Amerikan Dış Politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amerikan Dış Politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2020 Salı

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA JEOPOLİTİK TEORİLER VE PRATİKLER BÖLÜM 3

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA JEOPOLİTİK TEORİLER VE PRATİKLER  BÖLÜM 3




2.3. Hava Hakimiyeti Teorisi ve Alexander P. De Seversky., 

I. Dünya Savaşı'ndan sonra hava gücü ile ilgili olarak en çok yankı yapan kuramsal çalışma, İtalyan General Guilio Douhet'e aittir. 1921 tarihinde yazdığı The Command of the Air ( Hava Hakimiyeti ) isimli çalışmasında Douhet, karşı tarafın kentlerine yapılacak hücumlar ile sivil halkın terörize edilmesi ve ulusal savunma gücünün kırılmasını savunuyordu. Bunun için hava kuvvetleri, ordu ve donanmadan ayrı bir güç olarak örgütlenmeliydi. Douhet şöyle demektedir; '' Düşmanı yenmek için düşman hatlarını yarmak artık geçerli değildir. Uçak, artık cephenin üzerinden basitçe atlayarak düşman komuta ve kontrol merkezlerini, endüstri ve nüfus merkezlerini bombalayıp düşmanı saf dışı bırakabilir. Düşmanın moralini böylece tamamen yıktıktan sonra hızlı ve etkili bir zafer kazanılabilir. '' 37 Douhet, resmen jeopolitik bir teori ortaya koymamakla birlikte, O'nun jeopolitik tekerlemesi şöyledir; '' havaya hakim olan zaferi elde eder. '' 

Hava hakimiyeti jeopolitik teorisinin gelişmesinde her ne kadar Douhet öncülük yapmışsa da ilk kez bir stratejist hava gücüne dayanan jeopolitik dünya görüşünü etkin bir şekilde savunmuştur. Bu, 1894 tarihinde Rusya'da doğan 1927 yılında Amerikan vatandaşlığına kabul edilen, uçaklarda bombaların hedefe isabeti için kullanılan dünyanın ilk tam otomatik aracını yapan ve Cumhuriyet Havacılık Şirketi'ni kuran Alexander P. De Seversky ( 1894- 1974 ) dir. 

Seversky'nin özellikle iki kitabı Amerikan dış politikasına yön veren beyinler üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Bu kitaplardan ilki 1942 yılında yayınlanan Victory Through Air Power ( Hava Gücü Aracılığıyla Zafer ) dır. Bu kitabında, savaş sırasında yeniden gözden geçirdiği deniz gücünün çöküşünü açıklamış, müttefik kuvvetler tarafından hava gücüne yetersiz ölçüde dikkat gösterilmesini üzüntü ile karşılamış ve zafer için hava gücü aracılığıyla tamamen yeni bir strateji ve organizasyon önermiştir. İkinci kitabı, 1950 yılında yayınlanan Air Power: Key to Survival ( Hayatta Kalmanın Anahtarı: Hava Gücü ) dır. Seversky bu kitabında kara ve deniz gücünün hava gücüne bağımlı olduğunu üstüne 
üstüne basa basa ifade etmiştir. ABD için etkili bir hava üstünlüğünün gelişiminde ısrar etmiştir.38 

Hava Hakimiyeti Teorisi'ni Amerikan dış politikası pratiklerinde sıkça görmek mümkündür. Soğuk Savaş dönemi boyunca Seversky'nin tavsiyelerine uyularak ABD ve onun sadık müttefiki Kanada, SSCB'nin Kuzey Kutbu üzerinden yapabileceği bir saldırıya karşı, en kısa yoldan Kuzey Amerika'yı savunmak için büyük bir masrafla üç radar istasyonu ve Alaska ile Kanada arasına hava üsleri kurmuştur. Soğuk Savaş sonrası süreçte de ABD hava gücüne önem vermiş ve hava gücünü barındıran savunma harcamalarını artırmıştır. 
Hava gücünün son pratiklerini ise 2012 Libya operasyonu ( Kaddafi, NATO'nun hava gücüne karşı etkili olamamış ve yönetimden düşmüştür ) ve 2015 yılında IŞİD terör örgütüne karşı başlatılan hava operasyonlarında görmek mümkündür. 

2.4. Uzay Hakimiyeti Teorisi ve Everett C. Dolman 

Teknolojik gelişmeler sayesinde insanoğlunun bilinmezlikler diyarı ya da mistik olanın mekanı olan uzaya yönelik olan ilgisi artmış ve insanoğlu uzayın sunduğu geniş imkanlardan yararlanmaya başlamıştır. 
Uzay, uydu, bilgisayar ve haberleşme alanlarında yaşanılan gelişmeler ile birlikte devletler de güvenliklerini sağlamak için uzaya özel bir önem atfetmeye başlamışlardır. Bu devletlerin başında da tabikide teknolojik olarak en gelişmiş devlet olan dünyanın süper gücü ABD gelmektedir. 

ABD'de uzay çalışmaları 1945 yılında Wernher von Braun ve 457 bilim adamının Amerika'ya götürülmeleri ile başlamıştır. İlk uyduları olan Explorer I'i 31 Ocak 1958 tarihinde uzaya fırlatmışlardır. Bu uydu vasıtası ile ilk olarak dünya çevresindeki radyasyon kuşağı keşfedilmiştir. Bu kuşağa, adı geçen buluşu yapan Amerikalı bilim adamı Van Allen'in adı verilmiştir. Bundan 5 ay sonra aynı yıl içinde National Aeronautics and Space Administration- NASA - ( Ulusal Havacılık ve Uzay İdaresi ) kurulmuştur. NASA'nın kuruluşu ile ABD'de sivil ve askeri uzay faaliyetleri birbirlerinden ayrılmıştır.39 

Amerikalı Everett C. Dolman uzayın kontrolü konusunda sistematik bir yaklaşım geliştirmiş ve buna astropolitik adı verilmesini tavsiye etmiştir.40 Astropolitik, Mackinder'in teorisine nazire olarak uzayın jeopolitik bölgelerinin belirlenmesi ile işe başlamakta ve uzayı dört farklı bölgeye ayırmaktadır. Bu bölgeler şunlardır; 

• Yeryüzü/ Dünya: Bu bölge, yeryüzü ve çevresindeki atmosferdir. 
• Dünya Uzayı: Bu bölge, atmosferin sınırı ile 36000 km. yükseklik arasındaki bölgedir. 
• Ay Uzayı: Ay yörüngesi ile Dünya Uzayı üst sınırı arasındaki bölgedir. 
• Güneş Uzayı: Ay yörüngesinin ötesindeki ve güneş sistemindeki her şeyi içermektedir.41 

Dolman, yeryüzünde ve dış uzayda belli bölgeleri kontrol eden bir devletin dünya hakimiyeti konusunda mutlak bir avantaj sağlayacağını iddia etmiştir. Bu bağlamda Dolman'ın jeopolitik tekerlemesi şu şekildedir; Uzaya hakim olan Dünya'ya hakim olur, Ay'a hakim olan uzaya hakim olur, L- 4 ve L- 5 bölgelerine hakim olan da Dünya- Ay yörüngesine hakim olur.42 




Kaynak: 
https://en.wikipedia.org/wiki/Space_geostrategy#/media/File:Lagrange_very_massive.svg 

Dünya egemenliği için sürdürülen mücadeleye kara, deniz ve havadan sonra dördüncü güç olarak uzay da girmiştir. Dünya egemenliği için çalışan ABD uzay alanındaki çalışmalarını sürdürmekte ve uzay ile ilgili politikalar geliştirmektedir. Bu bağlamda ilk Amerika Uzay Politikası raporu 11 Mayıs 1978 tarihinde dönemin Amerikan başkanı Jimmy Carter tarafından yayınlanmıştır. Daha sonralar da sırasıyla; 4 Temmuz 1982'de Ronald Reagan, 2 Kasım 1989'da Baba Bush,19 Eylül 1999' da Bill Clinton ve 31 Ağustos 2006 tarihinde Oğul Bush tarafından hazırlanan Amerikan Uzay Politikası devreye girmiştir.43

En son olarak ise ABD'nin ilk siyahi başkanı Barack Obama tarafından 14 sayfalık Ulusal Uzay Politikası belgesi 2010 yılının Haziran ayında yayınlanmıştır. 
Obama, belgenin giriş kısmında şöyle demektedir; '' ABD,uzay politikasında sadece insanoğlunun uzaya erişiminin güçlendirilmesi ile ilgilenmemek te,  uzayı 
aynı zamanda ABD'nin dünyadaki hegemon konumunu pekiştirmek adına önemli bir alan olarak görmektedir.'' Uzay ile ilgili belgede ki temel hedefler şöyle 
sıralanmaktadır; 

(1) Uzaydaki istikrarı güçlendirmek 
(2 ) Uzay araçlarının dayanıklılığı ve güvenliğini artırıcı önlemler almak  
(3 ) Uzay ile ilgili faaliyette bulunan yerel Endüstrinin rekabet gücünü ve verimliliğini artırmak 
(4 ) Dünyanın ve güneş sisteminin uzay tabanlı olarak gözlemlenmesini sağlamak. 44

Oğul Bush yönetimine klavuzluk eden yeni-muhafazakar isimler tarafından Eylül 2000 yılında yayınlanan Rebuilding America's Defenses: Strategy, Forces and Resources for aNew Century adlı raporun Uzay ve Siber Uzay adlı bölümündeki şu tavsiyeler dikkat çekmektedir; ABD için uzay şu anda kara, deniz ve hava daki operasyonların ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir...
    Uzayın sınırsız kullanımı Birleşik Devletlerin ana stratejik çıkarlarından biri haline gelmiştir...
    Uzayın kullanımını kaybetmek Birleşik Devletler için yıkıcı olabilir...
    Uzayın kontrolü gözardı edilebilir bir konu, isteğe bağlı bir ekstra değildir...

    ABD Silahlı kuvvetleri için askeri üstünlük iddiasını sürdürmek, Uzayı kontrol altında tutmakla mümkün olacaktır...
    Uzaya erişim, Uzay ortamında operasyon yapabilme yeteneği ve diğer Ülkelerin uzayı kullanmasını denetlemek askeri stratejimizin asli bir unsuru olmalıdır..
    Amerika uzaydaki etkinliğini koruyamazsa Küresel Askeri operasyonlar yapma yeteneği zora girecek, Operasyonların Maliyeti artacak ve potansiyel tehlikeler 
    daha da fazlalaşacaktır. 45  

    Ayrıca, 
    Donald Rumsfeld Ocak 2001 yılında kendi adı ile anılan raporda şöyle diyordu; ABD, Uzay sistemine yönelik ani bir saldırıyı uzayın '' PearlHarbor''ı olarak kabul edecek ve böylesi bir saldırıya çok sert bir yanıt verecektir.

2.5.Tarihin Sonu ( The End of History ) Tezi ve Francis Fukuyama

Japon asıllı Amerikan Siyaset Bilimci Francis Fukuyama ( 1952-), SSCB'nin parçalanmasının artık an meselesi olduğu 1989 yılında Chicago Üniversitesi'nde verdiği'' 
Tarihin Sonu '' başlıklı konferansı önce makale 46 sonra ise kitap 47 şeklinde yayınlamıştır.
Bu çalışmalarında Fukuyama,Hegelci bir tarih okuması yapmış ve Batılı Liberal demokrasinin insanlığın evrimindeki son noktayı temsil ettiğini iddia etmiştir.  
Yani O'na göre, liberal demokrasi '' İnsanlığın İdeolojik evriminin nihai noktası '' ve '' nihai insani hükümet biçimi '' ni temsil etmektedir.

Fukuyama'nın tespitlerinden bir tanesi de şudur;   Diğer hükümet biçimleri yani Komünizm, Faşizm  vs., Sonunda kendi çöküşlerine yol açan büyük eksikliklere ve akıl dışı birtakım özelliklere sahipken, Batılı liberal demokrasi çarpıcı bir şekilde bu tür temel iç çelişkileri bünyesinde barındırmamakta ve bu sebepten dolayı nihai insani hükümet etme biçimi özelliğine kavuşmaktadır.. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin şu andaki Başbakanı olan Prof. Ahmet Davutoğlu Fukuyama'nın Tarihin Sonu adlı tezi ile ilgili şu yorumu yapmaktadır; '' Tarihin Sonu tezi insanlara bir şey göstermek istiyordu: Batı medeniyeti en uç zirveye ulaştı ve bu anlamda doğrusal ilerleyen tarihin sonuna gelindi. Bu sonucun gizli önermesi ise aslında insanların ulaşabileceği en mükemmel rasyonel, siyasal düzene ulaşılmış olması. Buradan da şu sonuç çıkıyordu: Bu rasyonel siyasal düzenin kurucuları ve koruyucuları iyi, buna karşı çıkanlar ise kötüdür. Bush bunu iyiler ve kötüler şeklinde ifade etti. ''48 Ayrıca Davutoğlu şunları söylemeyi de ihmal etmiyordu; '' İnsanoğlunun en temel arayışı ontolojik güvenlik ve özgürlüktür. '' Yani bizim buradan çıkaracağımız sonuç, insanoğlunun temel arayışı son bulmadan Tarihin Sonu gelmeyecektir. 

Tarihin Sonu teorisinin Amerikan dış politikasındaki pratiklerini Soğuk Savaş sonrası süreçte '' Demokratikleş( tir )me '' uygulamalarında görmek mümkündür. Özellikle Oğul Bush döneminde Ortadoğu coğrafyasına yönelik olarak ortaya atılan Greater Middle East Initiative ( Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi ) projesinin ideolojik arka planını Tarihin Sonu tezinde görmek mümkündür. Projenin hedefi olan Ortadoğu coğrafyasını '' nihai aşama olan Batılı modernleş( tir )me/ demokratikleş( tir ) me '', Tarihin Sonu tezi ile doğrudan bağlantılıdır. 

   Yani ABD'nin 21. yüzyıl stratejilerinden biri olan '' demokrasi cihadı ''nın  entellektüel anlamda fikir babası Francis Fukuyama, kutsal kitabı ise The End Of History and the Last Man dir. 

DİPNOTLAR;

37 Nejat Tarakçı, a.g.e., ss. 192- 193. 
38 Bilal Karabulut, Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik, Ankara, Barış Kitabevi, 2. Baskı, 2013, s. 57. 
39 Bilal Karabulut, a.g.e., ss. 89- 90. 
40 Everett C. Dolman, '' Uzay Çağında Jeostrateji: Astropolitik Bir Çözümleme '', Jeopolitik, Strateji ve Coğrafya, ss. 111- 142. 
41 Yılmaz Tezkan, M. Murat Taşar, a.g.e., ss. 162- 163. 
42 Veli Yılmaz, '' Uzay Egemenliğinin Anahtarı Afrika '', Cumhuriyet Gazetesi Strateji Eki, 31 Ocak 2005. 
43 Fuatİnce, Melih Kanaslan,'' Uzay Tabanlı Güvenlik Çalışmaları '',Havacılık ve UzayTeknolojileri Dergisi, Cilt:3,Sayı:3,2008,s.43.
44 '' National Space Policy of the United States of America '', 28 June 2010.
45 '' Rebuilding America's Defenses: Strategy, Forcesand Resourcesfora New Century'',The Projectfor the New American Centruy, September 2000.
       http://www.informationclearinghouse.info/pdf/RebuildingAmericasDefenses.pdf
46 Francis Fukuyama,'' The End of History'',The National Interest, Number:16, Summer 1989.
47 Francis Fukuyama,Tarihin Sonu ve Son İnsan, çev. Zülfü Dicleli, İstanbul, Gün Yayıncılık,1999.
48 Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, s. 70. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA JEOPOLİTİK TEORİLER VE PRATİKLER BÖLÜM 2

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA JEOPOLİTİK TEORİLER VE PRATİKLER BÖLÜM 2



Mahan' a göre; 

• Denizler karalara göre çok daha iyi hareket kabiliyeti ve ulaşım sağlamaktadır. 
• Denizcilik gücü dünya rezervlerinin daha büyük bir bölümü ile irtibatlıdır. 
• Denizcilik gücü, askeri kuvvetler kadar ekonomik ve politik etkinlikleri de daha kolay ve ekonomik bir biçimde, dağıtabilir, yayabilir. 
• Denizcilik gücü, Süveyş Kanalı, Cebelitarık, Seylan, Singapur, Babülmendep Boğazı, Türk Boğazları, Seylan Kanalı, Tayvan Kanalı, Kore Kanalı,  Hürmüz Boğazı, Florida Boğazı ve Yukaton Boğazı gibi kritik noktaları kontrol altında tutarak dünya ticaretine hakim olabilir. 
• Kara sınırları emniyette olmayan hiçbir devlet, nisbeten güçlü bir ada devleti ile deniz üstünlüğü için başarılı bir şekilde mücadele edemez. 24 

Mahan, kitaplarında deniz gücünün unsurlarını ( elements of sea power) 6 tane olarak belirlemiştir. 
Bu unsurlar; 
( 1 ) Coğrafi konum ( Georaphical position ) 
( 2 ) Fiziki yapı ( physical conformation ) 
( 3 ) Toprakların genişliği ( extent of territory ) 
( 4 ) Nüfus sayısı ( number of population ) 
( 5 ) Milli karakter ( national character ) 
( 6 ) Hükümetin karakteri ve politikasıdır (Character and policy of government ). 

Bu Unsurlardan en önemli olanının ise milli karakter olduğunu söylemiştir. O'na göre bir ülkenin coğrafi konumu her ne kadar deniz gücü için avantajlı olsa da üzerinde yaşayan insanlar denizci bir karaketere / ruha sahip değilse deniz gücü harekete geçirilemez ve kullanılamaz. Bu bağlamda Mahan'ın katı bir coğrafi determinist ( gerekirci ) olmadığını söyleyebilir, coğrafyanın harekete 
geçirilmesinde üzerinde yaşayan insanların etkili olduğu yorumunu yapabiliriz. 

Mahan'ın Deniz Hakimiyeti Teorisi'nin tarihsel süreç içerisinde Amerikan dış politikasında nasıl pratiğe geçirildiğini Prof. Ahmet Davutoğlu'ndan dinleyelim; 

Modern Amerikan stratejisinin en önemli isimlerinden olan Amiral Mahan 1904 yılında Birinci Roosevelt'e stratejik önerilerini sundu ve Amerika için beş temel ilke belirledi. 
Bir, Panama Kanalı'nı açacaksınız dedi. Birkaç yıl sonra açtılar. Panama öyle önemli bir konumdaki, Amerika'nın Atlantik ve Pasifik kıyılarını tutuyor. İki, Karayipleri kontrol edeceksiniz dedi. ABD o günden bugüne Karayipler bölgesini denetimi altında tutmaya özel bir önem verdi ve bunun için III. Dünya Savaşı'nı bile Küba'da 1962 tarihinde göze aldı. Üçüncüsü, Hawai Adası'nı işgal edeceksin dedi. O da yapıldı. Böylece Pasifik'e uzanıldı. Bunlar yapıldı ama diğer iki tanesi çok önemli. Bir, savaşı sürekli Amerika kıtasının uzağında tutacaksın. Önemli bir ilkedir bu. Savaşı Amerika'ya yaklaştırmayacaksın. İkincisi de savaşı oralarda Avrupa ve Avrasya'da tutmak için büyük donanmalarla ve askeri güç ile açık okyanusları kontrol altında tutacaksın.25 

Bu prensipler bugün de ABD için geçerliliğini korumaktadırlar. 

1974 yılında Senato Kararı ile başlatılan Milli Okyanus Politikası Çalışması ( National Ocean Policy Study ) sonunda tesbit edilen, ABD'nin uzun vadeli okyanus politikasının deniz araştırmalarını ve bunların dünya çapındaki ekonomik yansımalarını ilgilendiren ana unsurlar şunlardır; 

• Denizde gelişebilecek çıkar çatışmaları dahilinde, dünya çapındaki ABD menfaatlerine ve vatandaşlarına yönelik değişik tehditleri karşılamak için, doktrin ve stratejik bir yapıya ihtiyaç bulunmaktadır. ABD, dünya barışının korunması ve uluslararası istikrarın sağlanması yönünde okyanus boşluklarının stratejik potansiyelinden istifade etmelidir. 

• ABD, dünya pazarlarındaki uzun vadeli refahını sağlayacak, kendi rekabetçi tutumunu yeniden canlandırmak, kritik ticari dengeleri değiştirmek, doları istikrara kavuşturmak, ekonomiyi canlandırmak için okyanusların toplam ekonomik potansiyelini araştırmalıdır. Bu, okyanusların tamamının kullanılmasını ve denizin kaynaklarının yeniden tesbitini kapsamaktadır. 

• ABD, okyanusların, insanlığın ilerlemesindeki payının kendi vatandaşlarınca anlaşılmasını sağlamak için, her seviyedeki ABD okullarında genel okyanus eğitimi programlarını yürürlüğe koymalıdır. 

• Bir ulus, denizlerde meydana gelen kaza ve krizlerin, ulusal ve uluslararası problemlerin çözüm yollarını, bıkmak bilmeyen okyanus araştırmaları yoluyla, geleceğin okyanus sınırlarının tam olarak belirlenmesi ile bulabilir ve bu sayede kendisini güvende hissedebilir. 

• ABD politikası, ABD'yi enerji alanında kendi kendine yeterli hale getirmek için, denizdeki bütün enerji kaynaklarına yönelmeyi içermektedir. Fosil yakıt ihtiyaçlarının karşılanması dışında, nükleer güç ile çalışan ABD Deniz Gücünün hareket yeteneğinin idamesini sağlayacak, exotic- yakıt geliştirilmesi ve yeni tahrik sistemleri de bu kapsama girmektedir.26 

Obama yönetimi döneminde dışişleri bakanlığı görevinde bulunan Hillary Clinton ( 2009- 2013 ), 
2011 yılında Foreign Policy dergisinde yayınlanan '' America's Pacific Century ''27 isimli makalesinde ABD'nin önceliğinin kadameli olarak Ortadoğu'dan Asya- Pasifik'e kayması gerektiğini söylüyordu. ABD Savunma Bakanlığı'da bu görüşe paralel olarak gelecek on yıl içerisinde dünya sularında bulunan bütün Amerikan deniz güçlerinin en az % 55'inin Pasifik'e konuşlandırılacağını belirtiyordu. 

Sonuç olarak, Amiral Mahan'ın '' Denizlere hakim olan bir devlet tüm dünyaya hakim olur '' jeopolitik tekerlemesi şeklinde özetlenebilecek olan Deniz Hakimiyeti Teorisi Amerikan dış politikasını en çok etkileyen teorilerden biridir ve belki de en önemlisidir. ABD'nin bugün dünya üzerinde tek süper güç olarak bulunuyor olması Amerikan devletinin denizler üzerindeki gücünün başka bir güç ya da güç blokları tarafından dengelenememiş olmasına bağlanabilir. 

2.2. Kenar Kuşak ( Rimland ) Teorisi ve Nicholas John Spykman 

Amerikalı Profesör Nicholas J. Spykman ( 1893- 1943 ) jeopolitik düşünceleri ile II. Dünya Savaşı sonrası Amerikan dış politikalarının mimarı olarak kabul edilmektedir. Hollanda asıllı bir göçmen olan Spykman, 1913- 1920 yılları arasında Yakındoğu, Ortadoğu ve Uzakdoğu'da gazetecilik yapmış ve 1923- 1925 yıllarında California Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler dersleri vermiştir. Yale Üniversitesi tarafından 1935 yılında kurulan Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü'nün ilk yöneticisidir.28 

Spykman'ın jeopolitik üzerine olan düşüncelerini iki temel eserinde görmek mümkündür. 1942 yılında Yale Üniversitesi tarafından yayınlanan America's Strategy in World Politics ( Dünya Politikasında Amerikan Stratejisi ) isimli kitabında devletlerarası ilişkilerdeki güç kullanımı ve güç dengesi siyasetini incelemiştir. Spykman, jeopolitik üzerine olan görüş ve analizlerini 1942 sonbaharında Yale Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta dile getirmiştir. 

Bu konferanstaki konuşmalarını kitaplaştıramadan 26 Haziran 1943 yılında ölmesi üzerine Yale Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü'ndeki çalışma arkadaşları bir araya gelerek Spykman'ın konferans notlarını kitap haline getirmişlerdir. 
The Geography of Peace ( Barışın Coğrafyası ) isimli bu kitap Yale Üniversitesi tarafından 1944 tarihinde yayınlanmıştır. İngiliz jeopolitikçi Mackinder'ın Heartland teorisine karşılık Spykman Rimland teorisini bu kitapta ortaya koymuştur. 

Spykman, doğal kaynakları ve nüfus yoğunluğu sebebi ile tarihin kuzey yarım kürede, ekvator çizgisinden uzak ılıman iklimlerde yazıldığını, ABD'nin kuzey yarım kürede yer alan kıta büyüklüğündeki zengin toprakları ile çok şanslı bir coğrafyada bulunduğunu,Kanada ve Meksika gibi siyaseten zayıf devletlere komşu olduğunu, her iki okyanusa bakan cepheleriyle dünya deniz yollarına kolaylıkla ulaşabileceğini ancak tüm bu avantajlarına rağmen Batı Avrupa ve Doğu Asya kıyıları arasında kaldığını,diğer bir deyişle ABD'nin Avrasya tarafından kuşatılmış olduğunu söylemiştir.29

Spykman, ABD'nin Batı yarı küresindeki hakimiyetini şöyle açıklamıştır;'' Tarih bize nazik davrandı;coğrafya bizi büyük ölçüde kolladı; fırsatlar çok iyi değerlendirildi ve sonuçta ülkemiz bugün Yeni Dünya'nın en önemli siyasi varlığı oldu. Coğrafi ve stratejik faktörler,ham maddeler ve nüfus yoğunluğu, ekonomik yapı ve teknolojik gelişme,bütün bunlar ''30

Amerika'nın Batı yarı küresinde heğemon bir duruma gelmesine yardımcı olmuştur.

Barışın Coğrafyası adlı eserinde Spykman, Mackinder'in Kara Hakimiyet Teorisi (Heartland ) ile aynı coğrafi değerlendirmeleri kullanmış ancak Mackinder'in Heartland'ı çevreleyen iç / kenar hilal bölgesinin önemini küçümsediğini ileri sürmüştür. Mackinder'in Heartland ( Kalpgah) Teorisi'ndeki 31 jeopolitik tekerlemesi şöyledir; Who rules East Europe commands the Heartland, who rules the Heartland commands the world-island, who rules the world-island commands the world (Doğu Avrupa'ya hakim olan Kalpgah'a hükmeder, Kalpgah'a hakim olan Dünya Adası'na hükmeder, Dünya Adası'na hakim olan Dünyaya hükmeder). İşte tam bu noktada Spykman, meslektaşı Mackinder'in yanıldığını düşünmekte ve şöyle demektedir; Avrasya'nın asıl güç potansiyeli sadece Kalpgah'ta değil aynı zamanda bunu çevreleyen ülkeler kuşağında yani kendi deyimi ile Kenar Kuşak (Rimland) tadır.Bu bağlamda Spykman'ın jeopolitik tekerlemesi şöyledir;

Who rules Rimland countries commands Eurasia, who rules Eurasia controlsdestiny ofthe world (Kenar Kuşak ülkelerine hakim olan Avrasya'ya hükmeder, Avrasya'ya hükmeden Dünyanın kaderini kontrol eder ).32 Spykman'ın Rimland kuşağında yer alan ülkeler Batı Avrupa'dan başlamakta Türkiye,Irak,İran,Pakistan,Afganistan, Hindistan,Çin ve Kore'yi içine almaktadır. O'na göre bu ülkelerin yer aldığı bölge kara kuvveti ile deniz kuvveti arasında bir tampon bölgedir.



Spykman'ın jeopolitik düşünce ve analiz dünyasına göre savaş sonrası Avrupa coğrafyası üzerinde üç politik durumun gerçekleşmesi muhtemeldir;

1. Bu muhtemel durumlardan birincisi bir Avrupa Birleşik Devletleri'nin ortaya çıkmasıdır. 
2. İkinci muhtemel durum, bir veya iki devletin hegemonyasındaki bir Avrupa oluşumudur. 
3. Üçüncü muhtemel durum ise, güçlerin tam eşitliğine dayanan istikrarsız bir Avrupa'dır. 

Avrupa coğrafyasının muhtemel durumlarını bu şekilde sıraladıktan sonra Spykman, Amerikan dış politikasına karar verecek olan elit beyinler için şu görüş ve önerilerini 
sunmaktadır; 

• Bir Avrupa Federasyonu fikri, ABD'nin teşvik edeceği rasyonel bir fikir değildir. Bütünleşmiş bir güç değil, dengede tutulan ayrı ayrı güçler Amerika'nın çıkarlarına uygundur. Federal ve bütünleşmiş bir Avrupa, bir Atlantik gücü olarak ABD'nin önemini büyük ölçüde azaltacak ve Batı Yarı Küresindeki pozisyonunu zayıflatacak bir gücü bir araya getirecektir. 

• Eğer ABD'nin savaş sonrası düşündüğü hedef, birleşik bir Avrupa'nın meydana getirilmesi ise, Amerika yanlış tarafa savaşmaktadır. Hitler'e yapılacak yardım, Atlantik ötesinde entegre olmuş bir Avrupa'nın oluşmasına en kestirmeden giden yoldur. 

• Eğer ABD'nin çıkarları bütünleşmiş/ federal bir Avrupa'nın oluşmasının engellenmesini gerektiriyorsa, Avrupa'da bir veya iki devletin hakim duruma gelmesi  engellenmelidir. 

• Savaş sonrası dönemine Avrupa iki veya üç büyük devletle girecektir. Bu devletler; Büyük Britanya, Almanya ve Sovyetler Birliği ( Rusya ) olacaktır. Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, İsveç, İsviçre ve diğer devletler tali derecede güç statüsüne sahip olacaklardır. En büyük güçlük, Almanya ve Rusya'yı dengelemekte görülmektedir. 

• Müttefikler savaştan zafer ile çıktıkları takdirde Sovyetler Birliği dünyanın en büyük savaş potansiyeline sahip sanayi devletlerinden biri olacaktır. 

• Almanya tamamen yok edilmediği sürece, I. Dünya Savaşın dan sonra görüldüğü gibi etkili bir askeri güç olmaya devam edecektir. En kolay çözüm, sınırları Almanya ve Rusya'yı komşu yapacak şekilde çizmektir. Bu mümkün olmayacaksa, bu iki ülke arasına Baltık Denizinden Akdeniz'e uzanan bir Doğu Avrupa Federasyonu yerleştirmektir. 

• ABD için, her seferinde ülkesine geri dönüp, daha sonra büyük kuvvetler ile Avrupa güç bölgesine gelmektense, bu bölgede az da olsa askeri varlığını muhafaza etmek daha ucuza gelecektir. Bu Avrupa güç bölgesinin, ABD'nin dışarıdan katılacağı bölgesel bir Milletler Topluluğu oluşturması desteklenmeli dir. 
Böyle bir topluluk, Avrupa'nın politik işlerine devamlı olarak katılmanın yegane yoludur. Avrupa'da güç dengesinin muhafaza edilmesi için ABD'nin bölgede kuvvet bulundurması gereklidir. 33 

İngiltere, Spykman'ın jeopolitik görüşleri içerisinde özel bir konuma sahip olmuştur. O'na göre İngiltere, Avrupa'dan Kuzey Amerika'ya yapılabilecek bir saldırıda tampon devlet işlevi görecek, İngiltere'nin Avrupa ile siyasi birlik içinde hareket etmesi ABD'nin gücünü nispi olarak zayıflatacak, ABD'nin Avrupa'da etkili bir askeri harekat yürütebilmesi için İngiltere'ye ihtiyaç vardır ve ABD açısından İngiltere ile ittifak zorunludur. 

Bu jeopolitik düşünce ve analizlerinden hareket ile Spykman, Amerikan devletine, kenar kuşak üzerinde bulunan memleketlerde hakim bir kuvvetin kurulmasına engel olunması yönünde dış politika tavsiyeleri vermiştir. ABD'nin ulusal güvenliği için Avrasya coğrafyasının tek bir gücün hakimiyeti altına alınması girişimlerinin engellenmesi üzerinde ısrarla durmuştur. 

II. Dünya Savaşı sonrasında ABD, entellektüel fikir babalığını Spykman'ın yaptığı Kenar Kuşak Teorisi'ni uygulamaya koymuş ve Sovyetler Birliği'ne karşı çevreleme politikasını ( containment policy ) başlatmıştır. 1947 tarihli George F. Kennan'ın Mr. X imzalı makalesinde şöyle deniyordu; '' Dünya güç şemasındaki her boşluğu doldurmak mantığı üzerine kurulu Sovyet politikası, sistemin devamı için dış dünyaya yönelik düşmanlığı kullanmaktadır ve Sovyet yayılmacılığının önünü ancak çevreleme ile geçmek mümkündür.''34 
Çevreleme politikası ise Spykman'ın belirttiği Kenar Kuşak coğrafyası üzerinden uygulanacaktır. 

Özdağ'a göre; Kenar Kuşak Teorisi, Deniz ve Kara Hakimiyet Teorilerini Amerikan faydacılığına uygun bir şekilde birleştiren ve Avrasya'nın Kalpgahında yerleşerek ABD'ye hasım olabilecek büyük güce karşı oluşturulması mümkün koalisyonları öneren bir yaklaşımdır.35 

1945 sonrası Amerikan dış politikasında etkili olan Kenar Kuşak Teorisi'nin pratikleri şu şekilde sıralanabilir; 

• Almanya, ABD ve SSCB'nin işgali ile ikiye bölünmüş, Japonya ise tarihte ilk ve tek defa kullanılan atom bombaları ile yerle bir edilmiştir. Böylece ABD'nin olası bir Batı Avrupa ve Doğu Asya devletleri tarafından yani Avrasya kuşatmasından kurtarılması amaçlanmıştır. 

• Avrupa güç bölgesine politik olarak nüfuz edebilmek ve Avrupa coğrafyasına yapılacak bir müdahale olasılığı karşısında bölgede askeri varlık olarak konuşlanmak için 1949 yılında Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü( NATO ) kurulmuştur. 

• Sovyetler Birliği'ne karşı Çevreleme/ tahdit politikası izlenmeye başlanmıştır. Sovyetlerin üzerinde ikamet ettiği Heartland'ı çevrelemek ve kontrol etmek için Rimland kuşağı üzerinde NATO ile Norveç'ten Türkiye'ye, CENTO ile Türkiye'den Pakistan'a ve SEATO ile Pakistan'dan kuzeyde Filipinler ile güneyde Yeni Zelenda'ya uzanan ve stratejik olarak birbirine eklemlenen bir stratejik kuşatma hattı oluşturmuştur.36 

• Soğuk Savaş döneminde Kore ve Vietnam coğrafyalarına doğrudan askeri olarak müdahale etmiştir. 2001 yılında Heartland ve Rimland'ın kesişim noktasında bulunan Afganistan'ı ve 2003 yılında ise Irak'ı işgal etmiştir. 

• İngiltere ile Stratejik ortaklık kurulmuş ve ilişkiler geliştirilmiştir. 

• 1991 tarihinde SSCB'nin tarihe karışması sonrası sistemde tek süper güç olarak kalan ABD, 70 yıl önceki Spykman'ın verdiği tavsiyelere hala uymakta ve Avrupa, Ortadoğu, Asya- Pasifik bölgelerinde yani Avrasya'da güç dengesi siyaseti izlemektedir. 


DİPNOTLAR;

24 Nejat Tarakçı, a.g.e., s. 155. 
25 Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, İstanbul, Küre Yayınları, 24. baskı, 2011, ss. 25- 26. 
26 Nejat Tarakçı, Türkiye Merkezli Jeopolitik Analizler, İstanbul, TASAM Yayınları, 2014, ss. 400- 401. 
27 Hillary Clinton, '' America's Pacific Century '', Foreign Policy, October 11 2011. 
28 Yılmaz Tezkan, M. Murat Taşar, a.g.e., s. 126. 
29 BülentUlaş,a.g.e.,ss.56-57.
30 NejatTarakçı, Devlet Adam...,s.182.
31 Halford John Mackinder'ın Kara HakimiyetiTeorisive Heartland kavramsallaştırmasıiçin bkz.Halford John Mackinder,'' The GeographicalPivotofHistory'', 
    Geographical Journal, Volume:23, Number: 4,April 1904.
32 NicholasJ.Spykman,The Geographyofthe Peace,NewYork,HarcourtBrace and Company,1944,p.43.
33 Nejat Tarakçı, Küresel Sistemde Dış Politika Stratejileri: Klasik Diplomasiden Jeopolitik Diplomasiye, İstanbul, TASAM Yayınları, 2012, ss. 60- 61. 
34 X, '' The Sources of Soviet Conduct '', Foreign Affairs, Volume: 25, Number: 4, July 1947, pp. 852- 868. 
35 Muzaffer Özdağ, a.g.e., s. 3. 
36 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye'nin Uluslararası Konumu, İstanbul, Küre Yayınları, 2001, s. 105. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA JEOPOLİTİK TEORİLER VE PRATİKLER BÖLÜM 1

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA JEOPOLİTİK TEORİLER VE PRATİKLER  BÖLÜM 1



Mustafa Kocakenar* 
*Sakarya Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, 
mkocakenar.mk@gmail.com 


Giriş

     Bu Çalışmanın amacı Amerikan dış politikasında jeopolitik teorilerin rolünü anlamak ve bu teorilerin pratiklerini analiz etmektir. 
Çalışma iki temel bölüme ayrılarak oluşturulmuştur. 
Birinci bölüm içerisinde, jeopolitik biliminin kavramsal boyutu, unsurları ve tanımı okuyucuya verilmeye çalışılmıştır. 
İkinci bölüm içerisinde, Amerikan dış politikasına yön veren önemli jeopolitik teoriler ve onların yansımaları yani pratikleri incelenmiştir. 

İncelenen önemli jeopolitik teoriler şunlardır; Deniz Hakimiyeti Teorisi, Kenar Kuşak ( Rimland ) Teorisi, Hava Hakimiyeti Teorisi, Uzay Hakimiyeti Teorisi, Tarihin Sonu Tezi, Medeniyetler Çatışması Tezi ve Büyük Satranç Tahtası Teorisidir. 
Bu Teorilerin Amerikan dış politikası oluşturulma sürecindeki rolünü anlamadan Amerikan dış politik davranışlarını açıklamaya çalışmak yetersiz kalacaktır. 

1. Jeopolitiğin Kavramsal Boyutu, Unsurları ve Tanımları. 

1.1. Jeopolitiğin Kavramsal Boyutu 

Etimolojik olarak Jeopolitik kelimesi ' geo ' ve ' politika ' terimlerinin bir araya gelmesi ile oluşmaktadır. Yunan dilinde geo arz ( yer ) anlamına gelirken, politika terimi ise yönetim ( idare ) sanatı manasına gelmektedir. Bu bağlamda jeopolitika coğrafyanın yönetimi sanatı olarak kısaca tarif edilebilir. Genel olarak ' coğrafyanın yön verdiği dış politika ' ya da ' coğrafyaya dayanan politika ' anlamında tanımlanmaktadır. 

Jeopolitik terimi ilk kez İsveçli bir siyaset bilimci olan Rudolf Kjellen ( 1864- 1922 ) tarafından 1899 tarihinde ' İmer ' isimli dergide yayınlanan İsveç'in sınırlarına ait bir makalede kullanılmıştır.1 Kjellen, 1916 tarihinde yayınlanan The State as a Living Form 

( Bir Hayat Şekli Olarak Devlet ) İsimli kitabında kendi jeopolitik tanımlamasını şöyle yapmıştır; yaşayan bir organizma olan devletin araştırılması. Kjellen'e göre devlet yaşayan bilinçli bir organizmadır. Devletin ülkesi bu organizmanın gövdesini; idare merkezi beynini; nehirler, karayolları ve demiryolları ise damarlarını oluşturmaktadır. 

1918 tarihinde I. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra yayınlanan ' Bir Siyaset Sistemi Taslağı ' isimli kitabında; yine yaşayan bir organizmaya benzettiği devletin sosyal, ekonomik, siyasi, beşeri ve coğrafi olmak üzere beş aktif unsuru olduğunu belirtmiş ve bunları sırası ile sosyo politik, ekonomi politik, karato politik, demo politik ve jeopolitik olarak isimlendirmiş tir.2 

Her ne kadar jeopolitik teriminin isim babası Kjellen olsa da, coğrafya ve insan toplulukları arasındaki ilişkilerin analiz edilmesi eski zamanlara kadar götürülebilmekte dir. Eski zamanlardaki araştırmacılar adını koymadan coğrafyanın politika ve insan toplulukları üzerindeki etkisini göstermeye çalışmışlardır. Coğrafi faktörler ile medeniyetlerin gelişmesi 
arasında doğrudan ilişki bulunduğunu düşünen milattan önce 4. yüzyılda yaşayan Heredot ( M. Ö. 485- 425 ), ' Mısır, Nil'in hediyesidir ' diyerek Mısır, Pers ve Yunan medeniyetlerinin coğrafi avantajları sayesinde yükseldiğini iddia etmiştir.3 

Aristo ( M. Ö. 384- 322) kurguladığı devlet modelinde nüfus ile toprağın niteliklerini ve birbirlerine oranını esas almış; başkentin ihtiyaçlarını, ordunun ve donanmanın kuruluşlarını, sınırları ve diğer coğrafi faktörleri inceleyerek fiziki çevre ve iklimin devletlerin yapısında belirleyici olduğunu savunmuştur. Yaşadığı dönemde Atina şehir devletinin coğrafi yapısını dikkate alarak, bir ülkenin büyüyüp gelişmesi için muhtemel dış saldırılardan tepeler ve dağlarla korunmuş olması ve denizaşırı ticaretten azami istifade için iyi bir limana yakın bulunması gerektiğini ileri sürmüştür.4 

Göktürklerin Orhun Anıtları ( 732- 735 ) da incelendiği zaman coğrafyanın bir devletin savunması açısından ne kadar önemli olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Başbuğ Bilge Kağan, Türklerin kendilerini dış saldırıya karşı savunmaları için, Ötüken Ormanları bölgesinin çok uygun olduğunu ve bu bölgenin asla terk edilmemesi gerektiğini Türk budunu na öğütlüyordu.5 

Devletlerin yükseliş ve çöküş nedenlerini Mukaddime adlı eserinde açıklamaya çalışan Tunus doğumlu tarihsel sosyoloji alanında önemli isimlerden biri olan İbni Haldun ( 1332- 1406 ), iklimlerin insan karakterini şekillendirdiğini belirtmiştir. İbni Haldun'a göre iklimler insan karakterinin hakimidir. İklim, kişiyi insani doğalara kavuşturduğu gibi, hayvan mizacına da sahip kılabilir.O'na göre, medeniyetler çok sıcak ya da soğuk iklimlerde değil, ılıman iklimlerde gelişebilir. Egemenlik kavramını ilk kullanan düşünür olan Fransız Jean Bodin de Cumhuriyetin Altı Kitabı isimli çalışmasında iklim ve insan doğası arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. Bodin'e göre insanların karakterleri iklim şartlarına göre değişmektedir. Bu bağlamda, kuzey ( soğuk ) bölge insanları fiziki olarak daha güçlü, güney ( sıcak ) bölge insanları zeki ve hünerlidir. Bu iki bölge arasında kalan ılıman bölge insanları ise, hem güçlü hem de zeki ve hünerli olurlar. Bu sebepten dolayı ılıman kuşak insanları,dünyada daha büyük devletler kurabilmişlerdir.6

Görüldüğü gibi coğrafya ve politika arasındaki ilişkinin incelenmesi modern bir olgu değildir fakat jeopolitik biliminin ortaya çıkışı 19.yüzyılın sonu ve 20.yüz yılın başlangıç tarihleridir.
Jeopolitiğin yeni bir disiplin olarak ortaya çıkması;özellikle 19.yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen bilimsel, teknolojik ve siyasal gelişmelere dayanmakta dır.7

Dünyayı saran bilimselcilik; evrendeki her şeyin keşfedilen ya da keşfedilecek olan bilimsel kanunlara tabi olduğu, dolayısı ile insanın yaşadığı bölge ve dünya ile ilişkilerinin de bazı bilimsel esaslara  dayanması gerektiği fikrini yaymıştır.

Özellikle iletişim ve ulaşım araçlarındaki teknolojik gelişmeler dünyayı küçülterek bir bütün olarak algılanmasına sebep olmuş ve nihayet ulus-devlet olarak gelişmelerini tamamlayan güçlü devletlerin yayılmacı siyasetlerine meşruiyet sağlama çabaları, jeopolitiğin siyasi coğrafyadan ayrılarak yeni bir disiplin olarak ortaya çıkmasına yol açmıştır.8

Jeopolitik kelimesini hiç kullanmamış olmasına rağmen,coğrafyacılar ülkesi olarak anılan dönemin Almanyasın da yaşayan, Kant,Fichte, Hegelve Darwin  gibi düşünürlerin etkisi altında kalan Alman antropolog ve coğrafyacı Friedrich Ratzel (1844-1904 ),ırkların dünya üzerindeki yayılışlarını incelediği 1882 tarihli Antropo coğrafya ( Anthropo - geographie) isimli kitabı ile beşeri coğrafyanın ve 1897 tarihinde yayınlanan Siyasi Coğrafya ( Politische Gepgraphie ) isimli kitabı ile de siyasi coğrafyanın temellerini atmıştır.Bu bağlamda Ratzel'in fikirleri ve çalışmaları jeopolitik biliminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.9

F.Ratzel, Siyasi Coğrafya adlı çalışmasında; politik olayların incelenmesinde, mekan ( raum), mevki(lage ) ve mekan duygusu (raumsinn ) olmak üzere üç faktör bulunduğunu belirtmiştir. 

Bunlardan mekan, genişlik, iklim ve bitki örtüsü gibi fiziki karakterleri; Mevki ise mekanın dünya üzerinde ki yerini ifade etmektedir. 

Ratzel'e göremekan ve mevki faktörleri devletin gelişmesine etkietmek ile beraber milli gücün dış politikayı yönlendirmesi için yeterli olmayıp mekan duygusunun da bulunması gerekmektedir.  Mekan duygusu doğuştan gelen bir yetenek olup bütün milletlerde aynı derecede gelişmemiştir. Bu neden ile bazı Milletler genişlemeye ve yayılmaya daha kabiliyetlidirler. 10

Araştırma konuları arasında ki benzerliklerden dolayı insanlar siyasi coğrafya ve jeopolitik biliminin aynı olduğunu düşünmektedirler.  
Oysa, siyasi coğrafya ve jeopolitik belirgin bir şekilde birbirlerinden farklılaşmaktadırlar. 
Birbirlerinin kuzeni olan siyasi coğrafya ve jeopolitik arasındaki farkı Nazi dönemi Alman dış politikasının beyni olarak bilinen jeopolitikçi Karl Haushofer ( 1869-1946 ) şöyle açıklamaktadır:

Siyasi Coğrafya, Arz üzerinde ki  toprakların hangi Devletlere ait olduğunu, devletlerin sınırlarının hangi antlaşmalar ile tespit edildiğini, Demografik  
ve ekonomik istatistik i verileri inceler. İstatistik i bilgiler bir devletin bütün varlığını izah etmek hususunda yetersiz kalır.

   İstatistik i veriler daha ziyade geçmiş ile ilgilidir.Geleceğe ait bir bilgi vermez.  Oysa jeopolitik, geleceğe yöneliktir. Jeopolitik, devleti fertler üstü bir canlı organizma telakki ettiğinden, yalnız Siyasi Coğrafya ile yetinmez, diğer bilimlerden de istifade eder. 
   Devletin ve Milletin İdeolojisini, Kültürünü, Medeniyetini, Ekonomik gelişmesini, Dış münasebetlerini inceler ve dünya politikasının gidişatını  
takip eder.
   Jeopolitik, bu konuları incelemesi bakımından Siyasi Coğrafyadan ayrılır. 11 
   Ayrıca, Siyasi Coğrafya Statiktir, Jeopolitik ise Dinamik.

1.2. Jeopolitiğin Unsurları.,


Türkiye'de jeopolitik bilimi ile ilgilienen önemli isimlerden biri olan Suat İlhan, Stratejinin Üç unsuru olan ' Mekan, Kuvvet ve Zaman'ın'  jeopolitiğin 
unsurlarının başlıklarını oluşturduklarını belirttikten sonra jeopolitiğin unsurlarını şu şekilde sınıflandırmaktadır;

• Jeopolitiğin coğrafi unsurları ( Değişmeyen Unsurlar ):
  (1 ) Coğrafi konum; kıtalar arası ve bölge düzeyinde 
  (2 ) Sınırlar ve Coğrafi bütünlük 
  (3 ) Saha genişliği ve sahip olunan stratejik kaynaklar; Petrol, Doğalgaz, Değerli Madenler vb.
  (4 ) Coğrafi özellik; Ada devleti, Kıta Devleti, Kara Devleti, İç Devlet vb.
• Jeopolitiğin beşeri unsurları ( Değişken Unsurlar):
 (1) Sosyal Değerler
 (2) Ekonomik Değerler
 (3) Politik Değerler 
 (4) Askeri Değerler 
 (5) Kültür Değerleri ve Kültür çevresi. 12

Coğrafi konum, bir ülkenin dünya üzerinde işgal ettiği mevkiyi tanımlar ve enlem-boylam ölçüleri ile ifade edilir. Coğrafi konum jeopolitiğin 
değişmeyen unsurlarındandır. Fakat bir ülkenin coğrafi konumu ile jeopolitik konumu aynı değildir. Coğrafi konum, fiziki coğrafyaya 
göre ülkenin bulunduğu yere karşılık gelirken, jeopolitik konum, Coğrafi konumun değeri ile birlikte dünya ve bölge Güç Merkezlerine göre, diğer  
bir deyişle Dünya Politik yapısına göre ülkenin bulunduğu yeri açıklamaktadır.13 

   Örneğin, Amerika kıtasının keşfi ve daha sonra meydana gelen keşifler sonrasında Osmanlı Devleti'nin coğrafi konumu değişmesede jeopolitik 
konumu değişmiştir. Bir diğer örnek ise Soğuk Savaş döneminde tampon devlet ( NATO belgelerinde Türkiye '' barrier country '' olarak geçmekteydi ) 
olarak jeopolitik konumu belirlenen Türkiye'nin, 1991 yılında SSCB'nin tarihe karışması ile jeopolitik konumu merkez ülke olma sıfatına dönüşmüştür.

1.3. Jeopolitiğin Tanımları.,

Ülkelerin coğrafi konumlarının uluslar arası ilişkilerde ki önemine vurgu yapan jeopolitik kavramı, çoğunlukla coğrafya ve siyaset arasındaki ilişkiyi  
tartışmaların merkezine koyar ve dünyadaki stratejik kaynakların yer aldığı coğrafi alanların kontrolü için sürdürülen rekabette siyasi-iktisadi-askeri vs.  
faaliyetler konusunda yapılan tartışmalar üzerine yoğunlaşır.14

Üzerinde anlaşmaya varılan tekbir jeopolitik tanımlaması bulunmamaktadır. Fakat tüm tanımlar dikkatlice incelendiğinde 3 Sihirli kelimenin 
mutlaka tanımın içinde geçtiği görülmektedir. 

Bu Üç sihirli kelime; 

(1 ) Devlet
(2 ) Coğrafya ve 
(3 ) Politikadır.  

Farklı coğrafi tanımların verilmesi fikir zenginliği açısından önemlidir.

• Mert Bayat'a göre; Jeopolitik, tabiat ile politika arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurarak, saptadığı kurallar ve değer yargıları ile politik 
çalışmalara yön veren bir bilim dalıdır.15
• Kieffer'e göre; Jeopolitik, bir devletin sosyal, politik, ekonomik ve stratejik unsurlarının bu devletin dış politikasının tayin ve izlenmesine uygulanmasıdır.16
• NejatTarakçı'ya göre; Jeopolitik, bir devletin, devletler topluluğunun (birlik ve ittifaklar ) veya bir bölgenin, mevcut coğrafi platform üzerinde, sabit ve değişen 
  coğrafi unsurların dikkate alınarak, güç değerlendirilmesi yapılmasını, küresel ve bölgesel güç merkezlerinin etkilerinin incelenmesini, değerlendirilmesini, buna 
  bağlı olarak hedef ve stratejilerin belirlenmesini sağlayan bir bilimdir.17
• Muzaffer Özdağ'a göre; Jeopolitik, devletler arası ilişkilerde, devlet kudretinin oluşumunda, kuvvet dengelerin in şekillenmesinde, kapsamına aldığı kaynaklar ile 
   ülkelerin hayat ve faaliyet alanlarının; mekanın, doğanın ve coğrafi konumun etkisini belirleyen, vurgulayan bilgi disiplinidir.18
• Alexandr Dugin'e göre; Jeopolitik, insanlığı mekan faktörü ile karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen bir disiplin dir.19

• Suatİlhan'a göre; Jeopolitik, dünya coğrafyasını, coğrafi yapı ve evrensel değerleri inceleyerek dünya, bölge ve ülke çapında güç ve politik düzeyde hareket araştırması yapar.
  Jeopolitik, politika belirlenmesi amacıyla, bir ulusun, uluslar topluluğunun veya bölgenin, jeopolitiğin değişmeyen ve değişen unsurlarını dikkate alarak güç 
  değerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen, değerlendiren birbilimdir.  
  Jeopolitik, bu günkü ve gelecekteki politik güç ve politik hedef ilişkisini coğrafi gücü esas alarak inceler, hedefleri ve hedeflere ulaşma şart ve aşamalarını belirler.20

• NicholasJ. Spykman'a göre;Jeopolitik,bir ülkenin güvenlik politikasının coğrafi unsurlara ve olaylara göre planlanmasıdır.21

2. Amerikan Dış Politikasında Jeopolitik Teoriler ve Pratikler

   Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 1776 tarihinden bu yana önce Avrupalı Sömürgecilerden Bağımsızlığını kazanmış ardından bir zamanlar kendisini  
sömüren Avrupalı devletlere Rüştünü ispat etmiş daha sonra kendi kıtasın dan başlayarak tüm Dünyaya genişlemiş ve Emperyalist yayılma yapmış  
en nihayetinde ise tüm dünya sistemi üzerinde etkili olmuş ve onu şekillendirmiştir. 
   Tüm bu sürecin sonunda ABD bugün uluslar arası sistemin süper gücü konumuna yükselmiştir.

ABD'nin uluslararası alandaki bu yükselişinde coğrafi konumunun getirdiği avantajlar ciddi ölçüde etkili olmuştur. 
ABD, coğrafi konum olarak Kuzey Amerika kıta'sın da, Kuzey Atlantik Okyanusu ve Kuzey Pasifik Okyanusu kıyısında, Kanada ve Meksika arasında yer alır. 
İbni Haldun'un medeniyetlerin ve imparatorlukların gelişmesinde önemli etkenlerden biri olarak gördüğü ılıman iklim kuşağı üzerinde ikamet etmektedir.

ABD, kaynak zenginliği açısından çok önemli olan topraklar üzerinde ikamet etmektedir. 
Bu açıdan kaynak açısından diyaliz makinesine muhtaç bir böbrek hastasına benzeyen Avrupa devletlerine göre çok daha iyi bir durumdadır. Ayrıca, geniş bir toprak parçasına ve güvenli sınırlara sahiptir. Avrupa'dan uzak bir konumda bulunuşu onu 19. yüzyıl Avrupa'sındaki çatışmalardan uzak tutmuştur. 19. yüzyılın tümünde ve 20. yüzyılın ilk yarısında ABD, coğrafyasının sağladığı avantajlar sayesinde savunma harcamalarına Avrupalı devletlere göre çok daha az bir kaynak ayırmış ve ekonomik büyümesine odaklanmıştır. 

Coğrafi açıdan Tanrı'nın şanslı kıldığı Amerikan devletinin dış politikasında jeopolitik ve jeopolitik teoriler kurulduğu günden bu yana etkili olmuştur. Denilebilir ki, '' Amerika Amerikalılarındır '' felsefi düşüncesinden hareket ile tüm Amerika kıtasını jeopolitik etki alanı olarak belirleyen Monroe Doktrini aslında jeopolitik bir teoridir. Bu bağlamda Amerikan dış politikasına yön veren jeopolitik teoriler ve onların pratikleri bu bölüm içerisinde incelenmeye çalışılacaktır. 

2.1. Deniz Hakimiyeti ( Sea Power ) Teorisi ve Alfred Thayer Mahan 

'' Denizlerin Clausewitz'i '' olarak anılan Alfred Thayer Mahan ( 1840- 1914 ), ABD'nin 20. yüzyıl deniz stratejisinin kurucusu, İngiltere, Almanya ve Japonya deniz güçlerinin gelişiminin de büyük ölçüde etkileyicisidir. İngiltere'nin dünyaya hükmettiği bir dönemde, ülkesi ABD'nin dünya gücü olması amacı ile jeopolitik düşünceler üreten Mahan'ın stratejileri, önce Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı daha sonra da devlet başkanı olan ve ABD'nin lider deniz gücü olmasında ciddi katkıları bulunan Theodore Roosevelt'i ( 1901- 1909 ) büyük oranda etkilemiştir.22 

   En Önemli eseri The Influence of Sea Power upon History 1660- 1783 ( Deniz Gücünün Tarih Üzerine Etkisi 1660- 1783 ) 1890 yılında yayınlanmış, 
bunun devamı niteliğindeki The Influence of Sea Power upon the French Revolutuion and Empire 1793- 1812  ( Deniz Gücünün Fransız Devrimi ve İmparatorluk Üzerine Etkisi 1793- 1812 ) isimli kitabı ise 1892 yılında yayınlanmıştır. Bu kitap öncelikle '' Elements of Sea Power '' başlıklı giriş bölümü ile dikkat çekmiştir.23 

   Mahan'ın İngiliz devletinin yüseklişi döneminde denizcilik tarihini incelemesi O'nu denizlerin, özellikle de stratejik öneme sahip dar su yollarının kontrolünün 
büyük güç statüsü için hayati olduğu sonucuna vardırmıştır. 


DİPNOTLAR;

1.Yılmaz Tezkan, M. Murat Taşar, Dünden Bugüne Jeopolitik, İstanbul, Ülke Yayınları, 2002, s. 96. 
2 Servet Cömert, Jeopolitik ve Türkiye'nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, İstanbul, Harp Akademileri 
   Komutanlığı Yayınları, 2001, s.7. 
3 Bülent Ulaş, Jeopolitik: Türkiye'nin Milli Güvenliği ve Avrupa Birliği Üyelik Süreci, İstanbul, Başlık Yayın Grubu, 2011, s. 22. 
4 Mackubin Thomas Owens, '' In Defense of Classical Geopolitics '', Naval War College Review, Volume: 52, Number: 4, Autumn 1999, pp. 60- 72. 
5 Ersoy Taşdemirci, '' Jeopolitik ve Türkiye'nin Jeopolitik Durumu '', Silahlı Kuvvetler Dergisi, Sayı 323, Eylül 1989, s. 31. 
6 Ramazan Özey, Merkezi Türk Hakimiyet Teorisi, İstanbul, 21. Asır Yayınevi, 2010, s.36. 
7 Alexandre Defay, Jeopolitik, çev. İsmail Yerguz, Ankara, Dost Kitabevi, 2005, ss.14-15. 
8 Bülent Ulaş, a.g.e.,s.27. 
9 Servet Cömert, a.g.e., s.6. 
10 YılmazTezkan, M.Murat Taşar, a.g.e.,ss. 61-68.
11 Ersoy Taşdemirci, a.g.m.,s.27.
12 Suat İlhan, Jeopolitik Duyarlılık, Ankara, T.T.K. Basımevi,1989,ss.14-15.
13 İsmail Hakkı İşçan,'' Uluslararası İlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları '',Uluslararası İlişkiler, Cilt:1, Sayı:2, Bahar2004,s.50.  
14 Emin Gürses,'' Mackinder ve Mackinderci Jeopolitik'', (haz.) Kadir Yılmaz, Tarihin Coğrafi Kalbi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi,2013,s.7.
15 Mert Bayat, Milli Güç ve Devlet, İstanbul, Belge Yayınları, 1986,s.438. 
16 Suat Bilge, Milletlerarası Politika ,Ankara, A.Ü.S.B.F.Yayınları,1966, s.102.
17 Nejat Tarakçı, Devlet Adamlığı Bilimi, İstanbul,TASAM Yayınları, 2013,s.54. 
18 Muzaffer Özdağ,Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği Üzerine, Ankara, ASAM Yayınları, 2001,s.1.  
19 Alexandr Dugin, Rus Jeopolitiği-Avrasyacı Yaklaşım, çev.Vügar İmanov,İstanbul, Küre Yayınları,2003,s. XII.
20 Suat İlhan, a.g.e.,s.36.
21 Servet Cömert, a.g.e.,s.13.
22 Michael Lee Lanning, En Büyük 100 Asker: Tarihin Gelmiş Geçmiş En Etkili Askeri Liderleri, çev. Belkıs Çorakçı Dişbudak, İstanbul, Show Kitap Tarih Dizisi, Aralık 1998, ss. 152- 154. 
23 Yılmaz Tezkan, M. Murat Taşar, a.g.e., ss. 28- 29. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

8 Şubat 2020 Cumartesi

Dekolonizasyon Süreci ve Sonrasında ABD-Afrika İlişkileri

Dekolonizasyon Süreci ve Sonrasında ABD-Afrika İlişkileri 



HURİYE YILDIRIM
Dekolonizasyon Süreci ve Sonrasında ABD-Afrika İlişkileri 


Özet 

Afrika toplumları Batılı devletlerin teknolojik ve akabinde ekonomik gelişmelerinin ardından dünya üzerindeki izledikleri emperyalist politikaların altında uzunca yıllar yaşam mücadelesi vermiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra uluslararası camiada yükselen milliyetçilik olgusu Afrika’yı da etkileyerek bu bölgede milli bilincin oluşarak sömürge yönetimlere karşı bağımsızlık mücadelelerinin verilmesine neden olmuştur. Soğuk Savaş döneminde Afrika toplumların milli mücadeleleri ABD ile SSCB rekabetinden de etkilenmiştir. 
Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde SSCB’nin Afrika’da başarısızlığa uğrayarak kıtadan ayrılması, ABD’nin politikalarında bir değişikliğe neden olmuştur. 1990’lı yıllarla ABD’nin dış politika konseptindeki ekonomik çıkarlar temelli değişiklikler bu dönemde Afrika’ya yönelik stratejilerinde de bir değişime neden olmuştur. 

Giriş 

Afrika, 16. yüzyıldaki Batılı ekonomik gelişmeler sonucunda Avrupalı devletler 
tarafından başta kölecilik ve devamında sömürgeci yönetimler aracılığıyla sömürülmeye başlanmıştır. 1884-1885 yıllarında gerçekleştirilen Berlin Konferansı sonrasında ise Afrika kıtası Avrupa’nın sömürgeci güçleri tarafından paylaşılmıştır.135 İkinci Dünya Savaşından sonra ise Afrika’da milli bilinç gelişip bağımsızlık hareketleri oluşmaya başlaması, ABD ve SSCB arasında kıyasıya süren Soğuk Savaş dönemiyle eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Bu çerçevede Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Afrika politikası komünizmin bu kıtada yayılıp 
kendisine tehdit olarak yönelmesini önleme temelinde yükselmiştir. Bunun yanında Afrika maden ve mineralleri de ABD’nin kıtaya yönelik politikasında önemli bir yere sahiptir. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise komünizm tehdidinin ortadan kalkmasına rağmen Amerikan ulusal çıkarlarının güvenliği ve petrol imtiyazları Washington’ın Afrika’ya yönelik ilgisinde etkendir. Aynı zamanda savaşlar, hastalık, yoksulluk ve kıtlık gibi sorunların etkisiyle yıllarca 
uluslararası sistemde varlığını koruyan ‘’Afrika Pesimizmini’’nin yerini, kıtanın enerji, hammadde, pazar ve işgücü potansiyelinin gelişen ve gelişmekte olan ülkeler nezdinde önem kazanmasıyla ‘’Afrika Optimizmi’’nin aldığını söylemek mümkündür. Bu çerçevede Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere ile beraber ABD de Afrika kıtasındaki çıkar rekabetinde yerini almış, bu doğrultuda dış politikasında önemli yapılanmalara girişmiştir. 

ABD’nin Afrika politikalarının genel bir özeti durumundaki bu çalışmada İkinci 
Dünya Savaşının ardından uluslararası yapıdaki değişimle beraber Afrika kıtasındaki milli uyanış ve bağımsızlık hareketleri çerçevesinde gelişen ABD’nin bölgeye yönelik politikalarının genel eğilimleri analiz edilmektedir. 
Burada Soğuk Savaş dönemi ve sonrasındaki dönemlerde ABD’nin Afrika’ya yönelik politikalarında gözlemlenen temel değişikler incelenmektedir. Sonraki bölümde ise ABD’nin dış politikasında Afrika’ya yönelik uygulamaların temel parametreleri olan demokratikleşme ve insani yardım, enerji, ticaret ve 
güvenlik konuları ayrı alt başlıklar halinde ele alınacaktır. 

Soğuk Savaştan Günümüze Amerikan Dış Politikasında Değişen Afrika Eğilimleri: 

2. Dünya Savaşının ardından milliyetçilik olgusu Afrika topluluklarını etkilemeye 
başlamış, bu durum yerel halkların sömürge yönetimlerinden rahatsızlığıyla birleşince derin bir toplumsal karmaşa ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Wilson ilkelerinden biri olan self determinasyon hakkı Afrika milletleri tarafından benimsenmiş, böylece kıtada milli bağımsızlık mücadeleleri başlamıştır. 

1945-1960 yılları arasında ABD’nin Afrika’da bağımsızlık mücadeleleri ve Sharpeville soykırımı gibi trajedilere karşı gösterdiği ilginin asıl sebebi, belirtildiği gibi kamuoyu tepkisi ve vicdani sorumluluktan ziyade kıtada yayılmaya 
başlayan SSCB’nin komünist ideolojisi ve etkisini engellemektir.136 Soğuk Savaş döneminde ABD tüm dünyada olduğu gibi Afrika’da da demokrasi ve insan hakları kavramlarına vurgu yapsa da Sovyet yayılmacılığına karşı ırkçı ve otoriter rejimlerle zaman zaman ilişkiler kurmuştur. ABD’nin bu tutumuna Libya, Angola, Etiyopya ve Mozambik gibi ülkelerin iç sorunları örnek gösterilebilmektedir.137 1970’lerden sonra Mozambik Bağımsızlığı, Angola müdahalesinin başarısızlığı, Vietnam Savaşı, Küba Krizi ve Şah Rejiminin devrilmesi gibi gelişmelerle Amerikan dış politikasında önemli bir farklılaşma gözlemlenmiştir.138 

Soğuk Savaş döneminde SSCB ile nükleer savaşın eşiğine gelinmesinin yol açtığı yumuşama süreciyle beraber ABD’nin Afrika politikalarında bir değişim yaşanmıştır. ABD dış yardımlarında demokrasi ve insan hakları gibi koşullar getirerek bir anlamda kendi politikalarını dayatmaya başlamıştır.139 

Reagan döneminden sonra ABD tüm dünyada sarsılan itibarını ve hegemonyasını yeniden tesis etmek için Afrika’da daha müdahaleci bir tavır sergilemiştir.140 

Clinton’ın iktidarı boyunca Amerikan ulusal güvenlik konseptinin temeline ekonomik çıkarları ve bunun paralelinde demokrasi ve liberalizm olgularını konulmuştur.141 Bu dönemde Amerikan çıkarlarını sağlamak için dış politika araçları olarak “insani müdahale”, “yumuşak güç”(soft power), demokrasilerin ve liberal uygulamalarının coğrafi alanlarının genişletilmesi ön plana gelmiştir. Ayrıca IMF, Dünya Bankalarının fonları kapsamında dünya ülkeleri üzerinde bir hegemonya kurulması da Washington yönetimin öncelikli stratejilerinde 
olmuştur. Bu politikaların Afrika’ya uygulanması incelendiği zaman Clinton döneminde kıtada artan bir askeri varlıktan da söz etmek mümkündür. Afrika’da artan Amerikan askeri varlığının esasen iki nedeni vardır. Birincisi Amerikan ekonomik ve enerji çıkarlarını korumak, ikincisi 1998 yılında Tanzanya ve Kenya’da olmak üzere iki Amerikan elçiliğinin saldırıya uğraması ve saldırıların kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmasıdır.142 Bunun dışında bazı ticari ilişkiler de gündeme gelmiştir. Ancak Clinton yönetimine ilişkin geleneksel 
görüş eleştirileri bu dönemde uzun vadeli dış politikalardan ziyade kısa küreli uygulamalara gidildiğini vurgulamıştır. Dünya gündemini sarsan bazı olaylara yönelik olarak ABD’nin bu gelişmelere yeterince tepki vermediği tartışılmıştır. 

Bu kapsamda Ruanda Soykırımına karşı ABD’nin duyarsızlığı örnek verilebilmektedir.143 

 G. W. Bush döneminde Afrika politikası ise kıtada genişleyen Amerikan çıkarları, Sudan üzerindeki yoğun diplomatik girişimler, bölgeye yönelik kaynak aktarımları ve bazı tarihsel girişimler üzerine kurulmuştur. 
11 Eylül saldırılarından sonra ABD tüm dünyada demokrasi, insan hakları ve liberalizasyon kaygılarının yanında terörle mücadeleye de büyük vurgu yapmıştır.144 Ancak Bush döneminde Afrika’nın bazı alt yapı ve politik sorunları nedeniyle işbirliğinin güçleşmesinin yanında, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya gibi aktörlerle rekabet de ivme kazanmıştır. ABD doğrudan yatırım ve enerji işbirlikleri konularına daha da önem vermeye başlarken. Amerikan ekonomik çıkarları uğruna Gine ve Moritanya’da darbeler, Etiyopya, Kenya, Nijerya, Uganda ve Zimbabve’de usulsüz seçimler gibi keskin otoriter rejim göstergelerine karşı tepkisiz kalınmıştır.145 

11 Eylül sonrası dönemde Bush’un müdahaleleri ile birlikte dünyada artan Amerikan karşıtlığına karşı ABD’nin bir imaj yenileme çalışmasına ihtiyacı doğmuştur. Ocak 2009’da siyahi bir başkanın Washington yönetiminin başına gelmesi bu imaj yenileme kapsamında yeni bir umut yaratmıştır. Yeni Amerikan başkanı Barack Obama’nın ılımlı politikalar izleyeceği imajını vermesi ilk yıllarda dünya kamuoyunda sempati ile karşılanmıştır. Obama döneminde Afrika politikası analiz edilmeye başlandığı zaman, Amerikan başkanının 

Temmuz 2009’da Gana Parlamentosu’nda yaptığı konuşma büyük dikkat çekmektedir. Bu konuşmada Obama, Afrika’nın ABD’nin bağlı olduğu siyasal alanın temel bir parçası olduğunu, bunun yanında ikili ilişkilerinin karşılıklı sorumluluk ve saygı üzerine inşa edildiğini ifade etmiştir.146 

Siyasi, Ekonomik, Toplumsal ve Askeri Açılardan ABD’nin Afrika’da Dış Politika Uygulamaları 

Demokrasi ve İnsani Yardım: 

ABD dış politikasının genel özellikleri kapsamında uluslararası alanda liberal 
politikalarının ve ekonomik çıkarlarının korunması amacıyla kendisine demokratik, insan haklarına saygılı ve serbest pazara entegre olabilecek müttefikler arayışındadır. Afrika’da da ülkelerin bu amaçla güvenlik ve istikrarın sağlanarak Amerikan politik ve sosyo-ekonomik sistemlerine dâhil olması yönünde birtakım demokratikleştirme programları ve insani yardım çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmaların aynı zamanda Amerikan imajına ve kamu 
diplomasisine de hizmet ettiğini söylemek mümkündür. 

ABD, Afrika’da demokrasinin kurumsallaşması geliştirilmesi amacıyla yerel bazda bazı projeler uygulamaktadır. Bu kapsamda örneğin sivil toplum kuruluşlarına katılım ve demokratik bilinç sağlanması konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle Afrikalı gençlerin eğitim ve demokratik faaliyetlere katılımını destekleyen programlar Washington hükümeti tarafından desteklenmektedir. 2010 yılında Obama tarafından Genç Afrikalı Liderler Girişimi (YALI) bu amaçla kurulmuş ve Afrika kıtasındaki çalışmalara başlanmıştır.147 

ABD, Afrika’da sivil toplumun desteklenmesinin yanında insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması ve medya unsurlarının işlevsel hale gelmesi kapsamında da çalışmalar yapmaktadır. Bunun yanında devlet kurumlarının demokratikleştirilmesi ve işlerlik kazandırılması amacıyla başta Afrika Birliği gibi bölgesel örgütler ve sonrasında Afrika devletleriyle ikili ilişkiler kapsamında demokratik tecrübe paylaşımları ve mevzuat çalışmaları yapılmaktadır.148 ABD hükümeti “Açık Hükümet Ortaklığı”149 ve ‘’Maden Endüstrileri Açıklık Girişiminde’’150 Afrika üyeliklerini genişletmeyi amaçlamaktadır. Beyaz 
Saray’ın Afrika’da demokrasinin gelişmesi adına yaptığı diğer bir girişim ise Afrika Birliği’nin Demokrasi, Seçimler ve Hükümet ile ilgili sözleşmesini desteklemektedir. 

Ekonomi ve Ticaret: 

 ABD, kendi ekonomik çıkarlarını güvenceye almak adına, hem hammaddesini 
karşılayacağı hem de daha sonrasında ürünleri için bir pazar potansiyelinde olan Afrika’da ekonomik büyüme, ticaret ve yatırımı desteklemeye büyük önem vermektedir. Yabancı yatırımcılar için elverişsiz olan hukuksal statü ve alt yapıyı geliştirmek üzere Washington tarafından “Büyüme için Partnerlik”151, “Gıda Güvenliği ve Beslenme için Yeni İttifak”152 ve ‘’Açık Hükümet Partnerliği’’ gibi uluslararası programlar oluşturulmuştur. ABD Afrika’da özel sektörü geliştirmenin yanında, kıtanın kalkınması açısından bölgesel entegrasyonlara da 
önem vermektedir. Bu nedenle Washington Yönetimi “ABD-Doğu Afrika Topluluğu Ticaret ve Yatırım Girişimi” gibi oluşumların yanında, Afrikalı hükümetlere gümrük duvarlarını düşürerek kıta içinde ticaretin canlandırılması konusunda destek vermektedir.153 Bunlardan daha önemlisi ABD, Afrika’nın dünya pazarına açılabilmesi açısından bölge hükümetlerinin kapasitesini arttırmak için “Afrika Büyümesi ve Fırsatı Sözleşmesini” (AGOA) kabul etmiştir. 
Son olarak ise Beyaz Saray Amerikan şirketlerini Afrika pazarına girmesi konusunda Ulusal İhracat Girişimi kapsamında desteklemektedir 

ABD’nin Afrika ile yaptığı ticaret hacimlerinde özellikle 2000’li yıllardan itibaren bir artış gözlenmektedir. 1998 yılında ABD’nin Afrika’ya yönelik ihracatı 11 milyon dolar, ithalatı yaklaşık 16 milyon dolar iken günümüzde bu rakamlar neredeyse üç katına çıkarılmıştır.154 ABD, Afrika kıtasında Çin mal ve hizmetleri ile ciddi bir rekabet durumundadır. Yıllardır var olan bölgesel tecrübesi ile Çin kıtaya ucuz mal ve işgücü sunarak Afrika’nın bir numaralı ticari partneri olmuştur. Bunun yanında dış politikasında Afrika hakkında yeni stratejiler oluşturan Rusya’da Washington yönetimin ticari alanda bir rakibi olarak yorumlanabilmektedir 


Enerji: 

ABD günlük yaklaşık 20 milyon varil tüketim kapasitesiyle dünyanın en büyük petrol tüketicisi durumundadır. Bunun paralelinde ABD rafine petrol ithal eden ülkeler listesinde de ilk sıradadır.155 ABD’nin enerji alanında çalışmalar yapan uzmanlar, son yıllarda Afrika’nın sahip olduğu enerji rezervlerinin gelecek yıllarda yapılacak detaylı araştırmalar sonrasında daha da artabileceğini belirtmektedir. 

Örneğin ABD Enerji Departmanı 2002-2025 yılları arasında Afrika’nın petrol üretiminin %91 oranında artabileceğini açıklamıştır. Daha eski dönemlerde de, 17 Mayıs 2002 tarihinde de “Ulusal Enerji Politikası” kapsamında Afrika petrollerinin ABD için önemine değinilmiştir. Bush bu dönemde Dick Cheney liderliğinde “Ulusal Enerji Politikası Geliştirme Grubunu” enerji konusunda araştırmalar yapması konusunda görevlendirmiştir.156

 Bu çalışmalar sonunda “Cheney Raporu” olarak anılan metinde Afrika’nın artan üretim kapasitesinin Amerikan enerji ihtiyacı için gerekli olduğunu, bu yüzden Amerikan petrol şirketlerine Afrika’da yatırım yapması konusunda teşvik edilmesi gerektiği belirtilmiştir.157 


ABD ihtiyacı olan enerjinin yaklaşık %10’luk bir kısmını Afrika kıtasından sağlamaktadır. 
Afrika’da özellikle Libya, Angola ve Nijerya’nın zengin petrol kaynakları Amerikan yönetimin ilgisini bu üç ülkeye doğru çekmiştir. Ayrıca Afrika’daki petrollerin sülfür oranının düşük olması da kalitesini arttırmaktadır. Afrika kıtasının enerji kaynakları açısından zenginliği ABD’nin Ulusal Enerji Politikasında ve dış politikasında yer almaktadır. ABD yönetimi petrol şirketlerinin Afrika hükümetleriyle beraber çalışması konusunda bazı kararlar almıştır. Örneğin önemli enerji şirketlerinden biri olan Chevron son 10 yılda Afrika kıtasında 
37 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. Chevron’un yatırımlar konusunda iyi ilişkilere sahip olduğu başlıca ülkeler ise Fas, Sierra-Leon, Nijerya ve Çad’tır.158 Diğer bir önemli enerji şirketi olan Exxonmobil ise benzer şekilde fraklı alanlarda çalışma yapmak üzere 30’dan fazla ülkede aktif çalışmalar yapmaktadır. 159 

ABD’nin önümüzdeki yıllarda Afrika ile olan enerji bağlarını güçlendirmesi 
beklenmektedir. Öyle ki kıtanın güvenlik ve istikrarsızlık sorunlarına çözüm araması, Afrikalı devletlerin gelişmesi adına yaptığı girişimlerin önemli bir nedeninin enerji alanındaki kaygıları olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 


Güvenlik: 

ABD, küresel alanda siyasi ve ekonomik çıkarlarını tehlikeye düşürecek her türlü 
duruma karşı mücadele etmeyi Ulusal Güvenlik Stratejilerinde sıkça dile getirmektedir. Tüm dünya kapsamında olduğu gibi ABD, Afrika kıtasında da doğrudan yatırımlarının, enerji kaynakları ile bunların transfer hatlarının güvenliğini ve bölgedeki Amerikan vatandaşlarının sağlamak için bu bölgede askeri olarak varlığını sürdürmektedir. Bunun yanında özellikle 11 
Eylül dönemi sonrası El-Kaide ve diğer terör örgütleriyle mücadele kapsamında da Amerikan askerleri Afrika’da görevlendirilmiştir. Son olarak ABD, Afrika ülkelerine bağımsızlık sonrası ulusal yapılanma süreçlerinde askeri yardımlarda bulunmaktadır. Buradaki amaç Afrika’da güvenlik ve istikrarın sağlanarak Amerikan çıkar ve politikalarının güvence altına alınmasıdır.160 

Amerikan askerleri Afrika kıtasına İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizleri Kuzey 
Afrika’da Almanya ve İtalya’ya karşı desteklemek için Meşale Operasyonu ile girmiştir.161 

Bu tarihten sonra birçok Afrika ülkesi ile güvenlik ve istikrarı sağlamak adına ikili askeri anlaşmalar yapılmış ve bu ülkeleri askeri yardımlar ulaştırılmıştır. Kıtada güvenliği ve Amerikan çıkarlarını tehlikeye düşüren Kongo, Libya, Liberya ve Sudan gibi ülkelere müdahalelerde bulunulmuştur.162 

1998 yılında Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan elçiliklerine yapılan saldırılar ile 11 Eylül sonrasındaki terör faaliyetlerinin Afrika kıtasında da etkili olması sebebiyle 2007 yılında Washington yönetimi ABD-Afrika Komutanlığını (AFRICOM) oluşturmuştur. AFRICOM’un görev alanı Afrika’nın Mısır haricindeki kıtasal alanı ile Hint ve Atlas Okyanuslarını ile hava sahalarını kapsamaktadır. AFRICOM için Amerikan Hükümeti tarafından 2012 yılında 276 milyon dolarlık bir bütçe ayrılmıştır.163 

ABD özellikle Amerikan şirketlerinin yatırımı ve enerji güvenliğini açısından Afrika kıtasında deniz kuvvetlerine büyük önem vermektedir. Atlantik ve Hint Okyanusunda görev alan Amerikan donanmalarının varlığı özellikle Gine Körfezi ve Somali açıklarında önemlidir. Burada var olan korsancılık faaliyetleri hem Amerikan ekonomik çıkarlarını hem de bölge insanının güvenliğini olumsuz etkilemektedir. Örneğin 2012’de Dünya Gıda Yardımı kapsamında Somali’ye besin maddesi taşıyan gemi korsanlar tarafından saldırıya uğramış ve yapılan yardım ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamamıştır.164 Bunun dışında Afrika kıyıları bazı yerel topluluklar için balıkçılık açısından önemli bir gelir kaynağı konumundadır. Afrikalılar kaçak balıkçılık yüzünden her yıl yaklaşık olarak bir milyar dolarlık bir kayıpla karşı karşıya kalmaktadır.165 Bu nedenlerle ABD, Afrika ülkelerinin sahil güvenliğinin sağlanması, çevrenin korunması uluslararası deniz hukukuna olan bağlılığın ve tecrübenin arttırılması adına Afrika Deniz Hukuku Uygulama Partnerliğini (AMLEP) oluşturulmuştur.166 

ABD’nin son yıllarda artan Amerikan çıkarlarına paralel olarak Afrika ülkelerine 
verdiği askeri destek de artmaktadır.167 
Gine ve Somali açıklarındaki korsan tehdidinin yanında; Somali, Etiyopya, Eritre, Nijerya, Sudan ve Cibuti gibi ülkelere radikal terör faaliyetlerine maruz kaldığı için ABD tarafından önem verilmektedir. Bu güvenlik algılamaları açısından Amerikan birliklerinin çalışmalar yaptığı ülkeler Nijer, Gine, Burkina Faso, Fildişi, Togo, Senegal, Benin, Çad, Liberya, Nijerya, Gambiya, Gana ve Sierra Leone’dur. Bunun yanında geçtiğimiz yıllarda Mali’de patlak veren olaylar üzerine Fransa’nın giriştiği müdahaleye “African-led International Support Mission in Mali (AFISMA)” kapsamında ABD de Fransız askerlerine destek vermektedir.168 

Sonuç 

Soğuk Savaş döneminde SSCB ile rekabet ve Afrika kökenli Amerikan vatandaşları temelli kamuoyu etkisi kapsamında Afrika ile ilgilenen ABD, Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen siyasi ve ekonomik çıkarları ve küresel konjonktür kapsamında politika değişikliğine gitmiştir. Özellikle enerji ithalatı tedarikini çeşitlendirip güçlendirmek ve Amerikan endüstrisi için hammadde ve pazar sağlama gibi amaçlarla Afrika kıtasına verilen önem arttırılmıştır. ABD’nin Afrika politikasına genel olarak bakıldığı zaman kıtaya yönelik var olan enerji ve ekonomik çıkarları, güvenlik, demokratikleştirme ve insani yardım 
politikalarıyla güvence altına alınmaya çalışılmaktadır. Washington hükümeti bu politikaları kapsamında hem bölgesel oluşumları desteklemekte hem de Afrika hükümetleri ile var olan bağlarını güçlendirme çabasına girişmiştir. 

Soğuk Savaş sonrası dönemde tüm dünyada gündeme oturan “Uluslararası arenada tek kutupluluk mu yoksa çok kutupluluk mu hâkimdir?” tartışmasının da ışığında Afrika kıtasına bakıldığı zaman, burada tek bir küresel gücün egemenliğinden bahsetmek mümkün değildir. Afrika üzerinde Fransa, İngiltere gibi eski sömürgeci güçler yanında özellikle son yıllarda girişimleri yoğunlaşan Rusya, Çin ve Brezilya gibi aktörler de mevcuttur. ABD burada küresel hegemonyasını yeniden tesis edip, Amerikan çıkarlarını sağlama çabalarını güderken Afrika kıtasında diğer aktörlerle rekabetten de endişe duymaktadır. Özellikle dünya üzerinde azalan hidrokarbon kaynakları ve artan enerji ihtiyacı ile daralan hammadde ve pazar fırsatları Afrika üzerindeki rekabeti önümüzdeki yıllarda daha da arttıracaktır. Amerikan yönetimi burada politikalarını geliştirip uygulamaya çalışırken; AB, Çin ve Rusya gibi güçleri de sürekli göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu güçlerle rekabette avantaj sağlanması adına ABD, kıtada Amerikan yatırımlarını desteklemeli, Afrika ülkelerini ile ikili ilişkileri 
geliştirmeli, insan hakları ihlalleri ve eşitsizliklerin önüne geçmeye çalışmalı, güvenlik ve istikrar sağlama kapsamında demokrasi ve hukuk vurgusuyla işlevsel ve kalıcı çözümler arayışında olmalı ve daha çok yumuşak güç kapsamında çalışmalar yapmalıdır. 


Kaynakça: 

. “A Regional Policy That Drove Change The Billion Dollar Treasure Hunt”, NEPAD Stop Illegal Fishing Case Study Series, No:6, Haziran 2013 
. Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”, Ankara Üniversitesi Afrika 
Çalışmaları Dergisi Cilt:1, Sayı:2, Bahar 2012 
. David J. Francis, US Strategy in Africa: AFRICOM, Terrorism and and Security 
Challenges, Routledge Global Security Studies, New York, 2010 
. Jennifer G. Coke, Stephen Morrison, U.S. Africa Policy: Beyond the Bush Year: Critical Challenges fort he Oama Administration, CSIS, 2009 
. Justin Vaisse, P.D. Charles, Louis Balthaza, La Politique Etrangere des Etats-Unis: Fondement, Acteurs, Formulations, Sciences-Po Yayınları, 2003. 
. Lauren Ploch, Africa Command: U. S. Strategic Interests and the Role of the U. S. Military in Africa, Diane Yayınları, 2010 
. Mark B. Feldman, “The United States Foreign Sovereign Immunities Act of 1976 in Perspective: a Founder's View”, International and Comparative Law Quarterly, 35 
. Michael T. Klare, Blood and Oil: The Dangers and Consequences of America’s Growing Dependency on Imported Petroleum, Metropolitan Books, Newyork, 2004 
. Ömer Kurtbağ, Amerikan Yeni Sağı ve Dış Politikası, USAK Yayınları, Ankara, 2010 
. Stacy-Ann Elvy, “Towards a New Democratic Africa: The African Charter on 
Democracy, Elections and Governance”, Emory International Law Review, Cilt: 27, no:1, 
2013. 
. Stephen Gill, American Hegemony and the Trilateral Commission, CUP Archive, 1991 
. William Minter, “The US and the War in Angola”,Review of African Political Economy, 
Sayı:50 , Africa in a New World Order (Mart 1991), 
. “Attacks on US Embassies in Kenya and Tanzania”, 
. ABD Başkanı Barack Obama’nın Gana Parlamentosundaki Konuşması, URL: 
http://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-ghanaian-parliament 
(20.09.2014). 
. YALI resmi internet sayfası, URL: http://youngafricanleaders.state.gov/yali/ (20.09.2014). 
. Open Government Partnership web sitesi, URL: http://www.opengovpartnership.org/about 
(20.09.2014). 
. Extractive Industries Transparency Initiative, URL: http://eiti.org/extractive-industries-
transparency-initiative-0 (20.09.2014). 
. Partnership for Growth, URL: http://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2011/11/177887.htm 
(20.09.2014). 
. The New Alliance for Food Security and Nutrition, URL: http://feedthefuture.gov/lp/new-
alliance-food-security-and-nutrition (20.09.2014). 
. The United States and East African Community Announce Progress under Trade and 
Investment Partnership, URL: http://www.ustr.gov/about-us/press-office/press-
releases/2012/october/us-eac-announce-progress (20.09.2014). 
. U.S. trade in goods with Africa URL: http://www.census.gov/foreign-
trade/balance/c0013.html (20.09.2014). 
. David H. Shinn,”Africa China, the United States and Oil”, Center for Strategic& 
International Studies, URL: www.csis.org (20.09.2014). 
. “Chevron Invest $37bn In Africa In The Last 10Years”, URL: 
http://www.dailytimes.com.ng/article/chevron-invest-37bn-africa-last-10years 
(20.09.2014). 
. “ExxonMobil in Africa”, URL: http://www.exxonmobilafrica.com/ (20.09.2014) 
. David Zambeki, “North Africa”, URL: http://www.pbs.org/thewar/detail_5211.htm 
(20.09.2014). 
. Michael O'Hanlon, U.S. Military Intervention, Done Right Could Boost African stability, 
URL: http://articles.latimes.com/2014/feb/16/opinion/la-oe-ohanlon-troops-to-africa-
20140216 (20.09.2014) 
. Nick Turse, “US Military Averaging More Than a Mission a Day in Africa”, URL: 
http://www.truth-out.org/news/item/22738-us-military-averaging-more-than-a-mission-a-
day-in-africa (20.09.2014). 
. “Threats from Piracy off Coast of Somalia”, 
URL:http://www.state.gov/t/pm/ppa/piracy/c32661.htm (20.09.2014). 
. Nick Turse, “America’s Proxy Wars in Africa”, URL: 
http://www.thenation.com/article/178839/americas-proxy-wars-africa# (20.09.2014) 
. “Berlin II ? Vers un nouveau partage de l'Afrique”, 
URL:http://cadtm.org/IMG/article_PDF/article_a4157.pdf (20.09.2014) 
. “Sharpeville And After Suppression And Liberation In Southern Africa” URL: 
http://kora.matrix.msu.edu/files/50/304/32-130-DA3-84-al.sff.document.acoa001002.pdf 
(20.09.2014) 
. http://www.globalsecurity.org/security/ops/98emb.htm (20.09.2014) 
. AFRICOM resmi internet sayfası, URL: www.africom.mi (20.09.2014) 
URL: http://www.state.gov/t/pm/ppa/piracy/c32661.htm (20.09.2014) 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;


135 Bkz. “Berlin II ? Vers un nouveau partage de l'Afrique”, URL:
      http://cadtm.org/IMG/article_PDF/article_a4157.pdf (20.09.2014). 
136 Bkz. “Sharpeville And After Suppression And Liberation In Southern Africa” URL: 
      http://kora.matrix.msu.edu/files/50/304/32-130-DA3-84-al.sff.document.acoa001002.pdf (20.09.2014) 
137 Bkz. Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”, Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi Cilt:1, Sayı:2, Bahar 2012, s.99. 
138 Bkz. William Minter, “The US and the War in Angola”,Review of African Political Economy, Sayı:50 , Africa in a New World Order 
      (Mart 1991), s. 135-144. 
139 Bkz. Mark B. Feldman, “The United States Foreign Sovereign Immunities Act of 1976 in Perspective: a Founder's View”, International 
      and Comparative Law Quarterly, 35, s.302-319. 
140 Bkz. Stephen Gill, American Hegemony and the Trilateral Commission, CUP Archive, 1991, s.71. 
141 Bkz. Justin Vaisse, P.D. Charles, Louis Balthaza, La Politique Etrangere des Etats-Unis: Fondement, Acteurs, Formulations, 
      Sciences-Po Yay
142 Bkz. “Attacks on US Embassies in Kenya and Tanzania”, URL: 
      http://www.globalsecurity.org/security/ops/98emb.htm (20.09.2014). 
143 Bkz. Ömer Kurtbağ, Amerikan Yeni Sağı ve Dış Politikası, USAK Yayınları, Ankara, 2010, s.264. 
144 Bkz. Jennifer G. Coke, Stephen Morrison, U.S. Africa Policy: Beyond the Bush Year: Critical Challenges fort he Oama Administration, 
      CSIS, 2009, s.1-5. 
145 Bkz. Jennifer G. Coke, a.g.e., s.4. 
146 Bkz. ABD Başkanı Barack Obama’nın Gana Parlamentosundaki Konuşması, URL: 
      http://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-ghanaian-parliament (20.09.2014). 
147 Bkz YALI resmi internet sayfası, URL: http://youngafricanleaders.state.gov/yali/ (20.09.2014). 
148 Bkz. Stacy-Ann Elvy, “Towards a New Democratic Africa: The African Charter on Democracy, Elections and 
      Governance”, Emory International Law Review, Cilt: 27, no:1, 2013. 
149 Bkz. Open Government Partnership web sitesi, URL: 
      http://www.opengovpartnership.org/about (20.09.2014). 
150 Bkz. Extractive Industries Transparency Initiative, URL: 
      http://eiti.org/extractive-industries-transparency-initiative-0 (20.09.2014). 
151 Bkz. Partnership for Growth, URL: http://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2011/11/177887.htm (20.09.2014). 
152 Bkz. The New Alliance for Food Security and Nutrition, URL: 
      http://feedthefuture.gov/lp/new-alliance-food-security-and-nutrition (20.09.2014). 
153 Bkz. The United States and East African Community Announce Progress under Trade and Investment Partnership, URL: 
      http://www.ustr.gov/about-us/press-office/press-releases/2012/october/us-eac-announce-progress (20.09.2014). 
154 Bkz. U.S. trade in goods with Africa URL: 
      http://www.census.gov/foreign-trade/balance/c0013.html (20.09.2014). 
155 Bkz. David H. Shinn,”Africa China, the United States and Oil”, Center for Strategic& International Studies, URL: 
      www.csis.org (20.09.2014). 
156 Bkz. Michael T. Klare, Blood and Oil: The Dangers and Consequences of America’s Growing Dependency on Imported Petroleum, 
      Metropolitan Books, Newyork, 2004, s. 56-73. 
157 Bkz. Buğra Sarı, a.g.e. 
158 “Chevron Invest $37bn In Africa In The Last 10Years”, URL: 
      http://www.dailytimes.com.ng/article/chevron-invest-37bn-africa-last-10years (20.09.2014). 
159 Bkz. “ExxonMobil in Africa”, URL: 
      http://www.exxonmobilafrica.com/ (20.09.2014). 
160 Bkz. David J. Francis, US Strategy in Africa: AFRICOM, Terrorism and and Security Challenges, Routledge Global Security Studies, 
      New York, 2010, s.177. 
161 Bkz. David Zambeki, “North Africa”, URL: 
      http://www.pbs.org/thewar/detail_5211.htm (20.09.2014). 
162 Bkz. Michael O'Hanlon, U.S. Military Intervention, Done Right Could Boost African stability, URL: 
      http://articles.latimes.com/2014/feb/16/opinion/la-oe-ohanlon-troops-to-africa-20140216 (20.09.2014) 
163 Bkz. AFRICOM resmi internet sayfası, URL: 
      www.africom.mi (20.09.2014) 
164 Bkz. “Threats from Piracy off Coast of Somalia”, URL: 
      http://www.state.gov/t/pm/ppa/piracy/c32661.htm (20.09.2014). 
165 Bkz. “A Regional Policy That Drove Change The Billion Dollar Treasure Hunt”, NEPAD Stop Illegal Fishing Case Study Series, No:6, Haziran 2013. 
166 Bkz. Lauren Ploch, Africa Command: U. S. Strategic Interests and the Role of the U. S. Military in Africa, Diane Yayınları, 2010, s.17. 
167 Bkz. Nick Turse, “US Military Averaging More Than a Mission a Day in Africa”, URL: 
       http://www.truth-out.org/news/item/22738-us-military-averaging-more-than-a-mission-a-day-in-africa (20.09.2014). 
168 Bkz. Nick Turse, “America’s Proxy Wars in Africa”, URL: 
http://www.thenation.com/article/178839/americas-proxy-wars-africa# (20.09.2014) 


***