21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 3
Çalışma Grubu, Türkiye’de YET’in kullanılması ve üretilmesiyle ilgili politikaların oluşturulmasındaki boşlukları doldurma sorumluluğunu üstlenecek üç yeni kurumsal yapının oluşturulmasını önermektedir:
i. YET’in yaygın kullanılmasına dönük yatırımları destekleyecek politikalarda tutarlılık ve süreklilik sağlamak üzere bağımsız analizler gerçekleştirecek, YET Politika Tutarlılığı ve Öngörülebilirlik Merkezi
ii. Türk YET bilgi ve imalat sektörlerinin gelişmesini sağlamakta koordinasyon birimi işlevi görecek, Türkiye YET Sanayiini Geliştirme Komitesi
iii. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde profesyonel çekirdek birim olarak çalışacak, YET ile ilgili sağlam, güvenilir yasa ve düzenleme ler hazırlamada “münhasır” yetkiye sahip, Hukuki Düzenleme Tasarım Birimi
c) Nükleer Enerji
Türkiye’nin nükleer enerji stratejisi; maliyet, enerji güvenliğini artırıcı etkisi, karbon salınımlarında azaltım ve teknoloji transferi gerekçelerine dayandırıl maktadır. Bu gerekçelerin her biri üzerinde halen meşru bir tartışma sürmektedir.
Ancak mevcut tartışma, nükleer enerji üretiminin sürekliliğini engelleyebilecek potansiyel küresel emniyet sorunları ile olası güvenlik krizlerini göz ardı etmektedir. Yaşanabilecek böyle muhtemel bir kriz, haliyle, enerji güvenliği, maliyet ve karbon salınımına ilişkin tüm değerlendirmeleri altüst edecektir.
Nükleer tesislerin işletilmesi ve işletmeden çıkarılması süreçlerinin her ikisinde de emniyet risklerinin azaltılması çok boyutlu bir sorun haline gelmiştir. Yeterli finansman ve uzmanlığa sahip, bağımsız bir gözetmen/düzenleyici kuruluş bu sürecin her aşamasını denetlemelidir.
Türkiye, nükleer enerjiye yatırım stratejisinin ayrılmaz bir parçası olarak, küresel emniyet ve nükleer tehditlerin yayılmasını önleme çabalarına entelektüel ve diplomatik sermaye yatırımı yapmalıdır. Türkiye, uluslararası nükleer
tehditlerin yayılmasının önlenmesi ve emniyet tartışmaları ile ilgili girişimlerde, küresel düzeyde kabul gören, sorumlu bir aktör durumuna gelmelidir.
Çalışma Grubu, Türkiye’de nükleer enerjiyle ilgili politikaların oluşturulmasın daki sistem boşluklarının doldurulmasında sorumluluk üstlenecek iki yeni kurumsal yapının oluşturulmasını önermektedir:
i. Resmi politikaların belirlenmesine destek olacak ve küresel nükleer emniyet ve güvenlik tartışmalarına katkıda bulunacak bağımsız bir politika enstitüsü olarak tasarlanacak, Nükleer Araştırma & Politika Merkezi
ii. Uluslararası nükleer güvenlik rejimiyle ilgili küresel diplomatik çabalara katkı yapmak üzere Dışişleri Bakanlığı bünyesinde “münhasır” yetki ile görevlen dirilecek, yeterli ve kalıcı kadrolara sahip, Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Birimi
I- GİRİŞ
Kesintisiz, düşük maliyetli ve küresel olarak sürdürülebilir enerji arzının güvence altına alınması, tüm dünyada ulusal enerji politikalarının merkezinde yer almaktadır. Bu hedef doğrultusunda geliştirilen stratejiler ve politikalar, enerji olgusunun iç içe geçen bileşenleri konusunda birçok kurumda hazırlanan ayrıntılı tahminlerden hareketle formüle edilmektedir. Ancak, enerji sektörünün önemli bir özelliği, tahminleri ve dolayısıyla politika tercihlerini sert dönüşlerle geçersiz kılabilmesi dir. Çoğu enerji yatırımının büyük ölçekli ve uzun ömürlü olması, yanlış kurgulanmış politika tercihlerinin maliyetini artıran, yapısal geri
dönülmezlik etkisi yaratmaktadır. Yeni enerji yatırımlarında geri dönülmezliğin getirdiği maliyet endişesi ise mevcut politikaların devamı yönünde etki yapmakta, dolayısıyla politika değişimlerine direnç oluşturmaktadır.
Enerji sektöründe; erişim, düşük maliyet ve sürdürülebilirlik meselelerinde yaşanan belirsizliklerle baş etmek politika tasarımı açısından, zaman ve ülke sınırlarını aşan genel bir sorundur. Bu Çalışma Grubu raporu, karmaşık küresel enerji denklemindeki belirsizliklerin gerekli kıldığı ve aynı zamanda seçenekleri de sınırlandırdığı enerji politikalarımızı şekillendirmeye yönelik bir girişimdir.
Belirsizlik, enerji sorununun neredeyse her vechesine nüfuz etmiştir. Arz tarafında, jeolojik tesadüfler ve teknoloji, öngörülemeyen kaynak büyüme süreçlerini tetikleyebilmektedir.
Kaya gazı ve petrolü üretimi, derin su sondajlarında giderek artan
teknik yetenek, hatta Kutup kaynaklarına erişim imkânlarının gelişmesi, erişilebilecek fosil yakıt alanının ABD’den Batı Afrika’ya, Brezilya’dan Kuzey Kutup Bölgesi’ne kadar genişlemesini mümkün kılmaktadır.
Teknolojideki atılımlar ve tesadüfler kaynak tabanını genişletirken, öngörüle meyen siyasi ortam ve politikalar, fosil yakıtların çıkarımında zorluklara ve ertelemelere neden olabilmektedir Karasularının sınırları ve Münhasır Ekonomik Bölgeler ile ilgili uluslararası anlaşmazlıklar, etnik çatışmalar, uluslarötesi petrol
ve gaz taşımacılığını engelleyen uluslararası siyasi mücadeleler, ambargolar ve uluslararası oligopoller; kullanılabilir kaynaklara erişimi yıllarca, hatta onyıllarca geciktirebilmektedir. Benzer şekilde, fosil yakıtların çevre üzerindeki olumsuz etkileri konusundaki küresel farkındalık, politikaları şekillendirmekte;
kömür ve petrol kumu gibi kirletici yakıtların çıkarılmasının sınırlanmasına, ertelenmesine, hatta yasaklanmasına ya da dünyanın bazı yerlerinde derin deniz sondajlarının engellenmesine neden olabilmektedir.
Ekonomik dalgalanmalar, siyasi ve teknik belirsizliğin enerji arzı üzerindeki olumsuz etkisini daha da ağırlaştırmaktadır. Enerji yatırımlarının geri dönüş süreleri genellikle uzun olduğundan, arz düzeyi, fiyat değişim işaretlerine ciddi gecikmeyle karşılık verebilmekte, bu da yapısal fiyat istikrarsızlığına neden olmaktadır.
Doğal afetlerin, savaşların, terör faaliyetlerinin ya da korsanlığın neden olduğu aksamalar, arz üzerinde önemli olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Fosil yakıtlar coğrafi olarak belirli yerlerde yoğunlaşma eğilimi göstermekte ve dar deniz geçitleri küresel enerji arz sistemi için önemli risk unsuru oluşturmaktadır. Petrol
ve doğalgaz boru hatları ile ulusal altyapı tesisleri, enerji arzı üzerinde doğrudan etkisi olan yapısal kırılganlık unsurlarıdır.
Yeni enerji teknolojilerini ve bu teknolojilerin uygulamalarını destekleyen politikaların ortaya çıkışı küresel enerji arz sistemine özgü ve gittikçe güçlenen bir boyuta işaret etmektedir. Dünyanın dört bir köşesindeki araştırma laboratuvarları, yenilikçi küçük ölçekli enerji girişimleri, büyük şirketler ve politika yapıcılar, etkisi ve özellikle de zamanlaması bakımından öngörülmesi güç
olan, potansiyel olarak çığır açabilecek teknoloji senaryolarının parçalarıdır.
Talep tarafında ise, enerji güvenliğinin ve/veya çevresel kaygıların harekete geçirdiği teknolojik atılımlar ekonomilerin enerji yoğunluğunu değiştirebil mektedir. Toplumların değişen alışkanlıkları ve kültürü bile, enerji talebinde belirsizliğe katkıda bulunmaktadır. Yerel çevre kirliliği ya da küresel ısınma
konusundaki toplumsal farkındalık ve kaygılar, enerji tüketim kalıplarını değiştirmekte ve talebi azaltabilmektedir. Enerji kullanımı konusunda artan toplumsal duyarlılığın küresel bir norm haline gelip gelmeyeceğini ve bunun hangi hızla gerçekleşeceğini öngörmek güçtür.
Siyaset, politikalar, ekonomi, yatırım döngüleri, teknoloji, çevresel kaygılar ve kültür gibi unsurların hepsi küresel enerji olgusuna egemen olan belirsizlikte rol oynamaktadır.
Bu koşullar karşısında duraksayan politika yapıcılar, mümkün olan yerlerde belirsizliği azaltmaya ve bu geniş alanda öngörülemeyen değişimlere karşı koyabilecek ya da bunlardan fayda sağlayabilecek esnek yapılar oluşturmaya çalışmaktadırlar.
a) Temel Belirsizlikler ve Kırılmalar
Aşağıdaki tartışma, bu raporun amaçları doğrultusunda enerji sektöründeki belirsizliğin altında yatan, birbiriyle ilintili olsa da farklı etkenlerin en önemlilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Analiz, aynı zamanda farklı temel belirsizlikler etrafında şekillenmiş, üç geniş enerji alanı çevresinde kurgulanmıştır:
- Fosil yakıt piyasaları,
- Yeni enerji teknoloji üretimi ve kullanımı (yenilenebilir enerji, verimlilik ve temiz fosil yakıt teknolojileri dahil olmak üzere),
- Melez (hibrid) yakıt/teknoloji meselesi olarak nükleer enerji.
Raporda yaklaşım olarak, bu alanların her birindeki sayısız belirsizliğin dökümünü yapmak yerine, her alanda enerji politikalarını nitelik olarak değiştirebilecek temel yapısal kırılmalar tespit edilmiş ve bu değişimlerin üstesinden gelmeyi sağlayacak mekanizmalar önerilmiştir. Diğer belirsizlikler ise kırılmalara odaklı bu çerçeve içinde ele alınmaktadır:
i. Fosil yakıt piyasaları ve “piyasa dinamiklerinde yapısal kırılma”
Fosil yakıtların en azından kısa ve orta vadede enerji tüketimine egemen olmaya devam etmesi beklenmektedir. Fosil yakıtlara erişim güvenliği ve fiyatların seyri, bu süre boyunca, pek çok ülkede ulusal enerji politikalarının temel meselesi olmaya devam edecektir.
Fosil yakıtların arz güvenliğini ve fiyat dinamiklerini etkileyen çok sayıda jeopolitik, ekonomik ve teknik unsur bulunmaktadır.
Bu unsurların yarattığı etkinin niteliği ve boyutları, ticareti yapılan metanın piyasa yapısıyla yakından alakalıdır.
Entegre küresel piyasalardaki arz güvenliği ve fiyat dinamikleri, bölünmüş piyasaların kinden farklıdır. Bölünmüş piyasalarda genellikle, ülkeler arasında karşılıklı yüksek bağımlılık düzeyi, uzun vadeli fiyatlandırma taahhütleri ve ticareti sınırlandırıcı, geriye dönüşü zor ulaşım altyapıları görülmektedir. Entegre olmuş küresel piyasaların ayırt edici özellikleri ise, spot piyasa fiyatlandırması
ve ulaşım sistemlerinin esnekliği ile arz çeşitliliğidir. Bu nedenle, ulusal enerji stratejileri açısından, bölünmüş ve küresel anlamda entegre olmuş enerji piyasalarındaki dinamikler temel farklılıklar göstermektedir.
Geleneksel olarak, petrol ticareti entegre küresel piyasalarda yapılırken, doğal gaz piyasası bölünmüştür. Kömür piyasaları küresel olmakla beraber yüksek nakliye maliyetleri bölgesel ticareti öne çıkarmaktadır.
Enerji alanındaki çeşitli dinamiklerin etkileşimi, zaman içerisinde, ticareti yapılan metanın piyasa yapısını belirlemektedir. Sonuçta oluşan piyasa yapısı ise, ulusal enerji politikalarını etkileyen siyaset, ekonomi, güvenlik ve iş dinamiklerinin çerçevesini biçimlendirmektedir.
Bu rapor, bir yandan bilhassa doğalgaz piyasalarında küresel entegrasyon yönünde giderek artan değişim olasılıklarını ele alırken, diğer yandan da daha zayıf bir olasılık taşıyan, petrol piyasalarının kısmi olarak bölünmesi yönündeki değişim senaryosunu değerlendirmektedir.
Piyasa yapılarındaki bu gibi dönüşümlerin, ulusal enerji politikalarının planlanması üzerinde geniş yansımaları olacaktır.
ii. Yeni Enerji Teknolojileri ve “zamanlama belirsizliği”
Yükselen fosil yakıt fiyatları, dünya genelindeki ulusal güvenlik ve küresel iklim değişikliği kaygıları, yeni enerji teknolojileri (yenilenebilir enerji, verimlilik ve yeni nihai kullanım teknolojileri, Karbon Tutma ve Depolama (CCS)) lehinde uzun vadede kaçınılmaz ve geniş kapsamlı bir değişime işaret etmektedir. Ancak, bu eğilimi belirleyen teknolojik atılımların ve maliyet düşüşlerinin hızını öngörmek güçtür. Ulusal politikalar, karbonun fiyatlandırılması, teknik ilerlemeler, fosil yakıt fiyatlarındaki ani yükselmeler, iklimle bağlantılı felaketler, yeni teknolojilerin büyük ölçekli pazarlarda kullanımı gibi etkenlerin tamamı,
söz konusu teknolojilerin benimsenme hızını etkileyecektir. Küresel olarak, bu kaçınılmaz değişimin zamanlaması, rapor çerçevesindeki ikinci belirsizlik ve yapısal kırılma unsurunu (“zamanlama belirsizliği”) oluşturmaktadır.
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder