Lazıkiya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lazıkiya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Eylül 2021 Çarşamba

SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 4

SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 4



Suriye’nin kuzeyinde bulunan Halep şehri ülkenin en kalabalık şehridir, etnik olarak da çok karışıktır. Halep tarihi boyunca bölgede önemli merkezlerinden biridir. Haçlı seferler döneminde Raymound’u hayali Halep’e girmektir velakin Nureddin Zengi’nin ordu komutanı olan Esaddin Şirkuh’yu verdiği mücadele Haçlıları geri püskürmüştü. Aynı zaman şehir gerek kültürel gerek ticari olarak da eski ipek yolunun üzerinde yer almasından dolay önemli bir yere sahiptir. Suriye’de isyanların başladığında ilk yılında Halep’te hiçbir sorun yok iken ancak Suriye ile Türkiye olan sınır kapıları ÖSO eline geçmesiyle Halep’te ilk isyanlar başladı. Aynı zaman da Halep rejim için en önemli şehri idi. isyanların başlamasıyla rejim bütün gücüyle bölgeye saldırmaya başladı. Çünkü Halep rejimin önemli bir kalesidir. Halep düşürmek rejimi düşürmek gibidir. 2012 yılından bu güne kadar Halep’te yüz binlerce göç, binlerce ölü ve kayıp söz konusudur. Aynı zaman Halep rejim, ÖSO ve PYD arasında bölünmektedir.

GÖÇ

Daha önce Filistin’de ve farlı bölgelerinde göç alan Suriye ancak 1982 yılında Hama isyanlarında çok sayıda Sünni göç söz konusu oldu. 2011 yılında Arap Baharı adı altında Kuzey Afrika’da çıkan isyanların dominom taşları gibi birçok Arap ülkesine sıçradı, bazılarında başarılı olurken bazılarında da maalesef toplu katliam, işkence ve göçe neden oldu. Peki, neden Suriye halkı Mısır ve Tunus gibi direnmedi ve ülkesini göç etmeye tercih etti? Yukarı bahsettiğim terör örgütleri ve diğer askeri militanların birçok farklı ülkeden gelmeleri, Suriye’nin sosyolojisini ve Kültürünü bilmediği için farklı yöntemlere başvurmuştur. Kimleri hırsızlık, kadın ticareti, insan kaçırma, fide isteme tehdit etmek, yandaş-karşı olduğu için inşaları topluca öldürmeleri söz konusu olmuştu. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Suriye’de hükümet karşıtı gösterilerin çıktığı 2011 yılı Mart ayından bu yana ölenlerin sayısının 20 bini aştığını söylüyor Suriye'de Mart 2011'de başlayan protestolardan bu yana, binlerce Suriyeli hiçbir iz bırakmaksızın ortadan kayboldu, zorla "kaybedildi". Bazen Suriye rejimi, bazen de muhalif militan örgütler, yakaladıkları kişileri gizli yerlerde, kimseyle irtibat kurmalarına izin vermeksizin tuttular. Bu kişiler, çoğu zaman insanlık dışı koşullarda barındırıldı. Bazıları işkence gördü, bazıları işkenceden öldü. Arkada bıraktıkları yakınları, onlara ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedi ve bu dayanılmaz acıyla baş başa kaldı (Irshaid, 2014).

Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütü'ne (UNHCR) göre, 26 Mayıs 2015 itibarıyla Suriye'deki savaştan kaçan milyonlarca insandan 1.761.486’sı Türkiye'ye sığındı. 7 Mayıs rakamlarıyla Lübnan, 1 milyon 183 bin 327 kişiyle Türkiye'nin ardından en fazla Suriyeli kabul eden ikinci ülke oldu. Ürdün yaklaşık 630 bin, Irak 250 bin, Mısır da 134 bin kişiye kapılarını açtı. Avrupa Birliği'nde en fazla Suriyeli kabul eden ülke Almanya oldu. Almanya'nın 100 binden fazla sığınmacı kabul ettiği belirtiliyor (bbc, Hangi Avrupa ülkesi kaç Suriyeli kabul etti?, 2015)

SONUÇ 

Suriye’de 2011’den beri devam eden gösteriler ve iç savaş, ilk önce rejim tarafında zalimce bastırılması, gözaltına almaları, işkence yapmaları ve her türlü kirli oyunlar oynandı. Suriye dışında eğitim alan ve yetişen militanlar. Bir yanda Türkiye,  Suudi Arabiya, Katar ve BAE tarafından isyancılara sağlanan lojistik, ekonomik ve askeri destek bir yandan da Rusya, Çin ve İran tarafından rejime sağlanan askeri destek, her ikisinin karşılaşması adeta Suriye’ye bir savaş alana dönüşü verdi. Eskiden etnik, din ve mezhep ayrımları pek göz önüne çarpmamışken ancak isyanlarla beraber bütün bunlara yeryüzüne çıktı. Suriye’nin toplumun tabanında ciddi sorunlar oluştu. Aynı zamanda isyanın başarı olmama sebebi de bu ayrışmalar ve fitneler sebep oldu. Sünnilerin Şii ve Alevilere düşman olmaları Kürt ve Nasirler Araplara tavır almaları ve bunun sonucu ortaya çıkan kin ve nefretler. Bütün bu ayrılıkçılıkların sonucu tekrar birleşmesi hayli zordur. 

Arap Baharı Suriye’nin ektik yapısı parçalanması, bundan sonra bir araya gelmesi imkânsız olur diye biliriz. Parçalan toplumsal tabanı birleşmesi de zor olur. Bu da ülkeyi parçalanmaya sürdürebilir. Belki savaşın sonunda farklı federasyonların oluşması veya ülkeciklere bölünebilir. Bir sorun daha ise yurtdışına çıkan insanların farklı kültürlere adapte olması sonucu da ayrı bir sorun doğurmaktadır. 

Kaynakça

AA, L. (2011, Aralık 31). Suriyeli iki muhalif grup arasında anlaşma sağlandı. Milliyet.com.tr » Dünya » Haber » Suriyeli iki muhalif grup arasında anlaşma sağlandı31.12.2011 - 14:00 | Son Güncelleme: 31.12.2011-14:20. LEFKOSHA: Milliyet.

Acun, C. (2016, ağustos 27). 7 soruda fırat operasyonu. http://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/canacun/2016/08/27/7-soruda-firat-kalkani-operasyonu. Sabah Gazetesi.

Ataman, M. (2012). SURİYE’DE İKTİDAR MÜCADELESİ: BAAS REJİMİ, TOPLUMSAL TALEPLER ve ULUSLARARASI TOPLUM. İSTANBUL: SETA.

bbc. (2012, Mart 12). Suriye Annan Planı'nı kabul etti. http://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/03/120327_syria_annan. bbc türkçe.

bbc. (2015, Haziran 15). Hangi Avrupa ülkesi kaç Suriyeli kabul etti? http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150615_suriye_multeci_avrupa. bbc türkçe.

bbc. (2015, Haziran 15). Hangi Avrupa ülkesi kaç Suriyeli kabul etti? http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150615_suriye_multeci_avrupa. bbc türkçe.

BUÇUKCU, Ö. (Haziran 2012). Suriye Krizi’nde Bölgesel ve küresel aktörler. SDE , 6.

Dağ, A. E. (2013). SURİYE. Bilad-i Şam’ın Hazin Öyküsü. İstanbul: İHH.

Erkmen, S. (2014). Türkiye ve Suriyeli Kürtler: Güven Bunalımı, Tıkanmışlık ve Bir Arada Yaşama. Ortadoğu Analiz, 18-29.

Ersoy, P. (2014, Ekim 27). ‘YPG, ABD için iyi bir müttefik’. http://www.milliyet.com.tr/-ypg-abd-icin-iyi-bir-muttefik--gundem-1960551/. Milliyet Gazetesi.

Ertuğrul, D. (tarih yok). Türkiye Dış Politikası için Bir Test; Suriye Krizi. TESEV Dış Politika, 2.

Irshaid, L. R. (2014, kasım 12). Suriye'de kayıp binlerce kişi nerede? http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/11/141111_suriye_kayiplar. Türkiye: bbc.türkce.

Jazeera, a. (2012, mart 9). Kofi Annan'ın çağrısına ret. al-Jazeera turk.

Jazeera, A. (2016, EYLÜL 29). Suryiye İç Savaşı. Rusya'nın Suriye'deki bir yılı. Aljazeera Turk.

Karabat, A. (2013). Suriye Savaşları. İstanbul: Timaş.

Kibaroğlu, M. (2011). Arap Baharı ve Türkiye. Adam Akademi, 26.

Kıran, A. (2014). ARAP BAHARI, SURİYE VE DEMOKRATİK DÖNÜŞÜM BEKLENTİLERİ. Anemon MŞÜSosyal Bilimler Dergisi. , 103.

Kıran, A. (2014). ARAP BAHARI, SURİYE VE DEMOKRATİK DÖNÜŞÜM BEKLENTİLERİ. Muş Alparslan Üni̇versi̇tesi̇ Sosyal Bi̇li̇mler Dergisi, 12.

Kohen, S. (2016, Eylul 29). Suriye'yi kim kurtaracak? http://www.milliyet.com.tr/suriye-yi-kim-kurtaracak--dunya-ydetay-2315780/. Milliyet Gazetesi.

Mahalli, H. (2014). Diren Suriye. İstanbul: destek.

Memdukh, N. (2015). السياسة الخارجية الروسية تجاه منطقة الشرق األوسط. (M. S. KANBAR, Çev.) بســــــكرة: جامعة محمد خيـضر – بســــــكرة.

Milliyet. (2012, Ağustos 02). ABD, Türkiye'yi uyardı: "Daha fazla ileri gitmeyin". http://www.milliyet.com.tr/abd-turkiye-yi-uyardi-daha-fazla-ileri-gitmeyin-/dunya/dunyadetay/02.08.2012/1575339/default.htm. Milliyet Gazetesi.

Oğuzlu, D. D. (2011). Arap abaharı ve Yansımaları. Ortadoğu Analizi, 8.

Orhan, A. (2016). Türkiye-Rusya Yakınlaşması ve Suriye. Ankara: ORSAM araştımaları.

Özkaya, A. N. (2008). Suriye Kürtleri: Siyasi Etkisizlik ve Suriye Devleti’nin Politikaları. USAK, II, 90.-116.

Şemsidin Erdoğan, E. d. (2015). Irak Şam İslam Devleti (IŞİD): Gücü ve Geleceği. Savunma Bilimleri Dergisi, 6-34.

Şen, Y. (tarih yok). Suriye'de Arap Baharı. Yasama Dergisi 23, 59.

Taşkın, Y. (2013). AKP Devri, Türkiye Siyaseti, İslamcılık ve Arap Baharı. İstanbul: birikim yayınları.

Taştekin, F. (2015). Suriye yıkıl git, diren kal. İstanbul: ilitişim yayınları.

Yüksel, O. (2013). Ortadoğu Arap baharı ve Sosyal medya. Politik akademi.


***


SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 3

                                    SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 3



ARAP BAHARI İÇ SAVAŞA DÖNÜŞMESİ

Muhalifler İstanbul’da ilk toplantıda “Dışarıdan destek yok” diyordu ama daha bir ay geçmeden Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan ya da ABD bağlantılı muhaliflerin maaş olarak kullandığı endişesi öne çıktı. Haddam kaos çıkarmak için göstericileri silahlandırmaya çalışıyordu. BAE ise göstericilere organizesinde kullanılmak için Thuraya marka telefonu sağladı. Saad el-Hariri de intikam için Adamlarını seferber etti (Taştekin, 2015, s. 82). Ulusal Demokratik Değişim Koordinasyon Komitesi’nin bildirisinde, 31 Aralık 2011’de Kahire’de imzalanan anlaşmanın "Suriye’nin demokratik bir devlete doğru geçiş süreci için, demokratik mücadelenin prensiplerini tanımladığı" bildiride “Arap müdahalesinin bir dış müdahale olarak kabul edilmediği" vurgulanan anlaşmada, "sivillerin her türlü yasal imkânla korunmasının gerekliliği" açıkça ortaya kondu (AA, 2011).

Suriye’de sivil halk gösterileri azaldığında ülke dışında gelen muhalif güçler, Rejim ile muhalifler arasında şiddetli çatışmalar başalarken İdleb’e bağlı Cisr el Şuğur’da 2011 yazı boyunca ülke dışında muhalifler devrin sivil olduğunu dillendirmeyen devem etse de sahada durum başkaydı. Ta başından itibaren asker ve polis cenazeleri geliyordu. Muhalefette göre 123 güvenlik görevlisinin feci şeklinde katledildiğini olayla birlikte duvara çarptı (Taştekin, 2015, s. 86). Çatışmalara hızla devam ederken dünya medyasında yer almıştı. BM bu korkunç olayları durdurmak için Kofi Annan liderliğinde bir plan düzenlendi. Annan'ın bu kararı "şiddet ve kan dökülmesine son verebilecek, muhtaçlara yardım ulaştıracak, Suriye halkının meşru taleplerinin yerine getirilmesi için siyasi diyalog sağlanmasına elverişli ortam yaratacak önemli bir ilk adım olarak gördüğünü. Altı maddelik Annan planı, Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın yerleşim merkezlerinden askerlerini çekmesini, tüm tarafların çatışmalara en azından günde iki saat ara vererek insani yardımın ulaşmasına olanak vermesini, yönetimin isyan sürecinde gözaltına aldığı kişileri serbest bırakmasını öngörüyor. Hem BM hem de Arap Birliği'ni temsil eden Annan halen şiddete son verilmesi için hazırladığı plana destek almak üzere Çin'de temaslarını sürdürüyor. Annan'ın temasları sonrasında Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev de girişimi bütünüyle desteklediğini çünkü bunun 'Suriye'nin uzun ve kanlı bir iç savaşın önüne geçmek için son fırsat' olduğunu söyledi (bbc, Suriye Annan Planı'nı kabul etti, 2012). Ancak bu plan 9 Mart 2012 muhalifler tarafından Kofi Annan’ın, ‘diplomatik çözüm’ talebi Şam rejimine karşı direnen muhalifler tarafından reddedildi (Jazeera a. , 2012).

Annan'ın Barış Planı

1. Suriye halkının istek ve endişelerine yanıt sunacak Suriye öncülüğünde bir siyasi süreç

2. Sivillerin korunması için BM gözetiminde her tür silahlı şiddete son verilmesi

a) Hükümet meskûn alanlara asker sevkini ve silah kullanımını durdurup buralarda bulunan askerleri çekecek

b) Muhalefet çatışmalara son verme taahhüdünde bulunacak

3. Tüm taraflar çatışma yaşanan bölgelere insani yardım sevkini sağlayacak ve insani amaçlarla her gün iki saatlik sükûnet dönemleri sağlanacak

4. Yetkililer keyfi şekilde tutuklanmış kişilerin serbest bırakılması sürecinin hızını ve kapsamını artıracak

5. Yetkililer ülkede gazeteciler için hareket serbestisi temin edecek

6. Yetkililer toplanma ve barışçı şekilde gösteri yapma hakkına saygı gösterecek.

11 Kasım 2012’de Katar’da toplanan muhalefet grupları 60 kişiden oluşan yeni ve daha kapsayıcı bir liderlik konseyi kurulmasını kararlaştırmıştır. Suriye içi ve dışından üyeleri kapsayan Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonunun ülkenin tek yasal temsilcisi olarak tanınması, yapılacak mali ve muhtemelen askeri yardımlar için tek adres olması umulmaktadır. Şeyh Moaz el-Hatib Koalisyona başkan seçildikten sonra Suriyeli askerlere orduyu terk etmeleri çağrısında bulunmuş ve tüm mezhep ve etnik grupların birleşmesini istemiştir. Daha önce en büyük muhalefet örgütlenmesi olan Suriye Ulusal Konseyi, koalisyon grubundaki 60 sandalyeden sadece 22’sini kontrol etmektedir (Şen, s. 66). 2012 yılından itibaren Suriye’ye gerek Türkiye eğiten militanlar gerekse Libya, Tunus ve diğer ülkelerden militan Türkiye, Lübnan ve Ürdün üzerinde Suriye’ye girdikten sonra Suriye halkı hem rejim tarafında hem de muhalif güçler tarafından katliama ve şiddete maruz kaldı. Daha sonra ülkeye farklı mezhep ve ülkelerden militan akımı başlamıştı. Bu da Suriye’nin kanlı bir sayfanın başlangıcıydı. 

Suriye’de ayaklanmaların başlamasıyla ilk olarak Kürtler herhangi bir etkinliğe katılmadı. Çünkü 2004’ten sonra Kürtlerin bazı ayaklanmalarına Araplar tatafından destek görülmedi ve illerde de tam olarak ne olacağına tahmin etmediği için mesafeli durmuştu. Temmuz 2012’de İstanbul’da yapılan toplantıda Araplar tavizsiz bir şekilde  “Suriye Arap Cumhuriyeti” adında ısrar ederken,  Kürtler toplantıyı terk etmiştir. Daha sonra Kahire’de düzenlenen toplantıda da Kürtler konferansı terk etmek durumunda kalmışlardır. Kürtlerin bütün ısrar ve çabalarına rağmen, muhalefetin Arap üyeleri “Kürt halkı tanınmalıdır” şeklindeki bir maddeyi kabul etmemişlerdir. Bütün bunlar Kürtlerin gittikçe uzaklaşması ve kendi başlarının çaresine bakmasına yol açmıştır.  Kürtler Suriye Ulusal Konseyi’nde (SUK) sadece sembolik düzeyde yer almıştır. (Kıran A. , 2014, s. 12) Ancak Türkiye Suriye Kürtlerinin bağımsız bir devlet olma yönündeki girişimlerine seyirci kalmayacağını dile getirirken, Suriye Kürtlerinin nüfus olarak devlet kurmak için yeterli olmadıklarını ileri sürmektedir (Kıran A. , 2014). 2004’te kurulan PYD diğer Kürt partileriyle karşılaştırıldığında göreli olarak ne istediğini bilen bir parti görüntüsü çizmekteydi (Erkmen, 2014) Kürt Yüksek Komitesi, Temmuz 2012 tarihinde Demokratik Birlik Partisi (DBP ya da PYD) ve Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin inisiyatifiyle 13 Kürt partisinin ittifakı olan Kürt Ulusal Konseyi (KUK) arasında kurulmuştur. Komitenin Suriye’nin kuzey doğusunda hükümet kuvvetlerinin çekilmesinden sonra 2012 yazında ortaya çıkan fiili özerk Kürt bölgesini yönetmesi umulmuştur. Ancak KUK, Demokratik Birlik Partisinin yönetimi paylaşım anlaşmasına sadık kalmadığından şikâyet etmiştir (BBC 2013). PKK bağlantılı bir örgüt olan PYD, kuzeydoğu Suriye’de fiilen özerk bir Kürt bölgesi idare etmektedir (Şen). Ancak PYD İŞİD’de karşı en güçlü mücadele vermektedir. 

Suriye’ye gidip çatışan Müslüman gruplar bulunmaktadır(…)Bütün bu örgütlerin yanında, rejimin askeri yapısını zayıflatmak ve düşürmek amacıyla oldukça örgütlü bir şekilde mücadele eden El Kaide örgütü var. Üstelik El- Kaide ile bağlantılı bir şekilde çalışan, Kafkasya, Afganistan, Yemen, Libya, Ürdün, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerden gelip temel amacı cihadı gerçekleştirmek olan kimi radikal İslamcı gruplar bulunmaktadır. Suriye rejiminin bir an önce düşmesini isteyen Türkiye gibi ülkeler, istemeyerek de olsa, dolaylı olarak El Kaide ile bir ilişki içinde görünüyor, ya da bu örgütü “planlı mücadeleyi alevlendirecek bir güç olarak görüyor”. Ancak bu durum, özellikle Şii yönetimlerin egemen olduğu İran,  Irak ve Lübnan gibi ülkeler açısından farklı değerlendirilmiyor. Onlara göre Vahabiler Şiileri hedef alıyor ve asıl hedef Şiilerin yönetimden uzaklaştırılmasıdır (Kıran A. , 2014). Beşar Esad’ın zalim rejimine karşı ayaklanma kısa süre sonra farklı amaçlar güden ideolojik, mezhepsel ve etnik grupların katılmasıyla adeta savaş içinde savaşlara yol açmıştır. Esad’a karşı çıkan muhalifler kendi aralarında bölünmüş ve rakip gruplar birbirlerine karşı savaş açmıştır. El Kaide’den kopan El Nusra ve benzeri radikal örgütler de kendi içlerinde ihtilafa düşüp eylemlerini kendi amaçları doğrultusunda sürdürmüşlerdir (Kohen, 2016)

Suriye’de ÖSO’dan başka Ahrar el-Şam, Cephetun-nusra, Feth-elŞam da vardır. Ancak Gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle, Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarla adını özellikle 2014 yılı içerisinde sıkça duyuran Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) , ilk olarak 1999 yılında Ebu Musab el-Zerkavi tarafından Afganistan’da, Tevhid ve Cihad Örgütü olarak kurulmuş, 2001 yılında Irak Kuzey’ine gelmiş ve ABD güçlerine karşı savaşmıştır. Örgüt, 2004 yılında El-Kaide ile bağlantılı hale gelerek Irak El-Kaidesi ismini almıştır. Ekim 2006’da ise Irak İslam Devleti kurularak liderliğe Ebu Ömer el-Bağdadi getirilmiştir. 29 Haziran 2014’te ise halifeliği ve İslam Devletinin kurulduğunu ilan etmiştir (Şemsidin Erdoğan, 2015) İŞİD şimdi ise Suriye toprakların Fırat Nehri havzasında yer almakta idi Ancak İŞİD, ÖSO, PYD ve rejim tarafında saldırmaktadır bunun için sınırları değişkendir. Ancak İŞİD’in popülaritesi 2014 yılında Suriye’nin Kuzeyinde PYD elinde Kobani’nin işgali sırasında yoğun olarak duyulmuştu ve sosyal medyada ve özellikle youtube’de yayınlandığını bazı korkunç videolarla tanıdı. 

Şekil 1; http://www.papik.net/suriyede-kim-kiminle-savasiyor-grafik/


Son iki yıla baktığımızda bölgede bazı konjektörlerin yön değiştirilmesi neden oldu. 24 Kasım’da düşürülen uçağı Türkiye ile Rusya arsında bozulması neden oldu. daha sonra Türkşye Cumhurbaşkanı tarafında yazılan mektupta “ özür dilemesiyle tekrar her iki ülke arasındaki sorunları çözüldü”. Suriye’nin kuzeyinde ABD güdümünde bir federal bölgenin ortaya çıkması her iki aktör açısından işbirliği zemini yaratabilir. Buna bağlı olarak Türkiye ve Rusya Azaz-Cerablus arasındaki bölgede IŞİD’e karşı ortak mücadele edebilir. Buna karşılık Rusya Türkiye’den Suriye konusundaki tavrını yumuşatmasını talep edebilir (Orhan, 2016). Son olarak da Türkiye Fırat Kalkanı Operasyon ÖSO ile birlikte bölge İŞİD teröründe temizlemek, tampon bölge oluşturmak ve ABD'den aldığı destekle bölgede yayılmacı ve saldırgan bir politika izleyen PKK/PYD yapılanmasının kantonları birleştirerek bir kuşak oluşturmasını engelleyebilmek (Acun, 2016). Aynı zamanda da ABD’nin YPG’ye verdiği lojistik ve hava operasyonların yardımıyla YPG’nin ilerlemesi Türkiye zor durumda bırakmıştı. Her iki ülke arasında siyasi krizler söz konuş olmuştur. 

4. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***


SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 2

SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 2



   Ne yazı ki Suriye’de Arap Baharı Tunus ve Mısır gibi olmadı. Suriye, Libya ve Yemen ise Arap baharından çıkıp bir iç savaşa sürüklendi. Suriye’de askeri ve istihbarat kadroları her ne kadar farkı kesimler tarafında yürütüldüğünü bilsek de bunun sonucu bu kadrolar tamamen Cumhurbaşkanı tarafında yönetiliyordu ve rejime sadık kadroları mevcuttu, Mısır’da oluğu gibi asker ne rejime ne de siviller yanında olmayıp tek taraf oldu. Ama Suriye’de ise ters bir durum söz konusu olup asker rejime bağlı kalıp ve sivillerle çatışmaya girmişti. Louis Farrakhan “saviour’s day” 2014 yılında yaptığı konuşmasında; Arap Baharı, George W. Bush tarafından dizen edilen “Büyük Ortadoğu Projesinin” bir parçası olup Müslüman ülkeleri ve Arap ülkeleri İsrail’in güvenliği için Obama ve Clinton tarafında yönetilmektedir. Daha sonra Wikileaks tarafında yayınlanan Clinton e.maillerin bir yazısında ise; bizin Suriye bir iç savaşa dönüştürülmesi İsrail’in güvenliği içindir diye yazılmaktadır. 

Tabi ki Arap bahar’ının en önemli desteği de kamuoyundur. Sosyal iletişim ağlarının nicelik ve nitelik bakımından hızla arttığı, etkisini çok hızlı gösterdiği günümüzde, “büyük Ortadoğu” coğrafyasında yaşanmakta olanların zamanla bölge sınırları dışına taşacağını ve küresel bir boyut kazanacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Nasıl ki, orta ve doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan “renkli devrimlerin” Arap Baharı için ilham kaynağı olduğu düşünülüyorsa, Ortadoğu’da yaşananların, gelişmiş Batılı ülkelerin vatandaşı olmalarına karşın geri kalmış ülke vatandaşı standartlarında yaşayanlar için de harekete geçmek ve sokaklara dökülmek için tetikleyici bir etki yaptığı söylenebilir (Kibaroğlu, 2011). 2011 yılı başlarında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı saran Arap Baharı’nın böylesine kitlesel ve hatta bölgesel halk hareketine dönüşmesi şüphesiz ki sosyal medyanın büyük katkıları ile olabilmiştir. Hatta bu yeni mecraların örgütlenme ve iletişim aracı olarak kullanılması, yaşanan halk hareketlerine “sosyal medya devrimi” gibi tanımlamaların yapılmasına bile neden olmuştur. Bu tanımlamalar eksik olsalar da yanlış değillerdir. Ne de olsa bölgede yaşayan on milyonlarca insan başta Facebook, Twitter ve Youtube olmak üzere birçok sosyal ağ yoluyla örgütlenerek toplantılar ve geniş katılımlı gösteriler organize etmiş, tepkilerini ortaya koyma imkânı bulabilmişlerdir.  Özellikle Beşar Esad’ın ve Baas yönetiminin ülkeye yabancı gazetecilerin girişine müsaade etmeyişi, sosyal medyayı muhalifler için önemli bir haber paylaşma mecrası, uluslararası medya kuruluşları içinse haber kaynağı haline getirdi. Facebook, Twitter ve Youtube’ta yoğun haber yayınına başlayan muhalifler böylelikle seslerini tüm dünyaya duyurmayı başardılar. Facebook, Twitter ve Youtube’ta anlık haber paylaşımları yapan Ugarit NEWS gibi muhaliflerin yayın örgütlenmeleri haberlerin tek taraflı da olsa dünyaya duyurulmasına neden oldu. Suriye’de Beşar Esad yönetiminin basına karşı baskıcı tutumu ve uzun bir süre yabancı basın mensuplarının ülkeye girişine izin vermemesi de sosyal medyayı ve muhalifleri daha önemli bir haber kaynağı haline getirdi (Yüksel, 2013).

DİŞ MÜDAHALE

Başar Esad yönetimindeki Suriye, 2003’teki Irak iş galinden sonra ABD’nin işgal tehdidi karşısında özellikle Türkiye ile ilişkilerini geliştirerek hem Batı ile ilişkilerini normalleştirmeye çalışmış, hem de bölgesel etki alanını genişletme gayreti içerisinde olmuştur. Ancak Suriye yönetiminin bu süre içerisinde İran’la olan ilişkilerini de geliştirmesi, İran etkisinin bölgeye girmesinden endişe eden diğer Arap devletlerinde Suriye’ye yönelik çekinceler oluşmasına sebep olmuştur (BUÇUKCU, Haziran 2012). Türkiye ise küresel beklentiler ve bölgesel hedefleri arasında denge arayışının belirlediği Suriye politikasını “Esad rejiminin gitmesi” üzerine kurmuş, Arap sokağındaki gücünün de verdiği güvenle kısa sürede sonuç almayı ummuştur. Ancak Ankara yakın zamana kadar çok iyi ilişkiler içinde olduğu ve anayasal reformlar yoluyla dönüşmesi için çaba sarf ettiği Suriye rejiminin muhalif eylemler ve hatta silahlı bir direnişe karşı tecrübesini hesaba katmamıştır. Öyle ki gösterilerin 4. ayında Başbakan Erdoğan “Esad’ın birkaç ay içinde devrileceği” öngörüsünde bulunurken, gösterilerin 1. yılına gelindiğinde bu öngörüsünü revize ederek 1,5 ila 2 yıla çıkarmıştır. Hatta Ankara’dan Şam’a yapılan “Silahları durdur, halkın taleplerini yerine getir, istifa et” çağrısı yeniden “erken seçime git” tavsiyesine dönüşmüştür (Ertuğrul)

Türkiye’nin, Soğuk Savaş yılları boyunca Suriye ile ayrı kamplarda olmasının ve Şam’ın alışılagelmiş “sınır aşan sular” ve “Hatay” konularında Türkiye’ye karşı uzlaşmaz tutumuna ek olarak 1970’li yıllardan itibaren önce Ermeni terör örgütü ASALA ’ya ve 1980’li yıllardan itibaren başta PKK olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı ayrılıkçı terör faaliyeti yürüten PKK’ya destek vermesinin gerdiği ilişkilerin 1998 yılında çatışmanın eşiğine gelmesinin ardından, “komşularla sıfır sorun” politikası çerçevesinde ikili ilişkileri yüksek seviyeli işbirliği düzeyine çıkartmak istemesi, genel anlamda Türk dış politikasının temel prensipleri ile bir uyum içinde olduğu söylenebilir. Bu ulaşılması arzulanan doğru bir hedeftir. Ancak, ikili ilişkilerde tarafların ortak hedeflere varması için gerekli şartlardan bir tanesi, her ikisinin de niyetlerinde samimi olmaları ve davranışlarında tutarlı olmalarıdır. Bu konuda yapılabilecek eksik ya da aceleci değerlendirmelerin sonuca olumsuz yansıması ve sürecin devamının gelmemesi doğal bir sonuç olmaktadır (Kibaroğlu, 2011). 2000 yılında Hafız Esad öldüğünde Türkiye’den ilk kez Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer tarafında Suriye Ziyaretinde bulundu. 2004 yılında ise Recep Tayip Erdoğan tarafında resmi bir ziyaret bulundu. Bu ziyaret sırasında Türkiye ile Suriye arasında gerek siyasi, ticari ve toplumsal olarak ilişkileri daha güçlendi, bunun akabinde de ise Suriye ile Türkiye yaşayan akrabaların bayramlarda vizesiz ziyaretler başladı ve 2009 yılında iki ülke arasında vize kalktı. Kuzey Afrika’dan başlayan ayaklanmalarla Türkiye batı ülkeler tarafında Suriye politikasına göre yön değiştirdi ve Esad’a görevini bırakması daha sonra iki dost ülke arasında tansiyon başladı.

ABD ve Britanya da göstericilerin bastırılması için İran’da ve Hizbullah’ın Suriye’ye adam gönderdiği iddiasıyla suyu bulandırıyordu (Taştekin, 2015, s. 80). BM ve NATO gibi örgütlerin Suriye’ye müdahale seçeneğini ciddi anlamda etkileyen bir faktör de Rusya, İran ve Çin gibi ülkelerin tutumudur. Uluslararası toplum BM’den Suriye’ye karşı müdahale kararı beklerken, Çin ve Rusya Güvenlik Konseyi’nin Suriye devlet başkanını istifa etmeye çağıran kararını veto ettiler (Kıran A. , 2014). ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye'deki bir komuta merkeziyle işbirliği yapılarak Suriyeli muhaliflere destek verilmesi için talimat verdiği ortaya çıktı (Milliyet, 2012) ABD Suriye’de isyanların başlamasıyla isyancılara ciddi maddi ve silah yardımı yapılmıştır. Ancak ÖSO arasında bir çatlak oluşması, el-Kaide ve Nusra gibi silahlı grupları ortaya çıkması ABD tedirgin etmiş ve yardımlarını kısaltmıştır. YPG çok iyi savaşıyor. ABD, IŞİD’le mücadele konusunda YPG’nin güvenilebilir ve etkin bir müttefik olabileceğini gördü. Tüm bunlar ABD’yi YPG’nin mücadelesini desteklemeye itti (Ersoy, 2014). PYD hala İŞİD’de karşı ABD’nin bölgede en aktive müttefikidir. Beşar Esad’a babası Hafız Esad tarafından “miras” bırakılan Baas Rejimi, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ile yakın stratejik ilişki geliştirmişti. Günümüzde de Sovyetlerin mirasını devam ettiren Rusya Federasyonu Suriye’de Beşar Esad’a yönelik kapsamlı yaptırımlara ve askeri bir operasyona kesinlikle karşı olduğunu en üst seviyede birçok kez ortaya koymuştur (Kibaroğlu, 2011)

Suriye’ye yönelik olası bir müdahaleye şiddetle karşı çıkan Rusya ve İran, egemen bir ülke olarak Suriye’nin ülkedeki isyanı bastırmada haklı olduğunu ileri sürmektedirler İran açısından Arap Baharının ortaya çıkardığı bir diğer olumsuz gelişme Türkiye-İran ilişkilerinin özellikle Suriye’de yaşananlardan olumsuz etkilenmesidir. Türkiye Esad rejiminin karşısında yer alıp muhalif güçlere destek verirken, İran şu ana kadar Esad rejimin devamını elinden geldiğince desteklemeye çalışmıştır (Oğuzlu, 2011). ). Rusya, daha eskiden beri Ortadoğu’da özellikle Libya, Yemen, Irak ve Suriye gibi ülkelerine siyasetini sürdürmekteydi. Ancak soğuk Savaş’ından sonra Sovyet Birliğinin parçalanmasından sonra nisbi olarak Ortadoğu’dan uzaklaşmış ve yerine ABD almıştır. Ancak Rusya Suriye’de Tertus ve Lazikkiye’de askeri üslerin yapılması ve Akdeniz tek askeri üssüdür. Hafız Esad döneminde zayıf olan bu üsler ancak Arap Baharı’nın başlamasıyla ciddi yatırımlar yaptı ve güçlendirdi. Rusya’nın ikinci önemli yeri olan Libya NATO’nun Libya halkı Diktatör Muammer Kaddafi’den kurmak için yapılan hava saldırısından sonra Rusya elinden kaydırıldı. Dolasıyla Rusya, Suriye Libya gibi elinden kaçırmak istemedi ve Suriye hakkında olan herhangi bir müdahaleyi reddetti (Memdukh, 2015, s. 152). Suriye iç savaşı başladığından beri Rusya, diplomatik platformlarda rejimin yanında yer aldı. Rusya’nın ürettiği silahların en önemli alıcılarından biri olan rejime askeri desteğini de esirgemedi. Ancak 2015 yılı Eylül ayına gelindiğinde, İran’ın askeri anlamda da destek verdiği rejim, kendi kalesi olan Lazkiye’de bile muhalifler karşısında zorlanmaya başlayınca, Rusya fiili olarak devreye girmeye karar verdi (Jazeera, 2016). Dolaysıyla Rejimin yeniden güç kazanmasıyla birlikte, Rusya Devlet başkanı Vladamir Putin, bombardımanın başlamasından 5,5 ay sonra, 14 Mart 2016’da Rus birliklerinin önemli bir kısmını Suriye’den çektiklerini açıkladı. Putin’e göre, askeri operasyonun amaçlarına ulaşılmıştı. Rusya Suriye’de tek İŞİD’de karşı değil ÖSO’ya da bombalıyor.

3. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***


SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 1

 SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 1



Mohamad Said KANBAR

Marmara Üniversitesi

Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü

Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkileri  Bölümü


SURİYE, ARAP BAHARI

GİRİŞ

2010’un son aylarında Kuzey Afrika’dan başlayan halk ayaklanmaları daha sonra farklı Arap ülkelerine dağılmıştı. Mart 2011’da Suriye’nin güney kentinde Deraa’da başladı. Daha sonra farklı şehirlere yayılması, sivil ile polisler arasında başlayan sürtüşmeler, daha sonra askerler araya girerek isyanlar şiddetli çatışmaya dönüştü. Ancak bu devrim Tartus, Lazıkiya ve Konaytara’da rejim tarafından kontrol altına aldı hiç çatışma yaşanmadı. İsyanlar Suriye’ye geçmeden önce Beşar Esad tarafında bazı reformları yapacağını söz verdi. Ancak tam bu sırada olaylar çıkınca ve durumlar değişti. Gerek yerel gerekse ulusal çağrılar üzerinde Esad rejimi bırakması bastırılınca Rusya ve İran rejime yana tavır alında, Suriye’nin Baharı bir iç savaşa dönüştürüldü. 2012 yılında farklı ülkelerden Suriye’ye gelen yabancı militanlar farklı bir tablo söz konusu oldu. Eğer Suriye halkı hep yek bir direniş gösterseydi ve dış müdahale söz konuş olmasaydı, Arap Baharı gerçekleşir miydi? Bu kadar kayıp, ölü ve zülüm olur muydu? Terör örgütleri Suriye’de volta atar mıydı? 

ARAP BAHARINDAN ÖNCE SURİYE

Suriye’nin etnik yapısına baktığımızda tek bir ulustan oluşmamaktadır. bu etnikler arasında Arap, Kürt, Dürzi, Nusayri, Türkmen, Yahudi ve Ermenilerden oluşmaktadır. Aynı zamanda da farklı dinler de vardır, Bütün bu farklılıklar olmasından dolayı ülkede 1945’ten 1970’li yıllara kadar askeri darbeler yaşanmıştır ve son olarak da Hafız el-Esad tarafında son askeri darbe gerçekleştirdikten sonra günümüze kadar devam etmektedir. Esad ailesi alevi kime göre de Nusayri kökenli ekalliyette olan bir aileden gelmektedir. 

1963’te iktidara gelen Baas Partisi’nin ülkedeki siyasal istikrarı sağlaması ancak Hafız Esad’ın 1970 yılında iktidarı ele geçirmesi ve 1971 yılında yapılan referandumda oyların %99,2’sini alarak devlet başkanı seçilmesiyle mümkün olmuştur. Devleti istikrara kavuşturması ve sistemin kurumsallaştırılması konusundaki başarılarından ötürü Esad, yerli ve yabancı gözlemciler tarafından Suriye’nin kurucu babası olarak nitelendirilmektedir. Bugünkü siyasal yapının hemen tamamında Hafız Esad’ın izlerini bulmak mümkündür. 1972’de Baas Partisi öncülüğündeki altı siyasi partiden oluşan Ulusal İlerici Cephe’yi kurduktan sonra 1973 yılında kalıcı bir anayasa hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur. 30 yıllık iktidarı boyunca milliyetçi, realist ve pragmatist özellikleri ön plana çıkan bir liderlik sergileyen Hafız Esad, ülkedeki siyasal, ekonomik ve toplumsal hayatı kontrol altında tutan totaliter bir rejim kurmuştur. (Ataman, 2012). Hafız Esad hükümetti teşkil ettikten sonra başta kalarak 2000 yılına dek devam etmiştir. 2000 yılında vefatından sonra oğlu Beşar Esad tarafında iktidarı teslim aldı. Beşar Esad başa geldikten sonra ülkede yaşayan Müslüman kardeşler, Kürtler ve bazı etnik gruplara yeni ıslahçı bazı vaatlerde bulunarak ülkeye yumuşak bir hava esmaya başlamıştır. Bu vatlar arasında Kürtlere bazı hakları tanıması, kimliksiz olan Kürtleri vatandaşa alınması ve illegal olan siyasi Kürt partileri ve Arap partilerin tekrardan siyasi faaliyetlerini devam etmesi sözü varmıştı. 

Beşar Esad yukarıda bahsettiğim vaatların vermesi belki de babasının çevresindeki adamları şaşırtırmış olabilir. Aslında kendisi Avrupa’da eğitimi görmesinden dolayı Suriye halkı Babası döneminde geride kaldığını ve dünyaya kapalı olduğunu fark etmiştir. 2002 yılında “Şam baharı” dediğimiz bir hava esmiş ve halka rahat bir nefes sağlanmıştır. Devlet kontrolündeki Suriye Bilgisayar Derneği başkanı olarak internetin ülkeye girmesini sağlamış ve devlet başkanlığı yemin töreni sırasında da açıklık ve şeffaflık sözü vermiştir.  Beşar, iktidarının ilk yılında gerçekten de oldukça reform yanlısı ve açık bir siyaset izlemiştir. ‘Şam Baharı’ olarak adlandırılan bu dönemde gözle görülür bir siyasi serbestlik dönemi ortaya çıkmıştır. Evlerde, kahvehanelerde veya başka toplantı yerlerinde aydınlar rahatlıkla toplanıp her türlü konu üzerine tartışmalar düzenlemişler, tartışma forumları kurmuşlar ve hiçbir baskıyla karşılaşmamışlardır. Ancak bu özgürlük dönemi kısa sürmüş, 2002 yılı ortalarında bu toplantılar yasaklanmış ve daha sonra bu organizasyonlara katılanlar tutuklanmaya başlanmıştır. (Özkaya, 2008) çünkü dışarıdan yapılan siyaset Baas Partisine tehdit etmiş. Aynı zaman kendisi Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı olarak Şam’dan çıkıp Kürtlerle temas kurmak için Haseke vilayet ’tine ziyaret etti. Esad ile beraber gerek siyasi, ticari, askeri gerekse eğitim bakımında ciddi gelişmeler söz konusu olmuştur. Bütün bunlar olurken bununla beraber de ilk hedef Baas Partisi Suriye genelinde daha sağlam bir taban hazırlanmaktaydı. 

Beşar Esad 2000 ile 2011 yılları arasında Suriye genelinde ve özellikle Araplar ile şiddetli protesto veya ayaklanma gibi sorunlar çıkmamıştır. Ancak 2003 yılında ABD tarafından Irak’a ihtilalinden bir yıl sonra yani 2004 yılında Kamışlı kentinde Kürt ve Araplar arasında çıkan çatışmalar daha sonra Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgelere dağılmıştır. Bunun sonucunda onlarca ölü,  yüzlerce yaralı ve gözaltı söz konusu olmuştur. Ancak daha çok geçmeden Esad Kürt partilere çağrı yaparak ve bu anlaşma içinde gözaltı olanları serbest bırakması sonucu olmuştu. Yine buna benzer bir olayda 2005 yılında Kürt dini adamı öldürmesiyle olmuştur. Ancak babası tarafında özellikle 2 Şubat 1982 tarihinde gerçekleştirilen ve 20,000 civarında sivil insanın hayatını kaybettiği tahmin edilen Hama Katliamı, Hafız Esad döneminin en tartışmalı ve kanlı müdahalesi olarak sonraki yıllarda da sıklıkla hatırlanmıştır (BUÇUKCU, Haziran 2012). İhvanın bazı üyeleri Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye Yalova’ya yerleşti (Taştekin, 2015). Hafız el-Esad ülkenin Laik kimliği vurgulamak için 1973’te İslam, cumhurbaşkanın dini ve yaşamının kaynağıdır” diye bir maddenin istediğinde kendi ayağına kurşun sıktığını anladı ve geri adım attı. Aynı zaman da hafız Esad İhvan’ın İslamcı söylemini kırmak için 1973’te kişisel servetinden Hama’da medreseler ve Humus ’ta dini yardım kurumlarına bağış yaptı, 1974’te de imamların maaşlarında artışta bulundu (Taştekin, 2015)

Suriye’nin toplumsal tabanına baktığımızda bir değişiklik söz konusudur. Suriye’de heterojen bir toplumsal yapı mevcuttur. Suriye’nin parçalanmış toplumsal yapısı daha çok coğrafyasının bir sonucudur. Aynı zamanda bir geçiş noktası olan Ortadoğu bölgesinin dışlanmış halk kesimlerinin sığındığı ve yurt edindiği bir coğrafya olan Suriye’nin her bir dağlık bölgesi farklı bir etnik gruba korunak olmuştur. Ülkedeki farklı etnik, dinsel, toplumsal ve coğrafi aktörler varlıklarını ve özerkliklerini bugüne kadar koruyabilmiş; parçalanmış toplumsal yapı ülke siyasetinin ve ekonomisinin en önemli nedenlerinden biri olarak etkisini devam ettirmiştir (Ataman, 2012). Genellikle elit tabaksının iktidar çevresinde bulunmak mümkündür. Bununla beraber gerek devlet gerekse özle sektör alanında olsun yüksek bir oranda akraba yöntemiyle elaman almaktadır. Özellikle devlet kadrolarında ve aynı zamanda öncülük Baas Partisine aittir. Bu da doğrudan toplumda bir sorun yaşamaktadır. 

ARAP BAHARINDAN GÜNÜMÜZE KADAR 

Arap Baharı olarak adlandırılan süreç, genel olarak kabul gören bir bakışa göre, 26 yaşındaki seyyar satıcı Muhammed Bouaziz’nin 17 Aralık 2010’da kendi bedeni yakarak Tunus Devrimi’ni ateşlemesiyle başladı. Yaklaşık bir ay sonra Tunus diktatörü Zeynel Abidin bin Ali, ülkeyi terk ederek ülke tarihinde yeni bir sayfanın açılmasına yol açtı. Ardından olaylar Mısır’a sıçradı ve otu yıl aşkın bir süredir Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek, 11 Şubat 2011’de görevini bırak zoruna kaldı. Sırada Libya vardı: 42 yılıdır ülkeyi demir yumrukla yöneten Muammer Kaddafi, NATO’nun da müdahil olduğu bir iç savaşın ardından 20 Ekim 2011’de muhaliflerce ele geçirerek öldürüldü. Daha sora Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih 27 Şubat 2012’de görevini bırak zorunda kaldı (Taşkın, 2013). Sırada en uzun, en kanlı ve hala devam eden Suriye vardı. 

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu içine alan geniş bir coğrafyada, iktidarları boyunca dünyanın birçok demokratik ülkesinde neredeyse iki kuşak devlet adamlarının siyaset sahnesine gelip gittiği kadar uzun süre görevde kalan ve dokunulmasa belki bir kuşak daha eskitecek olan diktatörleri birkaç ay süren kanlı bir mücadele sonunda deviren halk hareketine kısaca “Arap Baharı” denilmekte (Kibaroğlu, 2011). Arap Baharı öncesi geçerli olan bölgesel yapının belki de en önemli özelliği mevcut rejimlerin neredeyse tamamının temsili ve demokratik olmayan karakteriydi. İktidarda bulunan yönetimlerin çoğu meşruiyetlerini ya askeri bir darbeye ve bunun neticesinde oluşturulan baskıcı devlet kurumlarına ya da kraliyet bağlarına ve monarşik bir geçmişe dayandırmaktaydı. Bütün bölge ülkelerinin, Türkiye ve İsrail’i dışarıda tutmak kaydıyla, paylaştıkları orta nokta kamuoyunun ve halkın meşruiyet oluşturmada etkisiz kaldığıydı (Oğuzlu, 2011).

Arap Baharı olarak tanımlanan gelişmelerin başlamasından kısa süre öncesine kadar konumlarını sarsılmaz kabul eden, adeta ebediyete kadar yönettikleri toplumların “lideri” olarak kalacağını düşünenlerin, ülkelerinde “artık çok partili seçimlere hazır” bir ortam oluştuğunu açıkça ifade etmeye başlamaları, ya da o güne kadar toplumun bazı kesimlerini yok sayan anlayışa sahip olanların, “bireysel ve kültürel özgürlüklerin yaşanması gerektiği” vurgusunu yapmaya başlamaları, bu sürecin öncelikle ve özellikle bölgesel etkilerinin kısa sürede daha geniş bir coğrafyada hissedileceğine işaret etmektedir (Kibaroğlu, 2011, s. 30). 

2010 yılı sonu 2011 yılı başında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki otoriter rejimlere yönelik büyük bir öfke patlaması gerçekleşip bu patlama mevcut rejimlerin varlıklarını tehdit eder hale dönüşünce, 2011 yılı Ocak ayında Wall Street Journal’a mülakat veren Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bölgede reform ve değişime yönelik ciddi bir talep olduğunu fark ettiğini ve bu talebi karşılamaya yönelik adımlar atacaklarını ifade etti (BUÇUKCU, Haziran 2012). 

2011 yılı Mart ayından itibaren Suriye’ye de sıçradı. Mart ayının ilk günlerinde başlayan barışçıl gösterilere güvenlik güçlerinin sert müdahalesi, ülkede giderek çok sayıda insanın hayatını kaybettiği bir iç savaşa yol açtı. Aslında Suriye’deki olaylar, Tunus ve Mısır’da büyük kitleleri sokağa döken eylemlerin aksine, oldukça düşük bir profilde başlamıştı. Olayların fitilini ateşleyen ilk gelişme, güneydeki Deraa kentinde iki gencin duvar yazıları sebebiyle tutuklanması sonrasında meydana geldi. Yoğun işkencelere maruz kalan gençlerin serbest bırakılması için mensup oldukları aşiretlerin sokağa dökülmesi, kentte gerilimi arttırdı (Dağ, 2013). Ayaklanmaların eskiden Baas ideolojisinin kalelerinden biri olan Deraa’da başlamasının en önemli nedenleri, bütün ülkeyi etkileyen kuraklık ve yolsuzlukla beraber burada yaşayanların Lübnan’daki iş olanaklarını yitirmesi sonucu büyük bir işsizlik sorununun ortaya çıkmasıdır (Şen). Olayların başlamasıyla Esad demokratikleşme yolunda bazı adımlar atmıştır. Bu sırada Kürt parti temsilcileri, aydınları ve Kürt aşiretlerin liderleriyle buluşan Esad, 7 Nisan 2011’de kimliksizliklerle ilgili bir karar almış ve kimliklerinin verilmesini istemiştir (Mahalli, 2014, s. 262). Ayaklanmayı sınırlı bir coğrafyada hapsetmek için ve Kürtleri hiç olmazsa “tarafsız” kalmaya ikna etmek için Esad’ın yaptığı ilk reformlardan biri 6 Nisan 2011’de gerçekleşmiştir. Nevroz da ulusal bir bayram olarak ilan edilmiştir. (Karabat, 2013). Nedense Suriye toplumsal gösteriler sadece birkaç ay sürdü. İlk olarak bu gösterilere her Cuma günü namazdan sonra başlıyordu ve her Cuma da başka bir isim ile anılmaktaydı. Ancak bu gösteriler her zaman kanlı dağılıyordu ve giderek öfke yükseltiyordu. Muhalifler ilk kez nefsi müdafaa hakkı Temmuz 2011’den itibaren kullandı. Ancak madalyonun gerçek yüzü farklıydı (Taştekin, 2015, s. 77). Bu da giderek her iki taraftan merhametsiz ve sonu gelmeyecek bir savaşa dönüştü. Burada gösteriler de kısmen sona ermiş diye biliriz. Orda sadece silahlı çatışmalar yer aldı. Ortalık giderek karıştı.

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***