ALEVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ALEVİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2020 Cuma

Abdullah Öcalan’ın İmralı Görüşmelerinin Satır Araları,

Abdullah Öcalan’ın İmralı Görüşmelerinin Satır Araları,  


Merve Önenli Güven, Terörizm, Terörizmle Mücadele, Abdullah Öcalan, İmralı Görüşmeleri, Çözüm süreci, Mesut Barzani, Akil İnsanlar, Alevi, Ermeni,


Merve Önenli Güven tarafından yazıldı.
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
27 Şubat 2014 Perşembe
21_ Yüzyıl Türkiye Enstitüsü.,

Abdullah Öcalan’ın İmralı Görüşmelerinin Satır Araları 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü.

    Abdullah Öcalan’ın belirli dönemlerde Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) bünyesinden temsilcilerle görüşmeler yaptığı bilinmektedir. 
Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın, hâlihazırda Hükümet ile sürdürülmekte olan görüşmeler açısından KONGRA-GEL (PKK)'yı, BDP'yi ve Halkların Demokratik 
Partisi (HDP)’ni, ne tür hareket tarzları izlemeleri konusunda yönlendirici bir pozisyonda olduğu da görülmektedir. Bu çerçevede Abdullah Öcalan’ın;

-  Kendisini kurulabilecek olası bir Kürt Devleti’nin lideri olarak gördüğü,
- “Çözüm sürecinin” vazgeçilmez aktörü olduğu iddiasıyla sağlık sorunlarını dahi bir halk hareketine dönüştürebilecek güce sahip olduğu algısını taşıdığı,
- Suriye’de yaşanmakta olan iç savaş nedeniyle ortaya çıkan siyasi boşluğun örgüt tarafından doldurulması ve oluşabilecek siyasi bir yapının da lideri olma 
konusunda bir eğilim sergilediği,
- Ayrıca Kürtlerin tek lideri ve önderi olma arzusu bağlamında Suriye’de kurulacak siyasi oluşumu, Mesut Barzani’nin hâlihazırda sahip olduğu siyasi güce karşı kullanma gayesi içerisinde olduğu,
- Türkiye sınırları dâhilinde özerk, federatif veya bağımsız bir siyasi yapı kurma amacını sürdürdüğü,
-  Örgütün silahlarını bırakmasının beklenmemesini ifade ederken diğer taraftan örgütün bulunduğu bölgelerde askeri bir hareketliliğin süreci sonlandıracak bir 
hareket olacağı, bu bağlamda örgüte yeni ve genç katılımların da örgüt için itici güç niteliği taşıdığı yönünde alt mesajlar verdiği,anlaşılmaktadır.
Abdullah Öcalan’ın 2013 yılında yaptığı görüşmelerinde öne çıkan söylemleri;
“- Bağımsızlıktan, federasyondan, özerklikten vazgeçmediği, Kürtlerin kendisini devlet içinde sivil toplum olarak örgütlemesi gerektiği,
- Suriye/Haseke’nin, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Baas Rejimi’ne bırakılmaması, burada Arapların ve Süryanilerin de savunmasının yapılması, bölgede örgütün alan özgünlüğünü sağlaması,
- Rojova’da siyasi merkezin meclis tarzında konumlandırılması, Kamışlı’da bir tür devlet merkezi şeklinde üslenilmesi,
- (Kürt ulusal birliğinin sağlanması amacıyla) Irak, Avrupa ve Türkiye’de konferanslar düzenlenmesi,
- Halkın kendisinin doğum gününü, kendilerinin yeniden doğuşu olarak anlamlandırdığı,
- Süreç içerisinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptığı, bundan sonrasının halkın işi ve görevi olduğu,
- İmralı’da ecelinin geldiği, nefesinin tutulduğu, bunların hesaba katılması gerektiği, stratejik önderliğin en az başbakan, cumhurbaşkanı, genelkurmay 
 başkanı demek olduğu,
- Sözüyle, eylemiyle özgür yaşamı yaratmanın amaçlandığı,
- Geri çekilmenin başlamasından sonra Kandil Heyeti, akademisyenlerin de aralarında bulunduğu bir danışma kurulu, medya, sivil toplum temsilcileri, 
Avrupa Birliği (AB) bünyesinden kesimlerle görüştürülebileceği,
 - ‘Akil İnsanlar’ heyetinin olası tıkanmalar noktasında devreye girmesi gerektiği,
- Çözüm sürecini, sol çevrelerin de önünü açmak için yürüttükleri, parlamentonun yapacağı çağrıyla solun da legalleşeceği, ayrıca Ermenilere de kendi hareketleri 
üzerinden yol açtıkları, diğer taraftan Alevilerin de sol etrafında toplanarak kendi birlikteliklerini tam anlamıyla sağlayamadıkları,
- Geri çekilme sonrasında BDP ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin boşatılan alanlarda halkı koruyacak sivil örgütlenmeler yapması, koruculardan bir zarar gelmesi halinde sert darbe indirileceği,

- Ayrıca çekilmeyle birlikte geride bir izleme kurulunun bırakılmış olması gerektiği, gerillanın boşalttığı alanlarda, köylülerin birbirini öldürmeye başladığı, karakollar ın, Hidroelektrik Santrallerin (HES) kurulmaya başlandığı, böyle devam etmesi halinde geri dönüşlerin başlayacağı, bu nedenle de gerilla sayısının hızla tırmandığı,
- Askeri olarak en güçlü dönemde olunduğu, PKK’nın tarihin iç ve dış olmak üzere en büyük savaş potansiyeline sahip olduğu,
- Gençliğin sürecin motor gücü olduğu,
- Geri çekilmeye karar verilmesine rağmen öz savunma haklarının baki kalacağı, ancak herhangi bir provokasyona da ortam sağlanmaması, diğer taraftan 
Hükümet kanadından yapılan; “Geri çekilmenin tek bir kişi kalmayana kadar sürecek” söyleminin saçma olduğu, istenirse gerillanın halkın içine bile karışacağı, 
gerillanın halkın tek güvencesi olduğu,
 - Örgütün kendisini tasfiye etmeyeceği, siyasi arenada temsil hakkı istediği,
- AKP ve PKK’nın anlaşamaması halinde ellerinin serbest olduğu, bu bağlamda İran’ın, Suriye’nin ve Rusya’nın örgüte destek verebileceği,
- Diplomasinin (diğer Kürt parti ve temsilcileriyle) ortak gerçekleştirilmesi gerektiği, örneğin Mesut Barzani’nin artık Türkiye’ye tek başına gitmeyebileceği,
- Yeni yerinin iyi olduğu ama 24 saatte her şeyin değişebileceği, Kürtlerde ilk defa bir önderliğin (kendisinin) çıktığı,”[1] şeklinde özetlenebilir.

KONGRA-GEL (PKK)’nın Demokratik (!) Söylemli Diktatör LideriAbdullah Öcalan’ın “çözüm süreci” adı altında başlatılan gelişmelere ilişkin söylemleri öznesinde, kendisini sürecin yönlendiricisi ve Kürtlerin tek lideri pozisyonunda gördüğü açıkça anlaşılmaktadır. Kürt halkının, hak ve özgürlüklerinin tek temsilcisi ve sağlayıcısı olduğu inancı, doğum gününün kutlanmasına ilişkin, “halkın doğum gününü kendisinin yeniden doğuşu olarak anlamlandırdıkları” söylemi, grup bilincini kendi kişisel kimliği üzerine inşa etmeye çalıştığı ve bu şekilde kendisinin sorgulanamaz ve vazgeçilemez bir şekilde algılanmasını amaçladığı açıkça görülmektedir. 

Bu noktada “Kürtlerde ilk defa bir önderliğin çıktığı” şeklindeki ifadesi ve KONGRA-GEL (PKK)’nın geri çekilmesi sonrasında İmralı’da kendisini yabancı heyetler, sivil toplum örgütleri, medya temsilcileri gibi kişi ve grupların ziyaret etmesini beklemesi de ‘tek adam ve kanaat önderi’ rolüne hazırlandığını göstermektedir.

Ayrıca  “İmralı’da ecelinin geldiği, nefesinin tutulduğu, bunların hesaba katılması gerektiği, stratejik önderliğin en az başbakan, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı demek olduğu” şeklindeki söylemi de bir yandan kendisine bağlı olan kitleyi hareketlendirmede ve kendisinin biyolojik koşullarının ortaya çıkardığı rahatsızlıkları dahi siyasi ve ideolojik koz olarak kullanma çabasını gözler önüne sermektedir. Ayrıca anılanın kendisini sistem içerisinde cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı olarak konumlandırdığını da göstermektedir. Bu tarz hassasiyetleri belirli bir kitlenin toplumsal psikolojisini güdülemekte kullanarak sağlıklı bir sürecin nasıl yaratılabileceği önemli bir sorunsaldır.

AKP Hükümeti ile KONGRA-GEL (PKK) arasında kurulan bir diyalogun sağlıklı olmasının en önemli koşullarından birisi de tarafların niyetleridir. Bu noktada 
seçilmiş travmalarını içselleştirmiş bir grubun bireylerinin ait oldukları grupla özdeşleştirdikleri kimliklerinin, lider olarak gördükleri kişi tarafından 
ani iniş ve çıkışlarla yönlendirilmesi mümkündür. Bu durumu kendi psişik gerçeği ile kişiselleştiren bir kişinin niyeti, bu noktada sorgulanması gereken önemli 
hususlardan birisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda “üzerime düşeni fazlasıyla yaptım, bundan sonrası halkın işi ve görevidir” ifadesi aslında bir 
mesaj niteliğinde olup süreç içerisinde olası olumsuz gelişmeler ve isteklerinin karşılanmaması halinde gerek duyulduğu zaman halkın inisiyatif kullanarak ‘halk 
ayaklanması’ yaratılabileceği hususunu da aba altından gösterdiği anlaşılmaktadır.
Abdullah Öcalan’ın söylemlerinin örgüt cephesinden yansımaları da anılanın kendisine bağlı örgüt ve uzantılarını, kendi psişik gerçekliği üzerinden 
yönlendirdiğini açıkça gösterir mahiyettedir. Bu bağlamda 11 Temmuz 2013 tarihinde KONGRA-GEL (PKK) lider kadrosunda yer alan Murat Karayılan’ın yaptığı; 

“9. Kongra Gel Genel Kurulu’nda bu sürecin devam etmesi için  karar alındı. Bu süreci Önder Apo başlattı ama hala tecrit altındadır. Avukatları onunla 
görüşemiyor, kimse yanına gidemiyor. Daha da önemlisi şu anda ciddi sağlık sorunları var. Bağımsız ve uzman bir doktor ekibi İmralı’ya gitmeli ve Önder 
Apo’yu sağlık kontrolünden geçirmelidir. Diğer taraftan eğer bu süreç ilerleyecekse Önder Apo’nun koşulları iyileşmeli ve dışarıdan gelen heyetlerle görüşebilmeli. Dışarısıyla irtibatı olmalı. Diğer taraftan yardımcıları ve sekreterleri olmalıdır.”[2] şeklindeki açıklaması Abdullah Öcalan tarafından söylenenlerin bir hareket tarzı olarak belirlendiğini göstermektedir.

Bir barış ortamı sağlanması noktasında iki tarafın bir diyalog süreci başlatması demek birincil koşul olan niyetten sonra ikinci koşul olarak bu niyetin 
temellendirilmesi için bu amaç doğrultusunda karşılıklı adımlar atmaktır. 

Bu noktada da kendisini ancak silahlı olduğu zaman güvende hisseden ve 
silahlarından vazgeçmeyeceğini açıkça belirten bir örgütün henüz ilk koşulu dahi sağlayamadığı görülmektedir. Siyasi bir varlık olmayan ancak sistem içerisinde kendisini silah ve şiddet kullanımı yoluyla var etmeye çalışan bir terör örgütünün, devletin silahlı kuvvetlerinden silah bırakmasını, bir devletin sınırlarını korumak ve iç güvenliğini sağlamak gibi temel vazifelerden vazgeçmesini beklemesi de örgüt ve uzantılarının gerçekliğe dönük yaklaşımlarının ne kadar kısıtlı olduğunu gözler önüne sermektedir.  

Abdullah Öcalan’ın Rüyası

Abdullah Öcalan’ın sürece dair yaklaşımının boyutunu belirgin hale getiren diğer bir husus da ‘Akil İnsanlar’ adı altında kurulan heyete dair söylemleridir. 
Söz konusu heyetin olası tıkanmalarda devreye girmesi ve bir çeşit ikna aracı olarak kullanılması yönündeki beklentisi, aslında bireylerin ve grupların soru 
işaretlerinin cevaplanmaksızın, sürece ilişkin atılan her adımın halk tarafından sorgusuz sualsiz kabullenilmesi amacının taşındığını göstermektedir. 
Bu konuya ilişkin diğer bir husus da ‘Akil İnsanlar Heyeti’nin’ ziyaret ettikleri coğrafyaların, sosyolojik koşullarına ne kadar aşina olduklarıyla ilgilidir. 
Daha önceden belirlenmiş kişiler ile yapılan kısıtlı görüşmelerin, bölge coğrafyasının gerçekliğini tam anlamıyla nasıl yansıttığı önemli sorunsallardan birisidir.

Söz konusu hususların yanı sıra Abdullah Öcalan’ın sadece Kürtleri değil, örgüt ve uzantıları altında farklı kesimleri de bir araya toplamaya çalıştığı söylemlerinden anlaşılmaktadır. Tüm ulusal ve uluslar arası siyasi olayları çözümlediği algısına sahip olan Abdullah Öcalan’ın, kendisinin başlattığını belirttiği bu sürecin sol, Alevi, Ermeni gibi kesimlerin de önünü açacağı iddiası ve HDK gibi yapılanmalar vesilesiyle bu grupları da örgüt ve uzantılarının çatısı altında toplama çabası açıkça görülmektedir. “Kürdistan topraklarında yaşamak isteyenler özgürce yaşayacak lar” ifadesi, “çözüm süreci” adı altında yürütülen girişimin neticesinde, örgüt ve uzantılarının beklentilerinin kendilerinin sınırlarını belirledikleri belirli bir toprak parçasında kendi yönetimlerini kurma gayelerini açıkça gözler önüne sermektedir. 

Bu noktada da BDP’nin bir önceki yerel seçimlerde aldığı belediye sayısını, önümüzdeki yerel seçimlerde daha da arttırmak istemesi, “demokratik özerklik” 
adı altında ifade ettikleri stratejilerinin neyi amaçladığını açıklamaktadır.
“Çözüm süreci” çerçevesinde terörist unsurların geri çekilmesi beklenirken hâlihazırda örgüte özellikle genç kadroların katılmayı sürdürmesi, örgütün 
kırsal kadrosunu güçlendirmeye devam ettiğini göstermektedir. Bu durum da artış göstermeye devam eden kadroların “çözüm süreci” adı altında nasıl 
değerlendirileceği sorusunu ve bir taraftan sözde geri çekilmenin amaçlanmasıyla birlikte diğer taraftan kadrolara katılımların sürdürülmesi arasındaki çelişkiyi 
akıllara getirmektedir. Ayrıca Abdullah Öcalan’ın görüşmelerde örgüt mensuplarının geri çekilirken silahlarını muhafaza etmeleri gerektiği yönündeki 
yönlendirmesinin yanı sıra “BDP ve DTK’nın bu alanlarda halkı koruyacak sivil örgütlenmeler yapmaları, istenirse geri çekilme yapıldıktan sonra Türkiye 
sınırları içerisine silahlı unsurların yeniden sokulabileceği” şeklindeki ifadeleri sürecin ne yönde şekillenebileceğinin sinyallerini vermektedir.  

Abdullah Öcalan’ın iç siyasete ilişkin söylemlerinin yanı sıra dış siyasete ilişkin vurguları da dikkat çekicidir. Bu bağlamda özellikle Suriye’deki iç savaş 
neticesinde ortaya çıkan boşluğu KONGRA-GEL (PKK)’nın Suriye uzantısı olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile bölgede sözü geçen bir aktör haline getirme 
çabası, ifadelerine de açıkça yansımaktadır. Özellikle “oradaki (Suriye’deki) halkımız bana bağlıdır, bu noktaya gelinmesinde onlar da başat rol oynadılar” 
ifadesi, Suriye’de ortaya çıkacak olası bir idarenin lideri olmak istediğini göstermektedir. Bu ayrıca Mesut Barzani’nin Irak’ta sahip olduğu siyasi konum 
bağlamındaki gücüne karşılık Abdullah Öcalan’ın da Suriye’de hâlihazırdaki boşluk üzerinden bu tarz bir güç arzusu içerisinde olduğunun sinyallerini 
vermektedir. 

Bu durumu destekleyen diğer bir husus da Abdullah Öcalan’ın, Suriye/Haseki’nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Baas Rejimi’ne bırakılmaması yönündeki 
talimatıdır. 

Bu çerçevede “öz savunma oluşturarak Arap ve Süryanilerin de savunmasının yapılması” yönündeki talimatı, Türkiye sınırına en yakın bölgelerden birisi olan 
söz konusu bu alanda farklı etnik grupları da örgütün kontrolü altında toplayarak kendisini başat güç haline getirmeye çalışması olarak açıklanabilir. 
Ayrıca “Suriye’de siyasi merkezin oluşturulması, bunun meclis tarzında konumlandırılması ve Kamışlı’da bir tür devlet merkezi gibi üslenilmesi” 
şeklindeki ifade de bu durumu destekler mahiyettedir. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın, Türkiye/Diyarbakır-Ankara, Irak/Erbil ve Avrupa’da konferanslar 
yapılmasını istemesinin yanı sıra Türkiye, Suriye, Irak ve Lübnan’da birlik kurulması suretiyle bir Ortadoğu Konferansı’nın düzenlenmesi çerçevesindeki 
yönlendirmeleri de dört parçada (Türkiye, Irak, İran ve Suriye) kurmayı istedikleri Kürdistan’ın temelini hazırlar nitelikteki çabaların göstergesidir. 

Ayrıca Dicle-Fırat suyunun bu birliğin esasını oluşturması yönündeki stratejisinin de kurulması planlanan siyasi yönetimin varlığını sürdürebilmesi 
amacıyla doğal kaynak temini ve bu kaynağın olası komşu ülkelere karşı koz olarak kullanılması niyetlerini de akla getirmektedir.[3]

Sonuç

Sonuç olarak tüm bu hususlar ışığında Abdullah Öcalan’ın; “Gerilla Kürtlerin tek güvencesidir, gerilla kısmen içeride kalsa bile bu yanıltıcı olmasın, istesek 
gerilla halkın içinde bile saklanır, süreç başarısız olursa eliniz serbesttir, İran, Suriye ve Rusya’dan destek alınabilir” şeklindeki ifadeleri, örgüt ve uzantılarını yönlendiren Abdullah Öcalan’ın, süreci nasıl algıladığını ve sürecin nasıl bir yönde ilerleyeceğinin önemli göstergelerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Abdullah Öcalan’ın; “Özerklikten, federasyondan, bağımsızlıktan vazgeçmedim, Kürtlerin kendisini devlet içinde sivil toplum gibi örgütlemesi gerektiği” şeklindeki ifadesinin, BDP tarafından Mart 2014 yerel seçimleri nezdinde “öz yönetimle özgür kimliğe”[4] söylemi üzerinden pratikleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.  Farklı kimlikleri bir araya getiren ve birlikte yaşamanın esası olan devlet bütünlüğüne karşı etnisite, din, mezhep gibi olguların üzerine inşa edilen ve silahların gölgesiyle güvence altına alınan siyasetin, çatışmaları kaçınılmaz kılacağı aşikârdır. 

Bu bağlamda gerektiği zaman şiddeti kullanırız mantığını taşıyan bir grubun yürütmeye çalıştığı siyasetin, birlikte yaşayabilmenin önünde engel olabilecek en önemli hususlardan birisi olacağı değerlendirilmektedir. 

[1] http://www.bianet.org/konu/imrali-gorusmeleri
[2] http://www.aksam.com.tr/siyaset/karayilandan-ilk-aciklama/haber-224662
[3] http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=7F86AC865C88
[4] http://www.bdp.org.tr/tr/

Bu yazı 5292 defa okundu. 

Uzman Hakkında
Merve Önenli Güven
Terörizm ve Terörizmle Mücadele

Uzmanın Diğer Yazıları
 
  10 Maddede Çözüm Süreci 
  KCK’nın Son Açıklaması Sonrasında Çözüm Sürecinin Neresindeyiz? 
  Üçüncü Senesinde Suriye İç Savaşı 
  Cumhurbaşkanlığı Seçiminden Açılıma Doğru 
  KDP-PKK-IŞİD Üçgeni 
  PKK-KDP Kıskacına Giren Türkiye 
  PKK’nın Eylemleri Ne Anlatıyor?  
  PKK'da Cemil Bayık Liderliği Dönemi 
  PKK Ne Yapmak İstiyor? 
  Seçim Sonuçları BDP Açısından Ne Anlatıyor? 
  30 Mart Yerel Seçimlerinden Sonra PKK’nın ve BDP’nin Hareket Tarzına İlişkin Senaryolar 
  Abdullah Öcalan’ın İmralı Görüşmelerinin Satır Araları 
 

Ahlatlıbel Mah. 1825 Sokak No: 60 İncek/Çankaya/Ankara 
Tel: +90 312 489 18 01 | 
Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | 
Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 
Yazılım & Tasarım: 
Mahmut ÖZDEMİR
***

28 Mart 2015 Cumartesi

ALEVİ, KÜRT RUM VE ERMENİ KATİLİ TOPAL OSMAN (KOÇGIRÎ İSYANI)





ALEVİ, KÜRT RUM VE ERMENİ KATİLİ TOPAL OSMAN (KOÇGIRÎ İSYANI)


(KARŞIT  GÖRÜŞ )

1884 yılında Giresun’da dünyaya geldi. “Topal Osman Rus Savaşlarına
katılmış, bir bacağından yaralandı “Topal” lakabını oradan almıştı.

Savaş sonrası Giresun’a dönen Topal Osman, etrafına topladıgı kanun
kacaklarıyla birlilkte “Laz Alayları” nı kurdu. Bölgedeki Rum ve
Ermenilerin sürek avına çıktı. Karadeniz’de ki Rumların çoğu müslüman
olmuş, ama ana dilleri olan Rumcayı hala konuşuyorlardı.
Bunlar varlıklı
ve meslek sahibi kimselerdi. Topal Osman ve Çetesi için Rumların ve
Ermenilerin serveti iştah kabartıyordu. Böylece ister istemez Rumların
katli vacip, malı-serveti ve kadınları ise helaldi. Topal Osman’da bunun
gereklerini yapıyordu. Topal Osman aynı zamanda Teşkilatı Mahsusanın
bir üyesi idi. Daha sonraları ise Giresun’a belediye başkanı bile
olmuştu. Gerci, Vak’a nüvis, yani Resmi Tarih yazıcıları, Rumların da
bölgede Türklere karşı saldırılarından bolca söz etseler de, bunun pekte
abartılı oldugu kendi içinde hemen anlaşılmaktadır. Çünkü bölgede yok
edilen, sürülen ve asimile edilen Rumlar ve Ermenilerdi.

Topal Osman’ın Rum Katliamları

“Falih Rıfkı’ya göre Topal Osman basılan her Türk evine karşı üç Rum
evini basmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur
kazanlarında kömür yerine canlı adam yakmak gibi zulüm ve işkencelerle
bölgeyi Rumlardan tamamen temizlemişti. Dr. Rıza Nur, Topal Osman’a “Rum
köylerinde taş üstünde taş bırakma” demiş, o da “Öyle yapıyorum ama
kiliseleri ve iyi binaları lazım olur diye saklıyorum” karşılığını
vermişti. Rıza Nur’un “Onları da yık, hatta taşlarını uzaklara yolla,
dağıt. Ne olur ne olmaz, bir daha burada kilise vardı diyemesinler’
demesi üzerine “Sahi öyle yapalım. Bu kadar akıl edemedim” diyecekti.“

(1)

Topal Osman Ve Cetesinin, özellikle varlıklı Rumları ve Ermenileri
yakalayıp bagladıktan sonra torbalara koyup, denize attığı da bilinenler
arasındadır. Bundan dır ki; Başta İngilizler olmak üzere Avrupa
devletleri, Karadeniz’de Rumlara ve Ermenilere yapılan bu mezalimin
durdurulmasını ve sorumlusu Topal Osman’ın cezalandırılmasını ivedikle
İstanbul hükumetinden istiyordu. İstanbul Hükumeti de 1915 de ki gibi
Ermeni Katliamı sorumlusu iken, birde Rum katliamı sorumlusu olmak
istemiyordu. Bunun için Topal Osman’ı gıyaben yargılamış, idama mahkum
etmiş her yerde aranıp, bulunmasını istiyordu. Ama Topal bulunamıyordu
çünkü firardaydı…

M.Kemal Ve Topal Osman’ın İlk Antlaşması

M.Kemal; 9. Ordu müffetişi sıfatıyla 16 Mayıs 1919 da Padişah tarafından
görevli olarak İstanbul’dan Samsun’a yollandı. Yapması gereken iş;
Karadeniz de bulunan Rumları ve Ermenileri Türk Çetelerinden korumaktı.
M. Kemal Paşa ve 21 arkadaşı, 19 Mayıs günü Samsun limanına çıktı.
Meraklısına küçük bir not, çok ilginçtir; Tam 12 gün sonra, 28 Mayıs ta
ise, İngilizlerin istegi ve baskısı üzerine; İstanbul da tutuklanan
İttihat ve Terakki ileri gelenlerini, devlet adamlarını,
Milletvekilleri, gazetecileri ve belli şahsiyetleri toplam 145 kişiyi
yargılamak üzere Malta’ya sürgüne gönderdiler.

M. Kemal’in Samsun Serüveni

Tarih okumalarımıza göre M.Kemal eger 16 Mayıs ta İstanbul dan çıkmamış
olsaydı, belki o da bu sürgünler içinde yer alacaktı. M.Kemal Samsun’a
vardıktan hemen sonra Havza’ya geçti. İlk işi olarak da Topal Osman Ağa
ile görüştü. Topal Osman o sırada Osmanlının Divan-i Harbi tarafından
yargılanmıştı. Suç dosyası oldukça kabarıktı. Kurduğu çetesiyle yaptıgı
Ermeni-Rum katliamlarının sorumlusuydu. İstanbul hükumetince, “idamı”
onaylanmış, Olağanüstü Savaş Mahkemesi tarafından görüldügü yerde
tutuklanması istenmişti. Topal Osman Ağa zorla oturdugu Giresun Belediye
Başkanlığı koltugunu da bırakıp, Sıvas, Şebinkarahisar’a gizlendi.
Aslında Topal Osman’ın kurduğu çetesi, cezaevlerinde firar edenler,
çeşitli suçlardan arananlar ve asker kaçaklarından oluşuyordu.

M.Kemal Paşa ve Topal Osman Ağa Antlaşması

Proto (erken) Cumhuriyetinin kurucusu, Son Osmanlının 9. Ordu müfetişi
M.Kemal Paşa, 29 Mayıs günü Topal Osman Ağa ile Pontus Rumlarının
“halli” için gizlice Havza’da görüşüyordu. Bu aynı zamanda Proto
Cumhuriyet ile Çete liderinin ilk antlaşması olarak tarihe geçecekti.
Oysa Osmanlı Padişahı tarafından bizat Karadenizli Türk çetelerini
ekarte etmesi için Samsun’a yollanmıştı. Ama M. Kemal Paşa, Padişahın
tam zıttı, bir siyaset yürütüyor ve Topal Osman’la anlaşarak el
sıkışıyordu. Yine çok ilginçtir ki; Bu tanışma aslında Topal Osaman
Ağa’ya, daha sonraki yıllarda pahalıya mal olacaktı. Ama Topal bunu
bilemezdi.

İkili Görüşmelerdeki Bazı Notlar

Bu karşılıklı görüşmede M. Kemal; “ …Bundan sonra el ele çalışacağız.
Pontuscuların karadeniz kıyılarında neler yaptıklarını birde erbebının
ağzından dinleyelim dedik” derken, Topal Osman’ da bölgedeki Rum ve
Ermenilerin yaptıklarını anlatır ve yine M. Kemal’den “…Görüyorumki
vatansever duygular taşımaya gençliginde başlamışsın….Çeteni derme
çatma bir kuvvet olmaktan çıkaracaksın. Sana genç ve atak subaylar
verecegiz.. Pontuscular hangi usülleri kullanıyorlarsa, siz de o
usülleri çekinmeden kullanın…” (2) cevabını alır.

Bunun üzerine Topal Osman Ağa, M. Kemal Paşa’ya hitaben; “ …Siz hiç
merak etmeyin Paşam! Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü verecegim ki,
hepisi magaralarda eşek arısı gibi boğulacak” (3) diyecekti.

Bu “mağara” lardan içeriye verilen “tütsü” Ihsan Sabri Çağlayangil’in
Dersim katliamı itiraflarında da vardı. Hep beraber bir daha
hatırlayalım mı? “…Bunlar mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli
gaz kullandı. Mağaraların kapısı içerisinden, bunları fare gibi
zehirledik. 7 den 70 e o Dersim’in Kürtlerini kestiler. Kanlı bir
harekat oldu…” Demekki bu magara tütsü teknigini, Topal Osman taa o
zamanlar, 1919-20 lerde bulmuştu.

Topal Osman’ın Suçları Afoldu

Topal Osman’ın M.Kemal’den bir tek istegi vardı ve bu istek; M. Kemal’in
“özel ricasıyla” 8 Temmuz 1919 da Padişah Vahdettin’e, Topal Osman
hakkındaki verilen “tutuklama” ve “idam “ kararını kaldırttı. Topal
Osman ve çetesinin önü açıldı. M. Kemal, Topal Osman’a tekrar belediye
reisligini elde etmesini salık verirken, T. Osman Ağa ise ; o işin çocuk
oyuncağı oldugunu vurguluyor ve hemen ilk iş tekrar zorla Belediye’ye
reis oluyordu. Karadeniz havalisindeki Pontus Rumlarına elinden gelen
her şeyi layıkıyla yapmaya devam etti. Bu arada ailesi ve yakın çevresi
de olabildigine zenginleşiyordu.

M. Kemal ve Topal Osman İlişkisi

Topal Osman, Mustafa Kemal’e hep saygıyla “Paşam” derken, M. Kemal’de
ona “Osman Ağa” derdi. Osman Ağa’ya sonsuz bir güven içindeydi. Bu
sayede; Karadeniz’de yapılan silahlı saldırılarla Rumlar ve Ermeniler
ortadan kaldırılmış, sürülmüş, korkudan sindirilmişti. Artık Topal Osman
bölgenin tek hakimiydi. Erzurum Kongresinde M. Kemal’e az da olsa
muhalif olan çizgideki Karadenizli üyeler, korkularından sessizligi
yegliyorlardı. Aynı şey Sıvas Kongresi Karadenizli üyeler için de
geçerliydi. 1. Meclise de bölgeden seçtigi üyeleri yolluyordu.

Topal Osman Ankara’da

M. Kemal’in istegi üzerine Topal Osman, yakın adamlarıyla birlikte 12
Kasım 1920 de Ankara’ya varırken, arkasında da büyük bir silahlı güç
bırakmıştı. Ankara’da ki görev belliydi. M. Kemal başta olmak üzere,
Cankaya’yı ve Meclis’i koruma göreviyle oluşturulan, Muhafız Birliginin
komutanı Topal Osman Ağa olacaktı.

Topal Osman Koçgiri Katliamında

İç isyanlar Ankara’yı oldukca tedirgin ediyordu. Bolu, Düzce, Sakarya,
Konya derken ve nihayet Koçgiri Kürt Ayaklanması başlamıştı ki; Topal
Osman’a bu alanda yine yol görünüyordu. Osman Ağa’nın yönetiminde hemen
42. ve 47. Alaylar kuruldu. Gönüllü Laz Birlikleri oluşturulup Mart 1921
de Koçgiri’ye hareket etti. Koçgiri’de de tıpkı Karadeniz de Rum ve
Ermenilere yaptıklarını yapmaktan asla ve asla imtina etmiyordu. “
…Ele geçirdikleri köylerde her çeşit zulüm ve melaneti yapmaya
başlamışlardı. Masum Kürt çocukları bu canavarlar tarafından ateşe
atılıp yakılıyor ve tüyler ürpeten manzaralar karşısında Laz alayları
zevk ve çümbüş yapıyorlardı.” (4) diye tarihe not düşülmüştü.

Koçgirili Beko Ve Osman Ağa

“…Koçgirili Beko, Topal Osman çetesini Rafahiye’nin Kayadibi
bölgesinde kuşatır. Ancak, Erzincan’dan gelen 11. Alay’a bağlı 2.
Tabur’un dağ topları, Topal Osman ve çetesini kurtaracaktı. (25 Mart
1921) ” (5)

Ankara için, Koçgiri Kürt Halk İsyanı da Topal Osman’ın katkılarıyla
böylece kanlı bir şekilde bastırılmış oldu.

Topal Osman kendisini iki cümleyle şöyle anlatıyordu;

“ …Ben cahil bir adamım. Yalnız bir gayretim vardır; Türküm,
Müslümanım. Evet Türkü, dini gavurlardan kurtarmak için çalışıyorum.
Başımı bu yola koydum…“ (6) diye, yaptıklarını anlatacaktı.

Calal Bayar’ın Ağzından Topal Osman

Ağzında dökülen incilerle anlattığı Topal Osman’ı överken Bayar;

“…Koçkiri bence hepsinden mühimdir.

Esasen Yunanlılar’a karşı durmak için kuvvetimiz kafi değildi. Bunlar da
ayrıca çıktı başımıza… Koçkiri’de bir ordu merkezi yapıldı. Onun
kumandanlığına size önce bahsettiğim Nurettin Paşa’yı kumandan tayin
ettiler. O başardı o işi. Sonra Giresun’dan 1200 kişi ile gelen Topal
Osman –çok yakın dostumdur, cahil bir adamdı büyük gayretleri oldu.”(7)

Topal Osman’ın Dilinden Ovacık Kürtleri

19.02.1922 tarilli Vakit gazetesinden A. Emin Yalman, Topal Osman’la
yaptıgı bir söyleşide, “…Refahiyede 2700 mevcutlu usat kuvetiyle
müsademede bulunduk. Asiler bozuldular. İki ay zarfında ortalık tamamen
teskin edildi. Koçgiri’de ki taburu alay haline koyduk. Bir taraftanda
teşkilata devam ettik. Dersim’de Ovacık Kürtleri başkaldırınca bunların
üzerine yürürdük. Derhal vaziyeti anladılar. Ve Koçgirir isyanının
uğradıgı akibetten kurtulmak için Erzincan hükumetine dehalet
ettiler…” derken, Nuri Dersimi ise “…Giresunlu Topal Osman
Koçgiri’de yapmadığı melanet kalmadıgı yetmiyormuş gibi, kendisine bir
kahraman süsü vererek avanesi olan Laz çeteleriyle Erzincan’ın kemah
kaza merkezine gelerek ve Dersim”e sokularak bir çete muharebesi yapmak
tasavvuruna kadar kendisinde bir varlık görmüştü. Dersim’den hemen bir
kısım Kürt fedaileri gönderildi. Bir çok Laz efradı tepelendi. Topal
Osman yaralı olarak Giresun mıntıkasına kaçtı.”(7)

Ali Şükrü Bey

1884 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. Osmanlının son Meclisi
Mebusanında görev yaptı. Ankara’daki açılan 1. Meclis’te ise Trabzon
Milletvekili olarak bulundu.

Meclis’te M. Kemal’in liderlik yaptığı 1. Gruba karşı, muhalefetin
temsil ettigi 2. Grubun Lideriydi. Meclisteki tüm görüşmelerde M.
Kemal’in karşısına çıkıyordu. Bir keresinde ateşli tartışan bu iki Grup
lideri burun buruna geldiler ve M. Kemal elini cebindeki silahına
götürdü. Bütün bu olup biteni, Cankaya ve Meclis Muhafız Komutanı
silahlı Topal Osman, Meclisteki özel locasında izlemekteydi.

Ali Şükrü Bey Cinayeti

Ali Şükrü Cinayeti ile ilgili bir çok anı kitapları mevcuttur. Ama en
detaylı, sade bilgiyi ise Rıza Nur vermektedir.“ M. Kemal birgün
Keçiören’de Ali Kılıç’ın bağına gitmiş. İçmişler. M. Kemal zil zurna
sarhoş olmuş. Topal Osman’ın adamlarından olup maiyetinde bulunan
muhafızlarından üç kişiyi çagırmış, emir vermiş “ şimdi gideceksiniz.
Nerde ise Ali Şükrü’yü bulacaksınız. Öldürüp geleceksiniz.” Kılıç Ali ve
diger avene yalvarmışlar ,” Sırası degil, bırak biz sonra yapalım.
Böyle ap-aşikar olmaz” demişler.”(8) Ama emir verdigi muhafızlardan biri
Ali Şükrü Beyin tanıdığı olduğu için bu konuşulanları gidip anlatır.
Daha sonra M. Kemal, Topal Osman’la Cankaya’da birlikte bir akşam rakı
içerlerken, sitemli bir edayla; sözü Ali Şükrü Bey’e getirir ve “ nedir
senin bu hemşehrinden çektigim Osaman Ağa? ” diye dert yandığı çoğu anı
kitaplarında yer almaktadır. Derken 26 Mart 1923 günü akşamı, Ali Şükrü
Bey aniden ortadan kaybolur. Tam üç gün sonra 29 Mart’ta Cankaya
yakınlarında, işkenceyle ve booynu telle sıkılmış ölü olarak bulundu.
Meclis karışır ve Topal Osman sırra kadem basar ortalıktan kaybolur.
Çünkü 26 Mart akşamı bir kahvede otururken Ali Şükrü Bey’in yanına,
Topal Osman’ın Muhafız Bölügü kumandanı Mustafa Kaptan gelir. Konuşup ve
birlikte gittigini herkes görmüştü. “ Ali Şükrü’ye demiş. Aynı
memleketli olduklarından birirbirilerini tanırlarmış. Kalkmiş beraber
gitmişler. Ağanın evine gitmişler.” (9)

Topal Osman Yine Firarda

Daha sonra Topal Osman’ın evinde yapılan incelemeler sonucu cinayetin
Topal Osman ve adamları tarafından yapıldıgı anlaşılmıştı. Ama Topal
Osman yine firardaydı. İlk firarını; İstanbul Hükumetince aranırken 1919
da yapan Topal Osman, şimdi ise dört yıldan beri M. Kemal ile birlikte
çok iyi işler başardığı halde Ankara hükumetince aranmaktaydı. Bütün
bunlar, kendi deyimiyle de cahilligin resmi belgesi degildi de nedi? Ama
burada dikkat edilmesi gereken bir nokta varki; Ankara hükumetince,
başbakan Rauf Orbay tarafından aranan Topal Osman bakınız bu kaçak
günlerinde neredeymiş, okuyalım!

“ …O günlerde Ağa çok korkmuş, çok telaş etmiş. M. Kemal teselli
vermiş. Geceleri M. Kemal’in yanında geçirirmiş. Demak Ağa cinayeti
yapar-yapmaz cenazeyi en emin yer olarak M. Kemal’in köşkünün yanına
gömmüş. Kendi de oraya sığınmış.”(10) yani Çankaya köşküne..

Topal Osman’a Baskın Kararı

Gerek mecliste 2. grup ve gerekse, Trabzon’da ve hatta ülkenin degişik
yerlerindeki gelen büyük eleştiriler sonucu , Topal Osman’ın yakalanıp
adalete teslim edilmesi kaçınılmaz oldu. Yani Topal Osman artık gözden
çıkarıldı. Başbakan Rauf Orbay ve Cumhurbaşkanı M.Kemal Çankaya’da bir
araya gelip, yeni bir plan yaptılar. Daha sonrada Bakanlar kururlunda bu
konu konuşuldu. “ Gazi, eşi ile birlikte yemegini Çankaya Köşkünde
yedikten sonra, gizlice ve kimsenin gözüne batmadan istasyona inmiş,
ondan sonra muhafızların degiştirilmesine ve Osman Ağa ile maiyetinin
tepelenmesine başlanmıştı.” (11)

M. Kemal Ve Eşi Çankaya’yı Terkediyor

M. Kemal Topal Osman’ı iyi tanıdığı için, kenisine saldıracagını
bildiginden dolayı Eşiyle birlikte Çankaya Köşkünü terketmişti. Topal
Osman ise o gece, kendi evinde Çankaya Köşküne yakı, Papazın Bağında
adamlarıyla birlikte gizlenmekteydi. Çankaya’da ki bu son plandan haberi
yoktu. “ Osman Ağa üzerine gelindigini sezince Çankaya köşküne hücum
etti. Köşkte kimseyi bulamayınca kapıyı kırıp içeri girdi. Ne bulduysa
parçalayıp ortalığı karma karışık etti. Bu haber geldigi sırada silah
sesleri de duyuldu. Bir süre sonra haber geldi. Osman Ağa altı
yardımcısı ile vurulmuş ve ele geçirilmiştir. “ (12) Görüldügü gibi
Topal Osman Çankaya Köşküne sıgınmak istiyor, M. Kemal’ den yardım
etmesini bekliyor. Görüyorki evde kimseler yoktur, bu defa da gözden
çıkarıldığını geçte olsa anlıyor ve köşkü dağıtıyor. Bu baskın ise
tarihe ilk defa “Çankaya Köşkü Baskını” olarak geçecekti.

Topal Osman Yaralı Yakalanıyor Ve Öldürülüyor

Söylentiler muhtelif. Bir anlatıma göre ; Topal Osman’ı M. Kemal’in
yaveri İsmail Hakkı Tekçe öldürmüş. Diger bir anlatımda ise şöyle; Topal
Osman’ın üzerine “ Muhafız Kıtası Kumandanı Rize’li Binbaşı Fuat Bey
‘in emri ile sırf konuşmasını önlemek maksadıyla-kasten öldürülmüştü.
Fakat cesedi üstünde o kadar tahribat yapılmıştı ki; tanınacak bir halde
degildi. Hata başı olmayan bir cesedi bu hükmün infazı bakımından
zorunlu olarak ayağından asmışlardı.” (13)

Evet ,aynen öyle olmuştu. Oysa hacca gitme planları vardı, hac’ın
hayalini kuruyordu ki; cahil başını büyük bir belaya sardı. Artık geriye
dönüşü olmayan bir yoldaydı. Beynine son kurşunu yerken acaba Rumlara,
Ermenilere ve Kürtler yaptıkları gözlerinin önünde bir filim şeridi gibi
hiç gelip-geçtimi bilinmez! 1 Nisan 1923 de Meclis tatile girdi. Çünkü
Ali Şükrü Bey’in 26 Mart’ta kaybolmasıyla birlikte son bir- kaç günden
beri başkent Ankara’da olaganüstü olaylar ve tartışmalar yaşanıyordu. Bu
sıralarda İsmet inönü ise Türk Heyetiyle birlikte Lozan’daydı. 2 Nisan
da ise yaralı olarak ele geçirilen Topal Osman, Sedye ile taşınırken
önce M. Kemal’le görüşmek istiyor, kabul edilmeyince de küfürler
ediyordu. Bunun üzerine Karadenizli Laz hemşehrisi Rize’li Binbaşı Fuat
tarafından öldürüldü. Yine Çankaya yakınlarında gömüldü. Tıpkı Ali Şükrü
Bey gibi.

Topal Osman’ın Başı Kesildigi İçin Ayağından Asıldı

Meclisin ve özelliklede 2. Grubun tek şidetli istemi; Topal Osman’ın
“idam” edilmesi ve meclisin önünde asılıp halka teşhiriydi. Bu durum
karşısında gömüldügü yerden çıkarıldı. Ama bu defa da başı kesik olduğu
görüldü. Bunun üzerine ayağından asıldı. Cesedi günlerce asılı kaldı ve
bu da yetmezmiş gibi silahlı vekiller ve sıradan vatandaşlar Topal
Osman’ın kesik başlı, ayağından asılı bedenini, adeta bir nişan
poligonuna çevirmiş, delik deşik etmişlerdi. Başsız ve silah
kurşunlarıyla delik deşik olmuş bedeni artık kokuşmuştu. Giresun’a son
haliyle gönderildi…

Topal Osman’na Anıt Mezar

Topal Osman Giresun Kalesinde kesik başıyla birlikte gömüldü. Sonraki
yıllarda M. Kemal’in yakın arkadaşı ve İstiklal Mahkemelerinin idamcı
yargıcı Kılıç Ali Giresun gezisi sırasında Topal Osman’ın bakımsız
mezarını görünce üzüldü. Bunu M. Kemal’e anlatı ve M.Kemal’de 1925 de
sırdaşı ve yakın dostu olan Osman Ağa hazretlerine bir anıt mezar yaptı.
Derken yıllar sonra ise Topal Osman’ın bir de şehir merkezinde heykeli
dikilmek istendi. Bu heykel çalışmalarını sizce kim yürütse iyi? Evet ya
doğru! 1998 de Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Veli Küçük!
Peki Veli Küçük şimdi nerede? Ergenekon Terör örgütü davasından, “çete”
başı olmaktan dolayı içerde. Şimdi anladınız degilmi?

Son Sözü Topal Osman ve R. Nur Söylesin mi?

Hadi söylesinler bari, bizde dinliyelim.

“… Ben çok iş ettim. Ben kurtulur muyum sanırsınız? Vatana hizmet
ettim ama, bir gün beni harcarlar…”

“ Sanki kerameti vardı. Dedigi oldu. Cahiline kurban gitti” (15)

Lazların Çankaya’daki Dansı

Çok ibret verici, bir hazin hikayedir bu yazılanlar- okunanlar.

Ali Şükrü Bey Trabzon Laz milletvekili ve 1. Mecliste 2. Grubun
lideriydi. M. Kemal muhalifi ve hükumetin ateşli eleştirmeniydi. Soydaşı
Topal Osman tarafından öldürürldü. Çankaya yakınlarına gömüldü. Daha
sonraları ise

Ali Şükrü Bey, “Demokrasi Şehidi” ilan edildi.

Topal Osman Giresun’lu. Laz Alaylarının Çete başısı. Son yıllarını
Ankara’da Meclis ve Çankaya muhafız birliginin komutanlığını yaparak
geçirdi. Trabzon milletvekili soydaşı Ali Şükrü Bey’i öldürdü. Topal
Osman’da “Cumhuriyet Şehidi” ilan edildi. Arkadaşı M. Kemal tarafından
anıt mezarı yapıldı.

Binbaşı Fuat Bey Rizeli ve Laz’dı. Çankaya’da Muhafız Kıtası
Kumandanıydı. Soydaşı Topal Osman’ı yaralı ele geçirdi ve gerçekleri
konuşmaması için öldürdü. Kesik başlı bedenini ise Çankaya yakınlarına
gömdü. Binbaşı Fuat Beyin akıbeti yazılamadıgı için henüz ögrenilemedi.
Böylece Lazların Çankaya’da ki bu ateşli Kafkas dansları da son buldu.

Kaynak

1) Ayşe Hür, Taraf gazetesi 14 Mart 2010

2) H. İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan, c, 2. s. 113

3) Ayşe Hür, Taraf gazetesi 14 Mart 2010

4) Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihi

5) Koçgiri Halk Haraketi, s. 79

6) Rıza Nur, Hayat Ve Hatıratım, c.3, s. 163

7) Tercuman gazetesi, 10 Eylül 1989

8) Nuri Dersimi, Hatıratım, s. 112

9) R. Nur, age, c. 2, s. 376-377

10) R. Nur, age, c. 2, s. 380

11) R. Nur, age, c.2, s. 382

12) A. Fuar Cebesoy, Siyasi Hatıralar, s. 295

13) Feridun Kandemir, Rauf Orbay, s. 106

14) Kadir Mısırlıoğlu, Ali Şükrü Bey, s. 234

15) R. Nur, age, c, 2. s, 386

http://www.dersim37-38.org/alevi-kurt-rum-ve-ermeni-katili-topal-osman-kocgiri-isyani/

..