Fırat KESKİNKILIÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fırat KESKİNKILIÇ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2019 Pazar

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 22

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 22


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


Nitekim Ali Ağaoğlu tarafından kazanılan Kartal ihalesi ile ilgili 25/12/2012 tarihinde Emlak Konut Genel Müdürü Murat Kurum ile yaptığım görüşmemde,
ihaleyi kazanan DAP Yapı firmasının Ağaoğlu’nun yan firması olduğunu öğrenmem üzerine, fazla sayıda iş alması Emlak Konutu bloke edebilir endişesiyle,  tavsiyem üzerine Emlak Konutun yönetmeliğinde değişiklik yapılarak bir yüklenicinin aynı anda beşten fazla iş almasına yasak getirildi. Kendisine herhangi bir ayrıcalık tanınmadığı da buradan bellidir. 

Yine dosyada 17 adet imar planından bahsediliyor. Ancak bu planlardan sadece 6 tanesi Bakanlıkça sonuçlandırılmıştır. Diğer 11 tanesi henüz sonuçlandırılma  mış, ya müracaatta kalmış veya reddedilmiş işlemlerdir. Henüz sonuçlanmayan bu işlemler bile dosyada illegal işlemler olarak yer almıştır. 
Bu bile başlangıç soruşturmasının hukuksuz ve ne kadar art niyetli olduğunu açıkça göstermektedir. Bakırköy’de bahsedilen yerde biz bir imar planı onayladık. 
Bu imar planını 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye istinaden onayladık ve burada yasaya aykırı bir durum kesinlikle yoktur. Yani şöyle bir durum 
olmuştur, çok samimi olmak gerekirse; bu şahıs, bu imar planını İstanbul Büyükşehir Belediyesinden onaylatmak için yaklaşık iki yıl mücadele etmiş, 
yapamayınca bize müracaat etti. Biz de inceledik, burada, kesintisi konusunda, yüzde 56 civarında -tam bilemiyorum- yüzde 40 kesinti yapılması gerekirken 
fazla kesinti yapılmıştı, biz de onu usulüne göre onayladık. Askı süresi var bunun, itiraz süresi var, gerekli yasal prosedürlerden geçerek onaylanmıştır. 

İstanbul’un, Şişli’nin “background”unu artıracak, marka değerini artıracak şekilde buraya özel proje yaptık. Yasaya göre imar planı zaten geçmez, geçemez. 
Bu imar planı önce kurullardan geçiyor, sonra komisyonlardan geçiyor, sonra raportörden geçiyor, sonra şef imzalıyor, müdür yardımcısı imzalıyor, müdür
 imzalıyor, daire başkanı imzalıyor, ondan sonra genel müdür yardımcısı imzalıyor ve genel müdür imzalıyor, müsteşar yardımcısı imzalıyor, müsteşar imzalıyor, 
Bakana geliyor; ondan sonra askıya çıkıyor....bir imar yaptı diye bir bakanı suçlamak veya bir belediye başkanını suçlamak, bir avukata “Duruşmaya girme.” demek, efendim, görevi olan kişilere “Görevlerini yapma.” demek anlamına gelir yani. “Niye imar yaptın?” Ben bunun mantığını anlayamıyorum. 

Biz yapmışız, biz kamu kuruluşlarının… Zorlu Center Özelleştirme İdaresi tarafından satılan yaklaşık 90 dönüm bir yerdir. İmarını Özelleştirme İdaresi yaptı. 
Buranın projeleri İstanbul Büyükşehir Belediyesinden ve Beşiktaş Belediyesinden geçti, ruhsatı Beşiktaş Belediyesi tarafından verildi. 

Burası bizim önümüze iskân safhasında geldi. Bize müracaat etti. Bu, bizden önceydi, bizim Bakanlık kurulmadan önce bu işler devam etti. 
Daha sonra, iskân safhasına gelince bizim kurullar Tabiat Varlıkları Komisyonu ve Kültür Varlıkları Kurulu şeklinde ikiye ayrıldı. 

Bunun yapıldığı yer de Boğaziçi bölgesinde geri görünümde olduğu için Tabiat Komisyonundan geçmesi gerekti iskân alması için. Bize bu saikle geldi. 
Gelince, biz de binayı oradan görünce, dedik ki: “Bu bina burada affedersiniz- çok gavur ölüsü gibi duruyor. Yani bunu bir inceleyelim.” Yani bu bina böyle 
çok sakil duruyor. İnceleyince orada kademelendirmede birtakım hatalar gördüm, binayı çok büyük gördüm. Sonra baktık ki, bu bodrumlardan dolayı, 
İstanbul İmar Yönetmeliği’nin verdiği imkânlardan dolayı bodrumları yaparak, bodrumları şişirmiş binasını. Bundan sonra, bu önemli bir konu olduğu 
için ben bunu gerekli yerlerle paylaştım, böyle böyle, iskân alacak. Bizim inşaatın denetimiyle, kaçaklığıyla, iskânıyla, ruhsatıyla, imar planıyla uzaktan 
yakından bir alakamız yok. Sadece iskân sırasında “26’sında benim açılışım var, ben buraya çok önemli kişileri davet ettim, bunu yetiştirin.” dedi. 

Biz de arkadaşlara dedik ki adam doğru bir iş yapmışsa -”tape”lerde var bu- eğer doğruysa, projesine uygunsa ve yaptığı şey Tabiat Varlıkları 
Komisyonundan geçecek şekilde uygunsa bunun işini hızlandıralım, adam mağdur olmasın. Sonra dediler ki: “Bunu bir inceleyelim.” Bizim İstanbul 
İl Müdürlüğümüz tarafından incelendi. Kademelerinde birtakım sıkıntılar olduğunu tespit ettik biz. Daha sonra bu sıkıntıları Büyükşehirden sorduk, tolere 
edilebilir olduğu görüldü ve komisyondan geçirildi. Bana gelmedi, benim bir imzam yok burada. Sadece yardımcı olun diye…”Yardımcı olun.” dedim çünkü 
yapılan önemli bir yatırım ve bize de geldi işi. “Yasalara uygunsa yardımcı olun.” diye ifade ettim. Onun dışında bizim orada ne bir yetkimiz var ne yaptığımız bir imar planı var ne verdiğimiz bir inşaat ruhsatı var ne temel üstü ruhsatı var ne iskân müsaadesi var, hiçbiriyle ilgili bizim yetkimiz yok. 

Zaten buradaki suçlamada da birtakım kaçak inşaatlara göz yumulduğu… Böyle bir yetkimiz yok bizim. Bu yetki tamamen belediyelere ait, bizim böyle 
bir tasavvurumuz, tasallutumuz olamaz, yasalarda böyle bir şey yok; yapmadık da zaten. Hangi inşaatı mühürlemişiz, hangi inşaata zabıt tutmuşuz, 
hangi inşaata ruhsat vermişiz, hangi inşaata iskân vermişiz, yok ki böyle bir şey. Ataköy sahil şeridi tam, yüzde yüz doğru olmayabilir ama yaklaşık 
1 milyon küsur metrekare bir arazi. Burasının imar planları 1992 ve 1996 yıllarında dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılmış, biz oraya 
imar planı yapmadık ve emsali yüksek. Burasını ben TOKİ Başkanıyken işgalden temizledim. Emlak Bankası malları, Ziraat Bankası malları tahtında 
TOKİ’ye devredilen mallardan, arazilerden bir tanesi burası. Burası işgal altındaydı. Nasıl işgal altında olduğunu burada bilenleriniz vardır. 

Yani Rusya’yla bağlantılı, başka yerlerle bağlantılı, nelerin o sahil şeridinde yapıldığını...Biz burayı…Bize ne biçim tehditler yapıldı, nasıl ağır tehditler yapıldı. 

Biz vatan dedik, millet dedik, İstanbul dedik burayı işgalden temizledik. Ondan sonra da tabii ki ben burasını… İmar planı olan bir yerin imar planını iptal 
etsem bana zimmet çıkar. Gönül isterdi ki burasını biz yeşil alan yapalım, imarını durduralım ama buranın bir katma değerle bize geldiği, Emlak Bankasından 
bize devredildiği…İmarı da vardı, biz imar yapmadık buraya, kesinlikle yapmadık. Dosyada bellidir bu araştırılırsa. Sonra biz bunların bir parçasını Kat 
Turizme sattık, az önce mevzu ettiğim bu Yeşilköy tarafında olan büyük bölümünü; bir ufak parçayı da bir otelci aldı, ismini bilmiyorum, Rönesans mıdır 
nedir, bir otelciye verdik, ufak bir parçayı sattık; beri tarafını da yine kat hasılat paylaşımı tarzında ihaleye çıktık, bir sefer çıktık, kimse buraya ihaleye girmedi. 

Bir daha çıktık, yine giren olmadı. Niye girmiyorlar? Bakırköy Belediyesi “Buraya ruhsat vermem.” diye… Orada, Bakırköy’de oturan sakinler devamlı burayı şikâyet ediyorlar. Bana geldiler birkaç sefer görüştüm, biz onlarla görüştük, oradaki derneklerle. Nihayet biz bunu gene ihaleye çıktık, ihaleye girmesi için de birilerini teşvik ettik, buraya gelin, ihaleye girin de burayı ihale edelim diye. 
İhale ettiğim zaman TOKİ Başkanıydım ve yüksek fiyatla ihale ettik burasını biz. İhale açık ihale. Açık ihaleye gidildi. Ama, Bakan olunca… 
644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de de vatandaş belediyeye müracaat edip belli bir süre içerisinde ruhsat alamazsa, eğer vatandaş da haklıysa 
valiye müracaat edecek, vali inceleyecek, inceledikten sonra haklı görürse Bakanlığa müracaat edecek. “Bakanlık bu tip yerlere ruhsat verebilir.” diye 
bizim kanunda var. Onun üzerine ben bunları çağırdım Bakan olduktan sonra. Bunlar çok acıdır. Yani, bunları siz, Komisyon burada… Tabii, ben sizin vaktinizi de alıyorum ama böyle bir ortam oldu, bunları paylaşmam lazım sizinle. Çağırdım bunları, bu iki ortağı, dedim ki: Allah sizden razı olsun, siz bu ihaleyi aldınız, devlete para vereceksiniz ama o zaman ben TOKİ Başkanıydım, şimdi Bakanım, ben size yardımcı olacağım, gelin bunun imarını biraz düşürelim. Bakınız, burada evvelden 20 metrekareydi sahil şeridi şimdi 50 metre kanunda. Plandaki haklarınızı boş verin, bunu da biz 50 metreye çekelim, emsali de 2’den 1,5’e düşürelim. Bunlar orada, inanın, ortağıyla beraber… Dedim ki: Eğer emsali düşürürsek daha az para harcarsınız, daireleriniz daha kaliteli olur, daha pahalı satarsınız. Nitekim öyle satıyor şimdi, 5 milyona mı, 6 milyona mı ne satıyormuş daireleri. Daha pahalı satarsınız, gelin bunu kabul edin, ben de size dua ederim dedim. İnanın, hediyeler gelmişti bana, Bakanım, işte baklava, çikolata mikolata, onlar bana bir şey getirmediler, oradaki hediyelerin hepsini onlara verdim. Kabul ettiler, dediler ki: “Doğru diyorsun, haklısın.” Ben de sevindim. 

Niye? 

Oradaki millete de bir jest yapalım dedim. Yani, biz hükûmet olduk, orada oturan Ataköy’dekilere de dedik ki: Bakın, buranın katlarını düşürdük, sahilde 
size bant açtık, terk yaptırdık. Sonra, adam, ne olduysa, on beş gün sonra, yirmi gün sonra geldi “Benim emsalimi düşürdüğünüz kadar bana para iade 
edeceksiniz.” dedi. Dedim ki: Devlet para iade eder mi ya? İstemiyorsan feshedelim sözleşmeyi, tasfiye edelim seni, zararını da verelim tasfiye edelim, 
yeniden ihaleye çıkalım. Ondan sonra bu adam böyle tezvirat yapa yapa, tezvirat yapa yapa bizi çok ciddi sıkıntıya… Şahittir, Mehmet Ali Kahraman şahittir, TOKİ’deki Ayşe Çalkan şahittir, onların yanında toplantı yaptık, 7- 8 kişiydi, kabul ettiler. Biz orada bir imar planı yapmadık. Ben onun imarını…

Biraz azalttık gene, gene azalttık. Sonra gitti, nerelere gittiyse gitsin, ondan sonra bize çeşitli şekilde baskı yaptı ama biz gene onun imarını biraz azalttık 
ama 1,5’e düşüremedim. Yani, 1,5’e düşürüp katını…2’den 1,5’e. Kabul ettiler önce. Dedim: Ya, bak, şimdi Bakanlık arkanızda sizin, biz size yardımcı 
oluruz, gelin bunu düşürelim, etmeyin eylemeyin. Orada belli o, konuşmalarda belli. Ama, konuşmaların hepsini koymadılar ki. Konuşmadan dört tane 
cümleyi koymuş, öbürünü, alttakileri koymamışlar. Durum bu, Ataköy’ün durumu yani içler acısı bir durum. Yaptığım bu. Belli zaten, incelense belli. 

İller Bankası bizim, yüzde yüzü devletin olan, kamu kuruluşu niteliğinde bir şirket. Yüzde yüzü hazineye ait ve benim Bakanlığımın ilgili kuruluşudur. 
Biz kaynak temini için böyle bir yer aldık. Tamamen rapor yasaya uygundur, rapor düzgündür. Orada yaptığımız her şey yasaya dört dörtlük, doğrudur. 
Yapılan iş kamu işi, kamunun işi ve yapılan işlerde raporu ben vermiyorum ki raporu bilirkişiler veriyor, bu işin uzmanları veriyor. Rapordan benim haberim 
olamaz Sayın Başkanım. Rapordan benim nasıl haberim olsun, nasıl ilgileneyim, nasıl bakayım, nereden bileyim? Diyoruz ki bu yer… Sit alanında imar 
verilmez diye bir şey yok ki. Eğer sit alanı uygunsa, üçüncü derece sitse, ikinci derece sitse, imar şartları da uygunsa, yasalar da müsaade ediyorsa oraya 
imar yapılabilir. Burada yapılan da, İller Bankasının yerine yapılan yer de -daha orada inşaat yapılmadı, eğer yanlışsa iptal edilir imarı. 

Beis yok. Boğaziçi’yle ilgili biz Büyükşehire yazı yazdık -2960 sayılı galiba bu Boğaziçi Kanunu- dedik ki: “Bu kanun özel bir kanundur, yer ve mekân 
belli ediyor, ettiği için biz her ne kadar kanun çıkarsak bile sit bölgelerinde, bu kanuna göre bu bölgelerin imar planlarını sizin yapmanız lazım.” 

Yazdık, onlar hukuk müşavirliğinden “Biz bunları yapamayız, sizin yapmanız lazım.” diye bize yazı yazdılar, dosyada var bu yazı, onu da size takdim 
edebilirim; zaten şu dosyayı size takdim edeceğim, orada var. Ondan sonra, müracaat etti, biz geri görünüm bölgelerindeki imar planlarını, birkaç tane 
imar planını onayladık. Bunların da yasaya aykırı olması söz konusu değil. Yani hangisini onayladık, ne yaptık onu tam bilemiyorum ama bu geri görünüm 
bölgesinde belediyeler yapmadığı için bize yazı yazdı, Üsküdar Belediyesi yazı yazdı bize, Büyükşehir Belediyesi yazı yazdı. Muhtemelen burası da yine hangi 
bölgenin belediyesiyle o belediyenin talebi olmuştur. Belediyeden biz görüş almadan imar planı yapmayız. Mesela, “Bakırköy için de görüş alınmadı.” diyor. 
2 sefer görüş sormuşuz biz, sorulmuş görüş, görüş gelmemiş. Belli bir süre var, on beş günlük mü ne süre var, gelmeyince, yasaya uygun olarak yapılmıştır. 
Ben bu Acıbadem’i hatırlamıyorum da ama yapılmışsa yani yasanın dışında bir şey yapılması mümkün değil. Yani belki de yapılamamıştır imar planı, ben 
şimdi hatırlamıyorum bunu. Yani biz yapmamışızdır o imarı, belki müracaatta kalmıştır o yani. Bana Başbakanın hiçbir konuda bu işi kesin yapacaksın dediğini 
ben hatırlamıyorum. Ta, İstanbul’dan KİPTAŞ’tan beri beraber çalışıyoruz. 

Bize “İşi hızlandır, çabuklaştır, yanlış iş yapma.” diye talimat verirdi. 

Biz de kendisine her konuda yani önemli konularda bilgi arz ederdik. Sayın Başbakanım, bunun konusu yanlış mıdır, doğru mudur diye tabii ki esas sorumluluğu olan o olduğu için… Yoksa, bize kesinlikle “Ali Ağaoğlu’nun, yanlış işini yap.” der mi? Böyle bir şey yok, var mı “tape”lerde? Olsa olurdu. Dosyada şahsımla ilgili telefon konuşmalarının bazı cümleleri konuşmanın anlamını bozacak şekilde çıkarılmış, bazı konuşmaların ön ve arka cümleleri alınmış, bazı önemli telefon konuşmaları ise dosyaya hiç konmamıştır. 

Bu konudaki soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısının 30 Nisan 2014 tarihli Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair kararında da delillerin yetersizliği, delil toplama ve iletişim tespitlerinin hukuki olmadığı, varsayıma dayalı olarak bir örgüt oluşturulduğu gerekçeleriyle adeta bir hukuk dersi verilmiştir. Şahsıma isnat edilmeye çalışılan suçlar hukuken iştirak halinde işlenmesi gereken eylemleri içerip Türk Ceza Kanununa göre tek başıma işleyebileceğim suçlar değildir. Hal böyleyken şüphelilerin tamamına takipsizlik verilen bir soruşturmadan ötürü şahsımın suçlanamayacağı açıktır. Esasen soruşturma savcısı kurduğu hayali suç örgütüne tüm çabalarına rağmen beni dahil edememiş, bunun üzerine dosyayla ilişkilendirmek için telefon konuşmalarının anlamını tahrif ederek “nüfuzumu bu sözde örgüt lehine kullandığım” şeklinde zorlama bir yoruma sığınmıştır. İlişkilendirilmeye çalışıldığım sözde örgüte yönelik yıllarca fiziki ve teknik takip yapılmış olmasına rağmen, ne ben, ne bürokratlarım ne de aile bireylerime yönelik maddi menfaat temini şüphesi uyandırabilecek en ufak bir bulgu dahi bulunmamaktadır. Sonuç olarak, yukarda arz etiğim hususlar, Komisyona verdiğim ifadelerim, ekte sunduğum bilgiler ve tarafımla bağlantısı olduğu iddia edilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30 Nisan 2014 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar birlikte değerlendirildiğinde şahsıma yönlendirilebilecek başka bir suç iddiası da bulunmamaktadır.” demiştir. 

23. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 21

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 21



4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,


9/8 Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 22.09.2014 tarih ve 195628 sayılı yazısı ile dört eski Bakanın 3628 sayılı Kanun kapsamında vermiş 
oldukları mal bildirim beyanları istenmiş ve TBMM Başkanlığının 25.09.2014 tarih ve 196080 sayılı yazısı ekinde gönderilen 19 adet mal bildirimine ilişkin belgeler 16.10.2014 tarihinde görevlendirilen Bilirkişiye teslim edilmek suretiyle Bakanlık yaptıkları döneme ilişkin olarak eş ve çocukları ile kendilerinin mal varlığı araştırması istenmiş, Avrupa Birliği eski Bakanı Egemen BAĞIŞ’ın kendisi, eşi ve çocuklarının malvarlığına ilişkin araştırma neticesinde Bilirkişi tarafından hazırlanan 18.12.2014 tarihli raporda; 
“Çocuklarının malvarlığı bilgilerine rastlanılmadığı, eşi adına 2008 yılında iktisap edilen 2006 model Honda CIVIC marka bir adet motorlu araç bulunduğu, 
Egemen BAĞIŞ’ın Bakanlık yaptığı süre zarfında toplam üç adet taşınmaz satın aldığı ve iki adet taşınmaz sattığı, 13.10.2010 tarihinde Konur Sokak Kavaklıdere/Ankara adresinde kayıtlı taşınmazın % 50 hissesinin 500.000 TL’ye kendisi adına satın alındığı, 29.11.2010 tarihinde İstinye/ İstanbul 
adresinde kayıtlı taşınmazın tapu harç matrahı 500.000 TL’ye eşi Beyhan Nilser BAĞIŞ adına satın alındığı, 13.11.2011 tarihinde Dikmen Vadisi/Ankara 
adresinde kayıtlı taşınmazın tapu harç matrahı 500.000 TL’ye kendisine adına satın alındığı, 2005 yılında Bursa’da, 2006 yılında İstanbul’da iktisap edilen 
taşınmazlar için kredi kullanıldığının anlaşıldığı, 2005 yılında Bursa’da kayıtlı taşınmazın kredi vadesinin 120 ay (2012 yeniden yapılandırılarak 18 aya düşürülmüştür), 2006 yılında İstanbul’da iktisap edilen taşınmazın kredi vadesinin 84 ay olduğu, iki kredi ödemesinin de 2013 Haziran ayı itibariyle 
sona erdiği, bankalardan edinilen bilgilerden Egemen BAĞIŞ’ın hesaplarında kendi adına alınan iki adet taşınmaz ile ilgili banka transferine ve kredi 
kullanımına rastlanılmadığı, şahsın mal bildirimlerinde de 2010 ve 2011 yılında edinilen üç taşınmazla ilgili borcu olduğuna dair bir beyanda bulunmadığı, 
söz konusu üç taşınmazın finansmanı ile ilgili soru sorulmuş, Komisyona gönderilen cevabi yazıda konunun zaman yönünden Soruşturma Komisyonunun 
görevi ve yetkisinde olmadığı için cevaplandırılmadığı, 2002 yılında iktisap edildiği beyan edilen taşınmazın 20.03.2013 tarihinde tapu harç matrahı 415.000 TL’ye satıldığı, konu ile ilgili olarak Egemen BAĞIŞ’ın hesabına 425.000 TL havale yapıldığı, eşi adına 2005 yılında iktisap edilen Bursa ili Osmangazi İlçesinde kayıtlı taşınmazın 10.06.2013 tarihinde tapu harç matrahı 65.000 TL’ye satıldığı, söz konusu taşınmaz satımları ile ilgili banka transfer bilgilerinin mevcut olduğu, Egemen Bağış ve eşi Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın aylık ortalama gelirlerinin 2008 ve 2009 yıllarında yaklaşık 18.000 TL, 2010 yılında 20.000 TL, 2011 yılında 21.500 TL, 2012 yılında 22.300 TL, 2013 yılında ise 25.000 TL olarak tahmin edildiği, Egemen BAĞIŞ’ın kendisi ve eşinin 2005 ve 2006 yıllarında kullandığı konut kredileri dolayısıyla 01.01.2008 tarihinden 31.05.2013 tarihine kadar aylık ortalama 4.170 USD + 4.098 TL + 1.370 TL kredi geri ödemesi gerçekleştirdikleri, 2013 yılında çeşitli kişi ve kuruluşlara (2012 ve 2013 yılında eşine gönderilen 23.000 USD hariç) yaklaşık 61.000 USD tutarında SWIFT havalesi yaptığı, şahsın kendisi ve eşi ile ilgili verdiği mal bildirimlerinde banka, fon ve hisse senedi varlığında 2010-2013 yılları arasında kayda değer nitelikte bir azalış olmadığı, 61.000 USD SWIFT havalesi dikkate alınmadığında, ailenin gelirinden aylık kredi ödemeleri düşüldüğünde harcamalarını finanse edebilecek veya tasarruf ve yatırımlarına tahsis edilebilecek aylık ortalama gelirin1 2008 yılı için 7.350 TL, 2009 yılı için 6.300 TL, 2010 yılı için 8.300 TL, 2011 ve 2012 yılı için yaklaşık 9.000 TL, 2012 yılı i2013 yılı ilk beş ay için 11.600 TL olabileceği, 2008, 2009, 2010 ve 2011 yılı harcanabilir ve/veya tasarruf edilebilir aylık ortalama geliri dikkate alındığında; şahsın bakanlık yaptığı süre zarfında 2010 ve 2011 yılında satın alınan biri eşi adına kayıtlı toplam üç adet taşınmazın kendisi ve eşinin mevcut kayıtlı geliri ile orantılı olmadığı, Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın % 99 paya sahip ortağı olduğu Dekorname Dekorasyon Şirketinin 2013 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Ortaklara 
Borçlar Hesabının 1.565.000 TL, 2013 yılı içerisinde ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarının 
3.779.644 TL olarak beyan edildiği, şirketten alacaklı olan şahısların şirket ortakları Beyhan Nilser BAĞIŞ, Amrullah ALEVCAN ile Egemen BAĞIŞ ve 
Amrullah ALEVCAN’ın ortağı olduğu BNB Hazır Giyim şirketi olduğu, şirkete yıl içerisinde BNB şirketinden toplam 1.110.000 TL para transferi yapıldığı, 
yıl içinde toplam tutarı yaklaşık 3.779.000 TL olan borçların 31.12.2013 tarihinde 1.565.000 TL’ye düştüğü, söz konusu azalışın nasıl gerçekleştiğinin 
tespit edilebilmesi amacıyla Egemen BAĞIŞ’tan BNB Hazır Giyim şirketi ile Dekorname Dekorasyon şirketinin 2011, 2012 ve 2013 yıllarına (ortaklar ve 
şirketler arasındaki borç alacak ilişkisi 2011 yılında başladığı için bu yıllar seçilmiştir) ilişkin ortaklara borçlar hesabının ayrıntılı dökümü ile transfer 
fiyatlandırması ve örtülü sermaye uygulamasına ilişkin bilgiler talep edilmiş, alınan cevabi yazıda 2013 yılına ilişkin kendisi ve eşini ilgilendiren ortaklara 
borçlar hesabının ayrıntılı dökümü dışında Soruşturma Komisyonuna herhangi bir bilgi ve belge sunulmadı, BNB Hazır Giyim Şirketinin Dekorname şirketine 
toplam 3.625.000 TL para transferi yaptığı (2011 yılında 300.000 TL, 2012 yılında 2.215.000 TL, 2013 yılında 1.110.000 TL), Dekorname şirketinin de 2012 ve 2013 yıllarında BNB şirketine toplam 1.540.000 TL para transferi gerçekleştirdiği, söz konusu bilgiler çerçevesinde Dekorname şirketinin 2013 yılı içinde BNB şirketine 500.000 TL (3.625.000-1.585.000-1.540.000) borç anapara ödemesi yapmış olması gerektiği, ödemeye ilişkin banka transferine rastlanılmadığı için ödemenin nakit olarak yapılmış olabileceği izlenimi uyandırdığı, ancak şirketlerin yevmiye kayıtlarından edinilen bilgilerle konu hakkında daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabileceği,”

Avrupa Birliği eski Bakanı Egemen BAĞIŞ ile ilgili olarak hazırlanan 05.01.2015 tarihli Bilirkişi Raporunda; 

“a) 18.12.2014 tarihli raporumuzda konuya ilişkin herhangi bir bilgi ve belge ibraz edilmediğinden Konur Sokak Kavaklıdere/Ankara adresinde kayıtlı 
taşınmazın % 50 hissesinin ediniminin kendisi ve eşinin geliri ile uyumlu orantılı olmadığı kanaatine varılmıştır. Ancak, Egemen Bağış tarafından 26.12.2014 tarihli, beyan ve ekinde yer alan belgelerden söz konusu taşınmazın annesi Güler BAĞIŞ’tan tapu harç matrahı 44.250 TL’ye devir alındığı anlaşılmış olup, mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde, söz konusu taşınmazın iktisabının hayatın olağan akışına uygun olduğu, 

b) 26.12.2014 tarihli ek beyan yazısında özetle; 2011 yılında Ankara İli Çankaya ilçesi İlk Adım Mahallesi 28437 Ada 2 No’lu parseldeki taşınmazın 2013 yılında satışı yapılan taşınmaz ile alındığını, 2013 yılında satılan taşınmazın aslında 2011 yılında satıldığı, tapu devrinin 2013 yılında gerçekleştiği, Egemen BAĞIŞ’ın 2011 yılında evi boşalttığını, telefon ve elektrik faturalarının bunu teyit ettiğini ve yeni satın alınan eve taşındığı ifade edilmiştir. 13.10.2011 tarihinde kendi adına satın alınan Ankara İli Çankaya ilçesi İlk Adım Mahallesi 28437 Ada 2 No’lu parselde kayıtlı taşınmazın tapu harç matrahı 500.000 TL’ye satın alınan Dublex Mesken olduğu, 20.03.2013 tarihinde satışı yapılan taşınmaz ile ilgili işlemlerin 18.12.2014 tarihli Raporda ayrıntılı olarak belirtildiği, 2013 yılında yapılan satış ile ilgili olarak 2011 yılında herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının bilinmedi ği, 2011 yılında fiilen satıldığı, ancak tapu tescilinin 2013 yılında gerçekleştirildiği ne dair beyan ve sunulan belgelerin mahiyetinin takdirinin Soruşturma Komisyonuna ait olduğu, 

c) 26.12.2014 tarihli ek beyan yazısında; Hillpark İstinye/İstanbul adresinde kayıtlı taşınmazın 29.11.2010 tarihinde Egemen BAĞIŞ tarafından taksitle 
satın alındığı, söz konusu taşınmazın Beyhan Nilser BAĞIŞ tarafından taksitle satın alındığına dair Bay İnşaat şirketi Yönetim Kurulu Başkanının imzaladığı 
26.12.2014 tarihli yazının Komisyona sunulduğu, 20.12.2012 tarihli ek beyan yazısında; söz konusu taşınmazın inşaatın başından beri taksitle satın alındığının ifade edildiği, ödemenin ne zaman başladığı, taksit tutarının ne kadar olduğu ve taksit ödemelerinin ne zaman sona erdiğine dair bir bilgiye yer verilmediği anlaşılmıştır. Diğer taraftan 31.05.2006 tarihinde eşi ve kendi adına Bay İnşaattan yine Hillpark İstinye/İstanbul adresinde kayıtlı bir taşınmaz satın alındığı, söz konusu taşınmazın aylık 4.170 USD + 4.098 TL kredi taksit ödemesi ile finanse edildiği, 2006 yılında eşi ve kendi adına satın alınan taşınmazın borç tutarının mal bildirimlerinde belirtildiği, mal bildirimlerinde aynı yerde 2010 yılında satın alınan taşınmazın ise borç bilgilerine rastlanılmadığı anlaşılmıştır. 

2010 yılında satın alınan taşınmazın finansmanına ilişkin beyan ve sunulan belgenin mahiyetinin takdirinin Soruşturma Komisyonuna ait olduğu, 
Kendisi ve eşinin ortağı olduğu şirketlerin 2011, 2012 ve 2013 yıllarını içeren ortaklar, ilişkili kişiler ve firmaların transfer fiyatlandırmasına konu olan kayıtlara ilişkin dökümler ve kredi kullanımları ile ilgili 20.12.2014 tarihli Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Raporunun 21.12.2014 tarihli yazı ile komisyona sunulduğu, söz konusu belgelerin tetkikinden; eşi Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın Dekorname şirketinden olan alacağının 31.12.2011 tarihi itibariyle 276.000 TL, 31.12.2012 tarihi itibariyle 831.000 TL, 31.12.2013 tarihi itibariyle 867.000 TL olarak gerçekleştiği (hisse devirlerinden kaynaklanan tutar dâhil), 2013 yılında dikkate değer nitelikte alacağında artış olmadığı, artışın ücret tahakkukundan kaynaklandığı, 2013 yılında ortaklar cari hesabından dikkate değer nitelikte kullanımı (alacağının tahsili) olmadığı, Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın ortağı olduğu şirketten olan alacağının 3628 sayılı Kanunda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde mal bildirimlerine konu edilmediği, Komisyona sunulan bilgiler üzerinden yukarıdaki hususlar tespit edilmekle birlikte, bu değerlendirmelere etki edecek başkaca kaydi veya fiili ticari iş ve işlemin olup olmadığının bilinmediği,” şeklinde sonuç ve kanaatine varıldığı mütalaa olunmuştur. 

Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği  'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın turizm belgeli bir otel kiralama girişimi ile yakınlarına vize alınması işleri için aracılık ettiği, 

b) Bu şahısla ilgili bir soruşturma olup olmadığı yönünde ilgili kurum ve kuruluşlarda araştırılma yapılmasını sağladığı, 

c) Bu şahsın faaliyetiyle ilgili olarak basında haber yapılmasının önlenmesi için girişimlerde bulunduğu”şeklindeki eylemlerin hiçbirisi Avrupa Birliği 
Bakanlığının görevleri arasında kabul edilecek husular olmayıp 5237 sayılı TCK’nın 255. maddesinde tanımlanan nüfuz ticareti ve 252. maddesindeki 
rüşvet suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun olarak elde edilen 
deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. 

Malvarlığı araştırması için görevlendirilen Bilirkişi tarafından yapılan tetkikat sonucu düzenlenen raporlardan da ilgili bakan ve eşinin soruşturma önergesinde belirtilen fiillerden kaynaklanan malvarlığı edindiği yolunda bir bulguya rastlanılmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan söz konusu karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir. 

2.3.4. Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Trabzon Milletvekili Erdoğan BAYRAKTAR hakkında: 

A) İDDİA 

Bir suç örgütünün yönetici ve üyelerinin kendilerine sağlanan ve miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı menfaatler karşılığında; 

a) Kişiye özel imtiyazlı imar planlarını onaylattıkları, 

b) İmar planlarına aykırı olarak yapılan bazı projelerin usulsüzlüklerine göz yumdukları ve denetimlerden sorunsuzca geçmelerini sağladıkları; Bu eylemlerin bir kısmının Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Trabzon Milletvekili Erdoğan BAYRAKTAR'ın görevde olduğu sırada ve onun bilgisi doğrultusunda 
gerçekleştirildiği; ayrıca bu Bakanlıktan iş alan bazı şirketlerin yemek işlerinin yakınlarının ortağı olduğu şirketlere verilmesi için tavassut ettiği, İddia edilmiştir. 

Yukarıda sayılan ve Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Trabzon Milletvekili Erdoğan BAYRAKTAR tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 255. 
(Nüfuz ticareti) ve 251. (Görevi kötüye kullanma) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği 
ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. Tanıklar 
1. Abdullah Oğuz BAYRAKTAR 
2. Ali İbrahimağaoğlu 
3. Mehmet Ali Aydınlar 
4. Sadık Soylu 
5. Mehmet Ali Kahraman 

b. Belgeler 

1. 18.12.2014 ve 05.01.2015 tarihli bilirkişi raporları 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR şifahi ve yazılı savunmasında özetle; 

17 Aralık operasyonu, aslında adli bir vaka olmayıp özü itibariyle Devletimize, Hükümetimize ve millet iradesine karşı yapılmış bir komplodur ve açık bir 
darbe girişimidir. Hatta millet iradesinin temsilcisi TBMM’ne karşı yapılmış en vahim saldırı, en büyük saygısızlıklardan birisidir. 17 Aralık darbe girişimi 
dosyasını hazırlayan savcı kendisini açıkça TBMM soruşturma komisyonu yerine koyarak iddianame tarzında bilgi notu hazırlamış, suç isnadında bulunmuş 
ve fonksiyon gaspı yapmıştır. Açık bir fonksiyon gaspında bulunan savcı, önceden kolluk tarafından hazırlanmış ve anlamı bozulacak şekilde düzenlenmiş 
telefon görüşmelerini ve hukuken delil niteliği bulunmayan olayları sanki sübut bulmuş gibi kabul ederek adeta fezleke hazırlamıştır. Savcının hazırladığı 
fezleke tarzındaki bilgi notunun hiçbir hukuki niteliği yoktur. Bu görüşmelerin kırpılarak verilmesine rağmen yine de suça konu olabilecek bir görüşme 
oluşturulamamıştır. 
Belli ki çirkin emeller için bir senaryo yazılmış, bu senaryoya göre hayali bir örgüt kurulmuş ve de varsayıma dayalı olarak suç oluşturulmaya çalışılmıştır. 
Şahsımın da bu sözde örgütün yaptığı eylemlerden haberi olduğu gerekçesi ile suça iştirak ettiğim ima edilmiştir. Bakanlığımızla ilgili olarak süreç, 
16 Eylül 2012 tarihinde isimsiz ve imzasız dedikodu niteliğindeki bir ihbar mektubuna istinaden hukuksuz bir şekilde başlatılmıştır. İhbar mektubu üzerine 
talep edilen iletişim tespiti İstanbul 16. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 24 Eylül 2012 tarihli kararla “yeterli delil olmadığı” gerekçesiyle reddedilmiş ve 
yine bu ret kararına yapılan itiraz da İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesinin 01 Ekim 2012 tarihli kararıyla reddedilerek kesinleşmiştir. Bu kararda da; 
“mahkemeye sunulan delillerin kuvvetli suç şüphesini uyandırmadığı, eposta ihbarını yapan kişinin tespit edilip ayrıntılı beyanının alınarak somut 
delillerin tespitinin gerektiği...” gerekçeleri özellikle belirtilmiştir. Hal böyleyken ve esasen de bu ret kararından sonra yeni deliller elde edilmeden tekrar 
talepte bulunulması yasal olarak mümkün olmadığı halde, yeni delil elde edilmeden, birkaç gün sonra aynı ihbarla bu defa İstanbul 33. Sulh ceza 
mahkemesinden iletişim tespit kararı alınmıştır. Yani, iletişim tespit kararı hukuki olmaktan uzaktır ve açıkça hukuka aykırıdır. Ve bütün soruşturma bu 
minval üzere yürütülmüştür. Savcı hazırladığı fezlekede; sözde örgüt lideri H. Avni Sipahi ve oğlum A. Oğuz BAYRAKTAR ile ilişki kurulmak suretiyle 
örgütsel bağlantının varlığından bahsetmektedir. Bir an için bu soruşturmaya konu sözde örgütün var olduğunu kabul edelim. 

Bu sözde örgüt ile benim aramda bir bağ olduğu örgüt lideri olduğu iddia edilen Hüseyin Sipahi ile aramda geçen özellikle iki konuşmaya dayandırılıyor. 
Nedir bu iki konuşma? Hüseyin Sipahi’nin Belediye seçimlerinde İstanbul Çekmeköy’den, CHP’den aday olup olmama konusunda benden habersiz karar 
veremeyeceğini söylemesi, Benim Bakanlıkla hiç bir işi olmayan 80 yaşındaki bir dostuma yardımcı olması için Hüseyin Sipahi’den ricada bulunmam. 
Oğlum A. Oğuz BAYRAKTAR ile örgütsel bağlantı içerisinde gösterilen tek telefon görüşmem darbe girişiminin vuku bulduğu 17 Aralık 2013 sabahı oğlumun telefonda “Baba polisler evi bastı” şeklindeki ifadesinden başka bir şey değildir. Oğlumla başkaca hiçbir telefon görüşmem yoktur. Bizimle ilişkilendirilen 17 Aralık Dosyasına konu olan iddiaların en temelinde iş adamı Ali Ağaoğlu’nun devletten ucuza aldığı arazileri imara açtırması ve keyfi uygulamalar yapması gösterilmektedir. Böyle bir şey kesinlikle yoktur. Ali Ağaoğlu’nun özellikle TOKİ’den aldığı hiç bir arazi ucuza alınmış değildir. 

Hepsi açık ihaleler neticesinde sonuçlanmış ve piyasa koşullarına göre diğer tüm katılımcılardan çok daha yüksek teklifler verilmiştir. 

22. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 20

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 20


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,



CMK’nın 135/3. maddesi “Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra 
bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.” amir hükmü gereğince derhal imhası gereken İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler ile oğlu 
Barış Güler arasında; 21.07.2013 tarihinde saat 01.05.19´da geçen (TK 2219428897), 14.08.2013 tarihinde saat 18.42.18´de geçen (TK 2263943544), 
22.08.2013 tarihinde saat 13.33.13´de geçen (TK 2277561626), 06.09.2013 tarihinde saat 21.00.57´de geçen (TK 2304538009), 07.09.2013 tarihinde 
saat 13.39.04´de geçen (TK 2305389317), 14.09.2013 tarihinde saat 11.15.25´de geçen (TK 2317457210), 14.09.2013 tarihinde saat 11.26.32´de geçen 
(TK 2317468842), 14.09.2013 tarihinde saat 11.27.20´de geçen (TK 2317470536), 14.09.2013 tarihinde saat 16.55.47´de geçen (TK 2318061213), 
09.10.2013 tarihinde saat 16.19.18´de geçen (TK 2362859450), 25.10.2013 tarihinde saat 14.09.00´da geçen (TK 2400130664), 26.10.2013 tarihinde 
saat 17.30.00´da geçen (TK 2402400667), 17.12.2013 tarihinde saat 07.39.03´de geçen (TK 2506122609) telefon görüşme kayıtları imha edilmeyerek 
bakanların dosyalarına eklenmek suretiyle soruşturmanın usulsüz işlemlerle desteklenip güçlendirme kaygı ve çabası dikkat çekmiş, gözaltılar ve arama-elkoyma işlemleri medyayla birlikte yapılmış, Anayasa ile teminat altındaki ‘masumiyet karinesi’ hiçe sayılarak gizli yürütülmesi soruşturmanın tüm bilgi ve belgeleri medyaya sızdırılmak suretiyle usulsüz- kanunsuz işlemyöntemlerin adeta üstü örtülmeye çalışılmıştır. 

İlgilinin Rıza SARRAF’ın yanında çalışan Rüçhan Bayar isimli akrabasından oğlu Barış Güler’in alacaklı olduğu paranın alış-verişi ve Rıza SARRAF – Barış Güler arasındaki danışmanlık sözleşmesi dışında bir para transferinin olmadığı, kendisinin olayın dışında bulunduğu yönündeki savunması, Barış Güler 
ve diğer şüpheliler yönünden soruşturulan bu hususların takipsizlik kararı ile sonuçlanması da dikkate alınarak aksine bir delil bulunmaması nedeniyle 
Komisyonumuzca ilgilinin savunmasının aksine bir delil elde edilememiştir. 

Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Adalet 
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği' nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve adı geçen şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, 
b) Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya aykırı olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesini sağladığı, 
c) Bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat verdiği, 
d) Bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi için girişimde bulunduğu” şeklindeki eylemlerin hiçbirisi doğrudan 
İçişleri Bakanlığının görevleri arasında kabul edilecek hususlar olmayıp 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde tanımlanan resmi belgede sahtecilik, 
255. maddesindeki nüfuz ticareti, 252. maddesindeki rüşvet ve 285. maddesindeki gizliliğin ihlali suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları 
itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. 
Malvarlığı araştırması için görevlendirilen Bilirkişi tarafından yapılan tetkikat sonucu düzenlenen raporlardan da ilgili bakanın kendisiyle ilgili bakanlık 
yaptığı süre zarfında malvarlığı ile gelirleri arasında uyumsuzluğa rastlanmadığı anlaşılmıştır. 

Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 
Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih 
ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan sözkonusu 
karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir. 

2.3.3. Avrupa Birliği Eski Bakanı İstanbul Milletvekili Egemen BAĞIŞ hakkında: 

A) İDDİA 

Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 
a) Bu şahsın turizm belgeli bir otel kiralama girişimi ile yakınlarına vize alınması işleri için aracılık ettiği, 
b) Bu şahısla ilgili bir soruşturma olup olmadığı yönünde ilgili kurum ve kuruluşlarda araştırılma yapılmasını sağladığı, 
c) Bu şahsın faaliyetiyle ilgili olarak basında haber yapılmasının önlenmesi için girişimlerde bulunduğu, iddia edilmiştir. 
Yukarıda sayılan ve Avrupa Birliği eski Bakanı İstanbul Milletvekili Egemen BAĞIŞ tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 255. 
(Nüfuz ticareti) ve 252. (Rüşvet) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. TANIKLAR 
1. Rıza SARRAF 
2. Abdullah Happani 
2. Mohammadsadegh Rastgar Shıshehgarkhaneh 
3. Maria Cazanjı 

b. BELGELER 

1. Bilirkişi raporu 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

Avrupa Birliği Eski Bakanı Egemen Bağış şifahi ve yazılı savunmasında özetle; 

“Hakkımda ileri sürülen iddiaları hiçbir şekilde kabul etmiyorum. Bu şahısla aramda hiçbir zaman bir maddi menfaat ilişkisi olmamıştır, hiçbir şekilde bir 
para alışverişi söz konusu olmamıştır. Bunların tamamını reddediyorum. Hakkımdaki ilk itham: Rıza SARRAF’ın babasına İstanbul’daki İtalya 
Başkonsolosluğundan bir turist vizesi alınması karşılığında 500 bin dolar para aldığım iddiasıdır. Bir kişinin yetkisi dâhilinde bulunmayan ve gerçekleşmeyen, 
herkesin kolaylıkla yapabileceği bir işlem için 500 bin dolar verilmesi iddiası akla uygun bir iddia olamaz. Şahsım ve Bakanlığım tarafından Avrupa Birliği 
projeleri kapsamında Avrupa’ya gönderilen 100 binlerce vatandaşımıza vize başvurularında insani çerçevede yardım edilmiştir. Evet, Rıza SARRAF da babası 
için İtalya vizesi konusunda yardım talep etmiştir ancak daha sonra babası vize başvurusu dahi yapmamıştır. 
Hakkımdaki 2’nci iddia ise, Rıza SARRAF’ın otel açması konusunda tarafımdan aldığı yardım karşılığında bana maddi menfaat sağladığı yönündedir. 

Bu iddia da en az ilki kadar asılsız ve gerçeğe aykırıdır. Konunun özü şudur: Kendisi otel yapmak için ortak bir tanıdığımızdan bir bina aldığını benimle 
paylaşmış, paylaştığında da şahsım her iki tarafa da “Hayırlı olsun.” temennisinde bulunmuştur. Hakkımdaki 3’üncü iddia ise, Rıza SARRAF’la ilgili basında aleyhe çıkacak haberlerin engellenmesi ve hakkında yürütülen bir soruşturma olup olmadığı konusunda bilgi edinmem karşılığında kendisinden 500 bin dolar aldığımdır. Benim eğer medyada yapılacak bir haberi engelleyebilmek gibi bir etki gücüm olsaydı, herhâlde önce medya aracılığıyla şahsıma iftira 
atılmasını engellerdim. 
Bu şahsın evime bir çikolata gönderdiği doğrudur. Çikolata, ben de, eşim de evde yokken evde çalışanlar tarafından teslim alınmıştır. O çikolatanın içerisinde 
çikolatadan başka da hiçbir şey olma ihtimali zaten olamaz; Aynı şekilde evimize bir kıyafet, bir gömlek kravat gönderildiği de doğrudur. Ama hiçbir maddi 
menfaat söz konusu olmamıştır. Hiçbir şekilde, hiçbir maddi menfaat, bir para alışverişi olmamıştır.” Müdafii yazılı savunmasında; 

Tanıklar Muhammed Sadık, Maria Cazanjı'nın alt komisyona verdikleri beyanları Bakan Bağış'ın savunmalarını doğrulamaktadır. Aleyhimize dair bir beyanları 
yoktur. Tape kayıtlarında Muhammet Sadık'ın bir para verdiğine dair beyanı bulunmamaktadır. 

CMK 135. maddesine göre iletişimin tespiti kararı, salt kararın muhatabı olan şüpheli veya sanık yönünden hukuki sonuç doğurur, haberleşme özgürlüğü salt 
onun için kısıtlanmıştır. Katalog suçlar dışında ve şüpheli veya sanık dışındaki kişilerle ilgili iletişimin tespiti ve kayda alınması kararı verilemez. 

Hâkim kararıyla CMK 135/1135/6'ya uygun biçimde iletişim özgürlüğünün kısıtlanması söz konusu olmadıkça, dolaylı dinlenenin beyanlarının aleyhine delil 
olarak kullanılması hukuka aykırıdır. CMK 138/2 maddesi kapsamında, dolaylı dinlenin beyanı katalog suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandıracak 
nitelikteyse, tesadüfen elde edilen delil niteliğindedir. Bu aşamadan sonra 3. kişi olan dolaylı dinlenen için yeni bir soruşturma başlatılacak ve şüpheli sıfatıyla hakkında CMK 135. madde kapsamında hâkim kararı alınarak, tesadüfen elde edilen suça konu beyanı aleyhine delil olarak kullanılabilecektir. 

Yetkili kişi tesadüfen delili elde ettikten sonra, bunu derhal Cumhuriyet Savcısına bildirmeyip, dolaylı dinleneni dinlemeye devam ederse elde edilen bulgular Hukuka aykırı bulgulardır. yok hükmündedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.2007 tarih, 2007/5-23-167 sayılı kararı bu yöndedir. 
Tape kayıtlarında Bakan Bağış'ın beyanları yer almakta olup, anılan kayıtlardaki beyanlarında, atılı suçlara ilişkin eylemler yer almamaktadır. Bakan Bağış 
hakkında Anayasanın 22. maddesine uygun olarak iletişim özgürlüğü kısıtlanması söz konusu olmadığından, anılan özgürlüğü tam olarak devam etmektedir. 

Bakan Bağış'la görüşen şüphelinin ve diğer şüphelilerin iletişim özgürlüklerinin kısıtlanmasına ilişkin hâkim kararlarının geçerli değildir. bu şüphelilerin ses 
kayıtlarındaki beyanları hukuka aykırı elde edilmiştir. Bakan Bağış dolaylı dinlenendir. Ses kayıtları ister hukuka aykırı, ister hukuka uygun olsun, dolaylı 
dinlenen Bakan Bağış'a karşı kullanılabilmesi, Anayasanın 38/VI madde hükmüne göre mümkün değildir. Bakan Bağış'ın bulgu niteliğindeki anılan beyanları komisyonca, onun aheyhine delil olarak kullanılabilmesi söz konusu değildir. 
Otel işletmeciliği ve Turizm belgeli bir otel kiralama işi ticari faaliyettir. Anayasal bir hakkın kullanılmasıdır. Rüşvet suçu veya nüfuz suistimali suçuna 
konu olması mümkün değildir. İtalya vizesi alınması konusunda para verilmesi iddiası, Bakan Bağış vize işleriyle ilgili yetkili ve görevli bakan değildir. 

Vize işlemleri istenilen ülkenin büyükelçiliği veya konsolosluğu aracılığıyla yapılmaktadır. Atılı suçlamayı kabul etmiyoruz. Paranın alındığına dair herhangi 
bir delil mevcut değildir. SARRAFla ilgili soruşturmanın araştırılması için para verilmesi iddiası geçersizdir. Bu iddia soyut bir iddiadır. Soruşturma ve 
araştırma yapıldığı ileri sürülen kurum ve kuruluşların hangileri olduğu belirsizdir. SARRAF’ın aleyhine çıkacak haberlerin engellenmesi için para verilmesi mevcut değildir. tape kayıtları ve teknik takip çalışmalarında Bakan Bağış'ın 500.000 $ para aldığına dair herhangi bir delil yoktur. Böyle bir eylem mevcut değildir. Bakan Bağış'ın evine çikilota kutusunda 500.000 $ para geldiği doğru değildir. Muhammed Sadık ve Mari Cazanjı'nın beyanlarından gümüş tepsi içinde çikolatadan başka bir şey bulunmadığı ispatlanmıştır. Rıza SARRAF'ın beyanlarında geçen eşine çikolota kutusu içinde 500.000 $ dolar para 
göndermesi olayı ayrı bir olaydır. Bakan Bağış'a gönderilen salt çikolota olayı farklı bir olaydır.” demiştir. 

D) DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: 

Sözkonusu iddiaların doğru olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, tanık sıfatıyla ifade vermeye çağrılanlardan Rıza SARRAF, Abdullah Happani CMK’nın 
48. maddesi uyarınca aynı olaydan şüpheli sıfatıyla soruşturuldukları gerekçesiyle ‘tanıklıktan çekinme’ haklarını kullanarak beyanda bulunmadıkları, 

Maria Cazanjı ifadesinde özetle; 

“Egemen BAĞIŞ'ın evinde çalıştığını, 1 yıl kadar önce evde bulunduğu sırada site güvenliğinden evi dahili telefondan arayıp bir paket geldiğini, Egemen Bey'in 
eşine ulaşamadığını, daha sonra Egemen Bey'i telefonla aradığını, kendisine bir paket geldiğini ve güvenlikte olduğunu söylediğini, kendisine “git al haberim var” dediğini, Güvenliğe gittiğini, Güvenliğin yanında duran arabadan birisinin kendisine bir karton poşet verdiğini, çantanın içinden üzeri tülle sarılmış sanki gümüş bir tabak içinde çikolata olduğunu gördüğünü, paketi kendisinin açtığını, içinden çikolatadan başka bir şey çıkmadığını, Beyhan hanımın talimatı ile çikolataları dağıttıklarını, bunun dışında o günlerde veya başka zamanda kravat veya elbise türünden bir şey gelmediğini,” Mohammadsadegh Rastgar Shıshehgarkhaneh (Muhammed Sadık olarak bilinmektedir) ifadesinde özetle; 

“Rıza SARRAF’ın kendisinin patronu olduğunu, müşterilere para getirip götürme işini yaptığını, götürdüğü emanetleri bazen kendisinin aldığını, bazen içinde 
ne olduğunu gördüğünü, bazen de görmediğini, bilmediğini, bahsedilen adrese yanılmıyorsam Ramazan Bayramı münasebetiyle çikolata götürdüğünü, aynı 
adrese daha önce gittiğini hatırlamadığını, İstinye'deki adrese gittiği zamanki o adresi zor bulduğunu, şu an tekrar git deseler yine tam hatırlayamayacağını, 
siteye girdiği zaman güvenlik görevlileri ile karşılaştığını, şu numaraya gideceğim diye bir numara belirttiğini, hatta bir de kadın ismi olduğunu, onun ismini söylediğini, şu anda o ismi hatırlamadığını, güvenlik görevlilerinin o kadına haber verdiklerini, orada biraz beklediğini, daha sonra bahsedilen kadının çıkıp geldiğini, paketi ona verdiğini, verdiği paketin bir poşet olduğunu, ama naylon mu karton mu olduğunu şu anda hatırlamadığını, Bayram olduğu için çikolata olacağını tahmin ettiğini, içini açıp bakmadığını, paketi oraya götürmesini kimin söylediğini hatırlamadığını, ancak normalde ya Abdullah Beyin ya da Rıza Beyin talimat verdiğini, 30.08.2013 tarihinde Murat ÖZİŞ ile birlikte Ankara'ya sırt çantası ile 2 Milyon €, 2 Milyon $ ve 1,5 Milyon Türk Lirası götürerek Ankara Royal 10. katta bulunan Salih Kaan ÇAĞLAYAN'a verildiğine dair iddianın sorulması üzerine; Bahsedilen tarihlerde hatırladığı kadarıyla Ankara'ya bir para götürmelerinin söylendiğini, Murat ile beraber yola çıktıklarını, havaalanında x-ray cihazından geçtikten sonra çantaları açtıklarını, zaten kendilerinin içinde para olduğunu ve paranın da miktarını söylediklerini, polislerin çantayı kapatıp kendilerine teslim ettiğini, uçağa binip Ankara'ya vardıklarını, ancak bu bahsettikleri parayı kime verdiklerini hatırlamadığını, esasında bakan veya bakan oğlu olarak bilinen birisine kendilerinin para götürmediklerini, kendilerine bu şekilde bir isme teslim edin diye bir talimat verilmediğini, bakanın oğlunu tanımadığı halde polislerin kendisine emniyetin koridorunda bir resim gösterdiklerini, bu resmi tanıyorum ve bu adama para götürdüm diyerek imza atmasını istediklerini, hatta bunun için zorladıklarını, ancak kendisinin imza atmadığını, 3 tane resim gösterdiklerini, 3 resmi de tanımadığını, dolayısıyla istedikleri imzayı atmadığını, zaten kendisinin Ankara'ya çok defa para götürdüğünü, hatta çok az olmakla birlikte oradan altın getirdiklerinin olduğunu, yabancı paraları yani dolar ve EUR yu çoğu zaman elden getirip götürdüklerini, bankaların istenildiği zaman yabancı parayı zamanında temin etmediklerini, para transferinin 5-6 gün sürdüğünü, o yüzden müşterilerin elden istediklerini, bu şekilde turistlere hatta öğrencilere de para verdiklerini, İran'a ambargo konulduğu için bankalar aracılığıyla İran'dan gelen turistlere ve öğrencilere para çıkarılamadığını, ya da çok az bir miktar çıkarabildiklerini, para transferinin de yasak olduğunu, onun için elden verdiklerini, bu paraları döviz bürolarından verdiklerini, bahsettiği gibi Ankara Royal diye bir yeri hatırlamadığını,” ifade etmişlerdir. 

21. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 18

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 18


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


Rıza SARRAF tarafından Zafer Çağlayan´a Cenevre´den getirtilen Patek Philippe 5101G marka saate ilişkin olarak, Zafer Çağlayan´ın 15.12.2014 tarihli 
savunma dilekçesi ekinde sunduğu 30.10.2013 tarihli ve “saat bedeli olan 240.000 Euro´yu Mehmet Zafer Çağlayan´dan aldım.” yazılı ibraname niteliğindeki yazı, Mehmet Zafer Çağlayan adına tanzim edilmiş 24.09.2013 tarihli ve “PATEK PLIPPE GENEVE-Certificat d´Origine Certificate of Origin” başlıklı belge, yine söz konusu saatle ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığının tahakkuk ettirdiği 213.300,00 TL idari para cezasının Murat Yılmaz adıyla ödenmiş 15.09.2014 tarih ve 0789009 sıra no´lu alındı belgesi ve Mehmet Zafer Çağlayan´ın Albaraka Katılım Bankası Sincan şubesindeki 01170566-1 no´lu cari hesabından 213.300,00 TL´nin Murat Yılmaz adına (açıklama kısmında, gümrük para cezasına mahsuben Mehmet Zafer Çağlayan ödeme) Garanti Bankası TR 52 0006 2000 3090 0006 6880 39 IBAN no´lu hesabına EFT yapılmasının istendiğine dair 15.09.2014 tarihli dilekçe örneği, aynı konuya ilişkin olarak diğer şüpheliler yönünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı birlikte 
değerlendirildiğinde isnat edilen eylemin gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır. 
Rıza SARRAF´ın Mehmet Zafer Çağlayan´a 27.10.2013 tarihinde aldığı iddia olunan piyano ile ilgili olarak; Mehmet Zafer Çağlayan´ın 23.04.2014 tarihli 
mal beyanında bildirimde bulunulduğu ve eşi Songül Çağlayan adına mal beyanında beyan edilen 47.000 euro´nun 7.000 euro´ya düştüğü, aradaki 
40.000 euro´luk farkın piyano bedeli olarak ödendiğinin ifade edildiği, bu beyanın aksine başkaca bir delile ulaşılamadığı gibi, diğer şüpheliler yönünden 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı birlikte değerlendirildiğinde isnat edilen 
eylemin gerçekleştiği kanaatine varılamamıştır. 
Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel 
Sekreterliği'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine 
aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması 
yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, 

b) Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek, altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı, şeklindeki eylemler Ekonomi Bakanı yönünden iddiadan öteye geçememiş, toplanan delillerde de bu suçları oluşturacak unsurlara dahi rastlanmamış olup, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na Muhalefet, 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde tanımlanan Resmî Belgede Sahtecilik 
ve 252. maddesindeki Rüşvet suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun 
olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Ekonomi Bakanı 
Mehmet Zafer Çağlayan’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 
numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan sözkonusu karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir.

2.3.2. İçişleri Eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer GÜLER hakkında: 

A) İDDİA 

Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 
a) Bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve adı 
geçen şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, 

b) Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya 
aykırı olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesini sağladığı, 

c) Bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının 
araştırılması için talimat verdiği, 

d) Bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi 
için girişimde bulunduğu, iddia edilmiştir. 

Yukarıda sayılan ve İçişleri eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer GÜLER tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 204. (Resmi belgede sahtecilik), 255. (Nüfuz ticareti), 252. (Rüşvet) ve 285. (Gizliliğin ihlali) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. Tanıklar 
1. Barış GÜLER 
2. Rıza SARRAF 
3. Abdullah HAPPANİ 
4. Ahmet Murat ÖZİŞ 
5. Özgür ÖZDEMİR 
6. Rüçhan BAYAR 
7. Barış Kıranta 
8. Orhan İnce 
b. Belgeler 
1. Bilirkişi raporu 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler şifahi ve yazılı savunmalarında özetle; 

“Bakanlar hakkında soruşturma yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/10/2006 tarihli kararında 
da açıkça belirtilmiştir. Hakkımda henüz soruşturma açılmamış, dolayısıyla, şüpheli statüsünü almamış olmam nedeniyle iletişimimin tespiti, dinlenmesi 
ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmemin hukuka kesin aykırılık sonucu doğuracağına da kuşku bulunmadığını ifade ediyorum. Öncelikle, rüşvet 
suçunun varlığı için kamu görevlisi ile iş sahibi arasında menfaat teminini öngören özgür iradeye dayalı bir anlaşmanın yapılması gerekmektedir. Dosyada 
şahsımın menfaat temin ettiğine dair hiçbir delil yoktur. Yapılan işlemlerin her biri, açıklanacağı üzere mevzuata uygundur ve herhangi bir kişiye de ayrıcalık 
tanınmamıştır. Ayrıca, nüfuz suistimali, resmî belgede sahtecilik ve soruşturma gizliliğini ihlal suçlarının tarafımdan hiçbir suretle işlenmesi söz konusu 
olmadığı gibi soruşturma dosyasında da buna dair hiçbir maddi delil, olgu, bulgu veya tespit de yer almamaktadır. Rıza SARRAF’a koruma kararı ve araç 
plakası verilmesi, Rıza SARRAF İstanbul Valiliğine verdiği 22 Nisan 2014 tarihli dilekçesiyle, yönetim kurulu başkanı olduğu şirketlerinin işleri nedeniyle 
tehditler aldığını ve can güvenliğinin tehlikede olduğunu belirterek yakın koruma polisi verilmesi talebinde bulunmuştur. Bu talep üzerine, Koruma Hizmetleri 
Yönetmeliği’nin 10, 15, 16 ve 20'nci maddeleri uyarınca İstanbul Valiliğinin 26 Nisan 2013 tarihli onayı sonucu 1 personel ile yakın korunmasına ve İçişleri 
Bakanlığının 201/65 sayılı genelgesinde belirtilen hususlar doğrultusunda da ikamet ve iş yeri adreslerinde gerekli olan önleyici kolluk tedbirlerinin alınması na karar verilmiştir. Rıza SARRAF, Emniyet Genel Müdürlüğüne 15 Eylül 2013 tarihinde başvurarak şahsına ait 3 adet aracına sivil plaka tahsisi talebinde  bulunmuş ve bu talebi, Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Dairesi Başkanlığı ile Trafik Uygulama ve Denetleme Başkanlığınca değerlendirilerek ve İstanbul Valiliğinin 2 personelle yakın korunmasına dair kararı da esas alınarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 71/F ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 58/1/G maddeleri uyarınca 3 adet aracına koruma ile görevli ve korunan araç plakası tahsisine, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısının 6 Eylül 2013 tarihli onayıyla karar verilmiştir. Bu konudaki görev ve yetki İçişleri Bakanlığına ait değildir ve yapılan tahkikatın sonucuna göre bu tedbirler ilgili valiliklerin kararıyla alınmaktadır. İstisnai vatandaşlıkla ilgili olarak, Rıza SARRAF’ın akrabalarından olan Muhammed Zarrab, Hüseyin Zarrab, Arash Mıandoabehıan ve Mohammad Reza ve ailelerinin Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabul edilmesi talepleri vaki olmuş, hatta bu taleplerin bir kısım benim Bakanlığımdan önce de yapılmıştır. Söz konusu talepler, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın 12’nci ve bu Kanun’a dayalı 2010 tarihli Uygulama Yönetmeliği’nin 20’nci maddesine göre ilgili makamlarca inceletilmiş ve mevzuatta öngörülen şartları taşımaları nedeniyle Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürünün, ilgili müsteşar yardımcısı ve müsteşarın 19 Haziran, 17 Temmuz, 2 Eylül ve 10 Ekim 2013 tarihli uygun görüşleri doğrultusunda Vatandaşlık Kanunu’nun 12/B maddesi uyarınca Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere tarafımdan imzalanmıştır; bu, bir ara işlem niteliğindedir. Anılan kişilere ait dosyaların Başbakanlık birimlerince incelenmesi sonucunda da söz konusu dosyalar Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış ve yüksek makamın onayıyla 22 Temmuz 2013 tarih ve diğer sayıları vermiyorum şimdi, kararlarıyla Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabullerine karar verilmiştir. Vatandaşlığa müracaat talepleri Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce kişilerin millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hâli bulunup bulunmadığı ve nüfus bilgilerinin doğruluğu yönünden Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde, Millî İstihbarat Teşkilatı nezdinde ve ikametindeki il Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü nezdinde inceletiliyor. Sakıncası bulunmayanların -altını çiziyorum- dosyaları listeler hâlinde İçişleri Bakanlığına sunuluyor ve Bakanlık da bunu bir ara işlem niteliğinde Bakanlar Kuruluna sunuyor. Rıza SARRAF’la ilgili basında çıkacak haberlerin önlenmesiyle ilgili bir iddia var. Rıza SARRAF, ismi mahfuz bir gazetecinin kendisiyle ilgili bir haber yapacağını ve eğer kendisine 1 milyon Türk lirası verirse bu haberi yazmayacağını ifade ettiğini belirterek benden bu konuda ne yapılabileceğini sordu. Konuyu başka mercilere de ilettiğini ve bu tür asılsız haberlerle ticari itibarına yönelik bir girişimin söz konusu olduğunu ve bu gazeteciyi bazı emniyet mensuplarının da tespit etmiş olabileceğini söyledi. 

Kendisine, bu konuda cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması gerektiğini ve konuyla ilgileneceğimi ifade ettim. Daha sonrasında, ilgili gazetenin genel yayın yönetmenini arayarak konu hakkında kendisini bilgilendirdim. Genel yayın yönetmeni daha sonra beni arayarak böyle bir haberin kendilerine henüz ham bir haber olarak...Sanıyorum Bugün gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Karaca, telefon kayıtlarında var. Beni aradı, dedi ki: “Bize bu haber bir ham haber olarak geldi ve şirketlerin ticari itibarlarını zedeleyebilecek bir tür haberleri biz teyit etmeden yayınlamıyoruz ve bu konudan da haberdar ettiğiniz için size ayrıca teşekkür ederim.” Ayrıca, yine bir diğer gazetenin bağlı olduğu şirketin önceden tanıdığım CEO’sunu da aradım ve kendisini bilgilendirdim. 

Aynı şekilde o da bu tür haberlerin gerçekliğini araştırmadan yayınlamadıklarını ifade etti. Benim basında çıkabilecek haberleri engellemekle ilgili bir görev 
veya yetkim olmadığı gibi özgür basının hangi haberleri yapıp yapmayacağına karar verme yetkisi Basın Kanunu ve basın ahlak ilkeleri çerçevesinde 
kendilerince takdir edilecek hususlardır. Rıza SARRAF’la ilgili adli ve istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için ilgililere talimat verdiğim 
ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğim ve bu suretle suçluyu koruduğum iddiası ise tamamen gerçek dışıdır ve mesnetsizdir. Ekim 2013 tarihinde oğlum 
ve yakın ilişki içinde olduğu arkadaşlarının bulundukları yerlerde sivil kişilerce takip edildiklerinden şüphelendiklerini öğrendim. Konunun güvenlik ve koruma 
yönünden incelenmesi için istihbarat birimlerine talimat verdim. Zira, oğlum, İstanbul Valiliğince verilen çağrı üzerine koruma kararına tabidir. 

Oğlum Barış Güler, 2007 yılında, altın ticaretiyle uğraşan ve akrabamız olan Rüçhan Bayar’a değerlendirmesi amacıyla verdiği parayı Rüçhan Bayar’ın 
işlerinin bozulması sebebiyle alamamış ve buna ilişkin borç tasfiye protokolüne bağlı olarak verilen senetler de maalesef tarihinde ödenememiştir. 
Daha sonra Rüçhan Bayar’ın Rıza SARRAF’ın yurt dışında bulunan şirketlerinde çalıştığını ve düzenli bir geliri olduğunu öğrenmesi üzerine 2013 yılında 
tanıştığı Rıza SARRAF’tan bu alacağın tahsili konusunda yardımcı olması talebinde bulunmuş ve bazı ortak dostlarımızın da bu hususta girişimleri olmuştur. 

Rıza SARRAF’la bu konuda bir görüşme yapılıp yapılmamasında herhangi bir sakınca olup olmadığını ve ilgili hakkında adli veya istihbari bir çalışma bulunup 
bulunmadığını araştırdım. Rıza SARRAF hakkında herhangi bir adli veya istihbari çalışmanın olmadığı ifade edildi. Çin’de kurulu bankaların yetkililerine 
sunulmak üzere düzenlenen referans mektupları, kesinlikle resmî bir evrak niteliğinde değildir. İçişleri Bakanı olarak doğrudan görev alanıma girmediği 
gibi fiilî ve hukuki değer taşıyan ve bir sonuç doğurmaya elverişli belgelerden de değildir. Türk Ceza Kanunu’nun 204’üncü maddesi kapsamında  değerlendirile bilecek nitelikte olmayan, kanuni görevimle ilgilisi bulunmayan ve resmî evrak niteliği içermeyen bu mektup nedeniyle cezai sorumluluğumuzdan bahsedilmesi mümkün değildir. Bu ilk görüşmede 1-1,5 meselesi. Ben arz ettim. Yani ilk görüşmemde şarta bağlı olarak hangi rüşvet anlaşması yapılmış olabilir? Şarta bağlı rüşvet anlaşması olabilir mi? Oradaki 1-1,5 meselesi, biraz önce size söylediğim alacak konusundan ne kadarının bize bu süre içerisinde veya belli süre içerisinde ödenebileceği konusundaki yardımıyla ilgilidir. Şimdi efendim, sizin eğer tanıdığınız Türkiye’de otel yapabilecek birisi varsa ben yasal çerçevedeki işlerini takip etmek için onun önüne düşmeye varım efendim. Yani birisi bir iş yapacak… Ben ne demişim efendim: “Aman, sen otel yapacaksan ben sana yardım edeyim.” kanuni çerçevede herkese yardım ederim.” 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler müdafiinin savunma dilekçesinde; 

Soruşturma önergesinde yer alan isnatlar çerçevesinde ve belirlenen resmi belgede sahtecilik, rüşvet, nüfuz ticareti ve gizliliğin ihlali suçlarıyla sınırlı 
olarak yapılması gerektiği, Tanığı olmayan somut olayda yegane delilin İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, teknik araçlarla izleme, arama 
ve elkoyma, taşınmazlara, hak ve alacaklar ile bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma tedbirlerinin 
uygulaması sonucu elde edilen deliller olduğu, Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimlerinin kayda alınamayacağı, kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde de alınan kayıtların Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal imha edileceğinde ve adli kolluk 
görevlilerinin de fezlekelerinde hukuka aykırı elde edilen bu hususlara ayrıca yer vermelerinde zorunluluk bulunduğu, CMK’nın 138/2. maddesinde yazılı 
koşulların oluşmadığının ve 135/2. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağının 
gözetilmemesi, ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından düzenlenen 18.12.2013 tarihli raporda “iletişimin dinlenmesi tedbiri 
savcılık talimatıyla 27.10.2013 tarihinde sonlandırılmıştır” denilmesine rağmen, belirtilen tarihten 50 gün sonra da bu tedbirlere başvurulması sebebiyle, 
bu suretle elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca soruşturma açılmasına karar verilmedikçe, bir bakan hakkında soruşturmaya başlanılamayacağı ve dolayısıyla “şüpheli” statüsünü alamayacağı ve bu nedenle de teknik araçlarla iletişimin denetlenmesinin, tespitinin, dinlenmesinin ve kayda alınmasının mümkün olmadığı, Bu itibarla, hakkında henüz soruşturma açılmamış, dolayısıyla “şüpheli” statüsünü almamış olan müvekkil İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler’in iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmesinin hukuka kesin aykırılık sonucunu doğuracağı, Somut olayda koruma tedbirleri sonucu elde edilen deliller dışında hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş herhangi bir delil bulunmadığı, Bakanlık müşavirleri aracılığıyla yaptırılan harici araştırma sonucunda Çin vatandaşlarıyla ortak kurulan şirketlerle ilgili herhangi bir olumsuz kayda rastlanmadığının bildirilmesi üzerine; ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi, karşılıklı yatırımların artırılması, finansal imkânların geliştirilmesi konularında gerekli yardım ve kolaylığın sağlanması amacına yönelik olarak Çin’deki banka yetkilileri için hazırlanan ve öneri niteliği bulunan bu “referans mektuplarının” düzenlenmesinin, müvekkilin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge niteliğinde olmadığı gibi, içeriği itibarıyla sahte olmayan bu mektupların hukuken geçerli bir belge, başka deyişle hukuk düzeni içinde belirli bir takım fiili ve hukuki sonuçlar doğurmaya elverişli belgelerden olmadığı, bu itibarla, somut olayımızda atılı 5237 sayılı TCY’nın 204/2. maddesi kapsamındaki resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, Müvekkilin, soruşturma evresinde alınan ve gizli tutulması gereken kararlara ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin içeriklerine ulaşması ve bunları aleyhine olacak şekilde alenileştirmesi düşünülemeyeceği gibi, olay tarihinde İçişleri Bakanı olduğu da 
gözetildiğinde, kendisi yönünden öngörülemez nitelikteki söz konusu soruşturmadan haberdar olması halinde soruşturmanın yasal, yerleşmiş ve 
benimsenmiş yöntemler çerçevesinde yürütülmesini sağlayabileceği gerçeği karşısında, soruşturmanın süjelerine gizli bilgileri ulaştırmasından da söz 
edilemeyeceği, kast ve unsurları itibarıyla “gizliliği ihlali” suçunun oluşmadığı, SARRAF için koruma polisi tahsis edilmesi ile ilgili olarak adı geçenin, 
İstanbul Valiliğine verdiği 22.04.2013 tarihli dilekçesiyle; Royal Denizcilik Endüstriyel Makine Sanayi Ticaret Anonim Şirketinin ortağı ve yönetim kurulu başkanı, Safir Altın Ticaret İthalat İhracat Limited Şirketinin ise ortağı ve müdür olduğunu, son zamanlarda basında çıkan haberlerden dolayı tehdit aldığını, bu nedenle can güvenliğinin tehlikede olduğunu beyan ederek “yakın koruma polisi” verilmesi talebinde bulunduğu; Rıza SARRAF’ın bu talebi üzerine; 
İstanbul Valiliğinin 26.04.2013 günlü oluru ile ‘1 Personel ile Yakın Korunmasına’ ve İçişleri Bakanlığı’nın 2010/65 sayılı Genelgesinde belirtilen hususlar 
doğrultusunda da ikamet ve işyeri adreslerinde gerekli önleyici kolluk tedbirleri nin alınmasına…”, bilahare İstanbul Valiliğinin 17.08.2013 günlü oluru 
ile de “2 Personel ile Yakın Korunmasına” karar verildiği, Mohammad Zarrab (Can SARRAF) ve ailesinin, Hosseın Zarrab (Hüseyin SARRAF) ve ailesinin, 
Arash Mıandoabchınan (Aras Serdar) ve ailesinin, Mohammad Reza Rajaeıeh (Mehmet Tan) ve ailesinin Türk Vatandaşlığına istisnai olarak kabulüne 
karar verilmesinde; anılan ailelerin bu taleplerinin usul ve koşulları taşımaları ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün “

19. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***