorgulamaya ve değiştirmeye başlamıştır. İşte bu durum da krizin ikincil sebebini oluşturmaktadır. Mısır ve Sudan’ın yönetiminde 1882’den beri söz sahibi olan İngiltere’ye ve 1922’den beri onunla işbirliği yapan Mısır Krallığı’na karşı tepkiler gelişmeye başlamıştır. Bu bağlamda, Mısır’da 23 Temmuz 1952’de Cemal Abdül Nasır liderliğinde başlayan Hür Subaylar Hareketi Kral Faruk’a karşı darbe gerçekleştirmiş, ülke yönetimine el koymuştur. 12 
Ve daha sonra Mısır Krallığı yıkılarak, cumhuriyet ilan edilmiş, Cemal Abdül Nasır 1954’te başbakan ve iki sene sonra Mısır’ın cumhurbaşkanı olmuştur.13 

Nasır başa geçtikten sonra başta batı yanlısı bir dış politika izlemiştir. Bu bağlamda 19 Ekim 1954’de İngiltere ile Süveyş Kanalı ile ilgili bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre, İngiltere yedi ay içerisinde Süveyş’teki üsleri boşaltacaktı. Fakat, yedi yıl içerisinde eğer yabancı bir kuvvet Arap Birliği üyelerinden birine veya Türkiye’ye herhangi bir saldırıda bulunursa üslere yeniden geri dönebilme hakkına sahip olacak ve tehlike son erene kadar bu 
üslerde kalabilecekti. Ayrıca Süveyş Kanalı Mısır’ın bir parçası olarak kabul edilerek, 1888 İstanbul Anlaşması’nda öngörülen kanaldan geçiş serbestliği ilkesine taraflar uymaya devam edecekti. 14 

Bu anlaşma ile Nasır diğer Batı devletleriyle de işbirliği yapacağı düşünülse de öyle olmamış, bu politikanın tam tersi bir politika izlemeyi tercih etmiştir. Çünkü o dönemde Ortadoğu’da İsrail yüzünden ciddi bir Batı karşıtlığı mevcuttu. Eğer devletler Batı ile herhangi bir ittifaka girerlerse, dolaylı olarak İsrail’i de tanımış sayılacaklardı ki bu da mümkün değildi. 15 Sonuç olarak, Sovyetler Birliği’ne karşı Ortadoğu’da bir ittifak kurmayı hedefleyen Batı, Türkiye’yi temsilci seçerek, Mısır’ı “Bağdat Paktı” adı altında yeni kurulacak bu ittifaka davet etmiştir. Ancak Mısır bu teklifi reddetmiş ve özellikle Pakta karşı Arap muhalefetini güçlendirmek için çalışmalarını yürütmüştür. Özellikle İngiltere’nin Irak’ı destekleyerek pakta dahil olmasını istemiştir. Bunun üzerine Irak 1955’te Pakta katılacağını 
belirtmiş, bu bağlamda Mısır 22 Arap Devleti’ni toplantıya çağırarak Irak’ı suçlamış ve Arap Kolektif Güvenlik Paktı’nı ihlal ettiğini ifade etmiştir. Ancak Irak Bağdat Paktı’na katılmayı tercih etmiştir. İngiltere bu pakt ile kendi güvenlik ağını kurunca, Mısır politikasını değiştirmiştir. 16 Bunun sonucunda 1955’de Endonezya’da gerçekleşen Bandung Konferansı’na katılarak Bağlantısızlar Hareketi’nin liderlerinden biri olmuş17 ve Batı’dan tamamen ayrı bir politika izlediğini kanıtlamıştır. Ayrıca bu hareketin diğer önemli temsilcilerinden Çekoslovakya ile yakınlaşarak 30 Eylül 1955’te silah anlaşması imzalayarak 
Batı’nın Ortadoğu’daki silah tekelini de bu şekilde kırmış oldu. 18 

Yukarıda bahsedilen olaylar bu krizin diğer sebeplerini oluştururken, Asvan Barajı ve Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi krizin patlak vermesine neden olmuştur. İsrail karşısında askeri anlamda güçlü olmak için Çekoslovakya’dan silah temin eden Mısır, bunun yanında ayrıca ekonomik anlamda da kalkınmanın gerekli olduğunu biliyordu. Bu bağlamda Nil Nehri üzerine yapılması planlanan önemli sulama projesi Asvan Barajı’nın gerçekleştirilmesine karar verdi. Ancak Nasır’ın bu projesi gerçekleştirmesi için dış kredi ve sermayeye ihtiyacı vardı. Bunu fark eden ABD, İngiltere ve Dünya Bankası Mısır’ın kendilerine karşı tavrına rağmen, bu projenin hayat bulması için gerekli yardımı yapacağını söylediler. Fakat, Mısır hem Çekoslovakya’dan silah almaya devam ettiği hem de Mısır’ın bu projenin gerçekleşmesiyle İsrail’e karşı ciddi bir tehdit oluşturacağını fark edince Batı, yaptığı teklifi geri çekti. 19 Bunun üzerine Mısır Hükümeti Süveyş Kanalı Şirketi’nin ulusallaştırdığını bildirerek Kanal yönetimine el koydu. 

B. 1956 Süveyş Savaşı 

Savaş öncesi meydana gelen olaylar 

Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi sonrası İngiltere ve Fransa hükümetleri, hem kanalı inşa eden, hem onun sahibi olan şirkette hisseleri bulunduğu ve hem de bu eylemin Nazır’ın Arap ülkeleri gözünde öneminin artması dolayısıyla bunu düşmanlık göstergesi olarak algılamışlardır. İsrail ise, uzun süredir komşusu olduğu güçlü Mısır’ı zayıflatmak için bir fırsat olarak nitelendirmiştir. Sonuç olarak, bu üç devlet Mısır’a karşı bir ittifak hazırlamaya karar verirler. Bu üç devletin temsilcileri Sevr’de toplanarak “Silahşör Operasyonu” adı altında Mısır’ı işgal planı hazırladılar. 20

Savaşın Gerçekleşmesi 

İşgal planının hazırlanması üzerine İsrail kuvvetleri 29 Ekim 1956’da Mısır’ı işgal etmiştir. Ertesi gün ise, Fransa ve İngiltere hükümetleri, savaşın durdurulmasını istediler, eğer iki taraf da buna uymaz ise, güç kullanacaklarını da belirttiler. İsrail bunu kabul etse de Mısır, Süveyş Kanalı’nın kendi toprakları içerisinde olduğunu ifade ederek çekilmeyi reddettiler. Bunun üzerine de İngiltere ve Fransa müdahalede bulundular. 21 

Bu durum gerçekleşirken özellikle ABD ve SSCB bu durumdan hoşnut olmamışlar ve ABD Fransa, İngiltere ve İsrail’i ciddi şekilde uyarması sonucunda bu savaş sona ermiş,22 1957 yılında da kanal deniz trafiğine tekrar açılmıştır.23 

3. Krizin NATO Ülkeleri Üzerindeki Ekonomik Etkileri 

Süveyş Kanalı’nın kapatılması politik açıdan bir krize yol açmış olsa da, aynı zamanda da ekonomik açıdan NATO’ya üye bazı ülkeleri ciddi derecede etkilemiştir. Birleşik Krallık, Fransa ve Hollanda gibi Avrupa’daki NATO ülkeleri genellikle kauçuk, hint keneviri, petrol gibi malların ithalatını büyük ölçüde Süveyş Kanalı yolu rotasına bağlı kalarak yapıyorlardı. 

Bunu şöyle ifade edecek olursak, Batı Avrupa’nın tümüne yılda 25 milyondan daha fazla ulaştırılan Irak Petrol Şirketi’nin boru hatlarını ayıracak olursak, Kanal rotası ile yaklaşık olarak 70 milyon ton petrol ihraç edilmekteydi. Kanalın kapatılmasıyla birlikte özellikle Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten ithal edilen petrolde büyük oranda düşüş yaşanmıştır.24 

Örneğin, İngiltere elinde bulunan petrol, kauçuk, bakır gibi malları kullanma yoluna giderek bu durumu en az hasarla atlatabilmeye çalışsa da sadece iki ay yetebilecek kadar stoğa sahip olmalarından dolayı krizden etkilemişlerdir. Bununla birlikte yeterli miktarda yakıt ihtiyacı karşılanmamasından ötürü Avrupa’da hava, kara, deniz taşımacılığı da ciddi derecede etkilenmiştir.25 

 Kanal kapandıktan sonra eski rotanın yerine Cape etrafından dolanılan bir rota 
belirlenmek zorunda kalındı ve bu yüzden belli bir dönem içerisinde önceden taşınılan sadece yaklaşık %60’ını taşıyabildiler. Ayrıca, nakliye ücretinin artması ve malların kıtlığından ötürü ürünlerin fiyatlarında da artış meydana geldi. Haliyle de bu durum bu malları hammadde olarak kullanan sektörleri de olumsuz olarak etkilemiştir. 

Bu durum her ne kadar ekonomik krizmiş gibi algılanmasa da özellikle İngiltere’de kanalın kapatılmasından itibaren Sterlin döviz kuru güvenirliğini ABD’nin işgale müdahale etmesine kadar yitirdi. Bu durumla birlikte rezervlerin de ciddi oranda düşmesi, Sterlin krizine neden olmuştur. 26 

4. Sonuç 

1948 Savaşı, Arap milliyetçiliğinin Ortadoğu’da yükselişe geçmesi, Soğuk Savaşın getirmiş olduğu değerler dolayısıyla devletlerin iç dinamiklerini sorgulamaya başlaması gibi birçok temel siyasi sebepler sonrasında meydana gelen Süveyş Krizi, Nasır’ın dünya ticareti açısından önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi ile meydana gelmiştir. 

Bu kriz sadece siyasi açıdan önem arz ediyormuş gibi görünse de aslında bu krizin ekonomik boyutları da mevcuttur. 

İlk NATO genel sekreteri H. Ismay düşüncesi doğrultusunda hazırlanmış, NATO arşiv belgeleri arasında yer alan belge göre, Avrupa’daki NATO ülkeleri kriz meydana geldiği zaman başta elindeki stokları kullanarak geçici çözüm bulmayı hedeflemişlerdir. Ancak bu geçici çözüm ekonomik açıdan olumsuz olarak etkilenmelerine engel olamamıştır. Nakliyat olanaklarının eksikliği yüzünden hem ithalat hem de ihracat oranları ciddi ölçüde engellenmiş, bu yüzden Avrupa’da hem var olan mal stokları tükenmeye başladı hem de taşımacılık ciddi anlamda yara aldı. Bunun yanında eskiye oranla daha uzun yol kullanarak ithalatın yapılması da nakliyat masraflarını arttırdı. Bu artış ithal edilen malların fiyatlarının artmasına neden oldu. Bu ham maddeleri kullanan sektörler de buna bağlı olarak zarar etmiş oldular. 

Tüm bu sebeplerin yanında özellikle İngiltere’de Sterlin döviz kuruna karşı güvenirliğin ve rezervlerin azalması Sterlin krizine yol açmış, 
bu durum İngiltere Bankası’nın müdahaleci taktikleriyle çözülmüştür. 

Kaynakça 

Adam Klug ve Gregor W. Smith, “Suez and Sterling, 1956”, Queens Economics Department Working Paper No.1256, Canada, 1999 

Adi Hakim ve Sherwood Marika, Pan-African History, New York, Taylor&Francis Group, 2003 

Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, çev. Yavuz Alogan, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 

Ali Oğuz Diriöz, “Mübarek Öncesi Mısır: Jeopolitik Konum, İç ve Dış Politika”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Cilt 4, sayı 37, Ocak 2012 

Berna Süer ve Ayşe Ömür Atmaca, Arap İsrail Uyuşmazlığı, Ankara, Odtü Yayıncılık 

Durmuş Akalın, Süveyş Kanalı ( Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 1854-1882), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Denizli, Pamukkale Üniversitesi, 
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011 

Economic Impact of Suez Crisis on Middle East, Economic Weekly from UN Headquarters, July 6 1957 

Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Cilt VI: Islahat Fermanı Devri (1856-1861), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976 

Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Cilt VII: Islahat Fermanı Devri (1861-1876), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1977 

Fahir Armaoğlu, 20.yy Siyasi Tarihi, İstanbul, Alkım yayınevi, Ocak 2010 

Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara, Turhan Kitabevi, 2011 

J.M. Roberts, 18. YY ve sonrası Dünya Tarihi II, çev. İdem Erman ve Tansu Akgün, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 2011 

Michael Scott-Baumann, Access to History: Crisis in the Middle East: Israel and the Arap States 1945-2007, UK, A Hodder Education 
Publication, 2009 

NATO Archives, The North Atlantic Council, NAC-RDC-RDC(56)524, December 7, 1956 

Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, Ankara, İmge Kitabevi, Kasım 2008 

Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih [1789-2012], İstanbul, Der Yayınları, 2013 

Sabit Duman, Modern Ortadoğu’nun Oluşumu, İstanbul, Doğan Kütüphanesi, 2010 

Tuba Çınar, Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Osmanlı Dış Politikası’ndaki Yeri 81869-1882), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008 


DİPNOTLAR;

1 Tuba Çınar, Süveyş Kanalı’nın Açılması ve Osmanlı Dış Politikası’ndaki Yeri 81869-1882), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008, s.1’den 2 no’lu dipnot: Mehmet Mustafa Safvet, İngiltere ve Süveyş Kanalı (1851-1854), İskenderiye, 1903, s.3 
2 Durmuş Akalın, Süveyş Kanalı ( Açılışı ve Osmanlı Devleti’ne Etkisi 1854-1882), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Denizli, Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011, s.3 
3 Akalın, s.5 
4 Akalın, s. 6 
5 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Cilt VI: Islahat Fermanı Devri (1856-1861), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976, s.91 
6 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Cilt VII: Islahat Fermanı Devri (1861-1876), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1977, s.44 
7 Fahir Armaoğlu, 20.yy Siyasi Tarihi, İstanbul, Alkım yayınevi, Ocak 2010, s.597-598 
8 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara, Turhan Kitabevi, 2011, s.244 
9 25 Mayıs 1950’de İngiltere, ABD ve Fransa’nın yayınladığı bu deklarasyona göre, “ Bu üç devlet Arap ülkeleri ve İsrail’e ancak bunların iç güvenliklerinin gerektireceği kadar silah satacaklarını ve bunu da, bu silahların başka bir devlete karşı kullanılmaması şartı ile yapacaklardır.” Armaoğlu, s.593’den 119 dipnot: Keesing’s Contemporary Archives, 1948-1950, p.10745; Moore, The Arap- Israeli Conflict, pp. 988-989; The Dynamics of World Power, 1945-1972, Vol.V, pp. 390-91; Documentation Française, N. Et E.D., No. 1340, 1950,pp.6-7 
10 Armaoğlu, s.593 
11 J.M. Roberts, 18. YY ve sonrası Dünya Tarihi II, çev. İdem Erman ve Tansu Akgün, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 2011, s. 965 
12 Ali Oğuz Diriöz, “Mübarek Öncesi Mısır: Jeopolitik Konum, İç ve Dış Politika”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Cilt 4, sayı 37, Ocak 2012, s. 84 
13 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih [1789-2012], İstanbul, Der Yayınları, 2013, s.963 
14 Uçarol, s.394 
15 Sabit Duman, Modern Ortadoğu’nun Oluşumu, İstanbul, Doğan Kütüphanesi, 2010, s.424 
16 Duman, s.440 
17 Adi Hakim ve Sherwood Marika, Pan-African History, New York, Taylor&Francis Group, 2003, s. 141 
18 Berna Süer ve Ayşe Ömür Atmaca, Arap İsrail Uyuşmazlığı, Ankara, Odtü Yayıncılık, s.39 
19 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, Ankara, İmge Kitabevi, Kasım 2008, s.301 
20 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, çev. Yavuz Alogan, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008, s.427 
21 Michael Scott-Baumann, Access to History: Crisis in the Middle East: Israel and the Arap States 1945-2007, UK, A Hodder Education Publication, 2009, s. 43 
22 Diriöz, s.85 
23 Armaoğlu, s.608 
24 Economic Impact of Suez Crisis on Middle East, Economic Weekly from UN Headquarters, July 6 1957, s.809 
25 Nato Archives, The North Atlantic Council, NAC-RDC-RDC(56)524, December 7 1956, s.5 
26 Adam Klug ve Gregor W. Smith, “Suez and Sterling, 1956”, Queen’s Economics Department Working Paper No.1256, Canada, 1999, s.17 



***



12 Eylül 2019 Perşembe

SURİYE KRİZİ TÜRKİYEYE TOPRAK KAYBETTİRECEK SÜRECİ BAŞLATTI MI., ?

SURİYE KRİZİ TÜRKİYE YE TOPRAK KAYBETTİRECEK SÜRECİ BAŞLATTI MI., ?



Suriye krizi Türkiye ye toprak kaybettirecek 
Türkiye'ye toprak kaybettirecek süreç başlattı mı?
Mehmet Efe Çaman
31 Ağustos 2019


ANALİZ | MEHMET EFE ÇAMAN.,

Suriye'de Arap Baharı denen isyan dalgasının etkisinde olduğu bir halk hareketini kontrol ediyor alan alan islamcı fanatikler, ülkelerini kısa bir iç savaşla yüzyüze bıraktılar. Türkiye en başından beri Suriye'deki merkezi yönetim karşıtı İslamcı-cihatçı fanatik grupları orada bir numara aktör oldu. Suriye'nin toprak bütünlüğünü formel olarak deklare etse de, Ankara'nın bu tutumu Suriye'nin yerini parçaya bölünmekte yol açtı. Türkiye'nin doğu sınırlarında yanan, korunaklılık yapan, İslamcı terörist grupların bulunduğu ve rahatça çakışıyor Türkiye-Suriye sınırından giriş çıkış yapabiliyor. Türkiye toprakları, Erdoğan'ın hükümetinin bilgisi altında cihatçı bölgesinde âhı haline geldi.
Türkiye ortadoğu dersini almak için Türkiye’de ortanca kıdemdarlık’ı Erdoğan ve İslamcılar, sünnici dış politika izlenmesiyle ilgili bir başat güç olması hayali kuran Erdoğan ve İslamcılar, el altından Suriye'deki cihatçı teröristlere silah, mühimmat, sağlık malzemesi, gıda, motorize araç, hatta para koymakler. El Kaide ve IŞİD türevi gruplara sempati duydu, onları savunuculuyor üstlendi. 

Bu gruplarla aynı ideoloji ve ideallere inanan daha küçük gruplar resmen hedeflenmiştir. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denen oluşumumu demokrasi isteyen bir güç olarak meşrulaştırmaya çalışmak beyhudeydi. Tüm dünya Suriye'de Demokrasi değil,

Beklentiler neydi? 

Kimse bilmiyor! İslamcılar böyle somut yanıtlayarak sorulardan hoşlanmaz zaten. Onlar için daha afakî, muğlâk laf kalabalıkları daha çekicidir! Şam Emevi Camii'nde namaz kılmak falan gibi İslamcı kitlelerin kulağına hoş gelen “hedeflerin” makarası burada, orduyu yöneten Erdoğan ve adamlarını rahatsız etmedi. Esad Nusayri, biz Sünni'yiz türü düşük zekâ kokan korelasyonlarla Suriye'de battıkça battılar. Oysa gerçekler çok acıydı. Türkiye hedefleri ve gücü arasında denge kurmadan, tanımadığı, bilmediği, önü-sonu belli olmayan bir karmaşaya balıklama daldı. ABD ve Rusya dışında bir müstakil güç olarak varlığın sürdürebileceği sanr yönünde hareket ettiler. İslam ve İslami aidiyet gibi uluslararası siyasette hiçbir anlam taşımayan kavramlar ve bir strateji geliştirdiler.
Burada Türkiye, dört milyona yakın Suriyeli mülteciyi sınırlarından geçirdi. Bugün bu insanlar Türkiye'deler. Türkiye'nin gerçekliği eski. Büyük bir şeyi de bundan böyle yapabilirsiniz. Türkiye demografisinin bir parçası haline geldiler. Milyonlarca çocuk Türkiye'de okula gidiyor. Yüz binlercesi Türkiye'de dünyaya geldi. Suriyeli iş piyasasının parçası oldu. Suriyelilerin oranı büyük; Türkiye'nin eğitimi, sağlık, ekonomik, teknolojik altyapılarına büyük bir yüktür bu. Kendi ülkesinde vatandaşlarının bazı ülkelerinde ortalamasının çok altında olması durumunda sunabilen orta geliriniz bir ülke için azımsanmayacak ve geçiştirilemeyecek kadar majör bir sorundur!

Videosu;



https://youtu.be/_fn5vPxFMg4

Israrla yapılan hataların telafi edilmediği, bilakis hataların üzerine devam ederek devam edilen bir durumla karşı karşıya Türkiye. Bugüne kadarki Suriye politikasının ciddi bedelleri oldu. Bunların önemlilerini saymak zorunlu: 

1) Yasa'nın dış göçün tetiklenmesi, 
2) Suriye'de büyük güçlerin bulunduğumesi, 
3) Suriye'de merkezi hükümetin ülke topraklarını kontrol edememesi (devlet olmanın en önemli koşulunu yapabilmesi), 
4) uzak kalkması, 
5) İslamcı-cihatçı fanatizmin Suriye'de yaygınlaşması, terör örgütlerinin bölgeye yerleşmesi, 
6) Suriye'nin Kürtçe grubu gruplarının Türkiye sınırına kadar olan bölgeyi kontrol etmeye başlıyor, 
7) Türkiye topraklarının cihatçı bölgesinde gelmesi, 
8) Türkiye'nin güney sınırının geçişken ve kontrol edilemez hale gelmesi,
Bu yazı yazılırken İdlib'de Rus / Suriye bombardımanları sonunda yüz binlerce Suriyeli Türkiye sınırına doğru hareketlendiler. 

Buradaki büyük bir bölümü masum sivil halk, kalanları bölgeyi terk eden cihatçı teröristler. Bölgede milyonlarca insan var ve bu konuda önemli bir bölüm. 

Bu göç dalgası önümüzdeki haftalarda daha da yoğunlaşabilir.

Suriyeli eklenebilir. Bu zaten dramatik olan durumun tümüyle kontrolden çıkması sonucunu beraberinde getirecek. Çok ciddi bir rakam ve orandan bahsediyoruz. Türkiye'de bu yeni göç dalgasını absorbe ederek kapasite var mı? Dahası, Türkiye halen kuzey Suriye'deki Kürt kökenliyla sorun yaşıyor. Irak ve Suriye Kürtleri ile Türkiye Kürtleri arasında aidiyet duyguları Biz duygusu artıyor. Bu durumda körükle gidercesine, Türkiye demokrasi ve insan haklarından tümüyle koparak Kürtlerin meşru siyaset kanallarını tıkamış bulunuyor. Kürtçe halkı bir aradaheit rejimi içinde, köşeye sıkıştırılmış olarak hissediyor. PKK ile Suriye Kürtleri'nin öz özdeşliği kabul ediliyor, bu çok çok büyük bir bilgisayarda. Oysa Ankara'nın elinde Suriye'deki durumsuzlaşmaya başladığında Kürtlere odaklanmak önemlidir. Seküler Kürtlerle daha yakın siyaset izlenerek, Türkiye'de de çözümde devamine devam edilir, Suriye'nin kuzeyi Türkiye ile dost bir Kürtçe ayarlanabiliyor, Türkiye Kürtlerin demokratik açılığını kabul etmeyi bekliyoruz. Federal bir Suriye, tıpkı federal bir türkiye gibi, bölgesel ve etnik aidiyetleri baskilari alindigi müddetçe toprak bütünlüğünü güçlendirebilirdi. Oysa Ankara'daki İslamcı şarlatanlar bir avuç oy için cihatçı manyaklara destek verip, diğer tarafta Avrasyacı derinlere yemekte Kürtlerle sistemimizin çözümünü içeride sonlandırıp, ülkemizdeki Kürtlerin da hedefine getirilmesi seçti. Yaparak kendi bindiği dalı kesti.

Ortadoğu Siyaseti, dengeleri gözetmeyi ve sırtını ayarla. Yoksa Dimyat'a pirince giderken seçtiğiniz eldeki bulgurdan olmuş orada! Yaşanan budur. 

Türkiye rejimi ısrarla hatalardan öğrenmiyor; dahası bunu “dik durmak” olarak algılıyor. Diklenmekle ve ona buna değmekle birlikte durmak arasında ciddi fark bulunduğunu öğrenmemek, ciddi bir akıl tutulması, dahası ölümcül bir hatadır. Ruslara güvenerek NATO şemsiyesinin dışına yaklaşıyor, kendileri tartarıyor ve buralarda da aynısını gören Erdoğan rejimi, Türkiye'nin petrol ve gaz a bağımlı, silahını ve mühimmatını arıyordan satın alan, ekonomisi kırılgan ve dış pazarcıların yeni paralinin, sofistike dünyanın onuruna yakın, içindekiler etnik kırılganlığı içerisinde barındıran bir aktör olduğu gerçeğini kabullenemiyor. İçerideki cahil kitleleri hilafet, fetih, Osmanlı, küresel güç vs. bomboş retoriklerle hipnotize ediyor. 
Bu coğrafyanın güçsüzlüğün aptallıkla liderliğini kabul edemeyeceğini görmüyor!

Türkiye'den çıkan politikalar ana konu Türkiye'nin izlediği yanlış politikalardır. Ödenen bedel, akıl ve izan yoksunluğunun faturasıdır. Bu bedel Osmanlı'nın 1910–1920 arası 10 yıllık şehirde hatalarından birinde bedele benzeyen sonuçlara gebe! Suriye'de Fransızlar yok, ama Ruslar ve Amerikalılar var. Suriye ve Türkiye bu krizde organik olarak arada bağlandı. Suriye'yi hasta eden mikroorganizma Türkiye'yi aynı şekilde enfekte edebilir. Dahası Rusya'nın NATO'nun yumuşak karnına dönüştürdüğü ABD'yi ABD şemsiyesinden sonra tümüyle çıkartmış durumda. Akdeniz'e yerleşen Rusya, Türkiye'yi kendine bağlayarak güdümüne soktu. ABD ile tampon bölge anlaşmasının akabinde İdlib Türkiye'yi cezalandırıyor. Türkiye’de kremlin'in politikalarına bağlı! Gerisini siz hesaplayın!
Şaka değil: Türkiye krizi Türkiye'ye toprak kaybettirecek süreci başlatmış olabilir.
Orijinal olarak 31 Ağustos 2019 tarihinde https://www.tr724.com adresinde yayınlanmıştır .


https://medium.com/tr724/suriye-krizi-t%C3%BCrkiyeye-toprak-kaybettirecek-s%C3%BCreci-ba%C5%9Flatt%C4%B1-m%C4%B1-2e537cb97350

***

14 Mart 2019 Perşembe

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI, BÖLÜM 5

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI,  BÖLÜM 5


NATO’nun küresel olaylara müdahale konusunda daha aktif rol oynamak 
için özellikle ABD’nin güdümüyle hareket edeceği değerlendirilmektedir. NATO 
artık sadece kolektif bir savunma örgütü değildir ve gittikçe küresel bir güvenlik 
örgütüne dönüşmektedir. Alan dışı müdahalelerde BM’nin kararlarına uyulması 
konusu ve bunu sağlarken özellikle BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden 
NATO üyesi olmayan Rusya’nın ve Çin’in vereceği kararlarla, NATO’nun 
güvenirliliğinin sorgulanabileceği, bu doğrultuda alan dışı müdahalelerin NATO 
programlarında iyi tanımlanması gerektiği açıktır (Kuloğlu, 2007; 57). Global güç dengelerinin 1995’ten itibaren de doğuya doğru kaymasıyla da uluslararası alanda Rusya, Çin, Japonya, Almanya gibi büyük devletlerin içinde olduğu çok kutuplu bir ortam NATO önemini devam ettirmek için çok uygun ve uygulanabilir düzeyde politikalar üretmelidir (Bozkurt, Enver., “Nato’nun Geleceği”, 
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/7tJmXLMLqy0CBZ1PlNJzMUmX0oMcYB.pdf (e.t. 10.05.2011). 

Orta Asya ülkeleri arasındaki sınır sorunları, etnik sorunlar, dini yükselişin 
bir radikalizme dönüşme potansiyeli taşıması ve kontrolden çıkma olasılığı, ayrıca ekonomik sorunlar ve demokratikleşme sorunları hem bu ülkelerin kendi istikrar ve güvenlikleri için hem de genel anlamda bölgede istikrarlı bir ortamın kalıcı olmasını engelleyebilecek nitelikte oldukları için NATO ve Şanghay İşbirliği 
Örgütü tarafından beraberce ele alınmalıdır. 

Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile resmi bir diyalog başlatmak NATO’nun, 
Orta Asya’daki rolünü güçlendirebilir. Karşılıklı ilgi alanları somut bir şekle 
dönüşmeyen hususlar açıklığa kavuşturulmalıdır. Japonya’nın tersine, Çin’in 
NATO ile bir “diyalog ortaklığı” bile yoktur. Çin ile resmi bağlar oluşturmanın 
karşılığında NATO üyeleri Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) faaliyetlerine 
daha fazla katılımda bulunmak için ısrar edebilirler. Buna karşılık, İttifak da 
müşterek güvenlik işbirliğinin değerinin altını çizmek amacıyla ŞİÖ’ nü “küresel 
ortak” olarak belirleyebilir. Resmi bir NATO-ŞİÖ diyalogu aynı zamanda 
demokratikleşme, aşırı dincilik ve diğer ortak endişe konularında görüş 
alışverişine de olanak sağlayacaktır. Enerji güvenliği, uyuşturucu ve insan ticareti, terörle mücadele ve kitle imha silahlarının yayılmasını önleme gibi somut projelerde yapılacak işbirliği, Orta Asya’daki üstün güç olma çekişmesini önler ve iki örgütün Avrasya’daki uluslar üstü sorunları yönetme yeteneklerini 
güçlendirir (Weitz, Richard., “Orta Asya Ortaklıklarının Yenilenmesi”, 
http://www.nato.int/docu/review/2006/issue3/turkish/analysis2.html,(e.t.05.11.2011). 

NATO, enerji güvenliği meselesini görevleri arasına almalıdır. Bunun için 
organizasyon içinde bir bölüm oluşturmalıdır. NATO, enerji güvenliği konusunda 
NATO dışı ülkelerle bir diyalog süreci başlatmalı ve gerektiğinde danışma 
mekanizması yoluyla ilgili ülkelere destek hizmeti vermelidir. Enerji kaynakları  nın batı ve doğu arasında bir jeopolitik silah olarak kullanılmasını bu yöntemler le engellemek gerekmektedir. Aslında hem enerji güvenliği için hem de 
Afganistan için bir işbirliği modeli üzerinde çalışmak dolaylı faydalar getirebilir. 
NATO ve bölge ülkeleri arasında işbirliği ve karşılıklı anlayış birliği oluşturacak 
diyalog platformlarının kurumsal olarak teşkili gerekmektedir. Bir temel yaklaşım olarak enerji güvenliğinin, kaynakların güvenliği, ulaştırma güvenliği, Pazar güvenliği, fiyat güvenliği ve fiziki güvenlik olduğu düşünüldüğünde, NATO’nun ulaştırma güvenliği ile fiziki güvenlik konusunda gerekli önlemleri almalıdır. 
Kaynakların güvenliği, sadece fiziki güvenlik kapsamında değildir. Aynı zamanda 
ve daha öncelikli olarak siyasi ortamın yapısı, istikrarın sağlanması, jeopolitik 
tercihlerin yönü, ekonomik sistemin içeriği ve mülkiyet/işletme kuralları gibi 
hususları da kapsamaktadır (Çomak, Hasret., “Güvenliğin Yeni Boyutlari, Nato 
Ve Türkiye”, http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1548/guvenligin_yeni_ 
boyutlari_nato_ve_turkiye, (e.t. 13.06.2010) 

Orta Asya sorunları günümüzde yaygınlaşan asimetrik tehditler olarak 
belirmekte, özellikle de yakın zamana kadar nispeten bölgesel bir olgu olarak 
algılanan terörizmin gelişmesinde dolaylı katkısı bulunmakta, küreselleşmenin de getirdiği imkânlar ile bölgesel sınırların ötesine geçmektedir. Terörizmle 
mücadelenin başlangıcının bu sorunların aşılması ile mümkün olacağını kabulden hareketle, NATO’nun askeri kanadı ile başlatılan bu sürecin BM, AGİT, AB girişimlerini de dahil ederek, ilgili ülkelerle ikili işbirliği yapmak gerekmektedir. 

7. KAYNAKLAR 

AKÇADAĞ, Emine. (2010). “NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti: Aktif Angajman, Modern Savunma”, 24 Kasım 2010) 
ALDIS, A. ve G. HERD, “Managing Soft Security Threats: Current Progress and Future Prospects”, European Security, XIII, 2004.,s.170 
AL-QAHTANI, Mutlaq. “The Shanghai Cooperation Organization and the Law of International Organizations”, Chinese Journal of International Law, Vol. 
5, No. 1, 2006, 129-147.,s.129. 
AYDIN, Mustafa. “Geçiş Sürecinde Kimlikler: Orta Asya’da Milliyetçilik, Din ve Bölgesel Güvenlik”, M. AYDIN (Der.), Küresel Politikada Orta 
Asya,Ankara, Nobel, 2005a, 245-266., s.250-251. 
Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler,  
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=915:balangcndan-buguene-nato-stratejikkonseptinin-gecirdii-
evreler-dsa&catid=122:analizler-guvenlik&Itemid=147(e.t:27.12.2010) 

BİLGİN, Mert., “Yeni Asya’nın Enerji Paradigmasında Orta Asya ve Kafkaslar: Rusya, AB, ABD, Çin, İran ve Türkiye arasındaki açmazlar ve stratejik 
açılımlar ”, http://stratejikongoru. org/pdf/yenias yanin enerjiparadigmasi.pdf., (e.t. 10/08/2010). 
BOZKURT, Enver., “Nato’nun Geleceği”, 
http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/7tJmXLMLqy 0CBZ1PlNJzM Um X0 oMcYB.pdf (e.t. 19/08/2012). 

CELALİFER, Arzu. (2008). “Şanghay İşbirliği Örgütü ve İran”, USAK - Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Resmi Ağı, 28.10.2008, 
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=441 (08.10.2009) 
CIA World Factbook 2011, 
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/index.html, (e.t. 19/08/2009)). 
CLAWSON, Patrick.(2003).“US and European priorities in the Middle East”, LINDSTORM, Gustav (ed.). Shift or Rift, Assessing US-EU Relations after 
Iraq, EU Institute for Security Studies, Paris, S: 36, pp.127-146 

ERHAN, Çağrı. (2003). “ABD’nin orta Asya politikası ve 11 Eylül sonrası yeni açılımları”, Stradigma.com Aylık Strateji ve Analiz E-dergisi, Kasım, Sayı 10, 
http://www.stradigma.com/turkce/kasim2003/vizyon_sayi_10.pdf, (19.08.2008). 
ERHAN, Çağrı. (2004). “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün etkileri”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz, (s.123-149). 
ERHAN, Çağrı. (2004). “NATO Niçin Küresel Bir Güvenlik Örgütü Haline Gelmelidir”, Stradigma.com Aylık Strateji ve Analiz E-dergisi, Ocak, Sayı 12, 
http://www.stradigma.com/index.php?sayfa=makale&no=188, (15.02.2009). 
ERHAN, Çağrı. (2005). “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül”, M. AYDIN (Der.), Küresel Politikada Orta Asya, Ankara, Nobel Yayınları, 

ÇELİKPALA, Mitat. (2006). “Sovyetlerden Günümüze Orta-Asya Kafkasya’da Vehhabilik ve İslam”, DEMİRAĞ, Y. ve C. KARADELİ (Ed.), Orta Asya 
ve Kafkasya, Palme Yayıncılık, Ankara. 
ÇOLAKOĞLU, Selçuk. (2004). “Şangay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslar arası İlişkiler, Cilt: 1, Sayı: 1, Bahar, (s.173-197). 
ÇOMAK, Hasret., “ Güvenliğin Yeni Boyutlari, Nato Ve Türkiye 
”,http://www.tasam.org/tr-TR/Ic eri k/ 1548/guvenligin_yeni_boyutlari_nato_ve_turkiye , (e.t. 13.06.2010) 

DEMİR, M. Faruk., “ Sıcak Kuşak Üzerinde Çözüm Arayışları: Nato Afganistan Enerji Güvenliği”, 
http://www.mfarukdemir.com/yayin/enerji_guvenligi_icin_isbirligi.pdf, (e.t. 21/09/ 2010). 
DİRİL, Yasemin., “NATO Zirvesi Amacına Ne Kadar Ulaştı?”, 
http://www.bilgesam.org/ tr/index. php? Optio n= com_content&view=article&id=120:nato-zirvesi-amacna-ne-kadar-ulat&catid= 122:analiz ler- guvenlik& Itemid= 147,( e.t. 04.04.2008). 
DONALDSON, John W. ve Pratt, Martin. (2005). “Boundary and Territorial Trends in 2004”, Geopolitics, Volume: 10, Number: 2, Summer, s: 403. 
DUNCAN,Peter J.S. (2002). “Westwrnisim,Eurasianism and Pragmatisim:The foreing policies of the Post Soviet States,1990-2001”,University College 
Londra, (s:21-22). 
EC (European Communities), Mantzos,L.,et.al. (2003).“European Energy And Transport Trends To 2030 ”, National Technical University , Belgium , January,.S:24. 
EKREM, Erkin ., “Şanghay İşbirliği Örgütü Üzerinde Çin-ABD Sorunları”, 
http://www. turksam. org/ tr/a 946.html ,(e.t. 21.06.2007) 
ERKMEN, Gülru., “Nato’nun Geleceği”, 
http://tarihonline.blogspot.com/2007/09/natonun-gelecei.html (e.t. 11/03/2009). 

FAROUKI, Taji. (1996). “A Fundamental Quest: Hizb ut -Tahrir and the Search for the Islamic Caliphate”, Grey Seal Books, London, 
FARRANT, Amanda. (2006). “Mission Impossible: The Politico-Geographical Engineering of Soviet Central Asia’s Republican Boundaries”, Central 
Asian Survey, XXV, (s:61–74). 
Foreign Affairs Ministry of Peoples Republic of China, “Shanghai Cooperation Organization”, 
http :// www. fm pr c.gov .cn /eng/topics/sco/t57970.htm, (e.t. 04/04/2006). 
FRİTCH , Paul.,“ NATO-Rusya Ortaklığı: Göründüğünden Daha Fazlası”, 
http://www. nato.int/ docu /review/ 2007/issue2/turkish/analysis1.html   ,(e.t. 07.08.2007) 

GLADKYY, Oleksandr. (2003). “American Foreing Policy And US Relations With Russia And China After 11 September”,World Affairs, Cilt: 166, Sayı: 1,Yaz, s.4 
GRAY, Cayne. (2005). “How Has War Changed Since The End Of The Cold War?”,Parameters, Vol: XXXV, No: 1, s.19. 
GÜRER, Cüneyt., “Afganistan Kaynaklı Uyuşturucu Kaçakçılığı ve Uluslararası Güvenliğe Etkileri”, 
http://guneyturkistan.wordpress.com/2009/11/02 /afganistan-kaynakli-uyusturucu-kacakciligi-ve-uluslararasi-guvenlige-etkileri/ (e.t.02/11/2009). 
GÜRLER ,Tugay. (2009). “ Nato’nun Barış İçin Ortaklık Konsepti Ve Güvenlik Politikaları”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 

İKEGAMİ, Masako., “NATO ve Japonya: Asya’da İstikrarın Güçlendirilmesi”, 
http:// www. nato. int/docu / review/ 200 7/issue2/turkish/art4.html,( e.t.07.02.2007). 

International Crisis Group, “Central Asia: Water and Conflict”, ICG Asia Report No 34, Brussels, 30 May 2002, s. 1. 

KARAEVE, Zainiddin. (2005). “Border Disputes and Regional Integration in Central Asia”, Harvard Asia Quarterly, Volume: IX, No: 4, Fall, s:2. 
KHAMİDOV , Alisher. (2003). “Countering the Call: The U.S., Hizb-ut-Tahrir, and Religious Extremism in Central Asia”, The Saban Center for Middle 
East Policy at the Brookings Institution, Analysis Paper, No: 4 Temmuz, (s: 1-6). 
KIMMAGE, Daniel. (2007). “Security Challenges in Central Asia: Implications for the EU’s Engagement Strategy”, CEPS (Central European Policy Studies) Policy Brief, Brüksel, No:139, S:3. 
KISSINGER ,Henry. (2000). “Diplomasi”, Ankara. 
KLARE , Micheal T. (2005). “Kaynak Savaşları: Küresel Çatışmanın Yeni alanları”, Çev.: Özge İnciler, Devin Yay., Ocak, İstanbul. 
KULOĞLU, Armağan. (2007). “NATO’nun 60 Yıla Varan Serüveni”, Global Strateji Enstitüsü, Ankara, 
KÜLEBİ, Ali.,“Orta Asya'nın Öteki Stratejik Zenginliği: Uranyum”,http:// www.Nukte .org/ node/183, (e.t. 12/09/208). 
LIPOVSKI, Igor P. (1996). "Central Asia: In Search of a New Political Identity", Middle East Journal, Vol: 50, No: 2, Kış, (s:211-223). 

MAMATAİPOV, Emil., “Language Legislation Could Heighten Inter-Ethnic Tension in Kyrgyzstan”, 23 Şubat 2004, Eurasianet-Human Rights, 
http://www.eurasianet.org/departments/rights/articles/eav022304a.shtml, (e.t. 19/08/2009). 
MANN, Poonam. “Islamic Movement of Uzbekistan: Will it Strike Back?”,Strategic Analysis, Vol. 26, No. 2, 2002, 17 Kasım 2007, 
http://www.ciaonet.org/olj/sa/sa_apr02map01.html 
MEGORAN, Nick. (2005). “Performance, Representation and the Economics of Border Control in Uzbekistan”, Geopolitics, Vol: X, (s:715-716). 
MENON, Rajan., “In the Shadow of the Bear: Security in Post-Soviet Central Asia”, International Security, Vol. 20, No. 1 (Summer 1995), s. 152;Bkz. 
CIA World Factbook 2011, 
https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/index.html, (e.t. 19/08/2009). 
MENON, Rajan. (2002). “The New Great Game In Central Asia”, Survival, Cilt: 45, No: 2, Yaz. 
MYRAUNET, John ve Simaityte, FAUSTA (2006). “Relations Between Central Asian States and Multilateral Organizations. A Chronology”, BERG, 
Andrea / Anna KREIKEMEYER (Ed.), Realities of Transformation: Democratization of Central Asia Revisited, Nomos. 
NATO Basın ve Enformasyon Bürosu., 2001, S.77-79. 
“NATO’nun Tarihi İstanbul Zirvesi ve Sonuçları”, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, 
http://www.turksae.com/face/index.php?text_id=74 (23.02.2009). 
NATO operations and missions”, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_52060.htm 
“NATO’s relations with Russia”, 
http://www.nato.int/cps/en/SID-5EB4A1BD-146C5480/natolive/ topics_ 50090.htm?; 
“NATO-Russia Council Action Plan on Terrorism” , 
http://www.nato.int/ cps/en /natolive / official_ texts_72737.htm?selectedLocale=en 
NATO'nun Yeni Stratejik Konsepti: Aktif Angajman, Modern Savunma, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=884:natonun-yeni-stratejik-konsepti-aktif-angajman-modern-
savunma&catid=122:analizler-guvenlik&Itemid=147 (e.t.14.12.2010) 
NICHOL, Jim. (2007). “Central Asia’s Security: Issues and Implications for U.S.Interests”, CRS Report for Congress, (s: 20-21). 
NIKITIN, Alexander I. (2007). “Post-Sovyet Military-Political Integration:The Collective Security Treaty Organization and its Relations with the EU and 
NATO”, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, China and Eurasia Forum Quarterly, Vol.5, No:1, (s.35). 
NORLING, N. ve N. SWANSTRÖM (2007). “The Shanghai Cooperation Organization, Trade, and The Roles of Iran, India and Pakistan”, Central 
Asian Survey, XXVI, (s: 429-444). 
OĞUZLU, Tarık. (2012). NATO’nun Dönüşümü ve Geleceği, Ortadoğu Analiz, Nisan Cilt 4, Sayı 40, Nisan. 
Olcott, Martha Brill. (1994). "Central Asia's Islamic Awakening", Current History, Vol: 93, No: 582, April, 
OLCOTT, M. B. ve N. UDALOVA. (2000). “Drug Trafficking on the Great Silk Road: The Security Environment in Central Asia”, Russia and Eurasia 
Program Working Paper, Carnegie Endowment, No: 11, S.2. 
ÖZBAY, Fatih. (2008). “NATO Zirvesinin Galibi Kim?”, BİLGESAM - Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=comcontent&view=article&id=119:nato-zirvesinin-galibi-kim&catid=122:analizler-guvenlikItemid=147, (04.07.2009). 
“Partnerships: A cooperative approach to security”,http://www.nato. int/cps/en/natolive/ topics_ 8433 6. htm? 
RİCHARD L. Wolfel. (2002). “North to Astana: Nationalistic Motives for the Movement of the Kazakh(istani) Capital”, Nationalities Papers, Vol: 30, 
Issue: 3, Eylül, (s: 485-506). 

SAGADEEV, Arthur. (1994). "Rusya ve Büyük Güç Ideolojisi", çev. Cemalettin Tüney, Avrasya Dosyası, Cilt: 1, Sayı :1 
SIMON, Jeffrey, “Partnership for Peace: Charting a Course for a New Era”, US 
Foreign Policy Agenda, Vol. 9, No.2, June 2004, p. 33. 

SPOOR, M. ve A. KRUTOV. (2003). “The ‘Power of Water’ in a Divided Central Asia”, Perspectives on Global Development and Technology, Leiden, II, S.49. 
SÜMER, Gültekin. (2008). “Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politikası”, Uluslararası İlişkiler, Cilt: 5, Sayı: 19, Güz, 
ŞENSOY, Süleyman., ”Avrupa Birliği-Türkiye Orta Asyanin Çok Boyutlu Güvenliği”, 29.04.2008, 
http:// www. tasam.org/tr-TR/Icerik/27/avrupa_birligi_-_turkiye_orta_asyanin_ cok_ boyutlu_guvenligi (e.t. 19/08/2009). 

TABYSHALİEVA, Swanström-Cornell-, Poonam Mann, “Religious Extremism In Central Asia”, Strategic Analysis, Vol. 25, No. 9 (December 2001), 
http://www.ciaonet.org/olj/sa/sa_dec01map01.html, (e.t. 05/11/2003), ss. 5-6 

UÇAR, Fuat. (2007). “Dış Türkler: Türk Dünyasının Parlayan 5 Yıldızı”, Fark Yayınları, Ankara. 
UMBACH,Frank,“ Europe’s Energy NonPolicy”, Globale Energiesicherheit Analyses,Transatlantic Internationale Politik, No:4,Berlin,2004,pp.52-60 .S.54, 
http://en.inter nationalepoliti k.de/archiv/2004/winter2004/europe---s-energy-non-policy.html ,(e.t.03.05.2007). 
UZGEL , İlhan., “ABD ve NATO’yla ilişkiler 1990-2001”,Oran (der.),Türk Dış Politikası, Cilt II, 

VELİEV, Cavid., “Büyük Orta Asya Projesi”, 
http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=522&sayfa=0, (e.t. 19/ 08 /2010). 

WEITZ, Richard., “Orta Asya Ortaklıklarının Yenilenmesi”, 
http://www.nato.int/docu/review /2006 /iss ue 3/ turkish/analysis2.html , (e.t.05.11.2011). 

ZIEGLER, Charles E. (2006). “The Russian Diaspora in Central Asia: Russian Compatriots and Moskow’s Foreign Policy”, Demokratizatsiya, Kış, Vol: 
XIV, (s:103-126) 

http://www.nato.int/docu/review/2005/issue3/turkish/analysis.html, (e.t.25/01/2009) 


***

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI, BÖLÜM 4

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI,  BÖLÜM 4



5. SORUNLARA KARŞI NATO’NUN YAKLAŞIMLARI 

İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla NATO’nun değişimi kaçınılmaz 
olmuş ve NATO’nun devamının tartışıldığı bir ortamdan yeni güvenlik risklerinin 
ortaya çıktığı varsayımıyla NATO’ya yeni görevler biçilmiştir. Böylece NATO 
hem varlığını koruyabilecek hem de daha önce hiç olmadığı kadar politik ve dünya politikalarında küresel bir oyuncu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni güvenlik ortamında NATO’nun karşı koyması gereken riskler; etnik çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasi iktidarsızlıklar, ekonomik zafiyetler ve biyolojik silahların yaygınlaşması olarak belirtilmektedir (Gürler, 2009; 90). 

 NATO’nun görev alanı ile varolan/varolacak stratejisinin yukarıda bahsi 
geçen sorunlara müdahalesinde önemli yer tutacağı gerçeği de göz ardı 
edilmemelidir. NATO’nun görev alanı; kriz yönetimi, barışı koruma, eğitim, 
lojistik destek ve insanı yardıma kadar geniş bir kapsamda olmaktadır (NATO 
operations and missions”,  http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_52060.htm). 
NATO’nun stratejisi ise esas itibarı ile 1949’dan 1991’e kadar geçen dönemde 
“savunma” ve “caydırıcılık” olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte dönemin son 
yirmi yıllık bölümünde “diyalog” ve “detant” (yumuşama)’a giderek artan ölçüde 
önem verilmiş olduğu da söylenebilir. 1991’den sonra ise temeli oluşturan 
“caydırıcılık” ve “savunma” konseptlerinin yanı sıra “işbirliği” ve “güvenlik” 
kavramlarının da kabul edildiği daha geniş bir yaklaşım benimsenmiştir 
(Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler). 

Bu kapsamda NATO’nun alan dışı bölgesinde çıkabilecek kriz ve 
çatışmalarda, barışı koruma adına yapılacak operasyonlarda yeni ortak üyelerin 
askeri kuvvetlerini kullanmayı amaçlanmıştır. Krizlerin çözümünde kendi askerî 
kuvvetleri yerine bu ülkelerin askerî kuvvetlerinin kullanılması planlanmıştır 
(Çayhan ve Ateşoğlu, 1996). Barış İçin Ortaklık (BİO)3 programına katılan 
ülkelerin kuvvetlerini, uzun vadede NATO üyelerinin kuvvetleri ile çalışabilecek 
şekilde geliştirmesini sağlamak amaçlanmıştır. BİO programı, NATO ile Orta 
Asya ülkeleri arasındaki koordinasyonu arttıran bir program olmakla beraber, tek başına bölgesel problemleri çözebilecek bir yapıya sahip olmamıştır. Programın asıl önemi bölge ülkelerinin NATO’nun eğitim vasıtasıyla gelişmelerine katkısı olmaktadır (Simon, 2004; 33). 

3 Barış İçin Ortaklık (BİO) 10-11 Ocak 1994 tarihinde Brüksel’de yapılan NATO zirvesinde, Devlet ve Hükümet Başkanları Barış İçin Ortaklık Programı’nı başlattılar. BİO’ya, Türkmenistan 10Mayıs1994’de, Kazakistan 27 Mayıs 1994’de, Kırgızistan 1 Haziran 1994’de, Özbekistan 13 Temmuz1994’de katılmıştır (Myraunet,2006:250-251). Tacikistan ise bu programa Şubat 2002’de katılmıştır(Erdem Vahit, 2005: 202). Ayrıca Orta Asya ülkelerinin 21 Aralık 1991’den 4 Kasım 2005’ekadarUluslararası örgütlerle ilişkilerinin kronolojik sıralaması için bkz. MYRAUNET, John veSimaityte,FAUSTA. “Relations Between Central Asian States and Multilateral Organizations. A 
Chronology”,BERG, Andrea / Anna KREIKEMEYER (Ed.), Realities of Transformation: Democratization of Central Asia Revisited, Nomos, 2006. 

11 Eylül sonrası dönemde NATO, Avrupa-Atlantik bölgesi dışındaki 
bölgelere kuvvet sevk etmiş, “enerji güvenliği” gibi yeni tehditlerin ortaya 
çıkması NATO liderlerini 2010 yılında yeni bir stratejik konsept oluşturmaya sevk etmiştir (“NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler”) 11 Eylül saldırıları ile birlikte küresel güvenlikle ilgili tehdit algılamalarındaki değişim süreci hızlanarak yeni tehdit unsurları belirginleşmeye başlamıştır. Sonuçta bir güvenlik organizasyonu olan NATO, güvenlik anlayışındaki bu değişime bağlı olarak, XXI. yüzyıldaki güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik yeniden 
yapılanmaktadır. Bu yapılanma sürecinde ABD İttifakı değişime zorlayan lider 
olarak başrol oynamaktadır. XXI. yüzyılın uluslararası sisteminde asimetrik savaş ön plana çıkarken NATO’nun güvenlik konseptindeki değişimle Soğuk Savaş dönemindeki caydırıcılık stratejisi yerine “acil mukabele” ve “müdahale” 
unsurları NATO’nun güvenlik anlayışının temeline oturmuştur. (NATO’nun 
Tarihi İstanbul Zirvesi ve Sonuçları, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, 
http://www.turksae.com/face/index.php?text_id=74 (23.02.2009) 

2010 yılında Lizbon Zirve Toplantısı’nda önümüzdeki on yılda NATO’nun 
neler yapması gerektiği açık ve net bir vizyonla beyan edilmiştir. Günümüzdeki 
güvenlik ortamı, NATO üyesi devletlerin halklarının ve topraklarının güvenliğini 
etkileyecek unsurları bünyesinde barındırdığından güvenliği sağlamak adına 
İttifak’ın sorumluluğunda olan ve üstlenmeye devam edeceği üç temel göreve 
ortak savunma, kriz yönetimi ve işbirlikçi güvenlik olarak işaret edilmiştir. 
Güvenlik ortamı başlıklı bölümde, NATO’nun sınırları dışında oluşan bir 
istikrarsızlık ve çatışmanın özellikle aşırıcılık, terörizm ve silah, uyuşturucu, insan ticareti gibi yasadışı uluslararası aktiviteleri beslemesi durumunda doğrudan İttifak’ın güvenliğine yönelik bir tehdit oluşturacağı; iletişim, ulaşım, transit yollar, uluslararası ticaretin yapıldığı ana arterler, enerji güvenliği ve istikrarın tüm ülkeleri ilgilendirdiği göz önüne alınarak bu alanların zarar görmemesi için aktif uluslararası işbirliğinin gerekli olduğunun su kaynaklarının azalması, artan enerji ihtiyacı gibi çevresel tehditlerin İttifak’ı ilgilendiren bölgelerin güvenlik yapısını değiştirebileceğinin altı çizilmiştir. (Akçadağ, 2010) 

İstikrarlı ve güvenilir enerji tedariki, alternatif enerji ulaştırma hatlarının, 
tedarikçilerinin ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji şebekelerinin 
birbirlerine bağlanmaları kritik önemini korumaktadır. Kritik çevresel ve kaynak 
sınırlamaları, sağlık riskleri, iklim değişiklikleri, su kıtlığı, artan enerji 
gereksinimleri NATO’nun ilgi sahasındaki güvenlik ortamını şekillendirecektir. 
Bu durum NATO planlama faaliyetlerini önemli ölçüde etkileyebilecek 
potansiyele sahip bulunmaktadır (Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik 
Konsepti’nin Geçirdiği Evreler). 

İşbirliği aracılığıyla uluslararası güvenliği geliştirme başlıklı bölüm AB ile 
ortaklığın NATO için temel teşkil ettiği; ayrıca NATO-Rusya işbirliğinin ortak 
barış, istikrar ve güvenlik ortamı oluşturulmasına yaptığı katkı nedeniyle stratejik bir önem arz ettiği; bu nedenle özellikle füze savunması, terör karşıtı 
operasyonlar, uyuşturucu maddelerle ve korsanlara karşı mücadele ile uluslararası güvenliğin desteklenmesi gibi ortak güvenlik çıkarlarının olduğu konularda Rusya ile siyasi istişare ve işbirliğinin geliştirileceği; diyalog ve ortak hareket hususlarında Rusya-NATO Ortaklık Konseyi’nde yararlanılacağı da belgede yer almıştır (Akçadağ, 2010) 

NATO-Rusya Konseyi (NRK) tarafından tecrübelerin diğer ülkelerle 
paylaşılması hususunda oluşturulan ağ, uyuşturucu ticareti ile mücadele 
konusunda eğitim ve NATO-Rusya Konseyinin terörizm konusunda uygulamaya 
geçirdiği eylem planı (NATO’s relations with Russia”, 
http://www.nato.int/cps/en/SID-5EB4A1BD-146C5480/natolive/topics_50090. 
htm?; “NATO-Russia Council Action Plan on Terrorism”, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_72737.htm?selectedLocale=e) 

işbirliğinin ele alındığının göstergeleri olmaktadır. NATO uluslararası örgütler ve 
aktörler ile savunma ve güvenlik konularında işbirliğini kapsamlı yaklaşım 
çerçevesinde geliştirmektedir (“Partnerships: A cooperative approach to 
security”, http://www.nato. int/cps/en/ natolive/ topics_ 8433 6. htm?). 

Avrupa-Atlantik bölgesinin içinde ve dışında, NATO diğer aktörlerle 
birlikte hareket ederek siyasi, sivil ve askeri kriz yönetim araçlarını etkili 
kullanmak suretiyle çözüm üretebilmelidir. İstikrar ve yeniden yapılandırma 
sorumluluğu en uygun olarak bu konularda gerekli birikim, yetki ve yeteneğe 
sahip aktörler tarafından üstlenilmelidir (Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik 
Konsepti’nin Geçirdiği Evreler). 

6. SONUÇ 

Soğuk Savaşın sona ermesi ile artık daha güvenli bir dünyanın kendilerini 
beklediğini düşünenler çok çeşitli tehditleri içinde barındıran geniş bir güvenlik 
algılaması ile karşı karşıya kalmışlardır. Güvenlik kavramı, devletin askeri 
gücünden daha geniş bir eksende düşünülmesi ihtiyacı, yumuşak güvenlik 
kavramının bu alanda kendine yer bulmasını sağlamıştır (Aldis, ve G. HERD, 
2004;170). 

Özellikle iç istikrarsızlık etkenlerini ele aldığımızda, Rusya tarafından 
belirlenen sınırlar, gerçekten ülkeler arasında savaşı sürdürmek için bir 
istikrarsızlık etkeni olarak hesaba katılabilir.4 Taraflar arasında vuku bulacak bir 
çekişmenin, bölgesel veya ülkeler arası olarak kalmayacağı göz ardı 
edilmemelidir. Hepsi uluslararası bir problem haline gelme potansiyeline sahiptir. 

Barış zamanında bile bölgedeki herhangi bir ülkeden karşı tehdit algılayan bir 
devlet bölgedeki veya dışarıdaki ülkelerle anlaşma yapabilir. Bu, özellikle 
Amerikan hedeflerine 11 Eylül saldırısından sonra ortaya çıkmış bir küresel 
mücadele olduğu için Rusya ve Amerika gibi her iki karşıt güç içinde geçerli 
olmuştur. Amerikan hükümetinin bölgeyi gerçek küresel güç olmak için çok 
önemli bir yer olarak gördüğü gibi Rus hükümeti de bu eski Sovyet bölgesinde 
kontrolü kaybetmenin dünya politik ve ekonomik mücadelesinde ikinci sıraya 
düşmeyi kabul etmek olduğunun farkındadır. ABD, Rusya, Çin ve İran’ı kontrol 
etmek ve Afganistan’ın güvenliği sağlamak, kazanılan hâkim pozisyonu korumak ve doğal kaynakları kontrol etmek için bu devletlerin zayıflıklarını ve güvenlik sorunlarını istismar edebilir. Bu durum NATO’nun kısa vadede olmasa da uzun vadede AB’nin çıkarlarıyla ters düştüğü takdirde etkinliğini yitirmesine sebep olabilir. 

4 Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in de belirttiği gibi Pakistan Afganistan sınırdaki sorunlar çözülmediği sürece ne yapılırsa yapılsın El-kaide destekli Taliban terörü devam edecektir. 

İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla NATO’nun değişimi kaçınılmaz 
olmuş ve yeni güvenlik risklerinin ortaya çıkmasıyla yeni görevler belirmiştir. 
Böylece NATO hem varlığını koruyabilecek hem de daha önce hiç olmadığı kadar 
politik ve dünya politikalarında küresel bir oyuncu olarak karşımıza çıkacaktır. 

Tabii ki burada NATO’nun faaliyet alanının giderek genişlemesindeki en 
önemli etkenlerden birisi de İttifakın, ABD’nin dış politika önceliklerinde büyük 
önem arz etmesidir. Bu nedenle, Amerikalı politika yapıcıları NATO’nun 
uluslararası sistemdeki ağırlığını ABD dış politikasına yaptığı katkılarla bağlantılı 
hale getirerek NATO’nun alan dışı operasyonları ve yeni görev tanımlamalarını 
reddetmesini engellemeye çalışmaktadır. Bu noktada önemli olan unsur Avrupalı müttefikler ile olan ilişkilerdir. ABD, NATO’nun faaliyet alanları ile ilgili 
Avrupalı devletlerin karşı çıkışlarının zararına olacağını bildiği için bu unsuru 
dikkatle göz önünde tutmaktadır (http://www.nato.int/docu/review/2005/ 
issue3/turkish/analysis.html, (e.t. 25/01/2009). Bu bağlamda NATO’nun gelecek dönemdeki politikalarında ABD’nin dış politika çıkarları ve ABD ile Avrupalı müttefikler arasındaki ilişkilerin seyrinin büyük önem taşıdığı ortadadır. 

NATO’nun önemli bir kanadı olan AB’nin, Orta Asya ile ilişkileri 
düzeyindeki gelişmeler açısından bakıldığında en önemli hususun, enerji meselesi olduğunun göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. 21. yüzyılın enerji açısından kıyasıya rekabet şeklinde cereyan edeceği, bir bağımsız değişken olarak enerjinin birçok bağımlı değişken faktörü etkileyebileceği ve enerji üzerinde kontrol sağlamayı başaranın diğer alanlarda da gücü elinde barındırabileceği dikkate alındığında enerji üzerinden geliştirilen politikaların ciddiyeti diğer tüm alanlardaki politikaları gölgede bırakmaktadır. Ayrıca Afganistan’da yaşanacak bir başarısızlık sonucu Avrupa’nın ABD’nin stratejik çıkarlarının egemen olduğu NATO’dan bağımsız bir Avrupa ordusu fikrinin hayata geçirilmesini çabuklaştırabilir. Kurulması durumunda NATO ile beraber çalışacak olan Avrupa ordusu, her ne kadar Avrupalı politikacılar Avrupa devletlerinin NATO’dan ayrılması ihtimaline değinmeseler de, Avrupa ve Amerika’nın farklılaşan çıkarları ve dış politikalarını göz önüne aldığımızda NATO’nun kısa vadede olmasa bile uzun vadede yok olması ihtimalini bu kapsamda gündeme getirebilir (Erkmen, Gülru., “Nato’nun Geleceği”, http://tarihonline.blogspot.com/2007/09/natonun-gelecei.html (e.t. 11/03/2009). 

Fakat belirsizliğini korumakla beraber, Soğuk Savaşın sona ermesi, 
NATO’nun varlığını ortadan kaldırmamıştır. NATO’nun, üyelerinin güvenlik ve 
istikrarı için politik danışma ve askeri işbirliği sağlayan bir ittifak oluşu ve bu 
özelliklere sahip bir İttifakın yaşamını devam ettirmesinin, Avrupa’nın 
bütünleşmesi için en önemli faktörlerin birini oluşturması hep göz önünde 
bulundurulacaktır. NATO’nun varlığını devam ettirmesi için ikinci önemli sebep 
ise, NATO’nun BM ve AGİT gözetiminde kriz yönetimi, barışı korumaya yönelik 
bölgesel sorunlara bulacağı çözümler olacaktır. NATO’nun Afganistan’a verdiği 
desteğin devamı ve yürütmekte olduğu harekâtın başarısı NATO’nun geleceği 
açısından önem taşımaktadır. Üçüncü önemli sebep ise, bundan sonra küresel 
terörizmle mücadele kapsamında, dolayısıyla bahsi geçen sorunların terörizme 
olan katkısının bertaraf edilmesinde, NATO’nun üstleneceği öncü roldür. 11 Eylül sonrasında ABD’nin güvenlik politikasında meydana gelen değişiklikle 
“asimetrik savaş” kavramının kabulü bunun göstergesidir. Bu nedenle kolektif 
savunma da bütün dünya için İttifak’ın temel amacı olmaya devam edebilecektir 
(Bozkurt, Enver., “Nato’nun Geleceği”, http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/ 
7tJmXLMLqy 0CBZ1PlNJzM Um X0 oMcYB.pdf (e.t. 19/08/2012). NATO’nun 
güvenlik konseptindeki değişimle Soğuk Savaş dönemindeki caydırıcılık stratejisi yerine “acil mukabele” ve “müdahale” unsurları NATO’nun güvenlik anlayışının temeline oturmuştur (“NATO’nun Tarihi İstanbul Zirvesi ve Sonuçları”, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, http://www.turksae.com/face/index.php?text_id=74   (23.02.2009). 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***