BANU AVAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BANU AVAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2018 Çarşamba

ATATÜRKÇÜ DEYİP DURUYORUZ, PEKİ KİM BU ATATÜRKÇÜLER?

ATATÜRKÇÜ DEYİP DURUYORUZ, PEKİ KİM BU ATATÜRKÇÜLER?



Prof. Dr. Cihan Dura,
03-11-2018
ATATÜRKÇÜ DEYİP DURUYORUZ, PEKİ KİM BU ATATÜRKÇÜLER?
Bilimsel yaklaşım analiz ister, sınıflama ister. Yani gerçekliğini keşfedeceğimiz olgunun özüne girmek, yapısını görmek, oluşturucu ögelerini belirlemek, bunlar arasındaki sırayı, düzeni, ilişkileri görmek gerekir. Ancak böyle yapılırsa, nasıl bir olgu ile karşı karşıya bulunduğumuzu anlayabiliriz. Bu yaklaşımı en güzel ifade edenlerden en ummadığımız biri, Gazali, bakın ne demiş: Cevizi kırıp içine bakmayan, tamamını kabuk sanır.
Bu kural her alanda olduğu gibi “Atatürkçü” kavramı için de geçerlidir. Çünkü “Atatürkçü” dediğimiz kişilerin de, en mütevazısından en yetişmiş olanına, türleri, kategorileri vardır. Böyle hep genel bir terimle, “Atatürkçü” terimiyle yetinmek gerçekleri gizler; araştırma, eylem ve politika alanını daraltır. Bilimsel yaklaşım ise bize bir çözümleme, bir sınıflama yapmaya davet eder. Okuduğunuz yazının amacı budur, Atatürkçüleri kendi aralarında sınıflandırmaktır.
Ancak böyle bir denemeye girişmeden önce, konumuz açısından önemli olan bir kavram hakkında açıklama yapmamız gerekiyor; bu kavram ortak düşünme sistemidir.
Atatürkçülerin ortak bir düşünme zemini, bir düşünme sistemi olmalıdır. Atatürkçülerin “ortak düşünme sistemi” deyince ne anlaşılır, bu sistem nasıl öğrenilir? Bizim düşünme sistemimiz Atatürkçü Öğreti’dir, kısaca Ataöğreti’dir. Bu sistemi öğrenmek için, çok kitap okumak gerekir. Cumhuriyetimiz ve Atatürk üzerine çok daha fazla yapıt okumalıdır. Şu şartla ki, okuma sistemli, bir sıra ve düzen çerçevesinde yapılmalıdır.  Gelişigüzel, dereden tepeden okuyup bilgi biriktirme verimli olmaz.
Peki, kimlerin kitaplarını okuyacağız? Aklıma şu anda geliveren kimi yazarların adlarını vereyim, kuşkusuz başka yazarlar da var: Sina Akşin, Falih R. Atay, Banu Avar, Doğan Avcıoğlu, Metin Aydoğan, Necip Hablemitoğlu, Attila İlhan, Ceyhun A. Kansu, Ahmet T. Kışlalı, Sinan Meydan, Uğur Mumcu, Cengiz Özakıncı, Turgut Özakman, Mustafa Yıldırım… Bu ve diğer Atatürkçü yazarlarımızın kitaplarını sindire sindire okurken, bir yandan da, Atatürk’ün değişik alanlardaki fikir ve görüşlerine en kısa yoldan, sistemli olarak ulaşmak elbette mantıklı bir seçenektir. Bu takdirde, ATANAME iyi bir seçenektir.
Ancak bu faaliyet sırasında “münzevi” değil, “sosyal Atatürkçü” olmak gerekiyor. Bunun anlamı şudur: Asla yalnız olmayacaksın, arkadaşlarınla bir araya gelecek, gruplar, ekipler kuracaksın. Dayanışma, işbölümü ve birlik içinde hem kendini hem başkalarını yetiştireceksin. Çünkü ancak ortak düşünenler ki, bir araya gelir, birlik olur. Böylece hem Atatürk’ün birinci emelini, millî birliği gerçekleştirmiş olurlar, hem de birbirlerini yetiştirir, fikir üretir, büyük işler yaparlar.
Bu gerekli açıklamayı yaptıktan sonra, şimdi asıl konumuza geçebiliriz. Atatürkçüleri bir sınıflamaya tabi tutacağız. Benim önerim şöyledir:
- Yalancı Atatürkçü
- Gerçek Atatürkçü
 - Amatör Atatürkçü
 - Öğrenen Atatürkçü
 - İşçimen Atatürkçü
 - Halk dostu ve eğitmen Atatürkçü
 - Ergin Atatürkçü
 - Öncü ve kurmay Atatürkçü.

1) YALANCI ATATÜRKÇÜ
Önce eğriyi doğrudan ayıralım. Yalancı Atatürkçülerden Atatürkçü görünüp Atatürkçülüğü kendi veya çevresinin çıkarları için kullanan kişiler vardır. Bunlar sahte Atatürkçülerdir.
Halkını hâkir gören, halkı dışlayan, kulaktan dolma bilgiyle kendini Atatürkçü sanan kişiler ise sözde Atatürkçülerdir. Sözde Atatürkçü kendi kafasına göre, dağarcığındaki hazır bayat bilgiyi tekrarlar veya ona göre sonuçlar çıkarır, gelişigüzel konuşur ve yazar. Ona sormak gerekir: Mademki kafana göre, aklına geldiği gibi davranacaksın, o zaman neden “ben Atatürkçüyüm” diyorsun? Atatürk’ün görüşlerinden, hedeflerinden habersizsin. Yıllardır değişmeyen, kıt bilgi dağarcığınla, birkaç basmakalıp slogan ve davranışla yetiniyorsun, zamanını bomboş geçiriyorsun. Hayır, bu şekilde Atatürkçü olunmaz. Eğer gerçekten Atatürkçü isen, önce Büyük Önder’in ortaya koyduğu fikir sistemini öğrenmek, ona göre düşünmek, duyumsamak, iş yapmak zorundasın. Aksi halde -dediğim gibi- sen sözde, yüzeysel bir Atatürkçüsün.
2) GERÇEK ATATÜRKÇÜ
Gerçek Atatürkçüler en sadesinden en mükemmeline doğru, altı grupta toplanabilir.
a) Amatör Atatürkçü
Amatör Atatürkçü, adı üzerinde, Atatürk’ü bir hevesli olarak benimseyen kişidir. O sadece bir “taraftar”dır, bazıları bir “amigo” gibidir. Ona taraftar Atatürkçü de diyebiliriz.
Amatör Atatürkçü Büyük Önder’i, milletimizi genellikle lafla seven, fakat iş yapmayan biridir. Atatürk’ü tutar, ona saygı duyar; Cumhuriyetimize bağlıdır. Ancak, bu alanlardaki kültür düzeyi sığdır. Kendini yetiştirmemiştir, bazıları yetiştirmez de. Söylediği, yazıp çizdiği yavandır, hep aynı şeylerdir. Atatürkçe düşünemez, iş yapamaz. Mücadeleci değildir, olsa da üstünkörüdür. Birtakım basit eleştiri ve karşı çıkışlarla, mücadele verdiğini sanır. Çevresini etkileyemez. Diğer Atatürkçülerle bir araya gelemez. Atatürkçülerin “Ortak Düşünme Sistemi”nden habersizdir.
Acı olan şudur ki, “Atatürkçüyüm” diyenlerin büyük çoğunluğu amatör Atatürkçüdür. Rozetle, bayrakla, fotoğraf ve bayat sloganlarla yetinirler. Bununla birlikte, ne mutlu ki, içlerinde gelişme istidadı gösterenler de vardır. Aralarından öğrenen, işçimen ve eğitmen Atatürkçüler, bu sonunculardan da öncü Atatürkçüler yetişebilir.
b) Öğrenen Atatürkçü
Öğrenen Atatürkçüler Atatürk’ü ve Cumhuriyeti sevmekle, devrimleri savunmakla yetinmezler; aynı zamanda Atatürkçülüğü, Ataöğreti’yi öğrenmeye çalışırlar. Bildikleriyle yetinmez, Atatürkçülükle ilgili bilgilerini sürekli artırır, derinleştirirler. Faaliyetleri sistemli, düzenli ve ortaklaşadır.
c) İşçimen Atatürkçü
Öğrenen Atatürkçülerden bazıları zamanla işçimen Atatürkçü olur. İşçimen Atatürkçülerin, “öğrenen Atatürkçüler”den başlıca farkı iş yapmalarıdır, öğrendiklerini gerektiği her zaman uygulamaya koyarlar. Çalışkan, dinamik ve örgüt-severdirler. Atatürk’e ve Cumhuriyetimize yönelik saldırılara karşı çıkar, donanımlı olmaya çalışırlar. Bu alanda çevrelerini aydınlatırlar. Gerçeksever, gerçeği her ortamda ortaya koyan Atatürkçülerdir. Gerçekleri iyice öğrenip çevrelerine sürekli yayarlar.
d) Halk Dostu – Eğitmen Atatürkçü
Kimi Atatürkçüler de Halk Dostu Atatürkçülerdir. Halkını gerçekten seven, ona faydalı olmaya çalışan, Atatürkçülük yolunda iş yapan kişilerdir. Halk dostu Atatürkçüler yalnız bilgi sahibi olmayıp, aynı zamanda halka erişme, onunla kaynaşma eğilim ve yeteneğine sahiptirler. Onlara “eğitmen Atatürkçüler” de diyebiliriz. Halkla kaynaşan, onu anlamaya, ona bilgi götürüp aydınlatmaya, halktan esinlenmeye çalışan her kişi, eğitmen Atatürkçüdür. 
Öğrenen ve işçimen Atatürkçüleri “eğitmen Atatürkçü” olma yönünde teşvik etmek, özendirmek gerekir.
e) Ergin Atatürkçü
Bir yurttaşın düşünce, duygu ve davranışlarının oluşmasında “değerler”in çok büyük payı vardır. Değerler; bireyin nesneler, durum ve hareketler, fikir ve görüşler hakkındaki olumlu veya olumsuz yargılarını oluşturan kavramlardır. Atatürkçü düşüncenin de bağımsızlık, birlik, özgürlük, hak ve hukuk, dayanışma, değişim, akılcılık, gerçek, bilim, sosyal ahlak, çalışma gibi kavramlarla ilgili değerleri vardır. Bu değerleri bilmeyen, öğrenmeyen, benimsemeyen, düşünme, karakter ve eyleminin bir parçası haline getirmeyen, bu yönde gayret göstermeyenler gerçek Atatürkçü olamazlar. Bu ve benzeri değerlerle bütünleşmiş olanlar ise, ergin Atatürkçülerdir.  Öğrenen Atatürkçülerden bazıları, zamanla olgunlaşarak “ergin Atatürkçü” olurlar. Ergin “olgun, olgunlaşmış, kemale ermiş” demektir.
f) Öncü ve Kurmay Atatürkçü
Öncü Atatürkçü; Atatürk’ün görüşlerini çok iyi bilen, aynı zamanda onlara kolayca ulaşabilen, işleyen, kullanabilen, çevresine anlatıp yayabilen kimsedir. Türkiye bir sorunla mı karşılaştı, bir değerlendirme, bir çözüm önerisi mi gerekiyor? Öncü Atatürkçü derhal Atatürk’ün görüşlerine başvurur, onların ve kendi aklının ışığında konuyu irdeler, açıklar, çıkış yolu arar. Fikir oluşturur ve yayar, öğüt ve tavsiyelerde bulunur, iş yapar.
Öncü Atatürkçü yurtsever, bilinçli ve yol göstericidir. Sistemli düşünür, Atatürkçü düşünce sistemini başkalarına kolayca aktarabilir. Yurttaşlarını Atatürkçü Öğreti yolunda yetiştirip harekete geçirebilir. Öncü Atatürkçülerden en üst düzeyde, lider konumunda olanlar ise kurmay Atatürkçülerdir.
* * *
Bu denemeden şu iki sonuca ulaşıyorum:
-Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin asıl büyük düşmanı, en çok zararlı olanları bence yalancı Atatürkçülerdir. Gerçek Atatürkçüler bunu böyle bilmeli, yalancı Atatürkçülere karşı daima uyanık ve sak olmalıdır. Onları teşhis etmeyi görev bilmeli, halkımıza tanıtmalı ve onlara karşı yurttaşlarımızın uyanık olmalarını sağlamalıdır.
-Gerçek Atatürkçüler; en sadesinden başlayarak Atatürkçü olma yolunda her zaman daha ileri bir aşamaya ulaşmayı kendilerine baş hedef olarak belirlemelidir. Başka bir deyişle bir amatör Atatürkçünün gönlünde bir gün kurmay Atatürkçü olma hedefi bulunmalıdır.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL



ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL



25.08.2010 13:52

Hanefi Avcı ve kitabı bir işaret fişeğidir!

Eskişehir  emniyet müdürünün açıklamaları, Türk milleti,  yedi düvelce dayatılan bir referandum’un önünde diz çöktürülmüşken,  gündeme düşmüştür.
‘Haliç’de Yaşayan Simonlar. Dün Devlet Bugün Cemaat’ adlı kitaptaki açıklamalar, gidişata ‘DUR’ emridir. Yazarı,  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin halen görevde olan bir emniyet müdürüdür.  
Kitap, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm kurumlarına gizli bir örgütün sızdığını belgelemektedir. Bir suç duyurusudur!
BU KİTAPTAKİ AÇIKLAMALAR, BU HÜKÜMETİN İSTİFASINI GEREKTİRİR.
Hanefi Avcı’nın kitabında yaptığı açıklamalar eski istihbaratçı Mahir Kaynak’ın söylemiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin ‘KARŞI HAMLESİ’dir.
Emekli MİT görevlisi Kaynak, ‘……. kitabın yayınlanmasını bir karşı hamlenin ilk adımı sayıyorum. Bundan sonra kitapta ileri sürülen iddiaları destekleyecek birçok yeni verilerle karşılaşacağımızı ve buna başka güç odaklarının da destek vereceğini düşünüyorum. ‘ diyor. (Star gazetesi 22.8.2010)
Kitapta, 3 yıldır aralıksız sürdürülen bir hukuk skandalının en yetkin ağızdan deşifresi yapılmıştır. Bir emniyet müdürü,
‘Olay bir örgütün, cemaatin devlet içerisindeki elemanları vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir, karşımızdaki kişiler polis, hâkim ve savcı değil, örgütün / cemaatin elemanlarıdır. Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine getirmektedirler. İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkça gözükmektedir.’ demektedir.  
Özel yetkili mahkemelerin tüm hâkim ve savcılarının derhal emsali hâkim ve savcılarla değiştirilmesi gerektiğini, aksi takdirde cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatının güvencede olmadığını söylemektedir! 
Eskişehir Emniyet Müdürü  Hanefi Avcı:
‘Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan Fethullah Gülen cemaatidir, onlardan bilgi alan da, onlar adına konuşan da cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcısı numarasını artık kimse yutmasın, bu işler Emniyet ya da hukuk adına yapılmıyor, cemaatin planı ve programı doğrultusunda cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor.’ demektedir.
Türkiye’de adaletin  uzun zamandır çürümekte olduğunu, ama  bu süreçte yok edildiğini belgelemekte, ve eklemektedir:
‘Böyle giderse iş adaletten çıkacak ve insanlar silaha sarılacak.’  
Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Bütün bu açıklananlar uzun bir süredir belli bir kesim tarafından net olarak bilinmekle birlikte, Hanefi Avcı’nın, bir emniyet müdürünün, uzun ve itibarlı bir kariyer sahibi bir güvenlik görevlisinin bu açıklamaları, Türkiye’nin her köşesinde yankılanmalı, ayrıntılarıyla bilinmelidir.
Yaygın medya 3 maymunu oynasa da bu kitabı, bu açıklamaları her Türk vatandaşının bilmesi sağlanmalıdır.
Türkiye tarihinin en tehlikeli dönemecindedir. Yedi Düvel’in önümüze sürdüğü bu referandumla ‘altın vuruş’ planlanmıştır.
Bu referandum oyunu,  ABD damgalı bir cemaat ve bir terör örgütünün ASIL AMAÇLARINA ulaşmak için kullandığı bir arayoldur.
Asıl amaç, ‘Amerikan tipi islam’ ile halkın koyunlaştırılarak, başına her gelene kafa sallaması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin küresel çetenin bir eyaleti olması, kukla Kürdistan’ın petrol ve maden havzasına kurdurulmasıdır.
Bu referandum değil, Hasan Demir’in deyişiyle FEDE/RANDUM’dur.
Türk devletleri asırlardır, binlerce oyunu BERTARAF ederek bugüne geldi.
Hanefi Avcı ve açıklamaları bir işaret fişeğidir! Bu açıklamalar ve belgeler, onun gibi her şeyi bilen ama  susanlara konuşma gücü verecektir!
Ve 20 gün sonra, Türkiye’nin bekasına kastedenlere ‘HAYIR!’ denecektir.
ABD’ye ve içerdeki uzantılarına, Cemaate, PKK’ya, TESEV’e  ve batının tüm sırtlanlarına İNAT!







30 Nisan 2015 Perşembe

BANU AVAR, ATİLLA İLHAN VE KEMALİZM...


 BANU AVAR, ATİLLA İLHAN VE KEMALİZM...


Ulusalcı ve Kemalist çevreler Atilla İlhan’ın çok beğenirler. Özellikle İlhan’ın “Türk aydını” konusunda yaptığı kimi saptamalar birçok yazıyı süsler, dillerden düşmez.
Son günlerde Banu Avar çevresinde toplanarak yeni bir siyasi oluşum yaratmaya çalışan “Milli İrade Bildirisi” taraftarları arasında da bu Atilla İlhan aşkının en üst düzeyde olduğunu görüyoruz. Özelikle de Banu Avar’ın Atilla İlhan konusundaki tavrı dikkate değer ölçüdedir. “Atilla Abi”nin yeri başkadır!
Kendini topluma “Kemalist” olarak sunan ve 1938’i bir dönüm noktası olarak değerlendiren “Milli İrade Bildirisi” çevresinin bu Atilla İlhan tutkusu, acaba Kemalist ve ulusalcı söylemiyle ne derece bağdaşmaktadır?
Prof. Dr. Çetin Yetkin’in “Atilla İlhan Kemalist Değildi” başlıklı yazısını aşağıda sunuyorum.  Kemalist tutum ve ulusalcılık konusunda mangalda kül bırakmayan Milli İradecilerin ve özelikle de Banu Avar’ın bu konuda ne yorum yapacaklarını ise hiç merak etmiyorum!  Çünkü çoğunun “Kemalistliği” Atilla İlhan’ınki kadar bile değil ne yazık ki…      
Serdar Ant
  

ATTİLA İLHAN KEMALİST DEĞİLDİ!  / Prof. Dr. Çetin YETKİN -

Attila İlhan’ın ölümü üzerine hemen herkes onun nasıl ve ne büyük bir Kemalist /Atatürkçü olduğunu andı, durdu. Ama acaba Attila İlhan gerçekten de “Kemalist” miydi? Ben, Cumhuriyet’te çıkan iki yazımda bu konuya değinmiş ve örnekler vererek İlhan’ın Kemalist ilke ve devrimlerle ters düştüğünü belirtmiştim. Onun şimdi aramızdan ayrılmış olması, bu gerçekleri değiştirmese gerektir. Bu arada hemen belirteyim ki, bu kanımda yalnız da değilim. Örneğin; bu yazılarım üzerine gerek bana ve gerekse gazetenin 2.sayfa sorumlusu Sayın Sami Karaören’e ulaşan birçok Cumhuriyet okuru aynı kanıyı paylaştıklarını ve kutlamalarını bildirmiş oldukları gibi, gazetede okurların eleştirilerine açılan sayfada İlhan için aynı doğrultuda eleştiriler de yayınlanmış bulunuyor.
Attila İlhan’ın usta bir yazar ve konuşmacı olması, yazı ve konuşmalarında antiemperyalist söylemlere yer vermesi, bu çerçevede küreselleşmeye, Avrupa Birliği’ne gerçekten parlak yazı ve konuşmalarıyla karşı çıkıp, bunların içyüzlerini ortaya koyması, onun Kemalist olduğu sanısını uyandırmış olmalıdır. Ne var ki,Kemalist olabilmek için Kemalizm’in ilkelerini, devrimlerini ve uygulamalarını benimsemek, onlara sahip çıkmak gerekir. Oysa, İlhan, bu ilke ve devrimleri benimsemek, onlara sahip çıkmak şöyle dursun, onları, bilimsel gerçekleri de hiçe sayarak, acımasızca yermiş, eleştirmiş bulunuyor. Antiemperyalist olmak, Atatürk’ün başta gelen özelliklerindendir. Ama Atatürk, yalnızca antiemperyalist olmakla yetinmiş bir önder değildir; o, aynı zamanda Türkiye’yi dünden yarınlara taşıyan bir devrimcidir. O nedenle, yalnızca antiemperyalist olmak, Kemalist olmak için yetmez, onun devrimlerini de özümsemek gerekir. Ne var ki, İlhan, neredeyse tüm Atatürk devrim ve ilkelerine karşı çıkmış ve çok ağır eleştiriler yöneltmiş bulunuyor!
Atatürk’ün laik olduğunu kim yadsıyabilir, dahası laikliğe karşı çıktığını kim öne sürülebilir? Kaldı ki, ulus olmanın yolunun laiklikten geçtiği bilinmeyen bir olgu mudur? Atatürk’ün laiklik anlayışını biri kendince eleştirebilir ama hiç kimse onun laiklik karşıtı olduğunu öne süremez. Ne ki, İlhan’a göre Atatürk laiklikten yana değilmiş. İlhan, daha da ileri giderek, laikliği bir “marifet” olarak nitelendirmiş ve bu “marifet”in İsmet Paşa’nın işi olduğu öne sürmüş bulunuyor. Harf Devrimi, Kemalizm’in temellerindendir. Atilla İlhan, bunu da eleştirip durmuş, abece değişikliğinin halkı bir gecede cahil bıraktığını söyleyegelmiştir. Siz hiç, Harf Devrimi’ne karşı çıkacacak bir Kemalist/Atatürkçü düşünebilir misiniz?
Bununla da yetinmemiş Dil Devrimi’ne de ağır eleştiriler yöneltmiş, dahası Osmanlıcayı savunmuştur. Dil Devrimi’ne karşı çıkan birini Kemalist olarak nitelendirmek olanaklı mıdır?
Hele Harf Devrimi de, Dil Devrimi de, ulus olmanın onsuz olmaz koşullarından ve Türkiye Cumhuriyeti Atatürk ulusçuluğu temeli üzerinde kurulmuş iken!
Bu da yetmezmiş gibi, Osmanlı’nın “ümmet kültürü”nü, “ümmet dili”ni savunan, öven, canlandırmak isteyen, bunlar kopmuş olmaktan üzüntü duyan o değil miydi?
İlhan, kuşkusuz, Osmanlı’nın kozmopolit yapısını, bu yapı içinde egemen güçleri oluşturanların devşirmelerin, Rumlar’ın, Ermeniler’in, Yahudiler’in, Slavlar’ın, Boşnaklar’ın, Arnavutlar’ın v.b.nin Türk düşmanlığını, bunların biz Türkler’i “Etrak-i bi-idrak” (idraksiz/kafasız Türkler) olarak adlandırdığını, Osmanlı yazar ve şairlerinin yapıtlarında Türk’e sövüp saydıklarını; Atatürk’ün, Osmanlı’nın 600 yıldan beri Türk ulusunun üzerinde zorla egemenlik kurduğunu ve ulusun eylemli olarak ayaklanarak bu zorbaların elinden özgürlüğünü zorla geri alabildiğini söylediğini biliyordu. O zaman, nasıl olur da hem Kemalist/Atatürkçü ve hem de Osmanlıcı olunabilir? Hem “ulusçu” ve hem de “Osmanlıcı” olmak olanaklı mıdır? Ulusçuluk, 6 Ok’tan biri değil midir? Ama sanırım, onu Kemalist olarak görenlerin büyük çoğunluğu bu gerçekleri ya bilmiyor ya da her nedense görmezlikten geliyorlar.
Köy Enstitüleri, Atatürk’ün eseridir. Enstitüler’in kuruluşunu hazırlayan Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’dı. Tonguç, Atatürk döneminde bu amaçla göreve getirilmişti. Bunlar tarihsel gerçekler. Ne ki, Attila İlhan, Köy Enstitüleri’nin de amansız bir karşıtıydı!
Yazılarında sık sık Falih Rıfkı Atay’ı bu gibi yergi ve eleştirilerini doğrulatmak için tanık gösteriyordu. Ama nedense Atatürk’ün ölümünden sonra Atay’ın neler yapıp ettiğini —uyarılmasına karşın— hiç anımsamak istememiştir. Söz gelimi, Atay’ın Amerikan emperyalizmini savunmuş, sınıfsal sömürüye karşı çıkanları “kızıl kol teşkilatı”ndan olmakla suçlamış, toprak reformuna karşı çıkmış, paralı eğitimden yana olmuş, başta İlhan Selçuk olmak üzere Atatürkçü ve ilerici aydınları karalamış, faşist militanları ululamış, 1961 Anayasasını yerden yere vurmuş olması onu hiç rahatsız etmemiştir (bkz. 24.5.2005 günlü yazım).
Atatürk’ün Laiklik Devrimi’nin kilometre taşı olan Türk Medeni Kanunu’nun Tanzimatçı bir anlayışın, başka bir deyişle sömürgeleşmiş bir “zihniyet”in, sonucu olduğunu söyleyen de odur. (Cumhuriyet, 31.8.2005).
Attila İlhan, son yazılarından birinde Vahdettin’in Mustafa Kemal Paşa için idam fermanı çıkarmasının gerçek nedeninin, Paşa halk katında tanınmadığı için onu halkın gözünde kahraman göstermek amacıyla bu yola başvurduğunu yazdı. Vahdettin’in “hain” olmadığını öne süren Bülent Ecevit ise, CNN televizyonunda Attila İlhan’ı övdü ve 1970’lerdeki düşüncelerinde ondan ve Kemal Tahir’den esinlendiğini söyledi. Taha Akyol da 14.10.2005 günlü ve İlhan’ı öven “Sol Ve Osmanlı” başlıklı yazısında bundan söz ederek, Ecevit’in İlhan’dan nasıl esinlendiğine ilişkin örnekler verdi. Bakın, Ecevit, İlhan’dan nasıl etkilenmiş, işte eski başbakanın Atatürk Ve Devrimcilik adlı kitabından bir örnek:
“Örneğin bir şapka devrimi….. köylüye ne getirmişti? Ekonomik ve sosyal bakımdan ne getirmişti?” (1971, s.76).
Taha Akyol, Attila İlhan’ın bu konuda görüşünün de şu merkezde olduğunu, onun 10.11.2004 günü Vatan’da yer alan sözleriyle özetliyor:
“Şapka devrimi, dil devrimi, böyle sululuk olmaz.”
Ecevit, Vahdettin’i vatan hainliğinden aklıyor, devrimler konusunda İlhan’dan etkilendiğini söylüyor; İlhan, Vahdettin’i Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın neredeyse kahramanlarından yapıyor, şapka ve dil devrimini “sululuk” olarak niteliyor; Akyol da, bu nedenle her ikisini de övüyor!
Şu sorulabilir: “İyi ama, Gazi Paşa’yı öven o kadar çok yazı var ki! Ona ne diyeceksiniz?” Ben de, bu soruya bir başka soruyla yanıt vermek isterim: “Atatürk ilke ve devrimlerine eleştiri ve yergilerini araya sıkıştıracağı yerde, Atatürk’ü sürekli açıktan açığa eleştirip dursaydı, yerseydi, siz o zaman onun yazılarını okur muydunuz?”
Attila İlhan’ın yazarlığını, şairliğini övebilirsiniz ve gelin birlikte övelim. Antiemperyalist söylemleri için de övgüyü fazlasıyla hak ediyor. Ama ona Kemalist diyemezsiniz. Çünkü değildi.
Atatürk ilke ve devrimlerini eleştirip duran, yerden yere vuran, “sululuk” diye nitelendiren birine Kemalist/Atatürkçü demek, onu tarihe böyle geçirmeye kalkmak, en azından Attila İlhan’ın anısına saygısızlıktır.
Pekiyi, o anma törenleri, açık oturumlar… Neden?
Sanırım, tarih bu “neden”i açıklamakta bize yardımcı olacaktır: Galile, Engizisyon karşısında zoru görünce, “Dünya dönmüyor” deyivermişti. Tarihsel gerçek böyle demeseydi ama insanlar onun “Yine de dönüyor” dediğini hep sanıp dururlar. Çünkü zoru görünce gerçeği dile getirmeyip de tam tersini söylemesini ona yakıştıramamışlardır.
Sizler de antikemalist olmayı Attila İlhan’a yakıştıramadınız.

Müdafaa- Hukuk,
Aralık 2005, Sayı:87
..