FIRAT KALKANI HAREKATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FIRAT KALKANI HAREKATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2017 Çarşamba

TÜRKİYE’NİN CERABLUS HAREKÂTI…“FIRAT KALKANI”


TÜRKİYE’NİN CERABLUS HAREKÂTI…“FIRAT KALKANI”



Türkiye’nin Cerablus Harekâtı…“Fırat Kalkanı”



Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün ulaştığı ekonomik, siyasal, askeri, teknolojik, diplomasi ve uluslararası ilişki düzeyi ile uluslararası ilişkileri etkileyecek, yönlendirecek ve belirlenmesinde etkili rol oynayacak bir küresel aktör haline gelirken, çok güçlü ve dengeleri etkileyecek bir bölge devleti olarak ulusal çıkarlarını korumada, çiğnetmemekte ve üzerinde oynanmak istenen oyunlara, milli çıkarlarına aykırı diğer ülkelerin ve taşeron terör örgütleri gibi unsurların amaçlarını gerçekleştirmelerine izin vermeyecek köklü ve gelenekleri olan güçlü bir devlettir. Milli çıkarlarına karşı girişilen ve girişilecek her türlü hareketi anında engelleyecek imkân ve kabiliyete sahiptir. ABD Orta Doğu’da yeni bir yapılanma stratejisini uygularken kullandığı taşeron terör örgütleri PKK-PYD-YPG’nin hedefi, Cerablus’u da alarak Türkiye sınırı boyunca Kürt koridorunu tamamlamak suretiyle Akdeniz’e açılan bir Kürt bölgesi oluşturmaktır. Strateji uzmanlarının ortaya koyduğu gerçekçi değerlendirmelere göre bu hedef, bölücü terör örgütü PKK’nın kurmayı tasarladığı sözde “Kürdistan devletinin” ekonomik ve askeri açıdan ayakta kalmasını sağlayacak imkânlara kavuşması demektir. Uzmanlara göre “Kuzey Suriye projesi” hayalden öteye gidemeyecek olan sözde ‘Büyük Kürdistan Devleti’ projesinin bir parçasıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir hayalin gerçekleşmesine asla izin vermeyeceğini uluslararası düzeyde her fırsatta ve her platformda en yetkili ağızlardan yoruma yer vermeyecek şekilde açıklamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan Haziran 2015’de “Tüm dünyaya sesleniyorum: Bedeli ne olursa olsun, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” sözleriyle net ve kesin uyarısını yapmış ve Türkiye’nin kararlılığını ortaya koymuştur. 

   Bu uyarıları dikkate almayan uluslararası aktörlerin destek verdikleri, lojistik imkânlar sağladıkları PYD gibi taşeron terör örgütleri, Türkiye’nin güvenliğine yönelik saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bir çocuğu canlı bomba olarak kullanarak gerçekleştirilen Gaziantep katliamı ve DAİŞ’in sınır bölgelerimize füze saldırıları bardağı taşarmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri(TSK) Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatmıştır. Cerablus’un DAEŞ’ten temizlenmesine yönelik başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu kapsamında, terör örgütüne ait çok sayıda stratejik öneme sahip hedef vurularak yok edilmektedir. TSK Müşterek Özel Görev Kuvveti tarafından Suriye’nin Halep kentine bağlı Cerablus bölgesinin terör örgütü DAEŞ’ten temizlenmesi amacıyla 24 Ağustos’ta sabah 04:00’te başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu/
Harekâtı, askeri kaynaklardan elde edilen bilgilere göre operasyon kapsamında ilk aşamada geçit açma faaliyeti öngörüldüğü şekilde gerçekleştirilerek askeri harekât hızla gelişti ve ilk aşamada öngörülen hedeflere ulaşıldı. Halen genişleyerek gelişen harekât ile bölge DAEŞ’ten temizlenmekte, köyler ve diğer yerleşim yerleri Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kontrolüne geçmektedir. Türkiye, uyarılarının dikkate alınmaması, halkın güvenliğine yönelik terör saldırılarının artması sonucunda Türkiye meşru müdafaa hakkını kullanarak askeri operasyonu başlatmıştır Türkiye iki yıldan beri bölgede DAEŞ’i yaşatmayacağını, PYD yapılanmasına ve YPG güçlerinin kontrolü ele geçirmesine kesinlikle izin verilmeyeceğini açıklamaktadır. 

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konu ile ilgili yaptığı açıklamalarda çok açık ve net mesajlar vermektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, engellilerin kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmelerine ilişkin Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki atama ve kura töreninde yaptığı konuşmada, Fırat Kalkanı operasyonuyla ilgili ilk açıklamasında Suriye’deki terör örgütlerine yönelik olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde saat 04:00’te başlayan bir operasyon düzenlendiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’den Türkiye’ye yönelik saldırılar nedeniyle harekete geçildiğini ifade ederek “Türkiye’ye tehdit unsuru oluşturacak olan kim olursa olsun onlara karşı bu milletordusuyla, polisiyle, korucusuyla vardır, var olacaktır. Şu anda ne yazık ki Suriye’den ülkemize, Gaziantep, Kilis ve tüm bu bölgelere yapılan saldırılar artık işi bir yere kadar getirdi. Artık son, dedik ki ‘bu işin burada noktalanması lazım’ ve bu sabah 04.00 itibarıyla süreç başladı. Artık bu işi çözmemiz gerekiyor. Birileri meydan okuyorlar, ‘Suriye Türkiye için şöyle olacak, böyle olacak.’ diye. Onlara ben buradan sesleniyorum, siz ne olacağınızın hesabını yapın.”

Terörün Yarattığı Durumdan İnsanlık Sorumludur

Terör örgütü DAİŞ’in, İslam ile alakası bulunmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Alına kelime-i tevhit bandı asmakla Müslüman olunmaz. Sancakta kelime-i tevhit olmasıyla Müslüman olunmaz. Allah lafzının istismar edilmesiyle Müslüman olunmaz. Bunların İslam ile alakası yoktur. Bunlar tam aksine İslam’ın başına bela olmuşlardır bu yüzyılda. Teröre karşı birlikte hiçbir ayırım yapmadan mücadele etmek önemlidir. Eğer teröre karşı dünya uluslararası bir mutabakat sağlamazsa tüm insanlık bundan sorumludur. Onun için de birlikte bir mücadele şart. Bizim en başından beri güçlü tarihi bağlarımızın olduğu Suriyeli kardeşlerimize samimi yardım eli uzatmak dışında hiçbir niyetimiz, faaliyetimiz olmamıştır. Türkiye, Suriye’de oldubittiye rıza göstermeyecektir. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumakta kararlıdır. Şu kararlılığımızı tüm dünyaya bir kez daha ifade etmek istiyorum: Türkiye, Suriye’de sahneye konulmaya çalışılan oyuna, oldubittiye asla rıza göstermeyecektir. Gerekirse meseleye bilfiil el koymak da dâhil tüm imkânlarımızı kullanarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumakta, bu ülkenin kendi halkının iradesiyle yönetilmesini sağlamakta kararlıyız.”

Türk Milleti Teröre Boyun Eğmeyecektir

Terör örgütlerinin, Türk milletini bölemeyeceğini kesin bir dil ve kararlılıkla ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tekraren ifade ediyorum, başaramayacaksınız. Milletimizi bölemeyeceksiniz, bayrağımızı indiremeyeceksiniz, vatanımızı parçalayamayacaksınız, devletimizi yıkamayacaksınız, ezanlarımızı susturamayacaksınız, bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyunduruk vuramayacaksınız. Her terör saldırısında biz daha güçleniyoruz. Bunlar sanıyorlar ki her saldırıda biz biraz daha zayıflıyoruz.
Hayır, tam aksine her saldırıda biz daha güçleniyoruz. Hani derici, debbağ ne yapar? Deriye vurdukça deri hem güzelleşir hem güçlenir. Bu da böyledir. Tam tersine biz bir oluyoruz, iri oluyoruz, diri oluyoruz, kardeş oluyoruz, hep birlikte Türkiye oluyoruz” sözleriyle Türkiye’nin terör karşısında kararlığını, güçlü inancını, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine güvenini belirtti. Türkiye ve Türk milletinin bağrından çıkan TSK, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun başlatılmasıyla birlikte Suriye sınırından hem IŞİD hem PKK-PYD-YPG hedeflerini en ağır şekilde vurmakta ve hızlı ilerleyişini, girdiği bölgedeki hâkimiyetini sağlamaktadır. Böylece Suriye’nin Cerablus-Azez hattının karşısındaki askeri varlığını da her geçen zaman diliminde güçlendirmektedir. TSK yaptığı top ve
füze atışlarıyla PKK-PYD’ye bağlı YPG’nin Menbiç’ten Cerablus’a ilerlemesini önleyerek belirlediği stratejiyi başarıyla uygulamaktadır. Başarıyla sürdürülen Fırat Kalkanı Operasyonu ile PKK-PYDYPG’nin Cerablus’u da almak suretiyle Türkiye sınırı boyunca “terör koridorunu” tamamlama ve bu yolla Akdeniz’e açılan bir Kürt bölgesi oluşturma hedefini çökertmiş dolayısıyla PKK’nın kurmayı hayal ettiği Kürdistan devletinin oluşturulması düşlenen can damarlarını kesmiştir. ABD’nin ve diğer Emperyalist güçlerin kendi çıkarları açısından Orta Doğu’yu yeniden yapılandırma stratejilerinin ve politikalarının taşeronu olan PKK-PYD-YPG terör örgütünün “Kuzey Suriye projesi”, “Büyük Kürdistan Devleti” projesinin çok önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Bu projenin ülkemizi tehdit eden ve milletimizin güvenliği açısından ağır bir risk taşıyan kritik parçası Güneydoğu’nun bu projenin en büyük parçasını oluşturma niteliğini taşımasıdır. Bu projeyi tamamlayan diğer önemli parçaları ise Kuzeybatı İran ve Kuzey Irak’tır. ABD ve AB başta olmak üzere diğer uluslararası aktörlerin hazırladıkları senaryoda dikkate alamadıkları ve hesaplayamadıklarıTürk milletinin gücü, inancı, vatan sevgisi ve vatanı, bağımsızlığı, özgürlüğü için her şeyini ortaya koyarak 15 Temmuz kanlı FETÖ darbe girişimine karşı gerçekleştirdiği direnç ile plan ve senaryoları çökertmiştir, bundan sonra da çökertecektir. Fırat Kalkanı operasyonunda sağlanan başarı bu gerçeğin en somut örneğidir. TSK’nın 24 Ağustos tarihinde başlayan Fırat Kalkanı operasyonundan beş gün sonra 29 Ağustos günü Cerablus’ta yürütülen Fırat Kalkanı operasyonuna ilişkin yaptığı açıklamada son 24 saat içinde Fırat Kalkanı operasyonu kapsamında Cerablus ve çevresinde 20 hedefin fırtına obüsleri ile 61 kez isabetle vurulduğu, bölgedeki sivil halkın zarar görmemesi için azami dikkatin gösterildiği belirtildi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar açıklamasında “Menfur girişimden sadece günler sonra, hudutlarımızın ve komşu ülke insanlarıyla birlikte milletimizin güvenlik ve huzuru için hayati önemi haiz ‘Fırat Kalkanı Harekâtı’nı icra eden, aynı anda gemilerimizle mavi vatanı savunan ve uçaklarımız ile gök kubbeye Cumhuriyetimizin imzasını atan Türk Silahlı Kuvvetleri, gücünden hiç mizlendikçe daha da güçlü olacağını göstermektedir” sözleriyle TSK’nın gücünü ve Fırat Kalkanı Harekâtı’nda kısa sürede sağlanan başarıyı vurgulamştır.

Fırat Kalkanı Harekâtı’nın Başlaması ve Gelişmesi

Fırat Kalkanı Harekâtı (Cerablus Harekâtı) Irak ve DEAŞ ile yürütülen mücadele sürecinde Türkiye tarafından eğitilmiş 1500 civarında bir güce sahip olan Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan önce bir hazırlık faaliyeti yapmıştır. Hazırlık faaliyetlerinde dikkati çeken önemli bir husus 20 Ağustos 2016’da tarihinde ÖSO’ya mensup bir grubun askeri teçhizatla yüklü elli kadar askeri araç ile El-Rai’den yola çıkarak Türkiye sınırına gelmesidir. DAEŞ’in Gaziantep’te bir çocuğu canlı bomba olarak kullanmasıyla yaptığı katliama misilleme olarak TSK 22 Ağustos tarihinde YPG ve IŞİD mevzilerini topçu ateşine tuttu. Türk Kara Kuvvetleri 60 adet obüs ateşleyerek Cerablus ve Menbiç’i vurdu.DEAŞ’ın Karkamış merkeze füze atması nedeniyle ilçe boşaltıldı. Fırat Kalkanı Harekâtı başladıktan sonra TSK 25 Ağustos 2016 tarihinde “Topraklar ilhak edilmeyecek Özgür Suriye Ordusu’na teslim edilecektir” açıklamasıyla Türkiye’nin niyetini açıkça belirtmiştir. Karkamış’ta bulunan Fırtına obüsleriyle 25 Ağustos’ta Cerablus’a hareket ettiği belirlenen YPG’liler vuruldu. 26 Ağustos günü, saat 00:20’de TSK tarafından yapılan basın açıklamasında, “Fırat Kalkanı Harekatı’nın devam ettiği, bölgede yaşayan sivil halkın zarar görmemesi için her türlü tedbirin alındığı ve bu konuda azami hassasiyet gösterildiği” belirtildi. 27 Ağustos’ta YPG’li bir gurubun Türk tanklarına yaptığı roketli saldırı sonucu biri hafif diğeri ağır iki tank zarar gördü ve TSK’den 3 asker yaralandı, 1 askerimiz de şehit oldu. 29 Ağustos itibarı ile 400 km2’lik alanda bulunan 43 köy IŞİD ve YPG’nin elinden alındı ÖSO kontrolüne verildi. Cerablus’un batısında IŞİD’e karşı operasyonda 31 Ağustos’ta bir Türk tankı roketle vuruldu, 3 asker yaralandı. Tanka saldıran teröristler araçlarıyla birlikte imha edildi. Türk zırhlı araçları, 3 Eylül’de Çobaney ilçesine girdi. TSK Genelkurmay Başkanlığı tarafından 16 Eylül’de yapılan açıklamada, “Çobani-Azaz arasındaki bölgede icra edilen harekâta koalisyonkapsamında ABD Özel Kuvvetleri destek vermiştir” denildi.

Fırat Kalkanı Harekâtına Gelen Tepkiler

Fırat Kalkanı Harekâtına karşı Suriye Dışişleri’nden yapılan ilk açıklamada, “Türk tanklarının Suriye’ye girmesi egemenliğimizin ihlalidir” denirken ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, “Her iki tarafa da burada asıl düşmanın IŞİD olduğunu hatırlatmaya çalışıyoruz” ifadesini kullandı. Beyaz Saray tarafından ise yapılan açıklamada, “NATO Müttefikimiz Türkiye DAEŞ karşıtı çabalara değerli katkılarda bulundu” ifade edilirken bir gün sonra ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Cook yaptığı açıklamada, “Fırat Kalkanı Operasyonu DAEŞ’e büyük bir darbe vurdu” dedi. Rusya Dışişleri’nden yapılan açıklamada ise, Türkiye-Suriye sınırında yaşanan gelişmelerin Moskova’da derin bir endişeye neden olduğu bildirildi. Rusya’nın açıklamasında “Türkiye’nin Cerablus’taki operasyonlarında Şam ile işbirliği yapmalı” ifadesine yer verildi. İsrail Büyükelçiliği Ankara Maslahatgüzarı Amira Oron, “Türkiye, sınırlarında IŞİD’in olmasına izin veremez. Türkiye ile hemfikiriz ve destekliyoruz” dedi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bahram Kasimi yaptığı açıklamada, “Suriye topraklarındaki terörist gruplarla mücadele, uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olan o ülkenin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygı gösterilerek merkezi yönetimle koordineli şekilde yapılmalı” görüşünü ileri sürdü. Terör örgütü PYD lideri Salih Müslim, “Türkiye, Suriye batağında çok şey kaybedecektir” sözleriyle karşı çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Salih Müslim’inFırat Kalkanı Harekâtına karşı çıkışına verdiği sert yanıtta “Birileri meydan okuyor. Birileri ‘Suriye Türkiye için şöyle olacak böyle olacak’ diyor. Onlara diyorum ki siz ne olacağınızın hesabını yapın. Türkiye’ye tehdit unsuru oluşturacak kim olursa olsun onlara karşı bu millet ordusu polisi ve koruyucusuyla vardır ve var olacaktır” dedi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TSK’nın Suriye’nin Cerablus şehrinde IŞİD’e yönelik başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu hakkında konuştu. Çavuşoğlu, PYD lideri Salih Müslim’in “Türkiye bozguna uğrayacak” şeklindeki tepkisine yanıt verdi. Bakan Çavuşoğlu yanıt olarak “Sen de bir terör örgütüsün. Bizim acımız bataklıktaki sivrisinekler değil bataklığı kurutmaktır. Türkiye’ye karşı oluşan tehditleri ortadan kaldırmaktır. Senin ajandan buysa sen de korkabilirsin. Senin ajandan farklıysa, terörizmi bırakacaksan, Suriye’nin bütünlüğünü savunuyorsan bu operasyondan rahatsız olmamalısın” şeklinde konuştu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Salih Müslim’e sert yanıt verdi. Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TSK’nın Suriye’nin Cerablus şehrinde IŞİD’e yönelik başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu hakkında yaptığı açıklamada PYD lideri Salih Müslim’in “Türkiye bozguna uğrayacak” şeklindeki tepkisine verdiği yanıtta “Sen de bir terör örgütüsün. Bizim acımız bataklıktaki sivrisinekler değil bataklığı kurutmaktır. Türkiye’ye karşı oluşan tehditleri ortadan kaldırmaktır. Senin ajandan buysa sen de korkabilirsin. Senin ajandan farklıysa, terörizmi bırakacaksın, Suriye’nin bütünlüğünü savunuyorsan bu operasyondan rahatsız olmamalısın” dedi.

Türkiye’nin Temel İsteği

Türkiye, Suriye krizinin başından itibaren ve iç savaş sürecinde sürekli ısrarla Cerablus-Azez arasında derinliği olan güvenli bir bölge önermektedir. Türkiye’nin bu önerisinin nedeni yukarıda belirtilen bölücü terör örgütü PKK’nın projesini engellemek, Türkiye’nin güvenliğine ve bütünlüğüne yönelik tehdit ve riskleri önlemektir. Bu bakımdan Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye’nin toprak bütünlüğü açısından da önem taşımaktadır. Bu kapsamda, hudutlarımızda bir terör koridorunun oluşmaması için başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın öncelikli amaçlarından biri, sınır güvenliğinin sağlanması ve bölgede yaşayanların can ve mal güvenliğinin temin edilmesi̇; ikincisi̇ de buradaki̇ DEAŞ ile PYD-YPG terör unsurlarının bütünüyle temizlenmesi̇ ve ülkelerinin bütünlüğü için Özgür Suriye Ordusu’nun desteklenmesi̇ olduğu bir kez daha kaydedilmiştir. Fırat Kalkanı Harekâtı’nın, uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde, Suriye’nin toprak bütünlüğü esas alınarak icra edildiği̇, sivillerin zarar görmemesi̇ için azami̇ hassasiyet gösterildiği̇ ifade edilmiştir. Bu harekât, kısa sürede çok ciddi̇ bir darbe vurulan DAEŞ ile mücadelenin, başka terör örgütlerine alan açmadan ve sivillere zarar vermeden etkin şekilde yürütülebileceğinin bir örneği̇ olarak değerlendi̇ri̇lmi̇şti̇r. Yapılan değerlendirmelerde, terör örgütleri̇ tarafından kullanılan ve hudut bölgesinde güvenlik riski doğuran, Suriye’nin kuzeyinde “terörden arındırılmış güvenli bölge” tesisiyle “uçuşa yasak bölge” uygulamasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Türkiye toprak bütünlüğü açısından Suriye’de oluşturulacak bir Kürt koridorunu tehdit unsuru olarak gördüğü için böyle bir oluşumu ‘beka’ sorunu olarak görmekte ve Kuzey Suriye oluşumuna kesin kesin izin vermeyeceğini ortaya koymaktadır.



26 Kasım 2016 Cumartesi

FIRAT KALKANI HAREKATININ ASKERİ PERSPEKTİFTEN DEĞERLENDİRİLMESİ




FIRAT KALKANI HAREKATININ ASKERİ PERSPEKTİFTEN DEĞERLENDİRİLMESİ 


Sertaç Canalp KORKMAZ 





Türkiye, Batılı müttefiklerinden (!) uzun süredir istediği desteği alamamasın da bir sonucu olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatmıştır. Türkiye, sınırlarını DAEŞ terör örgütünden korumak ve bir PKK-PYD koridorunun oluşmasını engellemek için harekete geçmiştir. 


Suriye’de devlet aygıtının çökmesi sonucunda Suriye topraklarında yaşanan dönüşüm, farklı seviyelerdeki aktörlerin bu savaş alanına gelmesine neden olmuştur. Devletlerin doğrudan kendilerinin, vekil olarak destekledikleri aktörlerin ve tüm bunların dışında ise çoğunluğunu terör örgütlerinin oluşturduğu devlet dışı aktörlerin yer aldığı bir coğrafyadan bahsetmekteyiz. Mevcut savaş ortamındaki aktör çeşitliğinden farklı savaş türlerine ve savaş teknolojilerine kadar geniş bir yelpazeye sahip olunması, Suriye’yi bu aktörlerin kendilerini sınayabileceği gerçek zamanlı bir savaş alanına da dönüştürmüş bulunuyor. Şüphesiz, böyle bir savaş ortamının komşu ülkeleri tehdit etmesi kaçınılmazdır. Suriye’deki savaş ortamının en ciddi şekilde tehdit ettiği ülke ise 911 kilometrelik sınırını paylaştığı Türkiye’dir. 

2011 yılından bu yana Suriye’de devam etmekte olan savaşın Türkiye’nin ekonomisinden kültürel dokusuna, iç güvenliğinden askeri güvenliğine kadar 
uzanan pek çok seviyede tehdit yarattığı görülmektedir. Özellikle Suriye topraklarında ortaya çıkan otorite boşluğunu nedeniyle, dinî motifli terör örgütü olan DAEŞ ve kendisini DAEŞ terör örgütüne karşı seküler bir kimlikle konumlandırıp Batılı ülkelerin silah ve eğitim desteğini kazanan PYD terör örgütü önemli bir gücü ellerinde bulundurmaktadır. Bu terör örgütlerinin Türkiye’nin Suriye sınırının hemen ötesinde konumlanmış olmaları, Türkiye’yi zamanla çeşitli tedbirler almaya sevk etmiştir. DAEŞ terör örgütünün Türkiye içerisinde gerçekleştirdiği silahlı ve bombalı eylemler, Kilis hattına doğru yaptığı roket saldırıları ve terör örgütünün yabancı terörist savaşçı hareketliliği, Türkiye’ye yönelik ciddi tehdit oluşturmaktadır. PYD ise Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine uzanan alanda bir PKK-PYD koridoru açılması için Batılı ülkelerden aldığı destekle var gücüyle çalışarak Türkiye’deki PKK sempatizanları üzerinden –6-7 Ekim olayları üzerinden olduğu gibi– farklı düzeylerde tehditler yaratmaktadır. Türkiye, Batılı müttefiklerinden (!) uzun süredir istediği desteği alamamasın da bir sonucu olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtını (FKH) başlatarak sınırlarını DAEŞ terör örgütünden korumak ve bir PKK-PYD koridorunun oluşmasını engellemek için harekete geçmiştir. Hâlihazırda sürmekte olan FKH’nın genel itibariyle analiz edilmesi ise bu yazının öncelikli amacıdır. 

Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH) 

Fırat Kalkanı Harekâtı 24 Ağustos 2016 tarihinde, saat 04.00’da başlatılmıştır. TSK tarafından oluşturan Müşterek Özel Görev Gücünün ÖSO birliklerine 
yönelik ateş desteğiyle Cerablus’un DAEŞ terör örgütünden temizlenmesi operasyonun ilk aşamasını oluşturmaktadır. Harekâtın ilk aşaması 1 gün içerisinde gerçekleştirilmiştir. Sonraki günlerde ise ÖSO güçlerinin ilerleyişi başarılı bir şekilde sürmüş ve 15 Kasım 2016 itibariyle 205 meskûn mahal DAEŞ unsurlarından temizlenmiş ve 1680 kilometrekare alanda kontrol sağlanmıştır. Harekâtın 84. günü itibariyle 36 mayın ve 1548 El Yapımı Patlayıcı (EYP) imha edilmiştir. Ayrıca ÖSO güçlerinin TSK’ya bağlı konvansiyonel ve asimetrik unsurlarca desteklenerek ilerlemesi de değişen harp ortamına uyum sağlamak açısından TSK için önemli bir gelişmedir. 


KAPAK DOSYASI 
Harbin Seviyeleri Açısından Fırat Kalkanı Harekâtı; 

Savaş alanında çeşitli seviyeler bulunurken, bu seviyelerin de hizmet ettiği amaçlar, kısa ve uzun vadeli kazanımlar elde edilmesini sağlamaktadır. Taktik seviye kısa süreli kazanımlar, stratejik seviye ise uzun vadeli kazanımlar için hizmet etmektedir. Bu iki önemli seviyenin dışında bir de köprü vazifesi gören operatif seviye bulunmaktadır. Operatif seviye, taktik kazanımlarınstratejik kazanıma dönüştürülme sürecinde bağlayıcı bir öneme sahiptir. Harp Akademileri Komutanlığınca yayınlanmış olan Harbin Stratejik, Operatif ve Taktik Seviyeleri kitabında belirtildiği üzere; askeri operasyonlarda taktik seviyede başarı elde edilebilmek için birlikleri muhabere sahasında hareket ettirmek, ateş gücünü kullanmak, muharebe sahasındaki kuvvetleri korumak ve muharebe öncesinde ve sonrasında lojistik destek akışını sağlamak gerekmektedir. Sürmekte olan FKH’ya taktik seviye açısından baktığımızda; 

• TSK Müşterek Özel Görev Gücü tarafından desteklenen ÖSO unsurlarının DAEŞ terör örgütüyle girdiği çatışmalardan zaferle çıkması, FKH’nın taktik başarısı olarak karşımıza çıkmaktadır. 
• Taktik seviyedeki amaç, belirlenmiş olan hedefin hızlı bir şekilde ele geçirilmesidir. FKH’da görüldüğü üzere TSK bünyesindeki Müşterek Özel 
Görev Gücü ve koalisyon güçlerine ait hava unsurlarınca sağlanan ateş desteğiyle birlikte ÖSO güçleri hızlı bir manevrayla Cerablus’a doğru yönelmiş 
ve yaklaşık 1 gün içerisinde Cerablus’un kontrolünü ele geçirip ilerlemeye devam etmiştir. Harbin seviyeleri açısından diğer önemli bir seviye de operatif seviyedir. Bu seviyedeki eylemlerin önemi ise taktik başarıları stratejik başarılara dönüştürme konusundaki taşıyıcı ve dönüştürücü rolüdür. Keskin hatlarla taktik ya da stratejik seviyelerden ayrılması zor olsa da operatif seviyenin nevi şahsına münhasır bazı özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler kısaca, 

(i) Muharebelerin savaşın askeri hedefine ulaşmasını sağlayacak şekilde sevk ve idare edilmesi, 

(ii) Muharebelerin geniş cephelerde ve büyük derinliklerde 
gerçekleştirilmesi, 

(iii) Taktik seviyedeki başarılardan yararlanılarak sürekli manevra yapılması ve 

(iv) Taarruzi harekât şeklinde sıralanabilir. 

Ayrıca operatif seviyelerdeki harekâtların karakteristiğine baktığımızda ise komutanın geniş bir hareket serbestîsi bulunduğu, düşmanda en büyük etkiyi yaratacak bir sıklet merkezinin belirlenmesi gerektiği ve müşterekliğin önplanda tutulduğu görülmektedir. FKH’ya operatif açıdan yaklaşıldığında; 

• Taktik başarıların bir sonucu olarak kademe kademe ilerlenerek 84 günün sonunda 205 meskûn mahalde ve toplamda 1680 kilometrekarelik alanın 
DAEŞ unsurlarından temizlenmesi, birliklerin sürekli manevra halinde olduğunu ve konulan askeri hedeflere ulaşma yönünde ilerlendiğini göstermekte dir. 
• Cerablus’un alınmasının ardından ilerlemenin devam ettiği ve TSK Müşterek Özel Görev Gücü’nün ateş desteğiyle ÖSO unsurlarının sürekli manevra halinde bulunduğu görülmektedir. 
• Cerablus’tan sonraki süreçte el-Bâb ve Menbic’in alınması durumunda Türkiye açısından stratejik hedef olan DAEŞ’in kalesi Rakka’ya doğru bir adım daha yaklaşılacak ve PYD’nin Afrin-Aynularab bağlantısı da tamamen koparılmış olacaktır. Bu yüzden el-Bâb’ı ve Menbic’i DAEŞ ve PYD ile mücadele açısından sıklet merkezi olarak tanımlamak mümkündür. 
• FKH’nın gerçekleştiği derinlik operatif seviyede bir harekâtın icra edildiğini göstermektedir. Hâlihazırda taktik ve operatif seviyelerde sağlanan kazanım ların sürdürülebilirliği ise stratejik seviyedeki kazanımın elde edilmesini sağlayacaktır. Peki, Türkiye’nin stratejik kazanımı nedir? 

Türkiye’nin Suriye’deki stratejik kazanımı harekâtın başarıyla sürdürülmesinin yanında Suriye’nin ulusal bütünlüğünün ve muhaliflerin kazanımlarının 
korunması, bölge dışı aktörlerin Suriye’deki etkisinin azaltılıp, yerel ve bölgesel aktörlerin önplana çıkarılmasıyla birlikte ortaya çıkacaktır. Ancak harekâtın 
stratejik bir başarıya dönüştürebilmesi için şimdiye kadarki sürecinin askeri bir perspektifle analiz edilmesi önem kazanmaktadır. 

Harekâtın Genel Bir Askeri Değerlendirmesi; 

FKH’nın icra edilme sürecinde TSK’nın ve TSK’nın ateş desteğiyle sahada doğrudan muharip olarak rol üstlenmiş olan ÖSO’nun sahip olduğu çeşitli avantajlar ve fırsatlarla birlikte dezavantajlar ve tehditler de bulunmaktadır. Bu noktaların bilinmesi, Türkiye’yi FKH’yla birlikte başarıya ulaşıp Suriye’de stratejik bir kazanç elde etmesine de yardımcı olacaktır. Bu noktada hem TSK’nın hem de ÖSO’nun sahip olduğu avantajları ve dezavantajları şu şekilde sıralayabiliriz: 

Avantajlar ve Fırsatlar; 

Harekât coğrafyasına yakınlık: Askeri operasyonlarda savaş alanına olan yakınlık, birliklerin sahadaki ilerleyişi esnasında ortaya çıkan lojistik ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde sağlanması açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır. Bu da Türkiye’nin Suriye ile olan sınır komşuluğu nedeniyle hem TSK’nın hem de ÖSO’nun ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde tedarik etmesine imkân tanımakta ve sahadaki hızlı ilerleyişi kolaylaştırmaktadır. 

TSK’nın Moral ve Motivasyonu Gücünü Göstermek:TSK içerisine sızmış FETÖ mensubu Gülencilerin uzun süredir yıpratmaya çalıştığı ordunun sınır ötesi 
böylesine bir konsepte sahip operasyonu yürütmesi hem TSK personelinin kendisine hem de ülkenin caydırıcılığı açısından bölgesel ve uluslararası arenaya 
yönelik de önemli bir mesaj niteliğine sahiptir. 

Değişen Savaş Ortamını Tecrübe Etmek: Muharebe sahası açısından Suriye coğrafyası konvansiyonel, asimetrik ve hibrit seviyede tehdit arz eden aktörlerden oluşmaktadır. Suriye ordusu, İran’ın ordusunun milis güçleri, Rus ordusu, Hizbullah, el-Nusra (Nusret Cephesi), PYD ve DAEŞ gibi farklı aktörlerin yer aldığı savaş alanında TSK’nin ÖSO güçlerine ateş desteği sağlayarak operasyon yürütmesi değişen savaş ortamını tecrübe etmesine imkân vermektedir. 

Savaş Araçlarını Test Etmek: Yeni savaş araçlarının harp sahasında denenmesi ve gelecekteki muhtemel çatışma ortamına dair tecrübe kazanılması, ordular için oldukça önemlidir. Tatbikat sahasında ordular muhtemel savaş ortamına yönelik testlerde bulunsalar da gerçek zamanlı bir savaş ortamında ordunun sahip olduğu savaş araçlarının ve savaş stratejilerinin test edilmesi, TSK’nin geleceğe yönelik eylemleri açısından aynı zamanda bir fırsat yaratmaktadır. 

Dezavantajlar ve Tehditler; 

Meskûn Mahal Muharebe Tehlikesi: 22 Temmuz 2015 sonrasında PKK terör örgütü tarafından Türkiye’nin güneydoğusundaki illerde kentsel alanların yeni savaş alanı olarak seçilmesiyle birlikte TSK meskûn mahalde operasyon gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Geçen süreçte TSK, PKK terör örgütüne karşı meskûn mahalde icra ettiği operasyonlardan tecrübe kazanmış olsa da, operasyon sahasının kendi toprakları içerisinde olması ile sınır ötesinde icra edilmesi arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle de TSK tarafından desteklenen ÖSO güçlerinin meskûn mahal muharebesi konusunda yeterli eğitime sahip olmamasının ciddi bir sıkıntı yarattığı söylenebilir. 

Yakın Hava Desteği: Operasyon sahasında çok fazla aktör bulunmasının ve mevcut aktörlerin de farklı irtifa ve menzilde kendilerini savunacak silah çeşitliliğine sahip oluşu, FKH'da helikopterlerin kullanımını engellemekte ve ilerleyişi yavaşlatmaktadır. 

Aktör Fazlalığı: Çok bilinmeyenli bir savaş alanında Suriye ordusu, İran’ın paramiliter kuvvetleri, Rus ordusu ve ABD Özel Kuvvetleri ile karşı karşıya 
gelinmesi ihtimali bulunmaktadır. Bu noktada istihbarat paylaşımı ve koordinasyon öne çıkarken, bu sürecin herhangi bir aktörün manipülasyonuna açık olmasının yarattığı tehdit de göz ardı edilmemelidir. 

ÖSO’nun Tutumu ve Kapasitesi: Şimdiye kadar devam eden süreçte ÖSO birlikleri beklenenleri gerçekleştirmiş bulunuyor. Ancak savaş ortamında zayiatlarının artıp kapasitelerinin yetersiz kalması ya da sahadaki bu tip aktörlerin taraf değiştirmesi, TSK birliklerinin savaş alanında daha aktif bir şekilde muharip rol üstlenmesini gerektirebilir. 

Değerlendirme; 

FKH’yla birlikte Türkiye’nin Suriye’de devam eden ve küresel düzleme yayılan mücadelede “ben de varım” diyebilmesi ve TSK’nın içerisinden geçtiği bu zor dönemde çok bilinmeyenli bir savaş alanında bu tarzda bir harekât yürütebilmesi, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bölgesel güç mücadelesindeki konumu açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, devam etmekte olan harekâtta TSK envanterine yeni katılmış olan silahlı İHA TB2 Bayraktar’ın da aktif bir şekilde kullanılması, sahada özel kuvvetlerin yer alması ve ÖSO’ya ateş desteği sağlanarak ilerlenmesi TSK’nın değişen savaş ortamının farkına vardığını ve gerekliliklerini yerine getirmeye çalıştığını da göstermektedir. 


ORSAM Araştırma Asistanı 
Sertaç Canalp KORKMAZ 


***