DOĞU PERİNÇEKE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DOĞU PERİNÇEKE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ağustos 2018 Perşembe

Hangi Güçbirliği? Hangi Kararlılık?

Hangi Güçbirliği? Hangi Kararlılık? 

Serdar ANT
Haziran 15, 2011 13:12

Hangi Güçbirliği? Hangi Kararlılık?


“Cumhuriyet Güçbirliği: Aynı Kararlılıkla Devam…”

14 Haziran tarihli Aydınlık gazetesinin en arka sayfasında yukarıdaki başlık yer alıyor. Cumhuriyet Güçbirliği, bir anlamda “durmak yok, yola devam” kararını açıklıyor!

İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin’e göre “Biricik çıkış yolu: Cumhuriyet Güçbirliği…”

Şule Perinçek ise “Mücadele görevimiz daha da büyüdü” görüşünde…

Seçimde Ankara 2. bölgeden aday olan ve seçilemeyen Erdoğan Karakuş ise “Cumhuriyet Güçbirliği mücadelesini aynı kararlılıkla sürdürecek” diyor.

Denizli’den milletvekili adayı olup seçilemeyen Mustafa Güleç de “çalışmalarımızın boşa gitmediğini, geleceğe yatırım olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuşuyor.

Uzatmayalım, sonuçta Cumhuriyet Güçbirliği sanki hiçbir şey olmamış gibi devam etme kararını ilan ediyor! İyi de ortada üzerinde düşünülmesi, sorgulanması gereken bir durum yok mu gerçekten? Cumhuriyet Güçbirliği’nin bağımsız adayları, seçimlere “spor” olsun diye mi girdi? Bir amaçları yok muydu?

Vardı tabii…

Diğer bütün adaylar gibi seçilip Meclis’e girmeyi amaçlayan Cumhuriyet Güçbirliği, bir milli hükümetin kurulmasını sağlayarak AKP iktidarını yıkmayı hedefliyordu. 30 kişiyle!

Ne var ki halkın tercihi Cumhuriyet Güçbirliği adayları yönünde olmadı ve 30 adaydan hiçbiri seçilecek yeterli oyu alamadı. İşin daha düşündürücü olan kısmı ise, Cumhuriyet Güçbirliği adaylarının aldığı oyların komik denecek düzeyde olmasıdır. Bu nedenle olsa gerek, seçim öncesinde Cumhuriyet Güçbirliği adaylarını en ince ayrıntısına kadar tanıtan Aydınlık gazetesi, seçimden sonra Güçbirliği adaylarının aldığı oyları yayınlamaktan bile kaçınmıştır. 30 adaydan sadece Doğu Perinçek, Yaşar Müjdeci, Çetin Doğan, Tuncay Özkan, Ceyhan Mumcu ve Erdoğan Karakuş’un kaç oy aldığı 13 Haziran tarihli Aydınlık’ta yayınlanmıştır, o kadar…

Peki, kalan adaylar seçimlerde kaç oy aldılar acaba?

O zaman Aydınlık gazetesinin okuyucusundan sakladığı sonuçları ben kısaca aktarayım. ( İlk rakam alınan oy sayısı, parantez içindeki sayı da % olarak oy oranıdır.)

Hayrettin Çavuşoğlu (Adana):           2 869  (0.25)
Ceyhan Mumcu (Ankara-1):               2 663  (0,17)
Erdoğan Karakuş (Ankara-2):            1 800  (0,12)
Atilla Uğur (Antalya) :                3 718  (0,35)
Orhan Özkaya (Aydın) :                   899  (0,14)
Kartal Cemil (Balıkesir) :             1 776  (0,23)
Mehmet Alanbel (Bursa):                2 343  (0,14)
Murat Burhanoğlu (Çorum):                196  (0,06)
Mustafa Güleç (Denizli) :                751  (0,13)
Mehmet Tanrıkulu (Diyarbakır)            978  (0,33)
Mehmet Saygın Turan (Edirne):            286  (0,08)
Nermin Yıldız (Eskişehir) :            1 402  (0,28)
Abdullah S. Kocaman (Gaziantep):       1 637  (0,20)
Vecdet E. Gürpınar (Gümüşhane):           28  (0,04)
Melih Sürmeli (Hatay) :                2 267  (0,29)
Deniz Yıldırım (Isparta):                901  (0,35)
Çetin Doğan (İstanbul-2):              9 378  (0,38)
Ümit Ülgen (İstanbul-3):               4 739  (0,30)
Yaşar Müjdeci (İzmir-1) :             17 513  (1,43)
Doğu Perinçek (İzmir-2):              12 842  (1,00)
Hasan Parkan (Kayseri):                  235  (0,03)
Halil Nebiler (Kırklareli):              237  (0,01)
Recai Alkan (Kocaeli):                 2 517  (0,26)
Zihni Koşkar (Manisa):                 1 277  (0,15)
Mahmut Şentut (Mersin):                3 276  (0,33)
Mehmet Karakamışlıoğlu (Muğla):          979  (0,19)
Mehmet Emin Akyüz (Niğde):               174  (0,09)
Zafer Şen (Tekirdağ):                  1 616  (0,32)
Bülent Baş (Trabzon):                    375  (0,08)
Mehmet Akkaya (Zonguldak):               382  (0,01)

Cumhuriyet Güçbirliği’nin 30 adayı Türkiye genelinde toplam 80 063 oy alabilmiştir! Bu, Türkiye genelinde kullanılan 42 069 869 geçerli oyun sadece % 0,19’una eşittir!

Örneğin Antalya’da “Arbanya aşiretinden 10 bin oy” alacağı iddia edilen Atilla Uğur, seçimlerde sadece 3 718 oy alabiliyorsa ortada yanıtlanması gereken bir soru yok mudur?

Seçim öncesinden Aydınlık gazetesinde “ Ankara’nın dörtte birini oluşturan Çorumlular ‘Erdoğan Karakuş Paşa’nın arkasında…” şeklinde sözde " haberlerle " propagandası yapılan Ankara 2. Bölge adayı Erdoğan Karakuş’un kendi seçim çevresinde geçerli kabul edilen 1 438 787 oyun sadece 1800’ünü alabilmiş olmasında bir gariplik yok mudur?

İşçi kenti Zonguldak’ta, adı İşçi Partisi olan bir partinin yöneticisi olan, işçi Mehmet Akkaya’nın sadece 382 oy (%0,01) alabilmesi düşündürücü değil midir?

Örneğin seçimde Denizli’den milletvekili adayı olup seçilemeyen, ama “çalışmalarımızın boşa gitmediğini, geleceğe yatırım olduğunu düşünüyorum” diyen Mustafa Güleç, 671 809 kayıtlı seçmenin bulunduğu Denizli’de, kullanılan 582 800 geçerli oyun, sadece 751’ini (%0,12) alabiliyorsa, çıkıp da nasıl “çalışmalarımız boşa gitmedi” diyebilir artık?

Örnekler çoğaltılabilir. Amacım basit bir oy hesabı yapmak değil. Ama seçime de laf olsun diye girilmiyor ki… Alınan oy, bir anlamda halka ne kadar ulaşılabildiğinin, düşüncelerin millete ne derece anlatılabildiğinin ve “Atatürk’te birleştik” diye ortaya çıkanların seçmenler tarafından ne denli ciddiye alınıp benimsendiğinin bir göstergesidir. Bu nedenle milyonu aşkın seçmenin oy kullandığı bir seçim bölgesinde 5 bin oy bile alamayanlar, geleceğe yönelik kararlılık açıklaması yapmadan önce dönüp aynaya bakmalı ve “neden?” sorusunu en azından kendilerine sormalıdırlar.

Örneğin Cumhuriyet Güçbirliği adayları arasında en yüksek oyu, İzmir 1. Bölgeden aday olan Yaşar Müjdeci aldı: 17 513… Yaşar Paşa’nın seçim bölgesinde 1 426 779 kayıtlı seçmen var. Bunun 1 247 732’si seçimde oy kullanmış ve bu oyların da 1 223 008’i geçerli sayılmış. Sonuçta Yaşar Müjdeci, işte bu geçerli sayılan 1 223 008 oyun sadece 17 513’ünü alabilmiştir! (% 1,43) Bu bölge, Cumhuriyet Güçbirliği’nin en “başarılı” olduğu bölgedir!

Benzer bir durum İzmir 2. Bölgeden aday olan Doğu Perinçek için de geçerli… Perinçek’in seçim bölgesinde de 1 447 543 kayıtlı seçmenden 1 311 577’si oy kullanmış ve bu oyların da 1 277 830’u geçerli sayılmış. İşte Perinçek, bu geçerli 1 277 830 oyun sadece 12 842’sini alabilmiş! (%1)

Şimdi Cumhuriyet Güçbirliği taraftarları ve özellikle de Doğu Perinçek ile Yaşar Müjdeci “neden?” diye sormuyorlar mı kendilerine? Bu orandan ve alınan oydan memnunlar mı?

Kimse imkânların yetersizliği bahanesine sığınamaz. Emrinde ulusal düzeyde yayın yapan bir gazete ile bir ulusal televizyon kanalı olan kaç aday vardı? Ayrıca Aydınlık’a göre “İzmir’de Cumhuriyet Güçbirliği; 90 seçim bürosu, 5 binden fazla Güçbirliği gönüllüsüyle arı gibi çalışıyor. Her gün 100’e yakın İzmirli kendiliğinden büroya gelip Perinçek ve Müjdeci gönüllüsü oluyorlar”dı! (Aydınlık, 9.5.2011)

Ne var ki sonuç ortada işte! İzmir gibi demokrat, ilerici, Cumhuriyetçi seçmenin ağırlıklı olduğu bir bölgede bile halkın ancak yüzde 1-1,5 kadarının desteği alınabiliyorsa, devrimciliği ve yurtseverliği kimseye bırakmayanların en azından kendilerine bir dönüp bakmaları ve özeleştiri yapmaları gerekmez mi?

Ne var ki bu oylar sadece bir hezimeti ve halktan kopukluğu göstermiyor. Bir çöküşü de işaret ediyor aynı zamanda… 2011 seçimlerinde Cumhuriyet Güçbirliği adaylarının aldığı oyları, İşçi Partisi’nin 2007 genel seçimlerinde aynı seçim çevrelerinde aldığı oylarla karşılaştırdığımızda daha da ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. 2007 genel seçimlerinde İşçi Partisi adaylarının, aynı seçim bölgelerinde aldıkları oylar şöyle:

Adana:      3625
Ankara-1:   4710
Ankara-2:   4016
Antalya:    3591
Aydın:      3613
Balıkesir:  3364
Bursa:      4537
Çorum:      1076
Denizli:    3866
Diyarbakır:  614
Edirne:     1142
Eskişehir:  2079
Gaziantep:  1474
Gümüşhane:   168
Hatay:      2214
Isparta:    1014
İstanbul-2: 5033
İstanbul-3: 5547
İzmir-1:    5847
İzmir-2:    6245
Kayseri:    1440
Kırklareli: 1257
Kocaeli:    2380
Manisa:     3074
Mersin:     2662
Muğla:      2926
Niğde:      1144
Tekirdağ:   1702
Trabzon:    1192
Zonguldak:  2259

Bu durumda Cumhuriyet Güçbirliği adaylarının, Adana, Ankara-1, Ankara-2, Aydın, Balıkesir, Bursa, Çorum, Denizli, Edirne, Eskişehir, Isparta, İstanbul-3, Kayseri, Kırklareli, Manisa, Muğla, Niğde, Tekirdağ, Trabzon ve Zonguldak’ta İşçi Partisi’nin 2007 seçimlerinde aldığı oy kadar bir oy bile alamadığı görülüyor! Kısacası Cumhuriyet Güçbirliği’nin seçime katıldığı 30 bölgenin 20’sinde İşçi Partisi’nin 2007 seçimlerinde aldığı oya bile ulaşamaması, ortada aslında bir güçbirliğinin olmadığını, dahası “Cumhuriyet Güçbirliği” adı altında seçime katılan İşçi Partisinin İzmir hariç neredeyse bütün bölgelerde oy kaybettiğini göstermektedir.

Örneğin 2007 seçimlerinde işçi kenti Zonguldak’ta 2259 oy alan İşçi Partisi, 2011’de merkez yöneticilerinden işçi Mehmet Akkaya ile bu ilde sadece 382 oy alabiliyorsa, bu durum neyin göstergesidir acaba? Ya da 2007 seçimlerinde Ankara’da toplam 8716 oy alan İşçi Partisi’nin, 2011’de aynı bölgede oyları yarı yarıya düşmüşse, bu, yangından mal kaçırır gibi oluşturulan “Cumhuriyet Güçbirliği” girişiminin halk tarafından ciddiye alınmadığının kanıtı değil midir?

Cumhuriyet Güçbirliği adaylarının 2011 seçimlerinde yarıştığı 30 bölgede toplam 80 063 oy almalarına karşılık, İşçi Partisi’nin 2007’de bu bölgelerde toplam 83 811 oy almış olması, Güçbirliği adı altında aceleyle ve partizan bir anlayışla yapılmaya çalışılanların, İşçi Partisi tabanında bile benimsenmediğini göstermektedir!

Bu durumda “ Cumhuriyet Güçbirliği : Aynı Kararlılıkla Devam ” diyenlere sormak gerek:

Hangi güçbirliği? Hangi kararlılık?

Ulusal kavramları ve değerleri kendi siyasi amaçları için maske olarak kullananların pişkinliğine karşı halk yanıtını seçimlerde vermiştir. Bu durumda devekuşu gibi başını kuma gömüp gerçekleri görmezden gelerek, başarısızlıklarını gözlerden saklayabileceğini sananlar, önce aynaya bakmalı ve yukarıdaki tablonun hesabını vermelidirler!

Serdar ANT, 14 Haziran 2011


http://www.guncelmeydan.com/pano/hangi-gucbirligi-hangi-kararlilik-serdar-ant-t28647.html

***

1 Kasım 2017 Çarşamba

DOĞU PERİNÇEKE MUHALEFET EDENLER NEDEN ÖLÜYOR.


DOĞU  PERİNÇEK'E  MUHALEFET EDENLER  NEDEN ÖLÜYOR. 

ÖZGÜR ERDEM 
GÜNDEM
05/07/2015 



Ölümleri şüpheli karşılanan diğer Perinçek muhalifleri: (soldan sağa) Bora Gözen, İbrahim Kaypakkaya, Gani Bozarslan, Hasan Yalçın.

Doğu Perinçek’in dayısının oğlu, 40 yıllık parti arkadaşı, avukatı ve Silivri’deki hücre arkadaşı Emcet Olcaytu 25 Haziran 2015’te vefat etti. 

Perinçek muhalifti diye kuzeni Emcet Olcaytu’nun cenazesine bile katılmadı Doğu Perinçek’in dayısının oğlu, 40 yıllık parti arkadaşı, avukatı ve Silivri’deki hücre arkadaşı Emcet Olcaytu 25 Haziran 2015’te vefat etti. Ölüm nedeni olarak yapılan açıklama kalp krizi ve ardından solunum yetersizliği.

Bu açıklamaya rağmen Emcet Olcaytu’nun ölümü “şüpheli” olarak değerlendirildi, çünkü Olcaytu ile Perinçek arası son dönem bozulmuştu. Emcet Olcaytu özellikle sosyal medyada facebook hesabında Perinçek’e muhalefet yürütmeye başlamıştı. Perinçek’i partiyi “tek adam” olarak yönetmekle suçlayan Olcaytu, 7 Haziran seçimlerinde Vatan Partisi’nin yaşadığı %0.33’lük hezimetin sorumlusu olarak da Perinçek’i işaret etmişti. Yazımızda Emcet Olcaytu’nun SON YAZISI AŞAGIDADIR..

Emcet Olcaytu’nun ölümünden bir hafta önce yazdığı yazı.., ''  Perinçek Partiyi
'' Tek Adam Partisi ’' haline getirdi..,

İŞTE O YAZI ;

 2002 seçimlerindeki hezimetten itibaren bunu görmeliydim...Ne var ki ancak 2007 seçimlerinden sonra yanlışlarımızı görmeye başladım. 2007 seçimlerinden sonra bir değerlendirme toplantısında Kadıköy ilçede Ferit İlsever’le tartıştık. Sonra başkalarıyla tartışmalarım sürdü.

Ergenekon davasında Genel Başkanın hayallerine karşı çıktım.Genel Başkan 6 ay içinde tahliye olacağını zannediyordu. O davadabir yıl boyunca bu hayalini devam ettirdi. 

Bunu bütün avukat arkadaşlar biliyor.

Zaten tututklanmasından 11 ay sonra mahkemedeki ifadesinde bunu özlü bir cümle ile kayda geçirdi. O tutanaklar, herkese açık bir vesile olursa onu da aynen aktaracağım. Şunu da eklemeliyim. 
Ergenekon tertibinin belgelerini Fethullahçıların hazırladığını da, Ergenekon savcılarının hedefi olacağımı bile bile Aydınlık’ta ilk defa ben yazdım.
(Genel Başkanın görüşüne uygun olmadığı için birçok yazı gibi bu dizi yazı da, Aydınlık’ın internet sitesinden silindi. Neyse ki Can Dündar’ın sitesinde ilk yazı duruyor.)30 Mart 2008 tarihinden itibaren Aydınlık’ta imzalı olarak arka arkaya “Ergenekon belgelerini Fethullahçılar yazdı” başlığı ile 5 yazı yazdım. 

(Aydınlık’ın bu sayıları sahaflarda kitap fiyatına satılıyor. Bunlardan birinin fotoğrafını ekliyorum.) Genel başkan, bu tespitlerime itibar etmedi. O, savcıları ve mahkemeyi ikna ederek tahliye olacağını zannedecek kadar iyimserdi. Mahkeme başkanı Köksal Şengün’e çok güveniyordu. Bu nedenle de Silivri’de aynı koğuşta kalırken sık sık tartıştık. Benden başka hiçbir arkadaş, Genel Başkana karşı çık(a) madı..

Genel Başkan o dönemde partiye yaptırdığı açıklamaları, yazdığı yazıları partinin sitesinden sildirdi. Yetmedi, kendisinin hatalı görüşlerini içeren yazılarla birlikte benim yazdıklarımı da Aydınlık’ın sitesinden sildirdi.

O süreçte yönetici geçinen diğer arkadaşların kapasitelerini (!) Genel Başkan Vekili Hasan Basri’nin emireri gibi talimatlara boyun eğdiğini yakından gördüm. 
Sonunda Hasan Basri de buna daha fazla dayanamayarak istifa etti. “Oda Tv’de yayınlanan mektubu” da yalanlayamadı. Genel Başkan o konuda da gerçeğin üzerini örtmeye çalıştı. O zaman da buradan eleştirdim.

Partide kapalı kapılar arkasında yapılan tartışmalar kimseyi doğru yola sevk etmiyor. Çünkü Genel Başkan partiyi tek adam partisi haline getirdi. Partinin içinde neler olup  bittiğine dair, bir çok bilgi geliyor. Ama ben, sadece “halka açıklanan politikalar üzerinden” eleştirilerimi yazıyorum.
Durum kısaca böyle...! 
(Facebook, 20 Haziran 2015, orijinali için: https://goo.gl/cbaUlt)

DEVAM EDELİM..

Perinçek’e yönelik eleştirilerine çok girmeyeceğiz. Merak eden okurlarımız facebook’ta Emcet Olcaytu’nun kişisel sayfasına bakıp öğrenebilir. Ancak Doğu Perinçek,  Olcaytu’nun 28 Haziran Pazar günü kaldırılan cenazesine katılmadı bile. Bu da elbette “şüphe”leri artırdı, bunu ifade etmeden geçemeyeceğiz.

Bu nasıl bir kindir? Sırf muhalefet yürütmeye başladı diye insan 40 yıllık partili dostu, yakın akrabası ve hücre arkadaşının cenazesine
katılmaz mı?

Emcet Olcaytu bilindiği gibi Perinçek’in dayısının oğluydu. 70’li yılların başından beri Aydınlık hareketi içinde yer alan Olcaytu, bir avukat olarak da yaklaşık 40
yıldır Perinçek’in davalarına giren isimdi. İşçi Partisi’nde de 1999’dan 2010’a kadar Merkez Disiplin Kurulu üyeliğini yapmış, hatta Perinçek’in ancak çok güvendiği birisine emanet edebileceği başkanlığını da uzun bir süre yürütmüştü.

Olcaytu, 11 Eylül 2005 ile 5 Kasım 2006 tarihleri arasında Aydınlık dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmüştü. Ergenekon operasyonları kapsamında 28 Eylül 2008’de tutuklanmış, 11 Kasım 2010’a kadar toplam 26 ay Silivri Cezaevi’nde kalmıştı. Bu sürede Perinçek ile aynı hücreyi paylaşmıştı. Olcaytu-Perinçek anlaşmazlığının Ergenekon davaları sırasında başladığını Olcaytu’nun facebook sayfasında yaptığı bir paylaşımdan anlıyoruz.

(Bu paylaşımı yazımızın ÜST ekinde okuyucularımıza sunduk )

Olcaytu’nun 28 Haziran 2015’te gerçekleşen cenazesine Doğu Perinçek katılmadı. Aydınlıkçı hareketin önde gelen isimlerinden de katılımın az olması dikkat çekiciydi. 
Perinçek, Emcet Olcaytu’nun ölümünün ardından tek bir satır yazı yazmadığı gibi Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın internet sitelerinde cenazeyle ilgili haber bile yer almadı. 

Halbuki, aynı gün kaldırılan Ahmet Davutoğlu’nun eniştesinin cenazesi ana sayfadan “Davutoğlu ailesinin acı günü” başlığıyla haberleştirilmişti!
Anlaşılan Emcet Olcaytu’nun ölümü Perinçek ailesi için bir “acı gün” değildi! Ve Olcaytu’nun cenazesinin Davutoğlu’nun eniştesininki kadar bir haber değeri yoktu!

Tabii, bu durum da Olcaytu’nun ölümü üzerindeki “şüphe”leri artırdı.

Perinçek’e muhalefet yürütenlerin şüpheli ölümleri..,

Bu ilk değil... Perinçek’in siyasi hayatı devam ettiği sürece (maalesef) son da olmayacak... Ne hikmetse Perinçek’e muhalefet yürüten pek çok kişinin sonu “şüpheli” ölüm olmuştur:

İbrahim Kaypakkaya, Bora Gözen, Gani Bozarslan, Hasan Yalçın...

Kısaca anlatalım...

İbrahim Kaypakkaya:

İbrahim Kaypakkaya, 12 Mart’tan sonra Perinçek’ten ayrılıp TİKKO’yu kurmuştu. 12 Mart cuntası tarafından yakalandıktan sonra işkencede öldürüldü.

Saklandığı yerin jandarmaya Perinçekçiler tarafından söylendiği yıllardır anlatılır. Ayrıca o dönem Perinçek’in sağ kolu olarak bilinen Halil Berktay’ın Perinçek’e yazdığı bir mektupta İbrahim Kaypakkaya’yı öldürmeyi planladıkları anlatılır. (Bu mektup OdaTV.com’da da yayınlanmıştı. Ama ne hikmetse OdaTV. com Berktay’ın bu mektubu Perinçek’e yazdığının üzerinde hiç durmamış sorumluluğu sadece Berktay’a yüklemişti!)

Bora Gözen:

Bora Gözen, Perinçek’in 12 Mart döneminde lideri olduğu TİİKP’nin (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) önde gelen 5-6 isminden biriydi. 1973’te,

Filistin kamplarında öldürülen 8 Aydınlıkçıdan biridir. Aydınlıkçılar saldırıyı İsrail’in düzenlediğini söyler. Ancak ilginç olan bir durum var.

Bilindiği gibi, 12 Mart öncesinde Filistin kamplarına o kadar devrimci gitmişti. Ne hikmetse

İsrail bir tek Aydınlıkçılara operasyon düzenlemişti. Ve ne hikmetse Filistin’e giden o kadar Aydınlıkçı içinde bir tek Bora Gözen’in içinde bulunduğu grup hedef olmuştu. 

Şüpheleri artıran bir diğer unsur ise Bora Gözen’in Perinçek’e muhalif olması. Bora Gözen’in de Perinçek’e muhalefet yürütenler arasında yer aldığı, bu 
yüzden Kaypakkaya grubunu desteklediği ve Filistin’den dönünce Perinçek’ten ayrılmaya karar verdiği anlatılır. Hatta başka bir söylentiye göre, Filistin’de saldırıya uğrayan 8 Aydınlıkçının tümü hareketten ayrılıp Kaypakkaya taraftarlarına katılmaya karar vermişti! 

Gani Bozarslan: 

80 öncesi Aydınlıkçı hareket içinde muhalefet yürütmesiyle tanınan bir şairdi. Kürtçü yazar Mehmet Emin Bozarslan’ın oğludur. 
Mayıs 1978’de cesedi Üsküdar sahilinde bulundu. “Gizli bilgiler” yayınlamakla övünen ve siyasi cinayetlerin failleri hakkında doğru-yanlış yayın yapmayı çok 
seven Aydınlık ne hikmetse “Gani Bozarslan’ın katillerini bulacağız” açıklaması yapmasına rağmen bu konuya bir daha hiç değinmedi. 
Katilleri bir türlü bulunamayan Gani Bozarslan’ın babası Mehmet Emin Bozarslan oğlunun ölümünden hep Aydınlıkçıları sorumlu tuttu. Hatta bu konudaki 
iddialarını “Kalemim Silahımdır” kitabında uzun uzun anlatır. 

Hasan Yalçın: 

Aydınlık hareketinin kuruluşundan itibaren içinde ve önde gelen yönetici kadrosu içinde yer alan Hasan Yalçın, 12 Eylül’den sonra hep muhalif çizgiyi temsil etmişti. 2002’de kalp krizinden öldüğü açıklandı. Ne hikmetse Perinçek, 40 yıllık bu yol arkadaşının ölümünün ardından çıkan Aydınlık’taki başyazısında Hasan Yalçın’dan tek satır bile bahsetmedi. Aydınlık, bir “Hasan Yalçın özel sayısı” 
hazırlayacağını duyurdu ama o özel sayı hiç çıkmadı. Cenazeden bir hafta sonra ise Aydınlık’ta sadece cenazeye katılanların bir listesi yayınlandı. Ne Hasan Yalçın’ı anlatan değerlendirme, ne de tanıtan bir yazı!.. Anlaşılan Perinçek de Hasan Yalçın hakkında yazmamakta ısrar etmişti ki cenazede yaptığı konuşma metni “başyazı” olarak konulmuştu! (Perinçek’in Hasan Yalçın’a gösterdiği bu vefasızlık “Doğu Perinçek’in 50 Yılı” kitabında kupürleri ve belgeleriyle mevcuttur.) 

Sandık Cinayeti: 

Her ne kadar Perinçek ile direkt bir bağlantısı kanıtlamamış olsa da, Türkiye’de “sol içi şiddet”in ilk örneği olarak bilinen ünlü “Sandık Cinayeti”nde de Aydınlıkçıların rolü vardır. Sanıkların hemen hemen hepsi ya Aydınlıkçıydı ya da bir dönem onlarla birlikte hareket edip ayrılmış isimlerdendi. 
Hatta davanın firari sanıklarından birisi halen Perinçek’in genel başkan yardımcısıdır! 

Bütün bu ölümler ve son olarak Olcaytu’nun vefatı, Perinçek’e muhalefet yürütmek isteyenlere bir gözdağı. 

Perinçek partisindekilere iki seçenek sunuyor: “Ya liderliğimi kabul edin ya da çekip gidin.” Üçüncü bir seçeneğe imkan vermiyor!..

ÖZGÜR ERDEM 
05/07/2015
Türk Solu Dergisi
Sayı 491

http://www.turksolu.com.tr/dogu-perinceke-muhalefet-eden-oluyor/


..