ASKER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ASKER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2019 Salı

TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA VALİ - KOLLUK KUVVETLERİ - ASKER İLİŞKİSİ, EMASYA PROTOKOLÜ, BÖLÜM 2

TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA VALİ - KOLLUK KUVVETLERİ - ASKER İLİŞKİSİ, EMASYA PROTOKOLÜ, BÖLÜM 2



5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesine göre vali, "İl sınırlan içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gerekli tedbirleri alır. Bu maksatla, Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafindan verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür." 


Kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanması hukuk devletinin önde gelen 
görevlerindendir. İlde kamu düzeni ve kamu güvenliğini sağlama görevi valiye aittir. Bu nedenle, vali tarafından askerî birliklerden yardım istenmesi durumunda, yardıma gelen askeri birliğin görevde kalış süresinin, ilin genel idaresinden ve asayişinden sorumlu olan vali tarantıdan belirlenmesi zorunludur. 


Tümcenin istenen askeri kuvvetin görevde kalış süresinin birlik komutanı 
tarafından belirleneceğine ilişkin bölümü Anayasa'nm 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırıdır. 


Fıkranın ikinci paragrafının üçüncü tümcesinde, askerî kuvvetin müstakilen 
görevlendirilmesi durumunda verilen görevin askeri kuvvet tarafından kendi komutanının sorumluluğu altında ve onun emir ve talimatlarına göre yerine getirileceği; dördüncü tümcesinde, hizmet birlikte yürütüldüğünde, güvenlik kuvvetleriyle yardıma gelen askerî kuvvet arasındaki işbirliği ve koordinasyonun, askerî birliğin komutanının da görüşü alınarak vali tarafindan belirleneceği; beşinci tümcesinde, askerî birliğin belirli görevleri jandarma ya da polisle birlikte yapması durumunda, komuta, sevk ve idarenin, askerî birliklerin en kıdemli 
komutam tarafindan üstlenileceği; altıncı tümcesinde de, birden fazla ili içine alan olaylarda, aynı ya da farklı askerî birlik komutanlıklarından kuvvet tahsis edilmesi durumunda, iller ve kuvvetler arasındaki işbirliği, koordinasyon, kuvvet kaydırılması, emir-komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususların Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslara göre yürütüleceği öngörülmüştür. 


Anayasalda öngörülen olağanüstü hal ve sıkıyönetim durumlarında güvenlik 
güçleri ile askerî birliklere yasalarla verilen olağanüstü yetkilerin olağan dönemlerde kullanılması söz konusu olamaz. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerinde yasalarla getirilen yükümlülüklere, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına, durdurulmasına ve kamu görevlilerinin yetkilerine ilişkin kurallara olağan dönemlerde geçerlik tanınamaz..." 


Görüşlerine yer verilmiştir. 


(2) 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu "İl/D Maddesi" Gereğince Alınması Gereken 
Müşterek Tedbirlere İlişkin Protokol: (EMASYA PROTOKOLÜ) 


Bu protokol Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında 07.07.1997 
tarihinde (27) madde olarak imzalanmıştır. Protokolün amacı; bir veya birden fazla ilde çıkan veya çıkabilecek olaylarla ilgili olarak valilerin isteği üzerine askeri birlik tahsis edilmesi durumunda, güvenliğin, asayiş ve kamu düzeninin sağlanması ve terörle mücadelede; askeri birlikler ile kolluk kuvvetleri 
arasında; 
a. Kuvvet kullanılması, 
b. Kuvvet kaydırılması, 
c. Emir komuta ilişkileri, 
d. işbirliği ve koordinasyon, 
e. Gerekli görülen diğer hususları, belirlemek, uygulanacak yöntem ve alınacak tedbirleri ortaya koymaktır.

Protokol, toplumsal olayların önlenmesinde ve kamu düzeninin sağlanmasında, 
mülki amirler (Vali ve Kaymakamlar), EMASYA Komutanlıkları (EMASYA Bölge komutanlıkları, EMASYA Tali Bölge Komutanlıkları, EMASYA Birlik Komutanlıkları), kolluk kuvvetleri (Jandarma, Polis, GKK, Özel Güvenlik Birimleri) ve askeri birlikler ile bunlar arasındaki yetki, görev ve sorumluluklar ile müştereken uygulanacak tedbirleri kapsamaktadır. 


Protokol, terör ve toplumsal olayları değerlendirmek, kullanılacak kolluk kuvvetlerini düzenlemek, olaylara müdahale yöntemlerini belirlemek, kesintisiz koordinasyon ve işbirliğini sağlamak maksadıyla; il ve ilçe bazında "İL ve İLÇE GÜVENLİK KOORDİNASYON KOMİSYONLARI" ihdas edilmesini, "İl Güvenlik Koordinasyon Komisyonlarının0; Vali, Garnizon Komutanı veya temsilcisi, İl Jandarma Komutam, İl Emniyet Müdürü, MİT temsilcisi ve gerekli görülen diğer ilgililerden oluşmasını, "İlçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonlarının"; Kaymakam, Garnizon Komutanı veya temsilcisi, ilçe Jandarma Komutam, ilçe Emniyet Amiri, MİT temsilcisi (varsa) ve gerekli görülen diğer ilgililerden oluşmasını öngörmektedir. 


Protokol, "İl ve İlçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonlarının", yeterli hazırlık 
zamanı bırakacak şekilde; olaylara karşı alınacak tedbirleri ve müdahale yöntemlerini tespit etmesi ve askeri kuvvet talep edilmesi konusunda mülki amirlerin karar vermelerine yardımcı olması esasım getirmektedir. Protokol, İl ve ilçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonlarının, illerde vali, ilçelerde kaymakamların başkanlığında ayda bir defa olağan, gerekli hallerde olağanüstü toplanarak, il ve ilçenin güvenlik durumunu değerlendirmeleri de öngörülmüştür. 


Protokol, Mülki Amirlerin olaylara müdahale için (tabii afet durumları hariç) askeri birlik talebinde bulunmadan önce; Kolluk kuvvetleri ile kontrol altına alınabilecek olaylarda zayıf bir ihtimalde olsa olaylann kontrolden çıkması söz konusu ise, kuvvet talebinde bulunmaksızın, EMASYA Komutanlıklarına (Bölge/Tali) bilgi vererek, kademeli hazırlık süresi imkanı sağlamasını, İl ve ilçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonlarında yapılan durum değerlendirmesi neticesinde, mülki amirler tarafından askeri birliklerden kuvvet talebi 
zorunlu görülür ise, birlik komutanları ile koordinede bulunularak, uygun müdahale usullerinin icra edilmesine imkan verecek tarzda; birliklere hazırlık ve teşkilatlanma için yeterli zamanı sağlayacak şekilde önceden uyan yapılmasını, Metropollerde, kamu düzenini bozma istidadı gösteren, terör dışındaki toplumsal olayların; kolluk kuvvetleri ile bastırılmasının esas alınmasını ve gerekli görülen hallerde, askeri gücün "Caydıncılık" özelliğinden yararlanılmasını, sportif faaliyetler, futbol maçları, planlı gösteri ve yürüyüşler gibi olağan durumlar için, askeri kuvvet talebinde bulunulması hususunun özenle değerlendirilmesini, zorunluluk olmadıkça bu konularda kuvvet talebinde bulunulmamasını 
öngörmektedir. 


Protokol, toplantı, gösteri ve yürüyüş gibi toplumsal olaylann şekil değiştirerek birçok bölgede, geniş halk kitlelerine yaygınlaşması, şiddete, katliama veya anayasal düzene yönelmesi durumunda; il/ilçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonunun,olağanüstü ve ivedilikle toplanmasını, bu gibi durumlarda EMASYA Komutanlıklarının (Bölge/Tali); olayları yekinen takip edeceğini ve birliklerin hazırlıklarını tamamlayacağım, olaylara müdahale edebilecek toplanma bölgelerinde, birliklerin hazır bulundurulacağını, olayların gelişmesini değerlendireceğini, başta mülki amirler olmak üzere, ilgili kademelere bilgi 
verileceğini ve gecikmenin yaratacağı mahzurları ortan kaldırmak için olaylara müdahale edeceğini, bu ve benzeri durumlarda olayların yaygınlaşmasını önlemek ve olayları bastırmanın esas alınacağını öngörmektedir. Protokole göre Emir-Komuta İlişkileri de şu şekilde düzenlenmiştir; EMASYA Planlarının uygulanması için mülki makamlar tarafından kuvvet talebinde bulunduğu ve olay mahalline intikal edildiği andan itibaren, kıdemli askeri komutam (Jandarma dahil) emir komutayı alır. Kolluk kuvvetleri, bu andan itibaren askeri komutanın 
emrine girerler. Askeri komutan tarafından aksine bir emir verilmedikçe, olay mahallindeki kolluk kuvvetlerinin almış olduklan tertip, tedbir ve düzenler bozulmaz. 


Emir komutanın askeri birlik komutanına seçtiği andan itibaren, zor kullanmanın 
derecesinin tayini ile kullanılacak araç ve gereçler ile silah kullandırmanın yetki ve sorumluluğu askeri komutandadır. 
Mülki makamların koordinatörlüğünde muhtelif senaryolara göre; EMASYA 
planlarının uygulanması, emir komuta ilişkileri ve işbirliği esaslarının geliştirilmesi maksadıyla; ilgili EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıkları ve kolluk kuvvetleri personelinin katılımı ile EMASYA / GÜVENLİK Komutanlıklarının koordinatörlüğünde, yılda en az bir defa EMASYA semineri düzenlenir. 
Uygulamada görülen aksak ve eksik yönleri gidermek amacıyla her kurum kendi 
personelini eğitir. . . . 


İlgili mülki amir tarafından görevlendirilen Polis Özel Harekat Timleri, iç Güvenlik Harekatı süresince EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıklarının harekat kontrolünde görev yaparlar. Geçici Köy Korucuları da, bölgedeki ilgili Jandarma Komutanlığının emir komutasında olarak; EMASYA Komutanlıklarının harekat kontrolünde görev yaparlar. 


Protokole göre Harekat Merkezleri Kurulması da öngörülmüştür; 
Mülki makamlardan askeri kuvvet talebi geldiği andan itibaren, EMASYA 
Komutanlıkları nezdinde teşkil edilen "Asayiş Harekat Merkezlerinde; Jandarma 
Komutanlıkları ve Emniyet Müdürlüklerini temsilen gerekli irtibat ve koordineyi sağlayacak şekilde, yeteri kadar irtibat personeli ve muhabere teçhizatı bulundurulur ve 24 saat esasına göre faaliyet gösterilir. 


Olayları en üst seviyede takip etmek, hükümeti ye komuta katını bilgilendirmek 
maksadıyla, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bir İç Güvenlik Harekat Merkezi oluşturulmuştur. EMASYA Komutanlıkları acil durumlarda bu merkez kanalıyla doğrudan yönlendirilir. İçişleri Bakanlığı seviyesinde de buna eşdeğer bir "ASAYİŞ HAREKAT MERKEZİ"nin teşkili ile her iki kurum arasında iş birliği ve koordinasyona işlerlik kazandırılır. 


Protokole göre Müşterek İstihbarat Merkezleri tesis edilmektedir; 
EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıklarında; terörle mücadelede görev yapan bütün birimlerin istihbarat gayretlerinin birleştirilmesi ve istihbaratın koordinesi için, "MÜŞTEREK İSTİHBARAT MERKEZLERİ" tesis edilir. Başbakanlığın 25 HAZİRAN 1996 gün ve 11269 sayılı genelgesi gereğince Jandarma, MİT ve Emniyet temsilcileri de bu merkezin çalışmalarına asil üye olarak katılırlar. Jandarma, MİT ve Emniyet temsilcileri, EMASYA Bölge Komutanlığının belirleyeceği zaman, şekil ve usullerle çalışmalarım ve 
istihbarat bilgilerim takdim ederler ve karşılıklı istihbarat mübadelesinde bulunurlar. Elde edilen sonuçlardan ilgili valiye bilgi verilir. 


Ayrıca Protokol ile; EMASYA görevlerinde ve özellikle kırsal alanda terörist 
unsurlara karşı icra edilecek operasyonlarda polis özel harekat timleri ile askeri birliklerin birlikte kullanılması amacıyla, EMASYA komutanlıkları ve ilgili mülki amirlerin koordinasyonu ile müşterek tatbikatlar icra edileceği, protokolün uygulanmasından doğacak ihtilaflar, aksayan hususlar ve değişiklik tekliflerinin karşılıklı görüşmeler yoluyla düzeltileceği de hüküm altına alınmıştır. 


Bu protokolün günümüz şartlarında yeniden ele alınması fikrinden hareketle İçişleri Bakanlığının bazı çalışmalar yaptığı, bu kapsamda konunun Mülkiye Müfettişlerine de inceletildiği bilinmektedir. Aşağıda yapılan bu çalışmalardan da yararlanılarak konu değerlendirilmeye çalışılacaktır. 


PROTOKOLÜN. 5442 SAYILI İL İDARESİ KANUNU VE İLGİLİ DİĞER MEVZUAT ACISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: 


5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 17.06.2003 gün 4897 sayılı Kanunla değişik 11. Maddesinin (D) fıkrası, "... birden fada ili içine alan** bir bölgede "olaylar çıkması durumunda** yardım isteme esaslarının İçişleri Bakanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı arasında belirlenecek esaslara göre yürütüleceğinin öngörmesine rağmen, protokolde "bir ilde" çıkan olaylar da aynı kapsamda ele alınmıştır. Bu şekilde 5442 sayılı Kanunun çizdiği sınıra aylan olarak alan genişlemesi yapıldığı görülmektedir. 


Yasanın uygulama esaslarını ayrıntılarıyla düzenlediği ve hakkında ayrıca herhangi bir düzenleyici işlem çıkarılmasına gerek görmediği bir ilde çıkan olaylar konusunda, kendiliğinden hareket edilerek başka bir düzenleme getirilmesinin yetki yönünden 5442 sayılı Kanunun İl/D maddesine aykırı olduğu değerlendirilmektedir. 


Protokolün düzenleniş amacının, 5442 sayılı Kanunda öngörüldüğü şekilde birden fazla ili içine alan olaylarda, birden çok il valisi tarafından aynı veya farklı askeri birlik komutanlarından yardım istenilmesi durumunda ortaya çıkabilecek işbirliği, koordinasyon ve emir-komuta ilişkilerine yönelik sorunları gidermekle sınırlı olması gerektiği açıktır. 


Dolayısıyla Kanun tarafından, birden çok ili kapsayan olayların ortaya çıkması durumunda İçişleri Bakanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı arasında belirlenecek esaslara göre hareket edileceğinin öngörülmesi; ortaya çıkan olaylardan doğacak işbirliği, koordinasyon ve emir komuta sorunlarının tek tek il valilerinin görev, yetki ve sorumluluk alanlarını aşan bir mahiyet kazanması nedeniyle asayiş ve güvenliğin sağlanması ve il valileri arasında görev yetki ve sorumluluk karmaşasına yol açılmaması bakımından daha üst bir koordinasyon çerçevesi oluşturma amacına yöneliktir. Yoksa protokol ile ya da diğer herhangi bir şekilde getirilecek düzenleme; il valilerine ve daha alt düzeyde kaymakamlara 5442 sayılı Kanun ile asayiş ve güvenliğin sağlanması sorumluluğu çerçevesinde tanınan görev ve yetkileri ortadan kaldıracak ya da sınırlarım daraltacak nitelikte olamaz. Oysa, söz konusu protokol, çıkarılış amacının 5442 sayılı Kanuna aylan olmasının yanı sıra, askeri birlik komutanlarına valilerden yardım talebi gelmemesi halinde bile kendi takdir ve inisiyatiflerini kullanarak doğrudan doğruya olaylara müdahale etme yetkisi tanıması nedeniyle vali ve 
kaymakamların İl İdaresi Kanununun kendilerine tanıdığı "bulundukları yerde asayiş ve güvenlikten birinci derecede sorumlu olma" statülerinden kaynaklanan görev ve yetkilerini fiilen ortadan kaldırdığı ve aym zamanda taşra yönetiminin esasını oluşturan " il sistemlerine de aykırı olduğu değerlendirilmektedir. 
Protokolün 5 inci maddesi, terör ve toplumsal olayların değerlendirilmesi, olaylara müdahale yöntemlerinin belirlenmesi, kesintisiz işbirliği ve koordinasyonun sağlanması amacıyla il ve ilçeler bazında "İl ve İlçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonlarının kurulmasını öngörmektedir. Protokol ile getirilen bu düzenleme, İl İdaresi Kanunu na dayalı örgütlenme yapışma ve asayiş hizmetleri ile ilgili görev, yetki ve sorumluluk çerçevesine aykın olduğu gibi, bunun gibi ciddi idari birimlerin bir protokol ile oluşturulması idare hukukunun genel ilkelerine de uymamaktadır. 


5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, asayişe ilişkin görev ve sorumlulukların yerine 
getirilmesinde uyulacak yol ve yöntemler konusunda mülki idare amirlerine geniş bir takdir yetkisi tanımıştır. Bu açıdan, protokolün 5inci ve 6ncı maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; mülki idare amirlerinin büyük çaplı asayiş olaylarına müdahale etmeden önce, olağan ve olağanüstü sürelerle toplanması gerektiği belirtilmek suretiyle sürekli bir birim halinde ihdas edilen il ve ilçe güvenlik koordinasyon komisyonlarının görüşüne başvurmaları öngörülmekte; karara varılmadan önce ortaya çıkan durumun bu komisyonlarda görüşülmesi 
bir zorunluluk haline getirilmektedir. Protokolün bu maddeleriyle getirilen düzenleme; mülki idare amirlerinin takdir yetkisini ve hareket serbestliğini kısıtlamakta; bu yönüyle de İl İdaresi Kanununa aykırılık teşkil etmektedir. 
Protokolün, gecikme durumunda EMASYA komutanlıklarının mülki amirlerin yardım talebi olmaksızın olaylara müdahale edebilmesine imkan veren 9 uncu maddesi, 5442 sayılı Kanuna yetki, şekil, konu ve maksat yönlerinden aylan düşmekte, hatta bu yasanın getirdiği düzenlemeyi bütünüyle geçersiz kılmaktadır. Askeri birliklerin güvenlik kuvvetleriyle bastırılamayacak çaptaki olaylara müdahale etmelerinin, ancak valilerin yardım istemeleri durumunda söz konusu olabileceği 5442 Saydı Yasa'nm İl/D fıkrasında herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak bir biçimde belirtilmiştir. 


Askeri birliklerden yardım istenilmesi üzerine olay mahalline gelen askeri birlik 
komutanının aym konuda görev yapan mevcut kolluk kuvvetlerine de komuta etmesi 5442 sayılı Kanunun 1 l/D maddesinin gereği olup, kolluk kuvvetlerinin askeri birlik komutanının emrine girmesi ancak mülki idare amirlerinin yardım taleplerinin ilgili birliğe iletilmesi üzerine gönderilen askeri birliğin olaylara müdahale etmek üzere göreve başlamasından sonra gerçekleşebilecektir. Askeri birliklerin belirli görevleri polis veya jandarma ile birlikte yapması durumunda komuta sevk ve idarenin askeri birliklerin en kıdemli komutam tarafından üstlenilmesi keyfiyeti, vali tarafından yardım talep edilmesinden sonraki aşamaları kapsamaktadır. 


Askeri birliklerin zamanı ve boyudan belli olmayan ve önceden kestirilemeyecek 
yardım taleplerine yasada belirtildiği üzere en kısa surede cevap verebilme yeteneği kazanmak üzere yapmaları gereken ön hazırlık, prova ya da tatbikat eğitimleri bütünüyle kendi sorumluluklarında bulunmaktadır. Bu çerçevede, yardım istenilmesine esas oluşturacak olayların ortaya çıkmasından önce eğitim, seminer, uygulama ya da prova türünden her türlü hazırlık çalışması mülki ya da askeri birimlerin kendi yetki ve sorumluluk alanları içinde olup; bu tür çalışmaların olayların vukuundan önce sivil ve askeri birimler arasında ortak uygulamaya konu olması yeni komuta, koordinasyon, görev ve yetki tartışmalarını da beraberinde getirebilecektir. Bu nedenle, doğal olarak yasa ile getirilen yardıma koşma yükümlülüğünün gereği, askeri birimlerin umulmadık zamanlarda ortaya çıkan bu tür olaylara anında ve etkili bir biçimde müdahale edebilmelerini sağlayacak şekilde gerekli eğitim ve hazırlık çalışmalarını önceden yapmış olmaları beklendiğinden; yardım talep edilmesinden önceki aşamalara ilişkin olarak sivil ve askeri birimlere ortak görev ve tatbikat sorumluluğu yükleyen Protokolün 7 İnci ve 16 inci maddeleri ve benzeri düzenlemelere gerek bulunmamaktadır. 


5442 sayılı Kanunun İl/D Maddesi, yardıma gelen askeri birlikle güvenlik 
kuvvetleri arasındaki İşbirliği ve koordinasyon esaslarının, askeri birlik komutanının da görüşü alınarak vali tarafından tespit edileceğini öngörmekte; askeri birlikler ile güvenlik kuvvetleri arasında emir ve komutanın en kıdemli askeri birlik komutanı tarafından üstlenilmesini, askeri ve sivil kuvvetlerin birlikte görev yapması şartına bağlamış bulunmaktadır. Yasanın getirdiği düzenleme bu şekilde iken, protokolde sivil ve askeri kuvvetler arasındaki emir ve komuta ilişkilerini düzenleyen 14 üncü ve 16 inci madde hükümleri; sanki herhangi bir suretle askeri birliklerden yardım istenilmesi halinde, bölgede 
aynı konuda görev yapan polis ya da jandarma kuvvetlerinin vali tarafından askeri birliklerle ortak görev yapmak üzere görevlendirilip görevlendirilmedik lerine bakılmaksızın otomatik olarak yardıma gelen askeri birlik komutanının emrine gireceği şeklinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Oysa belli bir olaya müdahale konusunda askeri birliklerle polis ya da jandarma kuvvetlerinin birlikte görev yapıp yapmayacakları hususu valinin takdirinde olup, askeri ve sivil kuvvetlerin aynı olayla ilgili de olsa ayrı ayrı görevlendirilmeleri durumunda, polis veya jandarma güçlerinin kaçınılmaz olarak askeri birliğin komutasına girmesini öngören düzenlemeler 5442 saydı Kanuna aykırı düşmektedir. 


Protokolün 20 inci maddesi gereğince, mülki makamlardan askeri kuvvet talebi 
geldiği andan itibaren, valinin ortak görev yapılması hususundaki görüş ve kanaatine bakılmaksızın EMASYA Komutanlıkları nezdinde teşkil edilen "Asayiş Harekat Merkezlerinde gerekli irtibat ve koordineyi sağlamak üzere jandarma komutanlıkları ve emniyet müdürlüklerini temsilen irtibat personeli bulundurulması zorunluluğunun getirilmesi, valilerin olaylara müdahalede askeri ve sivil birliklerin ortak görev yapabilmeleri hususundaki takdir yetkilerini ortadan kaldırıcı yönde sonuç doğurmaktadır. Yine Protokolün, terörle mücadelede görev yapan tüm birimlerin istihbarat gayretlerinin birleştirilmesi ve istihbaratın koordinesi amacıyla EMASYA Bölge ve Tali komutanlıkları nezdinde Jandarma, Emniyet ve MİT görevlilerinin de üye sıfatıyla katılacakları "Müşterek İstihbarat Merkezleri" kurulmasını ve ayrıca terörist unsurlara karşı icra edilecek operasyonların yürütülmesi amacıyla EMASYA Komutanlıkları nezdinde müşterek tatbikatlar icra edilmesini öngören 22 inci ve 23 üncü maddeleri de, bu kapsamda ele alınmalı; asayiş ve güvenlik sorumluluğunun birinci elden askeri birimlerin emir ve gözetimi altında yürütülmesi yönünde sonuç doğuracak, yasaya uygun düzenli ve sürekli örgütlenmelere gidilmesi biçiminde değerlendirilmektedir. 
Protokole göre; olayları en üst seviyede takip etmek, hükümeti ve komuta katım bilgilendirmek maksadıyla. Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bir İÇ GÜVENLİK HAREKAT MERKEZİ oluşturulmaktadır. İçişleri Bakanlığı seviyesinde de buna eşdeğer bir "ASAYİŞ HAREKAT MERKEZi"nin teşkili ile her iki kurum arasında iş birliği ve koordinasyona işlerlik kazandırılması öngörülmektedir. İç güvenlikten birinci derecede sorumlu olan İçişleri Bakanlığı bir tarafa bırakılarak, hükümeti bilgilendirmek görevini bile üstlenen Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde İç Güvenlik Harekat Merkezi kurulmuş obuası İçişleri Bakanlığının tamamen dışlanmasından başka bir şey değildir. 


Bu protokolün 07.07.1997 tarihinde hangi şartlarda imzalandığı ayrı bir değerlendirme konusu olmakla birlikte, dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarının bu Protokole itiraz etmeksizin imzalamış olması da İçişleri Bakanlığı ve mülki idare adına ciddi bir yanılgı olmuştur. 


***

TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA VALİ - KOLLUK KUVVETLERİ - ASKER İLİŞKİSİ, EMASYA PROTOKOLÜ, BÖLÜM 1

TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA VALİ - KOLLUK KUVVETLERİ - ASKER İLİŞKİSİ, EMASYA PROTOKOLÜ, BÖLÜM 1



TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA VALİ - KOLLUK KUVVETLERİ - ASKER İLİŞKİSİ, EMASYA PROTOKOLÜ VE İSTİHBARAT HİZMETLERİNİN DENETLENMESİ 

ONUNCU BÖLÜM 

I- TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA VALİ - KOLLUK KUVVETLERİ - ASKER İLİŞKİSİ VE EMASYA PROTOKOLÜ 

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uyarınca, İlde suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenliğini korumak ve sağlamak görevi Vali'ye aittir. İlin emniyet ve asayişinden bu kapsamda terörle mücadeleden de birinci derecede sorumlu olan Vali'nin, bu bakımdan uygulamadaki konumunu ortaya koymak, kanuni idare, hukuk devleti ilkeleri bakımından irdelemek aydınlatıcı olacaktır: 

1. Mülkiye Müfettişliği Raporunda Konunun Ele Alınışı Mülkiye Müfettisligince düzenlenen 27.02.2005 tarih ve 82/8 sayılı Araştırma Raporunda belirtilen konu. Jandarma Genel Komutanlığı bilgi ve belgeleri de göz önüne alınarak, söyle ortaya konulmaktadır: 

c) İç Güvenlik Harekatı Kapsamında Hakkari İlindeki Emir Komuta İlişkisi: 

(1) Genel: 

Jandarma; 2803 Sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 3 ncü 
maddesinde, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanun ve nizamların verdiği görevleri yerine getiren silahlı, askeri bir güvenlik ve kolluk kuvveti olarak tanımlanmaktadır. 

2803 Sayılı Kanunun 8 nci maddesi ile Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri 
Yönetmeliğinin 139 ncu maddesinde, Jandarma birliklerinin; Genelkurmay Başkanlığınca lüzum görülen haller ile sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde gerekli olan bölümü ile Kuvvet Komutanlıkları emrine gireceği, kalan bölümü ile Jandarma Genel Komutanlığı emrinde normal görevlerine devam edeceği hüküm altına alınmıştır. 
Dolayısıyla, Jandarma Genel Komutanlığı birliklerinin görev ve sorumlulukları, olağan döneme ve olağanüstü yönetim dönemlerine göre farklılık arz etmektedir. 
Bilindiği üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki bazı illerde, 1987 yılında 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin İhdası Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ve bu KHK'ye ilave hüküm eklenmesine dair 286 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile, terörle mücadele harekatına yönelik bazı düzenlemeler yapılmış ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü birlik ve birimlerinin gerek kendi aralarında gerekse mülki makamlarla olan ilişkilerinde, hangi esaslara bağlı 
olarak faaliyet yürütecekleri belirlenmiştir.'' 

Ancak, olağanüstü hal uygulamasının niteliği itibariyle geçici olması sebebiyle, 285 ve 286 sayılı KHK'ler de ki esas ve usullerden olağan döneme geçiş sırasında emir komuta ilişkileri başta olmak üzere, terörle mücadele faaliyetlerinde bir boşluk içerisine düşülmemesi amacıyla 07 Temmuz 1997 de Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun İl/D maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak toplam (27) maddeden oluşan bir "Müşterek Protokol" imzalanmıştır. İmzalanan protokol, Genelkurmay 
Başkanlığınca Jandarma dahil ilgili TSK bağlı lan na ve İçişleri Bakanlığınca da, 81 İl Valiliğine ve ilgili birimlerine yayımlanmıştır. 

Protokolün yayımlanmasını müteakip, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan ve 
zaman zaman yenilenen EMASYA direktifleri yayımlanarak, anılan Müşterek Protokoldeki hususlar teyit edilmiştir. En son olarak da, 06 Temmuz 2005 tarihinde Genelkurmay Başkanlığınca " MD: 117-1 TSK Birliklerinin Emniyet, Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) Görevlerinde Kullanılmasına İlişkin Planlama Direktifi 8EMASYA Direktifi)" hazırlanarak, Jandarma dahil TSK'nin ilgili birlikleri ile Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Valilikler, İl Emniyet Müdürlükleri başta olmak üzere pek çok sivil makama da  gönderilmiştir. 

Diğer yandan gerek olağan dönemlerde gerekse olağanüstü dönemlerde, Jandarma Genel Komutanlığı birlikleri ile diğer kuvvetlere mensup birliklerin komuta ve destek ilişkileri açısından; emre girme ve harekat komutasına / kontrolüne verilme kavramlarının ve özelliklerinin açıklanmasında fayda bulunmaktadır. Bu kavramlar MT_145-1 TSK Müşterek ve Birleşik Harekat Talimnamesinde şu şekilde tanımlanmaktadır. 

Bilgi Verme: Bir birliğin/birimin kuruluşunda bulunduğu komutanlıktan / kurumdan alınıp, birliğin/birimin ikmal ve idaresinden sorumlu olacak şekilde, geçici olarak bir başka komutanlığa/kuruma verilmesini ifade etmektedir. 

Harekât Komutası: Bir komutanın, muhabere hizmet desteğinin sağlanması hariç, tahsis edilen birlikleri sevk ve idare yetkisidir. Bu yetkiyi alan komutan, harekât komutasına verilen birliklere vazife ve görevler verebilir, birlikleri yeniden tertipleyebilir, bu birlikleri gerektiğinde kendi komutasında bulundurabileceği gibi daha ast komutanlıkların harekât veya taktik kontrolüne verebilir. Harekât komutası, muharebe hizmet desteğinin sağlanması 
sorumluluğunu kapsamaz. Ancak, komutan muharebe hizmet desteği ile ilgili öncelikler vermek ve koordinasyon sağlamak üzere yönlendirme yetkisini haizdir. Bir birliğin harekât komutasım deruhte eden komutan, o birliğin taktik ve idari bütünlüğünü bozabilir, birliğin unsurlarını ayn ayn görevlerde kullanabilir. 

Harekat Kontrolü: Bir komutana; görev, zaman ve mekan açısından üst komutanlıkça belirtilen tahditlere uygun olarak kendisine tahsis edilen birlikleri tertiplemek, görev vermek, yönlendirmek, faaliyetleri kontrol ve koordine etmek maksadıyla verilen sevk ve idare yetkisidir. Harekat kontrolü; tahsis edilen birliklerin üst komutanlıkça konulmuş tahditlerin dışında kullanılmasını kapsamaz. Harekat kontrolü, muharebe hizmet desteğinin sağlanması 
sorumluluğunu kapsamaz. Ancak, komutan muharebe hizmet desteği ile ilgili öncelikler vermek ve koordinasyon sağlamak üzere yönlendirme yetkisini haizdir. Bir birliğin harekât komutasını deruhte eden komutan, o birliğin taktik ve idari bütünlüğünü bozamaz, birliğin değişik unsurlarını ayrı ayn görevlerde kullanamaz. Başka bir maksada yönelik ilave görevler veremez. Genel olarak, üst komutanlıkça birliğe tevdi edilen görevi ifasına yönelik görevler verir ve bu doğrultuda harekat kontrolüne giren birliğin harekatım takip ve koordine eder. 
Harekat kontrolüne verilen birliklerin taktik kontrolünü muhafaza edebilir veya diğer bir ast komutanlığa devredebilir. 

(2) 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu kapsamında askeri birliklerin görevlendirilmesi: 

5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 1 l/D maddesine göre, Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayları; öncelikle emrindeki kolluk kuvvetleri ile önlemeye çalışacaklar, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk kuvvetleri ile bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanabileceklerdir. 

Bunun yanında, askeri birliklerden kuvvet talep edilmesinin usul ve esaslan ise, Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında yapılan protokol ve Genelkurmay Başkanlığı tararından hazırlanan ilgi direktif ile belirlenmiştir. 
Bu düzenlemelerde, valilerin, askeri birlik taleplerini EMASYA Bölge veya Tali 
Bölge Komutanlarına iletmeleri gerektiği öngörülmüştür. 

Aynı maddenin üçüncü alt bendi gereğince, Valinin yardım talebi üzerine, ilde 
çıkabilecek veya çıkan olaylarda görev alan askeri birlikler, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunundan doğan yetkiler ile diğer kanun ve düzenlemelerden doğan kolluk kuvvetlerinin genel güvenliği sağlamada sahip oldukları yetkileri kullanarak terörle mücadele görev ve sorumluluklarını yerine getirirler. 
Kolluk kuvvetlerinin genel güvenlik ile ilgili görevleri, 2803 sayılı Kanunun 7 nci 
maddesinin birinci fıkrasının a ve b bentleri ile 2559 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fikrasında; 

Terör suçlan dahil her türlü suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, İşlenmiş suçlarla ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirmek olarak düzenlenmiştir. 

Vali tarafından askeri birliklerden yardım istendiğinde; 

Olayların niteliğine göre istenen askeri kuvvetin büyüklüğünü (personel, malzeme, teşkilat vs.) belirleme yetkisi, vali ile koordine etmek şartıyla, askeri birliğin komutanına aittir. 

Görevde kalış süresini belirleme yetkisi, askeri birliğin komutanıyla koordine etmek şartıyla valiye aittir.

Muhtemel olaylar için istenen ve büyüklüğü ile görevde kalış süresi yukarıda 
belirtildiği şekilde belirlenen askeri kuvvet, birlik komutanı tarafından, valinin görüşü de alınarak olaylara hızlı bir şekilde el koymaya uygun olacağı değerlendirilen yerde, cereyan eden olaylar için ise olay yerinde hazır bulundurulur. 

Askeri kuvvetin müstakil olarak görevlendirilmesi durumunda, verilen görev askeri kuvvet tarafından kendi komutanının sorumluluğu altında ve onun emir ve talimatlarına göre yerine getirilir. 

Bu durumda güvenlik kuvvetleri ile yardıma gelen askeri kuvvet arasında işbirliği ve koordinasyon, yardıma gelen askeri birliğin komutanının da görüşü alınarak vali tarafından tespit edilir. 

Askeri birliğin belirli görevleri jandarma ya da polis ile birlikte yapması 
durumunda; komuta, sevk ve idare, askeri birliklerin (Jandarma dahil) en kıdemli komutanına aittir. Kolluk kuvvetleri askeri birliklerin olay mahalline intikal ettiği andan itibaren askeri komutanının emrine girerler. Askeri komutan tarafından aksine bir emir verilmedikçe olay mahallindeki kolluk kuvvetlerinin almış oldukları tertip, tedbir ve düzenler bozulmaz. 

Olaylara müdahalede hangi kurum-kuruluşların destek görevi alacağı, il valileri veya görevlendirildiyse koordinatör vali tarafından, ilgili EMASYA Bölge/Tali Komutanlıkları ile koordine edilerek belirlenir ve bu husus önceden yapılacak planlamalarda ayrıntılı olarak belirtilir. 

İlgili mülki amir tarafından görevlendirilen Polis Özel Harekat Timleri, iç güvenlik harekatı süresince EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıklarının Harekat Kontrolündedir. Geçici köy korucuları, bölgedeki ilgili Jandarma komutanlığının emir-komutasında olarak, EMASYA Komutanlıklarının harekat kontrolünde görev yaparlar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ayrılıkçı ve bölücü terör örgütü ile zamanında, süratli ve etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için, bu bölgelerde, Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığınca imzalanan protokol gereğince, Valilerden alman izin ve onaylarla kolluk kuvvetlerinin genel güvenliği sağlama yetkileri bulunan Kara Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı birlikler ve bunların harekât kontrolüne verilen 
Jandarma iç güvenlik birlikleri kullanılmaktadır. 

Dolayısıyla, yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda, Hakkari İl Jandarma 
Komutanlığı da, terörle mücadele görevinin yürütülmesinde, öncelikle aynı garnizon içinde bulunan Hakkari Dağ Komando Tugay Komutanlığının (EMASYA Tali Bölge Komutanlığı), sonra bir üst komutanlık olan Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığının (EMASYA Bölge Komutanlığının) bir bağlısı durumundadır ve faaliyetlerini bu çerçeve dahilinde yürütmektedir. 

Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı; Genelkurmay Başkanlığının 21 mayıs 2001 gün ve HRK: 713O-58-O1/GHD.P1.Ş. (176) sayılı emri ile 2 nci Ordu/ Malatya'nın Harekat Kontrolünde görev yapmaktadır. 

Sonuç olarak; Hakkari Ü Jandarma Komutanlığı, belirtilen yasal mevzuat 
doğrultusunda terörle mücadele faaliyetlerini yürütmekte; emir komuta ilişkileri açısından, yasal düzenlemeler ile Protokol esaslarına göre yürütülen uygulamalar arasında hiçbir farklılık veya çelişki bulunmamaktadır. 

4. VALİLERİN ASKERİ BİRLİKLERDEN YARDIM İSTEMESİNE İLİŞKİN 5442 SAYILI KANUNUN İl/D MADDESİNİN UYGULAMASI VE İÇ GÜVENLİK HAREKÂTI KAPSAMINDA HAKKARİ İLİNDEKİ EMİR KOMUTA İLİŞKİSİ: 

a) İlgili mevzuat çerçevesinde konunun değerlendirilmesi; 

(1) 5442 Saydı İl İdaresi Kanunu: 

5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/A maddesi gereğince; " Vali, il sınırlan içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tararından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür." 

5442 sayılı ti İdaresi Kanununun İl/C maddesi gereğince; "İl sınırları içinde 
huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır. Bu hususta alman ve ilan olunan karar ve tedbirlere uymayanlar hakkında 66 ncı madde hükmü uygulanır." 

5442 sayılı İl İdaresi Kanununun İl/D maddesi gereğince; (Değişik: 29/8/1996 - 
4178/1 md.) "Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk kuvvetleriyle bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla, İçişleri Bakanlığından ve gerekirse 
Jandarma Genel Komutanlığının veya Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dahil olmak üzere en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalar ile müracaat ederek yardım isterler. 
Bu durumlarda ihtiyaç duyulan kuvvetlerin İçişleri Bakanlığından veya askeri birliklerden veya her iki makamdan talep edilmesi hususu, yardım 
talebinde bulunan vali tararından takdir edilir. Valinin yaptığı yardım istemi geciktirilmeksizin yerine getirilir. Acil durumlarda bu istek sonradan yazılı şekle dönüştürülmek kaydıyla sözlü olarak yapılabilir. 

Vali tarafından askeri birliklerden yardım istenmesi halinde; muhtemel olaylar için istenen askeri kuvvet, valinin görüşü alınarak olaylara hızla el koymaya uygun yerde, cereyan eden olaylar için ise olay yerinde hazır bulundurulur. Olayların niteliğine göre istenen askerî kuvvetin çapı, vali ile koordine edilerek askerî birliğin komutam tarafından, görevde kalış süresi, askerî birliğin komutanı ile koordine edilerek vali tarafından belirlenir. Askeri kuvvetin müstakilen görevlendirilmesi durumunda; verilen görev askeri kuvvet tarafından 
kendi komutanının sorumluluğu altında ve onun emir ve talimatlarına göre Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda belirtilen yetkiler ile kolluk kuvvetlerinin genel güvenliği sağlamada sahip olduğu yetkiler kullanılarak yerine getirilir. Güvenlik kuvvetleri ile yardıma gelen askeri kuvvet arasında işbirliği ve koordinasyon, yardıma gelen askeri birliğin komutanının da görüşü alınarak vali tarafından tespit edilir. Ancak, bu askeri birliğin belirli görevleri jandarma ya da polis ile birlikte yapması halinde komuta, sevk ve idare askeri birliklerin en kıdemli komutanı tarafından üstlenilir. Birden fazla ili içine alan olaylarda ilgili 
valilerin isteği üzerine aynı veya farklı askeri birlik komutanlarından kuvvet tahsis edilmesi durumunda iller veya kuvvetler arasında işbirliği, koordinasyon, kuvvet kaydırması, emir komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususlar yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile içişleri Bakanlığı tararından belirlenecek esaslara göre yürütülür. 

Bu esasların uygulanmasında, işbirliği ve koordinasyon sağlamak amacıyla gerekli görülen hallerde İçişleri Bakanı ilgili valilerden birini geçici olarak görevlendirir..." Düzenlemeleri yer almaktadır. 

Konunun hukuki boyutunun daha iyi değerlendirilebilmesi için Anayasa 
Mahkemesinin 1996/68 esas, 1999/1 karar sayın, 06.01.1999 tarihli kararındaki 5442 sayılı Kanunun İl/D maddesiyle ilgili değerlendirmesinin bazı bölümlerine bakmakta yarar görülmektedir. Anayasa Mahkemesi kararında; 

"Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu 
belirtilmektedir. Hukuk devleti, insan haklarına dayanan ve bu haklan koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uygun davranan devlettir. Hukuk devleti ilkesi, devletin tüm organlarının üstünde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olmasını, yasa koyucunun da kendisini her zaman Anayasa ve hukukun temel kuralları ile bağlı saymasını gerektirir. 
Anayasa'nın 113. maddesinde, "Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, 
yetkileri ve teşkilatı yasayla düzenlenir", 128. maddesinde de, "Devletin, kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür" denilmektedir. 
14.2.1985 günlü, 3152 sayılı "İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında 
Kanun"un 2. maddesinde, Bakanlığın görevleri belirlenmiştir. Maddenin (a) bendinde, Bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, kamu düzenini ve genel ahlâkı, Anayasa'da yazılı hak ye hürriyetleri korumak Bakanlığın görevleri arasında sayılmış, 29. maddesinde de, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının, İçişleri BakanhğYnın bağlı kuruluşları oldukları belirtilmiştir. Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirenlerin görev ve sorumluluklarının yasalarla belirlenmesi ve buna uygun davranılması hukuk devletinin 
gereğidir. İlk tümcede yer alan "diğer kuvvetler", kuruluşları, görev ve yetkileri yasalarla belirlenmiş güvenlik güçleridir... 

Paragrafın diğer bölümünde de, ihtiyaç duyulan kuvvetlerin İçişleri Bakanlığı veya askeri birliklerden ya da her ikisinden de istenme esas ve usulleri belirlenerek valilere kimi yetkiler verilmiştir. Bir ilde çıkan olayların nitelik ve büyüklüğüne göre kimden yardım isteneceğinin saptanma yetkisinin bu konudaki değerlendirmeyi kısa sürede ve sağlıklı biçimde yapma olanağına sahip olan valilere verilmesinde Anayasa'ya aykırılık yoktur. 

Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu; 

7. maddesinde de, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılacağı ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir. 
Valinin görüsünü de aldıktan sonra olayların niteliğine göre, ne çapta bir askerî 
kuvvetle gerekli önlemlerin alınabileceğinin saptanmasında koşullan en iyi biçimde değerlendirebilecek durumda bulunan, göreve çağrılan askerî birliğin komutanı olduğundan, yerine getirilecek görevin gereği olarak ona verilen bu yetki olağanüstü hal veya sıkıyönetim yetkisi sayılamayacağı gibi yasama yetkisinin devri olarak da yorumlanamaz. 

Açıklanan nedenlerle, askeri kuvvetin büyüklüğünün askeri birliğin komutanı 
tarafından saptanması Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırı değildir. 
Tümcede, istenilen askeri kuvvetin görevde kalış süresinin de vali ile koordine 
edilerek, askeri birliğin komutanı tarafından saptanacağı belirtilmiştir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

22 Aralık 2016 Perşembe

Post Modern Ordu, Asker- Demokrasi ve 28 Şubat Değerlendirmesi



Post Modern Ordu, Asker- Demokrasi ve 28 Şubat Değerlendirmesi,



ONUR DİKMECİ
27 Şubat 2015 Cuma


Post Modern Ordu, Asker- Demokrasi ve 28 Şubat Değerlendirmesi


Bugünki demokratik kurumlar, liberal serpintiler taşıyan anayasal düzenlemeler ve gelişmiş sivil toplum hareketleri dünün kesif kategorizasyon ile sınıfsal çatışmacı tecrübelerinin tatbiki neticesinde husule gelmiştir. 

  İmparatorluklar bünyesinde yaşayan İmparatorluk ile aynı din ve etnistiye haiz tebaa, emek ve ürünü oranında daha sağlıklı iktisadi düzenlemeler talebi ve bu suretle Tek Otorite Monarşiye ortak olma gayreti 1789 Fransız ihtilâli ve 1830-1848 ihtilâlleri olarak belirir. 

  Burjuva ve Prolererya ihtilâlleri olarakta adlandıralan bu dönem, siyasi partilerin, adil olamasada siyasi seçim sisteminin, yazılı mutabakatların doğduğu toplumsal değişimlerin tarifidir. " Ben ordumun çokluğu ile övünürüm " görüşünü benimsemiş Avrupa kıtasının en büyük ordusunu var etmiş Büyük Frederik'in ölümünden sonraki evre artık Sanayi Devriminin olgunlaştığı süreç, modern teçhizat ile donatılacak Yurttaş Asker tipi ile Uluslaşma sürecinin katalizörüdür. 

Bu denli İhtilâl mirasının sahibi Avrupa kıtasının günümüzde Sosyal Demokratik devlet pratiğinin temsilcisi olması herhalde yadırganamaz. Bu oranda da Ordu - Sivil ayırımının başarı katsayısı artar. Bu ayırım süreç ilede alakalı olabilir. Özellikle soğuk savaş evresinde askeri uzmanların etkinliği Asker/Sivil ilişkisinde Ordunun ayrıcalıklı konumuna işaret eder. Amerika Birleşik Devletleri'nin Ulusal Güvenlik algısını Sivillerden ziyade ağırlıklı olarak Hava Kuvvetleri inşaa eder. Türkiye'nin Nato'ya ilk başvurusunun kabül görmemesi Amerikan sivil unsurlarının görüşüyken, Amerikan Hava kuvvetlerinin, Türkiye'nin kilit konumu sebebiyle istihbari avantajına işaret eden raporu, sivil siyasetçilerin görüşünü değiştirir. Keza burada altın soru ordunun dış politika aracılığı ile sivilleri etkin yönlendirmesi veyahut yönetmesi ülkenin demokratik mekanizmasının zaafiyeti olarak yorumlanabilir mi? Şüphesiz bu sorunun cevabı liberallere göre Evet iken, leninist, milliyetçi veya devletçi görüşteki bireylere göre kuvvetli sorun teşkil etmez. 

Soğuk savaşın akabinde normalleşen süreçte sivil kontrolün ve sivilleşen algının iddiası anayasal delillere haizdir. Batı'da bu zaman diliminde ordular darbe yapmazlar, fakat ordunun olduğu her ülke teorik olarak darbe veya askeri müdahale ihtimali taşır. Elbette bu denli kuvvetli demokratik-sosyal devlet mekanizması, siyasi tıkanıklığın siyasi girişimle açılabilmesine olanak tanır. Fakat ordunun siyasal platformda, beliren yeni güvenlik tehditleri sebebiyle yeniden aktif rol alması liberalleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Birleşik Devletlerde siyahilerin polis tarafından öldürülmesiyle başlayan ayaklanmalar neticesinde ordu, birliğinden çıkarak şehir merkezlerinde görülmüştür. Polisin ağır silahlarla donatılacağı talimatıyla militer polis teşkilatının oluşturulduğu eleştirisi, toplumsal anarşinin bazı durumlarda yükseldiği Fransa'da Jandarma'ya yetki verilmesi, Almanya'da askeri istihbarat teşkilatı MAD'in öncelikli konuma getirilip, Orduya talimat verilmesi, farklı hayal kırıklıklarıyla birleşmiştir. 
Türkiye, Osmanlı hanedanlığının hüküm sürdüğü dönemde yerli sermaye birikiminin sağlanmaması ve dini referans alan bürokratik kadronun vesayetlerini devam ettirebilmek için fikri ve tekniki gelişmişliklerin "ithaline" en kuvvetli direnci oluşturması sebebiyle değişim hakkında Reayanın talebi olmamıştır. Son dönemde de Batı'daki hukuk, sosyal, fenni manada gelişmelerin Ordu subayları tarafından benimsenip halka idraki arzusuyla, Asker aydınlanmanın öncüsü olarak görülmüştür. 

Yani Çağdaş Ordu, Güçlü asker algısı bugünün değil bir asır evvelinin ürünleridir. Bu algı ve sınıfsız sistemde modern siyasi kurgu projesi, Sosyal Devlet, Siyasi bilinç ve Sivil toplum tanımlarının zayıf kalmasını doğurur. 
Coğrafik açıdan istikrarsız bölgelere yakın Türkiye'nin doğal olarak güvenlik bürokrasisi üzerinde yükselmesi Asker Toplum zihniyetinin ispatıdır. Soğuk savaş döneminde ordusal modernizasyonu hız kazanan Türkiye'de en mühim unsuru olan Ordu ayrıcalıklı konumundan istifade ederek, siyasal istikrarsızlık tespit ettiği anda siyasi hayata müdahalede bulunmuş kitlesel tepkiyle karşılaşmamıştır. 

1990'lardan sonra ise odak terör pkk olarak tespit edilmiş, güçlü, motive bir ordunun mutlak varlığı teröre karşı en büyük panzehirdir teorisi, OHAL gibi uygulamalar ile siyasetin öznesi Ordu'dur anlayışının devamı olmuştur. 


28 ŞUBAT VE İSRAİL, ASKERİ MÜDAHALELER BATI'NIN OYUNU MU? 

Siyasi ombudsmanlık gibi bir huviyete sahip Ordu, Refah Partisi iktidarını söylem ve fiili bazı girişimlerle ( Sincan ve tanklar hadisesi) değiştirmekle gösterilir. Bu teoriye göre İsrail, Necmettin Erbakan'dan rahatsız olarak müdahalesini Türk Ordusu aracılığıyla sağlamıştır. Amerikan Yahudi Kongresi başkanı Abraham Foxman'ın " Türkiye nihayet Erbakan'dan kurtuldu" açıklamaları ile dönemin kudretli Orgenerali Çevik Bir'in açıklamaları bu teoriyi besleyen envanterin mühim parçaları olarak sunulur. Hükümeti kurduktan sonra Erbakan'ın ilk resmi gezisini İran'a gerçekleştirilip 23 milyar dolarlık doğalgaz anlaşmasına imza atması İsrai'in güvenlik paradigması açısından sarsıcıdır. Fakat Türkiye'nin İslâm birliği hulyalarıyla rejim ihracı prensibine yasal anayasasında yer veren İran ile muazzam yakınlaşma, göstermesi, Türkiye'nin bölge liderliği açısından daha büyük bir sarsıntıdır. Ordu'nun İsrail veya Pentagon ile temaslarının ihtimali bulunsa da, 28 Şubat'ın her evresinin doğrudan İsrail mamulü olduğu anlayışının Türkiye'yi küçümsemekle eş değer olduğunu düşünüyorum. Burada temel eleştiri Ordu bir siyasi parti konumunda olmadığından, değişik ülkelerle temasta bulunarak siyasi girişimde bulunmamalıdır düşüncesi olabilir. Fakat bu da başka bir soruyu doğurur. O halde resmi bir siyasi partinin, politik kaygıları için yabancı ülkelerle ilişki kurması normal bir süreç midir? 

Ordu, Erbakan'ı devirdi diyenler aslında Erbakan'ı, Ordunun parlattığını bilmeyenler ya da bildiği halde değinmek istemeyenlerdir. Milli Nizam partisinin kapatılmasından sonraki ( Aynı evrede Türkiye İşçi partiside kapatıldı. Radikal partilere müsamaha gösterilmemesi olarak yorumlanabilir) süreçte Hava kuvvetlerinden iki rütbeli komutanın( T.S. Ve M.B.), Erbakan'ı ziyaret ederek yeni partisi olacak Milli Selamet Partisinin kurulması fikrini paylaştıkları tarihi vesikalarla sabittir. Eleştiri,  yine bunun askerler aracılığı ile gerçekleştirilmesine yöneltilebilir. Sanayi devrimini yaşayamamış bir Ortadoğu ülkesinden, Britanya tipi demokratik bir model beklemek en azından o dönemler için küçük bir çocuğa çok büyük boyutlu kıyafetleri giydirmek değil midir? 

28 Şubat 1997 MGK kararları toplumun belki yüzde 80'nin benimseyeceği içeriktedir fakat asıl antipati bunun askerler aracılığıyla gerçekleştirilmesinden ötürüdür. Bu durum demokrasi açısından elbette eleştirilebilir fakat bu tecrübeler, bugünkü ve gelecekteki demokratik algımızın yeşerebilmesini sağlayacaktır. 

Bir diğer husus dış politikanın hissi duygulara mı rasyonel uygulamalara mı dayandığıdır? 

Hissiyat İsrail aleyhtarlığı gerektiriyorsa bunun Türkiye Cumhuriyeti'ne katkısı var mıdır? İsrail ile artık Filistin bile dialog kurma gayreti içerisindeyken belirli ülkelerin katı muhalifliği üzerinden üretilen retorik ancak siyasi partilerin seçmenlerini konsolide etmesinden ibarettir. 

28 Şubat döneminde oluşturulan Batı Çalışma Gruplu Genelkurmay ile bugünün, Şah Fırat operasyonu neticesinde Başbakan'ın şükür namazı kıldığı Genelkurmay kıyaslaması ve normalleşme sürecini kutsayan ifadeler ile salt iç dinamik vurgusu doğru değildir. 

Günümüz post modern toplum tipi post modern orduları var etmiştir. Eskinin katı seküler tutumlu ABD ordusunun artık kadrosunda müslüman din adamlarının bile bulunduğu ibadet serbestinin sağlandığı, farklı inanç ve kültürlerin eritilmesi yerine kabul edildiği çoğulcu yaklaşımla Ulus modelinin kaynağı haline gelmiştir. 

Seküler Ordu ve Din ayırımının artık kalmadığı veyahut azaldığı modern dünyaya uyum elbetteki Türkiye açısından da dahil olunmak mecburiyeti hissedilen davranıştır. Din ile sorunu olmayan post-modern ordu tipinde savaşçı generaller yerini bilim adamı veya akademisyen komutanlara bırakırken, daha küçük fakat profesyonel kuvvetten müteşekkil dinamik huviyetli yeni model oluşmuştur. Bütün yazılanlardan hareketle şu neticeleri çıkartabiliriz:

1) Dış ve iç politik zihniyet coğrafya ve toplumların geçmişlerinin ürünüdür. Bu sebeple Ordunun bu zamana değin ayrıcalıklı konumu doğal sürece uygun olandır. 

2) Dünya'da ve Türkiye'de yeni kurulan hükümet veya rejimlerin meşruiyet telebiyle ulus dışı arenada gerçekleştirdiği arayış askerlerin meşruiyetlerini pekiştirmesinde de görülür. Bu sebeple bütün askeri müdahaleler topyekün dış destekli olarak nitelendirilemez. Bu teori Türkiye'yi küçümsemekle aynıdır. 

3) 28 Şubat süreci İsrail devletiyle farklı ve olumlu ilişkiler sağlayabilmeyi gösteren pencere açmıştır. Bu pencereden bakmak veya bakmamak siyasi iradenin takdiride olsa asli olan Zulmu Uğrayan Halkların hamiliği veya şaşalı söylemi değil Ulusun çıkarıdır. 

4) 28 Şubat sürecinde Polis üzerinden kurgulanacak senaryoyla kurumsal çekişmeye sebebiyet veren bir yönetim zaafiyetiyken aynı zamanda bu coğrafyanın realitesidir. 

5) 28 Şubat'ın büyük bir darbe olarak nitelendirilmesi kabul edilirse, üçlü koalisyon döneminde yaratılan kaotik ortamla erken seçim uygulamasının da darbe olarak anılması gerekmez mi? Troyka operasyonu ve bağlantıları için de Mecliste komisyon kurulup yargılama yolunun açılabilmesi olası mıdır? 

6) Türkiye'de asker sivil ilişkilerinin düzenlenmesi çağın gerekliliyken ordunun siyasi konumu inkar edilemez. Çünkü bütün ordular aynı zamanda siyasal kurumlardır. 

7) Demokrasinin yegane faktörleri parti içi demokratik değerler ile dinamik yenilikse Türkiye'nin bu kategorilerde notları nedir? Siyasi tecrübelerle sabittir ki, Türkiye bu hususlarda pek iptidaiyken Asker/Sivil ilişkilerinin tasnifini en çağdaş liberal değerlere göre yapabilmesi siyasi riyakarlık, paradoks veya farkındalıktan uzaklık olarak tanımlanabilir mi? 

8) 28 Şubat sürecinde yetkin kişilere her daim brifing veren İstihbarat teşkilatı neden sorgulanmamaktadır? 

9) 28 Şubat süreci büyük sermaye gruplarının Anadolu sermayesi olarak adlandırılan kesiminin engellenmesi olarak adlandırılırsa küçük sermaye gruplarına " Demokratik hassasiyet" gereği savunmacı insiyatifle yaklaşanlar olabilir. Siyasetin temel öznesi siyasi partiler olduğuna göre küçük siyasi partilerin yok olmaya yüz tutması neden aynı hassasiyet üzerinden değerlendirilmez ? Örneğin sermaye hassasiyetliği yapan grup ve destekçilerinin adil olmayan seçim/baraj sistemi hakkında somut girişimleri neden gözlenememiştir? 

10) Fişlemeler kötü birer suçtur. 28 Şubat ve Askeri Fişleme algısı oluşturulurken Sivillerin gerçekleştirdikleri fişleme hususu hakkında ne gibi tez ve anti tezler sunulabilir? 

Askeri mahkemelerin sivilleri yargılayamaması, Ordu'nun Sayıştay denetimine tabi tutulması, profesyonel ordu düzenine geçiş uygulamaları, inanç ve kültürleri bağrına basmış model post-modern tipe uygun olandır. Eski uygulamaların kinci ve hissi perspektiften irdelenmesi bir kenara bırakılarak modern Ulus toplumun geleceğini ele almak rasyonel olandır. İç ve dış tehdid algıları yeniden tanımlanabilir. Bürokratik çekişmeler ve bürokratik hizipleşmelerin kısa ve orta vadede de değişmeyeceği bilindiğine göre, dönüşüm doğal sürecinde sancılıda olsa gelecek daha parlak görülebilir . 
Gönderen Onur Dikmeci zaman: 11:21 

http://dikmecionur.blogspot.com.tr/2015/02/post-modern-ordu-asker-demokrasi-ve-28.html

..