19 Ocak 2018 Cuma

MUHTEMEL ÇIKIŞ SENARYOLARININ IRAK’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ,

MUHTEMEL ÇIKIŞ SENARYOLARININ IRAK’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU KONUDA TÜRKİYE’NİN ALMASI GEREKEN TEDBİRLER 

Yazan: P.Ütğm. Fatih AYDUĞAN 


“Güvenlik, oksijen gibidir. Onu kaybetmeye başlayıncaya kadar fark edemezsiniz. Fakat, bir kez gerçekleştiği takdirde başka düşünecek 
hiçbir şeyiniz olmaz.” 

Joseph Nye 


Irak, 21’inci yüzyılın başında, 11 Eylül saldırıları sonrası oluşan 
konjonktürde ABD’nin güvenlik parametresinin ve terör odaklı emperyal 
politikalarının merkezinde yer almıştır. Saddam Hüseyin’in kitle imha 
silahı üretmesi ve teröre verdiği destek iddiaları sebebiyle ABD’nin Irak 
müdahalesi gerçekleşmiştir. ABD liderliğindeki Koalisyon Güçleri, 
başarılı olarak kabul edilen askerî operasyon sonrası, Irak’ta yönetimi 
Iraklılara bırakarak Irak’ın yeniden inşası için çalışmalara başlamıştır. 
Irak’ın Anayasasını yazmak üzere 30 Ocak 2005 tarihinde yapılan 
seçimlerden sonra ABD’nin askerî varlığı dünya kamuoyu tarafından 
sorgulanarak ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları gündeme gelmiştir. 

Irak’ın yeni Anayasasının oluşturulması ve ABD askerî varlığının 
meşruluğunun sorgulandığı, muhtemel çıkış senaryolarının gündeme 
getirildiği bu süreçte Irak Savaşı’nın başarılı olarak kabul edilebilmesi ve 
başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin güvenliğinin sağlanabilmesi 
için Irak'ın toprak bütünlüğü ve ulusal, siyasal birliği çok önemlidir. 
Bilindiği üzere Irak’ta etnik köken ve dine dayanan üç ana ağırlık 
merkezi mevcuttur. Birincisi; kuzeyde ABD’nin Körfez Savaşı sonrası 
verdiği destekle güçlenen KDP ve KYB liderliğindeki Kürt bölgesi. 
İkincisi; ortada bugüne kadar üniter Irak’ı savunmuş, nüfusça üstün 
olmamasına rağmen bu ülkeyi yönetmiş olan Sünni üçgeni. Ve üçüncüsü 
güneyde büyük Şii nüfusu barındıran ve milliyetini mezhebiyle 
tanımlayan Şii bölgesidir. Irak’ın %60’ı Şii, %20’si Sünni, %15’i Kürt ve 
%5’i ise Türkmen, Asuriler ve diğerleridir. 

ABD’nin müdahalesi sonrası egemen olan Sünni iktidarın gücünü 
kaybetmesiyle Irak’ta iktidar mücadelesi yaşanmaktadır. El Kaide terör 
örgütünün El Zerkavi liderliğinde Irak’a yerleşmesi, Baas Partisinin 
tasfiyesi sonrası Sünnilerin işgal güçlerine karşı direniş göstermesi 
sonucunda Irak’taki en önemli problem olarak güvenlik ortaya çıkmıştır. 
Irak’ta giderek etnik özellik kazanma ihtimali olan şiddet ve terör 
olaylarının önüne geçilebilmesi için Sünnilerin yönetime katılmaları ve 
siyasal sürece dâhil olmaları gerekmektedir. Sünniler, Irak’ın toplam 
nüfusu bakımından (en azından) %20’sini oluşturmalarına karşın coğrafi 
açıdan Irak’ın yaklaşık yarısını kapsamaktadırlar. ABD’nin müdahalesine 
kadar, siyasi iktidarda azınlık olan ya da iktidardan uzak tutulan kesimler 
(Şiiler ve Kürtler) yeni iktidarın çoğunluğunu oluştururken, uzun süre 
iktidarı elinde bulunduran Sünniler bu seçimler sonucu iktidar olma 
gücünü kaybetmişlerdir. Türkmenler de, geçmişte olduğu gibi bugün de 
uluslararası dengelerin kurbanı olup, siyasal iktidardan yine 
dışlanmışlardır. Bir Arap ülkesi ilk defa M.S. 740’da Abbasi Halifeliği’nin 
kurulmasından beri Şiiler tarafından yönetilecektir. İslam Dünyasının 
mezhep azınlığını oluşturan Şiiler (sadece İran, Bahreyn ve Irak’ta 
çoğunluk) bu süreçte ön safta yer alacaktır. 

Muhtemel çıkış senaryoları Irak’ın toprak bütünlüğü açısından 
değerlendirildiğinde; birinci senaryoda, ABD’nin Irak’ın toprak 
bütünlüğünü göz önüne alacağı düşüncesiyle hareket edildiği, ikincisinde 
ise toprak bütünlüğünü konfederal yapı içerisinde gelişen durumlara 
göre dikkate almayabileceği düşünülmüştür. 


Harita-2 
Irak’taki etnik ve dinî dağılımı gösteren Harita 


1. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkmaması 

Bu senaryo, ABD’nin muhtemel çıkış senaryoları içerisinde Irak’ın 
toprak bütünlüğü ve siyasal yapısı açısından en olumlu senaryo olarak 
değerlendirilmektedir. Fakat bu senaryonun başarılı olabilmesi için kısa 
bir süre içerisinde Irak’ın güvenlik problemini çözmesi, Anayasanın kabul 
edilmesi, siyasal sürece Irak’ın etnik ve dinî grupların hepsinin katılması, 
güçlü bir altyapının oluşturulması ve kaynakların adil bir şekilde 
dağıtılması gerekmektedir. ABD’nin dünya petrolünün %10’una ve 
yeryüzüne en yakın petrolüne sahip bir ülkenin bölünmesi ve böylece 
denetiminin iyice zorlaşmasına razı olmayacağı düşünüldüğünde kendi 
hedefleri doğrultusunda Irak Savaşı’nın başarılı olarak kabul edilebilmesi 
için Irak’tan çekildikten sonra istikrarın ve güvenliğin Iraklılar tarafından 
sağlanması bu senaryo kapsamında hedeflenmektedir. Bu senaryonun 
gerçekleşebilmesi için Irak’ın toprak bütünlüğü açısından yapılması 
gerekenler şunlar olmalıdır: 

ABD’nin bu senaryo kapsamında 2005 sonrası çekileceği öngörüldüğünde öncelikli olarak Irak’ın her gün kan gölüne çevrilmesine etken olan terör ve direniş hareketlerinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Direniş ve terör saldırılarının önüne geçilebilmesi için öncelikli olarak sınır güvenliği sağlanmalı ve terörist faaliyetlerin önlenmesi için hangi etnik kökenden veya mezhepten olursa olsun bütün Iraklılar tarafından iş birliği yapılmalıdır. Direnişe son vermek için Sünnilerin siyasal sürece nüfusları oranında katılması sağlanmalıdır. Baas Partisi hâlâ Sünniler arasında itibara sahiptir. Amerikalıların algılamasına göre El Kaide Baas’la iş birliği içindedir. El Kaide örgütünün mali desteğinin ve Irak’ta 
yuvalanmasının engellenebilmesi için Baas Partisi siyasi sürece dâhil 
edilmelidir. Sünnilerin siyasi sürece dâhil edilmeleriyle Irak'taki direniş 
hareketi bölünecektir. 

Bugün Irak’ta bazı partilerin silahlı kanadı mevcuttur. Başta Kürt Bölgesinde yer alan “Peşmerge Kuvvetleri”, Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi (SCIRI)’nin askerî kanadı “Bedir Tugayı” ve Mukteda El Sadr grubu “Mehdi Ordusu”nun Irak’ın güvenlik güçlerine katılması sağlanmalıdır. 

Irak polis ve askerî gücünün oluşturulabilmesi için NATO aktif olarak devreye sokulmalıdır. Teşkilatlanmaları ve eğitimleri NATO tarafından yapılmalıdır. Irak’ta asayişin ve güvenliğin sağlanabilmesi için Irak güvenlik teşkilatları aktif olarak yer almalıdır. 

Irak'ın anayasal ve yönetimsel yapısını oluşturma sürecinde başlıca etnik ve dinî gruplar; Şii Araplar, Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenlerin aktif olarak katılması sağlanmalıdır. 15 Ekim 2005 tarihinde yapılacak referandum ile halkın oyuna sunulacak olan Anayasanın yürürlüğe girmesi için, yalnızca toplam evet oylarının toplam hayır oylarından fazla olması yetmeyecek; Irak'ı oluşturan 18 bölgeden 
hemen her birinde evet oylarının fazla çıkması gerekecek. 

Irak’ın dağılmasını engelleyebilecek ve toprak bütünlüğünü sağlayacak en önemli aktörlerin başında Şiiler yer almaktadır. Şiilerin 2003 Nisan’ından beri 500’den fazla din adamı öldürülmüş ve 24 Şii cami ile türbesi bombalanmıştır. 2004 yılında Şiilerin kutsal aşure gününde 181 kişi intihar saldırılarıyla öldürülmüş ve geçen iki ay içinde 60 ceset Dicle Nehri’nden çıkarılmıştır. Bugüne kadar Irak Şiilerinin bu saldırıları kan davasına dönüştürmemeleri, Sünnilerden öç almaya karşı çıkmaları Irak’ın toprak bütünlüğü açısından son derece önemli 
gelişmelerdir. Şiilerin, Irak Devleti’nin tarihinde ilk defa siyasi yaşamda 
ağırlıkları ile orantılı şekilde ele geçirdikleri temsil şansını geri çevirmeyecekleri değerlendirilmektedir. 

30 Ocak 2005 genel seçimleriyle birlikte yeni bir yapılanmanın eşiğine gelmiş olan Irak'ta Kürtler anahtar rolüne soyundular. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Talabani’nin oturması ve İslam siyaset ilişkilerinde laikliği savunan bir çizgi izliyor olmaları Kürtlerin Irak’ın toprak bütünlüğü savunması açısından son derece önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. 

Türkmenlere, Irak’ın yeniden yapılanması sürecinde, hazırlanan Geçici Anayasada, nüfuslarıyla orantılı bir temsil hakkı verilmemiştir. Türkmenlerin nüfuslarıyla orantılı temsil edilebilmeleri için ortak hareket etmeleri ve siyasal sürece katılmaları gerekmektedir. Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasal yapısı açısından 1932 Anayasasında olduğu gibi Türkmenler Irak’ın kurucu unsurlarından biri olarak kabul edilmelidir. 

Federal bir devlet yapısı içinde etnik gruplar arasındaki en önemli 
anlaşmazlık konusunun doğal kaynakların ve gelirlerinin paylaşımı 
olacağı değerlendirilmektedir. Irak’ın toprak bütünlüğü açısından Kerkük, 
Irak’ın etnik ve mezhepsel çatışmasının bir sahnesi konumundadır. 
Kerkük kesinlikle bir grubun kontrolüne verilmeden bütün Iraklıların şehri 
olduğu, yeni Anayasada özel statüsü korunarak vurgulanmalıdır. 
Kerkük’ün petrol gelirleri Irak’ın barış ve istikrarı için kullanılmalıdır. 

Bütün bunların yanında Irak’ın altyapısı ve temel ihtiyaçları ABD tarafından süratle karşılanmalıdır. Irak petrol gelirlerinin şeffaf bir şekilde Iraklıların geleceği için harcanması sağlanmalıdır. Irak’ın petrol altyapısına ilave yatırımlar yapılarak dünya pazarlarına ulaşması Irak’ın istikrarı için önemlidir. Ülkenin yeniden imarı bütün Iraklılar için iş imkânı sağlayacaktır. Ekonomisi gelişmiş, güven ve istikrarın hâkim olduğu bir Irak Orta Doğu bölgesinde istikrara katkıda bulunacaktır. 

Türkiye’nin Alması Gereken Tedbirler 

Bu senaryo kapsamında Türkiye Irak’taki bütün gruplara eşit 
mesafede yaklaşmalıdır. Irak Başbakanı İbrahim Caferi'nin ilk yurt dışı 
gezisini Türkiye'ye yapması Türkiye açısından önemlidir. Türkiye’nin 
inisiyatifi ile gerçekleşen Irak’a Komşu Ülkeler Konferansı süreci canlı 
tutulmalı ve bölge ülkeleriyle beraber her platformda Irak’ın toprak 
bütünlüğünün bütün gruplar ve ülkeler için önemi belirtilmelidir. 

Türkiye, Kerkük konusunun yeni Anayasa düzenlemesi sırasında 
çözülmesini ve Kerkük'ün özel statü olarak Anayasa güvencesine 
alınmasını sağlamalıdır. Irak hükümetine bu konunun yeni Anayasada 
açıklığa kavuşturulmaması ve olumsuz gelişmelere açık bırakılması 
hâlinde, ileride iki ülke arasında problem olarak kalabileceği 
belirtilmelidir. 

ABD bölgeden çekilmeden, Türkiye ABD ile Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik operasyon ve iş birliği yapılmasını tekrar belirtmelidir. ABD çekildikten sonra PKK’ya karşı mücadelede Irak hükümetinin desteği sağlanmalıdır. Irak’ın yeniden yapılanması kapsamında Türkiye bütün kurumlarıyla aktif olarak yer almalıdır. Irak Ordusunun oluşturulmasına NATO’da yer alarak katkıda bulunmalı, Irak güvenlik güçlerinin eğitilmesini üstlenmelidir. 

Türkiye-Irak ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik ikili görüşmeler bir an önce tamamlanmalıdır. Terörün kol gezdiği bu ortamda bile Türkiye Irak'a 1.8 milyar dolar ihracat yapıyor, ithalatımız sadece 400 milyon dolar. İkinci bir hudut kapısı açılarak Türkiye’nin ticaretinin artırılması sağlanmalıdır. Irak’ın altyapı çalışmalarına Türk firmalarının girmesi teşvik edilmeli ve Türkiye, Irak’ın kalkınmasında Eximbank vasıtasıyla kredi sağlamalıdır. 

 Türkiye, Sünnilerin ve özellikle Türkmenlerin kurucu unsur olarak Anayasada yer almalarını ABD ve Irak hükümetine belirtmelidir. Ankara, Irak'ın kuruluşunda Bağdat'ın Milletler Cemiyeti'ne verdiği ve Irak'ı Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan bir devlet olarak tanımladığı zeminden hareket edilmesini talep etmelidir. Türkmenlerin 

Irak’ta etkili olarak temsil edilmesini teşvik etmelidir. Türkmenlerin 
Bağdat ve bütün dünyada çok etkili bir diplomasi ve politika yapmaları 
sağlanmalıdır. Yapılacak Anayasa referandumu öncesinde Türk sivil 
toplum örgütlerinin Türkmenlere seçim ve referandum uygulamaları 
konusunda yoğun bilgi vermesi sağlanmalıdır. 

2. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkabileceği Durumu 

İkinci senaryo kapsamında ABD’nin ekonomik, politik ve siyasal zorluklar sebebiyle 2006’dan itibaren kademeli olarak çekileceği öngörülmektedir. Bu senaryoda; ABD’nin çekilirken Irak’ın geleceğini, güçlü bir siyasal yapıya sahip Irak’tan ziyade etnik gruplar arasındaki anlaşmalara, bölge ülkeleri ve AB ülkeleriyle yapılması muhtemel anlaşmalara dayandıracağı düşünülmektedir. Bunun yanında güvenliği ve altyapı hazırlıklarını NATO ve BM gibi kuruluşlara devredeceği düşünülmektedir. Irak’taki yetkisini Irak hükümeti yerine uluslararası kuruluşlara devretmeye hazırlanan ABD’nin Irak’ın etnik ve dinî bazda parçalanmaya doğru gideceği ihtimalini varsaydığı kabul edilmelidir. Şu 
an için federatif bir yapının oluşumu için çalışıyor gibi gözükse de, ABD 
gücünün kademeli olarak çekilmesi sonrası etnik ve dinsel temelde yapılanmış konfederatif bir Irak’ın altyapısını bu zaman zarfında hazırlayabileceği değerlendirilmektedir. 

ABD’nin Irak’tan kademeli olarak çekilmesi sürecinde, artan şiddet 
olaylarının etnik ve mezhep tabanına yayılabileceği beklenmektedir. 
Terör saldırılarının ABD ile iş birliği yapan Irak güvenlik güçlerini ve 
iktidarda bulunan Şiileri hedef aldığı görülmektedir. Irak güvenlik 
güçlerine katılımın azalması ve hatta güvenlik görevlilerinin ayrılması 
sonucu kademeli olarak çekilen ABD geride tam bir kaos ortamı 
bırakacaktır. 

Irak’ın toprak bütünlüğü açısından Şiilerin kutsal mekanlarına ve 
din adamlarına yapılan saldırılara şu ana kadar Şiiler karşılık 
vermemişlerdir. Şiilerin bu saldırılara cevap vermesiyle Sünni tabanlı 
yapılan saldırıların Irak’ı Şii-Sünni iç savaşına sürükleyebileceği 
değerlendirilmektedir. 

ABD tarafından planlanan Irak’taki Başkanlık görevinin etnik kategoriye göre dağıtılması ve Irak’ın kuzeyinde gerçekleşen parlamento seçimleri sırasında yine ABD’nin kontrolü altında olacak bir Kürt federe oluşumu için referandumun yapılması, Irak’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin tehlikeli boyuta ulaştığını gösteriyor. ABD’nin Kürtleri himaye eden yaklaşımının anayasal iradeye de benzer şekilde yansıması durumunda istikrarsızlık ortamının artabileceği ve bu 
durumun orta ve uzun vadede Irak’ı parçalanmaya kadar götürebileceği 
kıymetlendirilmektedir. 

Kuzey Irak’ta Kürtlere bir devlet kurdurulması ve Irak’ta Türkmen kenti Kerkük’ün bu sözde devlete bağlanmaya çalışılması, ayrıca Amerikan eliyle Telafer şehrinin de bu bölgeye dâhil edilmesiyle Kürtler Suriye’deki Kürt nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı bölgeyle temas kurabileceklerdir. Bunun sonucu olarak gelişmelerin, ABD’nin Orta Doğu Projesi kapsamında İran ve Suriye’nin sınırlarını değiştirme projesine dönüşecek olması muhtemeldir. Bu gelişmeler odağında Kuzey Irak’ta iç savaş çıkması, Kürtler ile İran-Türkiye-Araplar arasında etnik 
çatışmaların başlaması, ortaya çıkacak kaos ortamı nedeniyle El-Kaide ve PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin bu bölgeyi mesken tutması  beklenmektedir. 

Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta etnik gruplar 
arasında zararlı çıkması muhtemel olan Türkmenlerdir. Coğrafi olarak 
dağınık olmaları, başarıya olan inancın zayıflığı, geçmişten beri 
Türkmenlere yapılan haksızlıklara ABD’nin katkısı, Türkmenler arasında 
ortak hareket sorunu Türkmenlerin de parçalanmasına yol açacaktır. 

Konfederal bir Irak ABD’nin kademeli çekilmesi sürecinde bölge ülkelerinin müdahalesine maruz kalabilir. Kürt Devleti’nin İsrail’le yakın diyaloğu, Sünni Arap bölgesinin Ürdün’le federasyon kurması, Şii devletin İran’ın nüfuz alanına girmesi ve Türkmenlerin Türkiye tarafından korunması beklenebilecek gelişmelerdir. Fakat herhâlde ABD’nin, Irak topraklarında yıllar boyu Amerikan üsleri ve petrol bölgelerini koruyacak askeri bulunacaktır. 

ABD’nin yetkilerini uluslararası kuruluşlara devretmesi, kendisinin başaramadığı veya bölünmesini amaçladığı bir sürece yol açacaktır. Güvenlik ve altyapı çalışmalarının Irak’a sonradan konuşlandırılan NATO ve BM gibi örgütlerin eliyle yürütülmesinin başarı şansı oldukça zayıftır. 


Harita-3 
Türkiye’nin Alması Gereken Tedbirler 

Türkiye, Irak’ta konfederatif yapının hâkim olacağı değerlendirilen bu senaryo kapsamında bütün gruplara eşit mesafede yaklaşmalıdır. Çıkabilecek bir iç savaşa müdahale etmekten kaçınmalıdır. Gerek PKK konusunda gerek Irak’la ilgili hayati çıkarları tehlikeye girdiğinde Türkiye, güç kullanabileceğini ima ve yerine göre ifa etmelidir. Böyle bir durumda, yapılacak müdahalenin sınırlı olacağı, yalnızca Türkiye’nin güvenliğini sağlamak amacıyla yapıldığı hem Irak halkına hem de bölge ülkelerine 
anlatılmalıdır. 

Irak’taki muhtemel bir parçalanmadan olumsuz etkilenecek olan İran ve Suriye ile ortak bir Irak politikası oluşturulmasının ve Irak’ın toprak bütünlüğüne yönelik birlikte hareket edilmesinin, muhtemel bir Kürt devletinin kurulması ihtimali göz önünde bulundurularak, Kürt devletinin yaşamasını engelleyecek stratejilerin bu ülkelerle birlikte şimdiden hazırlanmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir. 

3. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı Ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumu 

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan 
çekileceği öngörülmektedir. ABD’nin petrol odaklı 2025 stratejisine göre 
11 Eylül’den sonra ortaya çıkan ve uzun yıllar süreceği öngörülen askerî 
güvenlik boyutu ile petrolün Batı pazarlarına güvenli ve kesintisiz bir 
biçimde taşınması temel politikaları olacaktır. ABD varlığının, Irak’ın 
toprak bütünlüğü açısından tehdit unsuru olarak değil de uzun yıllar 
Irak’ta güven ve istikrarın tesis edilmesi yönünde çalışacağı 
değerlendirilmektedir. ABD’nin Saddam döneminin izlerini silmek için 
Irak’ın ekonomik kalkınmasına ve toplumun sosyal önceliklerine önem 
vererek refah içerisinde yaşayan demokratik bir Irak Devleti ortaya 
çıkaracağı düşünülmektedir. 

ABD’nin Irak’ta uzun yıllar kalabilmesi için kendi iç siyaseti açısından ağır kayıplar vermeden Irak’ta güvenliği sağlaması gerekmektedir. Bu maksatla Irak güvenlik güçlerinin ve millî bir ordunun kurulması maksadıyla; etnik ve mezhep farklılıkları gözetilmeksizin bütün tarafların bu sürece dâhil edilmeleri temel konulardır. Irak’ın toprak bütünlüğü ve toplumsal mutabakatın sağlanabilmesi için Sünniler ve Türkmenlerin de Anayasa ve siyasi sürece dâhil edilmeleri 
gerekmektedir. Kürtlerin ve Şiilerin silahlı güçlerinin Irak ordusuna katılması sağlanmalıdır. İç istikrarın oluşturulması için öncelikle direnişçilerin bastırılması ve Irak El Kaide Cihat Örgütü’nün Irak’tan çıkartılması için kısa sürede geniş kapsamlı operasyonlar düzenlenmelidir. Irak’ın sınır güvenliğinin sağlanabilmesi için komşu ülkelerle anlaşmalar imzalanmalı ve sınırlarda güvenlik önlemleri 
artırılmalıdır. 

ABD’nin Irak işgalinde temel hedefleri olan; Irak petrollerinin dünya pazarlarına kesintisiz ve güvenli bir şekilde akıtılmasının, Orta Doğu’nun demokratikleşmesi nin ve İsrail’in güvenliğinin sağlanabilmesinin yolu Irak’ın istikrarı, toprak bütünlüğü ve bağımsızlından geçmektedir. Bu maksatla Irak’ta özellikle Kürtlere 
ayrıcalık tanınmasına son verilmelidir. Kerkük’ün yeni dönemde özel statüsü Anayasada garanti altına alınarak hiçbir grubun egemenliğine veya kontrolüne verilmemelidir. Bu noktada Irak’ın toprak bütünlüğü açısından kaynakların adil olarak dağıtılması önemlidir. Irak’ta başlayacak bir istikrarsızlık veya devamında bir iç savaş sadece Irak ve Orta Doğu ile sınırlı kalmayacak, jeopolitik kırılma noktaları olan Kafkaslar ve Orta Asya’ya da kayabilecektir ve bu istikrarsızlık da 
ABD’nin küresel politikalarının sonunu getirecektir. Bu maksatla ABD başarılı olabilmek için Irak’ın toprak bütünlüğünü bozacak politik açılımlardan kaçınmalı ve Irak genelinde Irak vatandaşı bilincini ön plana çıkarmalıdır. 

Türkiye’nin Alması Gereken Tedbirler 

Türkiye, ABD’nin 2025 sonrası Irak’tan çıkacağı öngörülen bu 
senaryo kapsamında öncelikle Irak’ın siyasal sürecine destek vermeli ve 
Irak’taki bütün kesimlere eşit mesafede yaklaşarak Irak’ın politik ve 
toprak bütünlüğünü her platformda savunmaya devam etmelidir. Türkiye 
hayati öneme sahip iki konuda; Kuzey Irak’taki PKK varlığı ve Kerkük’ün 
herhangi bir grubun kontrolüne verilmeden özel statüsünün korunması 
konularında ABD ve Irak hükümeti ile iş birliğine giderek gerekli 
önlemlerin alınmasını sağlamalıdır. Türkiye, Irak’la sınır güvenliğinin 
sağlanması ve terörist faaliyetlerin önlenmesi için iş birliği yapmalıdır. 

Ankara uzun vadede Türkmenlerin millî bilinçlerini ortaya 
çıkaracak, birlik ve bütünlüklerini koruyacak yeni bir yapılanmaya 
gitmelerini maddi ve manevi olarak desteklemelidir. Türkmenleri kültürel 
ve siyasi olarak tek başlarına ortak politikalar peşinde hareket edecek 
şekilde yönlendirmelidir. 

Türkiye bu dönem boyunca ABD ile tezkere sonrası oluşan 
havanın izlerini silmek için ABD’nin yanında yer almalıdır. Türkiye, Irak’ın 
yeniden inşasında gerekli altyapı desteğini sağlamalıdır. Diplomasi, 
ekonomik, sosyal ve kültürel vasıtalar aracılığıyla, Irak’ın yeniden 
yapılandırılmasında etkin bir rol oynamalıdır. Irak’ın en büyük ekonomik 
ortağı olabilmeli ve Batı’ya açılan koridor olarak Irak’la yakın iş birliğine 
gitmelidir. Türkiye, petrolün batı pazarlarına ulaştırılmasında ve ABD’nin 
enerji güvenliğinde en büyük ortağı olacak şekilde başta Kerkük-
Yumurtalık Boru Hattı olmak üzere bütün imkânların kullanılması için 
çalışmalıdır. Irak’tan petrol ticaretinde petrolü Bağdat merkezli olarak 
tedarik etmeye dikkat etmelidir. 

Sonuç 

ABD’nin muhtemel çıkış senaryolarının Irak’ın toprak bütünlüğü 
açısından değerlendirilmesinin yapıldığı ve bu konuda Türkiye’nin alması 
gereken tedbirlerin belirtildiği bu bölümde; ABD’nin Irak müdahalesi, 
Orta Doğu stratejisi, küresel enerji politikaları ve küresel teröre karşı 
verdiği savaş kapsamında uyguladığı politikalarının başarılı olması 
Irak’ın toprak bütünlüğüne ve siyasi yapısının istikrarı sağlayacak şekilde 
muhafaza edilmesine ve şekillenmesine bağlıdır. 

Irak’ta oluşacak yeni Anayasa ve sonrasında yapılacak seçim sürecinde güvenliğin sağlanması ve etnik mezhep ayrımı gözetmeksizin bütün grupların sürece dâhil edilmesi gerekmektedir. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünü bütün gruplara eşit mesafede durarak savunmalı, kendi güvenliği açısından Kuzey Irak’ta PKK varlığına son verilmesi ve Kerkük’ün statüsü üzerindeki kaygılarını belirtmelidir. Türkiye Irak’ta yaşanabilecek olumlu veya olumsuz gelişmelere yönelik askerî, siyasi ve ekonomik stratejilerini hazırlamalıdır. Türkiye, Irak’ta konfederal bir Kürt devletinin mahzurlarını ayrıntılı bir şekilde ortaya koymaya devam etmeli, bu yolla ABD yetkililerini bölgenin istikrarı için yönlendirmelidir. 

11 Eylül sonrası şekillenen dünyada, ABD gücünün sınırlarının oluşmasında ABD’nin “Küresel Hâkimiyet mi”, “Küresel Liderlik mi” peşinde koştuğu ve bundan sonrası için neler planladığı Irak politikalarında yaşam bulacaktır. 


HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006

***

ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLME SENARYOLARI VE BU KAPSAMDA ÇİN, RUSYA VE JAPONYA’NIN POLİTİKALARI

ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLME SENARYOLARI VE BU KAPSAMDA ÇİN, RUSYA VE JAPONYA’NIN POLİTİKALARI 

Yazan: Mu.Yzb. Tamer AKKAN 

Genel 

Ünlü Amerikalı sosyal bilimci Samuel HUNTİNGTON, çok bilinen 
“Medeniyetler Çatışması” adlı eserinde, 1990 sonrası dünyanın dokuz 
ayrı medeniyetten oluştuğunu18 iddia etmişti; birazdan incelemeye gayret 
edeceğimiz konuda bahsi geçen beş ülke de (ki dördü ait oldukları 
medeniyetin tartışmasız lideri durumundadırlar) bu sınıflandırmada farklı 
gruplarda yer almaktadırlar. İşte bu farklılık ve liderlik hâlen yaşanmakta 
olan olayların da ana sebebini ortaya koyar: Büyük güçlerin çıkar 
mücadelesi. 

ABD yapmış olduğu Afganistan ve Irak müdahalelerini, uluslararası arenada haklı görünebilmek maksadıyla, her ne kadar demokrasi, insan hakları, kadın hakları, kitle imha silahları ve terörizmle mücadele, özgürlük gibi idealist söylemlere dayandırmaya gayret etse de, en iyimser yorumla bile bunların sadece ikincil amaçlar yahut ana maksada ulaşmak için kullanılan araçlar olarak değerlendirilmeleri uygun olacaktır. Asıl amaç ise kulağa Türkçe’de biraz sevimsiz gelse de çıkardır. Tüm ülkeler çıkarlarına ulaşmak üzere  Zbigniew 
BRZEZİNSKİ’nin tanımına benzer şekilde, dünya satranç tahtasında karşılıklı hamlelerini yapmaktadırlar. Uluslararası arenada bu satrancı aktörlerin tamamı birbiriyle oynamakta ve aynı zamanda da muhtemel rakiplerinin diğerleri ile oynadığı oyunlara bakmaktadırlar. ABD’nin Irak’ta yaptığı hamle sadece Irak ile kendini ilgilendirmenin çok ötesine geçmiş ve başta büyük devletler olmak üzere birçok devleti birçok sebepten ötürü etkileyen ve ilgilendiren bir hamle olmuştur. 

Bu hamlenin küresel boyuttaki en önemli etkisi öncelikle dünya enerji piyasalarına olmuştur. Temmuz 2003’te Yeni Delhi’de yapılan beşinci Asya Güvenlik Konferansı’nda sunulan bir bildiride; 11 Eylül ve Irak Harekâtlarının akabinde, çok değişken bir hâl alan dünya petrol piyasalarının, ekonomiler için ciddi risk teşkil ettiği belirtilmiştir19. 

Bu konuda dünya enerji ajansının verilerine baktığımızda, 1999-2020 
arasında dünya petrol tüketiminin %60 artacağı ve bu artışın da büyük 
oranda gelişmekte olan ülkelerde olacağı öngörülmektedir. Enerji bir 
ülkenin gelişmesi, o ülkede yaşam kalitesinin temini için vazgeçilmez bir 
unsur ve aynı zamanda dünyada ekonomik anlamda en büyük sektördür. Hâlen dünyanın petrol üretiminin yaklaşık %30’u Orta Doğu kökenli iken bu oranın 2020’li yıllarda %60’ları geçeceği öngörülmektedir20. Bu bağlamda ülkeler ekonomiyi, değişen ve asimetrikleşen tehdit ortamında, en öncelikli güvenlik sorunu olarak algılamaktadırlar. Eskiden uluslararası ilişkilerin konularına baktığımızda gündemi silahsızlanma antlaşmaları, yıldız savaşları, askerî yardımlar, nükleer denemeler, ideoloji ve devrim ihraçları gibi klasik, güvenlik odaklı konular, göze çarpmaktaydı. Günümüzde ise gümrük duvarlarının 
kaldırılması, kotalar, serbest ticaret, enerji temini ve benzeri ekonomi 
odaklı konular görülmektedir. ABD-Rusya arasındaki zirvede, en kritik 
konulardan biri YUKOS petrol şirketi olabilmektedir. 

Tüm bu enerji konuları beraberinde bir başka sorunu daha gündeme getirmiştir; enerjinin üretiminden pazarlanma ve taşınmasına kadar her alanda güvenilir bir ortam, yani enerji güvenliği ihtiyacı. Eskiden gelen sorunlar, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan belirsizlik dönemi ve kaç kutuplu olacağına karar verememiş bu dünyada, ABD kendi güvenliği ve bu bağlamda enerji güvenliği sorununa küresel yaklaşmakta ve bunu temin için de dünyanın her tarafında 
konuşlanmaktadır. Chalmers JOHNSON Amerika’nın Üsler İmparatorluğu adlı makalesinde, resmî rakamlara göre ABD’nin ülke dışında 130 farklı ülkede toplam 702 üssü olduğunu belirtmektedir. 

Yazar bu büyük rakamın bile aslında gerçeği tam olarak yansıtmadığını, 
çünkü Pentagon’un, örneğin Kosova, Afganistan, Özbekistan, Kırgızistan, Irak, İsrail, Kuveyt ve Katar’daki üslerden, aynı raporda hiç bahsetmediğinin altını çizmektedir21. Bu durum gerek Çin gerekse Rusya tarafından doğal olarak ABD’nin çevreleme politikası22 olarak algılanmaktadır. ABD bu konuşlanması ile hem stratejik açıdan kendine rakip gördüğü ilk iki ülke olan Çin ve Rusya’yı Soğuk Savaş dönemine göre çok daha yakından çevrelemekte, ayrıca yine bu ülkeler açısından hayati öneme haiz enerji havza ve iletim güzergâhlarını kontrol altında tutabilmektedir. Ekonomik gelişmeyi ve bu sayede güce ulaşabilmeyi 
temin edebilmek için Rusya sahip olduğu enerjiyi satmak, Çin ise ihtiyaç 
duyduğu enerjiyi almak zorundadır. Bu her iki ülkenin ortak zayıflığıdır 
ayrıca Çin’in Doğu Türkistan, Rusya’nın ise Çeçenistan’daki sorunları bir diğer benzer sıkıntılarıdır. ABD mevcut konuşlanması ile aynı zamanda bu iki sorunlu bölgeye de yakın olarak söz konusu ülkeleri tedirgin etmektedir. 

Japonya ise Çin ve Rusya ile tarihten gelip hâlâ devam eden sorunları ve ABD ile yakın iş birliği nedeniyle bu oyuna farklı bir boyut katmaktadır. Enerjiye muhtaç olan Japon ekonomisi bu benzerlik sebebiyle Çin ile ortak bir çıkara sahip olması gerekir gibi görünür. Ancak zayıf askerî ve siyasi gücüne rağmen devasa ekonomik gücü üzerinden önce bölgesel sonra da küresel güç olma iddiasındaki 
Japonya için, benzer iddialara sahip Çin en dişli rakip konumundadır. Rusya ise hem Çin’e karşı denge sağlamak hem de enerji sağlayıcısı olması konumu ile Japonya açısından daha iş yapılabilir bir ülke konumundadır. 

Şimdi öncelikle, ABD’nin Irak Harekâtının neden ve nasıl Çin, Rusya, Japonya’yı ilgilendirdiğini, ardından da ABD’nin burada yapması muhtemel yeni hamlelerine karşı adı geçen ülkelerin takınabileceği tavırları anlatmaya çalışacağım. 

1. ABD’nin Irak Harekâtı Ve Çin 

a. Genel 

Dünyanın en büyük nüfusuna ve en hızlı gelişen ekonomisine sahip olan Çin, enerjiye olan ve hızla artan ihtiyacı sebebiyle, dünya enerji havzalarının merkezi sayılabilecek ve kendisi de önemli enerji kaynaklarına sahip Irak’ın, güç oyununda en büyük rakibi tarafından işgalinden etkilenmiştir. ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük petrol tüketicisi olan Çin çok büyük oranda dışa bağımlıdır. 1993 yılına kadar kendi petrol kaynakları sayesinde petrolde dışa bağımlı olmayan Çin bu yıldan sonra yakaladığı yıllık ortalama %9 büyüme ile enerji ithal etmeye başlamak zorunda kalmış ve bugün bölgesinde Japonya’dan sonraki en büyük ithalatçı konumuna gelmiştir 23. 


Irak Harekâtı sonrası artan petrol fiyatları en büyük darbeyi bu ülkeye vurmuş ve ayrıca İran ile yapmış olduğu enerji antlaşmalarının da riske girmesi durumu ortaya çıkmıştır. Ayrıca stratejik rakibi ABD’nin oyunda yeni bir taşı daha almış olması sıkıntısını arttırmıştır. ABD’yi engellemek için BM Güvenlik Konseyi’nde Irak’ın işgali için gerekli onayı vermemiş ancak bu pasif hamlesi yeterli olmamıştır. 



Harita-1 
Irak Enerji Kaynaklarını Gösteren Harita 

 b. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkması Durumun da Çin’in Muhtemel Tutumu Bu durumun gerçekleşmesi ABD’nin dünya genelinde hâlen uygulamakta olduğu sert politikalardan ani bir geri dönüş yapması anlamına gelir ki bu pek olası görülmemektedir. Ancak gerçekleştiği 
faraziyesi ile yaklaştığımızda bu durumun Çin açısından en iyi durum senaryosu olduğunu söyleyebiliriz. Kurulacak bağımsız Irak Devleti ağırlıklı olarak Şii idarecilerin kontrolünde olacaktır. Hâlen İran ile yoğun ve iyi ilişkiler içinde olan Çin yönetimi bu referansla Irak ile de yakın ilişkiler kurma imkânına şu andan çok daha fazla kavuşacaktır. Ayrıca bu durumun dünya genelinde oluşturacağı görece olumlu havayla enerji fiyatlarının daha aşağıya düşmesi ve dünya ticaret hacminin özellikle savunma dışı alanlarda artması ihtimali de Çin açısından olumlu gelişmeler olacaktır. 

 c. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkması Durumunda Çin’in Muhtemel Tutumu 

Çekilmenin başlangıç yılının sarkabilmesi ihtimaline rağmen, gerçekleşmesi en muhtemel senaryodur. Bu durumda ABD genel olarak dünyadaki genel düzeni ve kısmen yumuşatarak eğilimlerini devam ettirmiş olacaktır. Çin kurulması muhtemel bir BM Güvenlik Gücü tarzı organizasyonda istekli olmasına rağmen önerilmesi muhtemel geri planda kalmış ve etkisiz bir pozisyon sebebi ile sadece dışardan destek olmakla yetinecektir. Buna karşın başta enerji ve inşaat konularında olmak üzere ülke içinde yatırımlar yaparak, güçlü olduğu ekonomik 
alanda ön plana çıkmak için çaba harcayacaktır. Enerji fiyatları yüksek seyrini koruyacak Çin ise burada oluşan kaybını ticaret ile telafi etmeye çalışacaktır. 

 ç. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı Ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumunda Çin’in Muhtemel Tutumu 

ABD, klasik güç politikalarının devamı anlamına gelen bu senaryoda, dünyada fosil enerji kaynak kullanımının düşüş eğilimi göstermeye başlayacağı 2025 yılı civarına kadar Irak’ta kalarak Suriye, İran gibi çevre ülkelere de yayılıp enerji yanında diğer kritik konu olan jeopolitik konuşlanma yolu ile küresel hâkimiyetini pekiştirmeye çalışacaktır. Fiziki sınırları zaten ABD üsleri ile çevrelenmiş olan Çin ise, ekonomik güvenlik alanlarının da tek bir süper gücün elinde olmasından 
çok fazla memnun kalmayacaktır. Bu durum Çin’i, tarihsel sürtüşmelerine rağmen, çıkarlarının kesişeceği Hindistan’la, (muhtemelen Şangay İş Birliği Örgütü, ŞİÖ bünyesinde) iş birliğine yöneltecektir. 


2. ABD’nin Irak Harekâtı ve Rusya 

a. Genel 

Soğuk Savaş öncesinin iki süper, emperyalist gücünden biri olan SSCB’nin mirasçısı Rusya, gücünü sürdürememiş ancak, o dönemin benzeri yaklaşımlar dan da vazgeçememiştir. Eskiden ABD ile problemi olan zayıf ülkeler, sırtlarını SSCB’ye dayardı, şimdi ise Rusya’ya dayama eğilimindedirler. Ancak Rusya şu an yaşadığı ekonomik, etnik ve idari sorunlar sebebiyle, selefinin etkinliğinden uzaktır. Yaptığı kısmi karşı çıkışlar, ABD’den aldığı birkaç ödünle genelde bastırılmaktadır. Irak olayında da başlangıçta karşı çıkmış, eski Irak hükümetiyle yaptığı milyarlarca dolarlık ticari antlaşmalarla elini kuvvetlendirmeye çalışmış, 
ancak neticede işgali sessiz kalarak kabullenmiştir. Bu işgal ve sonrasındaki süreç de Rusya’ya artan petrol fiyatlarıyla büyük bir çıkar sağlamıştır. 

 b. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkması Durumunda Rusya’nın Muhtemel Tutumu 

Bu senaryo gerçekleştiği takdirde Rusya bu çekilmenin kendi karşı 
çıkışları ile gerçekleştiğini, süper güce karşı koyduğunu, bunun kendi 
zaferi olduğunu resmen olmasa da ilan edecektir. ABD’nin çekilmesi ile 
oluşacak boşlukta eski iyi ilişkilerini kullanarak Orta Doğu’da etkinliğini 
arttırmaya çalışacaktır. Tüm bu artılarına karşın bu durumda ortaya 
çıkacak petrol fiyatlarındaki muhtemel gerileme nedeniyle, Rusya gibi 
ekonomisi büyük oranda enerji satışından gelecek girdiye dayanan bir 
ülke için, bu senaryonun en iyi senaryo olduğunu söylemek zor olacaktır. 
Bu durumda Rusya’nın bu senaryonun gerçekleşmesine olanak 
sağlayacak girişimlerde bulunmasını, kısa vadede beklememek 
gerekmektedir. 

 c. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkması Durumunda Rusya’nın Muhtemel Tutumu 

Rusya açısından en iyi durum senaryosu da diyebileceğimiz bu senaryonun, muhtemel etkilerini incelediğimizde görüyoruz ki; Rusya hem bu kademeli çıkışta etkisi olduğunu iddia edebilecek, hem de aynı yüksek düzeyde seyretmesi muhtemel petrol fiyatları sayesinde kısa vadede ekonomik bir sıkıntı yaşamayacaktır. Bu durum, dünyada terörle etkin mücadele söylemini ön plana çıkaran eğilimin de devamı anlamına geldiği için, aynı zamanda Çeçenistan sorununun yakın zamanda tekrar gündeme gelmesine de engel olacaktır. 

 ç. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumunda Rusya’nın Muhtemel Tutumu 

Bu durum kısa vadede ekonomik açıdan Rusya’nın yararına bir tablo sergilerken, uzun vadede, hem ABD’nin çevreleme politikasının etkinliğini artırarak devamı ve bu kapsamda Rusya’nın etkinlik alanının daralması anlamına gelecek, hem de o dönemde ortaya çıkması muhtemel alternatif enerji kaynakları ülkeyi ekonomik sıkıntı içine sokabilecektir. Rusya bu süreçte bir yandan ekonomisini alternatif sektörlere kaydırarak çeşitlendirmek, öte yandan da ŞİÖ kapsamında, 
Çin ile birlikte, ABD’nin etkinliğini sınırlamaya çalışmak uğraşında olacaktır. Ancak ŞİÖ’de Çin’in lider konumu, bu durumdan pek de hazzetmeyen Rusya’nın, Orta Asya’da alternatif ve kendisinin lider olabileceği bir örgütlenme ihtiyacını doğurmuştur. Bu kapsamda, ŞİÖ’de bir problem çıkması durumunda, Şubat 2002'de Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan tarafından kurulan Orta Asya İş Birliği Örgütü’ne (OAİÖ) Ekim 2004’te katılan Rusya24, gelecekte başta Hindistan olmak üzere ilave ülkelerle, bu örgütü daha ön plana 
çıkartmak ve lider olduğu bir organizasyona sahip olmak isteyecektir. 


3. ABD’nin Irak Harekâtı ve Japonya 

a. Genel 

Küresel güç olma isteği duyan devletlerden biri de Japonya’dır. Şu an askerî harcamalar bakımından ABD’den sonra dünya ikincisi olan Japonya; İngiltere ve Fransa’dan bile büyük kara kuvvetlerine; ABD, Rusya, Çin ve İngiltere’den sonra en büyük beşinci deniz kuvvetlerine, dünyanın on ikinci büyük hava kuvvetlerine sahiptir 25. Japonya’nın tekrar (her alanda) güçlenme isteğine karşı en büyük tepki eski düşmanı ve komşusu Çin ve sonra da daha üstü kapalı şekilde Rusya’dan gelmektedir. Bu durum ister istemez Japonya’nın genel olarak güç 
mücadelesinde, (en azından şimdilik) ABD’nin yanında yer almasına yol 
açmıştır. Bu kapsamda Japon hükümeti, Irak Harekâtında ABD’ye, 
kamuoyundan gelen olumsuz tepkilere26 rağmen asker dâhil her türlü 
desteği vermiştir. Kendisi de enerji ithal eden bir ülke olmasına rağmen 
Japonya enerji kontrolünün sadece Rusya ya da Çin’de olmasındansa, 
müttefiki ABD’de olmasını tercih etmektedir. 

 b. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkması Durumunda Japonya’nın Muhtemel Tutumu ABD’nin bu ani çıkışı şu aşamada petrol fiyat avantajı, ticari gelişim gibi konularda Japonya lehine sonuçlar doğuracak olsa da, Çin’in çok daha fazla lehine bir durum oluşturacaktır. En büyük bölgesel rakibinin kendi önüne geçmesi yerine, ekonomik alanda belli bedeller ödemek, Japonya açısından daha cazip bir seçenektir. Ancak yine de 
bu durum gerçekleşirse Japonya, ticari yönden Irak ile ilişkilerini geliştirerek bölgede etkin olmaya çalışacak ve rakipleri kontrolündeki fosil enerji kaynakları yerine, yüksek teknolojik imkânları ile kendi kontrolünde olacak alternatif enerji kaynaklarına daha hızlı geçiş için uğraşacaktır. 

 c. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkması Durumunda Japonya’nın Muhtemel Tutumu Japonya için çok daha cazip görünen bu seçenek gerçekleşirse, Çin bir müddet daha frenlenebilecek, bu süreçte ülke ekonomik gücünün yanında askerî ve siyasi gücünü de geliştirme imkânına kavuşacaktır. Açıkça beyan etmeseler de Japonlar, orta vadede Çin ve Rusya gibi iki nükleer güce sahip komşusunu sebep göstererek, kitle imha silahlarına sahip olmaya çalışacaktır. ABD bu durumda muhtemelen Japonya’nın 
bu talebini diğer küresel rakiplerini dengelemek adına kabul edecektir. 
Irak’tan kademeli çıkış esnasında kurulabilecek barış gücü yapılanmalarında da, Japonya’yı yine aktif olarak görmek mümkün olacaktır. 


 ç. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumunda Japonya’nın Muhtemel Tutumu 

Bu durum kısa ve orta vadede Japon menfaatleri ile çelişmemektedir. Ancak uzun vadede birtakım problemler mevcuttur. Uzun vadede bu senaryonun sonu ABD’nin baskın olacağı tek kutuplu bir dünya düzenidir, bu durum ise gelecekte çok kutuplu dünyada küresel bir güç olma amacında bir ülke için, uygun değildir. 
Bu durumda da Japonya’nın ekonomik gücünü askerî ve siyasi bir güce dönüştürme çabaları devam edecektir. 

3. Sonuç 

Mevcut durum ve öngörülen senaryolar ışığında baktığımızda, geleceğin, Asyalı yeni güç merkezi adayları ile ABD arasında, tek-çok kutuplu dünya düzeni mücadelesi şeklinde geçeceğini söylemek, hiç de yanlış olmayacaktır. Uzun vadede bu mücadelede yeni yükselmeye başlayan güçlerin, hâlen zirvede olan güçlere göre avantajlı oldukları söylenebilir. Türkiye’nin burada yapması gereken ise uluslararası ilişkileri, güç mücadelelerini futbol takımı taraftarlığı gibi değil satranç gibi algılamak ve yürütmektir, aksi takdirde sık sık mat olmak işten bile 
değildir. 

DİPNOTLAR;

18 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması, 3. bs., çev. Mehmet Turhan, Y.Z. Cem Soydemir, İstanbul, Okuyanus Yayınları, 2004, s. 20. 
19 Mehmet Ögütçü, “China’s Energy Security: Geopolitical Implications for Asia and Beyond”, Fifth Asian Security Conference“Asian and Chinese Security Issues in the Decade to 2011”, 26-29 January 2003, (Çevrimiçi), http://www.gasandoil.com/ogel/samples/freearticles/article_15.htm, 29 Mayıs 2005. 
20 A.e. 
21 Chalmers Johnson, “America's Empire of Bases”, 2004, (Çevrimiçi), 
http://japanfocus.org/article.asp?id=084, 29 Mayıs 2005. 
22 Barış Adıbelli, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez-Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması Ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sarem Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, Sayı 3, Şubat 2004, s. 221. 
23 Drew Thompson, “China's Global Strategy For Energy, Security, And Diplomacy”, (Çevrimiçi), 4/27/2005, http://www.asianresearch.org/articles/2581.html, 29 Mayıs 2005. 
24 Nurullo Muhtorov, Arkadi Dubnov, “Çin'siz Fakat Rusya İle Birlikte”, Vremya Novostey, 19 Ekim 2004, (Çevrimiçi) 
http://www.gnkur.tsk/sarem/belgeler/2004/20ekim2004/guncel/makale/diger/cin_rusya.doc., 29 Mayıs 2005. 
25 Gavan McCormack, “Koizumi's Japan in Bush's World: After 9/11”,2004, (Çevrimiçi), 
http://www.japanfocus.org/article.asp?id=162, 29 Mayıs 2005. 
26 Eric Prideaux, “Japan's Iraq Conundrum(An Interwiew with Sakai Keiko)”, The Japan Times, Jan. 9, 2005, (Çevrimiçi), http://www.japanfocus.org/article.asp?id=196, 29 Mayıs 2005.
 26 Eric Prideaux, “Japan's Iraq Conundrum(An Interwiew with Sakai Keiko)”, The Japan Times, Jan. 9, 2005, (Çevrimiçi), http://www.japanfocus.org/article.asp?id=196, 29 Mayıs 2005. 

KAYNAKÇA 

1. ADIBELLİ Barış, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez-Çevre 
Denkleminde Tehdit Algılaması Ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik 
Araştırmalar Dergisi, Sarem Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik 
Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, Sayı 3, Şubat 2004. 
2. BRZEZINSKI Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, (Çev. 
Ertuğrul Dikbaş, Ergun Kocabıyık), İstanbul, Sabah Kitapları, 1998. 
3. HUNTİNGTON Samuel P. Medeniyetler Çatışması, 3. bs., 
(çev. Mehmet Turhan, Y.Z. Cem Soydemir), İstanbul, Okuyanus 
Yayınları, 2004. 
4. JOHNSON Chalmers, “America's Empire of Bases”, 
(Çevrimiçi), http://japanfocus.org/article.asp?id=084, 29 Mayıs 2005. 
5. MCCORMACK Gavan, “Koizumi's Japan in Bush's World: 
After 9/11”,2004, (Çevrimiçi), 
http://www.japanfocus.org/article.asp?id=162, 29 Mayıs 2005. 
6. MUHTOROV Nurullo, DUBNOV Arkadi, “Çin'siz Fakat Rusya 
İle Birlikte”, Vremya Novostey, 19 Ekim 2004, (Çevrimiçi), 
http://www.gnkur.tsk/sarem/belgeler 
/2004/20ekim2004/guncel/makale/diger/cin_rusya.doc, 29 Mayıs 2005. 
7. ÖGÜTÇÜ Mehmet, “China’s Energy Security: Geopolitical 
Implications for Asia and Beyond”, Fifth Asian Security 
Conference“Asian and Chinese Security Issues in the Decade to 
2011”, 26-29 January 2003, (Çevrimiçi), 
http://www.gasandoil.com/ogel/samples/freearticles/article_15.htm, 29 
Mayıs 2005. 
8. PRİDEAUX Eric, “Japan's Iraq Conundrum(An Interwiew 
with Sakai Keiko)”, The Japan Times, Jan. 9, 2005, (Çevrimiçi), 
http://www.japanfocus.org/article.asp?id=196, 29 Mayıs 2005. 
9. THOMPSON Drew, “China's Global Strategy For Energy, 
Security, And Diplomacy”, (Çevrimiçi), 4/27/2005, 
http://www.asianresearch.org/articles/2581.html, 29 Mayıs 2005. 


HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006


***

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ,

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARININ TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ VE BU BAĞLAMDA TÜRKİYE’NİN GELİŞTİRMESİ GEREKEN STRATEJİLER 

Yazan: Yrd.Doç.Dr. Gamze Güngörmüş KONA 


Strateji I : “2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkmayacak Olan ABD” (Senaryo I) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji I); 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları kapsamında en olumlu senaryo olarak nitelendirebileceğimiz bu senaryoda, ABD’nin sadece 2005 yılı sonuna kadar Irak’ta kalacağı öngörülmektedir. Ancak, ABD bu kısa süreç içinde Irak’ın güvenliğini sağlamak, sivil yönetimi Irak halkı gözünde meşrulaştırmak, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını gidermek, Irak’taki federatif yapıyı koruyabilmek ve bu yapının ileride konfederasyona dönüşmesini engelleyebilmek adına Irak’taki etnik ve dinî gruplar arasında dengeye dayalı iş birliğini tesis etmek gibi 
amaçlarının tümünü gerçekleştiremeyeceği için yoğun bir çaba harcayacaktır. Bu senaryo; Irak’ın siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan daha az sorunlu olmasını ve federatif yapısını korumasını sağlayacağı gibi; Türkiye’nin de ulusal güvenliğine, Irak ve Orta Doğu devletleri ile gelecekte geliştireceği ilişkilere ve Orta Doğu’daki siyasal duruşuna olumlu bir getiri sağlayacaktır. Bu nedenle bu senaryo karşısında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin bu senaryonun 
gerçekleşmesi için geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu 
olmalıdır. 

 1. ABD 2005 sonu gibi oldukça kısa bir zaman içinde Irak’tan çekileceği için, burada düzeni istediği biçimde şekillendiremeden gitmek durumunda kalacaktır. Ancak, ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildiğinde, Irak üzerindeki etkinliğini güvenlik açısından NATO, sosyal ve ekonomik açılardan ise BM üzerinden sürdürmeye devam edecektir. 2005 sonrası Irak’ta güvenlik sorunlarını NATO üzerinden sağlayacak olan ABD, NATO üyesi Türkiye’den askerî ve lojistik destek talebinde bulunabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin koşul olarak öne sürmesi 
gereken temel unsur; federatif yapının devamının sağlanması ve Kuzey 
Irak’taki Kürt gruplara Sünni ve Şiilere oranla daha fazla fırsat tanınmasının engellenmesi olmalıdır. 

 2. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekildikten sonra İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya gibi devletler, özellikle ekonomik beklentilerle Irak üzerindeki hareket alanlarını geliştirmek isteyeceklerdir. Petrol bu bağlamda belirleyici faktör olacaktır. Türkiye’nin hedefi petro-politiğin merkezini Bağdat’ta tutmak, bu merkezin Kerkük’e kaymasını engellemek olmalıdır. 

 3. ABD 2005 sonunda Irak’tan çekilmeden önce hem Irak genelinde kendisine karşı olumsuz tavır alan grupları yatıştırmak hem de Irak işgali sonrasında dünya kamuoyundan gelen tepkileri gidermek adına, Irak’ın zaruri altyapı ihtiyaçlarını karşılama yoluna gidecektir. Bu aşamada Türkiye Türk firmaları vasıtası ile Irak’ta pek çok altyapı 
çalışmalarında yer almalıdır. 

 4. ABD 2005 yılı sonunda Irak’tan çekildikten sonra, Irak’ın içişlerine karışmamaları için bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye ile belli anlaşmalar imzalama yoluna gidebilir. Bu noktada Türkiye’nin pazarlık masasında görüşmesi gereken en önemli konu, Kuzey Irak ve Kerkük-Musul olmalıdır. 

 5. Türkiye, ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra ardında bıraktığı federatif yapının konfederatif yapıya dönüşmesini engellemek için, Iraklı Şiilere ve Sünni Araplara özerkliklerini ancak federal yapı içinde koruyabilecek lerini, konfederasyon tesis edildiğinde ise Kürtlerin bu yapı içinde dış devletlerin de desteği ile en etkin unsur olacağını anlatmalı, böylelikle Şiilerin ve Sünnilerin federatif yapıyı korumaları özendirilmelidir. 

 6. Konfederatif bir Irak’ta belirleyici unsur durumunda olacak Kürtler ile Orta Doğu genelinde müttefiklik ilişkisi geliştirmeyi planlayan İsrail’e, bu türden bir siyasal yapılanmanın uzun vadede Irak’ın yakın çevresi için bir tehdit unsuruna dönüşebileceği diplomatik bir dille izah edilmelidir. 

 7. ABD’nin 2005 yılı sonunda Irak’tan çekilmesinden sonra İran, Orta Doğu genelinde Iraklı Şiiler üzerinden revizyonist politikasını uygulamaya devam edecektir. Bu durumda Türkiye, İran’ı dengeleyebilecek devletler ya da gruplar ile ilişkilerini geliştirmelidir. 

 8. 2005 yılı sonu gibi kısa bir zaman içinde Irak’tan çıkacak olan ABD, Irak’ı istediği biçimde ve tam düzenleyemeden çıkacaktır. Bu tarihten sonra Irak üzerindeki kontrolünü tümü ile yitirmek istemeyecek olan ABD, Irak’ta bir üs oluşturacaktır. Bu üs; Irak’ta işler ABD’nin istediği biçimde gelişme göstermeyecek durumlarda devreye sokulacak ve bu üsse gerektiğinde askerî destek Türkiye’den talep edilecektir. Türkiye bu üssün hangi amaçlarla kullanılacağını net bir biçimde tespit etmeden, destek vermekten kaçınmalıdır. 

 9. Etnik unsurların çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ortam arz eden Orta Doğu coğrafyasında Sünni Araplar, Şii Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan Irak’ın bu unsurların bağımsızlıklarını kazanarak parçalanması, diğer Orta Doğu devletlerine gayet olumsuz bir örnek teşkil edecektir. Orta Doğu genelinde siyasi nüfuzunu tam olarak tesis etmek isteyen ABD’ye Irak’ı örnek alıp, Orta Doğu genelinde bağımsızlık mücadelesine girişen çeşitli etnik unsurlarla mücadele etmesinin ne denli zor olacağı ciddi biçimde anlatılmalı ve böylece Kürtlere bağımsız bir devlet kurdurabilmek adına Irak’ı parçalamayı göze alan ABD’ye Orta Doğu genelinde büyük siyasi kayıplar verebileceği açıklanmalıdır. 

Strateji II : “2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekilecek olan ABD” (Senaryo II) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji II); 

Bu senaryo kapsamında ABD’nin 2006 yılından itibaren kademeli olarak Irak’tan çekileceği öngörülse de bu denli kısa bir süre içinde Irak’tan çekilecek olan ABD ardında; siyasal, etnik, ekonomik ve sosyal açılardan oldukça karmaşık bir Irak, etnik ve dinsel bazda parçalanma ihtimali kuvvetli bir Irak, yani konfederatif yapıya dönüşme ihtimali yüksek bir Irak bırakacaktır. Bu nedenle bu senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin etnik, dinî, ekonomik ve siyasal açılardan gayet karmaşık bir görünüm arz eden ve konfederatif 
bir yapıya dönüşme ihtimali gayet güçlü bir Irak karşısında geliştirmesi 
gereken stratejiler neler olmalıdır?” sorusu olmalıdır. 

 1. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında siyasal kazanımlarını artırmış Kürtler, siyasal avantaj sağlamaya çalışan Şiiler ve geçmiş dönemlerdeki siyasal üstünlüklerini korumaya çalışan Sünniler arasında belirmesi kuvvetle muhtemel ciddi çıkar çatışmaları karşısında Türkiye hiçbir grup, aşiret ya da parti ile iş birliğine girmemelidir. 
Orta Doğu toplumlarının genelinde gözlemlenen kaygan ve kırılgan yapı içinde mevcut dengeler kolaylıkla değişebildiği gibi mevcut stratejik ortaklıklar ve iş birlikleri de aynı kolaylıkla değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye her bir grup, aşiret ya da partiye eşit uzaklıkla durup, bunların yanında ya da karşısında tavır almamalıdır; 

 2. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak’ta dış güçlerin desteği sayesinde diğer aşiret, grup ya da partiler karşısında daha fazla güç kazanması muhtemel Kürt oluşumların sınır ötesi operasyonlarını engelleyebilmek için Türkiye İran-Irak sınırını tümü ile kendi güvenlik kontrolüne almalıdır. Burada ifade edilmek istenen yayılmacılık değil sınır güvenliğinin sağlanmasıdır. 

 3. Türkiye Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Kürtlerin Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Kuzey Irak’ta güçlenen Kürt hareketine destek vermelerini engelleyebilmek için sistemle özdeş leşebilmelerini sağlamalıdır. Türkiye genelinde özellikle adı geçen bölgelerde yaşayan Kürtleri sisteme entegre etmenin en çabuk ve kalıcı yönteminin o bölgelerin ekonomilerini yükseltmek olduğu unutulmamalıdır. Bölgeye yönelik 
siyasi olmayan güvenliğin teminatı olarak görülen ve bu şekilde 
yapılacak yatırımlar olası güvenlik tehdidini kısa vadede giderecektir; 

 4. Bilindiği üzere, İsrail bölgedeki hareket alanını ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyonun ardından oldukça genişletmiştir. Operasyonun ardından konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak ortamında İsrail’e Irak ve Suriye’den gelebilecek tehditlerin nitelik ve niceliği de azalmış olacaktır. İstanbul’da iki sinagoga düzenlenen insanlık dışı saldırıların ardından, İsrail bölgede daha fazla ABD desteği sağlayabilecek ve daha rahat hareket edebilecektir. Türkiye bu türden bir İsrail karşısında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeli ve İsrail’i, tehdit unsuru olarak saydığı bu iki Orta Doğu devleti ile göstermelik de olsa dengelemelidir; 

 5. İran, konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel bir Irak kapsamında Iraklı Şiileri yanına çekerek, değişen Orta Doğu dengelerinde tutunmaya çalışacaktır. Bu dengeler içinde tutunmayı başaran İran, bir süre sonra Orta Doğu genelinde revizyonist tavır alacaktır. Revizyonist bir İran’ın Türkiye’yi bocalatabilmek için Türkiye sınırları dâhilindeki Şii unsurları ve İslami motifleri kullanmayacağı 
söylenemez. Bu türden bir İran karşısında Türkiye Irak’taki Sünni Arapları ve ABD’yi birer dengeleyici unsur olarak kullanmalıdır; 

 6. Konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel ve merkezî otoritenin 
gücünü yitirmiş olduğu olası Irak gelecek ortamında petrol politikalarının 
merkezi otoritenin silikleştiği Bağdat’tan, bağımsız Kürt devletinin 
kurulma aşamasında olduğu, ya da kurulduğu Kuzey Irak’a kayacaktır. 
Bu türden bir ortamda Türkiye, Kafkasya bölgesinde Azerbaycan ve Orta 
Asya bölgesinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmeli 
ve petrol alışverişini bu bölgelerde yer alan ülkelerle gerçekleştirmelidir. 
Bu petro-politik Rusya Federasyonu’na rağmen değil, Rusya Federasyonu dikkate alınarak gerçekleştirilmelidir. 

 7. ABD’nin bölgeden ayrılmasının ardından karşılaşılacak olan konfederatif yapıya dönüşmesi muhtemel Irak ve karmaşık Orta Doğu ortamında, grup ve aşiretler arası iç savaş kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu iç savaşa Türkiye duygusal ya da pragmatist; her ne sebeple olursa olsun asker göndererek, diplomatik yoldan destek vererek ya da anlaşmalar imzalayarak asla müdahale etmemelidir. Bu aşamada Mustafa Kemal’in Orta Doğu’ya ilişkin mesafeli tavrı düstur teşkil etmelidir; 

 8. ABD Irak’ı ve Orta Doğu bölgesini düzenlemeden ya da düzenleyemeden bölgeden uzaklaşmış olsa dahi Irak ve Orta Doğu’ya ilişkin politikalarından vazgeçmeyecek ve adı geçen devleti ve bölgeyi aynı bölgede yer alan güvendiği müttefiklerinin üzerinden yönlendirmeye devam edecektir. Bu aşamada, Türkiye de payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken Orta Doğu’daki bazı devletlerle husumeti yoğunlaştırmadan ve yeni düşmanlar yaratmadan ABD’nin politikalarına aracı olmaktır. Denge önemlidir, çünkü Türkiye bölgede istediğini ABD’ye rağmen elde edemeyeceği gibi Arap Orta Doğusu’na rağmen de elde edemeyecektir. Ancak, olayların ve sürecin 
dışında kalmanın da Türkiye’ye bir getirisi olmayacaktır. 

Strateji III : “2025 ve sonrası Irak’tan çekilen ancak bölgede etkinliğini devam ettiren ABD” (Senaryo III) Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler (Strateji III): 

Bu senaryo kapsamında, ABD’nin 2025 yılından sonra Irak’tan çekileceği öngörülmektedir. Ancak, 2025 yılına dek Orta Doğu bölgesi genelinde ve Irak özelinde bu denli uzun bir süre varlığını devam ettirecek olan ABD, sadece Irak’ta değil tüm Orta Doğu bölgesi kapsamında siyasal, ekonomik ve sosyal ortamı kendisine en yüksek fayda sağlayabilecek ve en az zararla kapatabilecek bir şekle büründürecektir. 2025 yılına dek sürecek olan bir ABD hâkimiyeti 
neticesinde Irak özelinde üç net mikro senaryo ortaya çıkabilecektir: 

Birincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek en net mikro senaryo; ABD destekçisi ve ABD karşıtı ülkelerden oluşan bir Orta Doğu ve yine ABD karşıtı ve ABD yandaşı gruplardan oluşan ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak olacaktır. Bu nedenle bu mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 



Kaynak:Maptown 

İkincisi, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek ikinci mikro senaryo; bu süreç içinde Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet olacaktır; ABD ve müttefiki İsrail. 
Bu nedenle bu ikinci mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

Üçüncüsü, Irak özelinde 2025 ve sonrasında ortaya çıkabilecek üçüncü mikro senaryo; bu süreç içinde Türkiye Irak politikalarından uzaklaştırılacaktır. Bu nedenle bu üçüncü mikro senaryo kapsamında tartışılması gereken temel konu; “Irak politikalarından uzaklaştırılan Türkiye’nin bu durum karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır” konusu olmalıdır. 

 1. “Türkiye’nin ABD karşıtı ya da yandaşı olmak üzere ideolojik ve 
siyasal açılardan ikiye bölünmüş bir Irak karşısında geliştirmesi gereken 
stratejiler neler olmalıdır?” 

 a. NATO üyeliği kimi kesimlerce şiddetle eleştirilmiş olsa dahi 
Soğuk Savaş döneminde NATO kapsamında ABD’nin politikalarına 
uygun davranması Türkiye’nin başta savunma ve güvenlik olmak üzere 
pek çok alanda kazançlı çıkmasını sağlamıştır. Bu bağlamda, gelecekte 
Orta Doğu genelinde olası bu türden bir ortam karşısında Türkiye, 
ABD’nin safında yer alarak politize ve polarize duruma gelen Orta Doğu 
bölgesinde Türkiye karşıtı grup karşısında güçlenecektir. Türkiye’nin 
kendisine karşı olan Orta Doğu ülkeleri ile mücadelesinin, kendisine 
karşı olan ABD ile mücadelesinden daha kolay olacağı unutulmamalıdır; 

 b. Gelecekte ABD yanlısı ve ABD karşıtı olarak bölünmüş olası 
Orta Doğu ortamında, Türkiye Orta Doğu’da yer alan hiçbir devletin reel 
anlamda yanında yer almamalıdır. İleride bu gruplar arasında 
oluşabilecek uzlaşı karşısında Türkiye her iki tarafın da olumsuz 
uygulamalarına maruz kalabilir; 

 c. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda ABD 
yanlısı Orta Doğu ülkeleri ve ABD karşıtı Orta Doğu ülkeleri birbirleri 
karşısında siyasal, askerî ve ekonomik yönlerden güçlenebilmek adına 
bölge dışından kendilerini her açıdan destekleyecek yeni müttefikler 
edinme yoluna gideceklerdir. Türkiye bu süreçte, Orta Doğu’ya bazı Orta 
Doğu devletlerini sözde desteklemek amacı ile gelen Avrupa 
devletlerinden bazılarının desteğini kazanma yoluna gitmelidir. Böylece, 
Türkiye Orta Doğu’dan gelen ve gelecek olan tehditleri bu dış devletlerle 
geliştireceği ortaklıklarla bertaraf edebilecektir; 

 ç. Orta Doğu bölgesine Batı’nın tekrar yerleşmesi ile birlikte ilk 
aşamada bu gelişmeyi protesto etmek daha sonraları ise bu gelişme 
karşısında direnebilmek için bölgede İslami kökten dincilik yükselecektir. 
Orta Doğu’da böylesi bir kıpırdanma Türkiye sınırları dâhilindeki bu 
türden İslami oluşumları tetikleyecektir. Bu olası gelişmeyi 
engelleyebilmek için Türkiye’de tespit edilmiş olan yasa dışı İslami 
oluşumlar, bunlara yardım ve yataklık eden kişi ya da kişiler ciddi bir 
istihbarat faaliyeti ve operasyonla kökten temizlenmeli, bunun da 
ötesinde Türkiye’deki iktidarların laik, demokratik ve Atatürkçü çizgiden 
uzaklaşması engellenmelidir; 

 d. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosuna paralel 
olarak değişecek olan Orta Doğu güç dengelerinde Türkiye, Orta Doğu 
bölgesine ilişkin politikalarına Orta Doğu’daki gruplaşmanın herhangi 
birinde yer alarak değil, ABD ya da bölgeye gelen Avrupa devletleri 
üzerinden yön vermelidir. Aksi takdirde Orta Doğu politik batağının içine 
sürüklenebilir. Oysa yabancı devletlerin Türkiye’den talepleri hiç 
bitmeyeceği için ilişkiler karşılıklılık esasına dayanacak ve daha sağlıklı 
olacaktır; 

 e. İdeolojik açıdan ikiye bölünmüş Orta Doğu senaryosunda, Orta 
Doğu bölgesinde yer alan bir grubun bir diğerine karşı güçlenme 
stratejisi doğrultusunda edinilen yeni müttefiklerin Türkiye’ye yönelik 
duruşları ve Türkiye’yi algılama biçimi de bu süreçte büyük önem arz 
etmektedir. Bölge ülkelerince bölgeye davet edilen Avrupalı müttefiklerin 
Türkiye ile geliştirecekleri ilişkinin belirleyici unsuru Kuzey Irak Kürtleri 
olacaktır. Bu aşamada, hem Avrupa devletlerinin hem de ABD’nin çeşitli 
dönemlerde farklı amaçlarını gerçekleştirmek için Kürt kartını 
kullandıkları gerçeği akılda tutularak, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt 
devletine bölgeye gelen ABD ve Avrupa devletleri tarafından destek 
verildiğinde, Türkiye bu konu bağlamındaki karşıt duruşunu 
değiştirmemelidir. 

 2. “Türkiye’nin Irak’ın siyasal, sosyal ve iktisadi politikalarını belirleyen iki başat devlet ABD ve müttefiki İsrail karşısında geliştirmesi gereken stratejiler neler olmalıdır?” 

Geliştirilecek olan stratejilerde dikkate alınması gereken başlıca 
aktör İsrail’dir. ABD’nin yardımları ile Orta Doğu genelinde kendisi için 
potansiyel tehdit yaratan devletlerin sırayla elimine edildiğini, Kuzey 
Irak’ta bir Kürt devletinin kurulma aşamasında olduğunu ve yol 
haritasının ABD tarafından tereddütsüz rafa kaldırıldığını gören İsrail, 
ABD ile birlikte Orta Doğu jeopolitiğinin ve jeostratejisinin tek belirleyicisi 
olacaktır. Türkiye’nin bu doğrultuda İsrail’in etkinliğini kırabilmek için 
geliştirmesi gereken stratejiler şu şekilde özetlenebilir. 

 a. Bilindiği gibi İsrail’in 1991 yılını takip eden süreçte Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile ciddi ticari bağlantıları bulunmaktadır. Orta Asya 
Cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kapsamında, Türkiye bu cumhuriyetlere 
İsrail ile mevcut ticari ilişkilerini hafifletmelerini önermelidir. Ancak, bu 
teklifi getirirken Türkiye’nin bu cumhuriyetleri tatmin edici birtakım öz 
kaynaklara sahip olması gerekmektedir; 

 b. İstihbarat faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır; 

 c. Mevcut durumda potansiyel İsrail aleyhtarı durumda bulunan 
Arap devletleri ve İsrail’in direkt karşısına alacağı Suriye ile ilişkiler, 
ABD’yi karşımıza almayacak ölçüde, İsrail’e karşı “stratejik ortaklığa” 
kaydırılmalıdır. Böylelikle, olası İsrail-Ermenistan-Rusya Federasyonu 
stratejik üçlüsü karşısında Arap devletleri-Türkiye stratejik ortaklığı 
oluşturulmalıdır. 

 3. “Irak Politikalarından Uzaklaştırılan Türkiye” Senaryosu Karşısında Türkiye’nin Geliştirmesi Gereken Stratejiler 

İlk bakışta gayet olumsuz gibi algılanan bu senaryo karşısında 
Türkiye, Orta Doğu’ya ilişkin politikalarını kendi ulusal güvenlik 
endişelerine uygun olarak, bağımsız bir biçimde geliştirme imkânına 
sahip olabilir. Bugüne dek ABD başta olmak üzere, batılı bazı devletlerin 
isteklerini dikkate alarak geliştirdiği ve bu nedenle oldukça sınırlı olan 
Orta Doğu’ya ilişkin hareket alanı Orta Doğu’dan politik anlamda 
uzaklaştırılması ile özgürleşip, genişleyebilir. Bu bağlamda Türkiye, 

 a. Suriye, yeni Irak ve İran’a ilişkin dış politik önceliklerini yeniden 
belirlemelidir; 

 b. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti yapılanmasına ilişkin olarak 
kendisini Orta Doğu’dan dışlayan ABD’nin ve bu olası Kürt devletine yeni 
bir müttefik edinmek uğruna sınırsız prim veren İsrail’in isteklerini dikkate 
almaksızın, sadece kendi güvenlik kaygıları doğrultusunda kendi Kuzey 
Irak politikasını geliştirmelidir. Bu özgün Kuzey Irak politikası 
kapsamında geniş çaplı sınır ötesi operasyonlar, istihbarat çalışmaları 
ve çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bu politika doğrultusunda 
Türkmenlere özel bir önem verilmeli ve bölgedeki Türkmen unsuru 
Türkiye’nin o bölgedeki politik ayağını oluşturmalıdır; 

 c. Orta Doğu’dan uzaklaştırılan Türkiye’nin bu bölge devletleri ile olan petrol alışverişi ve ekonomik ilişkileri de zedelenecektir. Bu iki hususu telafi etmek amacı ile Türkiye’nin yönelebileceği en yakın ve en verimli coğrafya Orta Asya’dır. Orta Asya devletleri ile geliştirilecek çok yönlü ekonomik ilişkiler, petrol hususundaki endişeleri de uzun vadede giderecektir; 

ABD’nin Irak’tan çıkış senaryoları bağlamında Türkiye’nin geliştirmesi gereken stratejilerin tartışıldığı bu son bölümde; ABD’nin Irak’a düzenlediği operasyon ve Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Orta Doğu’nun yeniden şekillendirileceği açıktır. Bu yeniden şekillendirme esnasında ve sonrasında ise hem Orta Doğu’da yer alan devletlerin jeopolitiğini hem de Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini risk altında bırakacak bazı yeni unsurların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. 
Yapılması gereken; Türkiye’nin bu süreci en az kayıpla tamamlayabilmesi için akılcı, güvenilir ve somut sonuç verecek olan bir dizi strateji belirlemesi ve uygulamaya koymasıdır. 

HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006

***