IRAKTAN IRAGA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IRAKTAN IRAGA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2017 Perşembe

IRAKTAN IRAGA, Uydu Kentler ve Bazı Sorunlar



IRAKTAN IRAGA, Uydu Kentler ve Bazı Sorunlar 



2007 sonrası politika değişikliğinin bir etkisi de Iraklıların Türkiye’deki kalış sürelerinin kısalması ve bekleyiş halindeki mültecilere yönelik yönlendirmelerin daha sistemli bir şekilde gerçekleşmesi oldu. Türkiye’de geçici olarak kalabilmek için BMMYK’ya “geçici sığınma” başvurusu yapan kişilerin yasal ikamet izni alabilmek ve sosyal yardımlardan faydalanabilmek için Türk makamlarına da “geçici sığınma” başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Daha sonra, sığınmacılar başvuru dosyalarının incelenmesi döneminde İçişleri Bakanlığı’nın belirlediği bir “uydu kent”e yönlendirilmektedir. Türkiye’de uydu kent olarak belirlenmiş çoğu İç Anadolu’da bulunan 28 kent (Afyon, Ağrı, Aksaray, Amasya, 
Bilecik, Burdur, Çankırı, Çorum, Eskişehir, Hakkari, Isparta, Karaman, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Kütahya, Nevşehir, Niğde, Silopi, Sivas, Tokat, Van ve Yozgat) bulunmaktadır.25 1994 yönetmeliğine göre düzenlenmiş yasal bir yükümlülük olarak uydu kentlere yerleştirilen sığınmacı ve mülteciler haftanın belli günlerinde polis merkezlerinde imza vermekte, böylece 
denetim altında tutulmaktadırlar. 

Geçmişte bekleyiş sürelerinin belirsizliği ve uydu kentlerdeki sosyal-ekonomik koşulların büyük kentlerde yaşamaya göre daha sıkıntılı olması dolayısıyla sığınmacılar bu illerde kalmak yerine kaçak olarak İstanbul gibi büyük şehirlerde kalmayı tercih ediyordu. Ancak yeni düzenlemeyle birlikte uydu kentlerde kalmamaları durumunda üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyeceklerinin farkında olan Iraklı mülteciler, iş imkânları çok kısıtlı olsa da, Anadolu illerine gitmeyi “zorunlu olarak tercih ediyorlar”. Sivil toplum kuruluşları ve diğer kurumlar da 
bu kuralın uygulanması konusunda kamu kuruluşlarına destek veriyorlar. 

Yukarıdan bahsedilen kuruluşlar arasındaki işbirliği, 2007’den beri Iraklı mültecilerin daha hızlı ve sorunsuz yerleştirilmesini mümkün kılmış olsa da, bazı sorunlar sürmektedir. Bunlardan başlıcası, Türk makamlarının çıkış harcı uygulamasıdır. Çıkış harcı, sığınmacı ve mültecilerin Türkiye’deki ikametleri süresince ödemek zorunda oldukları bir ücrettir. İltica başvuruları incelenirken veya üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi beklerken geçici ikamet izni alan sığınmacı ve mülteciler, bazen 5 hatta 10 yıla kadar uzayabilen bu süreler için ikamet 
ücreti ödemek zorunda bırakılmaktadır. Çıkış harcı meselesi Türkiye’de bekleyişleri sırasında uzun süre kalmak zorunda olan ve yasal olarak 
çalışma imkânları olmayan Iraklı sığınmacılar açısından ekonomik anlamda oldukça sıkıntı yaratmaktadır. 

Bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, bu sorunun çok acil bir konu olduğunu ve çözebilecek tek merciinin Türk makamları olduğunu belirtmektedirler. Ancak şimdiye kadar, BMMYK Türkiye Temsilciliğinin sığınmacı ve mültecilerin ikamet harcının kaldırılması için İçişleri, Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarına yaptığı başvurular bir sonuç vermemiştir. 

Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD), 
İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), 
İnsan Hakları Derneği (İHD), 
İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), 
Mazlum-Der, Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der), 
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi de, 26 Ekim 2009’da yaptıkları ortak bir basın açıklamasıyla 
Türkiye’de geçici ikamet izni alan sığınmacı ve mültecilerden alınan ikamet harcının kaldırılmasını talep etmişlerdir. 



POLİTİKA ÖNERİLERİ 


BÖLÜM 3: 


Irak göçüne yönelik politika önerileri birkaç başlık altında ele alınabilir. Göçü yavaşlatmak ve hatta geri döndürebilmek için Irak’ta yapılması gerekenler; ülkesinden ayrılmış olanlar için Türkiye gibi komşu ülkelerde yapılacaklar ve artık geri dönme koşulları ve isteği olmayanlar için kalıcı bir çözüm için yapılması gerekenler. 

İstanbul’da görüşme yaptığımız Iraklılar beklentilerini çok net ve basit bir şekilde ifade etmişlerdir: İstedikleri “herkes gibi güvenli ve düzenli bir hayat” yaşayabilmektir. Görüştüğümüz kişilerden pek çoğu ülkelerinden ayrılmış olmaktan memnun olmamasına rağmen Irak’taki koşullar yüzünden başka çareleri kalmadığını söylemişlerdir. Göçe neden olan en temel faktör, kişinin ülkesinde yaşadığı sorunlardır. Bu alandaki araştırmaların da gösterdiği üzere, göç hem ekonomik hem de psikolojik açıdan çok külfetli bir iştir. Memleketinde huzurlu bir ortama sahip olan hiç kimse durup dururken göçe kalkışmaz. Bu yüzden, hem Irak’a hem de komşu ülkelere ağır bir maliyeti olan bu göçü durdurmanın yolu Irak’taki koşulların iyileşmesini sağlamaktadır. 2003’te Saddam Hüseyin’in iktidardan düşmesiyle, bir iyimserlik ortamı oluşur oluşmaz göçün hız kesmesi gibi, bugün de Irak’taki ortam düzelse Irak’tan çıkışlar azalacak ve hatta belki geri dönüşler başlayacaktır. 

Hâlihazırda ülkesini terk etmiş ve Türkiye gibi komşu ülkelere sığınmış olanlar açısından ise, belli alanlarda yapılacak düzenlemelerle bu sıkıntılı sürecin daha az yara alınarak atlatılması sağlanabilir. Bu konulardan ilki sığınmacı ve mültecilerin ödemek zorunda olduğu çıkış harcı uygulamasıyla ilgilidir. Çıkış harcı, sığınmacı ve mültecilerin Türkiye’deki ikametleri süresince ödemek zorunda oldukları bir ücrettir. Türkiye’de geçici ikamet izni alan bir mültecinin, Türkiye’de çalışan yabancı bir şirket müdürü ile aynı ikamet ücretini ödemek zorunda kalmasını eleştiren sivil toplum örgütleri bu harcın kaldırılmasını talep etmektedir. Çıkış harcı uygulamasının kaldırılması, Türkiye’de çalışma izni edinemeyen ve kısıtlı maddi olanaklarla hayatlarını idame ettirmeye çalışan sığınmacıların yükünü hafifletmek açısından da önemlidir. 

Avrupa’da Türkiye’den başka yalnızca bir ülkede bulunan bu uygulamadan vazgeçilmesi, Türkiye’nin insan hakları alanındaki itibarını yükseltmesini 
ve yabancılara karşı misafirperverliğini kanıtlamasını da sağlayacaktır. 

Daha genel planda düşünülmesi gereken bir diğer konu da, göçmen ve sığınmacılarla çalışan kolluk kuvvetleri, sınır ve ikamet memurlarına bu alanlarla ilgili eğitim verilmesidir. Yetkili kişilere göç ve iltica konusunda bilgilendirme yapılması, sınır bölgelerinden büyük kentlere, sürecin farklı aşamalarıyla ilgili bilgi sahibi olmalarını, böylece daha sağlıklı kararlar almalarını sağlayabilir. 

Türkiye’de mültecilerle ilgili bir diğer konu uydu kent uygulamasıdır. İçişleri Bakanlığı’nın büyük kentlerdeki yığılmayı engellemek ve kurumların iş yükünün yerel yönetimlerle paylaşılmasını sağlamak açısından tercih ettiği bu yeni uygulama, sığınmacılar açısından bazı sıkıntılara neden olmaktadır. Sığınmacılar iltica başvurularının değerlendirilme süresince uydu kentler yerine, kozmopolit yapısı sayesinde daha kolay adapte oldukları ve iş olanaklarının daha gelişmiş olduğu İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde beklemeyi tercih etmektedirler. 
Sığınmacıların uydu kentlerde halkla kaynaşması ve geçimlerini sağlayabilmek için yasal çalışma izni alabilmeleri, bunun için de yerel yönetimler, sosyal güvenlik mekanizmaları ve sivil toplum örgütlerinin bilgilendirilmesi ve göçmenlere duyarlı yerel politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. 

Son 10 yıldır göç ve iltica alanında giderek sayıları artan ve önemli bir aracı rolü üstlenen sivil toplum kuruluşları, önceki bölümlerde anlatıldığı gibi devlet ve BMMYK süreçlerine eklemlenir hale gelmiştir. Göçmen ve mülteciler alanında çalışan dernek ve benzeri kurumların desteklenmesi sayesinde olası gerilimlerin hafifletilmesi ve sorunların çözülmesi mümkün olacaktır. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla belediyeler arasındaki iletişimin güçlendirilmesi ve paydaşlıklar kurulması göçmen ve mülteci meselesinin yönetiminde kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır. 

Sonuç olarak, Irak’tan Türkiye’ye göç çeşitli alanlarda sıkıntılar yaratmakla birlikte, bunların çözümü için sınırları güvensizlik ortamından kaçan kişilere kapatmak yerine, sivil aktörleri süreçlere dâhil eden daha kapsayıcı politikalar geliştirmek gerekmektedir. Göç sayesinde iki ülke arasındaki ticari, siyasi, sosyal ve kültürel ilişkiler geliştiği unutulmamalıdır. İlişkilerin geliştirilmesinde şüphesiz diaspora grupları önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye-Irak ilişkilerinde 20. yüzyılın başından beri önemli bir rol üstlenen Türkmen derneklerinin başlıca 
faaliyetleri arasında diaspora siyaseti olması da bunun bir kanıtı olarak gösterilebilir. Ancak sadece Türkmenlerle değil, Iraklı diğer grup ve derneklerle de diyalog kurulması Türkiye’nin Irak’la ilişkilerinin güçlendirilmesini sağlayacaktır. 

İki ülke arasındaki bağı geliştirecek en önemli unsurlardan biri göçmenlerdir. Irak’tan ayrılmak zorunda kalmış kişilerin ülkeleriyle bağlarını koruyabilmesi için Irak’a gidip gelebilmeleri önemlidir. Iraklı göçmenlerin Türkiye’ye yasal olarak giriş çıkışları ve kalışlarının kolaylaştırılması iki ülke arasında malların ve fikirlerin dolaşımını da hızlandıracaktır. İki ülke arasında sık ve rahatça seyahat edebilecek kişiler karşılıklı ilişkilerin gelişmesini mümkün kılacaktır. Bu özellikle, son yıllarda Türkiye’de ikamet izni almakta zorluk çeken Türkmenler için geçerlidir. 


SONUÇ 


Irak’ta bitmek bilmeyen çatışma ve şiddet ortamı, istikrarlı bir siyasi ve ekonomik yaşam kurulamaması, ülke dışına göçün devam etmesine 
neden olmaktadır. Uzun yıllardır devam eden bu süreç sonunda, pek çok aile ve topluluk geride hiçbir üyesi kalmamacasına Irak’ı terk etmiş veya baskılar sonucu ülke içinde yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Bu göçün hâlihazırda en bariz etkilerinden biri Irak’ın etnik ve dini çeşitliliğinin yok olması; ülkede mekânsal açıdan ayrışmış, toplumsal olarak parçalanmış bir yapının ortaya çıkması olmuştur. 

Bir başka önemli etki ise, eğitimli ve orta sınıf meslek sahibi kişilerin gerek genel çatışma ortamı gerek doğrudan kendilerine yapılan saldırılar yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla Irak’ın yetişmiş insan birikimini kaybetmesi olmuştur. Oysa bir ülkenin hem siyaseten, hem ekonomik ve toplumsal açıdan istikrar kazanmasında en önemli etkenlerden biri orta sınıfların ve eğitimli nüfusun oranıdır. Irak’ın geleceği tartışılırken sıklıkla göz ardı edilen ve telafisi on yıllar sürecek bu “insan kapasitesi kaybı” Irak’ın yeniden inşası sürecinde 
en çok sıkıntı yaratacak unsurlardan bir olacaktır. Bu göç Irak’ın toplumsal dengeleri açısından önemli bir kayma yaratmaktadır. Irak’ın kentli, eğitimli, meslek sahibi nüfusu komşu ülkelere kaçarken, ortaya çıkan tablo Irak’ın geleceği açısından çok da umut verici olmayan bir demografik, siyasi ve sosyo-ekonomik değişime işaret etmektedir. 


DİPNOTLAR 

1 Sığınmacılarla ilgili sayısal verilerin her kaynakta farklı verildiğini, dolayısıyla da çok güvenilir olmadıklarını belirtmek gerekir. Dönemin Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz Eylül 1988’de Türkiye’ye sığınan Iraklıların sayısının 62 bin 920 olduğunu açıklamıştı. (“Irak’a Sıcak Takip İzni Yok” Cumhuriyet, 6.9.1988.) Mesut Yılmaz’ın açıklamasından 3 gün önce gazetelerde sığınmacı sayısının yaklaşık 120 bin olduğu yazılmıştı. (“Kürtlere Çadırkent” Cumhuriyet, 4.9.1988). Daha sonra Türk yetkililer de, bu sayının 117 bin olduğunu ve bunların 51 bin 542’sinin sınır bölgesindeki kamplara yerleştirildiğini duyurdu (Kaynak 1992, 45-47). Farklı kaynaklardaki verileri incelediğimizde 1988’de Türkiye’deki Iraklı sığınmacıların sayısının yaklaşık 100 bin olduğunu söyleyebiliriz. 

2 Bu ambargonun yol açtığı ağır yoksullaşmanın gündelik hayattaki etkileri ve Iraklı kadınların deneyimlerine dair Nadje Al-Ali’nin çalışması 
çarpıcı örnekler sunmaktadır (Al-Ali, 2009). 

3 Bir karşılaştırma imkânı sunması açısından, aynı yıl Türkiye’de BMMYK tarafından üçüncü bir ülkeye yerleştirilen İranlı sayısının bin 
83 olduğunu hatırlatalım. UNHCR, “2005 Global Refugee Trends”, UNHCR yayınları, Cenevre, 2006. 

4 Londra merkezli Opinion Research Business (ORB) ve Independent Institute for Administration and Civil Society Studies’ın (IIACSS) 
ortak araştırmasının sonuçlarıyla ilgili haber için bkz. 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=246146 

5 Iraq Body Count adlı bağımsız kuruluşa göre, sivil ölümleri açısından en kötü yıl Mart 2006- Mart 2007 arasındaki işgalin dördüncü yılı 
olmuştur. 
http://www.iraqbodycount.org/analysis/numbers/year-four/.  Ayrıca bkz. (Al-Ali, 2009; 259-293). 

6 UNHCR, Resettlement of Iraqi Refugees, 12.3.2007 

7 Türkçede « grup halinde mülteci statüsü belirleme » olarak tanınan prima facie uygulaması, büyük ölçekli bir iltica akınında, dosyaları 
tek tek incelemeden herkesin mülteci sayılması demektir. Mülteci statüsünün bu şekilde verilmesi, kişisel statü belirleme işlemi yapılmadan 
grup halinde koruma ve yardım ihtiyaçlarının karşılanmasını mümkün kılar. 

8 New York Times’da yayınlanan bir habere göre, 2003’den beri ABD’ye yerleşen 30 bin Iraklı arasında, yaklaşık bin 500 kişi mülteci 
larak kabul edildi. Irak’taki krizin başlıca sorumlularından biri olmasına rağmen bu kadar az mülteci kabul eden ABD’nin aksine, İsveç 
2003’ten beri 40 ila 80 bin arası Iraklıya kapılarını açtı. Sadece 2007’de İsveç’e iltica eden Iraklıların sayısı 18 bin idi. Ancak, hızla artan 
mülteci nüfusu karşısında tedirgin olan İsveç de 2008’de daha sıkı bir kabul politikası uygulamaya başladı. “Iraqi Refugees Find Sweden’s 
Doors Closing” The Washington Post, 10.4.2008; “Iraqi Immigrants Face Lonely Struggle in U.S.”, New York Times, 12.8.2009; “U.S. to 
Allow 7,000 Iraqi Refugees”, Elise Labott, CNN, 15 Şubat 2007, 
http://edition.cnn.com/2007/POLITICS/02/14/us.iraq.refugees/index.html 

9 U.S Citizenship and Immigration Services, “Iraqi Refugee Processing Fact Sheet”, 11.2.2009. 

10 “Iraqi Refugees: Resettle the Most Vulnerable”, Refugees International, 16.1.2007 

11 Mülteci kabul eden ülkeler, son yıllarda başvuruda bulunanlara tam mülteci statüsü vermek yerine “insani koruma statüsü” adı altında 
sosyal ve ekonomik yükümlülükleri daha az olan bir statü vermeyi tercih etmektedir. 

12 UNHCR, Statistiques sur les Iraquiens déplacés dans le monde, 2007 
http://www.unhcr.fr/cgibin/texis/vtx/home/opendoc.pdf?tbl=SUBSITES&id=470387fc2 

13 “La Syrie appelle à une solution à la question des réfugiés irakiens”, Le Quotidien du Peuple, 2.8.2007. 

14 “Bam Ki Moon’dan Irak’a komşu ülkelere çağrı”, 17.04.2007, Voice of America-News, 
http://www.voanews.com/turkish/archive/200704/2007-04-17-voa19.cfm?moddate=2007-04-17 

15 Güvenlik güçlerine yakalanmadan Türkiye’den geçmeyi başaran pek çok göçmen olduğu da açıktır. BM kaynaklarına göre Avrupa ülkelerinde 
1996’da iltica talebinde bulunan 22 bin Iraklı Kürt bulunuyordu ve çoğu Avrupa’ya giderken Türkiye’den geçmişti. 


16 “Kürt Göçü Durmuyor” Özgür Bakış, 14.3.2000; “ Kürt mülteciler İtalya Sahilinde” Yeni Gündem, 21.7.2000; “ İtalya’da 250 Mülteci 
Daha ” Yeni Gündem, 13.8.2000; “ Sessiz Ama Büyük Göç ”, Yeni Gündem, 19.9.2000. 

17 28 Temmuz 1951 yılında Birleşmiş Milletler Mültecilerin Statüsü ve Vatansız Kişilere dair Konferans sonucu Mültecilerin Statüsüne dair 
Sözleşme’nin tam metni için bkz. 
http://www.unhchr.ch/html/menu3/b/o_c_ref.htm 

18 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin kabulüne kadar Türkiye’de iltica yasası yoktu. 2510 sayılı 1934 İskân Kanunu sadece “Türk kökeninden ve 
kültüründen gelen kişilerin” göçmen olabileceğini belirtiyordu. Bu kanunun 4. Maddesi Türk kültürüne bağlı olmayanların, anarşistlerin, 
casusların, göçebelerin ve çingenelerin Türkiye’de yerleşmesinin kabul edilmeyeceğini belirtiyordu (Kirişçi, 2000). 

19 Bu yönetmeliğin tam ismi “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit 
Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve 
Esaslar Hakkında Yönetmelik”tir. 

20 BMMYK, 
http://www.unhcr.org/cgi-bin/texis/vtx/home/opendoc.pdf?tbl=PUBL&id=4371d1a90&page=home 

21 Eğitim amacıyla gelenler arasında, Türkiye’ye yerleşenler dışında iki gruptan daha bahsetmek gerekir. Bunlar Irak’a dönenler ve transitlerdir. 
Gelen öğrencilerin bir kısmı eğitimleri bitince Irak’a dönmüştür. Bu kişilerin bir kısmı daha sonra çoğunlukla ticari faaliyetler için 
Türkiye’ye gidip gelmeye devam etmiştir. Transitlerse, Türkiye’deki eğitimlerinden sonra üçüncü ülkelere gidenlerdir. Arapça ve Türkçe 
bilmeleri ve diploma sahibi olmaları sayesinde Birleşik Arap Emirlikleri ve Libya gibi ülkelerdeki Türk şirketlerinde çalışmışlardır. Ayrıca 
daha az sayıda da olsa, Avrupa’ya yerleşen Türkmenler de bulunmaktadır. 

22 “Iraqis worldwide celebrate landmark vote” (Dünya çapında Iraklılar sınırtaşı seçimi kutluyor) 
http://www.cnn.com/2005/WORLD/
meast/01/28/iraq.expat.voting/index.html. 
Avustralya (11.806); Kanada (10.957), Danimarka (12.983); Fransa (1.041); Almanya (26.416); İran (60.908); Ürdün (20.166); Hollanda (14.725); 
İsveç (31.045); Suriye (16.581); Türkiye (4.187); BAE (12.581); İngiltere (30.961); Amerika (25.946). Bkz. BBC, 28.01.2005 
http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4215393.stm) 

23 “Türkiye’deki Iraklılar Seçime İlgi Göstermiyor” Zaman, 19.01.2005; “Türkiye’deki Türkmenler, Kerkük’ün Geleceğini Etkileyecek Sürece İlgisiz” Zaman, 23.01.2005. 

24 2007 sonrası, Bağdat’tan gelenler arasında havayolunu tercih edenlerin sayısı dikkat çekici derecede yüksektir. Uçak biletlerinin 700-800 
dolar olması, özellikle ailece seyahat edenler için ciddi bir birikim gerektirmektedir. 

25 “Türkiye’de Mültecilik ve Sığınma Başvurusu, Helsinki Yurttaşlar Derneği, 
http://www.hyd.org.tr/multecielkitabi/kitap3.asp?idm=mands 


KAYNAKÇA 

AL-ALİ Nadje (2009), 1948’den bugüne Iraklı kadınların anlatılmayan öyküsü, İletişim Yayınları, İstanbul. 
AL-TİKRİTİ Nabil (2008), “US policy and creation of a secterian Iraq”, Iraq’s Refugee and IDP Crisis: Human Toll and Implications, Middle East Institute, Washington DC, sf.16-18. 
APAP Joanna, CARRERA Sergio ve KİRİŞÇİ Kemal (2005), EU-Turkey Relations in the Pre-Accession Period: Implementing the Schengen Regime and Enhancing Border Control, CERP report. 
ASLAN Mustafa ve PEROUSE Jean-François (2003), “İstanbul: le comptoir, le hub, le sas et 
l’impasse”, Revue Européenne de Migrations Internationales, cilt.19, no.3, sf.173–204. 
BAYRAKTAR Damla (2008), La Politique de Diaspora parmi les Turcs d’Irak, Yayınlanmamış Lisans 
Tezi, Galatasaray Üniversitesi. 
CHATELARD Géraldine (2002), “Jordan as a Transit Country: semi-protectionist immigration policies 
and their effects on Iraqi forced migrants”, working paper no.61, Robert Schuman Centre for Advanced 
Studies European University Institute. 
CHATELARD Géraldine (2005), “L’émigration des Irakiens de la guerre du Golfe à la guerre d’Irak (1990-2003)”, H. Jaber ve F. Metral (ed.), Mondes en mouvements: 
Migrants et migrations au Moyen-Orient au tournant du XIXe siècle, içinde IFPO, Beyrouth. 
DANIŞ Didem (2008), “Re-communitarization en route: Iraqi Christian Transit Migrants in Istanbul”, 
Viewpoints Special Edition, Iraq’s Refugee and IDP Crisis: Human Toll and Implications, The Middle East Institute, Washington DC, sf.23-25. 
DANIŞ Didem (2009a), “Irak’tan Uzağa: 1991 sonrası Irak’tan dışarı göç” Ortadoğu Analiz, cilt.1, no.6, Haziran 2009. 
DANIŞ Didem (2009b), “Arap Dayanışması Çözülürken: Suriye, Ürdün ve Lübnan’da Iraklı Mülteciler”, Ortadoğu Analiz, cilt.1, no.9. 
DANIŞ Didem ve PARLA Ayşe (2009), “Nafile Soydaşlık: Irak ve Bulgaristan Türkleri Örneğinde Göçmen, Dernek, Devlet”, Toplum ve Bilim, no.114, sf.131-158. 
DANIŞ Didem, PEROUSE Jean François ve TARAIGHI Cherie (2009), “Integration in Limbo: Iraqi, 
Afghan and Maghrebi Migrants in Istanbul”, A. İçduygu ve K. Kirişçi (ed.), Land of Diverse Migrations, içinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. 
DUMAN Bilgay (2010), Türkiye’ye Yönelik Türkmen Göçü ve Türkiye’deki Türkmen Varlığı, ORSAM, Rapor No.19. 
EGM (2001), Dünyada ve Türkiye’de Yasadışı Göç, Ankara: Emniyet Genel Müdürlüğü, Yabancılar Hudut İltica Dairesi Başkanlığı. 
ERDER Sema (2000), “Uluslararası Göçte Yeni Eğilimler: Türkiye ‘göç alan’ ülke mi?”, F. Atacan, F. Ercan, M. Türkay ve H. Kurtuluş (ed.), Mübeccel Kıray İçin Yazılar, içinde Bağlam, İstanbul, sf.235-259. 
FAİST Thomas (2003), Uluslararası Göç ve Ulusaşırı Toplumsal Alanlar, Bağlam yayınevi, İstanbul. 
HIRO Dilip (2003), Iraq: A report from the Inside, London : Grante Books. 
HÜRMÜZLÜ Erşat (2006), Irak’ta Türkmen gerçeği, Kerkük Vakfı İktisadi İşletmesi, İstanbul. 
İÇDUYGU Ahmet (2003). Irregular Migration in Turkey, IOM Migration Research Series, Genova. 
KAYNAK Muhteşem (1992), The Iraqi Asylum Seekers and Türkiye (1988-1991), Tanmak, Ankara. 
KİRİŞÇİ Kemal (1993), “Provide Comfort and Turkey: Decision Making for Refugee Assistance”, Low Intensity Conflict and Law Enforcement, cilt.2, no.2, sf.227-253. 
KİRİŞÇİ Kemal (1994), “Refugee Movements and Turkey in the Post Second World War Era”, ISS/ 
POLS, İstanbul : Boğaziçi University Research Papers, sf.95-101. 
KİRİŞÇİ Kemal (1996). “Is Turkey Lifting the Geographical Limitation? The November 1994 Regulation on Asylum in Turkey”, International Journal of Refugee Law, cilt.8, no.3, sf.252-279. 
KİRİŞÇİ Kemal (2000). “Disaggregating Turkish Citizenship and Immigration Practices”, Middle Eastern Studies, cilt.36, no.3, sf.1-22. 
KİRİŞÇİ Kemal (2001), “UNHCR and Turkey: Cooperating towards an improved implementation of the 1951 Convention on the Status of Refugees”, 
International Journal of Refugee Law, cilt.13, no.1/2. 
LAFOURCADE Fanny (2001), Stratégies de Survie en Irak : l’exemple de l’institution universitaire, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Institut d’Etudes Politiques de Paris. 
LOGAN Joseph (2008) , “From exile to peril at home: returned refugees and Iraq’s displacement crisis”, Iraq’s Refugee and IDP Crisis: Human Toll and Implications, Middle East Institute, Washington 
DC, sf.33-35. 
SAATÇİ Suphi (2004), Hasretin Adı Kerkük, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul. 
ŞİMŞİR Bilal N. (2004), Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Bilgi Yayınevi, İstanbul. 
UNHCR (2000), The State of the World Refugees: Fifty Years of Humanitarian Action, Oxford University Press. 
UNHCR (2006), “2005 Global Refugee Trends”. 
UNHCR (2007), Resettlement of Iraqi Refugees. 




****

IRAKTAN IRAGA, Türkiye’de Iraklıların Göçünü Düzenleyen Kurumlar



IRAKTAN IRAGA,  Türkiye’de Iraklıların Göçünü Düzenleyen Kurumlar 

2007’de uygulamaya geçirilen BMMYK’nın tavsiye kararı, Türkiye’deki Iraklı sığınmacı ve göçmen dinamikleri açısından yeni bir dönem başlatmıştır. Bu bölümde BMMYK’nın mülteci kabulüne yönelik politika değişikliğinin iki 
önemli alandaki etkisinden bahsedilecektir. İlk olarak, artan Iraklı iltica başvuruları karşısında, uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları 
ve Türk yetkililer arasındaki işbirliği ve görev paylaşımını inceleyeceğiz. İkinci olarak, Iraklıların başvurularına kabul almalarının kolaylaşması ve bürokratik süreçlerin hızlanmasıyla birlikte Iraklı mültecilerin Türkiye’deki kalış sürelerinin azalması ve sığınmacıların İstanbul dışındaki uydu kentlere kaydırılmasından bahsedeceğiz. 


Ankara’daki BMMYK merkezine bağlı olarak işleyen Iraklı mültecilerle ilgili iş paylaşımının İstanbul’daki başlıca aktörleri arasında BMMYK İstanbul, 

İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı (IKGV), 
Uluslararası Katolik Muhaceret Komisyonu (ICMC) ve 
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) bulunmaktadır. 

İdari ve bürokratik merkez Ankara olsa da, İstanbul Iraklı göçmenlerin 
yoğun olarak yaşaması veya en azından bağı olması dolayısıyla farklı aktörleri bir araya getiren merkez haline gelmiş durumdadır. Bu aktörler dışında 

Helsinki Yurttaşlar Birliği, 
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), 
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD), 
Keldani Asuri Derneği (KADER), 
Irak Türklerinin kurduğu dernekler (Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği-ITKYD ve 
Kerkük Vakfı başta olmak üzere) ve 
Caritas hukuki ve sosyal açılardan Iraklı mülteci ve sığınmacılara destek veren kuruluşlar arasındadır. 


 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 


1951 yılında kurulmuş olan BMMYK, mülteciler için uluslararası koruma sağlamak ve mülteci sorunlarına karşı çözümler bulmak için hükümetlerle çalışan bir Birleşmiş Milletler kuruluşudur. Türkiye’nin Avrupa dışından gelen 
kişileri mülteci statüsüne kabul etmemesi dolayısıyla BMMYK Iraklıların üçüncü ülkelere yerleştirilmelerinde başlıca kurum olarak çalışmaktadır. Türkiye’ye Avrupa dışından gelen kişilerin yasal sığınma başvuruları ikili bir prosedürle yürümektedir: Türk Hükümeti’nin geçici iltica prosedürü ile BMMYK’nın mülteci 
statüsü belirleme prosedürü bir arada ilerlemektedir. Mülteci statüsü belirleme prosedürü sonucunda başvuru yapan kişiler kabul alırlarsa üçüncü bir ülkeye yerleştirilmekte veya ret almaları durumunda köken ülkelerine geri gönderilmektedirler. 

Başvuruda bulunan sığınmacıların dosyalarının incelendiği ve karar alındığı kurum olan BMMYK’nın Ankara dışında, Van’da ve İstanbul’da ofisleri bulunmaktadır. BMMYK sığınma başvurularını değerlendirmek dışında, 
sığınmacı ve mültecilere sınırlı da olsa, çeşitli sosyal yardımlar da sunmaktadır. Yeni başvuranlara bir seferlik yardım sağlanmakta, kabul edilenler arasından çok zor durumda olanlara aylık maddi yardım yapılmaktadır. 

2003 yılından sonra üç yıl boyunca Iraklıların dosyaları BMMYK tarafından askıya alınmıştı. BMMYK ana merkezi tarafından 18 Aralık 2006 tarihinde alınan tavsiye kararı sonrasında bu dosyalar hızla işlenmeye başlandı. Prima facie, yani mülteci statüsünün varışta belirlenmesi uygulamasına göre kuzeydeki üç eyaletten 
gelenler dışındaki Iraklılar mülteci olmalarını engelleyen herhangi bir durum olmadığı sürece doğrudan mülteci olarak kabul edilmeye başlandı. Bu karar 2007 yılından itibaren Türkiye’de sığınma başvurusu yapan Iraklıların sayısının artmasına neden oldu. 

Bu artış karşısında, BMMYK 2007 yılından beri diğer sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yürüterek sığınmacıların üçüncü ülkelere yerleştirilmesini yürütmeye devam etti. 

2.4.2. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı (İKGV) 


İstanbul’daki BMMYK bürosunun 2007’den beri yürütücü ortağı olan İKGV, 1988 yılında kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür. Vakıf, özellikle kadın ve çocukların yetkinleştirilmesi ve desteğe ihtiyacı olan gruplara yardım edilmesine dönük çalışmalar yapmakta ve 2002 yılından beri İstanbul’da ve 2003 sonundan beri de Ankara’da sığınmacı ve mültecilere yönelik psiko sosyal destek çalışmasını yürütmektedir. 


Tablo-7: BM Mülteciler Yüksek Komiserliği - Türkiye’ye Yeni Başvurular (1997-2007) 
Kaynak: BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, http://www.unhcr.org.tr/MEP/FTPRoot/HTMLEditor/File/avrupal%20olmayan%20yeni%20sgnma%20basvurular-97-2007.doc 


2007 sonrası dönemde, İKGV Iraklı sığınmacılar için en önemli aracı kurumlardan biri olmuştur. Ön kayıttan itibaren İKGV ile iletişim halinde olması beklenen sığınmacılar, kayıt sırasında kişisel veriler alınarak ofis aracılığıyla  Ankara’daki BMMYK’ya yönlendirilmektedir. 

Hassas durumda olanların (yaşlılar, hamileler, 18 yaşın altındakiler ve yalnız çocuklar) görüşmeleri İstanbul’da gerçekleşmektedir. Diğerleri Ankara’ya başvuru yapmaları için yönlendirilmekte, BMMYK’nın hazırladığı randevu mektubu İKGV aracılığıyla sığınmacılara verilmektedir. Kayıttan sonraki bekleme süresinde de İKGV uydu kentlere gideceklerin yönlendirmesini yapmaktadır. 


2.4.3. Uluslararası Katolik Muhaceret Komisyonu (ICMC) 

ICMC Türkiye bürosu bölgesel bir ofis olarak hizmet vermekte ve Lübnan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Pakistan dosyaları buradan 
yönetilmektedir. Amerikan fonlarıyla çalışmakta olan kuruluş Türkiye’den Amerika’ya gidecek Iraklı mülteci yerleştirmelerinin en önemli ayağını oluşturmaktadır. BMMYK’dan mülteci statüsü kazanmış kişiler İçişleri 
Bakanlığı’nın izniyle yaşadıkları uydu kentten İstanbul’a gelerek ICMC merkezinde gerçekleşen ön izlemeye (pre-screening) katılmakta ve 
Amerika’ya gönderilmek için gereken evraklar burada tamamlanmaktadır. Sonraki aşamada Amerikan İç Güvenlik Bakanlığı (U.S. Department of Homeland Security- DHS) yetkilileri yaptıkları yüz yüze görüşmelerle başvuranların uygun olup olmadığına kadar vermektedir. ABD’ye yerleştirilmesi kabul edilen mülteciler daha sonra kültürel oryantasyon programına alınmakta ve bu dönemde kabul alan kişilerin sağlık taraması, Amerika’da gidecekleri yere dair hazırlıklar ve son olarak da konsolosluk tarafından güvenlik kontrolü yapılmaktadır. Herhangi bir engelleyici durum olmaması halinde yol düzenlemelerini sağlayacak olan Uluslararası Göç Örgütü ile iletişime geçmesi sağlanmaktadır. Özetlemek gerekirse, ICMC Türkiye’de ABD’nin denizaşırı dosya işleme birimi (Overseas Processing Entity- OPE) olarak çalışmakta ve dosyaları karara hazırlayarak, güvenlik incelemeleri, kültürel oryantasyon, sağlık incelemeleri ve takibi de dahil olmak üzere bütün inceleme işlemlerini üstlenmektedir. ICMC 2008 yılında, 2007’deki işlem hacminin neredeyse üç katına çıkarak, Türkiye, Hindistan, Kuveyt, Lübnan, Nepal, Pakistan, Yemen ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde 8 bin 400 mülteciye destek sağlamıştır. Buna ek olarak ICMC yetkilileri Amerika’ya gidecek 4 binden fazla mülteci çocuk ve yetişkine üç günlük kültürel oryantasyon eğitimi vermiştir. Ancak ne yazık ki kurum, 2006’dan beri dosya yükündeki artışla birlikte sosyal hizmetler bölümünü kapatmak zorunda kalmıştır. 



2.4.4. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 

Sürecin son adımı olan Uluslararası Göç Örgütü, Iraklı mültecilerin yerleştiril dikleri ülkeye gidişlerindeki lojistik destek konusunu üstlenmektedir. 
1951 yılında göç alanında hükümetler, hükümetler arası örgütler ve sivil toplum 
kuruluşlarını bir araya getirme amacıyla kurulan örgütün Türkiye ofisi, Kasım 2004’te çift taraflı bir sözleşmenin imzalanması sonucu açılmıştır. Dünya çapında 250’nin üzerinde ofisi bulunan IOM, mültecilere acil yardım, yeni ülkeye yerleştirmeler, göçmen sağlığı ve yasal göç alternatiflerinin desteklenmesi konularında çalışmaktadır. 

Ankara ve İstanbul’da iki ofisi bulunan IOMTürkiye’nin başlıca çalışma alanları arasında 2005 yılında hayata geçirilen insan ticaretiyle mücadele programı bulunmaktadır. Iraklılar açısından en önemli faaliyetiyse, Türkiye’den üçüncü ülkelere yerleştirilecek kişilerin gidişlerini düzenleme görevini üstlenmiş olmasıdır. Bilet rezervasyonu ve seyahate dair diğer masraf ve ihtiyaçlar IOM tarafından karşılanmaktadır. Görüştüğümüz IOM yetkililerine göre 
kendilerine başvuran Iraklıların yerleştirildiği ülkeler arasında başta ABD, Avustralya ve Kanada gelmekte; az sayıda Iraklı da aile birleşmesi yoluyla Avrupa Birliği ülkelerine gitmektedir. BMMYK ve ICMC ile ortaklaşa çalışan IOM 
yetkilileri 2007 yılından beri Irak’tan göç eden kişilerin Batılı ülkeler tarafından mülteci statüsü alabilmesi dolayısıyla örgütten yardım alan Iraklıların sayısında ciddi bir artış yaşandığını belirtmişlerdir. 2008 mali yılında 5 bin 500 kişiyle ilgilenen IOM’in hizmet verdiği dosyaların en az yüzde 80’i (4.640 kişi) Iraklılarınkiydi. 


2.4.5. Irak Büyükelçiliği/ Konsolosluğu 


Türkiye’de yasal olarak ikamet eden Iraklıların ilişkili olduğu kurumlardan biri de Irak Büyükelçiliği ve Konsolosluğudur. 1991 Körfez Savaşı sırasında çıkan isyanları şiddetle bastıran Bağdat yönetimini konsolosluk binası önünde protesto eden Türkmenlere karşı açılan ateş sonucu diplomatik bir skandal yaşanmış ve 
konsolosluk 2006’ya kadar kapanmıştır. Başlıca faaliyetleri arasında pasaport hazırlama olduğunu belirten konsolosluk yetkilisi, ancak Irak’taki hükümetin durumundan dolayı Avrupa ülkelerinin konsolosluk tarafından verilen pasaportlara güvenmediğini ve bu yüzden vize vermediğini eklemiştir. Konsolosluğun sınırlı sosyal faaliyetleri arasında, İstanbul’da yaşayan Iraklıları kaynaştırmak ve farklı grupları bir araya getirmek amacıyla iftar yemekleri düzenlemek de bulunmaktadır. Ancak İstanbul’daki Irak Konsolosluğu’nun henüz ekonomik ilişkiler dışında, Iraklı göçmenler için çok etkin bir rol olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. 

2.4.6. Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) 

2006’dan beri Mülteci Destek ve Savunuculuk Programı (MDP) ile mültecilere yönelik hukuki yardım çalışmasına başlayan Helsinki Yurttaşlar Derneği, göçmenlere iltica ve mültecililik konularında çeşitli alanlarda ücretsiz hizmet vererek savunuculuk faaliyetleri yürütmektedir. 
MDP ile Helsinki Yurttaşlar Derneği “sivil toplum kuruluşlarını eğitmek, Türkiye’deki mültecilerin durumu hakkında yerel ve uluslararası kamuoyunda farkındalık yaratmak ve Türkiye Cumhuriyet yetkililerinin mültecilerin haklarını koruyan yasa ve uygulamalar ortaya koymaları için lobi yapmak” konularına 
odaklanmaktadır. Ücretsiz hukuki destek ve BMMYK’ya başvuru yapanların dosyalarının takip edilmesi bu programın ana bileşenleri arasında sayılmaktadır. 

Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden görüştüğümüz bir yetkili 2003-2006 arasında Iraklıların başvurularının askıya alınması dolayısıyla bu gruba yönelik pek fazla çalışma yapmadıklarını belirtti. 2006 sonrasında az sayıda da olsa destek almak için başvuru yapan Iraklılar, ya kuzeydeki üç eyaletten geldiği için bireysel statü 
belirlemeye tabi olup başvuruları reddedilenler veya ikamet harcı sorunu konusunda başvuranlar olmuştur. 

2.4.7. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği (ITKYD) 

Irak Türklerine ait Türkiye’deki en eski dernek olan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Kerkük Katliamı ile aynı yıl olan 1959 yılında kurulmuştur. Derneğin başlıca kuruluş amacı Türkiye ve Irak arasında bir köprü oluşturmaktır. Bu amaçla dernek paneller, konferanslar, yayınlar ve televizyon programları düzenlemektedir. 

ITKYD hem Türkiye hem de Irak’taki Türkler açısından önemli bir merkez olarak bir köprü görevi üstlenmiş durumdadır. Dernek yetkililerine göre, Türkiye’de yaşayan Irak Türklerinin pek çoğu ITKYD ile iletişim kurmakta, İstanbul’daki Irak Türkleri nüfusunun da yaklaşık yüzde 90’ı bu derneğe kayıtlı bulunmaktadır. ITKYD bir yandan da Irak’taki Türklerin Türkiye ile bağlarını güçlendirmesi açısından etkili bir merkez rolü üstlenmektedir (Bayraktar 2008). 

ITKYD’nin Türk devletiyle Irak Türkleri arasındaki aracı pozisyonunun en önemli göstergesi bürokratik meselelerde söz sahibi olmasıdır. ITKYD ikametsiz göçmenler için hukuki destek vermekte ve izin belgelerinin hazırlanması 
hizmetleriyle ilgilenmektedir. ITKYD ayrıca Iraklı Türk göçmenlerin ihtiyacı olan ve çoğu kez devlet tarafından karşılanmasında vatandaşlık veya oturma izni olmamasından dolayı sorunlar yaşanan sağlık, eğitim ve iş bulma gibi konularda da yardımcı olmaktadır. Derneğin, Türkmen nüfusun Ankara, İzmir ve Konya gibi şehirlerde de şubeleri bulunmaktadır. 

2.4.8. Caritas 

Roma merkezli uluslararası bir Katolik hayır kuruluşu olan Caritas 1991 Körfez Savaşı’ndan beri Türkiye’deki Iraklı göçmenlere destek vermektedir. 
Kurum son iki yıldır Irak dışından kişilerle de ilgilenmektedir. Caritas’a başvuran 
Iraklıların çoğunluğunu Keldani Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Verilen destekler arasında başlıcası iltica sürecine veya aile birleşimine başvuracak kişilere dosyaları ve yasal süreçle ilgili danışmanlık hizmeti gelmektedir. Yabancı bir kuruluş olan Caritas’ın mültecilere yönelik çalışmaları Türkiye’de resmi olarak tanınmadığı için faaliyetleri sınırlı kalmaktadır. Buna rağmen, sınırlı da olsa ihtiyaç sahiplerine zaman zaman sosyal, sağlık ve eğitim desteği verilmektedir. 

2.4.9. Keldani-Asuri Yardımlaşma Derneği (KADER) 

2006 yılında, Keldani Asuri Süryani Yardımlaşma Derneği (KASDER) olarak kurulan dernek, bünyesindeki Süryani grubun başka bir dernek kurma isteği üzerine ismini KADER’e çevirmiştir. Dernek, başvuran kişilere ilaç, giysi, hemşire, tercüman gibi hizmetler dışında iltica başvurularıyla ilgili konularda da destek vermektedir. Derneğe başvuran herkesin BMMYK’ya kayıt olmasını özellikle isteyen KADER, statü inceleme döneminde BMMYK’ya başvuruda 
bulunan kişiye dair bilgileri Irak’taki kilise bağlantıları sayesinde derleyerek, BMMYK sürecini kolaylaştırmakta, kurumlarla Iraklı Hıristiyan sığınmacılar arasında aracılık rolü üstlenmektedir. Kurulduğu tarihten beri devlet tarafından resmi olarak tanınan derneğin aynı zamanda Brüksel’de ruhani lider olan başkanı vardır ve Birleşmiş Milletler nezdinde savunuculuk faaliyetleri de gerçekleştirme 

2.4.10. Uluslararası Af Örgütü 

İnsan haklarına saygı gösterilmesi ve bu hakların korunması için çalışan Uluslararası Af Örgütü 150’den fazla ülkede çalışmalarına devam etmektedir. Kampanyaları arasında mülteci hakları da bulunan örgüt, bu kampanya ile “sığınmacı ve mültecilerin mevcut prosedürlere erişimlerini ve Türkiye’deki yetkililerin ‘gerigöndermeme’ zorunluluğuna saygı göstermelerini” hedeflemektedir. Bu amaçla örgüt imza etkinlikleri, üniversitelerde mülteci hakları seminerleri, tır kampanyaları, mülteci hukuku eğitimleri ve bilgilendirme toplantıları düzenlemektedir. Ankara’da bir mülteci bürosu bulunan ve mülteci hakları konusunda savunuculuk faaliyetleri yürüten örgüt, 2003 sonrasında 
Irak’tan kaçan kişilerle ilgili de pek çok kampanya başlatmış, özellikle sınır dışı edilme durumlarına karşı çalışmalar yapmıştır. 

2.4.11. Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) 

1995’te kurulan dernek “mültecilerin, göçmenlerin ve geçici sığınma hakkı arayan insanların sorunlarıyla ilgilenmek ve bu sorunlara çözümler 
getirmeye çalışarak, insanlara yardım etmek” amacıyla hareket etmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeyde konferans, kurs, seminer gibi bilinçlendirme çalışmaları yapan dernek sığınmacı ve mültecilerin sorunlarına çözüm getirecek kaynaklarla buluşmalarını sağlamak için arabulucu görevini üstlenmeyi hedeflemektedir. SGDD özellikle uydu kentlerdeki çalışmalarıyla dikkat çekmektedir. Derneğin Iraklı sığınmacı ve mültecilerin korunmasını güçlendirme projesi 2007 yılından beri İçişleri Bakanlığı’nın uydu kent olarak belirlediği Niğde, Aksaray ve Kırşehir’de ikamet eden Iraklı mülteci ve sığınmacıların korunma durumlarını ve sosyal koşullarını geliştirmeyi amaçlamaktadır. Ankara dışında Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Niğde ve Aksaray’da da temsilcilikleri 
bulunan dernek özellikle uydu kentlerde yerel yönetimlerle mülteciler ve yerel sivil toplum kuruluşları arasında aracılık rolü üstlenmektedir. 

***


IRAKTAN IRAGA, Türkiye’de Yasal Olarak İkamet Edenler



IRAKTAN IRAGA,  Türkiye’de Yasal Olarak İkamet Edenler 

Bu gruptaki Iraklıların çoğunluğu Türkmenlerden oluşmaktadır. Bir kısmı uzun süreli ikamet sahibidir, bir kısmı da Türk vatandaşlığına geçmiştir. “Türk asıllı ve Türk kültüründen” kişilere Türkiye’ye yerleşme hakkı tanıyan 1934 İskân Kanunu sayesindeki 2006’da revize edilen yasada bu maddeler değiştirilmeden korunmuştur Türk kökenli olmak Türkiye’de ikamet izni alınabilmesi için önemli bir etkendir. 

Musul’un 1926 yılında kaybı sonrası Irak topraklarında kalan Türkmenler için Türk devleti çeşitli adımlar atmıştır (Şimşir, 2004: 47-68). Türkiye ve Irak arasında imzalanan 9 Ocak 1932 tarihli Türk-Irak İkamet Sözleşmesi ve 29 Mart 1946 tarihli Dostluk ve İyi Komşuluk Anlaşması’nın 3. Maddesi altında imzalanan Eğitim ve Kültürel İşbirliği Protokolü bu tutumu somutlaştırmıştır. 1932’de imzalanan İkamet Sözleşmesi, Irak’taki ve Türkiye’deki kişilerin diğer ülkede yaşama, çalışma ve mülk sahibi olmalarına olanak sağlamıştır. Sözleşme 
sonrasında geliş gidişler artarken Irak Türkleri Türkiye’de Irak vatandaşlıklarını kaybetmeden yerleşme, çalışma ve okuma hakkı kazanmıştır. Bu kanun ayrıca Irak-Türkiye sınırının iki ya-kasındaki akrabaların sosyal bağlarını yeniden 
kurmasını da beraberinde getirmiştir (Şimşir, 2004: 89-90). Eğitim ve Kültürel İşbirliği Anlaşması ise Irak Türklerinin eğitim amacıyla Türkiye’ye gelişlerini sağlamıştır. 

Bu protokol sayesinde iki ülke arasında diplomaların denkliği sağlanmış, Türkiye Iraklı öğrencilere devlet yatılı okullarında okuma hakkı tanımış ve bazı harcamaları üstlenmiştir. Böylece 1950’lerde pek çok Türkmen öğrenci Türkiye’de okuma ve yerleşme hakkı kazanmıştır. Bu hak özellikle Kerkük Katliamı gibi etnik saldırılardan sonra çok daha önem kazanmıştır (Hürmüzlü, 2006). 

1980 öncesi Türkiye’ye eğitim amacıyla gelen Türkmenlerin bir kısmı, başta böyle bir niyetleri olmasa da, Baas rejiminin artan baskısından dolayı Türkiye’de yerleşmeye karar vermiştir. Türk vatandaşlığına kolay ve hızlı geçiş bu kararı 
desteklemiştir. Ayrıca, bu kişilerin yüksek eğitimli, meslek sahibi, toplumda saygıdeğer kişiler olarak tanınması ve geride kalan ailelerinin gerektiği zaman maddi destek sağlayabilecek güçte olması kolaylaştırıcı faktörler olmuştur. 1991’deki büyük iltica hareketinden önce Irak’tan göç etmiş Türkmenler Türkiye’ye başarıyla uyum sağlamışlardır21. 

Türkiye’de göçmenlerle ilgili istatistiklere ulaşmak mümkün olmadığı için, vatandaşlığa geçmiş veya ikamet izniyle oturan Iraklıların sayısına dair de net bir bilgi sahibi değiliz. Türkiye’de etnik bağ sayesinde en yerleşik Iraklı grup olan Türkmenlerin sayısına dair de farklı kaynaklar farklı tahminlerde bulunmakta dır. Bu duruma en çarpıcı örnek, Ocak 2005’te yapılan Irak 
seçimlerinin ülke dışı oylaması sırasında gerçekleşmiştir. Irak dışında da gerçekleştirilen seçimler için 14 ülkede 280 binden fazla Iraklı göçmen ve mülteci kaydolmuştur.22 Türkiye’de ise bu seçimler için sadece 4 bin 178 Iraklının kayıt yaptırması tartışma konusu olmuştur. Gazeteler, Türkmenlerin Türkiye’de 40 bin kişilik bir nüfusu olduğunu iddia etmiş ve Türkmenlerin seçimlere ilgisizliğini eleştirmiştir. Oysa pek çok Iraklı, Amerikan işgalini protesto etmek için seçimlere katılmamış, Türkiye’de de Türkmenlerin bir kısmı oylamanın ülkedeki Amerikan işgalini haklı çıkaracağı gerekçesiyle oy vermek istememiştir. 2005 seçimlerinde düşük katılım gösteren sadece Türkmenler olmamış, dünya çapındaki göçmen Iraklıların ancak dörtte biri oy vermek için kaydolmuştur. Buna rağmen, bazı Türk gazeteleri Türkmenleri, aynı dönemde parlamento seçimlerinde başarılı sonuçlar alan Bulgar Türkleri kadar iyi örgütlenemedikleri için eleştirmiştir.23 Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de yaptığı bir açıklamada Türkiye’deki 40 bin Irak vatandaşından 30 binin Türkmen olduğunu söyleyerek, “[b]öyle bir günde gelip ülkesinin kaderiyle ilgili bir konuda biraz eziyet çekip oyunu kullanmayanların, yarın Türkmen davasıyla ilgili söyleyecek hiçbir şeyleri de olmaz” demiştir. Oysa o dönemde görüştüğümüz ITKYD başkanı, Türkmen nüfusuna dair 40 bin tahminin abartılı olduğunu, gerçek sayının 7 ila 10 bin arası olması gerektiğini dile getirmiştir (Danış, Pérouse, Taraghi 2009; 508-510). 

Nüfusu ne olursa olsun İstanbul’daki Türkmen topluluğunda iki grup ayırt edilebilir: Eskiler ve yeni gelenler. ITKYD eski başkanı Kemal Beyatlı’ya göre Irak’tan Türkiye’ye göç 1991 öncesi ve sonrası şeklinde ayrılmalıdır. 
Türkiye’deki Türkmen nüfusun yüzde 6070’inin 1991 sonrası geldiğini belirten Beyatlı, 17 bin Türkmen’in Türkiye’ye 1991’da giriş yaptığını ve yaklaşık 12 bin kişinin geri döndüğünü söylemiştir. 1991’de ve öncesinde gelen Türkmenler 
Türk makamları tarafından misafirperver bir tutumla karşılanmış ve çoğu kolayca ikamet izni almış, kamu veya özel sektörde iş bulabilmiş Irak’tan göç 1991’le sonlanmamış, daha sonra da devam eden Türkmenlere yönelik 
baskı ve şiddet olayları pek çok Türkmen’in Türkiye’ye kaçışını tetiklemiştir (Saatçi, 2004; Duman, 2010). Ancak, 2006 yılında yenilenen İskân Kanunu’nda Türk soylulara ikamet ve vatandaşlık kolaylığı sağlanmış olmasına rağmen, 
uygulamada Türkmenlerin Türkiye’de yasal oturma izni almaları gün geçtikçe zorlaşmıştır. Bunda, Türkiye’nin Irak’a yönelik dış politikasındaki değişim etkili olmuştur. Kuzey Irak’taki Türk azınlığın karşılaştığı baskılar konusunda 
endişelerini dile getiren Türk makamları için Irak Türkmen varlığı önemli bir siyasi araç olmuştur. Türk devletinin Irak’taki Türk nüfusun mevcudiyetini korumaya öncelik vermesinden dolayı, Türkiye’ye göç eden Türkmenlere 
vatandaşlık vermek konusunda isteksiz davranmaya başlamıştır. Sonuç olarak Türkmenler 1990 ortalarına kadar kolayca Türkiye’de vatandaşlık edinebilirken son yıllarda ikamet izni bile almakta zorluk çekmektedirler. Ancak Türk makamlarının bu tutum değişikliği sadece Türkmenlere yönelik olmamış, Bulgaristan gibi başka ülkelerden gelen Türk soylu kişiler de son yıllarda benzer zorluklarla karşılaşmışlardır. Görünen o ki, Türk soylu göçmenlerin ikamet ve vatandaşlık işlemlerinde, soydaşlık bağı eskisi kadar kolaylaştırıcı bir rol oynamamaktadır (Danış ve Parla, 2009). 


2.3. Neden İstanbul? 


Türkiye’deki Iraklılar arasında en önemli grup olan Türkmenler hem dil sorunları olmaması hem de Türklük bağından dolayı Türkiye’yi tercih etmektedirler. Bu kişiler için, daha önceden İstanbul’a yerleşmiş akraba ve tanıdıkları kadar, çeşitli Türkmen derneklerinin varlığı da entegrasyon süreçlerini kolaylaştırmaktadır (Bayraktar, 2008). 

Ancak Türkmenler dışındaki diğer Iraklılar arasında çok az kişi İstanbul’u tercih etmektedir. Peki ama Türkmen olmayan, Türk topraklarına uzak olan Bağdat ve güney bölgelerinden gelenler için İstanbul’a ulaşım Şam ve Amman’a gitmekten daha pahalıyken, Türkiye’de kültür ve dil açısından yabancı bir ortam varken, neden bazı Iraklılar bunca masrafı göze alarak İstanbul’a gelmeyi tercih etmektedir? 

İstanbul tercihinin altında, kısmen coğrafi faktörlerden, yani Türkiye’nin Ortadoğu-Avrupa güzergâhı üzerinde göç stratejileri açısından kritik bir yerde buluyor olmasından bahsedilebilir. Ancak bu durumu açıklarken sadece coğrafi nedenleri öne sürmek yeterli olmayacaktır. 
Eğer sadece bu belirleyici olmuş olsaydı, 2003’ten beri Kürt göçmen sayısındaki düşüş ve Bağdat’tan gelenlerin sayısındaki artış açıklanamazdı. Coğrafi faktörlerin dışında siyasi ve sosyal fırsat yapıları da göç yollarının oluşturulması açısından belirleyici bir rol oynamaktadır (Faist, 2003). Mesela, Irak’ta Kürtlere ait siyasi bir yapının ortaya çıkması ve Avrupa’da Kürt mültecilere yönelik kabul oranlarının düşmesi Kürtlerin ülkelerinde kalmayı tercih etmesine neden olmuştur. 

Türkiye’nin tercih edilmesine neden olan faktörlerden biri de, Türkiye’den yapılan iltica ve aile birleşimi başvurularının daha yüksek oranda ve daha hızlı kabul aldığına dair yaygın kanıdır. İstanbul’a kadar ulaşabilen kişilerin, bir 
BMMYK yetkilisinin sözleriyle, “bir nevi doğal elemeyi geçmiş gibi” görülmesi, buradaki kabul oranlarının özellikle 2007 sonrası yüzde 100’e yaklaşmasını da beraberinde getirmiştir. Türkiye’ye 2007 sonrasında gelen Iraklıların 
“ekonomik anlamda eleğin üstünde kalan” ve “belli garantileri karşılayabilecek kişiler olması” da Türkiye’den başvuran kişilerin Suriye ve Ürdün’den başvuranlara kıyasla Batılı ülkelerce daha kolaylıkla mülteci olarak kabul edilmelerini sağlamaktadır. Yaptığımız görüşmelerde de, Türkiye’ye ve özellikle İstanbul’a ulaşabilen kişilerin sosyoekonomik olarak belli bir seviyenin üzerinde olduğunu gördük.24 Bu açıdan bakıldığında, İstanbul ekonomik ve sosyal açıdan mülteci olmaya layık kişilerin Batılı ülkelerce seçilebilmesi için bir “elek” işlevi görmektedir. 

Avustralya ve Kanada gibi ülkelerin Iraklılar için aile birleşimi (sponsorluk) programları düzenlemeleri ve bu sayede ailelerin tekrar birleşmelerine 
destek vermeleri de 2007 öncesi dönemde Türkiye’nin popülerliğini arttıran bir 
etken olmuştur. Irak’tan göç edenler arasında özellikle Hıristiyanlar tarafından kullanılan bu yöntem 2003-2006 arasında, Iraklıların Batı’ya yasal yollarla yerleşebilmesinin neredeyse tek yolu olmuştur. 

İstanbul’un seçilmesinde bir diğer önemli etken de sosyal ağlardır. On yıllardır süren göç sayesinde akrabalar ve tanıdıklar aracılığıyla geniş bir dayanışma ağı kurulmuş, böylece sığınmacı ve göçmenler İstanbul’da geçici bir süre kalmış 
olsalar da, burada yaşamanın incelikleri konusunda daha sonra geleceklerin yaşamını kolay-

laştıracak bilgi aktarımını sağlamışlardır. Bu sosyal ağların işleyişinde etnik ve dini ayrımların gruplar arası sınırları belirlediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bir anlamda Irak’ta başlayan ayrışma, göç sürecinde de sürmektedir. 

İstanbul’daki Iraklıların yerleşim yerlerine bakıldığında sosyal dayanışma ağlarının göç sürecindeki etkileri gözlenebilir. Göçmenlerin etnik veya dini kimlikleri, işgücüne katılım yolları ve bu gibi nedenlere bağlı olarak belli semtler 
ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki Fatih-Aksaray hattıdır. Bu bölgede özellikle Iraklı Türkmen nüfusun yoğunlaştığı görülmektedir. Büyük bir kısmı Türk vatandaşlığı almış Türkmenler tarafından kurulan 5 derneğin bu bölgede 
bulunuyor olması da, Türkmen nüfusun burada yoğun olarak olmasıyla ilintilidir. İkinci yoğun Iraklı yerleşim yeri Kurtuluş-Harbiye bölgesidir. Şehrin merkezinde ve genellikle yoksul kişilerin yerleşim bölgesi olan bu bölgede Irak’tan gelen Hıristiyanlar hem kendi cemaatlerinden, hem İstanbullu gayrimüslim  topluluklar dan, hem de Caritas’tan hukuki danışmanlık hizmeti ve sosyal yardım açısından 
destek görmektedir. Bu bölge şehrin merkezinde olmasının getirdiği kozmopolit nüfus içinde görünmez ve böylece kısmen güvende olma imkânı sağlarken, binaların köhnemiş olmasından dolayı da ucuz barınma olanağı sunmaktadır. Ayrıca komşuların önemli bir kısmının, 1990’lı yıllarda zorunlu göçle Güneydoğu 
Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş Kürt aileler olması, Iraklılar için aşina oldukları bir sosyal çevre yaratmaktadır. Iraklı nüfusun bir diğer önemli yerleşim yeriyse, gelirlerinin önemli bir kısmı dış ticaretten gelen tekstil mağazalarının bulunduğu Osmanbey’dir. Bu mağazalarda çalışan Türkmen gençler, Arap müşteriler için 
satış elemanlığı ve tercümanlık yapmakta ve civardaki Feriköy, Şişli gibi semtlerde oturmak-tadırlar. 



***