18 Aralık 2019 Çarşamba

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EYLEMLERİNİN GÜVENLİK GÜÇLERİ ZAYİATI AÇISINDAN ANALİZİ. BÖLÜM 2

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EYLEMLERİNİN GÜVENLİK GÜÇLERİ ZAYİATI AÇISINDAN ANALİZİ. BÖLÜM 2



Verilerin Analizi ve Bulgular.,

Yapılan açık kaynak taraması neticesinde 1993–2012 yılları arasında PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen 1724 eylem
aşağıdaki 10 farklı kategoride sınıflandırılmıştır.

Köy Baskınları

PKK terör örgütü eylemlere başlandığı yıldan itibaren bölge halkına yönelik olarak yoğun şiddet eylemleri gerçekleştirmiştir.
Bölge halkını örgüte karşı bir sadakat eğilimine (Semiz, 2011) sokmak ve örgütün bölgede en acımasız, en kuralsız ve bölge halkına çözüm olacak tek güç olduğunu (Bal, 2012) göstermek amacıyla bölgedeki köylerde birçok vatandaş öldürülmüştür. Çalışmada kullanılan köy baskınları kavramı ile PKK terör örgütünün ateşli silahlarla bölgedeki köylere saldırarak pek çok masum sivil vatandaşı öldürmeleri ve/veya yaralamaları ile köyleri yakıp yıkma eylemleri kastedilmektedir.

Karakol ve Üs Bölgelerine Saldırı

Kara Kuvvetleri doktrininde “karakol” ve “üs bölgesi” kavramları için aşağıda belirtilen tanımlamalar yapılmıştır:

- Karakol: Güvenliği sağlamak, koruma ve gözetleme yapmak amacıyla kritik arazi ve meskun mahallerin hâkim kesimlerinde konuşlandırılan, silah, araç, gereç ve teçhizatla donatılmış; kara, deniz, hava ve jandarma birliklerinden
oluşan askerî kuruluşlardır. (KKT:31-3 İç Güvenlik Kol Harekatı, 2008: 1-2,3).

- Üs Bölgesi: Operasyonların isnat ettiği ve her türlü lojistik desteğin sağlandığı yer ve tesislerdir (KKT:31-3 İç Güvenlik Kol Harekatı, 2008: 1-2,3).

Çalışmada karakol ve üs bölgelerine saldırı kavramı ile PKK terör örgütü tarafından doğrudan güvenlik güçlerinin, dolaylı olarak da devletin gücünü ve meşruiyetini bölgedeki halk nezdinde sorgulatabilmek, güvenlik güçlerine zayiat verdirmek, malzeme, silah, teçhizat ve personel kaçırmak; bu sayede, güvenlik güçlerini hareketsiz kılarak inisiyatifi ele geçirmek amacıyla bölgede bulunan
karakol ve üs bölgelerine kalabalık terörist gruplar ile gerçekleştirilen eylemler tanımlanmıştır.

Pusu.,

Pusu kavramı ile PKK terör örgütü militanları tarafından bölgede duran ya da hareket hâlinde olan askerlere, diğer devlet görevlilerine ve bölgedeki sivil vatandaşlara yönelik olarak gizli veya açık bir mevziden her türlü silah ve/veya patlayıcı kullanılarak gerçekleştirilen saldırı türü eylemler ifade edilmektedir.

Taciz.,

PKK terör örgütü tarafından korku ve tehdit ortamı yaratmak, eylemlere karşı verilecek tepkileri kısıtlamak ve belirli bölgelere yöneltmek maksadıyla sivillere, devlet kurumlarına, askerî birlik ve tesislerine yönelik olarak yoğun olmayacak şekilde, ateşli silahlarla kısa süreli olarak gerçekleştirilen eylemlerdir.

Mayın ve El Yapımı Patlayıcı Kullanma.,

Askerî doktrinde (KKT:31-3 İç Güvenlik Kol Harekâtı, 2008:6-95) El Yapımı Patlayıcı (EYP) aşağıda belirtildiği şekilde tanımlanmıştır:

“Öldürmek, tahrip etmek, zarar vermek, şeklini bozmak, taciz etmek maksatlarıyla standart ve standart dışı tasarlanmış, elde mevcut veya temin edilebilen askerî, ticari, sanayi, zirai veya tıbbi amaçlı imal edilmiş parlayıcı, yıkıcı, öldürücü, zehirleyici, elektrikli ya da yakıcı kimyasal maddeler ile yine aynı maksatlar için üretilmiş elektronik, elektrikli ve mekanik bir takım  parçalar ın asıl amaçları dışında el ile veya başka usullerle bir araya getirilmesi ve yerleştirilmesi suretiyle oluşturulmuş patlayıcı düzenekleri dir”.

Çalışma kapsamında “Mayın ve EYP kullanma” kavramı ile PKK terör örgütü tarafından bölgedeki asker, devlet görevlisi ve sivil vatandaşlara zayiat verdirmek ve bölgede belli bir yolun, bölgenin kullanılmasını engellemek amacıyla yola, araziye döşenen veya yerleştirilen el yapımı patlayıcılar ve mayınlar ile gerçekleştirilen eylemler ifade edilmiştir.

Bombalı Saldırı.,

PKK terör örgütü kırsal alanda istediği başarıları elde edememesi neticesinde özellikle 1996 yılından itibaren batı illerini de kapsayacak şekilde yerleşim yerlerinde eylemler düzenleyerek kırsal alandaki başarısızlığını aşmayı amaçlamıştır. Özellikle batı illerinde bombalı saldırılar ve canlı bomba türü intihar saldırıları gerçekleştirerek “gerilimi ve şiddeti’’ tüm Türkiye’ye yayma amacı içerisinde olmuştur Bal (2012: 69).

Bombalı saldırı ile ifade edilen kavram, PKK terör örgütü militanları tarafından kent merkezlerinde vatandaşların yoğun olarak bulunduğu yerlerde yerleştirilen uzaktan kumandalı ve/veya zaman ayarlı patlayıcılar ile yoğun ölüm, yaralanma ve/veya maddi hasarlara sebebiyet vererek büyük oranda korku ve tehdit ortamı yaratma amacı güdülen eylem türüdür.

Yol Kesme.,

Yol kesme ile ifade edilen kavram, PKK terör örgütü militanlarınca bölgede kullanılan yolar üzerinde araç trafiğinin durdurularak, kişilerin kimlik kontrollerinin yapılması, araçların yakılması, bazı vatandaşların kaçırılması, vatandaşların değerli eşyalarına el koyulması ve/veya bazı vatandaşların ise öldürülmesi suretiyle o bölgede kontrolün kendilerinde olduğu propagandasını
yapmak amacıyla gerçekleştirilen eylemlerdir.

Adam Kaçırma.,

Çalışmada adam kaçırma kavramı ile, PKK terör örgütü mensupları tarafından sivil vatandaş, devlet görevlisi veya asker kişilerin propaganda ve/veya pazarlık unsuru olarak kullanılmak üzere kırsal bölgede oluşturdukları sözde üs bölgelerine götürülerek alıkonulmaları belirtilmektedir.

Canlı Bomba.,

Canlı bomba eylemleri ile örgüt militanlarının kent merkezlerinde veya insanların yoğun olarak bulunduğu bölgelerde yanlarında taşıdıkları veya vücutlarına bağladıkları patlayıcıları patlatmak suretiyle yoğun ölüm, yaralanma ve maddi hasarlara sebebiyet vermeyi amaçladıkları eylemler ifade edilmektedir.

Sabotaj.,

Sabotaj kavramı ile PKK teröristleri tarafından çoğu kez maddi hasar vermek veya kullanılamaz duruma getirmek maksadıyla,her türlü bina, araç, malzemenin çoğu kez yakılmak suretiyle gerçekleştirilen eylemler ifade edilmektedir.

PKK tarafından gerçekleştirilen bu eylemlerin yıllara göre gerçekleşme sayıları Şekil 1’de sunulmuştur.



Şekil 1 incelendiğinde 90’lı yılların başında artan eylem sayısının 1994 yılından itibaren güvenlik güçlerinin uygulamaya koyduğu tedbirler neticesinde belirli bir düzeye geriletildiği, 1994’ten itibaren azalma eğilimi içerisine giren terör eylemlerinin 1995–1999 yılları arasında belirli bir seviyede tutulduğu, 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile terör eylemlerinin durma noktasına geldiği görülmektedir. 2002 yılında yukarıda belirtilen kategorilerde hiçbir terör eylemi basına yansımamıştır.

   PKK terör örgütünün 1 Haziran 2004’de tek taraflı sözde ateşkesi kaldırması ve aktif meşru savunma pozisyonuna döneceğini ilan etmesi ile birlikte terör eylemlerinde 2004 yılından itibaren bir artış görülmüştür. Terör örgütünün eylemleri 2009 yılında başlatılan ilk “demokratik açılım” ile nispi bir azalma gösterse de 2009 yılının sonundan itibaren ortaya çıkan sürecin kendi kontrolün den çıkmasını engellemek ve inisiyatifi elinde bulundurmak maksadıyla PKK eylem sayısını arttırmıştır. Yapılan eylem analizi neticesinde PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerin belirlenen kategoriler bazında meydana gelme sayıları ise Şekil 2’de sunulmuştur.


Terör örgütleri için en önemli amaç Laqueur’in (1978) ifadesiyle ölü üzerinden gerçekleştirilecek propagandadır. Bu açıdan PKK terör örgütü gerçekleştirdiği eylemlerde siyasi propagandasını bu amaç üzerinden yapma imkânı bulmuştur. Çalışmada PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen eylem türlerinden en etkin olanın tespit edilmesinde, örgüt tarafından gerçekleştirilen her eylemin
gerçekleştirilme sayısı ile eylemler neticesinde güvenlik güçlerine verdirilen zayiat (şehit ve yaralı sayıları) ele alınarak eylem başına zayiat ortalaması hesaplanmıştır. Böylece PKK terör örgütü tarafından bugüne kadar gerçekleştiri len en etkili eylemler olarak eylem başına zayiat ortalaması yüksek olanlar belirlenmiştir. Belirlen eylem çeşitleri ve bu eylemlerdeki zayiat sayıları Şekil 3’de sunulmuştur.




Şekil 3 incelendiğinde PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylem kategorileri arasında eylem sayıları ve zayiat miktarlarına göre pusu eylemlerinin, karakol ve üs bölgelerine yönelik eylemlerin ve mayın/EYP eylemlerinin ön plana çıktığı görülmektedir. PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerdeki zayiat sayıları ve eylem başına zayiat oranları da Tablo 2’de sunulmuştur.



   Tablo 2 incelendiğinde PKK terör örgütü tarafından 1993– 2012 yılları arasında gerçekleştirilen eylemlerde ortalama iki güvenlik görevlisinin şehit olduğu veya yaralandığı görülmektedir. Toplam eylem sayısının sadece yüzde 8,58'ini oluşturmasına rağmen karakollara veya üs bölgelerine yönelik eylemler neticesinde eylem başına 7,3 gibi yüksek bir zayiat oranı tespit edilmiştir. Karakol ve üs bölgelerine yönelik terör eylemlerinin etkililik değerlendirilmesi eylem başına zayiat ortalamaları dikkate alındığında Şekil-4’de daha açık şekilde görülmektedir.




Şekil 4 incelendiğinde PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen eylemler arasında karakol ve üs bölgelerine yönelik eylem sayılarının toplam eylem sayısının %8,6’i olduğu hâlde toplam güvenlik görevlisi zayiatının %31,5’ine tekabül ettiği görülmektedir. Pusu eyleminin ise tüm eylemler içerisinde %21,8 oranında gerçekleştirilmesine karşın %35,6 oranında zayiata neden olduğu
görülmektedir. Mayın/EYP kullanma eylemine bakıldığında da tüm eylemler içerisinde %20,5’lik bir oranda gerçekleştirilmesine rağmen zayiat oranının %26 olduğu görülmektedir. Karakol ve üs bölgelerine yönelik eylemlerin diğer iki tür eylemden neredeyse yarı oranda daha az gerçekleştirilmesine rağmen eylem başına 7,3 zayiat ortalaması ile yaklaşık üç kat daha fazla zayiata sebep olduğu tespit edilmiştir.

Sonuç ve Değerlendirme 

   Terörle mücadele farklı boyutları olan kapsamlı bir mücadeledir. Terörle mücadelenin bir boyutu olan teröristle mücadelede önemli  olan husus alınacak tedbirlerle terörist unsurların eylem gerçekleştirmesini engellemek veya bu eylemleri kabul edilebilir düzeyde tutabilmektir. 
    Terör örgütleri eylem düzenleyecekleri hedeflerin seçiminde rasyonel davranmakta ve düzenleyecekleri eylemlerin kâr-zarar analizini yaparak 
kendileri açısından güvenlik güçleri üzerinde en etkili olabilecek, daha az çaba gerektiren ve daha az risk içeren eylemleri öncelikle tercih
etmektedirler. PKK terör örgütünün eylemlerinin incelenmesi ve bunların belirli kategorilere ayrılarak etkinliklerinin karşılaştırması,
teröristle mücadelede alınacak önlemleri tespit etmeye yönelik güvenlik güçlerine önemli veriler sunacaktır.

    Bu çalışmada PKK terör örgütünün 1993-2012 yılları arasında basına yansıyan eylemleri incelenmiş ve bu eylemler on
grupta toplanarak güvenlik güçlerine verdirdikleri zayiatlar açısından etkinlikleri değerlendirilmiştir. Bu kapsamda PKK terör örgütünce en
çok tercih edilen üç eylem türünün sırasıyla pusu, karakol ve üs bölgesi saldırıları ile mayın/EYP saldırıları olduğu tespit edilmiştir.

    Güvenlik güçlerinin zayiatları açısından bakıldığında ise karakol/üs bölgesi saldırıları PKK’nın kullandığı en etkin eylem metodu olarak öne çıkmaktadır.
    Teröristlerin eylem yapmayı planladıkları hedeflerdeki eylem fırsatlarını ortadan kaldıracak tedbirlerin alınması, teröristle mücadelede örgütün eylem yapma inisiyatifinin elinden alınmasını sağlayacaktır. Bu çalışma neticesinde 1993-2012 yılları arasında PKK terör örgütünün en etkili eylem kategorisinin karakol ve üs bölgelerine yönelik saldırılar olduğu tespit edilmiştir. Nitekim
güvenlik güçleri tarafından son yıllarda başlatılan karakol ve üs bölgelerinin yeniden düzenlenmesi, bazı bölgelerdeki etkin olmayan ve coğrafi olarak dezavantajlı konumda olan karakolların yerlerinin değiştirilmesi ya da lağvedilmesi, saldırılara karşı daha etkin mücadele imkânı sunabilecek “kalekol” inşaatlarının yapılması gibi çalışmalar PKK’nın bu tür eylemlerini önlemeye yönelik çalışmalardır. 

   Müteakip bir çalışma olarak hangi karakolların daha çok bu saldırılara maruz kaldığının tespit edilerek öncelikle önlem alınması gereken  karakol/üs bölgeleri ortaya çıkarılabilir ve yapılan bu tür iyileştirme çalışmalarının doğru karakollara yönlendirilmesi sağlanabilir.
    PKK terör örgütü farklı dönemlerde farklı eylemlere öncelik vermiştir. 1990’lı yıllarda daha çok pusu ve karakol saldırılarını önceleyen örgüt 2004 yılından itibaren Afganistan ve Irak’ta da oldukça fazla kullanılan mayın/EYP saldırılarına yönelmiştir.
Özellikle 2007 yılından itibaren karakol ve üs bölgesi saldırılarını yeniden arttıran örgütün 2013-2015 arasındaki çözüm süreci çabalarının ardından başlattığı eylemlerini Irak ve Suriye`de ortaya çıkan yeni terör örgütlerince etkin bir şekilde kullanılan araçlı intihar saldırılarına yoğunlaştırmış, şehir ve ilçe merkezlerinde halk arasına sızdırdığı terör örgütü mensupları ile kurtarılmış bölge oluşturma adına hendek kazma, mayın/EYP yerleştirme ve keskin nişancı saldırıları gibi eylemleri ön plana çıkardığı gözlenmiştir. 

    Örgütün eylemlerini hangi etkilerle değiştirdiği, bu eylemlerin evrimleşme sureci ve özellikle günümüzde kullanılan eylemlerin diğer terör örgütlerinden öğrenilerek nasıl uygulamaya geçirildiğine ilişkin hususlar ise ayrı bir araştırma konusu olarak ele alınabilir.

Kaynakça;

BAL, İhsan. Türkiye’de Terörle Mücadele: PKK Örneği, İhsan Bal ve Süleyman Özeren (Eds.), Dünya’dan Örneklerle
Terörle mücadele, Ankara, USAK Yayınları, 2012, 17- 78.
BEREN, Fatih. ‘‘The Action Profile of PKK/KCK Terrorist Organization’’ Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt:8, Sayı:29, 2012, 87-107.
BÜSAM (Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi), PKK Eylemselliği ve Etnik Ayrılıkçı Terörizmle
Mücadele, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul, 2010.
Global Terrorism Database(GTD), http://www.start.umd.edu/gtd,  E.T. 17.05.2014.
HÜRRİYET Gazetesi, www. Hurarsiv.hurriyet.com.tr E.T. 14.03.2014.
İŞERİ, Reyhan. Türkiye’de Etnik Terör: Asala Ve Pkk Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Atılım Üniversitesi, Ankara, 2008.
KIŞLALI, Mehmet, Ali. Güneydoğu düşük Yoğunluklu Çatışma, Ankara:Ümit Yayıncılık, 1996.
KKT:31-3 İç Güvenlik Kol Harekatı Talimnamesi, KK Basımevi ve Basılı Evrak Depo Müdürlüğü, 2008.
LAQUER, Walter. Terrorism, Londra, 1978.
MİLLİYET GAZETESİ, Milli Kütüphane Arşivi, 1993-2012
ÖZEREN, Süleyman, “DTK, PKK ve Öcalan’ın Tuzağı, Bugün Gazetesi, ET: 18 Eylül 2010.
ÖZEREN, Süleyman ve Oğuzhan, BAŞIBÜYÜK “Kendi Dilinden KCK: Sivil Siyaset mi, Yeniden PKK mı?’’, 
S. ÖZEREN ve M.SEVER (Edt.), Terörizm Paradoksu ve Türkiye, Ankara, Karınca Yayınları, 2011.
ÖZEREN, Süleyman ve SEVER, Murat. “Giriş”, S. ÖZEREN ve M.SEVER (Edt.), Terörizm Paradoksu ve Türkiye,
Ankara, Karınca Yayınları, 2011.
SEMİZ, Burhan. PKK’da Değişen Ne? Süleyman Özeren ve Murat Sever (Eds.), Terörizm Paradoksu ve Türkiye, Ankara,
Karınca Yayıncılık, 2011, 55-92.
ÜNAL, M.Coşar. Counter Terrorism in Turkey: Policy Choices and Policy effects Towards The PKK, Abington, Routledge, 2012.


****

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EYLEMLERİNİN GÜVENLİK GÜÇLERİ ZAYİATI AÇISINDAN ANALİZİ. BÖLÜM 1

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EYLEMLERİNİN GÜVENLİK GÜÇLERİ ZAYİATI AÇISINDAN ANALİZİ. BÖLÜM 1



Ömer Faruk CANTENAR 1 
Fatih TÜMLÜ 2
1 Dr., Kara Kuvvetleri Komutanlığı, cantenar@gmail.com
2 J.Gn.K.lığı, ftumlu@gmail.com


Özet

Teröristle mücadelede dikkate alınması gereken hususlardan biri de teröristlerin eylem yapmalarının engellenmesi ve alınacak tedbirlerle eylem fırsatlarının ortadan kaldırılmasıdır. Terör örgütlerinin eylemleri hakkında bilgilenen ve bu eylemlere göre hazırlık yapan güvenlik güçlerinin teröristlere eylem yapma fırsatı vermeyecek tedbirleri alarak onları caydırması beklenir. Bu çalışma, PKK terör örgütünün eylem türlerini ortaya koymayı ve bunlardan hangilerinin öne çıktığını tespit ederek güvenlik güçlerinin örgütün en öncelikli ve en etkin eylem biçimleri hakkında bilgilendirilmesini amaçlamıştır.

Bu kapsamda, PKK terör örgütünün 1993-2012 yılları arasında gerçekleştirdiği eylemlerden Milliyet ve Hürriyet gazetelerine yansıyanlar ile  Küresel Terörizm Veritabanındaki eylem kayıtlarından toplam 1724 olay incelenmiş ve bu eylemler on farklı kategoride ( köy baskını, karakol ve üs  bölgelerine saldırı, pusu, taciz, mayın ve el yapımı patlayıcı kullanma, bombalı saldırı, yol kesme, adam kaçırma, canlı bomba ve sabotaj)  Sınıflandırılmıştır. 

Bu eylemlerin gerçekleştirilme sayıları ve eylemlerdeki zayiat miktarlarına göre örgütün en etkili eylem türlerinin pusu eylemleri, karakol ve üs bölgelerine yönelik eylemler ve mayın ve el yapımı patlayıcı madde eylemleri olduğu tespit edilmiştir. Güvenlik güçlerinin zayiatları açısından bakıldığında toplam eylem sayısının % 8,58'ini oluşturmasına rağmen karakollara ve üs bölgelerine
yönelik eylemler neticesinde eylem başına ortalama 7,3 gibi yüksek bir zayiat oranı tespit edilmiştir. Böylece karakol ve üs bölgesi saldırılarının PKK’nın kullandığı en etkin eylem yöntemi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Güvenlik güçlerinin, terör örgütünün gerçekleştirdiği  karakol ve üs bölgesi saldırılarını önlemeye ve bu eylemlerdeki zayiat miktarını azaltmaya yönelik tedbirler alması önem arz etmektedir.


Giriş

Terörizm günümüzde devletlere, uluslararası örgütlere ve dünya güvenliğine zarar veren bir küresel tehdit boyutuna ulaşmıştır.
Bu nedenle uluslararası gündemi en çok meşgul eden, hem ulusal boyutta, hem de uluslararası boyutta çözüm aranan en önemli sorun haline gelmiştir. Dünyanın çeşitli yerlerinde farklı terör grupları kendi amaçları doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunların bir kısmı küresel boyutta faaliyet göstererek farklı ülkelerde birbiri ardına terör eylemleri yapabilmekte ve böylece kendi varlıklarını meşrulaştırma ve politik amaçlarını dünya gündeminde tutma imkânı  bulabilmektedirler.

    Terör örgütleri ile mücadelede güvenlik güçlerinin etkin bir şekilde kullanılması terör örgütlerinin terör eylemi gerçekleştirme inisiyatifine önemli ölçüde etki eder. Güvenlik güçlerinin terörizmle mücadele operasyonları terör örgütlerinin operasyonel kabiliyetlerini azaltmaya yöneliktir. İyi tasarlanmış bir terörle mücadele stratejisinin öncelikli gündemi örgütünün temel taktikleri hakkında bilgi edinmek ve bu bilgileri değerlendirebilmek olmalıdır.

    Terörizmle mücadelede, teröristi eylem yapmaktan caydırabilmek önemlidir. Örgütün eylemleri hakkında bilgilenen ve bu eylemlere göre hazırlık yapan güvenlik güçleri örgüte eylem yapma fırsatı vermeyecek tedbirleri alarak örgütü eylem yapmaktan caydıracaktır. Belirlenen etkili terörist eylemlerine karşı alınacak her türlü koruyucu ve önleyici tedbirler örgütün mücadele azmini
kıracak, daha zor ve daha riskli eylemlere yönelmesine neden olarak teröristlerin eylem etkinliğini azaltacak ve böylece güvenlik güçlerinin kayıplarını engelleyecektir.

    Bu çalışmada PKK terör örgütünün tarihsel süreç içerisinde gerçekleştirdiği eylem biçimleri üzerinde durulacaktır. Çalışmanın amacı PKK terör örgütünün eylem türlerini ortaya koymak ve bunlardan hangilerinin öne çıktığını tespit ederek güvenlik güçlerini örgütün en öncelikli ve en etkin eylem biçimleri hakkında bilgilendirmektir. Araştırmada “PKK terör örgütünün güvenlik güçlerine  zayiat verdiren eylemleri nelerdir ve bunlardan hangi eylemler en etkili eylemler olarak öne çıkmaktadır?” sorusu çalışmanın temel 
sorunsalı olarak seçilmiştir.  Çalışmada, PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemler analiz edilmiş ve bu eylemlerin çoğunun benzer yapıda olduğu, bazı eylem türlerinin ise örgüt tarafından daha çok tercih edildiği görülmüştür.
Üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde PKK terör örgütünün eylemlerine yönelik literatürde yer alan çalışmalar özetlenmiştir. 

İkinci bölümde araştırmanın kapsam ve yöntemine ilişkin bilgiler sunulmuş ve PKK terör örgütünün eylemleri geçmiş eylem verilerinden yararlanılarak 
on farklı kategoride incelenmiştir.

Üçüncü bölümde araştırmada elde edilen bulgular ve verilerin analizi yapılmış, güvenlik güçlerinin verdiği zayiat durumu esas alınarak yapılan incelemede, PKK terör örgütünün en etkili üç eylem türünün karakol ve üs bölgelerine saldırılar, pusu eylemleri ve mayın/EYP eylemleri olduğu belirlenmiştir.

PKK Terör Örgütünün Eylemleri

PKK terör örgütü kurulduğu yıldan itibaren, otuz yılı aşkın bir sürede dönemsel stratejiler ortaya koymuştur. Örgüt 1984 yılında eylemlerine başlamasıyla beraber hem bölgesel gerilim stratejisi, hem de silahlı şiddet stratejisi olarak nitelendirilen iki strateji temelinde eylemlerini gerçekleştirmiştir (Semiz, 2011). PKK, bu sayede uyguladığı yoğun şiddetle beraber bölgede güçlü bir yapı
olduğu algısı yaratmaya, örgütsel yapıyı canlı tutmaya ve insan kaynaklarının devamlılığını sağlamaya çalışmıştır (BÜSAM, 2010).

PKK her durumda mücadele stratejisini sürekli silahlı eylemlerle şekillendirmeye önem vermiştir (Özeren, 2011).

PKK terör örgütü ilk eylemlerinden itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde halk üzerinde gerilim ve korku yaratarak kendi varlığını topluma kabul ettirmeyi amaç edinmiştir.

Bu amaç çerçevesinde örgüt, halk üzerinde zorlama gücünü kullanabileceği eylemlere girişerek halka bölgede tek güç olduğunu göstermeye çalışmış ve halkı devlet ile örgüt arasında tercih yapmaya zorlayarak toplumsal bir kırılmayı ve yoğun bir çatışma ortamı yaratmayı hedeflemiştir (Özcan, 1999). Bu dönemde örgüt eylemlerinde masum siviller hedef alınmış ve yaş ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin çok sayıda insan örgüt tarafından öldürülmüştür (Kışlalı, 1996). Neticede halka yönelik gerçekleştirilen eylemler sonucunda toplumda güvensizlik, korku ve güce karşı sadakat eğiliminin artırılması amaçlanmıştır (Öztürk, 2008). 

   1999 yılında Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından terör örgütünün eylemleri durma noktasına gelmiş ve sadece küçük çaplı silahlı eylemler ile sınırlı kalmıştır.
   PKK terör örgütü 1 Haziran 2004’te yeniden silahlı eylemlerine başlamıştır (Semiz, 2011). 31 Temmuz 2009 yılında kamuoyuna duyurulan  demokratik açılımın (Özeren, Sever, 2011) etkisi ile PKK terör örgütünün 2009 yılındaki eylemlerinde nispi bir azalma görülse de (Özeren, Başıbüyük, 2011) 

2010 yılından itibaren örgütün eylemlerinde tekrar artış yaşanmıştır. Özeren (2010), PKK terör örgütünün 1984–1995 yılları arasında gerçekleştirdiği
eylemlerle coğrafi alan kazanma stratejisi uygulamaya çalışırken 2004 yılından itibaren gerçekleştirdiği eylemlerle içeride ve dışarıda ülkenin siyasetini etkilemeye çalışacak şekilde psikolojik alan kazanma stratejisini benimsediğini belirtmektedir.

PKK terör örgütü eylemlerine başladığı 1984 yılından itibaren değişik strateji ve taktiklerden oluşan çok çeşitli eylemlerle kendini göstermiştir. PKK, bugüne kadar ilçe, köy ve mezra baskınları, bombalı saldırılar, intihar saldırıları, sabotaj, baskın, adam kaçırma, yol kesme, mayınlama ve el yapımı patlayıcı (EYP) kullanma, askerî birlik ve karakollara saldırı, sızma, taciz gibi birçok eylemlerde
bulunmuştur (İşeri, 2008). Türkiye’de PKK`ya yönelik araştırmaların genelde stratejik seviyede ve daha çok terörizmin siyasi boyutuyla ilgili olduğu görülmektedir. Taktik ve operasyonel seviyede örgütün eylemlerine yönelik çalışmalar oldukça kısıtlı sayıdadır.

   PKK terör örgütünün 2010 yılı içerisinde gerçekleştirdiği eylemlerin profilinin çıkarılması ve bu eylemlerin hangi illerde ve hangi yoğunlukta  yaşandığının ortaya konması amacıyla Beren (2012) tarafından yürütülen bir çalışmada 2010 yılı içerisinde PKK terör örgütü  tarafından  gerçekleştirilen 23 farklı türde toplam 4598 eylem tespit edilmiştir. Çalışmada 23 farklı türdeki eylemler aşağıda belirtilen beş başlık altında  sınıflandırılarak bu eylemlerin gerçekleştirilme sıklıklarının illere göre farklılık gösterip göstermediği sınanmıştır (Beren, 2012: 98) :

- Bombalı saldırılar, silahlı saldırılar, yol kesme ve adam kaçırma eylemleri PKK terör örgütünün kırsal kadrosundaki militanları tarafından yapılan eylemler olması nedeniyle ‘kırsal destekli şiddet eylemleri’ olarak;
- El yapımı patlayıcı atma, molotof atma, araç yakma, ev ve işyeri kundaklama, korsan gösteri ve güvenlik birimlerine taşlı saldırı tarzı eylemler terör örgütünün şehirdeki gençlik yapılanması tarafından gerçekleştirilen eylemler olması nedeniyle ‘şehir içi şiddet eylemleri’ olarak,
- Yaşamsal malzeme aktarımı, patlayıcı madde aktarımı ve örgüt mensubuna yardım ve yataklık faaliyetleri ‘işbirlikçi faaliyetler’ olarak,
- PKK’nın kırsal kadrolarına katılmak için gençleri ikna etmek ve yardımcı olmak, PKK’nın kırsal kadrolarına katılmak için illegal yolardan sınır geçişini sağlamak/yardımcı olmak, ‘kırsala eleman aktarımı’ olarak,
- Yürüyüş/miting, basın açıklaması, oturma eylemi, yazılama, pankart asma ve korsan gösteri (yol kapama) eylemleri ise ‘yürüyüş basın açıklaması ve propaganda faaliyetleri’ olarak sınıflandırılmıştır.

    PKK terör örgütünün eylemleri ile ilgili yapılan diğer bir çalışma da Özer ve Akbaş (2012) tarafından örgütün gerçekleştirdiği eylemlerin hem daha fazla infial uyandırmaları, hem de daha kolay gerçekleştirilmeleri maksadıyla belirli yerlerin ve binaların hedef olarak alındığının ortaya konulduğu araştırmadır. Bu çalışmada PKK terör örgütünün 1998–2008 yılları arasında İstanbul’da binalara
yönelik gerçekleştirdiği 16 bombalı saldırı eylemi analiz edilmiştir.

   Çalışma neticesinde PKK terör örgütünün eylemlerini gerçekleştirirken seçtiği hedeflerin örgüt için eylem fırsatları sunduğu ortaya  çıkarılmış; bu fırsatların önceden fark edilmesi durumunda terör eylemlerin öngörülerek bunları engelleyebilecek tedbirlerin önceden alınabileceği  değerlendirilmesi yapılmıştır.
PKK terör örgütünün 2010 yılı içerisindeki eylemleri hakkında yapılan diğer bir çalışmada, örgütün 2010 yılı eylemleri 2007, 2008 ve 2009 yıllarındaki eylemleri ile karşılaştırılmıştır.

2007–2010 yılları arasında PKK terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında meydana gelen çatışmalarda EYP saldırıları ve mayınlı eylemler neticesinde verilen şehit ve yaralı sayılarının artış içerisinde olduğu tespit edilmiştir (BÜSAM, 2010).

Ünal (2012) tarafından, 1984–2008 yılları arasında PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemler ele alınarak Türkiye’de terörle mücadelede kullanılan makro seviyedeki yöntemlerin etkinlikleri incelenmiştir. Çalışmada kullanılan veri setinde PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemler; bombalı saldırı, silahlı saldırı, yakma, sabotaj, rehine alma, adam kaçırma olarak sınıflandırılmıştır.

Yukarıdaki çalışmaların çoğunda kısa bir dönem aralığında veya belirli bir eylem çeşidi üzerinde durularak PKK eylemleri analiz edilmiştir. Terör örgütleri de öğrenen organizasyonlardır. Bir terör örgütü tarafından denenmiş ve başarılı olmuş eylem taktik ve tekniği çok kısa surede başka terör örgütleri tarafından da uygulanmaktadır.

Terör örgütleri sahip oldukları imkânlara, kurdukları ittifaklara ve aldıkları desteğe göre de eylemlerde kullandıkları taktik ve teknikleri  değiştirebilmekte dirler. Nitekim bu çalışmaya konu olan PKK terör örgütü de farklı eylem türlerini belirli zamanlarda daha yoğun bir şekilde uygulamıştır. Irak ve Afganistan`da en çok kullanılan EYP saldırıları, 2004 yılından itibaren PKK tarafından etkili bir eylem biçimi olarak tercih edilmiştir.

Güvenlik güçlerinin teröristlerle etkili mücadele edebilmeleri için örgütün hangi tür eylemleri öncelediğini bilmeleri önemli bir husustur. Aynı anda tüm eylem türlerine hazırlıklı olmak önemli olmakla birlikte örgüt tarafından en çok tercih edilen eylemlere yönelik öncelikli tedbirler geliştirmek teröristlerin eylem yapma inisiyatifini engelleyecek ve güvenlik güçlerinin zayiatını azaltacaktır. Çalışmanın müteakip bölümünde geçmiş veriler kullanılmak suretiyle PKK terör örgütünün hangi terör eylemlerini daha çok tercih ettiğine ilişkin bir analiz yapılacaktır.

Araştırma Kapsamı ve Yöntem

    Teröristlerin gerçekleştirdiği eylemlere yönelik bilgiler gizlilik dereceli olmaları nedeniyle resmî makamlardan elde edilememiştir. Bu nedenle çalışmada kullanılacak veri seti açık kaynaklar kullanılarak oluşturulmuştur. Çalışmada, PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemlere yönelik genel bir yorumlama yapılabilmesi maksadıyla açık kaynaklara yansıyan bilgilerden elde edilen veriler ile PKK’nın tüm eylemleri hakkında yorum yapabilecek yeter sayıda bir örnekleme ulaşılmıştır. PKK terör örgütünce gerçekleştirilen ve ana akım medyaya yansıyan eylem haberleri çalışmaya dahil edilmiş, örgütün eylemleri ile ilgili olmayan ve örgüte yakın kuruluşlar kaynak gösterilerek yapılan haberler yanlı olabilecekleri ve doğru bilgileri yansıtmaya bilecekleri değerlendirilerek çalışma dışında bırakılmışlardır.

    Yapılan açık kaynak taramasında öncelikle Milliyet gazetesi Millî Kütüphane arşivi 1993-2012 yılları arasında taranarak PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği 898 eylem tespit edilmiştir.
Müteakip olarak Hürriyet gazetesi elektronik arşiv sitesinde yapılan taramada Milliyet gazetesi taramasında yer almayan farklı 654 olay tespit edilerek kaydedilmiştir. Daha sonra “Global Terrorism Database” (GTD) internet veri tabanı incelenerek Milliyet gazetesi ve Hürriyet gazetesi internet arşivinde yer almayan farklı 172 olay tespit edilerek kaydedilmiştir. Böylece PKK eylemlerini temsil edebilecek oldukça geniş ve objektif bir örneklem kümesi oluşturulmaya çalışılmıştır. Kullanılan açık kaynaklara göre derlenen eylem sayıları Tablo 1’de gösterilmiştir.



Tablo 1: Açık Kaynaklardaki PKK Eylem Sayısı  (1993-2012) 

Gerçekleşmiş PKK eylemlerinin resmî kaynaklardan elde edilememiş olması ve çalışmada kullanılan verilerin PKK terör örgütünün 1993-2012 yılları arasında gerçekleştirdiği ve açık kaynaklarda haber olarak yer alan eylemlerden elde edilmesi çalışmanın bir sınırlılığı olarak kabul edilmelidir. Ancak basına yansıyan bu eylemlerin oluşturduğu örneklem kümesinin gerçekleşmiş eylemlere yönelik yeterli değerlendirme sağlayacak bir veri sunduğu değerlendirilmiştir.

2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

16 Aralık 2019 Pazartesi

21. Yüzyılda Milliyetçilik kurgusu.

21. Yüzyılda Milliyetçilik kurgusu. 


Ayşe Sucu
Sözcü Gazetesi

22 NİSAN 2019


Bir ülkede farklı üretim, yönetim ve hatta farklı adalet modellerinin üstünlüğüne dair farklı görüşlerin savunulması rekabetçi ve birbirini denetleyici olması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu anlamda milliyetçi ideolojinin bütünsel modeller oluşturamamasının, Türkiye açısından mühim bir eksiklik olduğunu
geçen hafta vurgulamıştım.Türk halkının büyük çoğunluğu kendini milliyetçi olarak tanımlamak istiyor. Ancak milliyetçiliğe ortak bir tanım getiremiyor.

Bu ortak tanım, milliyetçi ideolojinin üretim ve yönetim sistemlerini geliştirmesi ve mevcut iktisadi-siyasi politikalara karşı nasıl tavır takındığını belirlemesi ile mümkün olabilir. Türkiye'de 1980'den bu yana liberal hükümetler tarafından, liberal iktisadi politikalar uygulanıyor. Liberal iktisadın önerdiği özelleştirme politikalarına milliyetçi ideolojinin bakış açısı nedir? 

1980'den bu yana milliyetçi ideolojinin iktidarında yönetilseydik en stratejik
KİT'lerimizi özelleştirir miydik veya bugün kağıt hatta soğan ithal ediyor olur muyduk? 1980'den hemen sonra kurulan PKK terör örgütü yine kurulmuş olsa
dahi hâlâ etkinliğini eylemsel açıdan veya siyaseten sürdürüyor olur muydu? Sistemle kavgalı olanlarla işbirliği yaparak devletin kılcal damarlarına sızabilen
FETÖ, kalkışma yapacak kadar güçlenebilir miydi?Bu ve benzeri sorulara sağlıklı cevaplar bulunabilmesi için öncelikle milliyetçi ideolojinin politika önermelerine
ihtiyaç vardır. Politika önermeleri için sağlam teorik temellere ve bunlar içinse varsayımlara ve tanımlamalara. Bu noktada en temel sorunlarla karşılaşılıyor.
Örneğin milliyetçiliğin, Türk Milleti veya vatandaşlığı için genel kabul gördür e bildiği bir tanımı var mı? 

   Açıkça söylenebilir ki 80 milyonun bir kişisini dahi dışlayan bir tanım hedefe giden yolda bir kişi eksik kalmak demektir. Diğer yandan milliyetçilik; ne, kim için, nasıl üretilecek sorularına veya yönetimde kuvvetler ayrılığını mı yoksa kuvvetler birliğini mi yeğlediğine dair cevaplarını ortaya koymalıdır. Aksi halde inanç, ibadet, ahlâk, felsefe, idare, siyaset, iktisat, hukuk, eğitim alanlarında İslâm'ı bütün bir hayat nizamı olarak ele almasına rağmen toplumsallaşamamış İslamcılık gibi, bireysel duyguları tatmin etmekten öteye gidemeyen bir ideoloji olarak kalacaktır.

MİLLİYETÇİ İDEOLOJİ TÜRKİYE AÇISINDAN NEDEN ÖNEMLİ?

Türkiye'de mevcut tüm dinamikler, bireyleri birbirine karşı kışkırtmak üzere kurulmuş durumda. Vasıfsız ve hiçbir katma değer üretmeyen, toplumun düşünme yeteneklerini körelten; moda, yemek, adada hayatta kalma vb. televizyon programları veya spor müsabakaları dahi insanların birbirlerini kışkırtması, aşağılaması üzerine kurulu. Başarı ölçütü; kendinin ne kadar iyi yaptığını göstermekten ziyade, saldırgan ve hakaretamiz bir üslup ile rakibinin ne kadar kötü yaptığına diğer kişileri ikna etmek olmuş durumda. Tıpkı günümüz siyaseti gibi.Yaratılış gereği veya adaptasyon süreci ardından insanın genlerinde olan rekabet etme güdüsünü bilimde, ilimde, sporda, sanatta dünya ile rekabet etmede kullanmak bir çalışma disiplini gerektirdiğinden zor geliyor olacak ki kendi içimizde yarışarak kullanıyoruz. Üstelik başarıyı, rakibi geçerek değil rakibin bizi geçememesine neden olarak elde ediyoruz.Milliyetçilik ideolojisinin doğal rakibi (düşmanı değil rakibi) dış dünyadır. Bu anlamda milliyetçiliğin politikalara bir bakış açısı bir dinamizm kazandırma ihtimali vardır. En azından 2000 yılında dünyanın en büyük 17. Ekonomisi olan Türkiye'nin 2018'de 18.'liğe düştüğünü, 2019'da IMF tahminlerine göre 20.'liğe düşeceğini birilerinin söylemesi, alternatif politikalar önermesi gerekiyor.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/ayse-sucu/21-yuzyilda-milliyetcilik-kurgusu-4511408/

***

Ecevit’ten Kılıçdaroğlu’na kontrgerilla ve provokasyon.,

Ecevit’ten Kılıçdaroğlu’na kontrgerilla ve provokasyon.,


Murat Sabuncu
mmurat.sabuncu@hotmail.com
22 Nisan 2019


"Bu ülkenin ana muhalefet liderinin linç girişimine uğradığı yerden ancak zırhlı araçla çıkarılabilmesi son yıllarda büyük yara alan demokrasi tarihine
yeni bir utanç sahnesi olarak kayıt oldu"

Serinkanlı olmak gerekiyor. Sakin… Ama bir yandan da düşünmek tabi. Anlamaya çalışmak. Ürküten gelişmeyi; Ekrem İmamoğlu’nun Maltepe’deki mitingini takip etmek için internet sitelerinde/televizyon kanallarında sörf yaparken gördüm. Önce haberi sonra arka arkaya gelen videoları.

Ülkenin ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu; bu memleketin bir evladının şehit Yener Kırıkcı’nın  cenaze töreninde, acıyı paylaşmak için gittiği yerde
neredeyse linç edilecekti. Hakaretler, küfürler, yüze inen yumruk ve sığındığı evin kapısında ‘yakın burayı’ diye canhıraş bağırışlar. Türkiye’nin bu ortama
sürükleyen dil, tavır belli. Yazının sonunda değineceğim. Ancak Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı duyduğumda/gördüğümde aklıma ilk olarak bir fotoğraf
karesi geldi: 29 Mayıs 1977 İzmir Çiğli Havaalanı’nda Bülent Ecevit’e yapılan silahlı saldırı anı…

Seçim çalışmaları için gittiği İzmir’de miting hazırlığı sırasında seçim otobüsüne binmek üzere olan Ecevit’e yaklaşan ‘biri’ ateş açmış ancak Ecevit’i
sıyıran kurşun arkasında bulunan dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın kardeşi Mehmet İsvan’a isabet etmişti. Ateş edenin karakolda görevli
bir polis olduğu ortaya çıkmış, yetkililer de polisin silahının yanlışlıkla ateş aldığı açıklamasını yapmıştı.

İlerleyen günlerde merminin özel bir yapısı olduğu (gazlı mermi) ortaya çıkacaktı. Ecevit bu süreçle ilgi ‘kontrgerilla’ göndermesi yapmıştı (Ecevit, 28
Kasım 1990'da Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajında "Özel Harp Dairesi"ni zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar'dan öğrendiğini söylüyordu.

Ecevit'in röportajda şunları anlatmıştı: "1974'teki başbakanlığım sırasında, zamanın Genelkurmay Başkanı rahmetli Orgeneral Semih Sancar başbakanlığın
örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı... Genelkurmay'dan bu paranın
ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. 'Özel Harp Dairesi için istiyoruz' yanıtı geldi. Öyle bir resmi dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım...
'Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu' diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığı;
ancak artık ABD'nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık'ın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi... Özel Harp
Dairesi'nin nerede bulunduğunu sordum. 'Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada' yanıtını aldım... Hayrete düşmem ve kaygılanmam herhalde doğaldı.)  

2013 yılında Meclis’te kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda bu olayın da aralarında olduğu pek çok ‘kirli dosya’ araştırılmış İçişleri Bakanlığı’nın o tarihte komisyona gönderdiği dosyada tek bir kayda rastlanmamıştı. Böyle ‘karanlık-puslu’ günlerde komplo teorilerinden mümkün olduğu kadar uzak durmak  gerekiyor. Ancak 31 Mart seçimleri sonrası yaşananlar ‘başka bir aklın’ devrede olabileceği hissini yaratıyor bende.

Kılıçdaroğlu’na linç girişiminde şüphesizki; özellikle iktidar partisinin ve ortağının seçim öncesinde başlayan (hiç bitmeyen) ‘hedef gösteren kutuplaştıran
dilinin’ payı büyük. Bir önceki Cumhurbaşkanı, AKP kurucularında Abdullah Gül bile ‘Siyaset diline hakim olan nefret söyleminin tehlikesi umarım farkedilir’
diye tweet attı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘CHP’lileri şehit cenazelerine almayın’ talimatı, yandaş medyanın hedef gösteren, iftira atan yayınlarının
yaşananlarda büyük payı var.

Bunlarla birlikte… Maltepe’de CHP destekçisi yüz binlerin toplandığı bir gün... Aynı saatlere denk gelen saldırı. Linç girişiminin yaşandığı yerde pek çok bakanın hatta Emniyet Genel Müdürü’nün olmasına rağmen ‘çok zayıf güvenlik önleminin alınması.’ (CHP Lideri’nin kendi korumaları ve milletvekilleri olmasa daha da korkunç bir tablo yaşanabilirdi.) Kapı önüne gelen bir kadının Sivas olaylarını hatırlatacak şekilde ‘yakın burayı’ diye bağırması…

Tüm bu anlattıklarım olaydaki iktidar dili/tavrı sorununu hafifletmez. 
    Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ‘olayların yatışması için kalabalığa hitap dahil her gayreti gösterdiği’ savunmasına rağmen saldırganlara, “Değerli arkadaşlar; mesajınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz” demesi skandaldır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aradan saatler geçmesine rağmen geçmiş olsun mesajı yayımlamaması/telefonu açmaması kabul edilemez. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin saldırıyı ‘kınama mesajı’nın arasına ‘o adama yumruk attıracak ne yaptın Kılıçdaroğlu?’ cümlesini eklemesi demokrasiye sığmaz. Yaşanan olaylarda CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu  tüm mağduriyete rağmen serinkanlı bir kriz yönetimi yaptı.Verdikleri mesajlarla kitleleri kışkırtmamaya özen gösterdi.

Bu ülkenin ana muhalefet liderinin linç girişimine uğradığı yerden ancak zırhlı araçla çıkarılabilmesi son yıllarda büyük yara alan demokrasi tarihine
yeni bir utanç sahnesi olarak kayıt oldu. Türkiye’nin sürüklenmek istediği yerde kimin, hangi safta, hangi rolde, hangi hedef için bir arada olduğunu anlamak
için daha çok çaba sarf etmeliyiz.

https://t24.com.tr/yazarlar/murat-sabuncu/ecevit-ten-kilicdaroglu-na-kontrgerilla-ve-provokasyon,22322


***

Övülünce iyi mi olunuyor.

Övülünce iyi mi olunuyor. 



ABBAS GÜÇLÜ. 
MİLLİYET. 
19 Mayıs 2019


Sayıları çok fazla olmasa da bazı okurlarımızdan, eğitimde olup bitenleri çok eleştiriyorsun diye eleştiriler geliyor. Bir okurumuz bile çok önemli olduğu
için bugün onların bu serzenişlerine cevap vermek istiyorum...

Evet, eğitimde yaşanan olumsuzluklar canımı çok sıkıyor. Çünkü çok daha iyisini yapabileceğimize olan inancım çok fazla ama buna rağmen potansiyelimizin
yarısını bile kullanamıyoruz.

Bir gazeteci olarak tam 40 yıldır, eğitimde olup bitenleri yakından, hem de çok yakından izliyorum. Yani ömrümü, eğitime adadım. Çünkü eğitimin hem çocuklarımızın hem de ülkemizin geleceği açısından çok önemli olduğuna inanıyorum.

Yapılan yanlışları görmezden gelmeyi ya da sanki en doğrusu oymuş gibi alkışlamayı, bugüne kadar hiç beceremedim. Bundan sonra da değişeceğimi hiç sanmıyorum.

Eğitimde, 40 yıl önce ne ise bugün de o! Değişen hiçbir şey yok. Olup bitenlere, verdiğim tepkinin dozunun yüksek olması, biraz da bu yüzden.

Ziya Hoca’nın, dün açıkladıkları, eğitimde ciddi bir dönüşümün sinyalleri olabilir mi?

Hiç sanmıyorum. Çünkü samimiyet yok, çünkü yama atacak yer kalmayan bohçaya yeni bir yama daha atmanın ötesinde yeni bir şey söylenmedi!

“Çok enteresan” dersleri vermek için önce öğretmenler kursa gidip öğrenecek, sonra da öğrencilere öğretecekmiş! Daha sonra da öğrenciler, haftada iki gün
aldığı bu dersle meslek sahibi olacaklarmış!..

Dünden bugüne Milli Eğitim Bakanlarının ortak özelliği hep günü kurtarmak oldu ama maalesef hiçbiri de, bırakın günü kurtarmayı, işleri daha da karmaşık
hale getirmenin ötesine geçemedi. Arada çok güzel projeler hayata geçmedi mi? Elbette oldu.

Örneğin, Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak lanse edilen FATİH Projesi onlardan biriydi. Ama artık esamisi bile okunmuyor.

Tıpkı gazetecilikte olduğu gibi siyasette de fikri takip çok önemli ama 40 yıldır şahit olduğum ortak izlenim, gelip giden bakanlardan hiç ama hiçbirinin
eğitim sevdalısı olmadığıydı. Bakan oldukları gün eğitimle ilgilenmeye başladılar, gittikleri gün de unuttular. Bir tanesi bile, çıkıp da yere göğe sığdıramadığı
projesi çöpe atılırken, ne yapıyorsunuz demedi, projesine sahip çıkmadı!..

Eğitimci Bakan

Bugüne kadarki Milli Eğitim Bakanlarının ortak özelliği, eğitimle uzaktan yakından ilgilerinin olmamasıydı. Ziya Hoca, Bakan olarak atanınca, eğitime gönül veren herkes çok sevindi, kendisine yüksek kredi sağladı. Ama nedense, bugüne kadar, kendisine bağlanan bu umutları daha da artıracak adımlar atamadı.

Dün, “Lisede Ne Yaptık?” başlığıyla tanıttığı yeni modelin sadece bir orta öğretim programı değişimi değil; ülke ve çocuklar için bir gelecek kurgulama
meselesi olduğunu vurgulayarak, “Gençlere karşı sorumluluğumuz çok büyük. Evet, okula geliyorlar ama nereye gidiyorlar? Biz onları neye hazırlıyoruz? Yollarını nasıl çiziyoruz? Bu sorular meslek hayatımın sorularıydı. Şimdi cevabını verme zamanı” ifadelerini kullandı ve “Eğitimle ilgilenen, meselesi eğitim olan,
geleceğe yürüyen herkesin bizimle olmasını dilerim. Zira bu sadece bir ortaöğretim programı değişimi değil ülkemiz için, çocuklarımız için bir gelecek
kurgulama meselesi.” şeklinde konuştu. Gönlümüz de, kalemimiz de, en başından beri ondan yana ama bu yaptığı yanlışları görmemezlikten gelme ya da olmayacak duaya âmin deme yönünde algılanmamalı...

Açıkladığı proje, eğitimin, ülkenin, gençlerin hangi sorununa çare olacak anlayabileniniz var mı? Hedefi ne, uygulanabilirliği var mı, daha da önemlisi
üniversite önündeki yığılmayı azaltıp, gençlerimize mezuniyette iş bulmalarına olanak sağlayacak bir altın bilezik sunacak mı?

Özetin Özeti: 

Ne olur bir kez de olsa, yanılt bizi Ziya Hoca! Hiç gocunmayız, ayakta alkışlarız...

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/abbas-guclu/ovulunce-iyi-mi-olunuyor-2876252


***

Verilen mesajdan tatmin oldun mu Hulusi Akar!...

Verilen mesajdan tatmin oldun mu Hulusi Akar!...


AHMET NESİN
nesinahmet@artigercek.net
22 Nisan 2019 

Gerçekten, Sanırım sorun bizde, Çünkü hâlâ sevmeye devam edeceğiz ve biz sevdikçe de siz bu şekilde konuşmaya devam edeceksiniz, aynı bir "HİÇ" gibi.
--------------------------------------------------------------------------------

"Değerli arkadaşlarım şu ana kadar mesajlarını verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz" Hulusi Akar.

"O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu" Devlet Bahçeli.

1971 yılının İlkbaharında, 12 Mart Darbesinden biraz sonra annemle babam benim İngiltere'de okumam konusunda karar verip de bana söylediklerinde ağlamaya başlamıştım. Henüz Türkiyeli olmayı öğrenmemiştim, zaten çok da tartışılan bişey değildi, Türktüm ve memleketimde okumak istiyordum. Anılarımda hangi ülkelerde ve hangi okullardan nasıl kovulduğumu yazdım. Bana İngiliz öğrenciler aylarca "Pis zenci" demeye başladığında henüz Kürt sorununu bilmiyordum, Ermeni soykırımını tam olarak öğrenmemiştim.

O günleri yazarken, her anı yazarı gibi es geçtiğim bölümler vardı, babamla mektuplaşma larım. Babam Ali'yle mektuplaşmalarını bana hem redakte etmem, hem de çıkartılması gereken yerleri tespit etmem için verdiğinde, ileride benimle mektuplaşmalarını da yayınlamak istediğini söylemişti. Ben o günden sonra
onun bana yazdığı mektupları ulaşılması olanaksız hale getirdim, çünkü benim bütün mektuplarımda memleket özlemi vardı, yaşadığım her şeyden babam suçluydu ve onları yayınlar sam, babam kötü biri gibi gözükecekti okurlarının gözünde yada bana öyle geliyordu.

Bu ülkeyi bana ve Ali'ye okuduğumuz tarih kitapları değil, babam sevdirdi. Anlattıklarıyla, yaptıklarıyla, mücadelesiyle, kızmalarıyla ve en önemlisi kurduğu
Nesin Vakfı'yla.

Ben, koltuk uğruna çocuklarını, karılarını, kardeşlerini, babalarını öldürten padişahların yönettiği bu coğrafyayı sevdim.

Ben, aynı anda hem 64 ülkeyi işgal eden Osmanlıyı seven, hem de Osmanlı'ya son veren Mustafa Kemal'e hayran olan insanların yaşadığı bu ülkeyi sevdim.

Ben, Dersim katliamını yaptıran Mustafa Kemal'i seven Dersimlilerin yaşadığı bu ülkeyi sevdim.

Ben, demokratik bir seçimle iktidara gelen başbakanı ve bakanlarını idam ettirten darbecileri alkışlayan halkların bütününü ve o coğrafyayı sevdim.

Ben Denizleri asan, Mahirleri ve İbrahimleri hunharca öldüren, 10 yıl sonra da arkadaşlarımı öldüren, 17 yaşında bir çocuğun yaşını büyütüp asan kişilerin
anayasasına % 92 oy veren topluluğa hep kucak açtım.

Ben her kendi başarısızlığında beni yada benim gibileri ni hapseden sistemin olduğu ülkeyi hep sevdim.

Ben Ermeni soykırımına "Bundan sonra soykırım yada katliam demek benim için birşey değiştirmiyor, bundan ders çıkarmak gerek" diyen Hrant Dink'le aynı sokaklarını paylaştığım her yeri sevdim.

O ülkeyi çok sevdiğim için arkadaşlarımla beraber Almanya'da gazetecilik ve televizyonculuk yapıyoruz ve daha ne kadar buralardayız, hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bu ülkeyi çok sevdiğimden dolayı en gereksinim duyduğum yaşlarda annemden, babamdan ve kardeşimden uzaktım, şimdi de karımdan ve çocuklarımdan. Annemle bundan sonra artık ne zaman bir daha "Oğlum"u duyamayacağımı bilmiyorum, o da bana artık hiç sarılamayacak.

"Değerli arkadaşlarım şu ana kadar mesajlarını verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz" Hulusi Akar.

"O Adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu" Devlet Bahçeli.

Sanırım bunlarda bir sorun yok, sorun bizlerde, bütün bu saydıklarımın kalıntılarıyla büyütüldük ve büyüdük biz ve hâlâ psikolojik tedavi görmeden demokrasi
savaşı veriyoruz. Gerçekten, sanırım sorun bizde, çünkü hâlâ sevmeye devam edeceğiz ve biz sevdikçe de siz bu şekilde konuşmaya devam edeceksiniz, aynı
bir "HİÇ" gibi.


https://www.artigercek.com/yazarlar/ahmetnesin/verilen-mesajdan-tatmin-oldun-mu-hulusi-akar

***

AKP Neyi fark ettirdi.

AKP Neyi fark ettirdi. 

Arslan TEKİN 
YENİÇAĞ. 
22 Nisan 2019

Herkes yazdı, biz de yazdık... Her türlü İmkân ellerinde, seçimde mağdur olan onlar! Nasıl oluyor bu?!

Bütün umutlarını R. T. Erdoğan'a bağlamışlar. O, bir dâhi!... O, zamanlar ötesi!... O, elini nereye değdirse ondurur!... O, ol deyince oldurur!... (Hâşâ!
Tövbe estağfurullah!)

R. T. Erdoğan, İstanbul'a itekleye itekleye, hadi nazlanma diye diye Binali Yıldırım'ı yolladı, ardından kendi geldi. An oldu bir günde sekiz miting düzenledi.
Her yerde gürledi.

Ya Sesi kısılsaydı ne yapacaklardı! Kalakalacaklardı, değil mi!

Başlarını yukarı kaldırıp bir baksalar yanlışın nerede olduğunu görecekler ama Reislerine toz kondurmadıkları için suçu birbirlerinin üstüne atıyorlar. 

R. T. Erdoğan, kimseye inanmadı, kendisini ortaya attı. Bilinen, herkesin tanıdığı ve hatta güvendiği isimlerin hemen hiçbiri yanında yok. Binali Yıldırım
yanında diyeceksiniz. Geçmişte, onu "sırdaş" diye yazmıştım. Eskilere girmeyelim. Belediye Başkanlığı'ndan beri "birlikteliği" ileri safhadaydı. Onun dışında herkes uzaklaştı, uzaklaştırıldı.

Ak Parti, 18 yıllık tarihinde dört başbakan, iki cumhurbaşkanı çıkardı. (Başbakanlar: A. Gül, R. T. Erdoğan, A. Davutoğlu, B. Yıldırım; cumhurbaşkanları:
A. Gül, R. T. Erdoğan.) Tarihimizde böyle bir örnek yok. Diğer ikisi yanlarında niye yok?! Ve daha niceleri! 

Şunu kabul edelim... Ak Parti'nin çok önemli bir fonksiyonu olmuştur. "Laiklik" anlayışının asıl ne olması gerektiğinin ölçüsü Ak Parti'nin getirmek istedikleriyle
belirlenmiştir. Halkın talepleriyle rejimin -hadi birilerin ısrarla empoze etmek istedikleri "devrimler"in diyelim- hedefleri arasındaki çelişkiyi N. Erbakan'ın
kurduğu partiler değil; asıl Ak Parti sezdirmiştir. N. Erbakan'ın partileri sadece ortaklıkta kalmıştır; fikrini hayata geçirip bir "örnek" ortaya koyamamıştır.
Ak Parti ise, büyük bir ağırlıkla tek başına iktidara geçti ve uzun süre de kesintisiz iktidardadır. Ak Parti, N. Erbakan'ın kurduğu partilerin gösteremediği
örnekleri bol bol göstermiş, çağın taleplerini, "örneklerinin" dar sınırları içine sığdırmak isteyince çelişki kaçınılmaz olmuştur. 

Şunu söyleyebiliriz. İnsanlarımız, "devrimler" ile Ak Parti'nin "örnekler"i arasındaki farktan yola çıkarak gerekli ve gereksizi ayırt etme fırsatını yakalamıştır.

Çok tartışılan bir örnek: Tarikat faaliyetleri... Şeyh Sait İsyanı'ndan sonra açık olan tekkeler kapatılmıştır.

Ak Parti iktidarı tarikatların ve cemaatlerin önünü açmıştır. Sonra başımıza gelenleri yazmaya gerek yok.

Şimdi iktidarın işine gelen cemaatler alabildiğine faaliyetteler ve bütün alanlara nüfuz etmek istiyorlar. Halkımızın bu vaziyetten şikâyetçi olmadığını
söyleyebilir miyiz?! Ak Parti, bir başka açıdan bakınca, cemaatler ve tarikatları halka fark ettirmiş, dinimiz açısından zarar ve faydayı görmesini sağlamıştır.
İnsanlarımız böylece 1925'te tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasının dine bir tavır gösterilmesi karşısında içinde taşıdığı "Acaba?" sorusunun cevabını
bulmuştur.

Kendisini, "devrimler"in takipçisi gören sol karışımı CHP, halkın taleplerini göz ardı edemeyeceğini görmüş, özellikle İstanbul ve Ankara adaylarını seçerken,
Ak Parti'nin fark ettirdiği çizgi üzerinden yürümüştür!

Ak Parti'nin argümanları elinden alınmıştır! Hâliyle misyonu tamamlanmıştır!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akp-neyi-fark-ettirdi-51629yy.htm

***

Çirkin Saldırının arkasında kim var?


Çirkin Saldırının arkasında kim var?

Tunca Bengin
tunca.bengin@milliyet.com.tr
22 Nisan 2019

Ülkede seçim sonrası yaşanan gergin süreç özellikle Cumhur-başkanı’nın son çağrısıyla sakin bir döneme doğru giderken dün Ankara’da Kılıçdaroğlu’na yapılan çirkin saldırı yine aksi yönde tetikleyici bir unsur oldu... Dolayısıyla da bu skandal olayı sadece şehit acılarının yol açtığı doğaçlama bir tepki olarak
görmek mümkün değil. Evet, bir süredir siyaset arenasında karşılıklı sarf edilen sözler ve nefreti körükleyen bazı yayınların hassasiyetleri uyarması söz
konusu ancak bu olay patlak vermesinden devamına kadar sanki gizli bir el huzuru alttan alta kaşıyor havasında. Hem de fazlasıyla… Çünkü sözlü sataşmalarla başlayan tepkiler bir anda kitlesel bir protesto gösterisine, hatta linç psikolojine dönüşüyor. Üstelik de devletin jandarması, özel harekâtı, çevik kuvvetinin bulunduğu bir ortamda. Yani bu olay geçmişte de örneklerini yaşadığımız gibi baştan sona provokasyon kokuyor. Nitekim olaya el koyan devletin savcıları da organize provokasyon olasılığı üzerinde duruyor. O nedenle de öncelikle bunların kim ya da kimler olduğunun ortaya çıkarılması şart. Bu da devletin en acil görevi. Bu noktada siyasiler başta olmak üzere herkesin yapması gereken ise soğukkanlı olmak ve duyarlı davranmak. Daha doğrusu kimseyi suçlamadan, dışlamadan, ötekileştirmeden Türkiye ortak paydasında buluşmak. Özellikle de birlik, beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz şu günlerde...

İmamoğlu’nun zor sınavı

İstanbul’da başkanlık koltuğuna oturan İmamoğlu dün Maltepe Meydanı’ndaydı… Aynı saatlerde de Ankara’da YSK’nın toplantısı vardı. Yani İstanbul’da olduğu
gibi Ankara’da da İmamoğlu siyasetin odağındaydı. Çünkü hem AKP hem de MHP seçime şaibe karıştığı iddiasında ısrarcı. Üstelik de en yüksek perdeden. Dolayısıyla da tüm dikkatler YSK’nın bu konuda vereceği kararda. Ki bu bağlamda da iki kutuplu tartışmalar tam gaz devam ediyor. Bir kesim “Bu iş bitti, seçimin iptali demek, İmamoğlu’nu görevden almaktır. Toplum bu olaya çok büyük tepki gösterir” iddiasında. Buna karşı olanlar ise “Mazbata almakla iş bitmemiştir, süreç sonlanmamıştır. En doğru, en makul kararı YSK verecektir” diyor. Hatta olası bir seçim durumunda aynı adaylarla mı yoksa değişiklik söz konusu olabilir mi tartışması bile oluyor. O nedenle de bu işin bir an önce netlik kazanması çok önemli...

Tüm bunlara karşı İmamoğlu’nun tavrı ise malum. Kampanya döneminde olduğu gibi ince ayarlı, gerilime ve sert polemiklere girmeyen üslupla havayı yumuşatı yor Nitekim dünkü Maltepe buluşmasına dönük çağrıların içeriği ve meydandan verilen mesajların da özü buydu. Hatta konuşmasında “Bu şehirde kimse tehdit altında hissetmeyecek kendini” vurgusu da yaptı Dolayısıyla bu noktada eksik kalan şu durumu da anımsatmakta yarar var:

İki hafta önce Kartal Meydanı’nda 3 Medya kuruluşunun sahibi “aileleri” isimleriyle “Hedef aldığı izlenimlerine ve yorumlarına” açık “talihsiz” söylemleri
hala soru işareti olarak duruyor. Özellikle de hemen her kesimden gelen “siyasilerin medyaya yönelik eleştirileri doğal ama adresin doğru olması kaydıyla” şeklinde tepkiler dikkate alındığında...

Keşke İmamoğlu dün Maltepe Meydanı’nda bu konuya da değinseydi ve beklenen hassasiyeti dile getirseydi...


http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/cirkin-saldirinin-arkasinda-kim-var-2862216

***

Türkiyenin Uluslararası Toplumun Terörle Mücadele Çabalarına Katkıları.,

Türkiyenin Uluslararası Toplumun Terörle Mücadele Çabalarına Katkıları.,


     Türkiye, FETÖ'den etnik bölücü PKK’ya, aşırı solcu terör örgütü DHKP-C’ye, El Kaide ve DEAŞ gibi dini istismar eden terör gruplarından “17 Kasım” ve ASALA gibi terör örgütlerine kadar, terörizmin farklı biçimleriyle yıllardır mücadele etmektedir.

Türkiye’yi hedef alan terör grupları ülkemizin sınırlarının dışında teröristler için eğitim kampları kurmakta, fon toplamakta ve medya organları yoluyla propagandalarını yapabilmektedirler. Terör örgütlerinin liderleri, terör suçlarının failleri, hamileri ve finansörleri Türkiye dışında serbestçe dolaşabilmekte dirler.
Bu tehdide karşı uzun yıllardır verdiğimiz mücadeleden çıkarılan temel derslerden biri uluslararası düzeyde somut işbirliği tesis edilmeden, terörle mücadelede başarılı olunamayacağıdır.
Bu anlayıştan hareketle Türkiye, uluslararası toplumun terör tehdidine karşı farkındalığını artırma çabalarında her zaman ön planda olmuştur. Terörle mücadelede daha etkin mekanizmalarının oluşturulmasını teminen, gerek ikili planda, gerek çeşitli uluslararası platformlarda ciddi çaba göstermiştir.

Türkiye, bu çabalarında şu hususları vurgulamaktadır:

· Terör, Uluslararası barış ve güvenliğe yönelik büyük bir tehdit teşkil etmektedir ve motivasyonu ne olursa olsun; nerede, ne zaman ve kim tarafından işlenirse işlensin hiçbir terör faaliyeti meşru görülemez.

· Teröristlerin barınmasının önlenmesi için “İade et veya Yargıla” prensibi temelinde devletler arasındaki işbirliği artırılmalıdır.

· Uluslararası toplum, terör örgütleri arasında ayırım gözetmemelidir ve terör gruplarının, üyelerinin ve eylemlerinin önlenmesinde, sindirilmesinde, takibinde ve yargılanmasında aynı kararlılıkla hareket edilmelidir.

· Terörü herhangi bir din ya da etnik grupla ilişkilendirmek tamamen yanlıştır ve teröristlerin amaçlarına hizmet etmektedir.

Son dönemde artan terör tehdidi uluslararası işbirliğinin önemini daha da ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda, günümüzde uluslararası toplum emsali bulunmayan ölçekte bir tehditle karşı karşıya bulunmaktadır. Terör örgütleri küreselleşmekte, çok daha büyük ölçekte kayıplara yol açabilecek şiddet kapasitesine ulaşmakta, gelişen sosyal medya imkânları sayesinde kendi söylemlerini yayma ve gençleri şiddete teşvik etme yeteneklerini arttırmaktadırlar. Dünyanın herhangi bir bölgesinde, sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunan insanları ayırt etmeden hedef alan bir terör saldırısının gerçekleşmediği bir gün neredeyse yok gibidir. Yabancı Terörist Savaşçılar olgusu bu endişe verici gerçeğin bir tezahürüdür.
Türkiye, Yabancı Terörist Savaşçılardan kaynaklanan tehditte meydana gelen değişiklikler doğrultusunda uluslararası düzeyde alınan güvenlik önlemlerinin güncellenmesine yönelik çalışmalara aktif katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda Türkiye, çok boyutlu bir sorunu teşkil eden YTS olgusuyla mücadele kapsamında 21 Aralık 2017 tarihinde kabul edilen YTS’lere ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2396 sayılı karar tasarısına eş-sunucu olmuştur.

Bu büyüyen tehditle başa çıkabilmek için, etkin, çabuk ve eşgüdüm halinde küresel yanıtlar verilmesi zaruridir.

Sınır ötesi bir tehdit teşkil eden terörizme karşı uluslararası dayanışma ve müşterek yeteneklerin de kaydadeğer bir şekilde geliştiğinin vurgulanmasında fayda görülmektedir. Bu çabalarda, uluslararası toplumu temsil yeteneğine sahip tek evrensel örgüt olan, ayrıca terörizmle mücadelenin çeşitli boyutlarını bütüncül bir yaklaşımla ele alma kapasitesini haiz Birleşmiş Milletler merkezi bir rol oynamaktadır.
Terör eylemlerini cezalandıran ve üye devletleri terörün çeşitli boyutlarıyla mücadelede işbirliğine zorlayan küresel hukuki bir çerçevenin olması çok önemlidir. Bugüne kadar, teröre karşı belirtli terör eylemleriyle ilgili on sekiz uluslararası belge uygulamaya konmuştur.
Buna ek olarak, Güvenlik Konseyi özellikle 1267 ve 1373 gibi kararlar ve bu kararların uygulanması amacıyla oluşturduğu farklı Komiteler yoluyla terörle mücadelede aktif bir rol üstlenmiştir.
Aynı zamanda, Birleşmiş Milletler sistemine ait birçok program, ofis ve ajans teröre karşı belli aktivitelerde yer almak suretiyle üye ülkelerin etkin terörle mücadele kapasitesi inşa etmelerine yardımcı olmaktadır.

    2006 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Terörle Mücadele Stratejisi de önem taşımaktadır. Dört temel dayanak üzerine kurulu olan Strateji, Birleşmiş Milletler Üye Devletlerinin; kim tarafından, nerede ve hangi amaçla olursa olsun terörizmle mücadele için ortak bir strateji ve operasyonel bir çerçeve üzerinde anlaştığı ilk örneği teşkil etmektedir.
Türkiye, Birleşmiş Milletler sistemi altında evrensel bir hukuki çerçevenin geliştirilmesinde aktif bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda Türkiye, tüm BM terörle mücadele araçlarına taraf olmuştur. Küresel Strateji’yi güçlü bir şekilde desteklemekte ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını azimle uygulamaktayız.
Türkiye ayrıca, ABD’yle birlikte Terörle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) girişiminde bulunmuş ve sözkonusu organa Eylül 2011 -Nisan 2016 arasında eşbaşkanlık etmiştir. Türkiye, Eylül 2017’ye kadar, TMKF içerisinde AB ile birlikte Afrika Boynuzu Çalışma Grubu’nun da eşbaşkanlığını yürütmüştür. TMKF bünyesinde 2016 yılında geliştirilen “Radikalleşmenin Yaşam Döngüsüyle Mücadele Araç Seti” konulu girişime ve 2017 yılında geliştirilen “Kamuya Açık Hedeflerin Terör Saldırılarından Korunmasına İlişkin Antalya Memorandumu”na ülkemiz ABD ile birlikte öncülük etmiştir.
Türkiye, DAEŞ’e Karşı Küresel Koalisyonu’nun aktif bir üyesidir ve koalisyon içerisindeki YTS çalışma grubuna eşbaşkanlık etmektedir. Ayrıca, terör örgütünün Suriye ve Irak’taki etki alanları önemli ölçüde azaltan Fırat Kalkanı Operasyonuna liderlik etmiştir.

Ülkemiz, YTS’lerle mücadele bağlamında gerekli önlemleri esasen BMGK’nın konuyla ilgili 2178 (2014) sayılı kararından önce almaya başlamıştır. Bu çerçevede, yabancı terörist savaşçıların bölgeye akışını engellemek için güvenlik önlemlerini artırmış, bu çerçevede güvenlik riski yarattığı değerlendirilen şahıslara ülkeye giriş yasağı konulmuştur. Keza, terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasadışı yollarla ülkemize giriş yapan yabancılar ilgili kurumlarımızca tespit edilerek idari gözetim altına alınmakta ve “Geri Gönderme Merkezlerine” sevk edilmekte ve sonrasında sınır dışı edilmektedir. Çeşitli havalimanı ve otobüs terminallerinde kurulan Risk Analiz Gruplarınca şüpheli görülen yabancılar kontrol edilmekte ve gerektiğinde ülkeye girişlerine izin verilmemektedir. Güvenlik güçlerimiz ayrıca yurt içinde DAEŞ, El-Nusra ve El Kaide iltisaklı olduğu tespit edilen çevrelere yönelik kapsamlı operasyonlar icra etmektedir.
Türkiye, küresel bir karapara aklama karşıtı ve terörizmin finansmanıyla mücadele organı olan Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) de bir üyesidir. Türkiye, FATF tavsiyelerine bütünüyle riayet etmek için terörizmin finansmanıyla mücadele konusunda mevzuatını ve uygulamalarını sürekli gözden geçirmektedir. Türkiye ayrıca, FATF bünyesinde ABD‘yle birlikte, 2015 yılında DAEŞ’ın finansmanına ilişkin bir rapor hazırlamıştır. Türkiye’nin finansal istihbarat birimi olan Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ulusal düzeyde savcılar ve kolluk kuvvetleri ile işbirliği ve eşgüdüm içerisinde faaliyet göstermektedir. MASAK ayrıca, EGMONT Grubu aracılığıyla diğer finansal istihbarat birimleri ile işbirliği içerisindedir ve FATF’in çalışmalarına aktif olarak katkı sağlamaktadır. Türkiye, terörizmin finansmanını cezalandıran ve teröristlerin mal varlığını donduran 1267 ve 1373 sayılı BMGK kararlarının etkin bir şekilde uygulanması için FATF tavsiyeleri ile uyum içerisinde hukuki bir çerçeve hazırlamıştır.
Terörizmin başta uyuşturucu kaçakçılığı olmak üzere, çeşitli örgütlü suçlar vasıtasıyla finanse edildiği tüm platformlarda kabul edilen bir olgudur. Coğrafi konumu nedeniyle ise ülkemiz, sözkonusu suçlar için transit güzergahı konumundadır. Bu haliyle sorunun çözümü uluslararası işbirliğini gerektiren ortak bir sorumluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye de konuya bu anlayışla yaklaşmakta ve ulusal düzeydeki çabalarının yanısıra, bölgesel ve küresel düzeyde işbirliğinin pekiştirilmesine yönelik çabalara da kuvvetle destek olmaktadır. Bu çerçevede, BM Uluslararası Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ile yakın bir işbirliği yürütmektedir. Türkiye, UNODC’ye en çok katkıyı sağlayan ülkeler arasındadır. Ankara’da bulunan ve ülkemizdeki ilgili kurumların temsilcilerine ilaveten, diğer ülkelerin kanun uygulayıcı birimlerine de uyuşturucu ve örgütlü suçlarla mücadele alanında eğitim veren “Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi” de ülkemizin UNODC ile işbirliği çerçevesinde kurulmuştur.

Türkiye, terörle mücadelede uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik çalışmalar kapsamında, BM ve bölgesel kuruluşların kapasite geliştirme çabalarına katkıda bulunmanın yanısıra, talep eden ülkelerle de ikili düzeyde kapasite geliştirme programları gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, Emniyet Genel Müdürlüğümüz tarafından 1997-2017 yılları arasında düzenlenen kurslarda, çoğunluğu Afrika kıtası, Orta Doğu ve Orta Asya ile komşu coğrafyamızda yer alan ülkelerin polis teşkilatlarından olmak üzere, 77 farklı ülkeden 32.597 kanun uygulayıcı personel eğitilmiştir. Diğer taraftan ülkemiz, bugüne kadar 93 ülkeyle güvenlik işbirliği alanında 170 Anlaşma, 114 ülkeyle de 957 hukuki belge imzalamıştır. Halihazırda çok sayıda ülkeyle güvenlik işbirliği anlaşması imzalanmasına yönelik müzakereler de sürmektedir.

http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-uluslararasi-toplumun-terorle-mucadele-cabalarina-katkilari.tr.mfa

***