Mavi Marmara Saldırısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mavi Marmara Saldırısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2020 Perşembe

YUNANİSTAN-İSRAİL YAKINLAŞMASININ TÜRKİYE VE BALKANLARA ETKİSİ BÖLÜM 2

YUNANİSTAN-İSRAİL YAKINLAŞMASININ TÜRKİYE VE BALKANLARA  ETKİSİ  BÖLÜM 2





İsrail ve Yunanistan Arasında Dostluk Dönemi

Mehmet Şahin, İsrail-Yunanistan yakınlaşmasına ilişkin İsrail’in, Yunanistan’ın yıllarca Türkiye’ye karşı kullandığı “Düşmanımın düşmanı dostumdur” düşüncesiyle yaklaştığını söylemektedir.34 Yunanlı akademisyen Thanos Dokos ise, özellikle 2010 itibarıyla İsrail- Yunanistan ilişkilerinde yaşanan canlanmayı üç nedene bağlamaktadır. İlk olarak, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerileme sonucunda İsrail’i Doğu Akdeniz’deki stratejik derinliğini arttırması için alternatif bir ortağa ihtiyacı ortaya çıkmıştı. İkinci olarak, Netanyahu hükümetinin Filistinlilere yönelik sert tutumu nedeniyle Batı tarafından eleştirilen ve giderek
yalnızlaşan İsrail için Yunanistan bir çıkış kapısı olarak algılanmıştı. Üçüncü olarak da, Atina içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle uluslararası piyasaların dışında kalmış ve yabancı yatırımlara ihtiyaç duymaktaydı. 

Yunanistan bu ihtiyacını Yahudi sermayesi ile telafi etmeyi arzulamakta ve aynı zamanda yine kriz nedeniyle azalan stratejik önemini yeniden yükseltmeyi hedeflemekteydi. Son olarak Mısır’daki gelişmeler, Suriye’deki iç savaş, İran’ın
nükleer programı, Ürdün ve Lübnan’da da olası istikrasızlığın yaşanması İsrail’in bölge dışı ittifaklara yönelmesine neden olmuştur demektedir.35

Aslında İsrail ve Yunanistan ilişkilerinde yakınlaşma adımları daha önce de belirtilen Simitis’in Başbakan olduğu dönemde atılmıştı. Dönemin Yunanistan Milli Savunma Bakanı Yerasimos Arsenis Aralık 1994’te İsrail’e resmi ziyarette bulunan ilk Yunanlı Savunma Bakanı olarak tarihe geçmiş ve iki ülke arasında askeri işbirliği anlaşması imzalanmıştır.36

Ancak her iki ülke söz konusu anlaşmayı bu dönemde faaliyete geçirmekten sakınmıştır. John M. Nomikos İsrail ile Yunanistan arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasının hayata geçirilmemesinin nedenleri olarak Yunanistan’ın Arap dünyasına yabancılaşmayı istememesi, İsrail’in de Türkiye’yi rahatsız etmekten çekinmesi olarak değerlendirmektedir.37 Başka bir Yunanlı araştırmacı ise Türkiye-İsrail stratejik ilişkilerinin benzerinin İsrail ile Yunanistan arasında yaşanmasının mümkün olamayacağını savunmaktadır. Yunanistan’ın Türkiye ile bu konuda rekabet edemeyeceğini, dolayısıyla İsrail ile stratejik ilişkiler geliştirmeyi düşünmemesi gerektiğinin altını çizmektedir. Onun yerine tarihsel olarak İsrail ile daha yakın bir ilişki içinde bulunan “Kıbrıs” GKRY ile Yunanistan’ın bağlarının güçlenmesi gerekliliğine vurgu yapmaktadır.38 

   Daha önce de ifade edildiği gibi tarihsel olarak iki ülkenin farklı çıkar ve tehdit algılamaları ve son olarak dönemin şartları gibi nedenlerden ötürü İsrail-
Yunanistan yakınlaşması 2010 yılı itibarıyla yaşanmaya başlamıştır.

    Basına yansıyan haberlere göre dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu 2010’un Şubat ayında Moskova’daki Puşkin Lokantası’nda “tesadüfen”39 İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile bir araya gelmiş ve bu görüşmenin ardından iki ülke arasında askeri, istihbari ve turizm alanlarında işbirliği ilişkileri güçlenmeye başlamıştır. 2010 yılının Şubat ayında Papandreu-Netanyahu “tesadüfi” görüşmesinin ardından, önce Yorgo Papandreu Temmuz
2010’da İsrail’e gitmiş, bir ay sonra, Ağustos ayında da İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Yunanistan’a ilk resmi ziyarette bulunan İsrail Başbakanı olmuş ve bu ziyaretten iki ay sonra 18 Ekim 2010’da ise iki ülke sivil havacılık konusunda bir anlaşmaya imza atmışlardır.
   İddialara göre aslında, Yunanistan bu anlaşma öncesi zaten İsrail Hava Kuvvetleri’nin Yunan Hava Sahasında askeri eğitim uçuşları yapmasına izin vermişti.40

2011 yılının Ocak ayında İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın Atina ziyaretinde iki ülke terörizme karşı stratejik güvenlik işbirliği konusunda ortak komite kurulması kararı almıştır.41 

   Temmuz 2011’de Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papoulias İsrail’e gitmiş, mevkidaşı İsrail Cumhurbaşkanı Simon Perez ise bir yıl sonra, 6-9 Ağustos 2012 tarihlerinde Cumhurbaşkanı sıfatıyla Yunanistan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Yine 2011 yılında, 4 Eylül’de dönemin Yunanistan Milli Savunma Bakanı Panagiotis Beglitis ve İsrail Savunma Bakanı güvenlik işbirliği anlaşmasına imzalamışlardır.42 Bu ziyaretler silsilesi 2012 ve 2013 yılında da devam etmiştir. İki ülke arasındaki ziyaretler zincirine son olarak 4 Ekim 2013’ta
Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ve 12 Yunanlı Bakan ile İsrail’e ziyaret
gerçekleştireceği ziyaret eklenebilir. Yunan basınında yer alan haberlere göre görüşmelerin ana maddesi enerji alanında işbirliğini geliştirmek olacaktır. Bunun yanı sıra ekonomik işbirliği, turizm ve teknoloji alanlarında da ikili anlaşmaların gerçekleşmesi de beklenmektedir.43

Güney Kıbrıs’ın Rolü

Enerji alanında İsrail’in kendi kıta sahanlığı içerisinde geniş bir alanda doğal gaz rezervi bulmuş olması ve bunu bir şekilde Avrupa’ya taşımak istemesi önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. İsrail, kıta sahanlığı içerisinde bulunan doğal gazı Avrupa’ya satmayı arzulamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’yi kaybettikten sonra bu satışı Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren sürekli gelişme eğilimi arzeden Türkiye-İsrail ilişkileri çerçevesinde İsrail, Türkiye’nin tepkisine neden olmamak düşüncesiyle GKRY tarafından önerilen; Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin Orta ve Doğu Akdeniz bölgesi içinde Adriyatik’ten başlayıp Doğu Akdeniz’in sonu olan İsrail sahillerine kadar uzanan Münhasır Ekonomik Bölge kurulmasına ilişkin anlaşmayı sonuçlandırmaya yönelik herhangi bir adım atmamıştır. Ancak Türkiye ile ilişkilerin “Dökme Kurşun Operasyonu”, “Davos Krizi” ve son olarak “Mavi Marmara” saldırısından sonra kopma noktasına gelmesinin hemen ardından
İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında 17 Aralık 2010 tarihinde Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasını imzalanmıştır. Türkiye, böyle bir anlaşmanın Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını yok saymak anlamına geleceği ve Kıbrıs müzakerelerini olumsuz etkileyeceği ve Doğu Akdeniz'de barış ve istikrara katkı sağlamayacağını vurgulamış, ancak, yapılan sert açıklama herhangi bir sonuç doğurmamıştır.44

İddialara göre İsrail Başbakanı Netanyahu Ağustos ayında Yunanistan’a gerçekleştirdiği ziyaret esnasında Atina’ya İsrail’in doğal gazının Avrupa’ya satışında transit ülke olması teklifinde bulunmuştu. İsrail Dışişleri Bakanı da yine aynı çerçevede İsrail doğal gazının Güney Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a ulaştırılması ve hatta potansiyel olarak görülen Bulgaristan ve Romanya pazarlarına da Yunanistan üzerinden satış yapılmasını teklif etmiştir.45 

  Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervlerinin değerlendirilmesinin İsrail ekonomisine büyük katkı sağlayacağı sık sık dile getirilmektedir. Aynı zamanda İsrail’in uluslararası piyasalarda daha etkin bir şekilde yer almasını sağlaması açısından söz konusu anlaşma ve yakınlaşmaya bu nedenle önem verildiğinin de altı çizilmektedir.46

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan açısından bir değerlendirme yapılacak olursa İsrail ile gerçekleştirilmeye çalışan enerji işbirliğinin temel nedenini ekonomik çıkarların oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Güney Kıbrıs AB’ye üye olmayı başarmış ancak adanın bölünmüşlüğü gerçeğini ortadan kaldıramamıştır. Yunanistan gibi Kıbrıs Rum Yönetimi yanlış ekonomi politikaları nedeniyle ekonomik kriz yaşamaktadır. Dolayısıyla böyle bir işbirliği ekonomisine katkı sağlayacaktır. Öte yandan İsrail ile yakın ilişki içinde olması adaya Türkiye tarafından olası yeni bir müdahaleyi engelleme anlamını taşımaktadır.

   Ayrıca son yıllarda enerji koridorları güvenliğinin uluslararası ortamda giderek önem arz etmeye başladığı da dikkate alındığında Güney Kıbrıs böylelikle kendi çapında stratejik önemini garanti altına almayı çalıştığı düşünülmektedir.

Tüm gelişmelere rağmen birçok Yunanlı, Yahudi ve yabancı araştırmacı, gazeteci ve akademisyen de dile getirdiği gibi iki ülke yakınlaşmasının olumlu bir adım olduğunu düşünse de Yunanistan’ın İsrail açısından Türkiye’nin yerini ikame edemeyeceği düşünülmektedir. Aynı zamanda Yunanistan ve İsrail yakınlaşması nın 1990’larda Türkiye’nin İsrail ile yakınlaşmasına tam olarak benzediğini söylemek de doğru doğru olmayacaktır.

   Çünkü Yunanistan ve İsrail ilişkilerinin değişen şartlar ve çıkarlar doğrultusunda geliştiğini açıkça görmekteyiz. Dolayısıyla dış politikada, en azından Yunanistan ve İsrail için realist görüşün halen hakim olduğu görüşünün belirtilmesinde sakınca olmadığı da düşünülmektedir.

Son yıllarda ekonomik kriz nedeniyle iç politikasına odaklanan ve dış politikasında daha “uzlaşıcı” bir tavır sergileyen Yunanistan için İsrail ile işbirliği, İsrail-Güney-Kıbrıs- Yunanistan enerji işbirliği, İsrail’in Balkanlar’da aktifleşmesi gelişmeler yine ekonomik çıkar çerçevesinde değerlendirilmektir. Ancak yine de Türkiye temelli bir dış politika çizgisinden vazgeçilmiş olduğu görünse de, Yunanistan İsrail ile ilişkilerinin meyvelerini ABD nezdinde Yahudi lobileri aracılığıyla da toplamak istediğini dile getirmektedir.

İsrail’in Balkanlar’a Artan İlgisi

Neubauer, İsrail’in Balkan ülkelerine yönelmesini ve işbirliği alanlarını geliştirmeye yönelik çabalarını Türkiye ile gerginleşen ilişkiler ve Batı tarafından Netanyahu hükümetinin Ortadoğu barış sürecine isteksiz olan taraf olarak algılanmasından kaynaklandığını ifade etmektedir.47

Bu bağlamda İsrail’in Bulgaristan ile gelişen ilişkilere bakacak olursak, İsrail’de yayınlanan Haaretz Gazetesi haberine göre Bulgaristan Başbakanı Borisov, İsrail Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçakların Bulgaristan hava sahasında askeri uçuş eğitimi yapmasına kendisi izin vermişti. Söz konusu habere göre İsrail-Bulgaristan ilişkilerinin gelişmesinde İsrail’in çabaları kadar Bulgaristan Başbakanı Borisov’un da yaklaşımı önem taşımaktadır. Borisov on sekiz yıl
sonra İsrail’i ziyaret eden ilk Bulgaristan Başbakanı olmuştur.48 Bulgaristan Başbakanı Borisov’un İsrail İstihbarat Şefi Meir Dagan ile yapmış olduğu görüşme iki ülke arasındaki istihbari işbirliğinin de bir göstergesi olarak yorumlanmıştır. Ayrıca Netanyahu ve Dagan ile toplantı yapmayı isteyen ve özellikle de istihbarat ve güvenlik alanlarında işbirliği talep eden ve İsrail uçaklarına hava sahasını açma teklifinde bulunan Bulgaristan Başbakanı Borisov
olduğu iddia edilmektedir.49

İsrail Başbakanı’nın 5 Temmuz 2011 tarihinde Bulgaristan’a gerçekleştirdiği iadeyi ziyaret sırasında iki ülke arasında Bulgar hava sahasının İsrail Hava Kuvvetleri tarafından askeri eğitim amacıyla kullanılmasına ilişkin anlaşmanın dışında ekonomi ve ticaret alanlarında çeşitli anlaşmalar imzalanmıştır.50 

Bulgaristan, İsrail’e sunduğu fırsatlar karşılığında, Yunanistan gibi, İsrail’in ileri teknoloji alanındaki kapasitesinden faydalanmayı ve bunun yanında İsrailli turistleri Türkiye yerine Bulgaristan’a çekmeyi amaçlamaktadır.

İsrail’in aynı dönemde Balkanlar’da ilişkilerini güçlendirdiği diğer bir ülke Romanya olmuştur. İsrail ile Romanya arasında 2004 yılından bu yana askeri alanda gelişmeler yaşanmaktadır. Küçük bir ülke olması nedeniyle stratejik derinliği olmayan İsrail, Romanya ile ilişkilerini geliştirerek Hava Kuvvetleri’nin eğitimini geliştirme çabası içerisindedir.

Romanya’da 27 Temmuz 2010’da meydana gelen ve altı İsrailli subayın öldüğü helikopter kazası, iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin seyri açısından bir gösterge olmuştur.51

Askeri ilişkilerin yanı sıra söz konusu iki ülke ilişkilerinin ekonomik boyutu da
bulunmaktadır. Fikret Ertan’ın haberine göre göre, Romanya’daki İsrail yatırımları iki milyar doların üzerine çıkmıştır. Meşrubat, süt ürünleri, hayvancılık, sigortacılık, dünya çapında şirketlerin temsilcilikleri, araba kiralama, mühendislik, gazino işletmeciliği, tarım, bilişim, inşaat gibi alanlarda olmak üzere İsrail yatırımları Romanya’da kendini göstermektedir.

Bugün Romanya’da İsrail’e kayıtlı 3.500 kadar şirket faaliyet göstermektedir. Bunun yanında İsraillilerin sahip olduğu ancak üçüncü ülkelerde kayıtlı 2000 kadar şirkette mevcuttur.

İsrailliler ticari alandaki bu faaliyetleriyle Romanya ekonomisinde önemli bir yer
edinmektedirler. Ticari ilişkilere ilaveten 30 bin kadar İsrail vatandaşının aynı zamanda Romanya vatandaşı olduğu ve bu sayede Avrupa Birliği’nde serbestçe hareket etme imkânına sahiptirler. Ayrıca, yaklaşık 200 bin Romanya vatandaşı da İsrail’de göçmen işçi olarak çalışmaktadır. İsrail söz konusu fırsatları kullanarak Romanya ile ilişkilerini daha ileri bir düzeye taşıma gayreti içerisindedir.52

Sonuç Yerine

İsrail-Yunanistan yakınlaşması, İsrail’in Güney Kıbrıs Yönetimi ile ilişkilerini geliştirmesi ve son olarak yine İsrail’in Balkan ülkelerine ilgisinin artması Türkiye gibi bölgesel bir müttefiki “kaybetmiş” olmasından kaynakladığı aşikârdır. Öte yandan İsrail’in Yunanistan yakınlaşması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Bulgaristan, Romanya gibi Balkan ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye çalışması ve bu yönde girişimlerde bulunması bölgesel istikrar ve barış açısından önemlidir. Ancak bu ilişkiler vasıtasıyla Türkiye’nin yarattığı boşluğu doldurmasını beklemek ya da Türkiye’yi zor durumda bırakacak bir ittifak çizgisi oluşturmasının kolay olmadığı düşünülmektedir.

Yunanistan İsrail ile gelişen ilişkilerini ihtiyatlı bir şekilde değerlendirmektedir. Her ne kadar Yahudi yatırımları ve İsrail ile enerji alanında işbirliğinin ekonomik anlamda ülkeye rahatlık sağlayacağı biliniyor olsa, geleneksel Arap yanlısı politikasından ve Arap sermayesinden vazgeçmeyecektir. Aynı zamanda Filistin meselesinde de geleneksel çizgisinden taviz vermesi de beklenmemektedir.

Bulgaristan ve Romanya iki kutuplu sistemin sona ermesinin ardından sancılı dönüşüm süreçlerini tamamlayarak AB üyesi olmayı başarmışlardır. Ancak ekonomik anlamda çekirdek AB üye ülkeleri seviyesine ulaşmayı henüz başaramayan bu iki ülke İsrail vasıtasıyla tıpkı Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi İsrail sermayesini ülkelerine çekmeyi amaçlamaktadırlar. Dolayısıyla bu çalışmada ele alınan yakınlaşmanın Türkiye’nin bölgede etkisini ortadan kaldıramayacağına ancak yine de önemsenmesi gereken gelişmeler olarak
değerlendirilmesi gerekliliğine inanılmaktadır.


KAYNAKÇA

Birgül Demirtaş-Coşkun, “Küreselleşmenin İkili Sorunlara Yansıması: Türk-Yunan İlişkileri Örneği”, Birgül Demirtaş Coşkun (der.), 
Türkiye-Yunanistan Eski Sorunlar, Yeni Arayışlar, ASAM, Ankara, 2002, s. 174-211.

Çağrı Erhan-Ömer Kürkçüoğlu, “1980-90 Orta Doğu’yla Arap Olmayan Devletlerle İlişkiler”,
Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, (1980-2001), İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s. 568-579.

George A. Kouvertaris, “The 1967 Military Coup and the Role of the Military in Greek Politics”, George A. Kouvertaris (ed.), Studies on Modern Greek Society 
and Politics, New York, Columbia University Press, 1999, pp. 129-151.

İlhan Uzgel, “1990-2001 ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, 
(1980-2001), İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s. 243-325.

Mehmet Şahin, “Ortadoğu’da Yalnızlaşan İsrail Yeni Müttefikler Arayışında”, Ortadoğu Analiz, Cilt 3, Sayı 25, Ocak 2011, s. 31-37.

M. Murat Hatipoğlu, “Yunanistan’ın Dış Politikası ve Balkanlar (1990-2000)”, Ömer. E. Lütem ve Birgül Demirtaş Coşkun (der.), Balkan Diplomasisi, Ankara, 
ASAM, 2001, s. 33-66.

Nikolaos A, Stavrou, “Ideological Foundations of the Panhellenic Socialist Movement”,
Nikolaos A. Stavrou (ed.), Greece Under Socialism A NATO Ally Adrift, New York, Orpheus Publishing, 1988, pp. 11-40.

Nuri Yeşilyurt-Atay Akdevelioğlu, “AKP Döneminde Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”, İlhan Uzgel-Bülent Duru (der.), AKP Kitabı Bir Dönüşümün Bilançosu, 
Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009, s. 381-238.

Nuri Yeşilyurt, “İkinci İntifada Sonrası Filistin Sorunu ve Barış Süreci (2001-2011)”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar,
Cilt III (2001-2012), İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 439-440.

Özlem Tür, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime?”, Ortadoğu Analiz, Cilt 1, Sayı 4, Nisan 2009, s. 22-29.

Serhat Erkmen, “1990’lardan Günümüze Türkiye-İsrail Stratejik İşbirliği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 2, Sayı 7 (Güz 2005), s. 157-185.

Sigurd Neubauer, “How the Emerging Balkan-Israeli Strategic Alliance could Alter Energy Security in the Eastern Mediterranean Basin, Journal of Regional 
Security, Vol 7, No. 1, 2012, s. 33-44.

Spiros. Ch. Kaminaris, “Greece and the Middle East”, Middle East Review of International Affairs, Vol 3, No. 2, June 1999, pp. 36-46.

Türel Yılmaz, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Tarihten Günümüze”, Akademik ORTA DOĞU, Cilt 5, Sayı 1, 2010, s. 9-24.

Vassilis K. Fouskas, Balkanlar Ortadoğu Kafkasya Soğuk Savaş Sonrası ABD Politikaları, çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul, Aykırı Yayıncılık, 2004.

Yannis Kapsis, “The Philosophy and Goals of PASOK’s Foreign Policy”, Nikolaos A. Stavrou (ed.), Greece Under Socialism A NATO Ally Adrift, New York, 
Orpheus Publishing, 1988, pp. 41-62.

Yunanca Kaynaklar

Βιβή Κεφαλά, “Η Ελληνική Εξωτερική Πολιτική στη Μέση Ανατολή”, επιμ. Παναγιώτης
Τσάκωνας, Σύγχρονη Ελληνική Εξωτερική Πολιτική, Τόμος Β, Αθήνα, Σιδέρης, 2003, σ. 655- 692.

Γιάννης Γ. Βαληνάκης, Εισαγωγή στην Ελληνική Εξωτερική Πολιτική 1949-1988, Δ’ Έκδοση,
Θεσσαλονίκη, Παρατηρητής, 1988.

Δημήτρης Μητρόπουλος, “Εξωτερική Πολιτική και Ελληνικά Μέσα Μαζικής Ενημέρωσης:
Υποταγή, Χειραφέτηση και Απάθεια”, επιμ. Παναγιώτης Τσάκωνας, Σύγχρονη Ελληνική
Εξωτερική Πολιτική, Τόμος Α, Αθήνα, Σιδέρης, 2003, σ. 275-295.

Θάνος Βερέμης-Θεόδωρος Κουλουμπής, Ελληνική Εξωτερική Πολιτική Διλήμματα Μιας Νέας
Εποχής, Αθήνα, Εκδόσεις Σιδέρης, 1997.

Μάριος Ευρυβιάδης “Ο ηγεμονικός άξονας Τουρκίας-Ισραήλ Συνέπειες για τη ελληνική
ασφάλεια”, επιμ. Χρ. Κ. Γιαλλουρίδης- Παναγιώτης Ι. Τσάκωνας, Ελλάδα και Τουρκία Μετά
το Τέλος του Ψυχρού Πολέμου, Αθήνα, Εκδόσεις Σιδέρης, 1999, σ. 293-323.

Μ. Ξανθάκης, κ.α., Οι Αραβικές Χώρες: Διεύρυνση των Οικονομιών τους και των Σχέσεων
τους με την Ελλάδα, Αθήνα, Ίδρυμα Μεσογειακών Μελετών, 1989.

Π. Κ. Ιωακειμίδης, “Το Μοντέλο Σχεδιασμού Εξωτερικής Πολιτικής στην Ελλάδα”,
Σύγχρονη Ελληνική Εξωτερική Πολιτική, Τόμος Α, επιμ. Παναγιώτης Τσάκωνας, Αθήνα,
Σιδέρης, 2003, σ. 91-136.

Παναγιώτης Τσάκωνας, “Εισαγωγή”, επιμ. Παναγιώτης Τσάκωνας, Σύγχρονη Ελληνική
Εξωτερική Πολιτική, Τόμος Α, Αθήνα, Σιδέρης, 2003, σ. 17-43.

Χρ. Κ. Γιαλλουρίδης, “Εισαγωγικές Παρατηρήσεις Σ’ένα Μεταβαλλόμενο Διεθνές
Σύστημα”, επιμ. Χρ. Κ. Γιαλλουρίδης- Παναγιώτης Ι. Τσάκωνας, Ελλάδα και Τουρκία Μετά
το Τέλος του Ψυχρού Πολέμου, Αθήνα, Εκδόσεις Σιδέρης, 1999, σ. 13-43.

İnternet Kaynakları

Αλ. Άγγελος Αθανασόπουλος, “Στο επίκεντρο της επίσκεψης Λίμπερμαν η ενεργειακή
συνεργασία Ελλάδος – Ισραήλ”, Το Βήμα, 12.01.2011
http://www.tovima.gr/politics/article/?aid=377452, (Erişim 11 Haziran 2013).

Ekavi Athanassopoulou, “Greece-Israel The evolution of the Bilateral Relationship and Future
Challenges”, http://www.ahepa.org/uploads/pdf/10-10-07_Athanassopoulou_remarks.pdf, (Erişim 20 Ağustos 2013).

Erika N. Pont, “Turkish and Israeli Relations and the Eastern Mediterranean Region”, 01
December 2010, http://www.foreignpolicydigest.org/turkish-and-israeli-relations-and-theeastern-
mediterranean-region/, (Erişim 01 Nisan 2013).

Fikret Ertan, “İsrail’in Romanya Yatırımları”, 29 Ağustos 2010,
http://www.timeturk.com/tr/makale/fikret-ertan/israil-in-romanya-yatirimlari.html, (Erişim 20
Ağustos 2013).

Herb Keinon, “Analysis: Disaster shines light on Romania ties”, The Jerusalem Post,
07.27.2010, http://www.jpost.com/International/Analysis-Disaster-shines-light-on-Romaniaties,
(Erişim 20 Ağustos 2013).

John M. Nomikos, “An Outline of Greek-Israeli Strategic Relations, RIEAS,
http://www.rieas.gr/research-areas/greek-studies/115.html, (Erişim 22 Temmuz 2013).
Semih İdiz, “Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor”, Milliyet, 27 Aralık 2010,
http://www.milliyet.com.tr/dogu-akdeniz-de-sular-isiniyor/semihidiz/siyaset/yazardetay/27.12.2010/1331318/default.htm, (Erişim 19 Ağustos 2013).

Thanos Dokos, “The Prospects for Greek-Israeli Relations: A View from Athens”, ELIAMEP Briefing Notes, Sayı 11, Nisan 2013, s.1-4, 
http://www.eliamep.gr/wpcontent/uploads/2013/04/BN1.pdf,  (Erişim 15 Temmuz 2013).

Vassilios Damiras, “Greek-Israeli Relations and the New Assertive Geostrategic Rapprochment”, 
http://www.examiner.com/aerticle/greek-israeli-relations-and-the-newassertive-geostrategic-rapprochement,  (Erişim 01 Nisan 2013).

Vassilios Damiras, “Greece and Israel in an Era of Strategic Friendship and Cooperation”,
http://www.rieas.gr/research-areas/global-issues/middle-east-studies/1604-greece-and-israelin-an-era-of-strategic-friendship-and-cooperation.html, 
(Erişim 01 Nisan 2013).
“Greece Agrees to Military Cooperation”, JTA, 6 December 1994,
http://www.jta.org/1994/12/06/archive/greece-agrees-to-military-cooperation, (Erişim 15 Temmuz 2013. )

“«Τα είπαν» Παπανδρέου - Νετανιάχου για το Ιράν”, 16 Φεβρουαρίου 2010,
http://www.inews.gr/22/atypo-deipno-papandreou-netaniachou-sti-moscha.htm,  (Erişim 22 Temmuz 2013).

“Μπεγλίτης: «Στρατηγική επιλογή η συνεργασία Ελλάδας - Ισραήλ»”, Τα Νέα, 05.09.2011,
http://www.tanea.gr/news/greece/article/4654650/?iid=2, (Erişim 01 Nisan 2013).

“Ενεργειακά θέματα στο επίκεντρο του ταξιδιού Σαμαρά στο Ισραήλ”, Τα Νέα, 6 Οκτωβρίου
2013, http://www.tanea.gr/news/politics/article/5045532/energeiaka-themata-sto-epikentrotoy-
taksidioy-samara-sto-israhl/, (Erişim 06 Ekim 2013).

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “İsrail ile GKRY Arasında İmzalanan MEB Anlaşması Hk.”, No. 288, 21 Aralık 2010, 
http://www.mfa.gov.tr/no_-288_-21aralik-2010_-israil-ile-gkry-arasinda-imzalanan-meb-anlasmasi-hk_.tr.mfa,  (Erişim 19 Ağustos 2013).

“İsrail’den Türkiye’ye Karşı Balkan İttifakı”, Analiz Merkezi, 14 Aralık 2010,
http://www.analizmerkezi.com/haber/-israilden-turkiyeye-karsi-balkan-ittifaki--18070.html, (Erişim 19 Ağustos 2013).

“Israel PM Netanyahu in Bulgaria visit, one of Israel’s best friends in Europe”, EJP, 7 July
2011, http://www.ejpress.org/article/51901, (Erişim 19 Ağustos 2013).


DİPNOTLAR;

1 1980’lerin ilk yıllarından itibaren ülkede PKK terör eylemlerinin başlaması ve giderek ivme kazanması, Körfez
   Savaşı sonrasında Irak’ın Kuzey’inde oluşturulan güvenli bölge ile birlikte terör örgütüne hareket alanı sağlamış
   ve Türkiye’nin önceleri kendi içerisinde bir asayiş sorunu olarak algıladığı ve yaklaştığı sorunun
   “uluslararasılaştığını” fark etmesi, ayrıca “sorunlu” komşuları Suriye ve Yunanistan’ın yine bu dönemde
   yakınlaşmaya başlaması ve PKK’ya destek vermeleri gibi gelişmeler Türk dış politikası açısından ve ülke
   güvenliği açısından tehdit algılamasına yeni bir boyut katmış ve Türkiye’yi bölgesel “ittifak” arayışlarına,
   İsrail’e yönlendirmiştir. Öte yandan İsrail ile yakın temas ve işbirliği yine Türkiye’nin kronikleşmiş Kıbrıs
   sorunu gibi konularda ABD’de Yahudi lobisinin desteğini kazanmasına ve ABD nezdinde bir nevi elini
   güçlendirmesine katkı sağlamıştır.
2 1990’lar boyunca Türkiye-İsrail ilişkilerinin askeri ve ekonomik alandaki işbirliğinin bir değerlendirmesi için
   bakınız Çağrı Erhan-Ömer Kürkçüoğlu, “1980-90 Orta Doğu’yla Arap Olmayan Devletlerle İlişkiler”, Baskın
   Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, (1980-2001),
   İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s. 568-579 ve Serhat Erkmen, “1990’lardan Günümüze Türkiye-İsrail Stratejik
   İşbirliği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 2, Sayı 7 (Güz 2005), s. 157-185.
3 Türel Yılmaz, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Tarihten Günümüze”, Akademik ORTA DOĞU, Cilt 5, Sayı 1, 2010, s. 9.
4 Erkmen, op.cit, s. 167.
5 İlhan Uzgel, “1990-2001 ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş
   Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, (1980-2001), İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s. 274.
6 Erkmen, op.cit, s. 166.
7 Uzgel, op.cit, s. 274-275.
8 Erkmen, op.cit, s. 159. 
9 Nuri Yeşilyurt, “İkinci İntifada Sonrası Filistin Sorunu ve Barış Süreci (2001-2011)”, Baskın Oran (ed.), Türk 
   Dış Politikası,Kurtuluş Savaşından BugüneOlgular,Belgeler,Yorumlar,CiltIII(2001-2012), İstanbul, İletişim 
   Yayınları, 2013, s. 439-440. 
10 Özlem Tür, “Türkiye-İsrail İlişkileri: Yakın İşbirliğinden Gerilime?”, Ortadoğu Analiz, Cilt 1, Sayı 4, Nisan  2009, s. 24. 
11 Nuri Yeşilyurt-Atay Akdevelioğlu, “AKP Döneminde Türkiye’nin Ortadoğu Politikası”, İlhan Uzgel ve 
    Bülent Duru (der.), AKPKitabıBir Dönüşümün Bilançosu, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009, s. 392-393. 
12 Erkmen, op.cit, s. 173. 
13 Yılmaz, op.cit, s. 19-20. 
14 Βιβή Κεφαλά, “Η Ελληνική Εξωτερική Πολιτική στη Μέση Ανατολή”,επιμ. Παναγιώτης Τσάκωνας, 
    ΣύγχρονηΕλληνικήΕξωτερικήΠολιτική, Τόμος Β, Αθήνα, Σιδέρης, 2003, σ. 671. 
15 Ekavi Athanassopoulou, “Greece-Israel The evolution of the Bilateral Relationship and Future Challenges”, 
     http://www.ahepa.org/uploads/pdf/10-10-07_Athanassopoulou_remarks.pdf, (Erişim 20 Ağustos 2013). 
16 Γιάννης Γ. Βαληνάκης, ΕισαγωγήστηνΕλληνικήΕξωτερικήΠολιτική1949-1988, Δ’ Έκδοση, Παρατηρητής, 
    Θεσσαλονίκη, 1988, σ. 20. 
17 Βαληνάκης, Ibid., σ. 20. 
18 Vassilios Damiras, “Greek-Israeli Relations and the New Assertive Geostrategic Rapprochment”,
    http://www.examiner.com/aerticle/greek-israeli-relations-and-the-new-assertive-geostrategic-rapprochement, (Erişim 01 Nisan 2013).
19 Κεφαλά, op.cit, σ. 673; Ayrıca bkz. Yannis Kapsis, “The Philosophy and Goals of PASOK’s Foreign Policy”,
    Nikolaos A. Stavrou (ed.), Greece Under Socialism A NATO Ally Adrift, New York, Orpheus Publishing, 1988, p. 57.
20 Yunan ordusunun 1967 darbesi ve Yunan siyasi hayatındaki rolü için bkz., George A. Kouvertaris, “The 1967
    Military Coup and the Role of the Military in Greek Politics”, George A. Kouvertaris (ed.), Studies on Modern
    Greek Society and Politics, New York, Columbia University Press, 1999, pp. 129-151.
21Yunanistan 1973 Yom Kipur Savaşında tarafsız olduğunu ve topraklarındaki üslerin Arap ülkeleri aleyhinde
    kullanılmasına izin vermeyeceğini ilân etmiş olsa da Girit’teki Suda Amerikan Üssünden İsrail’e destek vermek
    için ABD uçakları tarafından kullanıldığı da bilinmektedir, bkz., Βαληνάκης, op.cit, σ. 115-116.
22 Vassilios Damiras, “Greece and Israel in an Era of Strategic Friendship and Cooperation”,
    http://www.rieas.gr/research-areas/global-issues/middle-east-studies/1604-greece-and-israel-in-an-era-ofstrategic-friendship-and-cooperation.html,    
    (Erişim 01 Nisan 2013).
23 Yunanistan, Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelere herhangi bir yabancı devletin etkin şekilde engel olmaması ve
    NATO’nun Yunanistan’a destek olmadığı inancına dayanarak 14 Ağustos 1974 tarihinde NATO’nun askeri
    kanadından ayrıldığını açıklamıştır. Yunanlı siyasetçiler Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadından
    ayrılmasıyla ABD’nin komünizmi çevreleme politikası önemli yere sahip olan ittifakın güney kanadının
    çökeceğine ve dolayısıyla ABD’nin böyle bir felaketi engellemek için Türkiye’ye baskı yapacağını ve Türk
    ordularının bu sayede adadan çekilmesinin sağlanacağına inanmaktaydılar, bkz., Βαληνάκης, op.cit, σ. 221-22.
24 Κεφαλά, op.cit, σ. 675; ayrıca bkz., Spiros. Ch. Kaminaris, “Greece and the Middle East”, Middle East Review
    of International Affairs, Vol. 3, No. 2, June 1999, p. 37.
25 Andreas Papandreu’nun Sosyalizm’de Üçüncü Yol savı için bkz., Nikolaos A. Stavrou, “Ideological
    Foundations of the Panhellenic Socialist Movement”, Nikolaos A. Stavrou (ed.), Greece Under Socialism A
    NATO Ally Adrift, New York, Orpheus Publishing, 1988, pp. 11-40.
26 Kaminaris, op.cit, s. 38. 1960-1980 arası Arap ülkelerinin Yunanistan’da özellikle inşaat sektöründeki
     yatırımlarına ilişkin bkz., Μ. Ξανθάκης κ.α., Οι Αραβικές Χώρες: Διεύρυνση των Οικονομιών τους και των
     Σχέσεων τους με την Ελλάδα, Αθήνα, Ίδρυμα Μεσογειακών Μελετών, 1989.
27 Θάνος Βερέμης-Θεόδωρος Κουλουμπής, Ελληνική Εξωτερική Πολιτική Διλήμματα Μιας Νέας Εποχής,
     Εκδόσεις Σιδέρης, Αθήνα, 1997, σ. 47.
28 Birgül Demirtaş Coşkun, “Küreselleşmenin İkili Sorunlara Yansıması: Türk-Yunan İlişkileri Örneği”, Birgül
     Demirtaş Coşkun (der.), Türkiye-Yunanistan Eski Sorunlar, Yeni Arayışlar, Ankara, ASAM, 2002, s. 200-201.
29 Bkz., Π. Κ. Ιωακειμίδης, “Το Μοντέλο Σχεδιασμού Εξωτερικής Πολιτικής στην Ελλάδα”, Σύγχρονη Ελληνική
     Εξωτερική Πολιτική, Τόμος Α, επιμ. Παναγιώτης Τσάκωνας, Σιδέρης, Αθήνα, 2003, σ. 104. Yunanistan’ın
     Soğuk Savaş sonrası Balkanlarda yer alan gelişmelerde ve Yugoslavya’nın parçalanması sonucunda meydana
     gelen Bosna Savaşında izlediği tutumun gerekçelerine ilişkin bkz., Vassilis K. Fouskas, Balkanlar Ortadoğu
     Kafkasya Soğuk Savaş Sonrası ABD Politikaları, çev. Ali Çakıroğlu, İstanbul, Aykırı Yayıncılık, 2004, s. 74-76.
30 Yunanistan’ın PKK terör örgütüne verdiği destekle bağlantılı olarak bkz. M. Murat Hatipoğlu, “Yunanistan’ın
     Dış Politikası ve Balkanlar (1990-2000)”, Ömer. E. Lütem ve Birgül Demirtaş Coşkun (der.), Balkan
     Diplomasisi, Ankara, ASAM, 2001, s. 49.
31 8 Mart 1994’ten itibaren Yunanistan’da 19 Mayıs “Pontuslu Helenlerin Soykırımını Anma günü” ve 25
     Ağustos 1999’dan itibaren de 14 Eylül tarihi “Küçük Asya Helenlerinin Türk Devleti tarafından Soykırıma
     Uğratılışlarının Anma Günü” olarak anılmaktadır. Bkz. Hatipoğlu, Ibid., s. 51.
32 Yunanlı siyasetçiler ve Yunan halkı tarafından bu “sözde soykırımlar” gerçek olarak kabul edilmektedir, bkz.,
    Χρ. Κ. Γιαλλουρίδης, “Εισαγωγικές Παρατηρήσεις Σ’ένα Μεταβαλλόμενο Διεθνές Σύστημα”, επιμ. Χρ. Κ.
    Γιαλλουρίδης- Παναγιώτης Ι. Τσάκωνας, Ελλάδα και Τουρκία Μετά το Τέλος του Ψυχρού Πολέμου, Εκδόσεις
    Σιδέρης, Αθήνα, 1999, σ. 39.
33 Δημήτρης Μητρόπουλος, “Εξωτερική Πολιτική και Ελληνικά Μέσα Μαζικής Ενημέρωσης: Υποταγή,
     Χειραφέτηση και Απάθεια”, επιμ. Παναγιώτης Τσάκωνας, Σύγχρονη Ελληνική Εξωτερική Πολιτική, Τόμος Α,
     Σιδέρης, Αθήνα, 2003, σ. 293.
34 Mehmet Şahin, “Ortadoğu’da Yalnızlaşan İsrail Yeni Müttefikler Arayışında”, Ortadoğu Analiz, Cilt 3, Sayı 25, Ocak 2011, s. 33.
35 Thanos Dokos, “The Prospects for Greek-Israeli Relations: A View from Athens”, ELIAMEP Briefing Notes,
     No. 11, April 2013, http://www.eliamep.gr/wp-content/uploads/2013/04/BN1.pdf, (Erişim 15 Temmuz 2013), p.1.
36 “Greece Agrees to Military Cooperation”, JTA, 6 December 1994,
     http://www.jta.org/1994/12/06/archive/greece-agrees-to-military-cooperation, (Erişim 15 Temmuz 2013).
37 John M. Nomikos, “An Outline of Greek-Israeli Strategic Relations, RIEAS, 
     http://www.rieas.gr/researchareas/greek-studies/115.html, (Erişim 22 Temmuz 2013).
38 Μάριος Ευρυβιάδης, “Ο ηγεμονικός άξονας Τουρκίας-Ισραήλ Συνέπειες για τη ελληνική ασφάλεια”, ”, επιμ.
     Χρ. Κ. Γιαλλουρίδης- Παναγιώτης Ι. Τσάκωνας, Ελλάδα και Τουρκία Μετά το Τέλος του Ψυχρού Πολέμου,
      Εκδόσεις Σιδέρης, Αθήνα, 1999, σ. 311.
39“ «Τα είπαν» Παπανδρέου - Νετανιάχου για το Ιράν”, 16 Φεβρουαρίου 2010, 
     http://www.inews.gr/22/atypodeipno-papandreou-netaniachou-sti-moscha.htm, (Erişim 22 Temmuz 2013).
40 Erika N. Pont, “Turkish and Israeli Relations and the Eastern Mediterranean Region”, 01 December 2010,
     http://www.foreignpolicydigest.org/turkish-and-israeli-relations-and-the-eastern-mediterranean-region/,   (Erişim 01 Nisan 2013).
41 Αθανασόπουλος Αλ. Άγγελος, “Στο επίκεντρο της επίσκεψης Λίμπερμαν η ενεργειακή συνεργασία Ελλάδος –
     Ισραήλ”, Το Βήμα, 12.01.2011, http://www.tovima.gr/politics/article/?aid=377452, (Erişim 11 Haziran 2013).
42 “Μπεγλίτης: «Στρατηγική επιλογή η συνεργασία Ελλάδας - Ισραήλ»”, Τα Νέα, 05.09.2011,
     http://www.tanea.gr/news/greece/article/4654650/?iid=2, (Erişim 01 Nisan 2013).
43 “Ενεργειακά θέματα στο επίκεντρο του ταξιδιού Σαμαρά στο Ισραήλ”, Τα Νέα, 6 Οκτωβρίου 2013,
     http://www.tanea.gr/news/politics/article/5045532/energeiaka-themata-sto-epikentro-toy-taksidioy-samara-stoisrahl/,
     (Erişim 06 Ekim 2013).
44 Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “İsrail ile GKRY Arasında İmzalanan MEB Anlaşması Hk.”, No. 288, 21 Aralık 2010, 
     http://www.mfa.gov.tr/no_-288_-21aralik-2010_-israil-ile-gkry-arasinda-imzalanan-mebanlasmasi-hk_.tr.mfa,   (Erişim 19 Ağustos 2013). 
     Ayrıca konuya ilişkin bkz., Semih İdiz, “Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor”, Milliyet, 27 Aralık 2010, 
     http://www.milliyet.com.tr/dogu-akdeniz-de-sular-isiniyor/semihidiz/siyaset/yazardetay/27.12.2010/1331318/default.htm, (Erişim 19 Ağustos 2013).
45 Sigurd Neubauer, “How the Emerging Balkan-Israeli Strategic Alliance could Alter Energy Security in the
     Eastern Mediterranean Basin, Journal of Regional Security, Vol. 7, No. 1, 2012, p. 36.
46 Neubauer, Ibid., p. 35.
47 Neubauer, Ibid.
48 “İsrail’den Türkiye’ye Karşı Balkan İttifakı”, Analiz Merkezi, 14 Aralık 2010,
     http://www.analizmerkezi.com/haber/-israilden-turkiyeye-karsi-balkan-ittifaki--18070.html, (Erişim 19 Ağustos 2013).
49 Neubauer, Ibid., s. 39
50 “Israel PM Netanyahu in Bulgaria visit, one of Israel’s best friends in Europe”, EJP, 7 July 2011,
     http://www.ejpress.org/article/51901, (Erişim 19 Ağustos 2013).
51 Herb Keinon, “Analysis: Disaster shines light on Romania ties”, The Jerusalem Post, 07.27.2010,
    http://www.jpost.com/International/Analysis-Disaster-shines-light-on-Romania-ties, (Erişim 20 Ağustos 2013).
52 Fikret Ertan, “İsrail’in Romanya Yatırımları”, 29 Ağustos 2010, 
     http://www.timeturk.com/tr/makale/fikretertan/israil-in-romanya-yatirimlari.html, (Erişim 20 Ağustos 2013).


***


YUNANİSTAN-İSRAİL YAKINLAŞMASININ TÜRKİYE VE BALKANLARA ETKİSİ BÖLÜM 1

YUNANİSTAN-İSRAİL YAKINLAŞMASININ TÜRKİYE VE BALKANLARA  ETKİSİ BÖLÜM 1 




Utku KIRLIDÖKME*
⃰ Öğretim Görevlisi, Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü ve Trakya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi. 


ÖZET 


    Davos Krizi, Alçak Koltuk ve Mavi Marmara Saldırısı, gibi olaylarla aşamalı olarak kopma noktasına gelen İsrail-Türkiye ilişkileri, devlet olarak kurulduğu tarihten itibaren dış politikası katı bir şekilde güvenliğine ve devletin her şart altında yaşaması kuralına dayalı olan İsrail için Türkiye’nin yerini ve rolünü ikame edecek/edebilecek müttefiklere ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Böylelikle İsrail yeni ittifak arayışları çerçevesinde, başta Yunanistan olmak üzere Bulgaristan, Romanya ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. İsrail, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımından ve ayrıca bölgede
giderek yalnızlaşmasından hareketle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerini geliştirmeye yönelmiştir. Ekonomik kriz ile boğuşan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) için bu adımlar ekonomik anlamda rahatlama ve yitirilen stratejik önemin yeniden kazanılması anlamını taşımaktadır. İsrail, Türkiye’nin boşluğunu doldurmak için aynı zamanda Bulgaristan, Romanya gibi ülkelere yönelmiş ve ilişkilerini canlandırmayı
hedeflemiştir. Ancak İsrail’in bu ilişkiler vasıtasıyla Türkiye’nin yarattığı boşluğu
doldurmasını beklemek ya da gelişen bu ilişkiler aracılığıyla Türkiye’yi zor durumda bırakacak bir ittifak çizgisi oluşturmasını beklemenin çok da gerçekçi olmadığı düşünülmektedir.


Giriş 


    Yunanistan, 2009 yılından itibaren Avrupa ülkeleri arasında İsrail’i en çok eleştiren ülkeler kategorisinden İsrail’i en çok destekleyen ülkeler arasında yer almaya başlamıştır. Yunanistan ve İsrail arasındaki ilişkilerin bu denli dönüşümünü sağlayan en temel faktör bilindiği üzere aynı tarihler itibarıyla Türkiye İsrail ilişkilerinin gerilemesinden kaynaklanmaktadır. Davos Krizi, Alçak Koltuk ve Mavi Marmara Saldırısı, gibi olaylarla aşamalı olarak kopma noktasına gelen İsrail-Türkiye ilişkileri devlet olarak kurulduğu tarihten itibaren dış politikası katı bir şekilde güvenliğine ve devletin her şart altında yaşaması kuralına dayalı olan İsrail için Türkiye’nin yerini ve rolünü ikame edecek / edebilecek müttefiklere ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Böylelikle İsrail yeni ittifak arayışları çerçevesinde, başta Yunanistan olmak üzere Bulgaristan, Romanya ve GKRY ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. 

  Bu çerçevede bu çalışmanın amacı Yunanistan-İsrail yakınlaşmasının ve İsrail’in Balkanlara yönelik artan ilgisinin Türkiye ve Balkan coğrafyası açısından tartışmaktır.

Krizlerle gelen gerileme: İsrail-Türkiye İlişkilerinde “Sonbahar” Havası Türkiye, 28 Mart 1949  tarihinde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmuş, Soğuk Savaş yıllarında İsrail  ile ilişkilerini Soğuk savaş dengesi içinde yürütmüştür. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Körfez Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni koşullar, Ekim 1991’de Madrid’de başlayıp Eylül 1993’te Oslo ile devam eden Ortadoğu Barış Süreci gibi gelişmeler Türkiye İsrail yakınlaşmasının önünü açmıştır. Akdeniz’in Doğu’sunda ve Körfez Savaşı sonrası Basra Körfezi’nde ortaya çıkan yeni durum bir yandan Türkiye’nin bölgesel konumunu yakından etkilemiş, öte yandan Türkiye’yi farklı sorunlar ve olanaklarla karşı karşıya bırakmıştır.1 

  Bu gelişmeler ışığında geleneksel olarak Ortadoğu’daki gelişmelere yönelik
mesafeli bir tutum izleyen Türkiye’nin dış politikasında değişimde bulunmasını gerektirmiş ve bu çerçevede İsrail ile ilişkilerinde yeni bir bakış açısı benimsemiştir. Körfez Savaşı’nın bölgesel sistem üzerindeki etkisi iki devletin ortak tehdit algılamasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dolayısıyla 1990’lar boyunca Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan canlanma sonucunda askeri ve ekonomik alanlarda iki ülke arasındaki işbirliği gelişmiş2 ve ilişkiler “stratejik” olarak adlandırılmaya başlamıştır.3

İkili ilişkilerin anılan dönem boyunca “stratejik” olarak adlandırılması ya da tanımlanmasında ABD faktörünü ve Türkiye’nin ABD ile örtüşen ve kesişen politikalarını da eklemek gerekmektedir. Çünkü ABD, “Türkiye-İsrail ilişkilerinin olmazsa olmaz parçası” ve aynı zamanda iki ülke arasındaki “yakınlaşmanın itici güçlerinden birisi olmuştur”.4 Bu doğrultuda Türkiye’nin İsrail’le gelişen ilişkileri Türkiye-ABD ilişkileri açısından değerlendirildiğinde, ilk olarak, Türkiye-İsrail işbirliği ve yakınlaşması Türkiye tarafından ABD dış politikasını Türkiye lehinde etkilemenin bir yolu olarak görülmekteydi. Bunu da başarmanın en etkin yolu
ABD’deki Yahudi lobilerinin desteğini alarak ABD Kongresi’nin Türkiye aleyhinde kararlar almasını engellemek ve yine ABD’de etkin olan Ermeni ve Yunanlı lobilerine karşı Türkiye’nin elini güçlendirmek anlamını taşıyordu. İkinci olarak Türkiye, ABD-İsrail arasındaki yakın ekonomik ilişkilerden yararlanarak ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ithalat kısıtlamalarını aşmayı hedeflemekteydi. ABD açısından ise gelişen Türkiye-İsrail ilişkileri ABD’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de etkinliğini artırma anlamını taşımaktaydı.5

   Böylelikle bu dönemde Türkiye ile İsrail arasında özellikle askeri ilişkiler bağlamında yakınlaşma başlamış ve ikili askeri ilişkileri ilgilendiren ilk anlaşma Mayıs 1994’te Güvenlik ve Gizlilik Anlaşması olmuştur. Ardından terörizm ile mücadele konusunda Karşılıklı Anlaşma ve İşbirliği Memorandumu ve 23 Şubat 1996’da imzalanan Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması imzalanmış ve yine aynı yıl, 28 Ağustos 1996’da iki ülke arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır.6

Öte yandan aynı dönemde, Türkiye ve ABD çıkarlarının kesiştiği bir diğer bölge
Balkanlar olmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin Balkanlar üzerindeki etkisi
Yugoslavya’nın dağılma süreci ile kendini göstermeye başladığında Türkiye ve ABD ilk etapta Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünü savunmuştur. Ancak dağılma engellenemeyince ve Yugoslavya’nın kurucu cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan etmeye başlayınca her iki ülke de söz konusu devletlerin bağımsızlık ilanlarını tanımıştır. Kısacası Türkiye ve ABD önce Bosna-Hersek’teki savaş sırasında, Makedonya’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Yunanistan ile yaşadığı soruna ilişkin izlenen politikalarda, NATO’nun Kosova müdahalesi sırasında benzer tutum ve tavır izlemişlerdir.7

2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan sonbahar havası ya da dönüşüm/gerileme için Serhat Erkmen “ortak tehdit üzerine inşa edilen ilişkiler, tehdidin azalması ve ilişkinin içine doğduğu ortamın büyük bir değişikliğe uğraması, iki ülkede (fakat daha çok Türkiye’deki) dış politikaya bakışın tehdit-merkezli olmaktan çıkar merkezli olmaya kaymasıyla hızını kaybetmiştir” ifadesini kullanmaktadır.8 2002 yılında Türkiye’de iktidara
gelen AKP Hükümeti ile birlikte ikili ilişkilerdeki gerilemenin hız kazandığı doğrudur. Ancak Türkiye’nin İsrail’e yönelik tavrı ve AKP iktidarı öncesi sertleşme sinyalleri vermeye başlamıştır. İlk olarak Filistin’de İkinci İntifada9 nedeniyle İsrail-Filistin arasında yaşanan çatışmalar ve Filistin konusunda giderek artan Türk kamuoyu hassasiyeti10 sonucunda Türkiye’nin İsrail’e yönelik tavrı sert bir söylem düzeyine yükselmiştir.

Türkiye’nin İsrail özelinde ve Ortadoğu genelinde politikasının dönüşmeye başlamasının temel nedeni 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası uluslararası sistemde, daha doğrusu ABD’nin değişen Ortadoğu politikası ile de bağlantılı olduğunu söylemek mümkündür. 

   Yine de Türkiye-İsrail ilişkilerinin önce duraklama ardından gerileme evresine girmesini Nuri Yeşilyurt ve Atay Akdevelioğlu üç temel nedene dayandırmak tadırlar. İlk olarak 1990’ların sonlarına doğru Türkiye’nin sorun yaşadığı komşularıyla ilişkilerini büyük ölçüde normalleştirmiş, dolayısıyla katı “güvenlik” eksenli politikalardan uzaklaşmaya başlamıştı.

   İkinci olarak, daha önce de ifade edildiği gibi, 2000 yılından itibaren İsrail’in Filistinlilere yönelik uyguladığı sert politika ve İkinci İntifada Türk kamuoyunda büyün yankı uyandırmış ve Türk hükümetlerini İsrail ile iyi ilişkiler içinde olmasını güçleştirmiştir.11 

   Üçüncü olarak 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından İsrail’in Irak’ın kuzeyinde askeri etkinliğini arttırdığına yönelik haberler iki ülke ilişkilerini olumsuz etkilemiştir.12

   Öte yandan ABD’nin Irak’a yönelik olarak 2003 Mart ayında başlattığı savaşın, kurulduğu andan itibaren Arap komşularını zayıflatmak isteyen İsrail’in stratejilerine oldukça uygun düştüğünü söylemek mümkündür. Bir devlet olarak ortaya çıktığı 1948’den itibaren İsrail Ortadoğu’daki düşmanlarına karşı yıkma ve istikrarsız hale getirme politikası izlemiş, kendisine muhalif ya da düşman gördüğü bölge Arap devletlerindeki ayrılıkçı, etnik hareketleri bu politikasının bir sonucu olarak desteklemiştir. Dolayısıyla 2003 Irak Savaşı İsrail’in çıkarlarına hizmet etmiş olup, İsrail’in Irak’ın kuzeyinde Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler, başta Türkiye olmak, Suriye ve İran’da endişelerin artmasına ve özellikle de her
birinde güvenlik bunalımına neden olmuştur.

Irak Savaş’ı sırasında ve sonrasında ise Türkiye’nin politikaları İsrail’in aksine, özelde Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, genelde ise bütün Ortadoğu bölgesinde istikrar ve barışın tesis edilmesi yönünde olmuştur. Böylelikle “İsrail’in 27 Aralık 2008’de Gazze’ye karşı başlattığı “Dökme Kurşun Operasyonu”, Davos Ekonomik Forumunda Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan “Davos krizi”, Anadolu Kartalı
Tatbikatının uluslararası boyutunun Türkiye tarafından iptal edilmesi, TRT ekranlarında gösterime başlayan ve Filistinlilerin dramını anlatan “Ayrılık” dizisine İsrail tarafından gösterilen tepki, İsrail’de Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisinin alçak bir koltuğa oturtulmasıyla yaşanan “Alçak Koltuk Krizi” ve nihayet 2010 Mayıs ayının sonunda Gazze’de sivil halka yardım götürme amacıyla yola çıkan insani yardım konvoyunda bulunan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerince yapılan saldırıyla başlayan “Mavi Marmara Gemisi Krizi”, Türkiye-İsrail ilişkilerini geri dönüşü çok zor bir döneme sokmuştur.”13

Yukarıda yer alan gelişmeler doğrultusunda, yani Türkiye ile çıkarlarının artık ayrışması ve farklı yönlerde olması nedeniyle, İsrail yine “katı güvenlik” anlayışı ya da politikası çerçevesinde ittifak arayışına girmiş, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Balkanlara yönelmeye başlamıştır.

İsrail-Yunanistan İlişkilerinin Tarihsel Arkaplânı

Son dönem gelişmeler öncesinde Yunanistan ile İsrail arasındaki ilişkilere baktığımızda tarihsel olarak iki ülkenin birbirine karşı düşman olmasalar da soğuk ve mesafeli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yunanistan, II. Dünya Savaşı sonrası İsrail devletinin kurulmasına ilişkin Birleşmiş Milletler oylamasında “hayır” oyu veren ülkelerden bir tanesidir.14 Hatta iki ülke arasındaki diplomatik temsil düzeyi kırk yıl boyunca, Soğuk Savaş’ın sonuna kadar Maslahatgüzarı seviyesinde kalmıştır.15

Soğuk Savaşın ilk yıllarında Yunanistan Batı sisteminin oluşturduğu kurumlara üye olmuş ve Kıbrıs sorunun 1974’te doruk noktasına ulaşmasına kadar dış politika önceliğini komünizme karşı durmak olarak belirlemiştir.16 

   Βαληνάκης, bu tarihe kadar Yunanistan dış politikası açısından “temel tehdit, komünist rejimle  yönetilen kuzey komşulardan geldiği” yönündeydi.
Ayrıca Doğu ile Batı arasında yaşanabilecek olası bir karşılaşma Yunan diplomasi ve strateji çevrelerinin önceliği arasında yer almaktaydı.17

Yunanlı akademisyenler, İsrail-Yunanistan ilişkilerinin Soğuk Savaş yıllarında soğuk ve mesafeli olmasının nedeni olarak Yunanistan’ın tutumunun etkili olduğunu savunmaktadırlar.

Örneğin Vassilios Damiras, Yunanistan’ın kurulduğu andan itibaren İsrail’i Doğu Akdeniz bölgenizde bir rakip olarak algıladığından bahsetmekte ve bu nedenle uzun yıllar boyunca “Arap ülkeleri yanlısı” bir dış politika çizgisi izlediğini söylemektedir.18 Yunanistan’ın Soğuk Savaş döneminde “Arap ülkeleri yanlısı” bir dış politika izlemesinin diğer bir nedeni olarak Yunanistan’ın Ortadoğu bölgesiyle tarihsel bağlarından, Kudüs Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin ve bölge de az da olsa yaşayan Ortodoks Yunanlı nüfusun var olması gibi nedenlerin de etkili olduğunu belirtmektedirler.19

   1967-1974 arası Yunanistan’ın idaresini ele geçiren askeri yönetimin, Albaylar Cuntasının dış politika parametrelerinin Soğuk Savaş şartlarına uygun olduğunu ve Arap yanlısı politikanın devam ettiğini söylemek mümkündür.20 

   1973’te Arap-İsrail Savaşı’nda Yunanistan tarafsız olduğunu ilan etmiştir.21 Anılan savaş sonrası  petrol ihraç eden Arap ülkelerinin İsrail’e destek veren Batı ülkelerine petrol ambargosu uygulaması  ve Yunanistan’ın da birçok ülke gibi petrol bağımlısı bir ülke olması; bir yıl sonra 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı Arap
ülkelerinin Birleşmiş Milletler oylamalarında Yunanistan ve doğal olarak Kıbrıs-GKRY” lehinde olmaları gibi gelişmeler Yunanistan’ın bu politikasının devam etmesinde etkili olmuştur.22

Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’ta bağımsız olmasından itibaren Arap Dünyası ile çok yakın bir ilişki içinde olmuşlardır. Ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olan Başpiskopos Makarios aynı zamanda Arap ülkelerinin bazılarının da üyesi olduğu Bağlantısızlar Hareketi’nin kurucularından biridir. Yunanistan bölgede ortaya çıkan Arap devletlerini ilk tanıyan devletlerden biri olduğu kadar 1956 tarihinde Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi ile ortaya çıkan krizde Türkiye’nin aksine Mısır tarafında yer almıştır.

Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Kıbrıs’ın ilhakını savunan Yunanistan için adanın bölünmesi ve bu bölünmüşlüğe giden süreçte müttefik devletlerin, özellikle ABD ve NATO’nun engel olmaması,23 Yunan dış politikasında yeniden bir değerlendirmeye neden olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrası güvenlik ağırlıklı bir dış politika izleyen Yunanistan, 1974 sonrası ulusal strateji ve dış politikasını yine güvenlik ağırlıklı, ancak, komünizm tehlikesi yerine “doğudan gelen tehlike” (Türkiye) üzerine şekillendirmiştir.

   Dolayısıyla bu noktada Yunan dış   politikasında Türkiye’nin yerine, Yunanistan tarafından algılanışa bakmadan son dönemde İsrail ile yakınlaşma adımlarının ne anlama geldiğini tam olarak izah etmenin mümkün olmayacağı düşünülmektedir.

Yunan Dış Politikasında Türkiye Faktörü

Yunanistan’ın Arap ülkelerinin davalarına olan sempatisi özellikle Andreas Papandreu’nun PASOK hükümeti (1981-1989) tarafından hem cesaretlendirilmiş hem de kullanılmıştır.

Yunanistan Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) 1981’de tanımıştır. Papandreu Yunanistan’ın kapitalist Batı ile komünist Doğu arasında kalan Üçüncü Dünya Ülkelerine liderlik etmesini arzulamıştır.24 Kaminaris’in altını çizdiği gibi kısmen Papandreu’nun 1981’de başlattığı bu siyasetin bir sonucu olarak Yunanistan Arap Dünyasındaki terör odaklarıyla da ilişki kurmuştur. Aslında bu siyaset ideolojik, politik ve ekonomik bazı hesapların bir ürünü olmuş ve Yunan dış politikasında Üçüncü Dünyacılık ya da Papandreu’nun savunduğu gibi “Sosyalizm’de Üçüncü Yol” 25, yani Bağlantısızlığa yönelim Kıbrıs ve Ege meselelerinde Arap uluslarının desteğini sağlamaya yönelik önemli bir araç olmuştur. Güçlü bir Filistin yanlısı tutum, güçlü bir Ermeni yanlısı ve bir Kürt yanlısı tutum, Arapları, Ermenileri ve
Kürtleri Türkiye karşısında Yunanistan’la yakınlaştırmak amacıyla sergilenmiştir.
Kaminaris’e göre ayrıca bu hesaplara Yunanistan’ın Arap sermayesini ülkede yatırım yapmaya çekmek istemesi de ilave edilebilir.26

Bu dönemde görüldüğü üzere aslında Yunanistan’ın da İsrail gibi dış politikasını şekillendiren temel unsur güvenlik ve tehdit algılaması üzerinedir. İsrail için düşmanlarla çevrili bir coğrafyada yer almak ve dolayısıyla özellikle 1990’larda Türkiye’ye yönelmesinin paralel yansımasını Yunanistan için de söylemek mümkündür. Yunanistan için Türkiye faktörü ve Türkiye “tehdidi” Yunan dış politikasının Soğuk Savaş’ın son yıllarında yeniden değerlendirmeye ve yeniden şekillendirmeye yöneltmiştir.

Böylelikle Soğuk Savaş’ın sona erdiği dönemde Yunanistan, SSCB’nin dağılması nın ardından Orta Asya ve Balkanlar’da yaşanan gelişmelere Türkiye’nin yaklaşımını Türkiye tarafından çevrelenme politikası olarak algılamıştır. Βερέμης ve Κουλουμπής Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası yeniden canlandırmaya çalıştığı “Osmanlı” vizyonunun sadece Türkmen, Azeri, Çeçenler gibi etnik grupları etkisi altına almaya çalışmadığını, aynı zamanda Balkanlarda etnik bakımdan yakınlığı olmayan fakat İslamiyet nedeniyle dini bağları olan Arnavut ve Boşnakları, hatta bölgede yaşayan tüm Müslümanları bu vizyonun bir parçası haline getirmeye çalıştığı şeklinde yorumlamışlardır.27 

     Bu dönemde Yunanistan, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi ile hareket etmiş,  Türkiye’nin PKK nedeniyle ihtilaflı olduğu güney komşusu Suriye ile askeri işbirliğine gitmiş, Ermenistan ve İran ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır.28 

Dolayısıyla Yunan dış politikası 1990’ların ikinci yarısında kadar hamasi bir çizgide devam etmiş ve Balkanlarda izlediği saldırgan ve hırçın dış politika  sonucunda hem bölgede yalnız kalmış hem de üyesi olduğu uluslararası kurumlarda savunduğu görüşlere destek bulamamıştır.29

Yunan dış politikasının bu tarihten itibaren değişime uğramasında en önemli etken Yunanlı yazarlara göre dönemin Avrupa yanlısı ve Yunan toplumunun modernleşmeci kesiminin de desteğini alan başbakan Kostas Simitis olmuştur. Dış politikada Simitis döneminde AB kadar Türkiye ile ilişkiler de önemli bir yer tutmuştur. Uzun yıllar “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesiyle hareket eden Yunanistan, Ermenistan ve Suriye gibi Türkiye ile ilişkileri sorunlu ülkelerle ilişkilerini geliştirmiş, PKK’ya destek sağlamıştır.30 

  Birçok Yunanlı için Türkiye insan haklarını ihlal eden, komşularının toprakları üzerinde emelleri olan, ordunun idaresi altında bir ülkeydi. Bu nedenle “Ermeni soykırımı”, “Pontus’lu Helenlerin soykırımı”, “Küçükasya Helenlerinin soykırımı”,31 “Kıbrıs Helenlerinin soykırımı” ve “Kürt soykırımı” gibi siyasi söylemler Yunan halkı tarafından yaygın olarak benimsenmişti.32

   Tüm bunları değiştirme çabasında Simitis’e çağdaş Yunan siyasi tarihinde dış politikayla bağlantılı en önemli krizlerden biri olan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 1999’da Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliğinde gizlenirken üzerinde kendi adına düzenlenmiş Rum pasaportu ile yakalanması yardımcı olmuştur. Ardından, 17 Ağustos 1999’da Türkiye’de yaşanan Marmara depremi ve 7 Eylül 1999’da Atina civarında yaşanan deprem iki ülke arasında yeni bir sayfanın açılmasına olanak tanımıştır. İlginçtir ki Türkiye’de yaşanan depremin bir gün öncesine kadar Yunan medyasında “Kürt halkına yapılan işkenceler” ve “Öcalan fiyaskosundan” bahsedilirken, 33 depremle birlikte Yunan kamuoyunda Türk halkına karşı büyük sempati oluşmuş ve yardım kampanyaları başlatılmıştır.

2000’li yıllar itibarıyla Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinde yaşanan ihtiyatlı yaklaşımın artarak devam ettiğini görmekteyiz. 

Kıbrıs, Ege, Azınlık gibi konularda sorunların devam etmesine rağmen karşılıklı temaslar, ortak çalışma grupları ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri, ortak projeler, vs. anılan tarihten günümüze hızla artmaya başlamıştır. Ancak iki ülke arasında sürdürülen görüşmelere rağmen Kıbrıs ve Ege konularda halen bir mutabakatın  sağlanamamış olması birçok çevrede olduğu gibi akademik çevrelerce de Türk-Yunan yakınlaşmasının geleceğine ilişkin kuşku ve endişelerin dile getirilmesine neden olmaktadır.

Öte yandan Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan “normalleşme” dönemi Türkiye-İsrail ilişkilerinde gerilim ve krizler dönemi ile örtüşmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi 1990’lar boyunca yakın işbirliği içinde olan Türkiye ve İsrail son dönemde birbirlerine karşı uzak ve mesafelidir. Yunanistan ise yıllarca uzak durduğu İsrail ile ilişkilerinde canlanmayı yine bu dönemde yaşamaktadır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

15 Şubat 2020 Cumartesi

2000’Lİ YILLARDA TÜRKİYE İSRAİL İLİŞKİLERİNİ BELİRLEYEN DİNAMİKLER BÖLÜM 2

2000’Lİ YILLARDA TÜRKİYE İSRAİL İLİŞKİLERİNİ BELİRLEYEN DİNAMİKLER BÖLÜM 2




2.3 İsrail’in Kuzey Irak Politkası

ABD’nin, 11 Eylül saldırılarının ardından, Bush Doktrini çerçevesinde Kuzey Irak’a yaptığı müdehale ,ki daha sonra nükleer silahların bulunamayaşı ile bunun tam anlamıyla bir işgal olduğu anlaşılması, bölge ülkelerinde o zaman için en çok İsrail’in çıkarına hizmet etmiştir diyebiliriz. Burda dayanak olarak, İsrail’in kuruluşundan beridir sahip olduğu, Arap dünyasının kaotik olarak varlığını sürdürmesi, kendisine karşı oluşacak bir Arap birliği yerine, kendi içinde sorunları olan, bölünmüş, ve fikir ayrılıklarına düşüp husumetleri olan bir coğrafya tezahürüdür. Dolayısıyla, ABD’nin Irak’a yönelik olarak 2003 Mart ayında başlattığı savaş, kurulduğu andan itibaren Arap komşularını zayıflatmak isteyen İsrail’in stratejilerine oldukça uygun düştü. İsrail, 1948’de bir devlet olarak ortaya çıktığı andan itibaren Orta Doğu’daki düşmanlarına karşı yıkma ve istikrarsız hale getirme politikası izledi. Nitekim, kendisine muhalif ya da düşman gördüğü bölge ülkelerindeki özellikle de Sudan, Irak, Mısır, Lübnan gibi Arap devletlerindeki ayrılıkçı, etnik hareketleri bu politikasının bir sonucu olarak destekledi. Çünkü, İsrail açısından değerlendirildiğinde, bölünmüş bir Arap dünyası, bölgede en ideal olan düzendir. Doğal olarak Irak Savaşı’nın İsrail’in çıkarlarına hizmet etmiş ya da etmekte olduğunu düşünmek kesinlikle yanlış olmayacaktır. Nitekim, ilk andan itibaren Irak’ın kuzeyinde İsrail istihbarat servisi ve ajanları yoğun faaliyet göstermeye başlamışlardır. Doğal olarak İsrail ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler, Türkiye, Suriye ve İran’da endişelerin artmasına ve özellikle de her birinde güvenlik bunalımına neden olmuştur  Bu durumun Türkiye İsrail ilişkilkerinde oluşturduğu bir diğer etki ise, Suriye, İran ve Türkiye’nin birbirine daha çok yaklaşması olmuştur. 

2.4. El Aksa İntifadası

28 Eylül 2000’de Likud Lideri Ariel Sharon, partisinin önde gelen isimleri ile birlikte, Yasel Arafat’ın tüm uyarılarına rağmen El Aksa Camii’nin içinde bulunduğu tapınak tepesini, mevcut hükümet üzerinde baskı kurabilmek ve bu geziden tam 10 gün önce Sabra ve Şatilla katliamını  anan Filistinlililere buranın kendilerine ait olduğunu göstermek adına bir nevi gövde gösterisi yapmıştır. Fakat bu kışkırtıcı gezinin hemen ardından Filistinliler protesto yürüyüşlerine başlamış ve İsrail güvenlik güçleri tarafından dengesiz bir güçle bastırılmaya çalışılmıştır. Eylül ayının son iki gününde 20, ekimde ve kasımda toplamda 4 İsrailli hayatını kaybetmiş olup, diğer tarafta karşılaştırılmayacak bir sayıya ulaşan hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 120 olmuştur.  Eylül 2000’de başlayan El Aksa İntifadası ve İsrail tarafından işgal altındaki topraklarda yürüttüğü Savunma Kalkanı Operasyonu ikili ilişkilerde sorunlu bir dönemin başlangıcı olmuştur. Ankara, işgal edilmiş topraklar ve Filistin kentlerinde İsrail Ordusu tarafından gerçekleştirilen operasyonlara karşı eleştirel bir tutum takınmış, önde gelen yetkililer İsrail’in tutumunu “ölçüsüz” şiddet kullanımı “saldırganca tutum” vb. nitelemeler kullanarak kınayan açıklamalar yapmışlardır. Türkiye, BM ve İKÖ gibi uluslararası platformlarda, Filistin yanlısı kararlara destek vermeyi sürdürmüştür. Türkiye, Ekim 2000’de BM Genel Kurulu’nda, çoğunluğu Müslüman ülkelerden oluşan bir grup tarafından hazırlanan ve “Filistinli sivillere karşı aşırı güç kullanan İsrail’i kınayarak, olayları soruşturmak için bir mekanizma oluşturulmasını destekleyen bir karar tasarısı”  lehinde oy kullanmıştır.  

Türk siyasi yetkilileri uluslararası alanda da tasvip edilmeyen İsrail devletinin Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği eylemlerle karşılaştıkları zaman itirazlarını dile getirmekten ve  eleştirmekten kendilerini alamadılar. Bunun ilk örneği Mayıs 2002’de İsrail askerlerinin Filistin  umhurbaşkanı Yaser Arafat’ın karargâhını işgal etmesinde gerçekleşti. Başbakan Bülent Ecevit İsrail’i açıkça “Filistinlilere karşı soykırım uygulamakla” suçladı. Ecevit’in suçlaması özellikle El-Aksa  ntifadasından sonra Türk politikacılar arasında İsrail’e karşı yaygın eleştirel tonla uyumluydu. Mesut Yılmaz alenen tank modernizasyon anlaşmasının imzalanmasını sorguladı ve Filistin işgalinin çözümü ufukta görünene kadar “projenin imzalanmasını askıya almanın daha iyi olacağını” belirtti. Başlıca muhalefet partileri Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi de anlaşmanın “askıya alınmasını” ya da “iptal edilmesini” istedi. Fakat Ecevit’in İsrail ile Filistinliler arasında gerilimin yüksek seyrettiği bir dönemde açık şüphelere sahip olmasına rağmen, İsrail ile yapılan tank modernizasyon anlaşmasını iptal  etmediğini not etmek gerekir.  Sonuç olarak, El Aksa İntifadası’nda da diğer tüm Filistinlileri etkileyen olaylarda olduğu gibi Türkiye hassasiyetini ve tarafını açıkça belli etmiştir, ve bu durum Türkiye-İsrail ilişkilerini yüksek tondan eleştirel söylemler nezdinde çatışma düzeyine getirmiştir.

2.5. İsrail’in Lübnan Müdehalesi

Üç İsrail askerinin Hizbullah tarafından kaçırılmasını bahane ederek Lübnan’a giren İsrail burda ağır bir Hizbullah direnişi ile karşılaşmıştır. Bu meşru olmayan saldırı Suriye ve İran tarafından olduğu kadar Türkiye tarafından da eleştirilmiş olup Türkiye-İsrail ilişkilerine eklemlenen bir diğer sorun olarak tarihe geçmiştir. Birçokları bu savaşı İsrail’in bir yenilgisi olarak görmüştür, İsrail tarafında da kendi askeri yapılarının yetersiz olduğu gibi bir kanının oluşmasına sebep vermiştir. Hizbullah’ın İran ve Suriye’den destek almasının yanısıra, elinde bulundurduğu Çin üretimi silahları da başarılı bir şekilde İsrail topraklarında kullanabilmesi, İsrail’e ağır kayıplar verdirmiştir. 33 Günlük Savaş” olarak nitelendirilen İsrail-Hizbullah Savaşı, 12 Temmuz 2006 günü başladı. Askerinin kaçırılmasını bahane eden İsrail, kara, deniz ve havadan Güney Lübnan’ı ağır bombardımana tuttu. İsrail, zırhlı birlikler ve özel birliklerle Hizbullah bölgesine girmeye kalktı. Beklenmedik direnişle karşılaştı. Ağır yenilgiye uğradı. Bu sırada bin 300’e yakın sivil hayatını kaybetti. 4 bin 300 ev yıkıldı, 226 apartman yerle bir oldu. 163 köprü ve 48 cami de yıkılanlar arasındaydı. İnsan kaybının içinde 433 çocuk ve 378 de kadın bulunuyor. İsrail, halkın direnişini kırmak için sivil bölgeleri ağır bombardımana tuttu. Tıpkı bugün Gazze’de olduğu gibi... ABD ve Avrupa desteğine rağmen İsrail yenilgiden kurtulamadı. Savaş bir anlamda İsrail-İran-Suriye Savaşı oldu. Lübnan’ı her iki ülke de açıktan destekledi. İran seferber oldu. Yıkılan binalar için ilk etapta bir milyar dolar yardım etti.  Sonuç olarak her ne kadar, bu savaştan İsrail istediğini elde edemeyip ablukayı kaldırıp bölgenin güvenliğini Lübnan ve UNIFIL askerlerine bırakmış olsa da İsrail tarafınca 1000’in üzerinde sivilin öldürülmesi Türkiye tarafından ağır bir şekilde eleştirlmiştir ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimi tırmandıran bir başka olay olay olarak görülmektedir. 

2.6 İsrail-Suriye Arasındaki Arabulucuğun Bitmesi

Türkiye-İsrail ilişkilerinde üzerinde durmamız greken bir diğer mesele de Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasında yaşanan krizde arabulucu rolü üstlenmesidir. Suriye ile İsrail arasındaki Golan Tepeleri sorunundan dolayı yaşanan gerginliğin tarihi yaklaşık yarım asıra yakındır. 10 Haziran 1967’de Altı Gün Savaşı olarak bilinen Arap İsrail Savaşı’nın bitimiyle Golan Tepeleri’nde başlayan İsrail işgali dünyanın en uzun süreli işgali olma yolunda ilerlerken aynı zaman da çok taraflı uluslararası bir kriz alanına dönüştü. Krize birçok uluslararası aktörün müdahil olmasına rağmen İsrail işgali ile oluşan statükonun değişmesi adına çabalar ve girişimler bir türlü başarıya ulaştırılamadı. 4 Haziran 1967’den sonra İsrail’in işgal ettiği toprakları boşaltmasını öngören BM Güvenlik konseyi kararlarının (242 ve 338 sayılı kararlar) yaptırım gücünden yoksun olması ve büyük güçlerin bu kararları uygulatma adına isteksizlikleri İsrail işgalinin süresini uzatan öncelikli nedenlerdir.  2000’li yıllara gelindiğinde ise Arap Baharı sürecine kadar Suriye ile iyi ilişkiler geliştiren Türkiye’nin bu sorunun barışçıl bir yolla çözümü noktasında oldukça hevesli adımlar attığı ve elini taşın altına soktuğu bilinmektedir. Bu yolda atılan en büyük adımın ise 27 Aralık 2008 tarihine kadar başbakan Erdoğan’ın aylar süren görüşme trafiğidir. Bu tarihte yapılacak olan son bir görüşme ile barış haritasının çiziminin sonuna gelineceği gibi bir kanı oluşmuş olup tam da iki gün sonra 29 Aralık’ta tarafların masaya oturması öngörülürken İsrail’in Gazze’de başlattığı şiddtetli saldırı sonucunda daha ilk saat içinde 148 Filistinlinin ölmesi, şimdiye kadar barış için yapılan tüm görüşmeleri heba etmiş olup, Başbakan Erdoğan tarafından sırtından vurulduğunu da dile getirmesi ile ağır bir şekilde eleştirilmiştir.  Yaşanan bu gelişme, Mavi Marmara Saldırısı öncesinde Türkiye-İsrail İlişkilerinde gerginliği daha üst boyutlara taşımıştır. 

2.7 Davos Krizi

Davos, İsviçre’nin doğusunda, Graubünden kantonunda yer alan ve dağlık dinlenme merkezi olarak bilinen bir kasabanın adı. Önemi 1971’den beri yıllık olarak düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’na ev sahipliği yapmasından ileri geliyor.  Bu zirvenin Türkiye-İsrail İlişkilerinde derin yaralar açması ise daha önceden kesinlikle öngörülmemiş bir olay olarak dünya kamuoyunda dahi şaşırtıcı bir etki oluşturmuştur.

Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın ve İsrail CumhurbaşakanıPerez’in panelist olarak katıldığı ve Washington Post yazarı David Ignatius’un yöneticiliği(moderatör)nde düzenlenen “Gazze: Ortadoğu’da Barış” paneli, adeta Zirve’ye damgasını vurmuştur. Dünya ekonomi krizini tartışan ve çözüm arayan Zirve, bir anda ve beklenmedik bir şekilde, Türkiye ve İsrail arasında yaşanan krizin eşiğine gelmiştir.  İsviçre Davos'ta yapılan bir oturumda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yüksek sesle konuşan ve parmağını sallayan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e çok sert bir çıkış yaptı. İsrail'in Gazze saldırısı hakkında son derece "açık" ifadeler kullanan Başbakan Erdoğan, "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" dedi. Erdoğan, oturum yöneticisini de kendisine kısa süre vermekle eleştirdi ve "Davos benim için bitmiştir" diyerek, paneli terketti.  Türkiye-İsrail ilişkilerini özellikle kamuoyu nezdinde etkileyen bu olayın Türk medyasında İsrail’i eleştirecek şekilde dizi ve filmlerde işlenmesi daha sonra devletler arasındaki resmi dış politika aktörlerinin söylem ve eylemlerine ilişkileri daha çok çatışmaya götürecek şekilde yansımıştır. 

2.8 Medya Etkisi ve Alçak Koltuk Krizi

İsrail-Türkiye ilişkilerinde öenmli bir etkiye sahip olan medya, özellikle Türk dizi ve filmlerinde İsrail’in Filisitinlilere yaptığı sistematik saldırıları zaman zaman eleştirmesi ile dikkate alınması gereken unsurlardan biri haline gelmiştir. Medyanın oluşturduğu bu etkinin Türk halkı üzerindeki nüfuzu, Türk ve İsrail’li politikacıların karar alma süreci ve söylemlerinde yerel siyasetin dış politikaya dolaylı etkisi hesaba katılarak vukuu bulduğunda iki ülke arasındaki ilişkilere somut şekilde yansımıştır. TRT'de yayımlanan "Ayrılık" ve özel bir tv kanalında yayımlanan "Kurtlar Vadisi" dizilerinde İsrail askerinin çocuk katili olarak gösterildiği iddiası iki ülke ilişkilerinde yaralar oluşturdu. Ankara, "2010'da ikili ilişkiler rölantide devam eder" değerlendirmesinde bulunurken, İsrail Dışişleri Bakan Yardıncısı Danny Ayalon'un, Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'la görüşmesinde, Çelikkol'u alçak koltukta oturtması, masaya sadece İsrail bayrağını koyması, Çelikkol'un yanında gazetecilere olayın bir kumpas olduğunu İbranice olarak açıklaması ve Çelikkol'la tokalaşmaması, Ankara-Tel Aviv hattını adeta yangın yerine çevirdi.  İsrail'in Haaretz gazetesi ise alçak koltuk mesajının arkasında İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın olduğunu yazdı. Danny Ayalon Türkiye'nin Büyüekelçisi'ni ‘Kurtlar Vadisi’ dizisinin önceki hafta yayınlanan bölümünden duyulan rahatsızlığı bildirilmek için çağırmıştı  Hafızalardan belki de bir daha hiç silinmeyecek olan koltuk krizinin hemen ardından Ankara’nın, İsrail Büyükelçisi Gabby Levy’i Dışişleri Bakanlığına çağırıp durumdan duyulan hoşnutsuzluğu dile getirip bir özür beklendiğini aksi halde Büyükelçi Çelikkol’un geri çağrılacağını söylemesi sadece medya unsurunun ilişkilerdeki çatışma potansiyelini nasıl harekete geçirdğini kuşku duyulmaz bir şekilde ortaya sermiştir. 

2.9. Mavi Marmara Saldırısı ve Palmer Raporu

31 Mayıs 2010 tarihinde, İsrail tarafından abluka altında tutulan Gazze Şeridine insani yardım götürmekte olan Gazze Yardım Filosu’na İsrail silahlı kuvvetlerinin saldırısı sonucunda 8 Türkiye, 1 ABD vatandaşı olmak üzere 9 kişinin hayatını kaybetmesi ayrıca çok sayıda insanın yaralanması, Türkiye-İsrail ilişkilerini tarihte hiç olmadığı kadar çatışma noktasına getirmiştir. Saldırının arkasından, Türkiye Tel Aviv büyükelçisini geri çağırmış ve ilişkileri maslahatgüzar seviyesine indirmiştir. İsrailli komandoların gemiye çıkıp dokuz kişiyi öldürmesinden sonra Türkiye Dışişleri Bakanlığı, bu katliamın telafisi mümkün olmayan sonuçları olabileceğini dünyaya ilan etmiştir. Diğer taraftan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, aynı gün BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada, İsrail’in katliamını korsanlık, haydutluk ve barbarlık olarak nitelemiş ve bu ülkenin uluslararası toplumdan özür dilemesi gerektiğini vurgulamıştır. 32 ayrı ülkeden 600 civarında kişinin bulunduğu filonun kıyıdan 72 mil uzakta, uluslararası sularda saldırıya uğradığını vurgulayan Davutoğlu, öldürülenlerin ailelerine, tazminat ödenmesi konusunda da ısrarcı olmuştur.  Fakat saldırı ile ilgili, başkanlığını Geoffrey Palmer’ın yaptığı, BM Genel Sekreterliği Soruşturma Paneli’nin Eylül 2011’de hazırladığı raporun ,  İsrail’in kendini savunma hakkına yer vermesi ile Türkiye tarafını tatmin etmediğini söylemek yerinde olacaktır. Raporun Türkiye açısından taleplerinin karşılanması noktasında olumlu karşılanabilecek yanı ise, İsrail ordusunun abluka bölgesinden uzak olan gemiye çıkmadan önce nihai uyarıyı yapmadığını, aşırı ve mantıksız davrandığını, gemide direniş olacağını dikkate alarak kayıpları asgariye indirmek için değerlendirme yapılmadığını, şiddet içermeyen seçenekleri kullanmadığını, İsrail’in Mavi Marmara’ya yaptığı müdahalenin orantısız olduğunu, gemidekilere kötü davrandığını, israil’in olaydan dolayı üzüntülerini bildirmesi gerektiğini, yaralananlara ve ölenlerin ailelerine tazminatın ödemesini, Türk ve İsrail hükümetlerinin Ortadoğu’da istikrar ve uluslararası barış ve güvenlik için ilişkilerini onararak aralarında tam diplomatik ilişkilerini yeniden tesis etmelerini gerektiğini belirtmesidir.  Fakat raporun bir yaptırımının olmaması ve Türkiye’nin bir diğer talepi olan İsrail’in Gazze ablukasını kaldırmasına ilişkin bir hususa değinmemesi, Ankara’ yı memnun etmemiş ve İsrail ile ilişkilerin yeniden onarılması noktasında bir fayda getirmemiştir. Bu duruma ilaveten, BM Genel Sekreterinin Palmer Raporu üzerinde hiç bir işlem yapmamış olması, raporu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi veya taraflara göndermemiş bulunması veya rapor üzerinde herhangi bir beyanda bulunmayarak raporla kendi arasındaki irtibatı adeta kesmiş olmasının bu raporun işlevselliğini esasen ortadan kaldırmış bulunduğu gözlemlendi. 

Ankara saldırının ardından İsaril’den yerine getirmesini beklediği  taleplerini net bir şekilde dile getirmiştir; birincisi, hayatını kaybeden aileleren ve Türkiye’den özür dilenmesi, ikincisi öldürülenlerin ailelerine tazminat ödenmesi, sonuncusu ise İsaril’in Gazze’ye uyguladığı deniz ablukasını kaldırmasıdır. Bu talepler geç de olsa İsrail tarafından masaya yatırlmaya ve yerine getirilmeye başlanmıştır. İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Obama’nın İsrail’e gerçekleştirdiği ziyaret sırasında 22 Mart 2013 tarihinde, Başbakan olduğu dönemlerde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayarak; İsrail tarafından Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail adına Türk halkından özür dilemiştir. Sayın Erdoğan bu özrü Türk halkı adına kabul etmiştir. İsrail, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine tazminat ödemeyi de kabul etmiştir. Ayrıca, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dahil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibariyle kaldırdığı ve sükunet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğine ilişkin taahhütte bulunmuştur. Bu çerçevede, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmaya devam etme konusunda mutabık kalınmıştır.  Sonuç olarak, Mavi Marmara Saldırısı, iki ülke arasındaki çatışmayı, İsrail’in tarihte ilk defa Türkiye vatandaşlarını öldürmesini de hesaba kattığımızda, halihazırda devam eden ilişkilerin maslahatgüzarlık seviyesine inmesi ile en üst düzeye çıkarmıştır. İlişkilerin normalleşmesi içinse, İsrail’in, Türkiye’nin tazminat ve Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması taleplerini daha somut adımlarla yerine getirmesi gerekmektedir. 

SONUÇ

Türkiye İsrail ilişkileri milenyum öncesinde 1990’lı yıllar boyunca, “ortak tehdit” algıları temeline dayalı, “stratejik işbriliği” düzleminde ilerlemiştir. Bu ortaklığın altında yatan en temel faktör, Türkiye’nin İran, Irak ve Suriye’den algıladığı güvenlik tehditinin, İsrail’in kuruluşundan bu yana olıuşturduğu Ortadoğu’da Arap devletlerine ve İran’a karşı yalnız olduğu düşüncesi çıkışlı dış politikasının örtüşüyor olmasıdır. 1990’lı yıllarda Suriye ve Irak’ın PKK’ya verdiği destekler ve İran’ın rejim ihracı politikası izliyor olması Türkiye’nin bu komşuları ile ilişkilerinin gelişememesine sebep olmakla beraber, Türkiye’yi silahlanmaya ve bölgede müttefik arayışına itmiştir. Bu noktada Suriye ile Goran Tepeleri sorununu yaşayan ve İran’ın aşırı İsrail karşıtı söylem ve dış politikası, İsrail için bölgede Arap olmayan ve batı kurumlarına üye ve ABD ile ilişkileri iyi olan Türkiye, bölgede işbirliği yapılması gereken devletler arasında itiraz götürmez bir şekilde öne çıkmıştır. Bu noktada 1993’te Oslo görüşmeleri ile Türkiye’nin hassas noktası Filistin Sorununa dair barışçıl adımlar atılması da Türkiye-İsrail ilişkilerinin “işbirliği” konseptinde ilerlemesine zemin hazırlamıştır. 
1990’lu yılların sonundan başlayarak günümüze kadar ki ilişkilere baktığımızda ise, bu dönemi Mavi Marmara olayına kadar “normalleşme” olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır. İlk olarak Türkiye’nin yoğun baskıları sonucu 1998 yılında, PKK lideri Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve ardından Suriye ile imzalanan Adana Mutabakatı sonucu Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelmeye başlaması, 2000’li yıllarda Arap Baharına kadarki dönemde ise ilişkilerin “model ortaklık” seviyesinde yürümesi, Suriye’yi güvenlik tehditi algısı perspektifinde değerlendiren İsrail tarafında gelişmelere kuşku ile bakılmasına yol açmıştır. Bunun yanısıra, Türkiye’nin 2000’li yıllarda İran’ı bir tehdit olarak görmekten ziyade, özellikle enerji boyutunda işbirliği yapılması gereken bir devlet olarak dış politika ajendasına yerleştirmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerine olumsuz yansımıştır. 2000’li yıllarda, Türkiye-İsrail ilişkilerini, işbirliği temelinden normalleşme zeminine getiren bir diğer unsur da, her iki ülkede de başa gelen sağ partilerin, kimlik politkalarını daha çok öne çıkarması olmuştur. İsrail’de başa gelen Likud’un Filistinlilere ve diğer Arap devletlerine olan düşmanlığını, söylem ve yaptığı askeri saldırılarda üst safhalarda tutması, İslam kimliğini de taşıyan AKP’nin İsrail’e karşı söylemlerine de yansımıştır. Bu söylemler, zaman zaman, İsrail’i terörist devlet olarak niteleme noktasına kadar varmıştır. Burdan da anlaşıldığı gibi, iki devlet,  bölge ile olan ilişkilerini kimlik politikalarının sonucu olan algılamaları çerçevesinde uyguladıkları takdirde kaçnılmaz bir çatışma sürecine girmektedir. İlişkilerin halen normalleşme zemininde yürüdüğü bu çatışma sürecinde bardağı taşıran son damla ise Mavi Marmara saldırısı olmuştur. Mavi Marmara olayı ile Türkiye-İsrail ilişkileri tarihin en kötü seviyesine gelmiştir.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin günümüzdeki noktasına baktığımızda ise, Mavi Marmara olayının yaralarının halen sarılmadığını ancak, İsrail’in Ankara tarafınca kendisinden beklenen özür talebini yerine getirmesi ve tazminatları ödeyeceği noktasında anlaşılması, ilişkileri yeniden normalleşme sürecine sokacağının habercisi olmuştur. İki ülke arasındaki ilişkileri etkileyebilecek, üzerinde durmamız gereken bir faktör de, Arap Baharı sonrasında, Türkiye’nin komşularından Suriye  ile olan ilişkilerinin yeniden kaotik bir düzleme girmesi, Mısır ve Sudi Arabistan’ın bölgedeki halk hareketleri karşısındaki tutumları sonucunda bu ülkelerle işbirliği içine girilememesi ve son olarak da bir diğer komşusu İran’ın yeri geldiğinde sahada aktif olarak revizyonist diyebileceğimiz şekilde Şii temelli mezhepçi siyaset uyguluyor olması ve faaliyetlerinin Batı nezdinde hoşgörülüyor olması ile Ortadoğu’da artan etkinliği Türkiye ile İsrail’i kaçınılmaz olarak bölgedeki dengeleri korumak maksatıyla masaya oturmaya zorlamaktadır. 


KAYNAKÇA

Akdoğan, Muzaffer, “Davos ve Kriz”, 18.01.2012, http://www.uiportal.net/davos-ve-kriz.html , (e.t.30.04.2015).,
Akgün, Mensur, Gündoğar, Sabih Senyücel, Görgülü, Aybars, “Zor Zamanda Siyaset: Türkiye-İsrail İlişkileri”, TESEV Dış Politika Programı.
 AKTOB Turizm İstatikleri, 2014 , http://www.aktob.org.tr/pdf/aktob.turizm.verileri.pdf ,(e.t.27.04.2015).
Aras, Bülent “Davutoglu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA Policy Brief , 01.02.2009,  http://arsiv.setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=7712&q=davutoglu-era-in-turkish-foreign-policy  ,(e.t.27.04.2015).
Ataş , R. Serdar, “ İran’ın Ortadoğudaki Kılıcı:Kasım Süleymani” , Aljazeera,  11.11.2014, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/iranin-ortadogudaki-kilici-kasim-suleymani,(e.t.24.04.2015).
Atlıoğlu, Yasin, “Golan Tepeleri ve Suriye-İsrail Askeri Güç Dengesi”, TASAM, 10.09.2007, http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/678/golan_tepeleri_ve_suriye-israil_askeri_guc_dengesi, (e.t.30.04.2015).
Aydınlık Gazetesi, “İsrail’in Tarihi Yenilgisi”, 14.08.2014, http://www.aydinlikgazete.com/gundem/israilin-tarihi-yenilgisi-h48524.html, (e.t.30.04.2015).
Bakır, Bahar, “Türkiye-İsrail İlişkilerinde Son Nokta: Alçak Koltuk Krizi”, 21.Yüzyıl Dergisi, Şubat 10, Sayı 14, http://www.21yuzyildergisi.com/assets/uploads/files/217.pdf  , (e.t.01.05.2015).
 Baykara, Murat, “Hamas Lideri Meşal Ankara’da” , BBC, 16.02.2006,  http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/02/060216_palestine_turkey.shtml , (e.t.29.04.2014).
Bıçakçı, Salih, “İsrael’s Apology and Turkey”, Center For International and European Studies, 17.04. 2013. 
Dalar, Mehmet, “Gazze Sorunu: İsrail Ablukası, Uluslararası Hukuk, Palmer Raporu ve Türkiye’nin Yaklaşımı” , ORSAM, Rapor, No:71, Eylül 2011, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011127_orsamreportt_71_tr.pdf  , (e.t.02.05.2015).
Davutoğlu, Ahmet, “ Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem  Işık’ın 7/ 8126 Sayılı Yazılı Soru Önergesi”,  05.11.2012, http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-8126sgc.pdf  , (e.t.26.04.2015).
Doç.Dr Ali Balcı sayfa, Türkiye’nin İsrail ile İlişkilerinin Değişen Dinamikleri: Bir ‘Güvenlikleştirme’ Analizi.
Gürsel, Seyfettin, “AKP’nin On Yılı: Bir Ekonomik Başarı Mı? , Aljazeera,  19.01.2014,   http://dergi.aljazeera.com.tr/2014/01/19/akpnin-on-yili-bir-ekonomik-basari-hikayesi-mi/, (e.t.28.04.2015).
Kasapoğlu, Can, “The Turkish-Israeli Relations Under the Davutoglu Doctrine in Turkish Foreign Policy”, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, 3 (2), 2012.
Klein, Menachem,“The Jerusalem Problem: The Struggle for Permanent Status”, Jerusalem Institute for Israel Studies, 2003 , s.98, http://ufdcimages.uflib.ufl.edu/AA/00/01/16/93/00001/JerusalemProblem.pdf,   (e.t.30.04.2015).
Marsden, Chris, “Labour and Likud Seek National Government as Israeli-Palestinian Conflict Intensifies” 16.01.2001, World Socialist Website, https://www.wsws.org/en/articles/2001/02/isr-f16.html, (e.t.28.04.2015).
Milani, Mohsen, “Why Tehran Won’t Abandon Assad (ism)”, The Washington Quarterly, 36 (4), 2013, ss. 79-93.
Milliyet Gazetesi, “Şaron Darbesi”, 21.05.2004, http://www.milliyet.com.tr/2004/05/21/dunya/adun.html,  (e.t.29.04.2015). 
Netanyahu:”Kudüs Ebedi Başkentimizdir”, http://www.dirilispostasi.com/netanyahu-kudus-ebedi-baskentimizdir/ , (e.t.20.04.2015).
Norton ,Augustus Richard, “The Role of Hezbollah in Lebanese Domestic Politics”, The International Spectator, Vol. 42, No:4, December 2007, http://www.bostoncollege.org/content/dam/files/centers/boisi/pdf/f09/The-Role-of-Hezbollah.pdf  , (e.t.24.04.2015).
NTV Haber “ABD Ortadoğu’da eşit davranmalı”,  , http://arsiv.ntv.com.tr/news/144191.asp (e.t.28.04.2015).
NTV Haber,  “Tel Aviv Büyükelçisi Alçak Koltukta”, 12.01.2010, http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25043007/  ,(e.t. 01.05.2015).
Özkan, Gencer, “Aynalar Galerisi: Türkiye-İsrail İlişkilerinde Yansımalar, Yanılsamalar ve Gerçekler” Ortadoğu Analiz, Haziran 2010, Cilt 2 , Sayı 18.
Palmer Raporu Sonrası Türkiye İsrail İlişkileri” , Güncel Politika Tartışmaları,  12 Ekim 2011, No.2, İstanbul, http://www.gpotcenter.org/dosyalar/gpt2_israilturkiye_ist_12oct2011.pdf  , (e.t.15.05.2015).
Schanzer, Jonathan, “Hamas Leader Meets Turkey’s Prime Minster in Ankara”, Defend Democracy, 8 October 2013 - FDD Policy Brief  http://www.defenddemocracy.org/media-hit/hamas-leader-meets-turkeys-prime-minster-in-ankara/#sthash.6lXyyonJ.dpuf ,(e.t.25.04.2015).
Tüfekçi, Hasan, “Erdoğan: İsrail’in yaptığı terördür.” , Hürriyet Gazetesi, 14.04.2004, http://www.hurriyet.com.tr/index/ArsivNews.aspx?id=217486  , (e.t.29.04.2014).
Türkiye İsrail Ticaret Hacmi ,TC. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 10.02. 2015, http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/turkiye-ile-israil-arasinda-ticari-iliskiler-artti/76030, (e.t.27.04.2015). 
Tüysüzoğlu, Göktürk, “Değişen Bölgesel Denklemler Işığında Türkiye-İsrail İlişkileri’nde İşbirliğini Tetikleyen Unsurlar” , İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 3, 2014.
Uzer, Umut, Türkiye İsrail İlişkilerinde Bunalım, Ortadoğu Etütleri, Cilt 2, Sayı 2, Ocak 2011, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201121_umutUzer.orsam.pdf  , (e.t.02.05.2015).
Vatan Gazetesi,  “Erdoğan: “Olmert beni sırtımdan hançerledi”, 15.12.2010, http://www.gazetevatan.com/erdogan--olmert-beni-sirtimdan-hancerledi--340776-gundem/ , (e.t.30.04.2015).
Vatan Gazetesi, “Hamas Lideri Halid Meşal’in Ziyareti Dış Basında Yankı Buldu” , 17.02.2006, http://www.gazetevatan.com/hamas-lideri-halid-mesal-in-ziyareti-dis-basinda-yanki-buldu-71336-gundem/ , (e.t.29.04.2014).
 Yılmaz, Türel, “ Türkiye İsrail İlişkileri: Tarihten Günümüze” , Akademik Ortadoğu, Cilt 5 , Sayı 1, 2010.
“İsrail’e Gelen Türklerin Sayısı Rekor Seviyeye Ulaştı”, Al Monitor, 01.07.2014,  http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/07/turkey-tourism-marmara-export.html ,(e.t.27.04.2015).
“Kıbrıs-Yunanistan-İsrail Enerji Anlaşması”, BBC Türkçe , 08.08.2013, http://www.bbc.co.uk/turkce/ekonomi/2013/08/130808_kibris_israil_yunanistan.shtml , (e.t.26.04.2015).
 “Likud Party: History&Overview”, Jewish Virtual Library, http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Politics/LikudParty.html  ,(e.t.28.04.2015).
“Report of the Secretary-General’s Panel of Inquiry on the 31 May 2010 Flotilla Incident” , September 2011, http://www.un.org/News/dh/infocus/middle_east/Gaza_Flotilla_Panel_Report.pdf   , (e.t.02.05.2015).
“Türkiye-İsrail İlişkileri” , SDE Analiz, Ekim 2011, http://www.sde.org.tr/userfiles/file/TURKIYE%20ISRAIL%20ILISKILERI.pdf   , (e.t.26.04.2015).
“Türkiye-İsrail Siyasi ilişkileri”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı,   http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa , (e.t.16.15.2015).

DİPNOTLAR;

1 Zor Zamanda Siyaset: Türkiye-İsrail İlişkileri, Mensur Akgün,Sabih Senyücel Gündoğar, Aybars Görgülü
2 TESEV Dış Politika Programı 
  http://www.dirilispostasi.com/netanyahu-kudus-ebedi-baskentimizdir/ Netanyahu:”Kudüs Ebedi Başkentimizdir”
3 Göktürk Tüysüzoğlu, “Değişen Bölgesel Denklemler Işığında Türkiye-İsrail İlişkileri’nde İşbirliğini Tetikleyen Unsurlar” , İnsan ve Toplum Bilimleri 
   Araştırmaları Dergisi,
   Cilt: 3, Sayı: 3, 2014, sayfa 589.
4  Mohsen Milani, “Why Tehran Won’t Abandon Assad (ism)”, The Washington Quarterly 36 (4),
   2013, 79-93.
5 Augustus Richard Norton, “The Role of Hezbollah in Lebanese Domestic Politics”, The International Spectator, Vol. 42, No:4, December 2007, s.475, 
   http://www.bostoncollege.org/content/dam/files/centers/boisi/pdf/f09/The-Role-of-Hezbollah.pdf , (e.t.24.04.2015).
6 Tüysüzoğlu, op.cit. , sayfa 595.
7 R. Serdar Ataş, “ İran’ın Ortadoğudaki Kılıcı:Kasım Süleymani” , Aljazeera,  11.11.2014, 
   http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/iranin-ortadogudaki-kilici-kasim-suleymani , (e.t.24.04.2015).
8 Ataş, op.cit.
9 Jonathan Schanzer, “Hamas Leader Meets Turkey’s Prime Minster in Ankara”, Defend Democracy, 8 October 2013 - FDD Policy Brief  
   http://www.defenddemocracy.org/media-hit/hamas-leader-meets-turkeys-prime-minster-in-ankara/#sthash.6lXyyonJ.dpuf , (e.t.25.04.2015).
10  Ahmet Davutoğlu, “ Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem  Işık’ın 7/ 8126 Sayılı Yazılı Soru Önergesi” , 05.11.2012, 
    http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-8126sgc.pdf , (e.t.26.04.2015).
11 Can Kasapoğlu, “The Turkish-Israeli Relations Under the Davutoglu Doctrine in Turkish Foreign Policy”, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi 3 (2), 
    (2012): 18
12 BBC Türkçe , “Kıbrıs-Yunanistan-İsrail Enerji Anlaşması”, , 08.08.2013,    <http://www.bbc.co.uk/turkce/ekonomi/2013/08/130808_kibris_israil_yunanistan.shtml> , (e.t.26.04.2015).
13  “Türkiye-İsrail İlişkileri” , SDE Analiz, Ekim 2011,  s.3, 
     http://www.sde.org.tr/userfiles/file/TURKIYE%20ISRAIL%20ILISKILERI.pdf , (e.t.26.04.2015).
14 Ibid. , s.7.
15 Ibid. ,  s.17
16 Salih Bıçakçı, “İsrael’s Apology and Turkey”, Center For International and European Studies, 17.04. 2013,  s.3.
17 TC. Başbakanlık Basın yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye İsrail Ticaret Hacmi ,10.02. 2015, 
     http://www.byegm.gov.tr/turkce/haber/turkiye-ile-israil-arasinda-ticari-iliskiler-artti/76030 , (e.t.27.04.2015). 
18 Al Monitor, 01.07.2014, “İsrail’e Gelen Türklerin Sayısı Rekor Seviyeye Ulaştı”,  
    http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/07/turkey-tourism-marmara-export.html , (e.t.27.04.2015).
19 AKTOB Turizm İstatikleri, 2014 , http://www.aktob.org.tr/pdf/aktob.turizm.verileri.pdf , (e.t.27.04.2015).
20 Bülent Aras, “Davutoglu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA Policy Brief , 01.02.2009,  s.3, 
     http://arsiv.setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=7712&q=davutoglu-era-in-turkish-foreign-policy , (Erişim Tarihi.27.04.2015).
21 Seyfettin Gürsel, “AKP’nin On Yılı: Bir Ekonomik Başarı Mı? , Aljazeera,  19.01.2014,   
     http://dergi.aljazeera.com.tr/2014/01/19/akpnin-on-yili-bir-ekonomik-basari-hikayesi-mi/  , (e.t.28.04.2015).
22 Jewish Virtual Library, “Likud Party: History&Overview” ,  
     http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Politics/LikudParty.html , (e.t.28.04.2015).
23 Chris Marsden, “Labour and Likud Seek National Government as Israeli-Palestinian Conflict Intensifies” 16.01.2001, World Socialist Website, 
     https://www.wsws.org/en/articles/2001/02/isr-f16.html , (e.t.28.04.2015).
24 NTV Haber,“ABD Ortadoğu’da eşit davranmalı” , 
    http://arsiv.ntv.com.tr/news/144191.asp , (e.t.28.04.2015). 
25 Hasan Tüfekçi, “Erdoğan: İsrail’in yaptığı terördür.” , Hürriyet Gazetesi, 14.04.2004, 
     http://www.hurriyet.com.tr/index/ArsivNews.aspx?id=217486 , (e.t.29.04.2014).
26 Murat Baykara, “Hamas Lideri Meşal Ankara’da” , BBC, 16.02.2006,  
     http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/02/060216_palestine_turkey.shtml , (e.t.29.04.2014).
27 Vatan Gazetesi, “Hamas Lideri Halid Meşal’in Ziyareti Dış Basında Yankı Buldu” , 17.02.2006, 
     http://www.gazetevatan.com/hamas-lideri-halid-mesal-in-ziyareti-dis-basinda-yanki-buldu-71336-gundem/ , (e.t.29.04.2014). 
28  Milliyet Gazetesi, “Şaron Darbesi”, 21.05.2004, http://www.milliyet.com.tr/2004/05/21/dunya/adun.html , (e.t.29.04.2015). 
29 Türel Yılmaz, “ Türkiye İsrail İlişkileri: Tarihten Günümüze” , Akademik Ortadoğu, Cilt 5 , Sayı 1, 2010,  ss.17-18.
30  Menachem Klein, “The Jerusalem Problem: The Struggle for Permanent Status”, Jerusalem Institute for Israel Studies, 2003 , s.98, 
     http://ufdcimages.uflib.ufl.edu/AA/00/01/16/93/00001/JerusalemProblem.pdf , (e.t.30.04.2015).
31 Ibid. , s.97.
32 Gencer Özkan, “Aynalar Galerisi: Türkiye-İsrail İlişkilerinde Yansımalar, Yanılsamalar ve Gerçekler” Ortadoğu Analiz, Haziran 2010, Cilt 2 , Sayı 18 , s.40
33  Doç.Dr Ali Balcı sayfa, Türkiye’nin İsrail ile İlişkilerinin Değişen Dinamikleri: Bir ‘Güvenlikleştirme’ Analizi 426
34  Aydınlık Gazetesi, “İsrail’in Tarihi Yenilgisi”, 14.08.2014, 
     http://www.aydinlikgazete.com/gundem/israilin-tarihi-yenilgisi-h48524.html , (e.t.30.04.2015).
35  Yasin Atlıoğlu, “Golan Tepeleri ve Suriye-İsrail Askeri Güç Dengesi”, TASAM, 10.09.2007, 
      http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/678/golan_tepeleri_ve_suriye-israil_askeri_guc_dengesi , (e.t.30.04.2015).
36 Vatan Gazetesi,  “Erdoğan: “Olmert beni sırtımdan hançerledi”, 15.12.2010, 
    http://www.gazetevatan.com/erdogan--olmert-beni-sirtimdan-hancerledi--340776-gundem/ , (e.t.30.04.2015).
37 Muzaffer Akdoğan, “Davos ve Kriz”, 18.01.2012, 
     http://www.uiportal.net/davos-ve-kriz.html , (e.t.30.04.2015). 
38  Ibid.
39  Ibid,  CNN Turk, “ Davos’ta Kriz” , 29.01.2009, .
     http://www.cnnturk.com/2009/dunya/01/29/davosta.kriz/511241.0/ , (e.t.01.05.2015).
40  Bahar Bakır, “Türkiye-İsrail İlişkilerinde Son Nokta: Alçak Koltuk Krizi”, 21.Yüzyıl Dergisi, Şubat 10, Sayı 14, 
     http://www.21yuzyildergisi.com/assets/uploads/files/217.pdf , (e.t.01.05.2015).
41 NTV Haber,  “Tel Aviv Büyükelçisi Alçak Koltukta”, 12.01.2010, 
     http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25043007/ ,(e.t. 01.05.2015).
42  Umut Uzer, Türkiye İsrail İlişkilerinde Bunalım, Ortadoğu Etütleri, Cilt 2, Sayı 2, Ocak 2011, 
 http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201121_umutUzer.orsam.pdf , (e.t.02.05.2015).
43  “Report of the Secretary-General’s Panel of Inquiry on the 31 May 2010 Flotilla Incident” , September 2011, 
     http://www.un.org/News/dh/infocus/middle_east/Gaza_Flotilla_Panel_Report.pdf  , (e.t.02.05.2015).
44 Mehmet Dalar, “Gazze Sorunu: İsrail Ablukası, Uluslararası Hukuk, Palmer Raporu ve Türkiye’nin Yaklaşımı” , 
     ORSAM, Rapor  No:71, Eylül 2011, ss.16-18, 
 http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011127_orsamreportt_71_tr.pdf , (e.t.02.05.2015).
45 “Palmer Raporu Sonrası Türkiye İsrail İlişkileri” , Güncel Politika Tartışmaları,  12 Ekim 2011, No.2, İstanbul, 
     http://www.gpotcenter.org/dosyalar/gpt2_israilturkiye_ist_12oct2011.pdf , (e.t.15.05.2015).
46 “Türkiye-İsrail Siyasi ilişkileri”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı,   
     http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa , (e.t.16.15.2015).



***