Türkiyede Yasal Olarak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiyede Yasal Olarak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2017 Perşembe

IRAKTAN IRAGA, Türkiye’de Yasal Olarak İkamet Edenler



IRAKTAN IRAGA,  Türkiye’de Yasal Olarak İkamet Edenler 

Bu gruptaki Iraklıların çoğunluğu Türkmenlerden oluşmaktadır. Bir kısmı uzun süreli ikamet sahibidir, bir kısmı da Türk vatandaşlığına geçmiştir. “Türk asıllı ve Türk kültüründen” kişilere Türkiye’ye yerleşme hakkı tanıyan 1934 İskân Kanunu sayesindeki 2006’da revize edilen yasada bu maddeler değiştirilmeden korunmuştur Türk kökenli olmak Türkiye’de ikamet izni alınabilmesi için önemli bir etkendir. 

Musul’un 1926 yılında kaybı sonrası Irak topraklarında kalan Türkmenler için Türk devleti çeşitli adımlar atmıştır (Şimşir, 2004: 47-68). Türkiye ve Irak arasında imzalanan 9 Ocak 1932 tarihli Türk-Irak İkamet Sözleşmesi ve 29 Mart 1946 tarihli Dostluk ve İyi Komşuluk Anlaşması’nın 3. Maddesi altında imzalanan Eğitim ve Kültürel İşbirliği Protokolü bu tutumu somutlaştırmıştır. 1932’de imzalanan İkamet Sözleşmesi, Irak’taki ve Türkiye’deki kişilerin diğer ülkede yaşama, çalışma ve mülk sahibi olmalarına olanak sağlamıştır. Sözleşme 
sonrasında geliş gidişler artarken Irak Türkleri Türkiye’de Irak vatandaşlıklarını kaybetmeden yerleşme, çalışma ve okuma hakkı kazanmıştır. Bu kanun ayrıca Irak-Türkiye sınırının iki ya-kasındaki akrabaların sosyal bağlarını yeniden 
kurmasını da beraberinde getirmiştir (Şimşir, 2004: 89-90). Eğitim ve Kültürel İşbirliği Anlaşması ise Irak Türklerinin eğitim amacıyla Türkiye’ye gelişlerini sağlamıştır. 

Bu protokol sayesinde iki ülke arasında diplomaların denkliği sağlanmış, Türkiye Iraklı öğrencilere devlet yatılı okullarında okuma hakkı tanımış ve bazı harcamaları üstlenmiştir. Böylece 1950’lerde pek çok Türkmen öğrenci Türkiye’de okuma ve yerleşme hakkı kazanmıştır. Bu hak özellikle Kerkük Katliamı gibi etnik saldırılardan sonra çok daha önem kazanmıştır (Hürmüzlü, 2006). 

1980 öncesi Türkiye’ye eğitim amacıyla gelen Türkmenlerin bir kısmı, başta böyle bir niyetleri olmasa da, Baas rejiminin artan baskısından dolayı Türkiye’de yerleşmeye karar vermiştir. Türk vatandaşlığına kolay ve hızlı geçiş bu kararı 
desteklemiştir. Ayrıca, bu kişilerin yüksek eğitimli, meslek sahibi, toplumda saygıdeğer kişiler olarak tanınması ve geride kalan ailelerinin gerektiği zaman maddi destek sağlayabilecek güçte olması kolaylaştırıcı faktörler olmuştur. 1991’deki büyük iltica hareketinden önce Irak’tan göç etmiş Türkmenler Türkiye’ye başarıyla uyum sağlamışlardır21. 

Türkiye’de göçmenlerle ilgili istatistiklere ulaşmak mümkün olmadığı için, vatandaşlığa geçmiş veya ikamet izniyle oturan Iraklıların sayısına dair de net bir bilgi sahibi değiliz. Türkiye’de etnik bağ sayesinde en yerleşik Iraklı grup olan Türkmenlerin sayısına dair de farklı kaynaklar farklı tahminlerde bulunmakta dır. Bu duruma en çarpıcı örnek, Ocak 2005’te yapılan Irak 
seçimlerinin ülke dışı oylaması sırasında gerçekleşmiştir. Irak dışında da gerçekleştirilen seçimler için 14 ülkede 280 binden fazla Iraklı göçmen ve mülteci kaydolmuştur.22 Türkiye’de ise bu seçimler için sadece 4 bin 178 Iraklının kayıt yaptırması tartışma konusu olmuştur. Gazeteler, Türkmenlerin Türkiye’de 40 bin kişilik bir nüfusu olduğunu iddia etmiş ve Türkmenlerin seçimlere ilgisizliğini eleştirmiştir. Oysa pek çok Iraklı, Amerikan işgalini protesto etmek için seçimlere katılmamış, Türkiye’de de Türkmenlerin bir kısmı oylamanın ülkedeki Amerikan işgalini haklı çıkaracağı gerekçesiyle oy vermek istememiştir. 2005 seçimlerinde düşük katılım gösteren sadece Türkmenler olmamış, dünya çapındaki göçmen Iraklıların ancak dörtte biri oy vermek için kaydolmuştur. Buna rağmen, bazı Türk gazeteleri Türkmenleri, aynı dönemde parlamento seçimlerinde başarılı sonuçlar alan Bulgar Türkleri kadar iyi örgütlenemedikleri için eleştirmiştir.23 Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de yaptığı bir açıklamada Türkiye’deki 40 bin Irak vatandaşından 30 binin Türkmen olduğunu söyleyerek, “[b]öyle bir günde gelip ülkesinin kaderiyle ilgili bir konuda biraz eziyet çekip oyunu kullanmayanların, yarın Türkmen davasıyla ilgili söyleyecek hiçbir şeyleri de olmaz” demiştir. Oysa o dönemde görüştüğümüz ITKYD başkanı, Türkmen nüfusuna dair 40 bin tahminin abartılı olduğunu, gerçek sayının 7 ila 10 bin arası olması gerektiğini dile getirmiştir (Danış, Pérouse, Taraghi 2009; 508-510). 

Nüfusu ne olursa olsun İstanbul’daki Türkmen topluluğunda iki grup ayırt edilebilir: Eskiler ve yeni gelenler. ITKYD eski başkanı Kemal Beyatlı’ya göre Irak’tan Türkiye’ye göç 1991 öncesi ve sonrası şeklinde ayrılmalıdır. 
Türkiye’deki Türkmen nüfusun yüzde 6070’inin 1991 sonrası geldiğini belirten Beyatlı, 17 bin Türkmen’in Türkiye’ye 1991’da giriş yaptığını ve yaklaşık 12 bin kişinin geri döndüğünü söylemiştir. 1991’de ve öncesinde gelen Türkmenler 
Türk makamları tarafından misafirperver bir tutumla karşılanmış ve çoğu kolayca ikamet izni almış, kamu veya özel sektörde iş bulabilmiş Irak’tan göç 1991’le sonlanmamış, daha sonra da devam eden Türkmenlere yönelik 
baskı ve şiddet olayları pek çok Türkmen’in Türkiye’ye kaçışını tetiklemiştir (Saatçi, 2004; Duman, 2010). Ancak, 2006 yılında yenilenen İskân Kanunu’nda Türk soylulara ikamet ve vatandaşlık kolaylığı sağlanmış olmasına rağmen, 
uygulamada Türkmenlerin Türkiye’de yasal oturma izni almaları gün geçtikçe zorlaşmıştır. Bunda, Türkiye’nin Irak’a yönelik dış politikasındaki değişim etkili olmuştur. Kuzey Irak’taki Türk azınlığın karşılaştığı baskılar konusunda 
endişelerini dile getiren Türk makamları için Irak Türkmen varlığı önemli bir siyasi araç olmuştur. Türk devletinin Irak’taki Türk nüfusun mevcudiyetini korumaya öncelik vermesinden dolayı, Türkiye’ye göç eden Türkmenlere 
vatandaşlık vermek konusunda isteksiz davranmaya başlamıştır. Sonuç olarak Türkmenler 1990 ortalarına kadar kolayca Türkiye’de vatandaşlık edinebilirken son yıllarda ikamet izni bile almakta zorluk çekmektedirler. Ancak Türk makamlarının bu tutum değişikliği sadece Türkmenlere yönelik olmamış, Bulgaristan gibi başka ülkelerden gelen Türk soylu kişiler de son yıllarda benzer zorluklarla karşılaşmışlardır. Görünen o ki, Türk soylu göçmenlerin ikamet ve vatandaşlık işlemlerinde, soydaşlık bağı eskisi kadar kolaylaştırıcı bir rol oynamamaktadır (Danış ve Parla, 2009). 


2.3. Neden İstanbul? 


Türkiye’deki Iraklılar arasında en önemli grup olan Türkmenler hem dil sorunları olmaması hem de Türklük bağından dolayı Türkiye’yi tercih etmektedirler. Bu kişiler için, daha önceden İstanbul’a yerleşmiş akraba ve tanıdıkları kadar, çeşitli Türkmen derneklerinin varlığı da entegrasyon süreçlerini kolaylaştırmaktadır (Bayraktar, 2008). 

Ancak Türkmenler dışındaki diğer Iraklılar arasında çok az kişi İstanbul’u tercih etmektedir. Peki ama Türkmen olmayan, Türk topraklarına uzak olan Bağdat ve güney bölgelerinden gelenler için İstanbul’a ulaşım Şam ve Amman’a gitmekten daha pahalıyken, Türkiye’de kültür ve dil açısından yabancı bir ortam varken, neden bazı Iraklılar bunca masrafı göze alarak İstanbul’a gelmeyi tercih etmektedir? 

İstanbul tercihinin altında, kısmen coğrafi faktörlerden, yani Türkiye’nin Ortadoğu-Avrupa güzergâhı üzerinde göç stratejileri açısından kritik bir yerde buluyor olmasından bahsedilebilir. Ancak bu durumu açıklarken sadece coğrafi nedenleri öne sürmek yeterli olmayacaktır. 
Eğer sadece bu belirleyici olmuş olsaydı, 2003’ten beri Kürt göçmen sayısındaki düşüş ve Bağdat’tan gelenlerin sayısındaki artış açıklanamazdı. Coğrafi faktörlerin dışında siyasi ve sosyal fırsat yapıları da göç yollarının oluşturulması açısından belirleyici bir rol oynamaktadır (Faist, 2003). Mesela, Irak’ta Kürtlere ait siyasi bir yapının ortaya çıkması ve Avrupa’da Kürt mültecilere yönelik kabul oranlarının düşmesi Kürtlerin ülkelerinde kalmayı tercih etmesine neden olmuştur. 

Türkiye’nin tercih edilmesine neden olan faktörlerden biri de, Türkiye’den yapılan iltica ve aile birleşimi başvurularının daha yüksek oranda ve daha hızlı kabul aldığına dair yaygın kanıdır. İstanbul’a kadar ulaşabilen kişilerin, bir 
BMMYK yetkilisinin sözleriyle, “bir nevi doğal elemeyi geçmiş gibi” görülmesi, buradaki kabul oranlarının özellikle 2007 sonrası yüzde 100’e yaklaşmasını da beraberinde getirmiştir. Türkiye’ye 2007 sonrasında gelen Iraklıların 
“ekonomik anlamda eleğin üstünde kalan” ve “belli garantileri karşılayabilecek kişiler olması” da Türkiye’den başvuran kişilerin Suriye ve Ürdün’den başvuranlara kıyasla Batılı ülkelerce daha kolaylıkla mülteci olarak kabul edilmelerini sağlamaktadır. Yaptığımız görüşmelerde de, Türkiye’ye ve özellikle İstanbul’a ulaşabilen kişilerin sosyoekonomik olarak belli bir seviyenin üzerinde olduğunu gördük.24 Bu açıdan bakıldığında, İstanbul ekonomik ve sosyal açıdan mülteci olmaya layık kişilerin Batılı ülkelerce seçilebilmesi için bir “elek” işlevi görmektedir. 

Avustralya ve Kanada gibi ülkelerin Iraklılar için aile birleşimi (sponsorluk) programları düzenlemeleri ve bu sayede ailelerin tekrar birleşmelerine 
destek vermeleri de 2007 öncesi dönemde Türkiye’nin popülerliğini arttıran bir 
etken olmuştur. Irak’tan göç edenler arasında özellikle Hıristiyanlar tarafından kullanılan bu yöntem 2003-2006 arasında, Iraklıların Batı’ya yasal yollarla yerleşebilmesinin neredeyse tek yolu olmuştur. 

İstanbul’un seçilmesinde bir diğer önemli etken de sosyal ağlardır. On yıllardır süren göç sayesinde akrabalar ve tanıdıklar aracılığıyla geniş bir dayanışma ağı kurulmuş, böylece sığınmacı ve göçmenler İstanbul’da geçici bir süre kalmış 
olsalar da, burada yaşamanın incelikleri konusunda daha sonra geleceklerin yaşamını kolay-

laştıracak bilgi aktarımını sağlamışlardır. Bu sosyal ağların işleyişinde etnik ve dini ayrımların gruplar arası sınırları belirlediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bir anlamda Irak’ta başlayan ayrışma, göç sürecinde de sürmektedir. 

İstanbul’daki Iraklıların yerleşim yerlerine bakıldığında sosyal dayanışma ağlarının göç sürecindeki etkileri gözlenebilir. Göçmenlerin etnik veya dini kimlikleri, işgücüne katılım yolları ve bu gibi nedenlere bağlı olarak belli semtler 
ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki Fatih-Aksaray hattıdır. Bu bölgede özellikle Iraklı Türkmen nüfusun yoğunlaştığı görülmektedir. Büyük bir kısmı Türk vatandaşlığı almış Türkmenler tarafından kurulan 5 derneğin bu bölgede 
bulunuyor olması da, Türkmen nüfusun burada yoğun olarak olmasıyla ilintilidir. İkinci yoğun Iraklı yerleşim yeri Kurtuluş-Harbiye bölgesidir. Şehrin merkezinde ve genellikle yoksul kişilerin yerleşim bölgesi olan bu bölgede Irak’tan gelen Hıristiyanlar hem kendi cemaatlerinden, hem İstanbullu gayrimüslim  topluluklar dan, hem de Caritas’tan hukuki danışmanlık hizmeti ve sosyal yardım açısından 
destek görmektedir. Bu bölge şehrin merkezinde olmasının getirdiği kozmopolit nüfus içinde görünmez ve böylece kısmen güvende olma imkânı sağlarken, binaların köhnemiş olmasından dolayı da ucuz barınma olanağı sunmaktadır. Ayrıca komşuların önemli bir kısmının, 1990’lı yıllarda zorunlu göçle Güneydoğu 
Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş Kürt aileler olması, Iraklılar için aşina oldukları bir sosyal çevre yaratmaktadır. Iraklı nüfusun bir diğer önemli yerleşim yeriyse, gelirlerinin önemli bir kısmı dış ticaretten gelen tekstil mağazalarının bulunduğu Osmanbey’dir. Bu mağazalarda çalışan Türkmen gençler, Arap müşteriler için 
satış elemanlığı ve tercümanlık yapmakta ve civardaki Feriköy, Şişli gibi semtlerde oturmak-tadırlar. 



***