19 Şubat 2020 Çarşamba

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 5

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 5




TESPİT 2 

iii. Türkiye önemli bir enerji transit ülkesi midir?

Türkiye, enerji ticaretinde transit ülke olmak için elverişli bir coğrafi konuma sahiptir. Ülkenin coğrafi konumu, Rusya Federasyonu, Hazar bölgesi ülkeleri, İran ve Irak için Akdeniz havzasına erişim imkânı sağlamaktadır. 2011 yılı itibarıyla, Rusya Federasyonu, Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan, İran ve Irak kanıtlanmış petrol rezervlerinin %25,3’üne, kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise %52,2’sine sahiptirler.10 2011 yılında küresel petrolün %24,9’u ve doğalgazın %26,1’i11 bu ülkeler tarafından üretilmiştir.12

Türkiye petrolde, Boğazlar ve uluslararası iki boru hattıyla transit görevi görmektedir. Boğazlardan, ağırlıklı olarak Rusya Federasyonu petrolü ve giderek artan oranlarda Hazar petrolü geçmektedir. Bakü- Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı, ağırlıklı olarak Azeri petrolünü taşımakta, ancak Kazak petrolü de bu yoldan dünya piyasalarına ulaştırılmaktadır. Kerkük-Ceyhan boru hattı ise Irak petrolünü taşımaktadır.

Boğazlar hâlâ, Türkiye’nin transit rolünün temel öğesini oluşturmaktadır. 2010 yılında Boğazlar’dan günde 2,9 milyon varil ham petrol ve petrol ürünleri geçmiştir.13 Öte yandan, 2010 yılında söz konusu iki boru hattından günde sadece 1,1 milyon varil14 petrol taşınmıştır. İki boru hattının tam kapasitesi günde 2,8 milyon varildir.15

    2010 yılında, Türkiye üzerinden günde toplam 4 milyon varil ham petrol ve petrol ürünlerinin ticareti yapılmıştır; bu rakam, günlük küresel petrol ticaretinin %5,9’unu temsil etmektedir.16 Türkiye şimdiden önemli bir petrol transit ülkesidir.

    İleriye bakıldığında, Türkiye’nin petrol transit ülkesi olarak işlevinin artması, iki unsura bağlı olacaktır: transit kapasitesi ve komşu ülkelerin Türkiye’den geçecek petrol arzı. Emniyet kaygıları ve trafik yoğunluğu düşünüldüğünde, Boğazlar’ın daha yüksek hacimlerde petrol geçişini kaldırması mümkün görünmemektedir [KUTU 1]. Bu nedenle, Türkiye’nin petrol transit ülkesi işlevinin artması, boru hattı kapasitesinin de yükseltilmesini gerektirecektir.

Yeni transit talebi bakımından, Rusya Federasyonu, Hazar bölgesi, Irak ve ileride bir noktada İran potansiyel tedarikçilerdir. Rusya Federasyonu ihracat yaptığı ülkeleri ve ihracat güzergâhlarını çeşitlendirme arayışındadır.17 Rusya Federasyonu’nun Karadeniz üzerinden ihracatı son on yılda fiilen sabit kalmakla beraber, artan petrol ihracatı gittikçe Baltık ve Kuzey Kutup Denizi limanlarına
yönlendirilmektedir. Bu ülkenin Asya piyasalarına uzanan ESPO boru hattına, Baltık kıyısına uzanan Baltık Boru Hattı Sistemi II’ye ve Kuzey Kutup Denizi üzerinden Asya’ya petrol sevkiyatı altyapısına yaptığı yatırımlar göz önüne alındığında, Türkiye üzerinden yeni bir transit kapasitesi arayışına girme olasılığı düşük görünmektedir.18

Geçiş talebi, başta Kazakistan olmak üzere Hazar bölgesi ülkelerinden de gelebilir; Kazakistan’ın 2015 yılından sonra yeni ihracat kapasitesine ihtiyaç duyacağı ve 2025 yılına gelindiğinde kapasite ihtiyacının günde 2 milyon varile ulaşacağı tahmin edilmektedir.19 Bu ihracat hacminin bir kısmının Karadeniz’den ya da Anadolu üzerinden geçmesi muhtemeldir. Boğazlar’daki çevre ve emniyet
kaygıları düşünüldüğünde, ilave ihracat hacimlerinin Akdeniz’e ulaşması için yeni boru hatlarına ihtiyaç duyulacaktır. Samsun- Ceyhan, Burgaz-Dedeağaç boru hatları ile Bakü-Ceyhan hattının genişletilmesi, değerlendirilmesi gereken alternatif çözümlerdir. Rusya Federasyonu’nun stratejik öncelikleri ve Kazakistan üzerindeki ağırlığı, Türkiye’nin Kazak petrolü için transit rolünün kapsamını belirlemede rol oynayabilir.

İran’ın durumu çok daha karmaşıktır. İran petrol sanayiine yapılacak yeni yatırımların ve ihracat kapasitesindeki artışın zaman çizelgesi, uluslararası siyasi kaygılar nedeniyle son derece belirsizdir.

Türkiye’nin yakın gelecekte İran petrolü için transit ülke rolü oynama olasılığı düşüktür, ancak Türkiye, fırsat oluştuğunda İran’la ve uluslararası toplulukla işbirliğine hazır olmalıdır.

Son olarak, Irak’ın 2011 yılında 2,7 milyon varil olan günlük petrol üretiminin 2020 yılında IEA’nın muhtemel senaryosuna göre 6,1 milyon varile yükseleceği tahmin edilmektedir.20 Türkiye güzergâhlarının genişlemesi umut vaat eden seçenekler sunmakla birlikte, Irak petrol ihracatının ne kadarının Türkiye’den geçeceği şu an için belirsizdir.



TESPİT 3 

Türkiye doğalgazda henüz önemli bir transit ülkesi konumunda değildir. Türk doğalgaz şebekesi, 63,9 milyar m3 ithalat kapasitesine sahip boru hatlarıyla, aralarında Rusya Federasyonu, İran, Gürcistan-Azerbaycan ve Bulgaristan’ın da bulunduğu çeşitli komşu ülkelere bağlıdır.21 Türkiye’nin bir de ihracat için kullandığı ve ülkeyi Yunanistan’a bağlayan ayrı bir gaz boru hattı mevcuttur. Ancak, Yunanistan’a yapılan gaz ihracatı sınırlı bir seviyede kalmıştır (2010 ve 2011 yıllarında bu değer ortalama 0,7 milyar m3 civarında gerçekleşmiştir).22

Her ne kadar Türkiye’den geçen boru hatlarının Azerbaycan, Irak, Türkmenistan, Mısır ve hatta İran’daki doğalgaz arzını Avrupa piyasalarına bağlama ihtimali bulunsa da, siyasi hesaplar genellikle baskın gelip bu ticari kararları ertelemekte dir. Rusya Federasyonu hariç, Türkiye’nin çevresindeki tüm tedarikçi ülkelerin baş etmek durumunda oldukları coğrafi ya da siyasi zorluklar vardır. Bu ülkelerin kendi gaz kaynaklarını Avrupa ve dünya piyasalarına Türkiye üzerinden ihraç etme istekleri ve kapasiteleri belirsizliklerle doludur. Türkmenistan zengin gaz rezervlerine sahiptir ve ülkenin gaz üretiminin Galkynysh sahasındaki geliştiril miş rezervlerle birlikte artması beklenmektedir.23 Ancak, ülke karayla çevrilidir ve ihracatı büyük ölçüde Çin’e bağlanan Orta Asya Gaz Boru hattı sayesinde artmaktadır. Trans-Hazar taşımacılığındaki mevzuat karmaşası, Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya akışını geciktirmek için rakip ülkelere büyük ölçüde fırsat sağlamaktadır. İran’ın da önünde siyasi engeller vardır ve çok ağır uluslararası yaptırımlarla karşı karşıyadır.

Irak ise, son zamanlardaki çalkantıların ardından yavaş yavaş toparlanma izlenimi vermekle beraber, bu ülkenin 2010’ların sonuna kadar ihracat için gaz ihraç etme olasılığı düşüktür.24

Yakın gelecekte, Türkiye’nin gaz transit rolündeki en umut verici arz kaynağı Azerbaycan’ın Şah Deniz II gaz sahasıdır. Türkiye ve Azerbaycan 2012 yılında Anadolu boyunca bir boru hattı inşa etmek için (Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi- TANAP) hükümetlerarası bir anlaşma imzalamışlardır. Bu proje, başlangıç olarak, her yıl Şah Deniz II’den Türkiye’nin Avrupa sınırına 16
milyar m3’lük gaz taşıma kapasitesine sahiptir. TANAP’ı Türkiye sınırındaki Avrupa piyasalarına bağlayacak olan boru hattı yoluna hala karar verilmemiştir. Bu alandaki iki rakip; Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya’ya bağlanan Nabucco Batı Boru Hattı ile Yunanistan ve Arnavutluk üzerinden İtalya’ya bağlanan Trans-Atlantik Boru Hattı’dır.



TESPİT 4
KUTU 1: BOĞAZLAR 

b) Yeni Enerji Teknolojileri

i. Türkiye enerji verimli bir ekonomiye sahip midir?

Enerji verimliliği, ulusal enerji hedeflerinin hepsine –arz güvenliği, maliyetin düşürülmesi ve CO2 salınımının azaltılması–hizmet eden bir politika hedefidir. Ancak, enerji verimliliğindeki iyileşmelerin; çoğunlukla binalar, taşıtlar, cihazlar, enerji santralleri ve sanayi için ön yatırım maliyetleri vardır. Böylesine büyük ve yaygın yatırımların ulusal politikalar tasarlanırken akılcı bir şekilde değerlendirilmesi, önceliklendirilmesi ve zamanlama bakımından sıraya konması gerekmektedir.

    2010 yılında, Türkiye’nin üretilen birim GSYİH başına birincil enerji kullanımı, yani enerji yoğunluğu, 0,12 ton eşdeğer petrol [tep]/1000 ABD doları (satın alma gücü paritesine (SGP) göre düzenlenmiş dolar kuru bazında) düzeyinde gerçekleşmiştir.25

Bu düzey, dünya, OECD, AB ve OECD dışı ülkelerine göre daha iyi seviyededir (Tablo 5). SGP’ye göre düzenlenmiş ölçümler temelinde, Türkiye’nin enerji verimliliği, Tablo 5’te görüldüğü gibi, benzer kişi başına GSYİH düzeylerine sahip ülkelerin ekonomileriyle karşılaştırıldığında da iyi seviyededir.



TABLO 5 
Kaynaklar: IEA Key World Energy Statistics 2012 & www.iea.org/stats (AB 27 ve
OECD dışı için, 2009 itibarıyla)
*SGP’ ye göre düzeltilmiş 2005 yılı ABD Doları değerleri

   Enerji yoğunluğu, piyasa kurlarıyla hesaplanan GSYİH temelinde ölçüldüğün de, Türkiye’nin performansı OECD ortalamalarının gerisinde kalmakla birlikte, benzer ekonomik gelişme düzeyindeki ülkelerin pek çoğundan yine de daha iyi durumdadır (Tablo 5). 

Bununla beraber, enerji yoğunluğu performansının mevcut durumu, ileriye dönük ciddi yapısal riskleri gizlemektedir.

Türkiye’nin çimento, çelik ve kimyasal ürünler gibi ağır sanayileri halen fazla verimli olmamakla birlikte, verimlilik artışları için kayda değer bir potansiyel mevcuttur.26 2010 yılında nihai enerji tüketimi içinde sanayinin payı, OECD ekonomilerinde %28 iken, Türkiye’de %22,5 oranındadır.27

Diğer bir risk unsuru, kişi başına düşen otomobil sayısında beklenen artıştır. 
Bu sayıda son zamanlarda gerçekleşen artışa rağmen, 2010 yılı itibarıyla AB-27 ülkelerinde 1000 kişiye 475 olan otomobil yoğunluğu, Türkiye’de hâlâ 1000 kişiye 103 düzeyinde kalmıştır.28 Otomobil, benzin ve mazottan alınan yüksek vergiler, ulaşım sektörüne ciddi kısıtlama getirmektedir. Otomobil filosu enerji açısından pek verimli değildir, ancak büyüklüğü vergi politikasıyla yapay olarak kontrol altına alınmakta, bu da Türkiye’de ulaşıma bağlı enerji tüketimini sınırlamaktadır. Ancak, Türkiye ekonomisinin tahmini büyümesinin hızla yükselen otomobil talebi doğuracağına kesin gözüyle bakılabilir. Artan refahtan kaynaklanan talep büyümesinin yanı sıra, otomobil ve yakıt vergilerinde düşüş yönünde değişim de olursa, otomobil sahipliğinde çok büyük artış gerçekleşe bilir. Bu ise, enerji yoğunluğu düzeylerinde hızla bozulmaya yol açacaktır.

Enerji yoğunluğu düzeylerinde otomobil sahipliği artışından kaynaklanan olumsuz eğilimi önlemek, geliştirilmiş yakıt verimlilik standartları oluşturmak ve toplu taşımaya yönelik teşvikler ile mümkün olabilir.

Türkiye’nin şu anki enerji yoğunluğu performansı endişe verici olmamakla birlikte, artan ulusal enerji ihtiyacı ve bundan kaynaklanan karbon salınımları sektörler arasında daha sistemli enerji verimliliği atılımını gerektirmektedir.29 

Enerji yoğunluğu öncelikle bir enerji güvenliği meselesidir ve uzun dönemli arz güvenliği hedefleriyle birlikte ele alınmalıdır.
Dahası, enerji verimliliği dünyanın pek çok ülkesinde giderek bir politika önceliği haline gelmektedir. Türkiye’nin mevcut uluslararası nispi performansını önümüzdeki onyıllarda da sürdürebilmesi için enerji verimliliği alanında gerekli iyileştirmeleri  önceden planlaması gerekecektir.



TESPİT 5 

ii. Türkiye ekonomisi CO2 salınımları bakımından verimli midir?

Türkiye ekonomisinin karbon yoğunluğu, SGP’ye göre düzenlenmiş ortalamalar temelinde, dünya, OECD ve OECD dışı ülkelerin ortalamaları ile karşılaştırıl dığında iyi durumdadır. Türkiye’de 2010 yılında, 1000 ABD doları tutarında GSYİH başına 0,29 kg CO2 salınımı gerçekleşmiştir (Tablo 5). Bu düzey, AB ortalamasının ve çoğu AB ülkesindeki ortalamaların biraz üzerinde olmakla beraber, Latin Amerika ülkeleri hariç, benzer kişi başına GSYİH düzeylerine sahip ülkelerden önemli ölçüde düşüktür. SGP’ye göre düzenlenmemiş
değerler bu kadar olumlu değildir ve bu temelde hesaplanan rakamlara göre, Türkiye’nin performansı Batı Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmaktadır.

Türkiye’nin sektörlere göre karbon salınım değerleri, karbon yoğunluğu performansının ardındaki dinamiklere dair bazı ipuçları vermektedir.
Enerji ve ulaşım sektörlerinin karbon salınım payları, dünya, OECD ve AB ortalamalarının altında olmakla beraber inşaat sektörü ve sanayinin
payları bu ortalamalardan yüksektir. Nispeten düşük otomobil sahipliği düzeyi ve LPG’li araçların yaygın kullanımı30, ulaşım sektörünün salınımlardaki düşük payını açıklamaktadır. Türkiye’de 1990’lardan beri kömür santrallerinden doğalgaz santrallerine geçiş yönünde yaşanan büyük değişim, enerji sektörünün karbon performansında kuşkusuz önemli rol oynamıştır.

Güçlü yenilenebilir enerji atılımı ile imalat sanayiinde dönüşüm yaşanmaması halinde, kömüre dayalı enerji üretimindeki tahmini artışın Türkiye’yi karbon yoğunluğu performansı açısından olumsuz etkilemesi ve OECD ülkelerinden
biraz daha uzaklaştırması beklenebilir. Kömürle ilgili arz güvenliği önceliklerinin karbon salınımı hedefleriyle birlikte değerlendirilmesi gerekecektir.



TESPİT 6 

iii. Türkiye önemli yeni enerji teknolojisi varlıklarına sahip midir?

Yeni enerji teknolojilerinin birbiriyle ilintili, ancak farklı iki boyutu vardır:

i. Teknoloji Üretimi: Ülkenin, küresel düzeyde yeni enerji teknolojiler inin imalatına katılma kapasitesi,
ii. Teknolojinin Özümsenmesi: Yeni enerji teknolojilerini, hızla, güvenilir biçimde ve düşük maliyetle edinme ve uygulamaya koyma becerisi.

Türkiye’de politika girişimleri, hatta söylemi, stratejik hedef olarak dünyadaki yeni enerji teknolojilerinin üretimine katılım yönünde açık bir niyet ortaya koymamaktadır. Yeni enerji teknolojilerinde gereken yatırımların büyüklüğü ve bu teknolojilerle ilgili belirsizlikler düşünüldüğünde, kamunun finansman desteği, kamu-özel sektör işbirliği ve hedefe yönelik sınırötesi işbirliği esastır. Bu konular henüz, tutarlı politika tartışmaları kapsamında öne çıkmamıştır.

Türkiye’nin, yeni enerji teknolojileri sanayiinin gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak AR-GE ve uygulama yeteneği ile insan sermayesinin oluşturulmasına yönelik kapsamlı ulusal stratejisi henüz bulunmamaktadır. Enerji teknolojisi alanında ARGE ve uygulamaya yönelik kamu desteği çok sınırlıdır. Kamunun AR-GE harcamalarının GSYİH içindeki payı, OECD ülkeleri
arasında en düşük oranı oluşturmaktadır (Şekil 3).31



ŞEKİL 3 


Enerji alanındaki mevcut AR-GE ve uygulama çalışmaları; araştırma enstitüleri ve çeşitli üniversite bölümleri arasında dağılmış durumdadır. Özel sektörün yeni enerji teknolojilerine yaptığı AR-GE ve uygulama yatırımları da sınırlıdır.
Teknoloji transferi ve uygulamaları cephesinde; tarife garantileri, elektrik perakendecileri için satın alma zorunlulukları ve şebeke entegrasyonu ile ilgili konular yeni politikalarla düzenlenmeye çalışılmaktadır. 32


TESPİT 7 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 4

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 4



iii. Nükleer Enerjide “Emniyet ve Küresel Güvenlik kırılması”

   Maliyeti açısından uygun olan enerji teknolojileri gelişene kadar (zamanlama belirsizliği), nükleer enerji, hem enerji güvenliği hem de çevre sürdürülebilirliği açısından cazip bir seçenek olmaya devam edecektir. Ancak, çok sayıda yeni ülke nükleer enerji üretmeye talip olduğu ölçüde, küresel emniyet riski de buna bağlı olarak artacaktır. Aynı şekilde, yerel düzeyde nükleer yakıt zenginleştirme ve tekrar işleme kapasitesine sahip olma isteği, nükleer güvenlik riskini önemli ölçüde artıracak ve dünyada nükleer enerjinin seyri önünde büyük bir engel teşkil edebilecektir.
    Nükleer enerji alanındaki mevcut küresel güvenlik sisteminin, nükleer güce sahip ülkelerin sayısının hızla artması karşısında giderek yetersiz kaldığı görülmektedir. Küresel nükleer enerji planlarında ve projeksiyonlarında, bu temel küresel güvenlik kaygısı hafife alınmamalıdır. Aynı şekilde, nükleer güce sahip ülkelerin sayısı arttıkça, emniyet riskleri, küresel tartışmada çok daha fazla öne çıkan bir unsur haline gelecektir.

   Çernobil, Three Mile Island, Fukuşima gibi emniyet hatalarından kaynaklanan kazaların ya da meydana gelebilecek nükleer güvenlik hadisesinin, küresel nükleer emniyet/güvenlik düzeni üzerinde derin bir etkisi olacağına kesin gözüyle bakılabilir. Bu gibi tecrübelerin, nükleer enerjinin küresel olarak yayılmasında, dolayısıyla da küresel enerji arzında önemli kırılmalara neden
olması muhtemeldir.

    Söz konusu küresel belirsizlik unsurunun, ulusal enerji politikalarındaki stratejik hesaplara dahil edilmesi gerekmektedir.

Nükleer enerjinin küresel güvenlik ve emniyet boyutları, bu rapor çerçevesinde ele alınan üçüncü belirsizlik ve potansiyel yapısal kırılma unsurudur.

b) Türkiye’nin Küresel Belirsizliklerin Şekillenmesinde Bir Rolü Var Mıdır?

    Yukarıda tanımlanan üç temel yapısal kırılma unsuru, küresel olarak şekillenmektedir. Ulusal enerji politikası üzerinde düşünürken, Türkiye’nin; belirsizliği azaltmak ya da belirsizliğin kendi lehine çözülmesini sağlamak için yeterli ağırlığa ya da önemli avantajlara sahip olup olmadığını değerlendirmek önem taşımaktadır. Böyle bir ağırlığın yeterli olmaması durumunda, ulusal politika, yukarıda tarif edilen küresel yapısal değişimlere karşı koyabilecek enerji sistemlerinin tasarlanmasına ve hayata geçirilmesine odaklanmalıdır.

   Türkiye, belli miktarda yerli kömür kaynağına sahip olan, ancak ithal petrole ve gaza yüksek oranda bağımlı, ağırlıkla fosil yakıt tüketen bir ekonomidir. Tüketici olarak oldukça büyük bir pazara sahiptir, ancak bu küresel dengeleri etkileyecek büyüklükte değildir. Bu nedenle Türkiye, ne stratejik bir enerji üreticisi ne de tüketicisidir. Ancak, stratejik petrol ve gaz bölgelerine komşu
olan, önemli bir petrol transit ve önemi giderek artan potansiyel bir doğalgaz transit ülkesidir. Türkiye’nin sistematik olarak önemli bir petrol ve gaz transit oyuncusu olarak ön plana çıkmasını geciktiren en önemli unsur bölgedeki petrol ve gaz üreticisi ülkelerin çoğunun iç ve dış siyasi engellerinin bulunmasıdır. Yine de Türkiye’nin mevcut transit ülke statüsü, daha da önemlisi bir transit ülke olma potansiyeli, stratejik planlamada göz önünde bulundurulması gereken kilit bir avantajdır.

Yeni enerji teknolojilerinin zamansal belirsizliğine gelince, Türkiye, yenilenebilir enerji, verimlilik ya da temiz fosil yakıt teknolojilerinde henüz dünya ölçeğinde etki yaratacak temel yeteneklere sahip bir ülke konumunda değildir. Türk ekonomisi, yeni teknolojilerde büyük ölçekli üretim suretiyle maliyetleri aşağı çekmek için gerekli pazar büyüklüğüne de sahip değildir.

Ayrıca Türkiye, yeni teknolojilerdeki küresel zamansal belirsizliği azaltma ya da şekillendirme konusunda da öncü bir rol oynamaya hazır değildir.

O nedenle, Türkiye, orta ve uzun vadede küresel ekonomide başını teknolojinin çektiği enerji dönüşümünde kademeli olarak ağırlık kazanmasını sağlayacak entelektüel ve kurumsal yeteneklere yatırım yapmalıdır. 

Türkiye, bununla birlikte, maliyet açısından fosil yakıtlarla rekabet edebilecek yeni enerji teknolojilerinin hızla hayata geçmesini kolaylaştıracak esnek enerji altyapı yatırımlarını planlamaya ve gerçekleştirmeye de odaklanmalıdır.

Aynı şekilde, Türkiye, nükleer enerjide avantaj olarak kullanabileceği teknik yetkinliğe henüz sahip değildir. Ancak, daha önce de değinildiği üzere, nükleer enerjinin gelişmesinde kırılmaya sebep olabilecek yapısal değişiklikler, uluslararası güvenlik ve emniyet konularıyla alakalı olacaktır. Türkiye’nin ulusal enerji politikası, uluslararası düzeyde nükleer enerji karşıtı muhtemel bir yapısal değişimin olumsuz yansımalarına karşı koymak üzere tasarlanmalıdır. 

Bu doğrultuda, Türkiye’nin bölgesindeki önemli rolü ve küresel sorumlulukları üstlenme iradesi avantaja dönüşebilir. Türkiye, güvenli ve emniyetli küresel nükleer enerji rejiminin tasarlanmasında, daha da önemlisi uygulanmasında pekâlâ asli rol üstlenebilir. Türkiye’nin nükleer enerji politikasının, nükleer emniyet ve küresel güvenlik ile ilgili açık bir yol haritası olmalıdır. Nükleer enerjinin emniyet ve küresel güvenlik boyutuna entelektüel ve diplomatik yatırım yapan ülkelerin, orta ve uzun vadede olası emniyet ve güvenliği
ilgilendiren kırılma senaryolarından asgari zarar görerek çıkması muhtemeldir.

c) Temel Belirsizlikler Politika Tasarımında Neden Önem Taşımaktadır?

Söz konusu üç temel yapısal kırılmayı birleştiren özellik, sistemi etkileyecek ölçüde önemli ve hızlı değişim içermeleridir. Küresel fosil yakıt piyasası yapılarında niteliksel dönüşüm olasılığı, farklı yeni enerji teknolojilerinden hangisinin ne zaman öne çıkacağı konusundaki belirsizlik ve nükleer enerjinin küresel ölçekte kullanımına engel olacak yapısal bir değişiklik kırılma unsurlarını
oluşturmaktadır.

    Bu unsurlara karşı geliştirilecek politikalar; güvenlik, maliyet ve sürdürülebilir lik açısından ulusal öncelikleri koruyabilecek enerji sistemlerinin tasarlanmasını gerektirmektedir.
Bu nedenle, yapısal kırılganlık unsurları göz önünde bulundurularak, bu raporun tamamında, politika tasarımında öncelik şu konulara verilmiştir:

i. Gerektiğinde hızlı hareket edebilme esnekliği sağlayacak düşük maliyetli seçeneklerin yaratılması ve

ii. Politikalarda hızlı ve gerekli değişikliklerin maliyetini yükseltebilecek geri dönülmez yatırımlara ihtiyatla yaklaşılması.


( ÖNERİ 1: )


Fosil yakıt ticaret rejimlerinde sessizce gerçekleşen yapısal değişimler, teknolojik ilerlemenin öngörülemeyen hızı, nükleer emniyet ve küresel güvenlik krizleri, enerji alanının yapısında var olan yapısal kırılma unsurlarıdır. Enerji politikaları, beklenmedik olumsuz değişikliklere karşı koyabilecek ve hızla gelişen olumlu değişimlerden de faydalanacak şekilde tasarlanmalıdır. Esneklik sağlayacak seçeneklere yatırım yapılması ve politika değişimine engel olabilecek kilitlenmelerin önüne geçilmesi en temel politika öncelikleri olmalıdır.

Bu amaca ulaşmak için,

i- Kamusal yaklaşım, enerji politikalarında esnekliği sağlamanın ilave yatırım maliyetleri olacağının bilincinde olmalıdır. Esnekliği sağlamak için ilave maliyetleri göze alan politika tercihleri yadırganmamalıdır,

ii- Ancak karar alıcıların esneklik iddiası ile yüksek maliyetli yanlış kararlarının peşinen kabullenilmesinin önüne geçmek için, bu maliyetler bağımsız kurumsal mekanizmalar tarafından izlenmelidir. )


Rapor, kaynakların, tedarikçilerin, arz güzergâhlarının, farklı teknolojilere yatırımın çeşitlendirilmesini gözeten daha geleneksel enerji politikalarını bu çerçeveye yerleştirmektedir. Bu geleneksel politikaların altında yatan riski dağıtma yaklaşımı, sürekliliğin bulunduğu koşullarda son derece faydalı olmakla beraber, söz konusu yaklaşımın yapısal değişimlere karşı koyabilecek
stratejilerle tamamlanmaya ihtiyacı vardır.

   Çalışma Grubu raporu, Türk enerji sektörüne kısa bir girişten sonra, bu bölümde saptanmış olan üç enerji alanı çevresinde kurgulanmıştır. Bu kurgu, enerji sorununu, ana hatlarıyla, “fosil yakıtlara erişim”, “teknolojilere erişim” ve “nükleer enerjiye erişim” (yakıtlar ile teknoloji arasında melez bir alan) konularına ayıran bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

II- TÜRKİYE’NİN ENERJİ TABLOSU: KARŞILIKLI BAĞIMLILIKLAR VE AVANTAJLAR

Küresel enerji alanındaki çeşitli belirsizliklerin etkileşimi ele alınmadan önce, ilk olarak Türkiye’nin enerji tablosunun ana hatlarıyla değerlendirilmesi gerekmekte dir. Makro düzeyde, Türkiye’nin enerji ihtiyacının büyük kısmı ithal fosil yakıtlar ile karşılanmaktadır. Enerji faturası ulusal ekonomi üzerinde ağır bir yük oluştur makta ve ülkenin bugünkü yapısal cari açık sorununu derinleştirmektedir.
Genel strateji olarak, bu yapısal ve maliyetli bağımlılığın giderilmesine yönelik en belirgin çözümler yerel enerji kaynaklarının artırılması ve enerji verimliliği önlemleri sayesinde enerji tüketiminin azaltılmasıdır. Ancak her ne kadar her iki
yönde de çabalar mevcut olsa da, sonuçlar henüz istenilen düzeye ulaşmamıştır.

Enerji arzının ithal fosil yakıtlara aşırı bağımlılıktan yenilenebilir ve nükleer enerji gibi enerji teknolojilerine kaydırılması bir başka olası yapısal çözümdür. Ancak, bu teknolojiler ulusal olarak üretilmeyip ithal edildiği ölçüde, yeni teknolojiler toplam dış ödemeleri azaltmak yerine bu ödemelerin zamanlamasını değiştirecektir.1

Aşağıdaki bölüm, raporun geriye kalan kısmı ile bir bütünlük sağlayacak şekilde kurgulanmakta ve genel hatlarıyla daha önce belirlenen çerçeveyi izlemektedir. Öncelikli olarak, özellikle arz kaynakları üzerinde durularak, Türkiye’nin fosil yakıta dayalı enerji profili anlatılmaktadır. İkinci bölümde, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve temiz fosil yakıt teknolojilerine duyulan ihtiyacı ortaya koymak üzere, enerji ve CO2 yoğunluğu konuları ele alınmaktadır. 
Bu doğrultuda, Türkiye’nin nispi teknik yeteneği ile ilgili veriler incelenmekte, son olarak da, Türkiye’de nükleer enerji konusuna ilişkin birkaç önemli gözlem paylaşılmaktadır.

a) Fosil Yakıtlar

i. Türkiye’nin fosil yakıtlara bağımlılığının boyutları nedir?

   Fosil yakıtlar, toplam küresel birincil enerji arzının yüzde 81’ini kapsayarak, en büyük enerji kaynağını oluşturmaktadır.2 

   Bu yüksek kullanım oranının azalması beklenmekle birlikte, fosil yakıtlar önümüzdeki onyıllarda da temel enerji kaynağı olmaya devam edecektir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA), World Energy Outlook (WEO) 2012 raporundaki fosil yakıt kullanımının asgari seviyede olduğu senaryoda bile, küresel fosil yakıt kullanım oranının 2035 yılında toplam içerisinde %63 düzeyinde olacağı tahmin edilmektedir. Senaryonun iyimser varsayımları düşünüldüğünde, %63 düzeyinin 2035 yılı için bir alt sınır olması muhtemeldir.

   Türkiye’nin toplam birincil enerji tüketiminde fosil yakıtların payı, %89,3 oranıyla, dünya ve OECD ortalamalarından bir hayli yüksektir (Tablo 1). Bu durum, hem uzun vadede fosil yakıt bağımlılığını azaltmak lehine güçlü bir uyarı, hem de kısa vadede Türkiye’nin enerji politikası planlanırken göz önünde bulundurulması gereken önemli bir baskı unsuru niteliğindedir. Tablo 1’de gösterildiği gibi, fosil yakıt paylarının en yüksek olduğu coğrafyalar, kaynak bakımından zengin bölgeler ile hızla büyüyen Çin ekonomisidir. Fosil yakıt kaynakları sınırlı olmasına  rağmen, Türkiye’nin tabloda kaynak bakımından zengin bölgelere yakın bir sırada yer alması çelişkili bir durum yaratmaktadır.

   Türkiye’nin toplam birincil enerji arzında petrolün payı, dünya ortalamasından düşük, OECD ortalamasının ise epeyce altındadır

TABLO 1 

(Tablo 1). Bu durum da büyük ölçüde halihazırdaki araç stokunun OECD düzeylerine kıyasla düşük olmasının yansımasıdır (Şekil 1).
  

ŞEKİL 1 

   Araç stokunun nispeten sınırlı olması, kısmen ülkenin refah düzeyiyle açıklanabilir olmakla beraber, yakıt vergilerinin yüksek olması da Türkiye’de otomobil sayısını sınırlayan diğer bir unsurdur.3 4 Mevcut vergi rejimi otomobil talebini sınırlamakla birlikte, orta ve uzun vadede yükselen refah düzeyinin otomobil sahipliğini artıracağına kesin gözüyle bakılabilir. Bununla bağlantılı olarak petrol talebinde meydana gelecek artış, enerji politikalarını planlayanlar için göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husustur.

   Öte yandan, Türkiye’nin birincil enerji arzında kömür kullanımının payı dünya ortalamasının biraz üzerinde, OECD ortalamalarının ise bir hayli ilerisindedir. Kömür, Türkiye’deki tek önemli yerli fosil yakıt kaynağı olduğundan, enerji güvenliğiyle ilgili kaygılar, kömüre olan yüksek bağımlılığı kısmen açıklamakta dır. Ancak, enerji arzında kömürün payının sırasıyla %66 ve %41 olduğu Çin ve Hindistan’ın aksine, Türkiye’nin yerli kaynağına bağımlılığı nispeten daha dengelidir.

   Halihazırda, politika yapıcılar arasında, Türkiye’nin birincil enerji arzında kömürün payını önemli ölçüde artırma yönünde güçlenen bir eğilim gözlenmekte dir. Kömürün payını 2020 yılına kadar %37’ye yükseltme hedefi,5 Türkiye’nin, CO2 salınımları nedeniyle gelişmekte olan kömür karşıtı küresel duruşla doğrudan çelişmesini ve uluslararası siyasi direnişle karşılaşmasına sebep olabilir. Çin ve Hindistan gibi birincil kaynak olarak yüksek oranda kömür kullanma tercihi, Türkiye için de izlenebilecek yol olarak değerlendirilebilir. Ancak önümüzdeki dönemde bu gibi büyük oyuncuların kendi birincil enerji arzında kömürün payını kademeli olarak düşürmeleri halinde, bu gelişme siyasi
olarak arkasında durulması güç bir argümana da dönüşebilir (Tablo 2).



TABLO 2

Son olarak, Türkiye’nin birincil enerji arzında doğalgazın payı, yerli gaz kaynaklarına sahip olmayan ülkeler arasındaki en yüksek oranlardan biridir. Bu durum esas olarak, Soğuk Savaş ertesinde komşulara enerji bağımlılığının verdiği rahatsızlığın azalması sonucu Türkiye’nin enerji portföyüne doğalgazı da ekleme yönünde 1990’larda alınan kilit bir siyasi kararın yansımasıdır. Doğalgaz on yıl içinde, Türkiye’nin enerji arzının hızla çok önemli bir bileşeni haline gelmiştir (Şekil 2).

Türkiye’nin birincil enerji arzında kömürün payı artarken, doğalgazın payının 2020’de %23,7’ye düşeceği tahmini (Tablo 2) değişen risk algılarının yansıması olarak yorumlanabilir. Çok sınırlı sayıda komşu tedarikçiden doğalgaz ithalatı, riskli bir karşılıklı bağımlılık durumunu beraberinde getirmektedir. Ancak, sonraki bölümde tartışılacağı gibi, bu riskin küresel gaz piyasalarındaki olası dönüşüm bağlamında yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.



ŞEKİL 2 



TESPİT 1 


ii. Türkiye fosil yakıtlarda önemli bir küresel oyuncu mudur?

    Türkiye’nin yerli petrol ve doğalgaz üretimi çok sınırlıdır. 2011 yılında ham petrol ve petrol ürünleri arzının %93,4’ü,6 gaz arzının da %98,2’si ithal edilmiştir. Türkiye yerli kömür kaynaklarına sahiptir ve 2011 yılında kömür ihtiyacının sadece %26’sı ithalatla karşılanmıştır.7
    Türkiye’nin enerji üreticisi olarak küresel bir oyuncu olmadığı açıktır. Küresel petrol, gaz ve kömür üretimindeki payı ise marjinaldir (Tablo 3).

2011 yılında, Türkiye’nin petrol, gaz ve kömür tüketiminin küresel arz içindeki payı, sırasıyla %0,8, %1,4 ve %1,4 seviyelerinde gerçekleşmiştir (Tablo 3). Türkiye, 2011 yılı itibarıyla, ülkeler arası tüketim sıralamasında, petrol, gaz ve
kömür cinsinden birincil enerji tüketiminde sırasıyla 28., 19. ve 13. sırada yer almıştır.8 Dolayısıyla, Türkiye dünyanın en büyük enerji tüketicileri arasında da değildir.



TABLO 3 
Kaynaklar: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2011 Yılı Genel Enerji Dengesi & BP Statistics 2012 & EIA International Energy Statistics 2011 & Eni World Oil and Gas Review 2012


   Türkiye’nin ithalatının küresel enerji ticaretindeki payı, enerji alanındaki göreceli ağırlığının bir başka ölçütüdür. 2011 yılı itibarıyla, Türkiye’nin petrol, gaz ve kömür ithalatı, bu metaların küresel ticaretinin sırasıyla %1,1, %4,3 ve %2,1’i düzeyinde gerçekleşmiştir (Tablo 3). Türkiye’nin petrol ve kömür ticaretindeki payı büyük olmasa da, dünyanın en büyük 8. doğalgaz ithalatçısı konumunda olması önemlidir.9

Satıcının ve alıcının genellikle boru hatları ve uzun vadeli ikili sözleşmelerle birbirine bağımlı olduğu gaz piyasaları hâlâ bölünmüş olduğundan, Türkiye’nin doğalgaz ticaretindeki payı özellikle önem taşımaktadır.

Tablo 4, Türkiye ile doğalgaz tedarikçileri arasındaki karşılıklı bağımlılığı göstermektedir. Boru hattıyla gaz ihraç eden üç ülkenin

–Rusya Federasyonu, İran ve Azerbaycan– Türkiye’nin toplam gaz kullanımı içindeki payı oldukça yüksektir. Ancak, Rusya Federasyonu’nun doğalgaz ihracatında Türkiye’nin payının %10’un üzerinde olduğuna ve Türkiye’nin İran ile Azerbaycan’ın ihraç ettiği gazın çok önemli bir alıcısı konumuna dikkat çekmek gerekir. Dolayısıyla genel resme bakıldığında, Türkiye’nin boru hatlarına
dayalı mevcut doğalgaz ticareti, tedarikçi ülkeler ile önemli karşılıklı bağımlılıklar yaratmaktadır.



TABLO 4  
Kaynaklar: BP Statistics 2012 & Azerbaycan Cumhuriyeti Resmi İstatistik Kurumu, http:// www.stat.gov.az


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 3

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 3



    Çalışma Grubu, Türkiye’de YET’in kullanılması ve üretilmesiyle ilgili politikaların oluşturulmasındaki boşlukları doldurma sorumluluğunu üstlenecek üç yeni kurumsal yapının oluşturulmasını önermektedir:

i. YET’in yaygın kullanılmasına dönük yatırımları destekleyecek politikalarda tutarlılık ve süreklilik sağlamak üzere bağımsız analizler gerçekleştirecek, YET Politika Tutarlılığı ve Öngörülebilirlik Merkezi

ii. Türk YET bilgi ve imalat sektörlerinin gelişmesini sağlamakta koordinasyon birimi işlevi görecek, Türkiye YET Sanayiini Geliştirme Komitesi

iii. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde profesyonel çekirdek birim olarak çalışacak, YET ile ilgili sağlam, güvenilir yasa ve düzenleme ler hazırlamada “münhasır” yetkiye sahip, Hukuki Düzenleme Tasarım Birimi

c) Nükleer Enerji

   Türkiye’nin nükleer enerji stratejisi; maliyet, enerji güvenliğini artırıcı etkisi, karbon salınımlarında azaltım ve teknoloji transferi gerekçelerine dayandırıl maktadır. Bu gerekçelerin her biri üzerinde halen meşru bir tartışma sürmektedir.

Ancak mevcut tartışma, nükleer enerji üretiminin sürekliliğini engelleyebilecek potansiyel küresel emniyet sorunları ile olası güvenlik krizlerini göz ardı etmektedir. Yaşanabilecek böyle muhtemel bir kriz, haliyle, enerji güvenliği, maliyet ve karbon salınımına ilişkin tüm değerlendirmeleri altüst edecektir.

    Nükleer tesislerin işletilmesi ve işletmeden çıkarılması süreçlerinin her ikisinde de emniyet risklerinin azaltılması çok boyutlu bir sorun haline gelmiştir. Yeterli finansman ve uzmanlığa sahip, bağımsız bir gözetmen/düzenleyici kuruluş bu sürecin her aşamasını denetlemelidir.

   Türkiye, nükleer enerjiye yatırım stratejisinin ayrılmaz bir parçası olarak, küresel emniyet ve nükleer tehditlerin yayılmasını önleme çabalarına entelektüel ve diplomatik sermaye yatırımı yapmalıdır. Türkiye, uluslararası nükleer
tehditlerin yayılmasının önlenmesi ve emniyet tartışmaları ile ilgili girişimlerde, küresel düzeyde kabul gören, sorumlu bir aktör durumuna gelmelidir.

    Çalışma Grubu, Türkiye’de nükleer enerjiyle ilgili politikaların oluşturulmasın daki sistem boşluklarının doldurulmasında sorumluluk üstlenecek iki yeni kurumsal yapının oluşturulmasını önermektedir:

i. Resmi politikaların belirlenmesine destek olacak ve küresel nükleer emniyet ve güvenlik tartışmalarına katkıda bulunacak bağımsız bir politika enstitüsü olarak tasarlanacak, Nükleer Araştırma & Politika Merkezi

ii. Uluslararası nükleer güvenlik rejimiyle ilgili küresel diplomatik çabalara katkı yapmak üzere Dışişleri Bakanlığı bünyesinde “münhasır” yetki ile görevlen dirilecek, yeterli ve kalıcı kadrolara sahip, Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Birimi


I- GİRİŞ

Kesintisiz, düşük maliyetli ve küresel olarak sürdürülebilir enerji arzının güvence altına alınması, tüm dünyada ulusal enerji politikalarının merkezinde yer almaktadır. Bu hedef doğrultusunda geliştirilen stratejiler ve politikalar, enerji olgusunun iç içe geçen bileşenleri konusunda birçok kurumda hazırlanan ayrıntılı tahminlerden hareketle formüle edilmektedir. Ancak, enerji sektörünün önemli bir özelliği, tahminleri ve dolayısıyla politika tercihlerini sert dönüşlerle geçersiz kılabilmesi dir. Çoğu enerji yatırımının büyük ölçekli ve uzun ömürlü olması, yanlış kurgulanmış politika tercihlerinin maliyetini artıran, yapısal geri
dönülmezlik etkisi yaratmaktadır. Yeni enerji yatırımlarında geri dönülmezliğin getirdiği maliyet endişesi ise mevcut politikaların devamı yönünde etki yapmakta, dolayısıyla politika değişimlerine direnç oluşturmaktadır.

Enerji sektöründe; erişim, düşük maliyet ve sürdürülebilirlik meselelerinde yaşanan belirsizliklerle baş etmek politika tasarımı açısından, zaman ve ülke sınırlarını aşan genel bir sorundur. Bu Çalışma Grubu raporu, karmaşık küresel enerji denklemindeki belirsizliklerin gerekli kıldığı ve aynı zamanda seçenekleri de sınırlandırdığı enerji politikalarımızı şekillendirmeye yönelik bir girişimdir.

Belirsizlik, enerji sorununun neredeyse her vechesine nüfuz etmiştir. Arz tarafında, jeolojik tesadüfler ve teknoloji, öngörülemeyen kaynak büyüme süreçlerini tetikleyebilmektedir.

Kaya gazı ve petrolü üretimi, derin su sondajlarında giderek artan
teknik yetenek, hatta Kutup kaynaklarına erişim imkânlarının gelişmesi, erişilebilecek fosil yakıt alanının ABD’den Batı Afrika’ya, Brezilya’dan Kuzey Kutup Bölgesi’ne kadar genişlemesini mümkün kılmaktadır.

Teknolojideki atılımlar ve tesadüfler kaynak tabanını genişletirken, öngörüle  meyen siyasi ortam ve politikalar, fosil yakıtların çıkarımında zorluklara ve ertelemelere neden olabilmektedir Karasularının sınırları ve Münhasır Ekonomik Bölgeler ile ilgili uluslararası anlaşmazlıklar, etnik çatışmalar, uluslarötesi petrol
ve gaz taşımacılığını engelleyen uluslararası siyasi mücadeleler, ambargolar ve uluslararası oligopoller; kullanılabilir kaynaklara erişimi yıllarca, hatta onyıllarca geciktirebilmektedir. Benzer şekilde, fosil yakıtların çevre üzerindeki olumsuz etkileri konusundaki küresel farkındalık, politikaları şekillendirmekte;
kömür ve petrol kumu gibi kirletici yakıtların çıkarılmasının sınırlanmasına, ertelenmesine, hatta yasaklanmasına ya da dünyanın bazı yerlerinde derin deniz sondajlarının engellenmesine neden olabilmektedir.

Ekonomik dalgalanmalar, siyasi ve teknik belirsizliğin enerji arzı üzerindeki olumsuz etkisini daha da ağırlaştırmaktadır. Enerji yatırımlarının geri dönüş süreleri genellikle uzun olduğundan, arz düzeyi, fiyat değişim işaretlerine ciddi gecikmeyle karşılık verebilmekte, bu da yapısal fiyat istikrarsızlığına neden olmaktadır.

Doğal afetlerin, savaşların, terör faaliyetlerinin ya da korsanlığın neden olduğu aksamalar, arz üzerinde önemli olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Fosil yakıtlar coğrafi olarak belirli yerlerde yoğunlaşma eğilimi göstermekte ve dar deniz geçitleri küresel enerji arz sistemi için önemli risk unsuru oluşturmaktadır. Petrol
ve doğalgaz boru hatları ile ulusal altyapı tesisleri, enerji arzı üzerinde doğrudan etkisi olan yapısal kırılganlık unsurlarıdır.

Yeni enerji teknolojilerini ve bu teknolojilerin uygulamalarını destekleyen politikaların ortaya çıkışı küresel enerji arz sistemine özgü ve gittikçe güçlenen bir boyuta işaret etmektedir. Dünyanın dört bir köşesindeki araştırma laboratuvarları, yenilikçi küçük ölçekli enerji girişimleri, büyük şirketler ve politika yapıcılar, etkisi ve özellikle de zamanlaması bakımından öngörülmesi güç
olan, potansiyel olarak çığır açabilecek teknoloji senaryolarının parçalarıdır.

Talep tarafında ise, enerji güvenliğinin ve/veya çevresel kaygıların harekete geçirdiği teknolojik atılımlar ekonomilerin enerji yoğunluğunu değiştirebil mektedir. Toplumların değişen alışkanlıkları ve kültürü bile, enerji talebinde belirsizliğe katkıda bulunmaktadır. Yerel çevre kirliliği ya da küresel ısınma
konusundaki toplumsal farkındalık ve kaygılar, enerji tüketim kalıplarını değiştirmekte ve talebi azaltabilmektedir. Enerji kullanımı konusunda artan toplumsal duyarlılığın küresel bir norm haline gelip gelmeyeceğini ve bunun hangi hızla gerçekleşeceğini öngörmek güçtür.

Siyaset, politikalar, ekonomi, yatırım döngüleri, teknoloji, çevresel kaygılar ve kültür gibi unsurların hepsi küresel enerji olgusuna egemen olan belirsizlikte rol oynamaktadır.

Bu koşullar karşısında duraksayan politika yapıcılar, mümkün olan yerlerde belirsizliği azaltmaya ve bu geniş alanda öngörülemeyen değişimlere karşı koyabilecek ya da bunlardan fayda sağlayabilecek esnek yapılar oluşturmaya çalışmaktadırlar.

a) Temel Belirsizlikler ve Kırılmalar

Aşağıdaki tartışma, bu raporun amaçları doğrultusunda enerji sektöründeki belirsizliğin altında yatan, birbiriyle ilintili olsa da farklı etkenlerin en önemlilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Analiz, aynı zamanda farklı temel belirsizlikler etrafında şekillenmiş, üç geniş enerji alanı çevresinde kurgulanmıştır:

- Fosil yakıt piyasaları,
- Yeni enerji teknoloji üretimi ve kullanımı (yenilenebilir enerji, verimlilik ve temiz fosil yakıt teknolojileri dahil olmak üzere),
- Melez (hibrid) yakıt/teknoloji meselesi olarak nükleer enerji.

Raporda yaklaşım olarak, bu alanların her birindeki sayısız belirsizliğin dökümünü yapmak yerine, her alanda enerji politikalarını nitelik olarak değiştirebilecek temel yapısal kırılmalar tespit edilmiş ve bu değişimlerin üstesinden gelmeyi sağlayacak mekanizmalar önerilmiştir. Diğer belirsizlikler ise kırılmalara odaklı bu çerçeve içinde ele alınmaktadır:

i. Fosil yakıt piyasaları ve “piyasa dinamiklerinde yapısal kırılma”

   Fosil yakıtların en azından kısa ve orta vadede enerji tüketimine egemen olmaya devam etmesi beklenmektedir. Fosil yakıtlara erişim güvenliği ve fiyatların seyri, bu süre boyunca, pek çok ülkede ulusal enerji politikalarının temel meselesi olmaya devam edecektir.

Fosil yakıtların arz güvenliğini ve fiyat dinamiklerini etkileyen çok sayıda jeopolitik, ekonomik ve teknik unsur bulunmaktadır.

Bu unsurların yarattığı etkinin niteliği ve boyutları, ticareti yapılan metanın piyasa yapısıyla yakından alakalıdır.
    Entegre küresel piyasalardaki arz güvenliği ve fiyat dinamikleri, bölünmüş piyasaların kinden farklıdır. Bölünmüş piyasalarda genellikle, ülkeler arasında karşılıklı yüksek bağımlılık düzeyi, uzun vadeli fiyatlandırma taahhütleri ve ticareti sınırlandırıcı, geriye dönüşü zor ulaşım altyapıları görülmektedir. Entegre olmuş küresel piyasaların ayırt edici özellikleri ise, spot piyasa fiyatlandırması
ve ulaşım sistemlerinin esnekliği ile arz çeşitliliğidir. Bu nedenle, ulusal enerji stratejileri açısından, bölünmüş ve küresel anlamda entegre olmuş enerji piyasalarındaki dinamikler temel farklılıklar göstermektedir.

   Geleneksel olarak, petrol ticareti entegre küresel piyasalarda yapılırken, doğal gaz piyasası bölünmüştür. Kömür piyasaları küresel olmakla beraber yüksek nakliye maliyetleri bölgesel ticareti öne çıkarmaktadır.

   Enerji alanındaki çeşitli dinamiklerin etkileşimi, zaman içerisinde, ticareti yapılan metanın piyasa yapısını belirlemektedir. Sonuçta oluşan piyasa yapısı ise, ulusal enerji politikalarını etkileyen siyaset, ekonomi, güvenlik ve iş dinamiklerinin çerçevesini biçimlendirmektedir.

Bu rapor, bir yandan bilhassa doğalgaz piyasalarında küresel entegrasyon yönünde giderek artan değişim olasılıklarını ele alırken, diğer yandan da daha zayıf bir olasılık taşıyan, petrol piyasalarının kısmi olarak bölünmesi yönündeki değişim senaryosunu değerlendirmektedir.

Piyasa yapılarındaki bu gibi dönüşümlerin, ulusal enerji politikalarının planlanması üzerinde geniş yansımaları olacaktır.

ii. Yeni Enerji Teknolojileri ve “zamanlama belirsizliği”

    Yükselen fosil yakıt fiyatları, dünya genelindeki ulusal güvenlik ve küresel iklim değişikliği kaygıları, yeni enerji teknolojileri (yenilenebilir enerji, verimlilik ve yeni nihai kullanım teknolojileri, Karbon Tutma ve Depolama (CCS)) lehinde uzun vadede kaçınılmaz ve geniş kapsamlı bir değişime işaret etmektedir. Ancak, bu eğilimi belirleyen teknolojik atılımların ve maliyet düşüşlerinin hızını öngörmek güçtür. Ulusal politikalar, karbonun fiyatlandırılması, teknik ilerlemeler, fosil yakıt fiyatlarındaki ani yükselmeler, iklimle bağlantılı felaketler, yeni teknolojilerin büyük ölçekli pazarlarda kullanımı gibi etkenlerin tamamı,
söz konusu teknolojilerin benimsenme hızını etkileyecektir. Küresel olarak, bu kaçınılmaz değişimin zamanlaması, rapor çerçevesindeki ikinci belirsizlik ve yapısal kırılma unsurunu (“zamanlama belirsizliği”) oluşturmaktadır.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 2

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 2




EŞ-BAŞKANLAR’IN TEŞEKKÜR NOTU

Global İlişkiler Forumu (GİF) altında enerji alanında bir çalışma grubunun oluşturulması, özellikle de gelecek seneler için çalışma yöntemlerinin amaçlarını, uygunluğunu ve sınırlarını sınadığımız kuruluş döneminde çok önemli bir adım oldu. Böylesi bir girişim hepimiz için hayal gücü, yaratıcılık ve zaman taahhüdünü gerekli kıldı. Geriye dönüp bakınca, bu çalışma grubunun, GİF’in küresel gündemin şekillenmesinde sorumluluk alan itibarlı bir kurum olarak konumlandırılmasında çok akılcı ve zamanında gerçekleştirilmiş bir girişim olduğunu görüyoruz.

Bu çalışma grubunun Eş-Başkanları olarak, farklı uzmanlık alanlarına ve deneyimlere sahip Çalışma Grubu üyelerine derin minnetlerimizi sunarız. Üyeler bu çalışmaya kendi bireysel kimlikleriyle katıldılar; dolayısıyla bu raporda aktarılan görüş ve düşünceler, üyelerimizin görev aldıkları kurumların duruşunu temsil etmiyor. Bu rapor, üyelerimizin zengin entelektüel katkısı ve değerli zamanları sayesinde mümkün oldu. Üyelerimiz, hem bir yıl boyunca düzenlediği miz toplantılarda hem de yazım sürecinde son derece önemli ve somut katkılarda bulundular. Burada, özellikle, bu sürecin her aşamasında ayırdığı değerli zamanı, paha biçilmez sezgisi ve diplomatik duyarlılığı ile Sayın Büyükelçi Sönmez Köksal’a minnetlerimizi sunarız. Sayın Büyük elçimizin fevkalade
yönlendirmesi, bütüne hakimiyeti ve yapıcı önerileri bu raporun son halinin oluşturulmasında çok destekleyici oldu.

   Hepsinden önemlisi, bu raporun tasarlanmasında ve yazılmasında olağanüstü liderlik ve sorumluluk üstlenen GİF Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sayın Memduh Karakullukçu’ya en içten teşekkür ve şükranlarımızı sunarız. Sayın Karakullukçu’nun bu çalışmaya verdiği önem, enerjisi ve azmi, sürecin şekillenmesinde ve nihayetinde uzlaşıya varmamızda önemli rol oynadı ve bu raporu gerçeğe dönüştürdü.

Bu çalışma grubunun amacı, kesin sonuçlar üretmek yerine farklı perspektifleri birlikte barındıracak, bu perspektifler arasındaki çelişkilerden bizi çözüm alternatiflerine götürecek düşünsel yapıyı kurmaya çalışmaktı. Sonuçta ortaya çıkan rapor da okuyucuya belirli sonuçları dikte etmek yerine, ona konuyu çeşitli açılardan düşünme ve irdeleme olanağı verecekti. Böylece, rapor, okuyan ve düşünen her bireyin zihninde zaman içinde gelişimini sürdürebilecekti.

    Bu çok karmaşık ve zor başarılacak sentez sürecini, Memduh Karakullukçu ’ nun bütünü kavrayan ve ilişkili konular yanında ilişkisiz gibi görünen konuları da birbiri içerisine dağılmadan entegre eden yaklaşımı ile önemli ölçüde başardığımız kanısındayız.

Çalışmamızda, aşağıdaki seçkin davetlilerin çok değerli bilgi birikimleri ve deneyimlerinden son derece istifade ettik. Bu süreçte, davetimizi kabul eden ve kendi alanlarındaki bilgi birikimlerini ve öngörülerini bizlerle paylaşan Enerji İşleri Genel Müdürü (E) Budak Dilli’ye; Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı (E) Büyükelçi Hakkı Akil’e; Avrupa Birliği Bakanlığı Genel Sekreter Yardımcısı (E) Dr. Nurşen Numanoğlu’na; OECD Nükleer Enerji Ajansı (NEA) Genel Direktörü Luis Echavarri’ye; İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Karaca’ya, Prof. Dr. Cem Soruşbay’a, Prof. Dr. Mete Şen’e, Prof. Dr. Zerrin Yılmaz’a ve Prof. Dr. Şermin Onaylıgil’e; Türkiye Kömür İşletmesi (TKİ) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Selahattin Anaç’a; Accenture’dan Kausar Qazilbash ve Hakan Irgıt’a; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yenilenebilir Enerji Genel Müdür Yardımcısı Erdal Çalıkoğlu’na ve Zorlu Enerji Yatırımları Genel Müdür Yardımcısı (E) Gökmen Topuz’a gönülden teşekkürlerimizi sunmak isteriz.

Son olarak, Proje Koordinatörümüz Nigar Ağaoğulları’na örnek koordinasyonu ve titizliği için derin teşekkürlerimizi ve sevgilerimizi sunmak isteriz. En genç takım üyemiz Proje Asistanı Ali Serkan Türkmenoğlu bütün süreç boyunca olağanüstü bir performans sergiledi. Yücel Yeşer ise teknik konularda bizi hiçbir zaman yarı yolda bırakmadı ve her daim yardıma hazırdı.

Bu ekip, samimi desteğini bizden hiç esirgemedi ve bu zorlu görevin tamamlanmasının her aşamasında bize yardımcı oldu.

   En başından beri bize sağladıkları olağanüstü destekten dolayı kendilerine teşekkür ederiz.

   Sonuç olarak, süreç boyunca yolculuğumuz oldukça zorlayıcı ama bir o kadar da keyifliydi. Bu önemli çalışmanın ve komisyonun bir
parçası olmaktan onur duyuyoruz.

Fatih Birol & Gülsün Sağlamer
Çalışma Grubu Eş-Başkanları

***

ÇALIŞMA GRUBU RAPORU.,

ÖNSÖZ.,

Enerji insan faaliyetinin her alanına nüfuz etmiştir. Bu nedenle dünyadaki bütün ülkeler yurttaşlarına düşük maliyetli, güvenli, sürdürülebilir enerji erişimi sağlamak için çaba göstermekte ve birbirleriyle rekabet etmektedir.

Enerjinin yaşam için önemi, etki alanının genişliği ve enerjiye bağlı çıkarların çokluğu düşünüldüğünde, karmaşıklığın enerji alanının yerleşik yapısal bir unsuru olması kaçınılmaz görünmektedir. Enerji politikası tasarımı, amaç bütünlüğünü sağlamak için, böylesi bir karmaşıklığın içindeki sayısız aktörün girişimlerini ve çabalarını en verimli şekilde düzene sokmak gibi zorlu bir görevle
karşı karşıyadır.

Çok sayıda farklı aktörün değişen karmaşıklık rüzgârları arasında yollarını bulmalarını sağlama ve onları yönlendirme konusunda en büyük umut kavramsal modellerdir. Çevremizi kuşatan karmaşıklığı kavramak için inandırıcı ve anlaşılır modeller geliştirmeyi başaramadığımız takdirde, bu karmaşıklık içinde yol alma becerimiz temelden tehlikeye düşmüş olacaktır.

Çalışma Grubu raporu, bu zorlu görevin ciddiyetini akılda tutarak, Türkiye’de ve dünyada enerji tartışmasının karmaşıklığının anlaşılmasına, aydınlatılmasına ve ortaya konmasına mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlamıştır.

ÖNE ÇIKAN TESPİTLER.,

     Enerji politikaları, beklenmedik olumsuz değişikliklere karşı koyabilecek ve aynı zamanda, hızla gelişen olumlu değişimlerden faydalanacak şekilde tasarlanmalıdır. Esneklik sağlayacak seçeneklerin planlanması ile uzun ömürlü altyapı ve teknoloji yatırımlarının sebep olabileceği kilitlenmelerin asgari seviyeye indirilmesi temel politika öncelikleri olmalıdır.

    Türkiye ekonomisinin enerji ihtiyacının karşılanması fosil yakıt ithalatına dayanmaktadır. Bu durum, hem ülke bütçesine ağır bir yük getirmekte hem de ekonominin yapısal cari açık sorununu derinleştirmektedir. Yerli üretimin artırılması ve enerji verimliliğinin geliştirilmesi akla ilk gelen politika seçenekleridir.

Ancak zengin kaynaklara sahip bölge ülkeleriyle karşılıklı yarar sağlayacak kalıcı yapılar oluşturulması ve maliyet  avantajı doğrultusunda farklı enerji kaynakları nın ikamesine imkan sağlayacak sistem esnekliğinin kazandırılması da, ülke  ekonomisinin üstündeki yükü yönetmeye yönelik oluşturulacak uzun dönemli stratejinin başlıca unsurları arasında olmalıdır.

    Türk ekonomisinin enerji verimliliği performansı endişe verici değildir. Ancak mevcut durum, enerji verimliliği politikalarının sistemli uygulanmasından ziyade, başta ulaşım sektöründe olmak üzere, verimlilik odaklı olmayan politikaların kesişmesinin ortaya çıkardığı bir sonuç gibi görünmektedir. Hem enerji güvenliği ve maliyet öncelikleri hem de iklim değişikliği konusundaki siyasi sorumluluk, Türkiye’nin enerji verimliliği konusunda daha sistematik politikalar uygulamasını gerektirecektir.

a) Fosil Yakıtlar

    Küreselleşmiş petrol piyasalarında piyasa dinamikleri dışında bölgesel ticaret yönünde oluşabilecek bir değişim, düşük olasılıklı ama yüksek etkili bir yapısal kırılma senaryosudur. Bölünmüş yapıdaki gaz piyasalarında küresel entegrasyon yönünde bir değişim ise, daha yüksek olasılıklı ve yüksek tesirli bir yapısal kırılma ihtimali teşkil etmektedir. Her iki olası yapısal kırılmanın da ulusal enerji politikaları üzerinde önemli sonuçları olacaktır.

    Küreselleşmiş enerji piyasaları, ülkelerin münferiden pazarlık gücünü azaltmaktadır. Söz konusu piyasalar küresel fiyatlandırma mekanizmalarına dayanmakta ve piyasa oyuncularına alan açmaktadır. Öte yandan, enerji piyasalarındaki bölünmüş yapı; karşılıklı siyasi bağımlılıklara, piyasa dışı fiyatlandırmalara ve çoğunlukla devletlerin üstünlüğüne yol açmaktadır.


    Küresel gaz piyasalarının muhtemel entegrasyonu, Rusya Federasyonu ile AB arasındaki karşılıklı bağımlılığın evrimi ile yakından ilintili olacaktır. Bu değişim süreci devam ederken, etkileri büyük bir ihtimalle Türkiye’nin transit ülke rolünde ve Hazar bölgesi kaynaklarına erişiminde gözlenebilecektir.


    Irak, hem entegre hem de bölünmüş enerji piyasaları koşullarında, Türkiye için doğal enerji ortağıdır. Kapsamlı işbirliği, her iki ülkenin değişken enerji piyasalarından fayda sağlamasına imkân verecektir. Geniş bir enerji işbirliği, fosil yakıt arama ve geliştirme çalışmalarını, enerji ticareti ile geçişini ve aynı zamanda altyapı çalışmalarını kapsayabilir.


    LNG arzı sürekli, bol ve güvenilir bir kaynak haline geldiği ölçüde, ulusal gaz arzı güvenliği stratejisinin daha net ve ölçülebilir şekilde planlanması mümkün ve faydalı olacaktır. Doğalgaz arz altyapılarına bağlı risklerin birbirleriyle ilintili
olmaması koşuluyla, Türkiye’nin orta vadeli doğalgaz güvenlik hedefi, en azından n-1 altyapı standardına erişmek olmalıdır.


    Gaz piyasalarının artan entegrasyonu, petrole bağlı geleneksel fiyatlandır manın yanında, daha likit spot doğalgaz fiyatlandırmasına zemin hazırlamak tadır. Türkiye, ulusal gaz satın alma stratejisini planlama ve şekillendirme aşamalarında bu değişimi göz önünde bulundurmalıdır. Bugün yaşanan gaz bolluğu, ağırlıklı olarak petrole dayalı mevcut fiyatlandırma düzeninden gaza bağlı spot fiyatlandırma yönündeki değişime neden olmaktadır. 

Bu geçiş, mevcut sözleşmelerin yeniden müzakere edilmesiyle ya da yeni satın alma anlaşmalarında kısmen gaz endeksli fiyatlandırmanın tercih edilmesiyle
sağlanabilir.


    Gaz piyasasında süregelen entegrasyonun ulusal enerji maliyet etkisini dikkate almayı gerektiren yeni durum, sadece mevcut düşük spot fiyattan faydalanmaya odaklı olmamalıdır. Amaç, Türkiye’nin gaz satın alma stratejisini, küresel gaz fiyatlandırma mekanizmasındaki muhtemel köklü değişime hazırlamaktır. Bu hazırlık, sözleşme tasarımından finansal risk yönetimi
operasyonlarına kadar bir dizi unsuru kapsayacaktır.


    Artan LNG ticareti, Türkiye’nin çevresindeki kaynaklara dönük talebin boru hatları ile ulaşılabilecek Avrupa ülkelerinin ötesine geçmesini sağlayacak ve Türkiye için yeni imkanlar yaratacaktır. Aynı zamanda, mevcut gaz bolluğu, dünyadaki talebin karşılanmasında pazarlık dengesini kademeli olarak tedarikçi ülkelerden özel sektör oyuncularına kaydırabilir. 

Bu gelişmelerin yapısal ve kalıcı olması durumunda, Türkiye’nin küresel gaz ticaretinde daha merkezi bir role sahip olma potansiyeli daha da güçlenecektir. Bu ihtimaller, ticari ve stratejik öncelikler doğrultusunda değerlendirilmelidir.
    
    Türkiye’nin linyit kaynaklarına sahip olması, enerji güvenliği kaygısı nedeniyle doğalgaz karşısında kömür tüketiminin artırılmasına yönelik siyasi bir eğilim ortaya çıkarmaktadır. Ancak, daha yüksek miktarlarda sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ticareti ve doğalgaz piyasalarının entegrasyonu, doğalgazın arz riskini azaltmaktadır. Aynı zamanda, önümüzdeki 20-30 yıl içinde, küresel ölçekte bir karbon fiyatlandırma rejiminin ortaya çıkma ihtimali kömür için dezavantaj oluşturabilir. Kömürden yana herhangi bir politika tercihinin, bu kritik değişim unsurlarını hesaba katacak şekilde gözden geçirilmesi gerekmektedir.

   Ulusal petrol ve doğalgaz arz stratejilerinin gerçekçi şekilde uygulanabilmesi için, daha güçlendirilmiş bir yürütme yeteneğinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Ulusal strateji ile yürütme yeteneğini karşılıklı olarak güçlendirecek mekanizma ların tesisi, kamu sektörü ile özel sektör arasında sıkı koordinasyon gerektir mektedir. Çalışma Grubu, ilk adım olarak, Türkiye’nin enerji stratejisinin temel iki alanında yol haritalarını çizmek üzere iki geçici ve şeffaf kamu-özel sektör işbirliği komitesinin oluşturulmasını önermektedir:

i. Türkiye-Irak/Bölgesel Enerji İşbirliği Komitesi
ii. Doğalgaz Ticaretinde Türkiye’nin Rolüne Dair Komite

Bu komiteler, uzun vadede Türkiye’nin enerji stratejilerini destekleyecek, kamu ve özel sektör arasında daha yakın koordinasyon ve işbirliğine dayalı kurumsal yapıların oluşturulmasını hedeflemelidir.

b) Yeni Enerji Teknolojileri (YET)

   Enerji stratejisi ve planlaması, siyasi ve ekonomik değerlendirmelerin yanında, giderek teknoloji politikalarını da içermektedir.

   “Yeni enerji teknolojileri üretme ve ihraç etme kapasitesi” ve “mevcut teknolojileri özümseme kapasitesi” enerji teknolojileri politikasının iki ayrı bileşenidir.


    Türkiye’nin enerji teknolojileri politikası ile ilgili tartışmalar ve ilgili kurumlar, bu iki hedefi birbirinden net şekilde ayıracak biçimde yapılandırılmalıdır. Hedeflerin belirlenmesinde entelektüel ve kurumsal disiplin, enerji teknolojileri politikasının verimliliği ve etkisi açısından kritik önem taşımaktadır.

   YET’in üretim ve özümsenme sürecinde; belirsizlik, uzun süreçler, beklen meyen maliyetler, ölçek ekonomisi, hatta mevcut enerji şirketlerin den gelecek siyasi direnç gibi unsurlar söz konusudur. Kamu sektörünün katılımı, rehberliği ve politika desteği olmadan, bu yapısal engellerin çoğunun üstesinden gelmek mümkün değildir. Kamunun YET’in geliştirilmesinde öncü rol üstlenmesi
gerekmektedir.

   Dünyada YET yatırımlarındaki artış halen arzulanan düzeylerin çok altında olmakla birlikte, iklim krizi riski ve dünyada karbon fiyatlandırma politikalarına yönelik beklentiler YET’in, öngörülemeyen bir noktada mutlaka dik bir büyüme eğrisi göstereceğini düşündürmektedir. Yüksek büyüme potansiyeli taşıyan bu sanayi hızla yükselişe geçene kadar, Türkiye’nin, ülkede YET imalat ve bilgi sektörlerini kurmaya dönük kararlı bir strateji yürütmesi koşuluyla, bu süreçten yararlanmak üzere kendini konumlandırması için hâlâ zamanı bulunmaktadır.

   YET yatırımlarının uzun vadeli niteliği göz önünde tutulduğunda, özel sektör oyuncularının olabildiğince öngörülebilirliğe ihtiyacı vardır. Politika yapıcılar, dinamik politika oluşturma süreçlerini olabildiğince tutarlı ve öngörülebilir kılmak için gayret sarf etmelidirler.

Politika oluşturma süreci, dinamik karar alma prosedürünü açık şekilde ortaya koymalı, kararlarına rehberlik edecek verileri üretmeli ve paylaşmalı, yatırımcıları uzun vadeli altyapı stratejileri konusunda bilgilendirmelidir.

   Türkiye’de YET sektörünün geliştirilmesi, bir teknoloji ve sanayi politikası konusudur ve bu bağlamda ele alınmalıdır. Teknoloji ve sanayi politikası her şeyden önce sistem sorunudur. Politika çerçevesi, YET alanındaki ulusal teknoloji üretimi ile ticaret yapılarına ve sistemlerine odaklanmalıdır.

Türk YET sanayii nin doğma aşamasında olduğu düşünülürse, herhangi bir ulusal YET üretme stratejisinin, sınır ötesi işbirliğini kolaylaştıracak ve teşvik edecek tutarlı mekanizmaları kapsaması gerekmektedir.

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 1

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 1


Memduh Karakullukçu, 
Sönmez Köksal, 
Enerji Çalışma Grubu, 
Sönmez Köksal, 
Salim Dervişoğlu, 

Çalışma Grubu Raporu, 


Global İlişkiler Forumu (GİF), üyelerini ve tüm ilgili bireyleri, uluslararası ve global ilişkilere dayalı konuları sorgulayıp, tartışabilecekleri bir platformda buluşturmayı amaçlayan, bağımsız bir dernektir. GİF, farklı düşüncelerin uyum içinde varolduğu ve yaratıcı bir şekilde harmanlandığı bir kültürü destekleyip, daha da ileri götürmeyi hedeflemektedir. GİF’in tüm faaliyetlerinde sınırsız merak, analitik sorgulama, rasyonel tartışma, yapıcı üslup ve nesnel sentez esastır. GİF, barış, refah ve ilerlemeye giden yolun, herkese açık, kolay erişilebilir ve adil olması gerektiği anlayışını benimser ve destekler. Çalışma Grupları, Yuvarlak Masa toplantıları, üst düzey misafir konuşmacıların katıldığı toplantılar, uluslararası temaslar ve gençlere yönelik seminer programları mevcut faaliyetler arasındadır. GİF, ayrıca, dünya ve Türk dış politikasına dair güncel konularla ilgili değerlendirmeleri www.gif.org.tr adresinde yayımlayarak tartışmalara katkıda bulunmaktadır. 

GLOBAL İLİŞKİLER FORUMU = GİF

21. YÜZYILDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ STRATEJİSİ: 

BELİRSİZLİKLER, YAPISAL KIRILMALAR VE BAZI ÖNERİLER 
ÇALIŞMA GRUBU ÜYELERİ 2013

Fatih Birol 
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Baş Ekonomisti 

Salim Dervişoğlu, 
Oramiral (E); Deniz Kuvvetleri Komutanı (E) 

Ayşe Canan Ediboğlu 
Ekonomist; Shell Türkiye Genel Müdürü (E) 

Memduh Karakullukçu 
GİF Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı 

Sönmez Köksal, 
Büyükelçi (E); MİT Müsteşarı (E) 

C. Tanıl Küçük 
İSO Yönetim Kurulu Başkanı (E) 

Erol Memioğlu 
Koç Holding Enerji Grubu Başkanı 

Muhsin Mengütürk 
Doğuş Holding Yönetim Kurulu Üyesi 

İlhan Or 
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Profesörü 

Ayşe Yasemin Örücü 
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Çevre ve İklim Değişikliği Uzmanı 

Gülsün Sağlamer 
İTÜ Mimarlık Profesörü; İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü (E) 

Mustafa Tırıs 
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Enerji Enstitüsü Müdürü (E); T-Dinamik Enerji Şirketi Genel Müdürü 

Volkan Vural 
Büyükelçi (E); Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Danışmanı 

Nigar Ağaoğulları 
GİF Politika Çalışmaları Direktörü 


Çalışma Grubu Raporu 2013 

ISBN: 978-605-62546-3-5 
GLOBAL İLİŞKİLER FORUMU
Yapı Kredi Plaza D Blok Levent 34330 
İstanbul - TÜRKİYE
T: +90 212 339 71 51 
F: +90 212 339 61 04
www.gif.org.tr

Global İlişkiler Forumu (GİF), üyelerini ve tüm ilgili bireyleri, uluslararası ve global ilişkilere dayalı konuları sorgulayıp, tartışabilecekleri bir platformda buluşturmayı amaçlayan, bağımsız bir dernektir.

GİF, uluslararası platformlarda Türkiye’yi temsil etmiş ve saygınlık kazanmış siyasetçi, büyükelçi, akademisyen, silahlı kuvvetler mensubu, sanatçı, hukuk insanı, basın mensubu, iş adamı, iş kadını ve bürokratlardan oluşan 40 kişilik bir grup tarafından kurulmuştur. GİF resmi olarak 11 Mayıs 2009 tarihinde tüzel kişilik kazanmış, 9 Kasım 2009 tarihinde ilk Genel Kurulu’nu gerçekleştirmiştir.

GİF, farklı düşüncelerin uyum içinde varolduğu ve yaratıcı bir şekilde harmanlandığı bir kültürü destekleyip, daha da ileri götürmeyi hedeflemektedir. GİF’in tüm faaliyetlerinde sınırsız merak, analitik sorgulama, rasyonel tartışma,
yapıcı üslup ve nesnel sentez esastır. GİF, barış, refah ve ilerlemeye giden yolun, herkese açık, kolay erişilebilir ve adil olması gerektiği anlayışını benimser ve destekler.

Çalışma Grupları, Yuvarlak Masa toplantıları, üst düzey misafir konuşmacıların katıldığı toplantılar, uluslararası temaslar ve gençlere yönelik seminer programları mevcut faaliyetler arasındadır. GİF, ayrıca, dünya ve Türk
dış politikasına dair güncel konularla ilgili bağımsız değerlendirmeleri www.gif.org.tr adresinde yayımlayarak tartışmalara katkıda bulunmaktadır.

İş bu Raporun üzerindeki mali haklar, yayın hakları, inceleme, yayma, çoğaltma hakları Global İlişkiler Forumu’na aittir. Her hakkı saklıdır. Hiçbir bölümü ve / veya paragrafı kısmen ve/ veya tamamen ya da özet halinde, fotokopi,
faksimile, elektronik posta veya başka herhangi bir araçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, basılamaz. Normal ölçüyü aşan iktisaplar yapılamaz. Normal ve kanuni iktisaplarda kaynak olarak gösterilmesi zorunludur.

ISBN: 978-605-62546-3-5

Tasarım : Arteast Works / www.arteastworks.com
Baskı : Mega Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.
Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3/1 Baha İş Merkezi A Blok Kat: 2
34310 Haramidere / İstanbul
Tel: 0212 412 17 00
www.mega.com.tr
Baskı Sertifikası No: 12026


İÇİNDEKİLER

GİF BAŞKANI’NIN NOTU xiii

EŞ-BAŞKANLAR’IN TEŞEKKÜR NOTU xxi

ÇALIŞMA GRUBU RAPORU ÖN SÖZ.............     3

ÖNE ÇIKAN TESPİTLER ....5

a) Fosil Yakıtlar .......5
b) Yeni Enerji Teknolojileri (YET) .........8
c) Nükleer Enerji ..........10

I- GİRİŞ .......13

a) Temel Belirsizlikler ve Kırılmalar ..............................................15
i)  Fosil yakıt piyasaları ve “piyasa dinamiklerinde yapısal kırılma” ....16
ii) Yeni enerji teknolojileri ve “zamanlama belirsizliği” .....................17
iii) Nükleer enerjide “emniyet ve küresel güvenlik kırılması” ..............17
b) Türkiye’nin Küresel Belirsizliklerin Şekillenmesinde Bir Rolü Var mıdır?..18
c) Temel Belirsizlikler Politika Tasarımında Neden Önem Taşımaktadır? ....20

II- TÜRKİYE’NİN ENERJİ TABLOSU: KARŞILIKLI BAĞIMLILIKLAR VE AVANTAJLAR ...23

a) Fosil Yakıtlar ..........24

i)Türkiye’nin fosil yakıtlara bağımlılığının boyutları nedir? ................24
ii)Türkiye fosil yakıtlarda önemli bir küresel oyuncu mudur? .............29
iii)Türkiye önemli bir enerji transit ülkesi midir? .............................31
b) Yeni Enerji Teknolojileri ..........................................................37
i)Türkiye enerji verimli bir ekonomiye sahip midir? ..........................37
ii)Türkiye ekonomisi CO2 salınımları bakımından verimli midir? .........40
iii)Türkiye önemli yeni enerji teknolojisi varlıklarına sahip midir? .......42

c) Nükleer Enerji ........................................................................44

III- FOSİL YAKIT PİYASALARI VE “PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA” ..47

a) Fosil Yakıtlarda Genel Resim .....................................................................47
b) Petrol ve Gaz Piyasalarındaki Olası Yapısal Kırılmalar ....................................54

i) Küresel petrol ve gaz piyasalarının evrimini neler belirleyecektir? .....................56
ii) Küresel fosil yakıt piyasası yapısındaki bir dönüşüm neden önemli olacaktır? .....59

1. Enerji güvenliği üzerindeki olası etkiler .........................................................60
2. Fiyatlandırma üzerindeki olası etkiler ............................................................61
3. Ticaret ve yatırım yapıları üzerindeki olası etkiler ...........................................62

iii) Türkiye’nin enerji politikası ve küresel enerji piyasasının yapısı .......64

1. Enerji güvenliği üzerindeki olası etkiler .........................................65

1.1. Doğalgaz arz güvenliği ............................................................65
1.2. Petrol arz güvenliği ................................................................70
2. Fiyatlandırma üzerindeki olası etkiler ...........................................75
2.1. Doğalgaz ..............................................................................75
2.2. Petrol ...................................................................................77

3. Enerji yatırımları ve “transit ülke” stratejisi üzerindeki olasıetkiler ....79

iv) Fosil yakıt stratejilerinin yürütülmesinde kurumsal boşluklar ve öneriler ........82

IV- YENİ ENERJİ TEKNOLOJİLERİ (YET) VE “ZAMANLAMA BELİRSİZLİĞİ” ...........87

a) Türkiye’nin YET Politikası için Çerçeve: Dünya YET’e Hangi Hızla Yatırım Yapmaktadır? 92
b) YET’i Özümseme Politikaları .......................................................95
c) YET Üretim Politikaları .............................................................100

i) YET’te ulusal etkinliğin sağlanması .............................................102
ii) YET’te sınırötesi işbirliğinin sağlanması ......................................104

1. Erken aşamalardaki YET’te işbirliği .............................................105
2. Ekonomik nitelik kazanmış teknolojilerde sınırötesi işbirliği ............105

d) YET’in Özümsenmesinde ve Üretiminde Kurumsal Boşluklar ...........108

V- NÜKLEER ENERJİDE “EMNİYET VE KÜRESEL GÜVENLİK KIRILMASI”...113

a) Nükleer Enerji Ulusal Enerji Maliyetlerini Düşürür mü? ................... 116
b) Nükleer Enerji Arz Güvenliğine Hizmet Eder mi?  ............................118
c) Nükleer Enerji Türkiye’nin Karbon Yoğunluğu Profilini İyileştirir mi?.. 119
d) Nükleer Enerji Türkiye’nin Teknoloji ve İnsan Sermayesi Kapasitesini Güçlendirir mi? ..........120
e) Türkiye’nin Bir Emniyet ve NSYÖ (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi) Stratejisine İhtiyacı Var mıdır?..120

SONUÇ ......................125

KAYNAKÇA .................127

Tablolar

1 Fosil Yakıt Bağımlılığı - 2010 itibarıyla 25
2 Fosil Yakıt Bağımlılığı 2020 - Tahmini 27
3 Küresel Fosil Yakıtlarda Türkiye’nin Rolü 29
4 Doğalgazda Türkiye’nin Karşılıklı Ticari Bağımlılıkları 30
5 Enerji ve Karbon Yoğunluğu - Türkiye’nin Nispi Konumu 38

Şekiller

1 Otomobil Sayısı (1000 Kişiye Düşen) 25
2 Toplam Birincil Enerji Arzı, 1973-2008 28
3 IEA Üyesi Ülkelerde Düşük Karbonlu Enerji Alanında AR-GE Harcamaları 43
4 Temel Bilimler-Uygulamalı Enerji Araştırmaları Bağlantısı 104
5 Yapımına Başlanan Nükleer Santral Sayısı, 1950-2010 114

Kutular

1 Boğazlar 36
2 Enerji Ortağı Olarak Irak 73


***

GİF BAŞKANI’NIN NOTU.,

Enerji politikası, birbirinden farklı ama iç içe geçmiş politika süreçlerinden oluşan karmaşık bir yapı. Enerji politikaları hakkında düşünmenin zorluğu, bu çok sayıdaki politika unsurunu ve aralarındaki kilit bağlantıları ayrıştırmakta ve önceliklendirmekte yatıyor.

Enerjiyle ilgili çeşitli meseleleri ele alan bütüncül bir çerçevenin olmaması durumunda, bu birbirinden farklı politika süreçlerinden bazıları, mevcut tartışmalarda orantısız bir önem kazanabiliyor.

Benzer şekilde, iyi düşünülmüş kavramsal bir çerçeve olmadan, enerji dinamiklerini etkileyebilecek gelişmelerin politikalar üzerindeki nispi önemini saptamak neredeyse imkansız hale geliyor.

     GİF Enerji Çalışma Grubu raporu, bu alanda siyasi, ekonomik, teknik, güvenlik, çevre trendleri ve yapısal kırılmalar karşısında ortaya çıkan stratejik seçenekleri değerlendirme ve önceliklendirmeye olanak tanıyacak, tutarlı bir çerçeve oluşturma girişimi. Bu zor düşünsel sürecin tamamlanması, konuyla ilgili tecrübe ve uzmanlık sahibi çok değerli bir grubun bir araya gelmesi ve çabası ile mümkün oldu.

     Kavramsal çerçeve her ne kadar raporda ağırlıklı olarak Türkiye’nin enerji politikasını değerlendirmekte kullanıldıysa da, analizin genel özelliklerinin, Türkiye’nin ötesinde de enerji politikası tartışmalarına katkıda bulunacağını umuyoruz.
Rapor, konuyu birbirinden farklı politika dinamiklerine göre gruplandırılmış üç ayrı alana ayrıştırıyor: fosil yakıtlara erişim, enerji arz ve talebinde yeni teknolojilerin kullanımı ve nükleer enerji yönetimi. Enerji politikalarının tümü için geçerli genel hedefler olan arz güvenliği, maliyet ve sürdürülebilirlik bu üç alan bağlamında ele alınıyor.

     Raporda pek çok ilginç öngörü ve gözlem mevcut, ancak ben burada analizden çıkardığım, sistemik anlamda küresel önemi olan dört temayı vurgulamak istiyorum.

İlk tespit kavramsal bir gözlemi yansıtıyor. Enerji meseleleri ile uğraşırken karşılaşılan yaygın belirsizliğin geleneksel çaresi, enerji kaynaklarının, tedarikçilerin ve altyapıların çeşitlendirilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Rapor ise, enerji alanında basit bir çeşitlendirmeyle giderilemeyecek niteliksel kırılmaların ve değişimlerin ne denli yaygın olduğunu vurguluyor.

     Yapısal büyük değişimlerde çeşitlendirme yetersiz kalabildiği için enerji politikalarını düşünürken sistem boyutunda esnek yapılar ve gerektiğinde kullanılabilecek opsiyonları da planlamak önem arz ediyor. Talep veya arz yapısındaki ani değişimlere hazırlıklı olmak için ekonomi bütününde yakıtlar arası ikame imkanı, esnekliği sağlayacak şekilde planlanmış ihtiyaç fazlası üretim ve
dağıtım kapasitesi ve yeni teknolojilerin hızla ölçeklendirilmesi ne yönelik yapıların düşünülmesi stratejik planlamanın vazgeçilmez unsurları olarak öne çıkıyor. Çeşitlendirmenin ötesine geçen bu yapısal öneri, enerji alanında ani değişimlerle karşılaşıldığında, bir ülkenin enerji arzı/talep profilinde hızlı manevra yapabilme yeteneğini güçlendirmesini hedef alıyor.
      Raporun vurguladığı ikinci önemli unsur, küresel petrol ve gazticaretinde “piyasa yapısı”nın stratejik planları etkileyecek temel değişken olarak düşünülmesi gerektiği. Raporda, enerji ithal edenülkelerin ulusal arz güvenliği açısından bakıldığında, ulaşım yolları güvenliğinin sağlanması şartıyla, küresel ölçekte entegre olmuşyakıt piyasalarının yüksek arz güvenliği getirdiği tespiti yapılıyor.

Bölünmüş yapıda ve bölgesel işleyen piyasaların ise enerji ithaleden ülkelerin ticaret, ulusal ekonomi ve güvenlik hesaplarını zorlayacak karşılıklı bağımlılıklar yarattığı ifade ediliyor. Dahası,bölünmüş enerji piyasalarının tedarikçi ülkelere orantısız pazarlık
gücü sağladığı belirtiliyor.

Ulusal enerji güvenliği stratejilerinde petrol ve gaz “piyasa yapıları”nın öneminin vurgulanması, dünya fosil yakıt piyasalarının yapısı ile fosil yakıt ithal eden ülkelerin ulusal güvenlik refleksleri arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarıyor. Dünya bütününde bakıldığında bölünmüş yapıdaki piyasalar, daha geniş küresel işbirliğini engelleyebilecek ya da en azından sınırlayabilecek savunmacı ulusal güvenlik reflekslerini ve ikili/bölgesel karşılıklı bağımlılıkların ortaya çıkışını tetiklemeye daha yatkın bir dinamik oluşturuyor.

   Bu bağlamda, kaya gazı rezervlerinin büyüyen hacmi ve artan LNG ticareti, küresel gaz piyasalarını entegre etme konusunda dönüştürücü bir fırsat sunuyor ve tüm dünyada önemli bir enerji güvenliği endişesini hafifletme vaadi taşıyor. Dolayısıyla, küresel enerji güvenliğini önemseyen ülkeler açısından, bu eğilimi desteklemenin ve küresel doğalgaz ticaretinin önündeki politika engellerinden kaçınmanın, genel bir stratejik öncelik olması gerekiyor.

   Benzer şekilde, küresel güvenlik perspektifiyle bakıldığında ABD’de ve muhtemelen başka coğrafyalarda bulunacak yeni petrol rezervlerinin, petrol ticaretinin bölğelen mesi ne dair yeni bir tartışma başlatmaması gerekiyor. ABD’nin enerji bağımsızlığı ya da bölgesel olarak kendine yeterlilik söylemi, şimdiden dünyanın başka yerlerinde bölgesel güvenlik tartışmaları doğuruyor ve
savunmacı reflekslere sebebiyet veriyor. Petrol ticaretinin küresel geometrisi, küresel güvenlik düzeninin çok önemli bir güvencesi olduğu için, petrol piyasasının bölgeselleşme tartışmaları bile, enerji ticaretinin çok ötesinde olumsuz sonuçlara yol açma riski taşıyor.

    Raporun analizinden çıkarılabilecek üçüncü temel öneri, dünyanın yüksek karbon salınımı rotasından hızlı bir biçimde kurtarılması konusunda sistem ölçeğinde önem taşıyor. Rapor, düşük ya da sıfır karbon enerji teknolojilerini değerlendirirken ulusal politika çıkarlarının ikiye ayrıldığını belirtiyor. Bu ikilemi biçimlendiren iki farklı bakış açısından biri ülkenin yeni enerji teknolojilerinde esas olarak tüketici olması, diğeriyse ülkenin gelecekte bu teknolojilerin dünyadaki tedarikçilerinden biri olma ümidini taşıması. Bu iki farklı bakış açısı, yeni teknolojilerin ülke çapında kullanımını destekleme konusunda çok farklı politika tercihlerine yol açıyor. “Tüketici ülke” bakışı, bu teknolojilerin kullanımı konusunda daha çekingen davranıyor. Yeni teknolojilerin yüksek kurulum maliyetleri ve bu maliyetlerin ileride sürekli azalacağı beklentisi, bu yatırımları erteleme tercihini ortaya çıkarabiliyor. “Küresel tedarikçi ülke” bakış açısı ise, söz konusu teknolojilerin yerel piyasada yaygın kullanımını ulusal teknoloji ve marka geliştirmek, küresel pazar payı  oluşturmak için bir fırsat olarak görebiliyor. Dolayısıyla yeni enerji teknolojilerine politika desteği sağlamayı tercih ediyor.

    Ulusal düzeyde ortaya çıkan bu politika ikilemi, küresel ölçekte bakıldığında yeni teknolojilerin yaygın kullanımı çabasını zayıflatıyor. Küresel tedarikçi olma ümidi taşımayan ülkeler bu teknolojilerin kullanımını erteliyor. Bunu engellemek ve dünya genelinde yeni teknolojilere yapılan yatırımları ve bunların kullanımını artırmak için, daha fazla sayıda ülkenin, bu yeni teknolojilere yönelik küresel pazarın büyümesinde ekonomik paydaş haline getirilmesi şart görünüyor. Tüm ülkelere bu yeni teknoloji alanlarında ihracat pazar erişimini kolaylaştırmak; zengin ülkelerdeki sübvansiyonların olası olumsuz etkilerini engellemek;
uluslararası araştırmaları ve şirketler arası ortaklıkları desteklemek; fikri mülkiyet rejimlerini ve sınırötesi ortaklıklara imkan tanıyacak finansman mekanizmalarını tasarlamak, bu hedefe hizmet edecek önemli ve gerekli politika girişimleri. Mevcut küresel yüksek karbon rotasından uzaklaşabilmek için, bütün dünyada yeni enerji teknolojileri konusunda daha geniş kaynakları harekete geçirmemiz, daha yüksek talep yaratmamız ve politikalar konusunda ulusal ölçekte ilgi ve ümit uyandırmamız gerekiyor. Bunu başarmak için, yeni teknolojilerden küresel ölçekte beklenen gelirde daha çok ülkenin paydaş olmasını sağlamak zorunlu hale geliyor.

     Son olarak, Çalışma Grubu’nun nükleer enerji değerlendirmesi dengeli bir çerçeve sunuyor. Rapor, nükleer enerji tesislerinin yüksek kurulum maliyetlerine dikkat çekiyor ve dolayısıyla ekonomik fizibilite için çok uzun ömürlü olmaları gerektiğini vurguluyor.

   Nükleer enerji üretiminde veya kullanımında küresel ölçekte oluşacak bir emniyet veya güvenlik kırılması yüzünden nükleer enerji üretiminin durması veya zamanından önce sonlandırılması önemli bir risk oluşturuyor. Bu nedenle ulusal nükleer enerji hesaplarının, uzun vadeli küresel nükleer emniyet ve güvenlik risklerinden bağımsız ele alınması sakıncalı görünüyor. Bu gözleme bağlı olarak raporda, bir ülkenin nükleer enerji politikalarını değerlendirirken küresel risk ortamını mutlaka düşünmesinin ve küresel riski asgari seviyede
tutma çabalarının parçası olarak, entelektüel ve kurumsal kapasite oluşturması nın önemi vurgulanıyor.

Rapor, küresel nükleer enerji endüstrisinde emniyet ve silahlanma risklerini azaltmak için bilgili, kararlı ve sorumluluk sahibi yönetim yaklaşımının, herhangi bir nükleer enerji girişiminin ana unsuru olması gerektiği sonucuna varıyor. Önümüzdeki onyıllarda nükleer enerjinin tüm dünyada daha yaygın hale gelmesi ihtimal dahilinde olduğu için bu öneri küresel ölçekte bir soruna dikkat çekiyor.
Raporun ulusal düzeydeki önerisi, küresel ölçekte genellenebilecek ve genellenmesi gereken makul bir yaklaşım sunuyor.
Enerji gibi karmaşık ve yoğun bir alanda uzun vadede geçerliliğini koruyacak, sağduyulu tespitler yapmak emek isteyen bir süreç.
Klişelerden, alışkanlıklardan ve koşullanmış görüşlerden uzak durabilmek entelektüel kararlılık, sorgulama, sabır ve tartışma gerektiriyor.

Çalışma Grubu’na katılan her bir üyeye, bu zor sürece ayırdıkları zaman, her aşamasında sürece yaptıkları katkı, paylaştıkları tecrübe, bilgi ve hepsinin ötesinde rehberlikleri için müteşekkiriz. Çalışma Grubu’nun Eş-Başkanları olarak Profesör Gülsün Sağlamer  ve Fatih Birol’un zor süreçleri yönetme konusundaki zengin tecrübelerinden yararlanma imkanını bulduk. Eş- Başkanlar, Çalışma Grubu’na  birbirini tamamlayan çok önemli nitelikler getirdiler. Onların süreci sahiplenmeleri ve kararlılığı, bu çalışmanın eksiksiz tamamlanmasında 
belirleyici rol oynadı. Bu uzun ve zorlu süreçte sağladıkları çok değerli katkılar için kendilerine en derin teşekkürlerimizi sunarız.

  Büyükelçi Sönmez Köksal, iki dilde hazırlanan metnin ortaya çıkarılması da dahil olmak üzere bütün süreç boyunca değerli zamanını bizlerle paylaştı. 

Geniş bilgisi, dil ve üslup konusundaki hassasiyeti ve sabrıyla hepimiz için ilham kaynağı oldu. Profesör Muhsin Mengütürk, fikrin doğuşundan sonuçlandırılışına kadar her aşamada bize destek oldu. Entelektüel birikimi ve yapıcı merakı
sayesinde her adımda önümüzde yeni ufuklar açtı.
Bu çalışma, Çalışma Grubu sürecinin her aşamasını büyük bir beceriyle yönlendiren Nigar Ağaoğulları’nın kişisel sahiplenmesi, kararlılığı ve sabrı olmadan tamamlanamazdı. Bu uzun süreç boyunca, GİF’in Türkiye’nin enerji politikası tartışmasına katkıda bulunmasını sağlamak için tüm gücüyle çalıştı. Daha önemlisi, çalışmanın her aşamasında grubun heyecanının sürmesini sağladı.
GİF’in Kıdemli Uzmanı Ali Serkan Türkmenoğlu da oldukça yorucu olan yayına hazırlık sürecinde çok önemli bir rol üstlendi.
Onun özeninden, ayrıntılara gösterdiği dikkatten ve bilginin doğruluğuna gösterdiği titizlikten hepimiz yararlandık. Süreç boyunca son derece içtenlikle sundukları emekleri için her ikisine de teşekkür ediyorum.

Çalışma Grubu raporunun, Türkiye’nin enerji politikası süreçlerine katkıda bulunacağını ve bu süreçleri hızlandıracağını umuyorum.

Buradaki analiz çerçevesinin ve ortaya konan öngörülerin, başka ülkelerde gerçekleştirilen enerji politikaları çalışmaları için de faydalı ve değerli olmasını ümit ediyorum.

Geriye dönüp baktığımda, global enerji alanının bütün boyutlarını ayrıntılı olarak bilmeden, düşünmeden belirlenen ulusal enerji politikalarının sağlıklı olmasını beklemenin gerçekçi olmadığı sonucunu çıkarıyorum. Küresel düzeyde böylesine karmaşık bir soruna ulusal düzeyde kısmi denge çözümleri bulmaya kalkışmak, yetersiz ve muhtemelen yanıltıcı sonuçlara sebebiyet verme riski taşıyor. Tüm ülkelerde, ulusal önceliklerle küresel öncelikleri yan yana koymak ve uzlaştırmak konusunda yaratıcı bir biçimde düşünülmesi gerekiyor. İnsanlık için sürdürüle bilir enerji geleceğini sağlamamız ancak bu çaba ve disiplinle mümkün görünüyor.

    Bu Rapor, Umuyorum ki GİF’in bu çabaya ilk katkısını teşkil edecek ve önümüzdeki yıllarda bunu çok sayıda yeni rapor izleyecektir.

Memduh Karakullukçu
GİF Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***