Bölünme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bölünme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2019 Cumartesi

PKK ile Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi, BÖLÜM 4

PKK ile Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi,  BÖLÜM 4 


            Şimdi bugün barış derken açık açık PKK ile müzakereler ile elde 
edilecek “kirli barış” karşılığında Türkiye’nin AKP eli ile vereceklerimizi 
sıralayalım.

            1) Öcalan kısa bir süre sonra  serbest kalarak BDP’nin genel 
başkanlığını üstlenecek ve muhtemelen adına eyalet denilecek olan federal 
bölgenin valisi olacak.           

           2) Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan vs bütün PKK liderleri 
Kandil’den Diyarbakır’da zafer kazanmış komutanlar gibi girecek ve kısa bir süre 
sonra Ankara sokaklarında görülecekler.

            3) Adına demokratik özerklik denmeden Büyükşehir belediyeleri 
yasasında valinin seçimle geleceğine dair bir değişiklik yapılacak, kaynakların 
kullanımı üzerinde Ankara’nın denetimini düzenleyen madde kaldırılacak, Türkiye Avrupa Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldıracak, federasyon adı 
konulmadan federal sisteme geçilecektir. Bu kısa süre devam edecek süreci eyalet sistemine geçiş izleyecek.

           4) Kürtçe eğitim yasalar ile düzenlenecek.

           5) Anayasada Türk Milleti kavramının yer almaması çok büyük bir 
ihtimaldir. 
Alsa bile anlamını yitirmiş, içi boşaltılmış ve ilk fırsatta değiştirilebilir olacaktır. Türkiye’de iki milletin varlığı fiilen kabul edilmiştir, büyük bir ihtimal ile hukuken de kabul edilecektir. 

           6) Türk bayrağı, Türkiye bayrağına, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye 
Silahlı Kuvvetlerine, Türk Milli takımı, Türkiye milli takımına dönüştürülecektir.

               Bütün bu adımlar Türkiye’nin ilk sarsıntıda parçalanmasının temellerini atacaktır. Ülkemizin doğusu ve batısı arasında büyük bir gerginlik doğacak, karşılıklı şüpheler gelişecektir. Henüz durumun tam anlamı ile farkında 
olmayan Türk Milleti “acının sonradan çıktığını” görecektir.

Bu düşünce ve duyguların iç muhalefet duygusundan kaynaklanmadığının, başka yerlerden de böyle göründüğünün en açık göstergelerinden birisi Taşnak Partisi Erivan temsilcisi KiroManoyan’ın kısa bir süre önce yaptığı şu açıklamadır: “Ermenistan’ın iade edilmesini istediği topraklar şu anda Türklerin egemenliği altında. Yarın bizim iade edilmesini talep ettiğimiz topraklar Kürtlerin eline geçerse onlardan geri vermelerini talep ederiz. Bölgemizde gerçekleşebilecek köklü değişimleri seyirci olarak izleyebileceğimiz gibi, gidişatı yönlendirmek elimizde. Gelişmeleri yakından takip ederek hareket etmeliyiz.”

             Bu çerçevede Kültür Bakanı Ömer Çelik, Türkiye’den ayrılan 
Ermenilere yapmış olduğu geri dönün çağrısı bir başka anlam mı kazanmaktadır? Bu meşru bir sorudur. Ömer Çelik Agos gazetesine verdiği demeçte şöyle demektedir: 
“Çağrı yaptıklarımıza şöyle dedik: Unutmayın ki, sizin yaşadığınız acıların 
yakın zamanda benzerini yaşamış bir kadro yönetiyor Türkiye’yi.”[20]

              Üstelik PKK ortadan kalkacak mı?Aysel Tuğluk bu soruya şu cevabı 
verdi: “En az önümüzdeki çeyrek asır boyunca Kürtlerin var olduğu her yerde 
PKKda çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı. İran’da yakın 
gelecekte tekrar silahlı.” Bu açıklamadan çıkaracağımız sonuç şudur. Kandil, 
cephe gerisi Türkiye’ye taşınacak ve Suriye ve İran yeni cepheler olacak. PKK 
Türkiye’nin başını belaya sokmaya devam edecektir. 

       BÖYLE OLMAK ZORUNDA MI? 

      AKP iktidarı 2002 sonu/ 2003 başında terörün bitme noktasına geldiği bir 
Türkiye devralmıştır. Öcalan, İmralı’nın derinliklerinde unutulmuştu. PKK, Kuzey 
Irak’ta Türkiye tarafından desteklenen KYB ile çatışma içinde idi.  Bugün, 2013 
başında Türkiye’yi yendiğini düşünen, Kuzey Irak’taki gücüne Kuzey Suriye’yi 
eklemiş bir PKK, AKP’yi 10 yıldan bu yana iktidarda tuttuğunu düşünen bir 
Öcalan, morali bozulmuş, çatışma isteği kırılmış, yargılanan ve sorgulanan bir 
Türk Ordusu ve PKK’yı yenme inancına ve iradesine sahip olmayan bir AKP Hükümeti vardır. 10 yılın sonucu budur.  

         PKK ile müzakere Türkiye’yi etnik bir cehenneme, bölünmeye götürecek 
tek yoldur. Çünkü Öcalan ve PKK insan hakları ve demokrasi mücadelesi değil, 
toprak ve egemenlik mücadelesi vermektedir.  Türkiye müzakereler ile bu yola 
girmiş ve düşünüldüğünden daha hızlı ilerlemektedir.

         Oysa PKK ile müzakere tek yol değildir. Türkiye, PKK ile müzakere 
etmeden de PKK’yı aşabilir. Türkiye’nin PKK ile yapacağı tek görüşme örgütün 
teslim görüşmeleri olmalıdır. Bu noktaya ulaşılması kolay değildir ancak bu 
hedef uğrunda verilecek mücadeleye değer. 

          Terör örgütleri ile müzakere eden devletler müzakerelerden bir hayır 
görmemişlerdir. IRA ile masaya oturan İngiltere, birliğini korumak konusunda 
nasıl zaaf içinde olduğunu göstermiştir. Bu zaaf bugün İskoçya’nın İngiltere’den 
300 sene birlikten sonra ayrılması sürecini tetiklemiştir. Gelecek 10 yıl içinde 
Kuzey İrlanda’da İngiltere’den kopacak ve İrlanda Cumhuriyeti ile birleşecektir. 
ETA ile görüşmelerde Bask’ın İspanya’dan ayrılma sürecini durdurmamıştır. Bugün Katalanlar da güçlü bir şekilde İspanya’dan ayrılmak istemektedirler. Özetle, terörle müzakere terör örgütüne teslim olmak demektir. AKP bugün terör örgütüne teslim olmuştur.

         Türkiye PKK terörünü aşabilecek güçte bir ülkedir. Bunun için gereken 
iktidarda PKK’yi yenme ve aşma konusunda kararlı ve bilgili kadronun olmasıdır. 
Terörle mücadele bir irade savaşıdır. Terör örgütü Türkiye’yi yenemeyeceğini 
bilir. Ancak Türkiye’yi yöneten kadroların iradesi zayıf olur ise örgüt istediği 
sonucu alır.

          Terörle mücadelede sert güç unsurları ile yumuşak güç unsurları 
birlikte kullanılmalıdır. Sert güç, asker, polis, istihbarat ve yasaların etkili 
bir şekilde kullanmasının oluşturduğu güçtür. Yumuşak güç ise sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik olmak üzere diğer güç unsurlarıdır.  Bu iki güç unsurunun birlikte kullanılmasına “akıllı güç” kullanımı denilir. PKK akıllı güç ile 
aşılabilir.  PKK ile mücadele sürecinde devletin üç hedefi olmalıdır. İlk iki 
senede,

1) PKK terör örgütünün çatışma iradesini kırmak,

2) Halkı terör örgütünün baskısından kurtarmak ve

3) Bu iki seneyi, bölgesel ve milli rehabilitasyon dönemi izlemelidir. Çünkü 
terör örgütü, hem Güneydoğu Anadolu bölgesinde insanlarımıza hem de bütün 
yurdumuza çok ağır zararlar vermiştir. Bunların aşılması için bir zamana ihtiyaç 
olacaktır. Bu noktada çok boyutlu, entegre ve milli bütünlüğümüzü tekrar 
sağlayacak bir proje gerçekleştirilmelidir.

          “PKK’yi son bir adam kalıncaya kadar mı öldüreceksiniz?” şeklinde 
sorular ortaya atılıyor. İnsanlık tarihinde hiç son adamın öldürülmesi ile biten 
savaş yoktur. Yenilgi direnme iradesinin ortadan kaldırılmasıdır. Bir terör 
örgütünü yenmek için,

1) Terör örgütünün hareket alanı ve eylemleri minimuma indirgenir.

2) Çatışmanın ekonomik kaynaklarının ortadan kaldırılır veya etkili bir şekilde 
azaltılır.

3) Çatışmayı sürdüren lider kadroları yok edilir.

4) Çatışmada kendisini destekleyen ülkelerin veya çevrelerin desteğinin kesilir.

5) Ve en önemlisi, devleti yenemeyeceğini, verdiği mücadelenin umutsuz olduğunu görmesi ile yenilir.

               PKK bu şekilde yenilir. Şimdi bu beş ilkeyi aşağıda daha geniş 
bir şekilde açıklayalım.

              1) PKK’nın bütün eylemleri Kuzey Irak’tan, Türkiye-Irak sınırının 
Irak tarafındaki 5-25 kilometrelik bir bölgeden kaynaklanıyor.Batıdan doğuya 
Sinat, Haftanin, Metina, Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk bölgeleri Türk Ordusu 
tarafından işgal edilmelidir. Türk Ordusu bu bölgede bir tampon bölge yaratarak 
yerleşmelidir. Sınırın Türkiye tarafında ise Şırnak-Hakkari-Van illerinde sınıra 
25 kilometre olan bütün yerleşim yerleri boşaltılmalı ve insansızlaştırılmalı dır. 
Böylece PKK ile Türkiye arasında 50 kilometrelik bir alan oluşacaktır. 
Türkiye içine sızmalar ortadan kalkacak. Bu süreçte, mücadelenin şiddetini yükseltip, profili düşürülecektir. Terörle mücadelede yoğun ileri askeri teknolojiler kullanacaktır. Terörle mücadelede TSK’yı mümkün olduğunca geri plana çekip, Jandarmanın terörle mücadelede uzmanlaşmış kadrolarını daha da etkili bir şekilde takviye ederek, alan hakimiyeti tekrar kurulmalıdır. Kandil Dağı ile  Türk Özel Kuvvetleri’nin ve Türk Hava Kuvvetleri’nin tatbikat alanı haline getirilmelidir.

             2) Terör finanse edilebildiği sürece devam eder. Terörle mücadelede 
özel kuvvetler kadar önemli olan bir güç de terörle mücadelede uzmanlaşmış 
finans uzmanları ile gümrük uzmanlarıdır. Hakkari-Van ekseninden başlayarak, 
PKK’nın bütün ekonomik kaynakları kesilmelidir.

             3) Türkiye PKK’nın dağdaki elemanlarını değil,  dünyanın değişik 
yerlerindeki lider kadrolarını hedeflemelidir. Öcalan’ı yakalayan, Sakık’ı 
yakalayan Türkiye, isterse Karayılan’ı, Kalkan’ı, Bayık’ı da yakalayabilir veya 
öldürebilir. Türkiye şimdiye değin bunu neden yapmamıştır? Çünkü, uzun yıllardan bu yana Türkiye’yi yöneten siyasi kadrolar, PKK liderlerinin öldürülmesi durumunda PKK’nın da kendilerini hedef alacağını düşünerek, korkmuş ve Türk devletinin elini ayağını bağlamışlardır.

         4) PKK’ya dolaylı ve dolaysız destek veren ülkeler yıldırılmalıdır.

         5) Sonuçta PKK, Türkiye’yi yenemeyeceğini anlayacaktır. Lider 
kadrolardan yakalanmayanlar veya canlı kalanlar, Türkiye’nin şartlarını sormak 
için Ankara’ya müracaat edeceklerdir.

          Sonuç

           İçinden geçtiğimiz günler de MHP’li, CHP’li, AKP’li ve diğer 
partilerden bütün yurttaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti devletine sahip çıkma 
zamanıdır.

          Böyle bir zamanda yapılabilecek en kötü şey “elimden ne gelir?” diye 
hiçbir şey yapmadan oturmaktır. Türk Milleti Sakarya Savaşı öncesinde elindeki 
avucundaki her şeyi ayni ve nakdi, Eskişehir-Kütahya muharebelerinde yenilerek geri çekilen Türk Ordusu’nu yeniden inşa etmek için Ankara Hükümetine vermektedir.

           Bundan sonrasını Turgut Özakman’ın “Çılgın Türkler” kitabından 
okuyalım: “EMİRDAĞ KAYMAKAMI vakit geçirmeden İlçe Vergi Kuru­lunu kurdu.Kurul kaymakamın odasında toplandı.Kurul üyeleri bu hayati sorumluluğun altında ve halktan iste­nen özverinin büyüklüğü karşısında sersemlemişlerdi. Üyelerin çoğu ümitsizdi. Kaymakam halkın nasıl davranacağını kestiremediği için yalpalıyordu. 

Emirde, "Kurullara her şey makbuz karşılığı teslim edi­lecek, ne teslim 
edilmişse bedeli ilerde ödenecek" deniyordu ama acaba halk inanır mıydı 
buna?Anadolu, Osmanlı tarihçilerinin 'büyük kaçgun' adını verdikle­ri on yedinci 
yüzyıl sonundaki kargaşa döneminden beri devlete gü­venmez olmuştu. Can ve mal güvenliğini sağlayamayan devlet, eşkı­yanın yağmaladığı köyleri bir de vergi 
almak için kendi zorlayıp inletmişti. Bu yüzden birçok büyük, bayındır, zengin 
köy parçalanmış, köylüler kel tepelere, kuytu vadilere, orman içlerine göçmüş, 
böyle­ce devletin ve eşkıyanın gözünün önünden, elinin altından, yolunun 
üzerinden kaçmıştı. Kaçamadığını anlaması uzun sürmeyecekti. Eski devlet bugüne kadar, bir şey vermeden, mal ve can vergisi isteye gelmişti. Şimdi yeni devlet de istiyordu.

 Bunları konuşurlarken birden odanın kapısı küt diye ardına ka­dar açıldı. 
Kapının çerçevesi içinde Emirdağ'ın delisi Battal belirdi. Bağırdı:

" Selamünaleyküm!"

 Kaymakam öfkelendi:

" Ulan deli, baksana çalışıyoruz. Çık dışarı!"

" Kızma beyim, biliyorum, onun için geldim. Duydum ki Kemal'in askeri çıplakmış. 
Allah şahidimdir üzerimdekinden başka çamaşırım yok. Çoraplarımı getirdim. Şimdi yıkadım, temizdir."

 Yaklaşıp masanın üzerine bir çift ıslak yün çorap koydu. Çarıklarını sıyırıp 
odanın ortasında bıraktı:

" Aha bunlar da çarıklarım. Haydi kolay gelsin!"

 Çıplak ayak, huzur içinde yürüyüp çıktı. Kapıyı gümleterek kapadı.

 Üyelerin dilleri tutulmuştu sanki. Kaymakam, "Halktan kuşku­landığımız için 
tövbe edelim beyler.." dedi, "..Deli Battal gibi bir ga­ribin bile yüreği 
köpürdüyse, tekmil halk ayaklanacak demektir. Hız­lanalım.”

Evet, içinden geçtiğimiz dönem Türk Milletine söylenen “PKK’ya taviz vermedik” 
yalanı ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin federalleştirilerek Güneydoğu 
Anadolu’da federe bir PKK Kürdistan’ı kurmasürecinin hızla ilerlediği bir 
dönemdir. Bu projenin destekleyicileri arasında dışarıda ABD vardır, AB vardır, 
içeride bütün ekonomik, politik, medyatik gücü ile AKP iktidarı vardır.

        Böyle bir güç ittifakı karşında tek başına MHP’nin mitinglerinin, 300 
aydının imzasının ve toplantılarının, CHP’nin karşı çıkışlarının, Türk Ocakları 
şubelerinin konferanslarının sonuç alma şansı yoktur. Böyle bir güç ittifakını 
yenecek kuvvet ancak Türk Milletinin anayasasını korumak, milli birlik ve 
beraberliğini savunmak için ayağa kalktığı zaman ortaya çıkacak güçtür. Her 
yurttaş, partilerden, derneklerden, hiç kimseden bir şey beklemeden bir şeyler 
yapma arayışı ve çabası içinde olmalıdır. Herhangi bir örgüt, parti, önderlik 
yapacak birisini beklemeden herkesin tek başına yapabileceği demokratik 
muhalefet girişimleri vardır.

Nasıl mı?

        1) Süreci mümkün olduğunda yakından ve değişik kaynaklardan izleyin ve 
bilgilenin. Sanal ortamda veya gerçek yaşamda süreci birlikte izleyeceğiniz bir 
grup oluşturun. Böylece daha fazla bilgi akışı, gözden fazla bir şeyin kaçmaması 
gibi bir fayda ortaya çıkacaktır. Üstelik bu tür temaslar sağlıklı gerekçeler 
üretmenize yardımcı olacaktır.

        2) Kafası karışık bir arkadaşınıza gerçeği anlatın. Unutmayın, siz ona 
gerçeği bir kez anlatacaksınız ancak ona değişik kaynaklardan yalan yüzlerce kez anlatılacak. Hemen anlamasını, kabul etmesini beklemeyin. Size karşı çıkar iken ileri sürdüğü gerekçeleri teker teker sabırla çürütün. Kavga eder gibi, onu 
yenmek amacı ile değil, onu kazanmak adına yapın bunu. Olmuyor demeyin ısrar edin. Kazandığınız herkes müzakere ve teslimiyet cephesinden alınmış Türk Milleti adına kazanılmış bir kişidir.

        3) Kafası karışık bir komşunuzun evine akşam ziyaretine gidin ve 
doğruları ikna oluncaya kadar gidip gelerek izah edin. Unutmayın sizinle benzer 
düşünenler ile bu meseleyi tartışmanızın bir faydası yok mesele kararsız, kafası 
karışık veya kafası çelinmiş olanları ikna etmek, gerçeği göstermektir.

       4) Televizyon kanallarının tek yanlı yayınlarını protesto edin ve telefon 
ederek protestonuzu bildirin. Her evden bir telefon gitse telefonlar kilitlenir. 
Başka kim yapar ki demeyin. 300 aydın imza attı yer yerinden oynadı. Bazen küçük bir telefon çevirme hareketi önemli sonuçlar doğurabilir.

        5) Köşe yazarlarına e posta atın, mektup yollayın, telefon edin. 
Görüşlerinizi soğukkanlı ancak ısrarlı ve kararlı şekilde anlatın.

        6) İlinizin milletvekillerini özellikle de AKP milletvekillerini arayın 
ve endişelerinizi anlatın.

       7) Twitter ve facebook çok etkili bir şekilde kullanılabilecek iki sosyal 
medya aracıdır. Bu araçlarda düzenlenecek ve bir süre sonra tekrar 
canlandırılacak kampanyalar ile kamuoyu uyanık tutulur. Twitterda T.C. 
kampanyası hükümeti geri adım atmaya zorlamıştır.

        8) Milli sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen konferans ve 
panellere muhakkak gidilmeli ve giderken  yanınızdakonuya uzak bir arkadaşınızı muhakkak götürmelisiniz.

        9) Yaşananları anlatırken, çelişkileri gözler önüne serin. Örneğin, 
Başbakan Erdoğan Suriye’de Esad’ın bebek katili olduğunu ve Allah’ın 
intikamından kaçamayacağını söylüyor. Öte yandan kendisi Türkiye’de akil adamlar aracılığı ile Öcalan’a “bebek katili” demeyin telkininde bulunurken, Öcalan ve PKK ile helalleşmeden bahsediyor.

      10) Yaşananları anlatırken, sorular sorun. “Pazarlık yok deniliyor peki PKK 
neden çekiliyor? Öcalan serbest kalmadan terörü neden bitirsin?” veya 
Erdoğan, Balıkesir’de genel af yok ancak devlet kendisine karşı işlenen suçları affedebilir diyerek neyi kastetti? Öcalan devlete karşı suçlardan içerde değil mi?” sorulabilecek bir başka soru, “Başbakan neden eyaletlerin kurulması gerektiğinden bahsetti ve Osmanlı’da da Kürdistan diye eyalet vardı açıklamasını yaptı? Acaba yine Kürdistan diye bir eyalet mi kurulması hedefleniyor?” Bu ve benzeri soruları çoğaltarak sorun. Bırakın karşınızdakiler cevaplasın.

      Gün Milli Demokratik direniş ve mücadele günüdür.

[1] İsmail Hakkı Danişmend, Tarihi Hakikatler, Tercüman tarih ve Kültür yayınları, I, Birinci Cilt, İstanbul 2002, s.201

[2] Sadi Somuncuoğlu, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Hangi Milletin Devleti, Milli Düşünce Merkezi yayınları, Ankara 2012, s.14

[3] Suna Kili-Şeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1985, s.96’dan nakleden, S. Somuncuoğlu, age, s.18

[4] İHA, 5 Mayıs 2013

[5] Sadi Somuncuoğlu, Devletlerimiz ve Anayasalarımız, Milli Düşünce Merkezi, Ankara 2013, s.13

[6] Taraf, 3 Mayıs 2013s

[7] Taraf Gazetesi, 11  Mart 2013

[8] Sözcü, 28 Nisan 2013, Necati Doğru, “Dün kan akıtıcı, bugün yeni devlet adamı”

[9] Sözcü, 30 Nisan 2013, Emin Çölaşan, “Terörist konuştu”

[10] Vatan, 30 Nisan 2013, “Ankara’yı gerecek 3 şart”

[11] Taraf, 23 Nisan 2013

[12] Star, 1 Mart 2013

[13] Hürriyet, 4 mayıs 2013, “PKK ne zaman silah bırakır bilmiyorum”

[14] Sözcü, 12 Mart 2013

[15] Hürriyet, 4 Mart 2013, “Öcalan özgür olacak”

[16] Taraf, 11 Mart 2013, “Neşe Düzel ile söyleşi:Sansür sürerse çözüm olmaz”

[17] Cumhuriyet, 4 Mart 2013, “Af gündemde mi?”

[18] Taraf, 11 Mart 2013

[19] Sözcü gazetesi 19 Nisan 2013

[20] nakleden Yeniçağ, 26 Nisan 2013, “Kürt-İslamcı Bakan, Türklüğü hedef aldı”

Turan / Turan / 16 Mayıs 2013 - 12:21
Çok Teşekkur ve tebrik ederiz sayın Özdağ. Allah razı olsun kalemine yüreğine sağlık.

  Vatan için birlik olalım , oyunlara gelmeyelim. / Bayram EKİNCİ / 14 Mayıs 
  2013 - 13:17

  Türkiye üzerinde son yıllarda oynanmak istenen ve gerek yönetimi , gerekse 
  halkın birlik ve beraberliğini karamsarlığa sevk eden oyunlar ve düşünceler 
  ,bu tür gerçek düşünce ve belgeler sayesinde gün yüzüne çıkmıştır. 

Artık İKTİDAR ' a kimse inanmaz

 MHP ne yapıyor / nebi dinç / 10 Mayıs 2013 - 14:04

  Allah aşkına sizler boş durmuyorsunuz da şu MHP ne yapıyor sadece mitingle 
  olmaz, her TV çıkışlarında mutlaka bunları ekranlardan sormalı

Ümit Özdağ
uozdag61@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  Büyük İtiraf Geldi: AKP Toprak Verdi 
  Türkiye Musul’a Girecek mi ? 
  Öcalan'ın 10 Maddesinin Genel Seçimler İle İlgisi 
  HOCALI SADECE HOCALI DEĞİLDİR - Türk Katliamının Son Durağı Hocalı 
  Suriye’de Toprak Kaybetmedik, Peki Ege’de 
  Kesnizani Tarikatı veya Büyük Bir Örtülü Operasyon 
  Ortadoğu’da Bir Yeni Yenilgi: Süleyman Şah’tan Geri Çekilme 
  Ayn El Arap’ta Bilmediğimiz Neler Oluyor? 
  Ortadoğu’da Sınırlar Değişirken Casuslar 
  Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ, saat 20:00'de Habertürk TV'de Enine Boyuna Programı'nda...  
  Gerilla ve Kontrgerilla Savaşı 
  Türk Deniz Kuvvetlerine Yapılan Saldırının Sonucu Ne Olmuştur? 
  Kudüs’te Son Türk Askeri 
  Türk Milleti Türkiye’nin Bölündüğünü Görmüyor mu? 
  Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu Şekillendirme  Peşinde 
  Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler 
  PKK Müzakereleri, Ayn El Arap ve Bölgesel Değerlendirmeler 
  Amerika Fransa’ya Nükleer Saldırı Yapmayı mı Planladı? 
  Devrimci Selefilik Antiemperyalist mi? 
  Paris’te Olanlar 
  Erdoğan Yönetimi ve Avrupa Ne Diyor? 
  Son Terörist Eylemler Ne Anlama Geliyor? 
  2015’de Batı-Erdoğan İlişkilerinde İki Muhtemel Yol 
  Çocuk Katilleri İçin İdam Cezası Adil Bir Cezadır 
  AKP Hükümetinden Peşmergeye IŞİD'e Karşı Silah Yardımı 
  Cizre’de Gerçekten Ne Oldu? 
  İç Güvenlik Yasa Tasarısı 
  PKK ile Müzakere Süreci Konusunda Bir Eleştiri 
  Kürt Devletini Kim Kuruyor? 
  Hadi Beşar Esad’ı Devirdik… 
  Jandarma Genel Komutanlığı Türkiye'ye Lazım 
  Tunceli’de Ne ve Neden Oldu? 
  Politikleşmiş İstihbarat ve Milli Güvenliğe Etkisi 
  Mustafa Kemal Atatürk ve Aleykümselam- Rahmetle Anıyoruz... 
  Türkiye’nin Önünde Başka Seçenek Yok mu? 
  Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri Müdahale 
  PKK Konusunda Meselenin Özünü Konuşmak 
  PKK Neden Sivil Kıyafetli Askerlerimizi Şehit Ediyor? 
  AKP, PKK İle Değil Jandarma İle Mücadele Ediyor 
  ABD-PKK Askeri İşbirliği Ne Anlama Geliyor? 


Ahlatlıbel Mah. 1825 Sokak No: 60 İncek/Çankaya/Ankara 
 Tel: +90 312 489 18 01 | 
Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | 
Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 
Yazılım & Tasarım: Mahmut ÖZDEMİR


***

20 Haziran 2016 Pazartesi

Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri Müdahale


Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: 

PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri Müdahale


Yazar: Ümit Özdağ
06 KASIM 2014 PERŞEMBE

Şehirlerimizde askerlerimiz kafalarına sinsice kurulan pusularda ateş edilerek öldürülmekte, asker eşleri evlerinde tehdit edilmekte, devlet memurları saldırılardan zırhlandırılmış otobüslere binerek korunmaya çalışılmaktadır. 

Böyle bir ortamda Başbakan A. Davutoğlu, PKK Açılımını Ortadoğu’nun büyük başarı hikayesi olarak nitelendirse de, aslında bu nitelemenin hikaye olduğunu Afyon’da devam eden AKP kampında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile açılımın gittiği noktadan endişe duyan AKP’li milletvekilleri arasındaki tartışmanın niteliği gösteriyor. Bu tartışmada Y. Akdoğan, hem milletvekillerini “kaydettim ileride değerlendiririz” diye tehdit ediyor, hem de “Ben açılımdan sorumlu bakan” değilim diyerek, açılım ile arasına mesafe koyuyor.

Öte yandan bir AKP Milletvekili: "Bizim can güvenliğimiz yok. Vatandaş ne yapsın? Alanda hakimiyet devletin elinden gitti. Evime, havaalanına rahat gidemeyeceksem bu çözüm süreci nasıl yürüyecek?" diye soruyor. AKP Şırnak milletvekili Emin Dindar ise, "Bir kardeşimi şehit verdim. Evimi taradılar. Şimdi beni öldürmeye gelirlerse ne yapacağım?” diye soruyor. (Sözcü, 4 Kasım 2014) Bakan Y. Akdoğan ile milletvekili Şamil Tayyar arasında sert bir tartışma olurken, Mehmet Metiner de Aydoğan’a itiraz ediyor. AKP’li milletvekilleri gidişten endişeli bir şekilde, "HDP ve Öcalan’ın samimi olmadıklarını" ve "Açılım ile ilgili alınan kararların milletvekillerine bildirilmediğinden" şikayet ediyorlar. (Hürriyet, 6 Kasım 2014)

AKP’li milletvekillerinin PKK Açılımı ile ilgili endişelerini artıran, Başbakan Başdanışmanı Etyen Mahçupyan’ın “PKK’nın bölgede alan hakimiyeti kurduğu, şehirlere hakim olmaya başladığı, kamu düzeninin devletin değil, PKK’nın elinde olduğu ve PKK’nın bu süreçte güçlendiği” şeklindeki açıklamasından çok, bizzat İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın 2 Kasım 2014’de Afyon’daki AKP kampında yapmış olduğu açıklamadır. Ala şöyle diyor: “Bu süreçte alan hakimiyetinin kaybedildiği zamanlar oldu. Hakimiyeti sağlayamadığımız zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye başladılar. Bölgede devletin devlet olması gerekir. Tedbirler alınsın. Yoksa iş tersine dönecek.” (Aydınlık, 3 Kasım 2014) Durumun ne kadar vahim olduğunu önlemleri alması gereken makamda olan bakanın bu şekilde ifade edişi endişeleri daha da artırmış olsa gerek. Gerçi, Ala’nın daha sonra  bir Doğulu milletvekiline “ Devlet arslan gibidir, uyur gözüküyor. Sonra tahrik edilirse insanı parçalar” diyerek, endişeleri yatıştırmak istediği anlaşılıyor.(Sözcü, 4 Kasım 2014)

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da endişesini: "Süreç biterse HDP de Öcalan da AK Parti olarak biz de bunun altında kalırız" diyerek ifade ediyor. Öte yandan PKK Açılımını Ortadoğu, özellikle Irak-Suriye eksenindeki gelişmeler ile birlikte değerlendiren Cumhurbaşkanı, alışılmadık bir şekilde şöyle konuşuyor: “Ne içerideki ihanet şebekelerine (müzakerelerin sürdüğü PKK ve HDP’yi kastediyor) ne de dışarıdan (ABD’yi kastediyor) gelen algı operasyonlarına Türkiye boyun eğecek, eyvallah diyecek bir ülke değildir. Sevr Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz.” PKK Açılımının sahibi Erdoğan’ın bu durumun vahametini gösteren ve Davutoğlu’nun ileri sürdüğünün aksine başarı öyküsü olmadığını ortaya koyan  açıklamasını, HDP’ye yönelik “Sabrımız da bir yere kadar” mesajı izlemiştir. Erdoğan, HDP’ye kamuoyu önünde bu mesajı verirken, Öcalan’a da gizlice Ahmet Takan’ın Yeniçağ gazetesinde ileri sürdüğü ve şimdiye değin tarafların yalanlamadığı, “Türk Silahlı Kuvvetlerini zor tutuyorum. Ne çözüm bulacaksan bul” mesajını iletmiştir. (Yeniçağ, 4 Kasım 2014)   

Açılım ile arasına mesafe koyanın sadece Y. Akdoğan değil, Açılımı sürdüren kurum olan Milli İstihbarat Teşkilatı olduğu da anlaşılıyor. MİT, PKK Açılımının kurumsal sorumluluğunu Kamu Güvenliği Müsteşarlığı adlı yeni ve zayıf bir kuruma devrederken, kurumun başına da bir MİT müsteşar yardımcısının getirilmesini sağlıyor.  

Öte yandan PKK, Ayn El Arap’ta ABD ile gerçekleştirdiği askeri-politik-stratejik ittifakın farkında olarak, “Kobani”den PKK için bir Stalingrad Başarısı çıkaracak şekilde, kendisini yeniden küresel sistem, Ortadoğu ve Türkiye’de konumlandırma çabası içindedir. Suriye’nin kuzeyinde kurduğu “devletçikleri” Türkiye’ye karşı güç projeksiyonunda kullanacağı konusunda AKP Hükümetini defaat ile uyardığımız PKK, şimdi bunu büyük bir başarı ile yapmaktadır.
Bu ortamda M. Karayılan, PKK’nın Türkiye’yi yıkabilecek güçte olduğunu ileri sürerken, C. Bayık, ABD’nin müzakerelerde aracı ülke olmasını talep etmiştir. 

AKP Hükümetinin bütün ümidini bağladığı Öcalan konusunda ise Kandil’den önce M. Karayılan’ın “Barışı Öcalan, savaşı biz yaparız” açıklaması gelmiştir. Bunun örgüt dilinden Türkçeye tercümesi, “Öcalan, PKK’yı %100 kontrol edemiyor demektir. Ayrıca Kandil’den gelen son açıklamada Öcalan-Hükümet görüşmeleri çıkmazda ve beyhude olarak nitelendirilmiştir.                                                                         
PKK 1984’den beri devam eden terör sürecini, yerleşim bölgelerinde başlatacağı silahlı ayaklanmalar ile yeni bir aşamaya taşıma çalışmalarına başlamıştır. Kobani’de IŞİD ile süren çatışmaları küresel bir halkla ilişkiler faaliyetine dönüştüren ve çatışmalar üzerinden dünya kamuoyunun gözünde vahşi, kafa kesen terör örgütü IŞİD’e karşı medeniyetin ve mazlum Kürtlerin, Yezidilerin savunucusu rolüne terfi eden PKK, bu yeni pozisyonu değerlendirmeyi hedeflemektedir. Diğer bir ifade ile PKK, kent ayaklanmaları gerçekleştirip, Türk Ordusunu meskun mahal çatışmasına zorlamayı ve Türkiye içinde Kobaniler oluşturmayı hedeflemektedir.

Bu politika yaşama geçmese dahi, kısmen gerçekleştirilmesi, AKP’yi Türkiye ve AKP için yaşamsal bir tercihin önüne koyacaktır. AKP Hükümeti ya geri adım atacak ve Türkiye’nin bir bölümünde (iddialara göre Tendürek Dağı’nın güneyinde kalan bölgeyi Şanlıurfa içinde kalacak şekilde) Kürdistan’ın federe devlet olarak kurulmasına izin verecek ya da PKK ile süren müzakereleri keserek, PKK’yı ezmek için ağır isyan bastırma programını uygulamaya koyacaktır. TSK, sınır bölgelerinde ağır güvenlik önlemleri alarak, Kuzey Irak’taki PKK kamplarını işgal etmeli, Türkiye içinde tekrar alan hakimiyetine geçilmelidir. Halk üzerinde son yıllarda oluşmasına izin verilen PKK baskısı kırılmalıdır. 

Bu çerçevede Öcalan tecrit edilmeli, terörist örgüt ve lider kadrosu yıldırılmalıdır.
AKP eğer PKK karşısında geri adım atar ve federal devlet mekanizmasını kabul eder ise, PKK ayaklanması duracaktır ancak Türkiye yeni ve daha büyük bir politik, ekonomik, sosyal ve kültürel kaos süreci içine sürüklenecektir. Federal devlet modeline geçiş, PKK’nın Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu'sunu devralması, Öcalan’ın İmralı’dan çıkması ve galip bir lider olarak Diyarbakır’a dönmesi, Kandil kadrolarının Türkiye “Kürdistan’ına” dönmeleri, dağdan inen PKK’lılara iş vs. kredisi adı altında PKK’ya örtülü savaş tazminatı ödenmesi, Türkiye’nin geri kalan bölümünü ya da Türkiye’den geriye kalanı çok sert bir şekilde sarsacaktır.
Liberal ekonomist Ege Cansen “Türkiye’nin en önemli iktisadi meselesi, siyasi bölünmedir. Kamusal gelir ve giderler, kamusal varlık ve yükümlülükler yeniden paylaşılacaktır” derken, çok önemli bir boyutun altını çizmektedir. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye’nin batı, kuzey, orta ve güneyinde Kürt kökenli vatandaşlara yönelik büyük bir diskriminasyon başlayacaktır. 

Öte yandan PKK, Güneydoğu Anadolu’da Türklere ve Araplara yönelik başlatmış olduğu etnik temizliği geliştirerek sürdürecektir. Böyle bir sürecin sonucu iç savaştır. İç savaş, milletlerin bağırsaklarının ortaya döküldüğü en olumsuz sosyal süreçlerin başında gelmektedir. Bu iç savaşa dışarından müdahale olmaması durumunda çok büyük acı ve kankaybından sonra Türkiye’nin bütünlüğü sağlanabilir. Ancak Batı’nın bu iç savaşta Türkiye ile PKK’yı baş başa bırakmayacağı kesindir. 
İnsani Müdahale veya İngilizce ifadesi ile "Right to Protect (R2P)(Koruma Hakkı)" uluslararası ilişkiler alanına yeni girmiş, tartışmalı ve tehlikeli bir kavram/eylemdir. Çünkü kimin kimi hangi şartlarda ve nasıl koruyacağının bir hukuki çerçevesi olmadığı için rahatlıkla insani görünümlü milli egoist planların aracı olabilmektedir. Amerikan Deniz Kuvvetleri Akademisi öğretim üyesi ve National Interest dergisinin eski editörü Nikolas K. Gvasdev, 1933 Montevideo Anlaşması ile egemenlik hakları belirlenen uluslararası sistemdeki devlet anlayışının aşıldığını ve “Suriye Olayının”, “Suriye Normu” diye anılan ve devletlerin otoritesini reddedenlere karşı kuvvet kullanma hakkını sınırlayan bir anlayışı ortaya çıkardığını ifade etmektedir.  

Nikolas K. Gvasdev, Suriye Normunun kısa bir süre içinde Türkiye’de PKK’ya, Kolombiya’da FARC’a, Filipinlerde komünist ve İslamcı asilere karşı uygulanan isyan bastırma uygulamalarının sorgulanmasını beraberinde getireceğini ileri sürmüştür. Gvasdev’e göre bunun sonucu, devletlerin topraklarının bir bölümünde egemenliklerinin sınırlanması olacaktır. Üstelik bu konuda Güney Kafkasya’da üç egemen devletin yanında üç uluslararası sistem tarafından tanınmayan devletçiğin (Dağlık Karabağ, Abhazya, Güney Osetya) birlikte yaşaması bunun olabilirliğini göstermektedir. Özetle, Türkiye’ye müdahalenin zihinsel hazırlığının yapıldığını düşünebiliriz. Ancak Batı’nın Suriye konusunda bile askeri müdahalede ne kadar isteksiz olduğu göz önünde tutulur ise, Türkiye’ye askeri müdahalenin ne kadar zor olduğu anlaşılacaktır. 

Öte yandan böyle bir müdahalenin Türkiye  Batı ilişkilerini bitirirken, Türkiye-Rusya-İran ilişkilerini yeni bir zemine oturtacağı da kesindir. 

İç savaş tehlikesinin doğduğu ve sivil iradenin iç savaşı durdurmada yetersiz kaldığı durumda Türkiye’nin önüne çıkabilecek diğer seçenek de askeri müdahale seçeneğidir. “Artık asker müdahale yapmaz” gibi şablon ve gerçeklerden kopuk söylemleri bir tarafa bırakır isek yapılması gereken tespit askeri müdahaleleri askerlerin öznel arzularının değil, objektif şartların yaptığı/yaptırdığıdır. Cezayir’in Fransa’dan kopma sürecinde Fransız Ordusu’nun bile darbe girişiminde bulunmuş olması ve darbenin ancak General de Gaulle’ün tarihi şahsiyeti sayesinde aşılabildiği gerçeği göz önünde tutulmalıdır. Türkiye’de gerçekleşecek bir askeri darbe, PKK’ya “özgürlük savaşçısı” olma şansı verecektir ancak şartlar bölünmeyi ve iç çatışmayı durdurmak için başka bir yola izin vermediği için Türkiye bütünlüğünü sağlamak için son şansı bu şekilde kullanmak zorunda kalınabilir.

Sonuç olarak, ülkemizin içinden geçtiği süreçte demokratik sistem ülkemizin güvenliği açısından en az  Birinci Ordu kadar büyük önem taşımaktadır. Diğer bir ifade ile demokrasi Türkiye için milli güvenlik rejimidir. Türkiye, PKK’nın temsil ettiği stalinist-pol pot türü terörist örgüt ve anlayışı demokratik hukuk devleti içinde aşmanın yolunu bulmak zorundadır. PKK’nın zafer duyguları yaşadığı bir süreçte, müzakerenin başarılı olması mümkün değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümeti uçuruma doğru giden Türkiye’yi uçuruma düşmekten kurtarmak için bir an önce PKK terör örgütünü yıldıracak kapsamlı önlemleri almak zorundadırlar. 

1990’lı yıllara dönmek isteyen Türkiye değil, PKK’dır. 

Eğer 1990’lı yıllara dönmemek için Türkiye’nin parçalanmasına gidecek bir kapı açılacak ise 1990’lı yıllara dönmek ve sonunda Murat Karayılan ve Cemil Bayık’ı İmralı’da Öcalan’ın yanına koyacak önlemleri almak çok daha tercih edilir bir seçenektir.
http://www.21yyte.org/ sitesinden 20.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır



http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/11/06/7845/turkiyenin-onundeki-secenekler-pkknin-ezilmesi-ic-savas-bolunme-askeri-mudahale


..

27 Şubat 2016 Cumartesi

Psikolojik Savaş,





Bölünmemenin, Yıkılmamanın TEK YOLU ŞUDUR:


AL SANA  HARİTA

Büyük Hun imparatoru Atilla diyor ki: "Eğer sınırlarınızda sorun varsa, bunu gidermenin tek yolu, sınırlarınızı genişletmektir!"
Son günlerde "Bölüneceğiz, bölünmek üzereyiz, bölmeye çalışıyorlar" söylemleri çok fazla artmış ve kamuoyu üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Bu durum Kodadı medya tarafından üzüntüyle izlenmektedir.
Yüce Türk halkı şunu bilmelidir ki, bedeli ne olursa olsunTürkiye Cumhuriyeti’ni kimse bölemeyecek, yıkamayacaktır...
Bütün bu yapılanlar, yabancı devletlerin yerli işbirlikçiler eliyle yürüttüğü PSİKOLOJİK SAVAŞ’ın bir parçasıdır. Türk halkının beyninde bölünme korkusu yaratılarak, “Ya iç savaşa gidecek ya da Barzani denen teröristi tanıyacak ve iç savaştan kurtulacaksınız” mesajı verilmektedir.
Barzani’nin tanınması durumunda, 7-8 yıl sonra iyice güçlenen ve palazlanan terörist Barzani’nin, denize açılmak için Türkiye’nin önüne dikileceği gerçeği Türk milletinden saklanmaya çalışılmaktadır. Oysa, Papa’yı önünde diz çöktürerek yüzüğünü öptüren Büyük Hun İmparatoru Atilla diyor ki; "Eğer sınırlarınızda sorun varsa, sorunu gidermenin tek yolu vardır: Sınırlarınızı GENİŞLETMEK!"
Bu, çok doğru bir yaklaşımdır. Dikkat edilirse, Türkiye yıllardır sürekli olarak defans yapmaktadır. Atağa kalkma girişimlerinde bile, dünyanın nasıl çark ettiği son 8 asker için dişini gösterdiği anlarda bir kez daha ortaya çıkmıştır. Türk Milletine sürekli olarak korku yaşatılmaktadır, “Yıkılacaksınız, bölüneceksiniz” diye.. Ve, önüne gelen Türkiye’den toprak istemektedir. “Şurası benim, burası benim” denilerek.
Basiretsiz ve sadece kendi siyasi çıkarlarını düşünen Türk yöneticiler ise “Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok” sözü gibi korkak, sorunu gizleyen cümleler ile durumu geçiştirmektedirler...
Burada sorulması gereken soru şudur: Kardeşim, senin, kimsenin toprağında gözün olmayabilir, ama onların var..!! Senin de onların toprağında gözün olsun ki, toprağını kaybetmek istemeyen devletlere karşı bir caydırıcılığın olsun. Hep korkan taraf biz mi olacağız...!!?
Onlar haritalar yayınlıyorlarsa, sen de yayınlayacaksın GENİŞLETİLMİŞ TÜRKİYE HARİTALARINI... Resmi olarak yapamıyorsan, el altından yapacaksın... Yaptırtacaksın... Sen de onların ruhsal dengelerini bozacaksın... Vücut kimyalarını bozacaksın...!!! Sonra da keyifle "onları" seyredeceksin...
Sana bu acıları yaşatanların moralini darmadağın edeceksin... Hayatı zindan edeceksin... onlar da “bölünme, çarpılma, toplama veya çıkarma” korkuları yaşacaklardır... Yani, demek isteyeceksin ki, “Sen benim toprağıma göz dikersen, ben de senin toprağına göz dikerim... Bu işin sonu fena olur.”
Bak o zaman Halk düşmanı Faşist teröristleri desteklerler mi..? O zaman bilecekler ki, kendileri birilerini desteklerse, Türkiye’de birilerini destekleyecektir...

Durum tam da budur..!!

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, dünyada sulh” sözü bizim basiretsiz ve korkak yöneticilerimiz tarafından yanlış anlaşılmış, yanlış uygulanmıştır. Çapsız politikacılar bu sözü eritmişlerdir. Oysa işin aslı öyle değildir.
Atatürk asla “korkak olun” dememiştir. Elbette ki “En kötü barış, en iyi savaştan iyidir” ancak, sürekli acı çeken taraf sen olmamalısın!!! Bu durum büyük bir haksızlıktır.
Herkesin bir ideali, varmak istediği bir yer vardır. Mesela, Yunan’ın, Kıbrıslı Rum'un, Barzani'nin, Ermeni’nin, Fransız'ın, Alman’ın, İngiliz'in, Amerika'nın bir menzili, 25-30 yıl sonra ya da 50-60 yıl sonra varacakları hedefleri vardır, kafalarındaki haritaları hazırdır..Peki, Türk'ün neden varmak istediği bir haritası olmasın..? Olmalıdır. Eğer olursa, karşındakilerin de korkuları olur, senin karşında..!!
Kısacası, Eğer başkalarının senin toprağında gözü varsa, senin de onların toprağında gözün olmalıdır. En azından, gözün yoksa da olduğunu hissettirmelisin. . Gözün varmış gibi davranmalısın. Böylece, psikolojik üstünlük sağlamış olursun. Oysa, psikolojik üstünlük sürekli olarak karşı güçlerdedir. Hiçbir şey yapamıyorsan DİK durmayı becereksin.
Bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Papa’yı önünde diz çöktüren Büyük Hun İmparatoru Atilla’ya kulak verin:
"Eğer sınırlarınızda sorun varsa, SINIRLARINIZI GENİŞLETİN sorunu halletmiş olursunuz!"
Ve, Unutulmamalıdır ki, Atatürk de diyor ki:
"Bayrağımızın 1 ay bile dalgalandığı her yerde, (zamanı geldiğinde) iddiamız vardır...!!"

İşte olay BUDUR..!!

O zaman kusura bakmayın, bu harita da TÜRK gençliğinden size armağan olsun.



Atatürk'ün Lozan Antlaşmasından dokuz yıl sonra (1933) General Mac Arthur'a söylediği "Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selânik de dâhil Batı Trakya’yı TÜRKİYE hudutları içerisine katacağım" sözlerini hatırlatıyor, biz ATATÜRKçocukları, sevgili müttefiklerimize TÜRKLER'le uğraşmamasını tavsiye ediyoruz.
Yazan: Erdoğan KAYIHAN


3 Mart 2015 Salı

Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri Müdahale



  Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme, Askeri 
Müdahale 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
06 Kasım 2014 Perşembe
Ümit Özdağ tarafından yazıldı.





Şehirlerimizde askerlerimiz kafalarına sinsice kurulan pusularda ateş edilerek öldürülmekte, asker eşleri evlerinde tehdit edilmekte, devlet memurları 
saldırılardan zırhlandırılmış otobüslere binerek korunmaya çalışılmaktadır. 
Böyle bir ortamda Başbakan A. Davutoğlu, PKK Açılımını Ortadoğu’nun büyük başarı hikayesi olarak nitelendirse de, aslında bu nitelemenin hikaye olduğunu Afyon’da devam eden AKP kampında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile açılımın gittiği noktadan endişe duyan AKP’li milletvekilleri arasındaki tartışmanın niteliği gösteriyor. Bu tartışmada Y. Akdoğan, hem milletvekillerini “kaydettim ileride değerlendiririz” diye tehdit ediyor, hem de “Ben açılımdan sorumlu bakan” değilim diyerek, açılım ile arasına mesafe koyuyor.

Öte yandan bir AKP Milletvekili: "Bizim Can güvenliğimiz yok. Vatandaş ne yapsın? Alanda hakimiyet devletin elinden gitti. Evime, havaalanına rahat gidemeyeceksem bu çözüm süreci nasıl yürüyecek?" diye soruyor. AKP Şırnak milletvekili Emin Dindar ise, "Bir kardeşimi şehit verdim. Evimi taradılar. Şimdi beni öldürmeye gelirlerse ne yapacağım?” diye soruyor. (Sözcü, 4 Kasım 2014) Bakan Y. Akdoğan ile milletvekili Şamil Tayyar arasında sert bir tartışma olurken, Mehmet Metiner de Aydoğan’a itiraz ediyor. AKP’li milletvekilleri gidişten endişeli bir şekilde, "HDP ve Öcalan’ın samimi olmadıklarını" ve "Açılım ile ilgili alınan kararların milletvekillerine bildirilmediğinden" şikayet ediyorlar. (Hürriyet, 6 Kasım 2014)

AKP’li milletvekillerinin PKK Açılımı ile ilgili endişelerini artıran, Başbakan Başdanışmanı Etyen Mahçupyan’ın “PKK’nın bölgede alan hakimiyeti kurduğu, 
şehirlere hakim olmaya başladığı, kamu düzeninin devletin değil, PKK’nın elinde olduğu ve PKK’nın bu süreçte güçlendiği” şeklindeki açıklamasından çok, bizzat 
İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın 2 Kasım 2014’de Afyon’daki AKP kampında yapmış olduğu açıklamadır. Ala şöyle diyor: “Bu süreçte alan hakimiyetinin kaybedildiği 
zamanlar oldu. Hakimiyeti sağlayamadığımız zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye başladılar. Bölgede devletin devlet olması gerekir. 
Tedbirler alınsın. Yoksa iş tersine dönecek.” (Aydınlık, 3 Kasım 2014) Durumun ne kadar vahim olduğunu önlemleri alması gereken makamda olan bakanın bu şekilde ifade edişi endişeleri daha da artırmış olsa gerek. Gerçi, Ala’nın daha sonra bir Doğulu milletvekiline “ Devlet arslan gibidir, uyur gözüküyor. Sonra tahrik edilirse insanı parçalar” diyerek, endişeleri yatıştırmak istediği anlaşılıyor.(Sözcü, 4 Kasım 2014)

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da endişesini: "Süreç biterse HDP de Öcalan da AK Parti olarak biz de bunun altında kalırız" diyerek ifade ediyor. Öte yandan 
PKK Açılımını Ortadoğu, özellikle Irak-Suriye eksenindeki gelişmeler ile birlikte değerlendiren Cumhurbaşkanı, alışılmadık bir şekilde şöyle konuşuyor: 
“Ne içerideki ihanet şebekelerine (müzakerelerin sürdüğü PKK ve HDP’yi kastediyor) ne de dışarıdan (ABD’yi kastediyor) gelen algı operasyonlarına 
Türkiye boyun eğecek, eyvallah diyecek bir ülke değildir. Sevr Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz.” PKK Açılımının sahibi Erdoğan’ın bu durumun vahametini gösteren ve Davutoğlu’nun ileri sürdüğünün aksine başarı öyküsü olmadığını ortaya koyan  açıklamasını, HDP’ye yönelik “Sabrımız da bir yere kadar” mesajı izlemiştir. Erdoğan, HDP’ye kamuoyu önünde bu mesajı verirken, Öcalan’a da gizlice Ahmet Takan’ın Yeniçağ gazetesinde ileri sürdüğü ve şimdiye değin tarafların yalanlamadığı, “Türk Silahlı Kuvvetlerini zor tutuyorum. Ne çözüm bulacaksan bul” mesajını iletmiştir. (Yeniçağ, 4 Kasım 2014)   

Açılım ile arasına mesafe koyanın sadece Y. Akdoğan değil, Açılımı sürdüren kurum olan Milli İstihbarat Teşkilatı olduğu da anlaşılıyor. MİT, PKK Açılımının 
kurumsal sorumluluğunu Kamu Güvenliği Müsteşarlığı adlı yeni ve zayıf bir kuruma devrederken, kurumun başına da bir MİT müsteşar yardımcısının getirilmesini sağlıyor.  

Öte yandan PKK, Ayn El Arap’ta ABD ile gerçekleştirdiği askeri-politik-stratejik ittifakın farkında olarak, “Kobani”den PKK için bir Stalingrad Başarısı çıkaracak şekilde, kendisini yeniden küresel sistem, Ortadoğu ve Türkiye’de konumlandır ma çabası içindedir. Suriye’nin kuzeyinde kurduğu “devletçikleri” Türkiye’ye karşı güç projeksiyonunda kullanacağı konusunda AKP Hükümetini defaat ile uyardığımız PKK, şimdi bunu büyük bir başarı ile yapmaktadır.

Bu ortamda M. Karayılan, PKK’nın Türkiye’yi yıkabilecek güçte olduğunu ileri sürerken, C. Bayık, ABD’nin müzakerelerde aracı ülke olmasını talep etmiştir. 
AKP Hükümetinin bütün ümidini bağladığı Öcalan konusunda ise Kandil’den önce M. Karayılan’ın “Barışı Öcalan, savaşı biz yaparız” açıklaması gelmiştir. Bunun 
örgüt dilinden Türkçeye tercümesi, “Öcalan, PKK’yı %100 kontrol edemiyor demektir. Ayrıca Kandil’den gelen son açıklamada Öcalan-Hükümet görüşmeleri 
çıkmazda ve beyhude olarak nitelendirilmiştir.                                   
                                      

PKK 1984’den beri devam eden terör sürecini, yerleşim bölgelerinde başlatacağı silahlı ayaklanmalar ile yeni bir aşamaya taşıma çalışmalarına başlamıştır. 
Kobani’de IŞİD ile süren çatışmaları küresel bir halkla ilişkiler faaliyetine dönüştüren ve çatışmalar üzerinden dünya kamuoyunun gözünde vahşi, kafa kesen terör örgütü IŞİD’e karşı medeniyetin ve mazlum Kürtlerin, Yezidilerin savunucusu rolüne terfi eden PKK, bu yeni pozisyonu değerlendirmeyi 
hedeflemekte dir. Diğer bir ifade ile PKK, kent ayaklanmaları gerçekleştirip, Türk Ordusunu meskun mahal çatışmasına zorlamayı ve Türkiye içinde Kobaniler 
oluşturmayı hedeflemektedir.

Bu politika yaşama geçmese dahi, kısmen gerçekleştirilmesi, AKP’yi Türkiye ve AKP için yaşamsal bir tercihin önüne koyacaktır. AKP Hükümeti ya geri adım 
atacak ve Türkiye’nin bir bölümünde (iddialara göre Tendürek Dağı’nın güneyinde kalan bölgeyi Şanlıurfa içinde kalacak şekilde) Kürdistan’ın federe devlet olarak kurulmasına izin verecek ya da PKK ile süren müzakereleri keserek, PKK’yı ezmek için ağır isyan bastırma programını uygulamaya koyacaktır. TSK, sınır bölgelerinde ağır güvenlik önlemleri alarak, Kuzey Irak’taki PKK kamplarını işgal etmeli, Türkiye içinde tekrar alan hakimiyetine geçilmelidir. Halk üzerinde son yıllarda oluşmasına izin verilen PKK baskısı kırılmalıdır. Bu çerçevede Öcalan tecrit edilmeli, terörist örgüt ve lider kadrosu 
yıldırılmalıdır.

AKP eğer PKK karşısında geri adım atar ve federal devlet mekanizmasını kabul eder ise, PKK ayaklanması duracaktır ancak Türkiye yeni ve daha büyük bir 
politik, ekonomik, sosyal ve kültürel kaos süreci içine sürüklenecektir. Federal devlet modeline geçiş, PKK’nın Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu'sunu devralması, Öcalan’ın İmralı’dan çıkması ve galip bir lider olarak Diyarbakır’a dönmesi, Kandil kadrolarının Türkiye “Kürdistan’ına” dönmeleri, dağdan inen PKK’lılara iş vs. kredisi adı altında PKK’ya örtülü savaş tazminatı ödenmesi, Türkiye’nin geri kalan bölümünü ya da Türkiye’den geriye kalanı çok sert bir şekilde sarsacaktır.

Liberal ekonomist Ege Cansen “Türkiye’nin en önemli iktisadi meselesi, siyasi bölünmedir. Kamusal gelir ve giderler, kamusal varlık ve yükümlülükler yeniden 
paylaşılacaktır” derken, çok önemli bir boyutun altını çizmektedir. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye’nin batı, kuzey, orta ve güneyinde Kürt kökenli vatandaşlara yönelik büyük bir diskriminasyon başlayacaktır. Öte yandan PKK, Güneydoğu Anadolu’da Türklere ve Araplara yönelik başlatmış olduğu etnik temizliği geliştirerek sürdürecektir. Böyle bir sürecin sonucu iç savaştır. İç savaş, milletlerin bağırsaklarının ortaya döküldüğü en olumsuz sosyal süreçlerin 
başında gelmektedir. Bu iç savaşa dışarından müdahale olmaması durumunda çok büyük acı ve kankaybından sonra Türkiye’nin bütünlüğü sağlanabilir. Ancak 
Batı’nın bu iç savaşta Türkiye ile PKK’yı baş başa bırakmayacağı kesindir. 

İnsani Müdahale veya İngilizce ifadesi ile "Right to Protect (R2P)(Koruma Hakkı)" uluslararası ilişkiler alanına yeni girmiş, tartışmalı ve tehlikeli bir 
kavram/eylemdir. Çünkü kimin kimi hangi şartlarda ve nasıl koruyacağının bir hukuki çerçevesi olmadığı için rahatlıkla insani görünümlü milli egoist 
planların aracı olabilmektedir. Amerikan Deniz Kuvvetleri Akademisi öğretim üyesi ve National Interest dergisinin eski editörü Nikolas K. Gvasdev, 1933 
Montevideo Anlaşması ile egemenlik hakları belirlenen uluslararası sistemdeki devlet anlayışının aşıldığını ve “Suriye Olayının”, “Suriye Normu” diye anılan 
ve devletlerin otoritesini reddedenlere karşı kuvvet kullanma hakkını sınırlayan bir anlayışı ortaya çıkardığını ifade etmektedir.  

Nikolas K. Gvasdev, Suriye Normunun kısa bir süre içinde Türkiye’de PKK’ya, Kolombiya’da FARC’a, Filipinlerde komünist ve İslamcı asilere karşı uygulanan 
isyan bastırma uygulamalarının sorgulanmasını beraberinde getireceğini ileri sürmüştür. Gvasdev’e göre bunun sonucu, devletlerin topraklarının bir bölümünde egemenliklerinin sınırlanması olacaktır. Üstelik bu konuda Güney Kafkasya’da üç egemen devletin yanında üç uluslararası sistem tarafından tanınmayan devletçiğin (Dağlık Karabağ, Abhazya, Güney Osetya) birlikte yaşaması bunun olabilirliğini göstermektedir. Özetle, Türkiye’ye müdahalenin zihinsel hazırlığının yapıldığını düşünebiliriz. Ancak Batı’nın Suriye konusunda bile askeri müdahalede ne kadar isteksiz olduğu göz önünde tutulur ise, Türkiye’ye askeri müdahalenin ne kadar zor olduğu anlaşılacaktır. Öte yandan böyle bir müdahalenin Türkiye  Batı ilişkilerini bitirirken, Türkiye-Rusya-İran ilişkilerini yeni bir zemine oturtacağı da kesindir. 

İç savaş tehlikesinin doğduğu ve sivil iradenin iç savaşı durdurmada yetersiz kaldığı durumda Türkiye’nin önüne çıkabilecek diğer seçenek de askeri müdahale seçeneğidir. “Artık asker müdahale yapmaz” gibi şablon ve gerçekler den kopuk söylemleri bir tarafa bırakır isek yapılması gereken tespit askeri müdahaleleri askerlerin öznel arzularının değil, objektif şartların yaptığı / yaptırdığıdır. Cezayir’in Fransa’dan kopma sürecinde Fransız Ordusu’nun bile darbe girişiminde bulunmuş olması ve darbenin ancak General de Gaulle’ün tarihi şahsiyeti sayesinde aşılabildiği gerçeği göz önünde tutulmalıdır. Türkiye’de gerçekleşecek bir askeri darbe, PKK’ya “özgürlük savaşçısı” olma şansı verecektir ancak şartlar bölünmeyi ve iç çatışmayı durdurmak için başka bir yola izin vermediği için Türkiye bütünlüğünü sağlamak için son şansı bu şekilde kullanmak zorunda kalınabilir.

Sonuç olarak, ülkemizin içinden geçtiği süreçte demokratik sistem ülkemizin güvenliği açısından en az  Birinci Ordu kadar büyük önem taşımaktadır. Diğer bir ifade ile demokrasi Türkiye için milli güvenlik rejimidir. Türkiye, PKK’nın temsil ettiği stalinist-pol pot türü terörist örgüt ve anlayışı demokratik hukuk 
devleti içinde aşmanın yolunu bulmak zorundadır. PKK’nın zafer duyguları yaşadığı bir süreçte, müzakerenin başarılı olması mümkün değildir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümeti uçuruma doğru giden Türkiye’yi uçuruma düşmekten kurtarmak için bir an önce PKK terör örgütünü yıldıracak kapsamlı önlemleri almak zorundadırlar. 1990’lı yıllara dönmek isteyen Türkiye değil, PKK’dır. Eğer 1990’lı yıllara dönmemek için Türkiye’nin parçalanmasına gidecek bir kapı açılacak ise 1990’lı yıllara dönmek ve sonunda Murat Karayılan ve Cemil Bayık’ı İmralı’da Öcalan’ın yanına koyacak önlemleri almak çok daha tercih edilir bir seçenektir.

Uzmanın Diğer Yazıları

  Ortadoğu’da Sınırlar Değişirken Casuslar 
  Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ, saat 20:00'de Habertürk TV'de Enine Boyuna 
  Programı'nda...  
  Gerilla ve Kontrgerilla Savaşı 
  Türk Deniz Kuvvetlerine Yapılan Saldırının Sonucu Ne Olmuştur? 
  Kudüs’te Son Türk Askeri 
  Türk Milleti Türkiye’nin Bölündüğünü Görmüyor mu? 
  Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu      Şekillendirme Peşinde 
  Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler 
  PKK Müzakereleri, Ayn El Arap ve Bölgesel Değerlendirmeler 
  Amerika Fransa’ya Nükleer Saldırı Yapmayı mı Planladı? 
  Devrimci Selefilik Antiemperyalist mi? 
  Paris’te Olanlar 
  Erdoğan Yönetimi ve Avrupa Ne Diyor? 
  Son Terörist Eylemler Ne Anlama Geliyor? 
  2015’de Batı-Erdoğan İlişkilerinde İki Muhtemel Yol 
  Çocuk Katilleri İçin İdam Cezası Adil Bir Cezadır 
  AKP Hükümetinden Peşmergeye IŞİD'e Karşı Silah Yardımı 
  Cizre’de Gerçekten Ne Oldu? 
  İç Güvenlik Yasa Tasarısı 
  PKK ile Müzakere Süreci Konusunda Bir Eleştiri 
  Kürt Devletini Kim Kuruyor? 
  Hadi Beşar Esad’ı Devirdik… 
  Jandarma Genel Komutanlığı Türkiye'ye Lazım 
  Tunceli’de Ne ve Neden Oldu? 
  Politikleşmiş İstihbarat ve Milli Güvenliğe Etkisi 
  Mustafa Kemal Atatürk ve Aleykümselam- Rahmetle Anıyoruz... 
  Türkiye’nin Önünde Başka Seçenek Yok mu? 
  Türkiye’nin Önündeki Seçenekler: PKK’nın Ezilmesi, İç Savaş, Bölünme,   Askeri Müdahale 
  PKK Konusunda Meselenin Özünü Konuşmak 
  PKK Neden Sivil Kıyafetli Askerlerimizi Şehit Ediyor? 
  AKP, PKK İle Değil Jandarma İle Mücadele Ediyor 
  ABD-PKK Askeri İşbirliği Ne Anlama Geliyor? 
  PKK Terörü-Türk Öfkesi veya Ahmet Hakan’a Mektup 
  Müttefikler Suriye’de Ne Yapmak İstiyorlar?  
  Suriye-Irak Alanında Neler Yapılmalı? 
  Tezkere Suriye’nin Kuzeyinde PKK Devleti Kurmak İçin Mi? 
  Polis Özel Harekat Yeteneksiz Midir? 
  IŞİD Gerçekten Nedir? 
   Terör Örgütlerinin Esir Aldığı Ülke Türkiye 
  IŞİD Karşında Başarılı Olmanın Ön Şartı 

..