Sertaç Canalp KORKMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sertaç Canalp KORKMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ekim 2017 Cuma

Terör Örgütlerinin Hedef Kitlesi: GENÇLER


Terör Örgütlerinin Hedef Kitlesi: GENÇLER

Sertaç Canalp KORKMAZ 
ORSAM Araştırma Asistanı 

24 Mayıs-Haziran 2017 Cilt: 9 Sayı: 80 

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından Dünya Nüfusunun Durumu (State of World Population) başlığını taşıyan ve düzenli olarak yayınlanan bir rapor bulunmaktadır. 
2014 yılına ait raporda 10-24 yaş aralığında bulunan gençlerin 7,3 milyarlık dünya nüfusu içerisinde 1,8 milyarlık bir paya sahip olduğu ifade edilmiştir. Bu noktada UNICEF/WHO/UNFPA gibi kuruluşların da 10- 24 yaş aralığını genç olarak tanımladığını belirtmekte fayda var. 

UNFPA tarafından 2014 yılında yayınlanan rapor dikkate alındığında, genç nüfusun tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir sayıya ulaştığı belirtilmiştir. 
Ancak gençlerin toplam dünya nüfusu içerisinde 1,8 milyarlık bir sayıya ulaşması, mevcut istatistikler ve güncel sorunlar itibariyle iç açıcı bir manzara da sunmamaktadır. 
2014 yılında yayınlanan rapora göre 10-24 yaş aralığındaki her 10 gençten 9’u az gelişmiş ülkelerde yaşamaktadır. Gençler arasında artan işsizlik oranlarına 
bağlı olarak ortaya çıkan hayal kırıklıkları, toplumsal huzursuzluk yaratmakla kalmayıp aynı zamanda göçlerin de kapısını araladığı belirtilmiştir. Yaşanan 
göçler ise pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. 

Özellikle de ister kırsaldan şehre yönelik olsun isterse sınır-aşan ölçekte olsun, gidilen yeni yerlerde hayal edilen şartlarla karşılamaması gençlerde var olan hayal kırıklıklarını daha da artırırken bireysel düzeyde yaşanan umutsuzluk göç edilen toplum nezdinde ortaya çıkan ötekileştirmeyle beraber göç edenleri şehrin sosyal, ekonomik ve kültürel olarak sahip olduğu merkezî çevreden iyice uzaklaştırmaktadır. Bu uzaklaştırılma sürecinin de günümüzde pek çok devlet açısından önemli sorun olan şiddet içeren aşırılık ve terör gibi iki önemli sorunda önemli bir katkısı bulunmaktadır. 

Günümüzde yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde insanlığın en büyük sorunlarının başında terör ve şiddet içeren aşırılık gibi çözülmesi oldukça komplike olan tehditler gelmektedir. Bu sorunlar ise en çok gençliği hedef haline getirmektedir. Bugün pek çok terör örgütü militan devşirmek için ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan kırılgan olan gençleri propagandalarıyla hedef almaktadır. 

Günümüzde yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde insanlığın en büyük sorunlarının başında terör ve şiddet içeren aşırılık gibi çözülmesi oldukça komplike olan tehditler gelmektedir. Bu sorunlar ise en çok gençliği hedef haline getirmektedir. Bugün pek çok terör örgütü militan devşirmek için ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan kırılgan olan gençleri propagandalarıyla hedef almaktadır. Gençlerin hem eğitiminin iyi bir şekilde sağlanabilmesi hem de aldıkları eğitim sonrası süreçte ortaya çıkan ihtiyaçlarının giderebilmesi oldukça önemlidir. Her geçen gün artan kentleşme oranları ve dünya nüfusu dikkate alındığında, gençler eğitim hayatlarını tamamladıktan sonra kolay bir şekilde istihdam piyasalarına angaje olamadıkları için ortaya çıkan sorunlar gün geçtikçe artmaktadır. 

IŞİD üzerinden örnek verilecek olursa, bugün Türkiye’de silahlı eylem (bombalı ve silahlı saldırı) gerçekleştiren IŞİD mensubu 17 teröristin 9’u 10-24 yaş 
aralığında bulunmaktadır. Bu teröristlerden birinin uyruğu açıklanmadığı için 9’unun yabancı ülke vatandaşı, 7’sinin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu 
bilinmektedir. Türkiye’de eylem gerçekleştiren IŞİD’li 7 Türk vatandaşı teröristten 4’ü 10-24 yaş aralığı içerisinde yer almakta ve bu 4 teröristin yaş ortalaması da 21,75 olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de eylem gerçekleştiren yabancı teröristlere baktığımızda ise 9 teröristten 3’ünün 10-24 yaş aralığında yer aldığı görülmektedir. Türkiye’de eylem gerçekleştiren teröristlerin de ağırlıklı olarak eski Sovyet coğrafyasının parçası olan ülkelerden olduğu karşımıza çıkmaktadır. 
IŞİD’in Batı ülkelerinde gerçekleştirdiği eylemlere baktığımızda ise Avrupa’daki eylemcilerin ABD’deki eylemcilere göre yaş olarak daha genç olduğu ve 
10-24 yaş aralığında daha fazla bir sayıya sahip olduğu görülmektedir. Batı ülkelerinin gelişmişlik ve kalkınma konusunda ulaşmış olduğu iyi seviyelere 
rağmen toplumsal ve ekonomik hayatta bireyleri dışlayan politikaların önüne geçememesi özellikle de 2. ve 3. nesil göçmenlerin radikalleşmesi konusunda etkili olmaktadır. 

Yukarıda bahsedilenlerden hareket edildiğinde gençler konusunda neler yapılabileceğinin tartışılması öne çıkmakta ve bu noktada BM’nin 2015 yılında 
aldığı karara bakmak faydalı olacaktır. Gençler İçin Neler Yapılabilir? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Eylül 2015’te alından 2250 sayılı kararla gençlerin yerel, ulusal ve uluslararası seviyede daha fazla görünür olmasının önü açılmıştır. Dünya nüfusunun en geniş yaş aralığını oluşturan gençlerin, sorunların çözümü noktasında rol alması oldukça önemlidir. Bu önemli kararın alınmasına giden sürecin temelleri ise 21-22 Ağustos 2015’te Ürdün’ün başkenti Amman’da gerçekleştirilen Gençlik, Barış ve Güvenlik Küresel Forumu’na dayanmaktadır. Bu forumdan 2 yıl sonra çeşitli bölgesel oturumlarda farklı ülkelerden gençlerin bir araya getirilmesi amaçlanmıştır. Asya-Pasifik bölgesine dair toplantı 11-15 Mayıs 2017 tarihlerinde Tayland’ın başkenti Bangkok’ta gerçekleştirilmiştir. Seri toplantıların ikincisi olan Avrupa ve Orta Asya bölgesini kapsayan toplantı ise 23-25 Mayıs 2017 tarihlerinde İstanbul’da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ve Birleşmiş Milletler Barış İnşası Destek Ofisi (UN Peacebuilding Office) gibi kurumların iş birliğiyle Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Danışma toplantısı olarak gerçekleştirilmiştir. 

Gerçekleştirilen toplantıya her ülkeden cinsiyet eşitliğinin dikkate alındığı 19 ülkeden 38 katılımcı seçilmiştir. Toplantıda gençlerin yerel düzeyde karar alma 
mekanizmalarının parçası olmasının güçlendirilmesi gerektiği, şiddet içeren aşırılıkla mücadele kapsamında da parçası oldukları toplumlardaki yerleşik önyargıları kıracak olan eğitimlerin artırılması gerektiği, ilkokuldan itibaren verilen eğitimlerde insan haklarının öne çıkarılmasının önemli olduğu ve kullanıcı sayısı arasında gençlerin en geniş bant aralığını oluşturduğu internet ortamında yürütülen propaganda faaliyetlerine karşı gençlerin bilinçlendirilmesi nin, şiddete varan aşırılıkla mücadele kapsamında önem arz ettiği savunulmuştur. 

 < Bugün aktif bir şekilde terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği ve militan devşirdiği ülkelerdeki sorunlar ortadan kaldırılmadığı müddetçe bireylerin şiddet içeren aşırılık ekseninde radikalleşip terör örgütlerinin bir parçası haline gelme süreci var olmaya devam edecektir. >

Ancak bahsedilen bu sorunların çözümünde atılacak adımlar ülkeden ülkeye değişmekle birlikte en temelde terör örgütüne katılıma giden sürecin başlangıcı 
olan şiddet içeren aşırılığa bireyleri iten ve çeken sebeplerin iyi tanımlanması oldukça önemlidir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine Ulaşmak BM üyesi ülkeler tarafından ve çeşitli uluslararası örgütler tarafından 2000 yılında kabul edilen ve 8 amacı kapsayan Milenyum Kalkınma Hedefleri (MKH) ile 2015 yılına kadar amaçlanan çeşitli alanlardaki iyileştirmelerin yerini 2015 yılında ilan edilen ve 2030 yılına kadar gerçekleştirilmesi temenni edilen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) almıştır. SKH içerisinde yer alan hedeflerin gerçekleştirilmesi özellikle de genç nüfusun az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki payı dikkate alındığında gençlik açısından oldukça önemlidir. Çünkü MKH’nin ardından ulaşılan sonuçlarda devamlılık gösterilebilmesi için ilan edilen SKH’yi gerçekleştirilebilmek aynı zamanda güvenlik alanında da ülkelere ciddi katkılar sunacaktır. Öyle ki, bugün radikalleşmenin tetikleyicileri arasında yer alan yoksulluk, niteliksiz eğitim, eşitsizlikler ve işsizlik gibi sorunlar ile mücadele edilmesi oldukça önemlidir. 

BM SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ 

1) Yoksulluğa son 
2) Açlığa son 
3) Sağlıklı bireyler
4) Nitelikli eğitim 
5) Toplumsal cinsiyet eşitliği 
6) Temiz su ve sıhhi koşullar 
7) Erişilebilir ve temiz enerji 
8) İnsan onuruna yakışır iş ve ekonomik büyüme 
9) Sanayi, yenilikçilik ve altyapı 
10) Eşitsizliklerin azaltılması 
11) Sürdürülebilir şehir ve yaşam alanları 
12) Sorumlu tüketim ve üretim 
13) İklim eylemi
14) Sudaki yaşam 
15) Karasal yaşam 
16) Barış ve adalet
17) Hedefler için ortaklıklar 

Bugün sadece IŞİD örneğinde baktığımızda bile hem Batı’da ve Doğu’da hem de IŞİD’in kök saldığı Irak ve Suriye gibi devlet aygıtının çöktüğü ya da oldukça 
zayıf olduğu ülkelerde bireylerin şiddete başvurmasını engelleyecek aşırılığın ve beraberinde gelen terörün önüne geçebilmek için sürdürülebilir kalkınma 
hedeflerinin gerçekleştirilmesiyle bu iki önemli sorunla etkili bir şekilde mücadele edilebilecektir. Özellikle de hem üretilen politikalar ile gençlere daha 
fazla ulaşımın hedeflenmesi hem de gençlere karar alma sürecinde yerel, ulusal ve uluslararası seviyelerde daha fazla rol verilmesi sorunların çözülmesi noktasında da yardımcı olacaktır. 

Bugün aktif bir şekilde terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği ve militan devşirdiği ülkelerdeki sorunlar ortadan kaldırılmadığı müddetçe bireylerin şiddet 
içeren aşırılık ekseninde radikalleşip terör örgütlerinin bir parçası haline gelme süreci var olmaya devam edecektir. 
Günümüzde terörle mücadelede her ne kadar silahlı mücadelenin öne çıktığı görülse de terörle mücadelenin en önemli kısmı olan radikalleşme süreciyle 
mücadele ise tamamen silahsız şekilde yürütülen, taktik ve stratejik açıdan güçlü, uygulanabilir, kapsayıcı ve silahlı olmayan politikalarla çözüm mümkün 
gözükmektedir. 

Sertaç Canalp KORKMAZ ,
ORSAM Araştırma Asistanı 


***

26 Kasım 2016 Cumartesi

FIRAT KALKANI HAREKATININ ASKERİ PERSPEKTİFTEN DEĞERLENDİRİLMESİ




FIRAT KALKANI HAREKATININ ASKERİ PERSPEKTİFTEN DEĞERLENDİRİLMESİ 


Sertaç Canalp KORKMAZ 





Türkiye, Batılı müttefiklerinden (!) uzun süredir istediği desteği alamamasın da bir sonucu olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatmıştır. Türkiye, sınırlarını DAEŞ terör örgütünden korumak ve bir PKK-PYD koridorunun oluşmasını engellemek için harekete geçmiştir. 


Suriye’de devlet aygıtının çökmesi sonucunda Suriye topraklarında yaşanan dönüşüm, farklı seviyelerdeki aktörlerin bu savaş alanına gelmesine neden olmuştur. Devletlerin doğrudan kendilerinin, vekil olarak destekledikleri aktörlerin ve tüm bunların dışında ise çoğunluğunu terör örgütlerinin oluşturduğu devlet dışı aktörlerin yer aldığı bir coğrafyadan bahsetmekteyiz. Mevcut savaş ortamındaki aktör çeşitliğinden farklı savaş türlerine ve savaş teknolojilerine kadar geniş bir yelpazeye sahip olunması, Suriye’yi bu aktörlerin kendilerini sınayabileceği gerçek zamanlı bir savaş alanına da dönüştürmüş bulunuyor. Şüphesiz, böyle bir savaş ortamının komşu ülkeleri tehdit etmesi kaçınılmazdır. Suriye’deki savaş ortamının en ciddi şekilde tehdit ettiği ülke ise 911 kilometrelik sınırını paylaştığı Türkiye’dir. 

2011 yılından bu yana Suriye’de devam etmekte olan savaşın Türkiye’nin ekonomisinden kültürel dokusuna, iç güvenliğinden askeri güvenliğine kadar 
uzanan pek çok seviyede tehdit yarattığı görülmektedir. Özellikle Suriye topraklarında ortaya çıkan otorite boşluğunu nedeniyle, dinî motifli terör örgütü olan DAEŞ ve kendisini DAEŞ terör örgütüne karşı seküler bir kimlikle konumlandırıp Batılı ülkelerin silah ve eğitim desteğini kazanan PYD terör örgütü önemli bir gücü ellerinde bulundurmaktadır. Bu terör örgütlerinin Türkiye’nin Suriye sınırının hemen ötesinde konumlanmış olmaları, Türkiye’yi zamanla çeşitli tedbirler almaya sevk etmiştir. DAEŞ terör örgütünün Türkiye içerisinde gerçekleştirdiği silahlı ve bombalı eylemler, Kilis hattına doğru yaptığı roket saldırıları ve terör örgütünün yabancı terörist savaşçı hareketliliği, Türkiye’ye yönelik ciddi tehdit oluşturmaktadır. PYD ise Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine uzanan alanda bir PKK-PYD koridoru açılması için Batılı ülkelerden aldığı destekle var gücüyle çalışarak Türkiye’deki PKK sempatizanları üzerinden –6-7 Ekim olayları üzerinden olduğu gibi– farklı düzeylerde tehditler yaratmaktadır. Türkiye, Batılı müttefiklerinden (!) uzun süredir istediği desteği alamamasın da bir sonucu olarak 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtını (FKH) başlatarak sınırlarını DAEŞ terör örgütünden korumak ve bir PKK-PYD koridorunun oluşmasını engellemek için harekete geçmiştir. Hâlihazırda sürmekte olan FKH’nın genel itibariyle analiz edilmesi ise bu yazının öncelikli amacıdır. 

Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH) 

Fırat Kalkanı Harekâtı 24 Ağustos 2016 tarihinde, saat 04.00’da başlatılmıştır. TSK tarafından oluşturan Müşterek Özel Görev Gücünün ÖSO birliklerine 
yönelik ateş desteğiyle Cerablus’un DAEŞ terör örgütünden temizlenmesi operasyonun ilk aşamasını oluşturmaktadır. Harekâtın ilk aşaması 1 gün içerisinde gerçekleştirilmiştir. Sonraki günlerde ise ÖSO güçlerinin ilerleyişi başarılı bir şekilde sürmüş ve 15 Kasım 2016 itibariyle 205 meskûn mahal DAEŞ unsurlarından temizlenmiş ve 1680 kilometrekare alanda kontrol sağlanmıştır. Harekâtın 84. günü itibariyle 36 mayın ve 1548 El Yapımı Patlayıcı (EYP) imha edilmiştir. Ayrıca ÖSO güçlerinin TSK’ya bağlı konvansiyonel ve asimetrik unsurlarca desteklenerek ilerlemesi de değişen harp ortamına uyum sağlamak açısından TSK için önemli bir gelişmedir. 


KAPAK DOSYASI 
Harbin Seviyeleri Açısından Fırat Kalkanı Harekâtı; 

Savaş alanında çeşitli seviyeler bulunurken, bu seviyelerin de hizmet ettiği amaçlar, kısa ve uzun vadeli kazanımlar elde edilmesini sağlamaktadır. Taktik seviye kısa süreli kazanımlar, stratejik seviye ise uzun vadeli kazanımlar için hizmet etmektedir. Bu iki önemli seviyenin dışında bir de köprü vazifesi gören operatif seviye bulunmaktadır. Operatif seviye, taktik kazanımlarınstratejik kazanıma dönüştürülme sürecinde bağlayıcı bir öneme sahiptir. Harp Akademileri Komutanlığınca yayınlanmış olan Harbin Stratejik, Operatif ve Taktik Seviyeleri kitabında belirtildiği üzere; askeri operasyonlarda taktik seviyede başarı elde edilebilmek için birlikleri muhabere sahasında hareket ettirmek, ateş gücünü kullanmak, muharebe sahasındaki kuvvetleri korumak ve muharebe öncesinde ve sonrasında lojistik destek akışını sağlamak gerekmektedir. Sürmekte olan FKH’ya taktik seviye açısından baktığımızda; 

• TSK Müşterek Özel Görev Gücü tarafından desteklenen ÖSO unsurlarının DAEŞ terör örgütüyle girdiği çatışmalardan zaferle çıkması, FKH’nın taktik başarısı olarak karşımıza çıkmaktadır. 
• Taktik seviyedeki amaç, belirlenmiş olan hedefin hızlı bir şekilde ele geçirilmesidir. FKH’da görüldüğü üzere TSK bünyesindeki Müşterek Özel 
Görev Gücü ve koalisyon güçlerine ait hava unsurlarınca sağlanan ateş desteğiyle birlikte ÖSO güçleri hızlı bir manevrayla Cerablus’a doğru yönelmiş 
ve yaklaşık 1 gün içerisinde Cerablus’un kontrolünü ele geçirip ilerlemeye devam etmiştir. Harbin seviyeleri açısından diğer önemli bir seviye de operatif seviyedir. Bu seviyedeki eylemlerin önemi ise taktik başarıları stratejik başarılara dönüştürme konusundaki taşıyıcı ve dönüştürücü rolüdür. Keskin hatlarla taktik ya da stratejik seviyelerden ayrılması zor olsa da operatif seviyenin nevi şahsına münhasır bazı özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler kısaca, 

(i) Muharebelerin savaşın askeri hedefine ulaşmasını sağlayacak şekilde sevk ve idare edilmesi, 

(ii) Muharebelerin geniş cephelerde ve büyük derinliklerde 
gerçekleştirilmesi, 

(iii) Taktik seviyedeki başarılardan yararlanılarak sürekli manevra yapılması ve 

(iv) Taarruzi harekât şeklinde sıralanabilir. 

Ayrıca operatif seviyelerdeki harekâtların karakteristiğine baktığımızda ise komutanın geniş bir hareket serbestîsi bulunduğu, düşmanda en büyük etkiyi yaratacak bir sıklet merkezinin belirlenmesi gerektiği ve müşterekliğin önplanda tutulduğu görülmektedir. FKH’ya operatif açıdan yaklaşıldığında; 

• Taktik başarıların bir sonucu olarak kademe kademe ilerlenerek 84 günün sonunda 205 meskûn mahalde ve toplamda 1680 kilometrekarelik alanın 
DAEŞ unsurlarından temizlenmesi, birliklerin sürekli manevra halinde olduğunu ve konulan askeri hedeflere ulaşma yönünde ilerlendiğini göstermekte dir. 
• Cerablus’un alınmasının ardından ilerlemenin devam ettiği ve TSK Müşterek Özel Görev Gücü’nün ateş desteğiyle ÖSO unsurlarının sürekli manevra halinde bulunduğu görülmektedir. 
• Cerablus’tan sonraki süreçte el-Bâb ve Menbic’in alınması durumunda Türkiye açısından stratejik hedef olan DAEŞ’in kalesi Rakka’ya doğru bir adım daha yaklaşılacak ve PYD’nin Afrin-Aynularab bağlantısı da tamamen koparılmış olacaktır. Bu yüzden el-Bâb’ı ve Menbic’i DAEŞ ve PYD ile mücadele açısından sıklet merkezi olarak tanımlamak mümkündür. 
• FKH’nın gerçekleştiği derinlik operatif seviyede bir harekâtın icra edildiğini göstermektedir. Hâlihazırda taktik ve operatif seviyelerde sağlanan kazanım ların sürdürülebilirliği ise stratejik seviyedeki kazanımın elde edilmesini sağlayacaktır. Peki, Türkiye’nin stratejik kazanımı nedir? 

Türkiye’nin Suriye’deki stratejik kazanımı harekâtın başarıyla sürdürülmesinin yanında Suriye’nin ulusal bütünlüğünün ve muhaliflerin kazanımlarının 
korunması, bölge dışı aktörlerin Suriye’deki etkisinin azaltılıp, yerel ve bölgesel aktörlerin önplana çıkarılmasıyla birlikte ortaya çıkacaktır. Ancak harekâtın 
stratejik bir başarıya dönüştürebilmesi için şimdiye kadarki sürecinin askeri bir perspektifle analiz edilmesi önem kazanmaktadır. 

Harekâtın Genel Bir Askeri Değerlendirmesi; 

FKH’nın icra edilme sürecinde TSK’nın ve TSK’nın ateş desteğiyle sahada doğrudan muharip olarak rol üstlenmiş olan ÖSO’nun sahip olduğu çeşitli avantajlar ve fırsatlarla birlikte dezavantajlar ve tehditler de bulunmaktadır. Bu noktaların bilinmesi, Türkiye’yi FKH’yla birlikte başarıya ulaşıp Suriye’de stratejik bir kazanç elde etmesine de yardımcı olacaktır. Bu noktada hem TSK’nın hem de ÖSO’nun sahip olduğu avantajları ve dezavantajları şu şekilde sıralayabiliriz: 

Avantajlar ve Fırsatlar; 

Harekât coğrafyasına yakınlık: Askeri operasyonlarda savaş alanına olan yakınlık, birliklerin sahadaki ilerleyişi esnasında ortaya çıkan lojistik ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde sağlanması açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır. Bu da Türkiye’nin Suriye ile olan sınır komşuluğu nedeniyle hem TSK’nın hem de ÖSO’nun ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde tedarik etmesine imkân tanımakta ve sahadaki hızlı ilerleyişi kolaylaştırmaktadır. 

TSK’nın Moral ve Motivasyonu Gücünü Göstermek:TSK içerisine sızmış FETÖ mensubu Gülencilerin uzun süredir yıpratmaya çalıştığı ordunun sınır ötesi 
böylesine bir konsepte sahip operasyonu yürütmesi hem TSK personelinin kendisine hem de ülkenin caydırıcılığı açısından bölgesel ve uluslararası arenaya 
yönelik de önemli bir mesaj niteliğine sahiptir. 

Değişen Savaş Ortamını Tecrübe Etmek: Muharebe sahası açısından Suriye coğrafyası konvansiyonel, asimetrik ve hibrit seviyede tehdit arz eden aktörlerden oluşmaktadır. Suriye ordusu, İran’ın ordusunun milis güçleri, Rus ordusu, Hizbullah, el-Nusra (Nusret Cephesi), PYD ve DAEŞ gibi farklı aktörlerin yer aldığı savaş alanında TSK’nin ÖSO güçlerine ateş desteği sağlayarak operasyon yürütmesi değişen savaş ortamını tecrübe etmesine imkân vermektedir. 

Savaş Araçlarını Test Etmek: Yeni savaş araçlarının harp sahasında denenmesi ve gelecekteki muhtemel çatışma ortamına dair tecrübe kazanılması, ordular için oldukça önemlidir. Tatbikat sahasında ordular muhtemel savaş ortamına yönelik testlerde bulunsalar da gerçek zamanlı bir savaş ortamında ordunun sahip olduğu savaş araçlarının ve savaş stratejilerinin test edilmesi, TSK’nin geleceğe yönelik eylemleri açısından aynı zamanda bir fırsat yaratmaktadır. 

Dezavantajlar ve Tehditler; 

Meskûn Mahal Muharebe Tehlikesi: 22 Temmuz 2015 sonrasında PKK terör örgütü tarafından Türkiye’nin güneydoğusundaki illerde kentsel alanların yeni savaş alanı olarak seçilmesiyle birlikte TSK meskûn mahalde operasyon gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Geçen süreçte TSK, PKK terör örgütüne karşı meskûn mahalde icra ettiği operasyonlardan tecrübe kazanmış olsa da, operasyon sahasının kendi toprakları içerisinde olması ile sınır ötesinde icra edilmesi arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle de TSK tarafından desteklenen ÖSO güçlerinin meskûn mahal muharebesi konusunda yeterli eğitime sahip olmamasının ciddi bir sıkıntı yarattığı söylenebilir. 

Yakın Hava Desteği: Operasyon sahasında çok fazla aktör bulunmasının ve mevcut aktörlerin de farklı irtifa ve menzilde kendilerini savunacak silah çeşitliliğine sahip oluşu, FKH'da helikopterlerin kullanımını engellemekte ve ilerleyişi yavaşlatmaktadır. 

Aktör Fazlalığı: Çok bilinmeyenli bir savaş alanında Suriye ordusu, İran’ın paramiliter kuvvetleri, Rus ordusu ve ABD Özel Kuvvetleri ile karşı karşıya 
gelinmesi ihtimali bulunmaktadır. Bu noktada istihbarat paylaşımı ve koordinasyon öne çıkarken, bu sürecin herhangi bir aktörün manipülasyonuna açık olmasının yarattığı tehdit de göz ardı edilmemelidir. 

ÖSO’nun Tutumu ve Kapasitesi: Şimdiye kadar devam eden süreçte ÖSO birlikleri beklenenleri gerçekleştirmiş bulunuyor. Ancak savaş ortamında zayiatlarının artıp kapasitelerinin yetersiz kalması ya da sahadaki bu tip aktörlerin taraf değiştirmesi, TSK birliklerinin savaş alanında daha aktif bir şekilde muharip rol üstlenmesini gerektirebilir. 

Değerlendirme; 

FKH’yla birlikte Türkiye’nin Suriye’de devam eden ve küresel düzleme yayılan mücadelede “ben de varım” diyebilmesi ve TSK’nın içerisinden geçtiği bu zor dönemde çok bilinmeyenli bir savaş alanında bu tarzda bir harekât yürütebilmesi, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bölgesel güç mücadelesindeki konumu açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, devam etmekte olan harekâtta TSK envanterine yeni katılmış olan silahlı İHA TB2 Bayraktar’ın da aktif bir şekilde kullanılması, sahada özel kuvvetlerin yer alması ve ÖSO’ya ateş desteği sağlanarak ilerlenmesi TSK’nın değişen savaş ortamının farkına vardığını ve gerekliliklerini yerine getirmeye çalıştığını da göstermektedir. 


ORSAM Araştırma Asistanı 
Sertaç Canalp KORKMAZ 


***