18 Mart 2019 Pazartesi

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları-Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma, BÖLÜM 6

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları-Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma, BÖLÜM 6




Tablo 22. Mehmet Metiner’in köşe yazıları 

Mehmet Metiner, geniş bir siyaset felsefesi üzerinden tartışmaya açtığı Başkanlık sistemi ile ilgili olarak sadece parlamenter sistemin demokrat olduğu düşüncesine katılmadığını Başkanlık sistemi de dâhil olmak üzere diğer anayasal sistemlerin de batıda uygulanmakta olan demokratik yönetimler arasında yer aldıklarını belirtmektedir. Metiner’in eleştiri oklarını muhalefete çevirdiği yazılarında Başkanlık sisteminin otoriterleşmeyi getireceğini düşünenlerin güçlü bir Erdoğanfobizm yaşadıklarını iddia ederek, tartışmayı Erdoğan’ın 
şahsında düğümleyen muhalefetin siyaseten ahlaklı davranmadıklarını ima etmektedir. 

Erdoğan’ın fiili olarak zaten başkan olduğunu vurgulayan Metiner, başkanlığın Erdoğan’ın ihtiyaç duyduğu bir mesele olmadığını zikretmektedir. Erdoğan’ın Küba ziyaretini konu edinen yazısında, Cumhurbaşkanının çok güçlü bir sevgi seli ile karşılandığını ifade eden Metiner, Erdoğan’ın sevilmesinin temel gerekçesini onun insanların yüreğine dokunuşuna, halkın adamı oluşuna, mazlumların hamisi olmasına bağlamaktadır. 

Tablo 23. Nasuhi Güngör’ün köşe yazıları 

Nasuhi Güngör de sistem tartışmalarının çok dar bir çerçeve olan Erdoğan’ın şahsı üzerinden yürütülmesinin doğru bulmadığını ifadeyle, Erdoğan’ın zaten çok güçlü bir lider olduğunu sistem değişikliğinin Erdoğan’ın şahsına indirgenmemesi gerektiğini düşünmektedir. “Tam da bu nedenle Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili talepleri, cesur adımların şahıslar eliyle değil, sistem tarafından atılmasının mümkün olması olarak okunmalı” diyen yazar, Başkanlık sistemine karşı reaksiyonun üç kesimde yoğunlaştığının altını çizmektedir. 

Yazar bu kesimleri “Birincisi aynı siyasal yelpazede olmasına rağmen kendilerini yenilemekte zorlanan kesimin Başkanlık sistemini Erdoğan’ın kişisel tercihi gibi görenler, ikincisi İstanbul sermayesinin sınıfsal anlamda ‘beyaz’ kesiminin, başkanlık sistemini, sistemi kontrol edebilme kabiliyetlerini tümüyle yitirme olarak görmesi, üçüncü olarak da paralel yapı örneğinde olduğu gibi, devleti ele 
geçirme anlayışındaki güçlerin, başkanlık sistemiyle birlikte daha hızlı tasfiye olacaklarını öngörmeleri” şeklinde özetlemektedir. Diğer yandan Başkanlık sistemine karşı olanların sadece Türkiye ile sınırlı olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyen yazar, “Türkiye’nin başkanlık sistemi yönündeki çabası, yakın çevresindeki çatışma alanlarından bölgesel dönüşüme ve bunun küresel ölçekteki karşılığına kadar geniş bir alanda okunmalı” diyerek karşı çıkanların 
coğrafyasını daha da genişletmektedir. 

Taha Özhan, “Siyaset ve 2015 sancısı” (21.02.2015) başlıklı yazısında Başkanlık sisteminin mutlaka ihdas edilmesi gerektiğini ifadeyle mevcut sistemde var olan vesayetçi yapının ve bu yapının sebep olduğu çarpıklıkların ancak sistem değişikliği ile mümkün olabileceğini savunmaktadır. Muhalefeti de eleştiren Özhan, Başkanlık sistemini pür Ak Parti sorununa indirgeyen muhalefet politikalarının sistemin sorunlarına ve muhtemel kriz alanlarına göz 
kapatmakla eş anlamlı olacağını iddia ermektedir. Başkanlık sisteminin Türkiye’ye olası faydalarını dört madde ile ele alan yazar şunları sıralamaktadır “Birincisi, siyasi istikrarın korunması ve koalisyon hükûmetlerinden uzak durulmasının en kestirme yolu yeni bir sistem düzenlemesidir. İkincisi, hâlihazırda var olan kutuplaşmanın ortadan kalkmayacağı gerçeğini kabul 
etmekle beraber; kutuplaşmanın daraltılması da bir tür başkanlık sistemiyle mümkün olabilir. Üçüncüsü, ademi merkeziyetçi bir idare sistemine yargı vesayetinden dolayı bir türlü geçemeyen Türkiye’nin, bu noktadaki sancılarına deva olabilir. Dördüncüsü ise yeni bir idare sistemi bölgemizde önümüzdeki yıllarda yaşanacak jeopolitik radikal gelişmeler karşısında Türkiye’nin 
reflekslerinin ve hareket kabiliyetinin elastik olmasını sağlayabilir”. 
Star yazarı Mustafa Kartoğlu’nun yazısı “ Milliyetçiler başkanlığa neden karşı çıkar?” 

( 20.02.2015) başlığını taşımaktadır. MHP ve HDP yöneticilerinin Başkanlık sistemine karşı reflekslerini bit türlü anlayamadığını söyleyen yazar ‘Kürt sorununun’ devlete rağmen bir lider yani Erdoğan tarafından çözüme kavuşma aşamasına gelmesinden hareketle HDP’yi, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu’un Başkanlık sistemine dair özlemleri üzerinden de MHP ve BBP’yi eleştirmektedir. MHP’nin sırf muhalefet safında yer almak adına Başkanlık 
sistemine karşı tavır sergilediğini savunan yazar, HDP tabanının ise mevcut sistemin değişmesinden yana olduğunu vurgulamaktadır. 

Fadime Özkan, mevcut tartışmaya “ İlle de anayasa mı havalansın?” (04.02.2015) isimli yazısıyla katılmaktadır. Başkanlık sistemi tartışmalarının eskiye dayandığını söyleyen yazar, bunun Erdoğan’la başladığını söylemenin tarihi gerçeklerle örtüşmeyeceğini ima etmektedir. Özal, Türkeş ve Demirel dönemlerinde de Başkanlık siteminin tartışıldığına vurgu yapan Özkan, Erdoğan’ın da bu söylemi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemden itibaren gündeme getirdiğini hatırlatmaktadır. Mevcut sistemin tıkandığını savunan yazara göre sistem değişikliğini isteyen Erdoğan’ın bunu kendisi için arzuladığını düşünenlerin girmiş olduğu tüm seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandığını unuttukları anlamına geldiğini söylemektedir. 

“ Bu nasıl bir Cumhurbaşkanı” ( 04.02.2015) başlıklı yazı Star yazarı Halime Kökçe’ye aittir. Erdoğan’ın siyasetçi kimliğini verdiği örneklerle açıklayan Kökçe, cumhurbaşkanı seçilmeden önce Erdoğan, halka nasıl bir cumhurbaşkanı vaadinde bulunduysa şuan onu uyguladığını savunmaktadır. Muhalefetin ‘tarafsızlık’ bağlamında eleştirilerine de katılmadığını söyleyen yazar, düşüncelerini şu cümlelerle açıklamaktadır, “önüne Türkiye’nin 
90 yıllık “müesses nizamını” halka açmak gibi radikal bir hedef koyduğunu ve bunun için kefeni giyip yola çıktığını söyleyen bir kişinin kendi siyasi hedeflerini gerçekleştirmek istemesi kadar doğal ne olabilir?”.

Özgür Gündem Gazetesindeki bulgular (www.ozgur-­-gundem.com) 

Tablo 24. Özgür gündem gazetesinde yazan köşe yazarları ve yazı sayısı 

Siyasi olarak daha çok HDP yani Kürt politik çizgisinde yayın yapan Özgür gündem gazetesinde konuya dair 11 yazarın toplam15 adet köşe yazısı bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Doğan Durgun, Mustafa Yalçıner, Ömer Ağın ve Veysi Sarsözen’in 2’şer, Adil Bayram, Ayhan Bilgen, Kenan Kırkaya, Muzaffer Ayata, Rıdvan Turan, Saruhan Oluç ve Yakup Nuhamo’nun 1’er adetten oluşan yazılarıdır. 

Tablo 25. Doğan Durgun’un köşe yazıları 

Doğan Durgun, her iki yazısında 7 Haziran seçimlerine değinerek HDP’nin bu seçimden güçlü bir sekilde çıkması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu seçimin diğer seçimlerden çok farklı olduğunu, zira ülkedeki Sosyalist ve Sol grupların HDP’yi desteklememeleri halinde Ak Parti’nin Başkanlık sistemini getireceğini ve bunun da diktatörlüğe yol açacağını savunmaktadır. Durgun Tarihteki Nazi döneminden Don Pietro örneğini vermek suretiyle Başkanlık sistemine karşı HDP çatısı altında bir dayanışmanın da kaçınılmaz olduğuna işaret etmektedir. 

Tablo 26. Mustafa Yalçıner’in köşe yazıları 


Mustafa Yalçıner, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bir TV programındaki konuşmasında yer alan Başkanlık sistemi ile görüşlerini irdelediği yazısında Davutoğlu’nun özellikle özgürlükler konusundaki yaklaşımını eleştirmektedir. “Başkanlık sistemi tartışılması gerekir, özgürlükler için yeni bir anayasa şart” diyen Başbakanı tutarsızlıkla suçlayan yazar, polis devleti, iç güvenlik paketi gibi uygulamalarla özgürlüklerin getirilemeyeceğini dile getirmektedir. Diğer yandan Erdoğan’ın Başkanlık sistemi ile arzuladığının cihan padişahlığı olduğunu savunan yazar, yapılan iç güvenlik paketi değişikliğinin de Erdoğan’ın sultan 
olma yolundaki önemli adımlardan biri olarak görmektedir. 

Tablo 27. Ömer Ağın’ın köşe yazıları 

Ömer Ağın, Ak Parti ve Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerinde Başkanlık sistemi yaklaşımıyla merkezi faşizan bir devlet kurma düşüncesi içinde olduklarını, CHP ve Kemalizm etkisinden kurtulamayan Sol partilerin de Başkanlık sistemine karşı en önemli bariyer olarak gördüğü HDP’nin barajı aşmasını istemediklerini iddia etmektedir. Yazar, dolayısı ile tarihi bir dönüm noktası olarak nitelendirdiği seçimlerde tüm kesimlerin HDP çatısı altında birleşmesini ve oylarını bu partiye kanalize etmesini istemektedir. 

Tablo 28. Veysi Sarısözen’in köşe yazıları 

Veysi Sarısözen, kamuoyunun bir kesimince dillendirilen HDP ile Ak Parti’nin 7 Haziran seçimleri öncesi anlaştığı ve böylece HDP’nin seçimlere bağımsız adaylar yerine parti kimliğiyle katılma kararı aldığı düşüncesine katılmadığını ifade etmektedir. HDP’nin AK Parti’yi ‘durdurma’ gibi bir misyonunun olduğunu savunan yazara göre HDP’nin barajı aşması ve meclise girmesiyle AK Partinin mecliste mutlak bir hâkimiyet kurmasını engelleyecek ve mecliste oluşması muhtemel siyasi orantısızlığın da önüne geçmiş olacaktır. Diğer yandan Erdoğan’ın 400 milletvekili istemesinin altındaki bir başka nedenin de 
kendisinden sonra Hakan Fidan’ı kendi yerine halef olarak hazırlama düşüncesi olduğunu savunmakta olan yazar, böyle bir oyunun da ancak HDP eliyle bozulacağına inanmaktadır. Adil Bayram, “AKP’ye karşı demokrasi Bloğu” ( 09.02.2015) yazısında diğer Özgür gündem yazarları gibi 7 Haziran seçimlerinde tüm sol ve demokratik blokların HDP ortak paydasında Ak Parti’ye karşı bir güç birliği oluşturmaları gerektiğine işaret etmektedir. Bu durumda CHP veya başka bir sol partiye verilecek oyların hiçbir etkisinin olmayacağını söyleyen yazara göre önerdiği demokrasi blokuna katılmayan kesimlerin olası bir Ak Parti 
zaferinden ve sonrasındaki Başkanlık sisteminden sorumlu olacaklarını söylemektedir. 

Özgür gündem yazarı Ayhan Bilgen, yazdığı “Partinin takvimi halkın dayı” (09.02.2015) isimi köşe yazısında özetle Erdoğan’ın seçim süreci ile çözüm sürecini birbirine bağlayan ve yeni anayasanın kaderini kendi Başkanlık sistemine bağlamasını ‘cambazlık’ olarak nitelendirmektedir. Bunu bir oyun olarak gören yazara göre HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde bu oyunu bozabileceğini bunun yolunun da HDP’nin aday belirleme sürecinde 
halkın tercihlerini dikkate alan bir aday belirleme stratejiyle mümkün olabileceğini salık vermektedir. 

Kenan Kırıkkaya’nın kaleme aldığı köşe yazısının başlığı “Muhalefetin kendine muhalifliği” ( 12.02.2015) şeklindedir. Ak Parti’nin başarısını güçlü bir stratejik akla ve uyguladığı gerilim politikasına bağlayan yazar, 7 Haziran seçimlerinde de böyle bir stratejinin devreye sokulabileceğini ima etmektedir. Yazar, AK Parti hükümetinin kendi anayasasını yapmak suretiyle başkanlık sistemini hayata geçirmeyi amaçladığını, 80 yıl boyunca nasıl ki iktidarda olmasa da devleti Kemalizm yönettiyse, yapacağı dönüşümle AK Parti’nin de kendisi iktidarını sürdüremese de millete kendi iktidarını mutlaklaştırma arzusu içinde olduğunu 
düşünmektedir. 

Muzaffer Ayata’nın “Demokrasi cephesi acil bir ihtiyaç” (08.02.2015) başlıklı yazısında Ak Parti’nin Başkanlık sistemine geçiş yapmayı düşündüğü ve anayasayı da tek başına değiştirmek niyetinde olduğunu belirten yazar, bunun engellemenin yegâne yolunun ‘demokrasi cephesi’ olarak tanımladığı Kürt, Sosyalist ve demokratik çevrelerin seçimde bir araya gelmeleriyle mümkün olacağını düşünmektedir. 
Gazetede yer bulan “Başkanlık bahane, padişahlık şahane” (04.02.2015) isimli yazı Saruhan Oluç’a aittir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünü yaptığı Başkanlık sistemi tartışmalarına değinen yazar, geçilmek istenen Başkanlık sisteminin demokratik olmadığını bilakis otoriterliği çağrıştırdığını iddia etmektedir. Erdoğan üzerinden çözümlemelerde bulunan yazar, zaten çok geniş yetkilere sahip olan Erdoğan’ın sistem değişikliği istemesini anlamadığını söylemektedir. “Türkiye''nin politik kültürü, toplumsal ve tarihsel sorunların 
derinliği, demokratik olmayan, otoriter bir başkanlık sistemine geçilmesi halinde, sorunların büyüyeceğini” dillendiren yazara göre olası bir sistem değişikliğinde “ çözümsüzlüğün artacağını ve demokrasinin geleceğinin çok olumsuz etkileneceği” uyarısını yapmaktadır. 

Rıdvan Turan’ın yazısı ise “ Kandil barış AKP savaş istiyor” (22.02.2015) başlığını taşımaktadır. ‘İç güvenlik paketi’ meselesi üzerinden tartışmaya dâhil olan yazar, ‘İç güvenlik paketi’ nin arkasında Erdoğan’ın stratejilerinin yattığını belirtmektedir. Ülkenin çok büyük meseleleri olmasına rağmen Erdoğan’ın şahsı için istediğini iddia ettiği Başkanlık sistemi çıkışını da eleştiren yazar, kendi ikbali için Başkanlık sisteminde direten Erdoğan için söylenecek sözün ancak diktatör olacağını ifade etmektedir. 

Yakup Nuhamo’nun gazete konuya dair yazdığı köşenin başlığı “Statükoyu değiştirmeye var mısınız?” (06.02.2015). HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde nasıl bir yöntem uygulayacağını ele alan yazar, HDP’nin parti olarak seçime girmesini desteklediğini, desteklemeyenlerin ise statükodan yana bir tavır içinde olduklarını iddia etmektedir. Yazar, Ak Parti’nin getirmek istediği Başkanlık sistemine karşı ve statükonun değişmesinden yana olanların HDP’ye oy 
vermesi gerektiğini de sözlerine eklemektedir. 


Yeni Çağ Gazetesindeki bulgular (www.yenicaggazetesi.com.tr) 



Tablo 29. Yeni Çağ gazetesinde yazan köşe yazarları ve yazı sayısı 

Milliyetçi, Ulusalcı ve MHP çizgisinde bir yayın politikası benimseyen Yeni Çağ gazetesinde 9 yazarın 18 adet yazısı yer almaktadır. Bunlar sırasıyla Ahmet Takan’ın 5, Arlsan Tekin ve Özcan Yeniçeri’nin 3, Ümit Özdağ, Ahmet Gürsoy, Ahmet Sevgi, Ahmet Ünal, Arslan Bulut ve Mustafa Erkal’ın 1’ şeklindedir. 


Tablo 30. Ahmet Takan’ın köşe yazıları 

Yeni Çağ yazarı Ahmet Takan, Kobani, Yunanistan seçimi, Sümeyye Erdoğan’a karşı suikast iddiası ve Hakan Fidan’ın adaylığı üzerinden kurguladığı yazılarında temelde 7 Haziran seçimlerinde Ak Parti ve HDP’nin bir pazarlık hesabı içinde olduklarını bunun da İmralı üzerinden şekillendiğini iddia etmektedir. Böyle bir yapıda gidilecek seçimde Türkiye’nin parçalanma riskiyle karşı karşıya olduğunu savunan yazara göre 7 Haziran’da yapılacak seçimlerde yeni anayasa kamuflajıyla Türkiye’nin bölünüp parçalanma projesine, Öcalan ve 
arkadaşlarının affedilmesine ve Kürdistan projesine onay verileceğini söylemektedir. Takan, bu tarz büyük bir tehlikenin bertaraf edilmesi adına, Başkanlık sisteminin akamete uğratılması için, Ak Partinin meclisteki sandalye sayısının 276’nın altına düşürülebilmesi için ve Erdoğan ailesinin dokunulmazlık zırhının kaldırılabilmesi için seçimde MHP çatısı altında birleşilmesi gerektiğini bu birleşmede başta BBP, Saadet, Demokrat Parti, Yurt Partisi ve Bağımsız Demokrat Parti’nin olması gerektiğini dillendirmektedir. 

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları-Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma, BÖLÜM 5

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları-Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma, BÖLÜM 5




   Fatih Çekirge, Ak Parti İstanbul İl kongresinden izlenimlerini aktardığı yazısında Erdoğan’a salonda olmamasına rağmen çok büyük bir sevgi selinin olduğunun altını çizmektedir. Başkanlık sistemi tartışmalarına bu örnek üzerinden dâhil olan Çekirge, Erdoğan’ın halk adamı olduğunu, klasik bir cumhurbaşkanı gibi davranamayacağını, dolayısı ilehalk arasında kendisine yönelik çok kuvvetli bir sevgi bağının varlığından hareketle böyle bir tabloda Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişte zorlanmayacağını dillendirmektedir. Sihirli sözcüğün “halka dokunmak” olduğunu belirten Çekirge, Erdoğan’ın bu bağlamda bunu başardığını ve çok avantajlı konumda olduğunu söylemektedir. 
Cumhuriyet gazetesindeki bulgular (www.cumhuriyet.com.tr) 

Tablo 10. Cumhuriyet gazetesinde yazan köşe yazarları ve yazı sayısı 

Kamuoyunda daha çok CHP’yi desteklediği düşünülen ve ‘Sol” ve ‘Ulusalcı’ yandaşlı yazarları barındıran Cumhuriyet gazetesinde Başkanlık sistemi tartışmalarında 7 gazetecinin toplamda 34 yazısı yer almaktadır. Bu yazarlardan Cüneyt Arcayürek’in 10, Ali Sirmen’in 6, Emre Kongar’ın 5, Mustafa Balbay’ın ve Şükran Soner’in 4, Ahmet Tan’ın 3 ve Aydın Engin’in 2 yazısı bulunmaktadır. 


Tablo 11. Cüneyt Arcayürek’in köşe yazıları 

Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet gazetesinde konu ile ilgili en çok yazı yazan ve Başkanlık sistemine karşı en sert tavrı yönelten kişi konumundadır. Erdoğan’ı samimi bulmayarak eleştiren yazar, Erdoğan’ı denetimden uzak, kuvvetler ayrılığı ilkesini ters yüz edecek bir sistem peşinde koşmakla itham etmektedir. Erdoğan’ın tarafsızlığını yitirdiğini ve getireceği yeni sistemle bunu daha çok perçinleyeceğini düşünen Arcayürek, bunun için 7 Haziran seçimlerinde Erdoğan’ı engelleyecek tek seçeneğin HDP’nin baraja takılmadan meclise 
girmesinde görmektedir. Arcayürek Hürriyet yazarları gibi daha çok Erdoğan karşıtlığı üzerinden sistemleştirdiği eleştirilerinde “ Diktatör, Musollini, Hitler, tek adam, padişah, büyük şef, kaçak saray, yasak saray” gibi argümanları dillendirerek muhalif bir dil kullandığı görülmektedir. 


Tablo 12. Ali Sirmen’in köşe yazıları 
Ali Sirmen, sistem değişikliğinin tartışılabileceğini fakat sorunun sistemde değil kişilerde düğümlendiğini ifade etmektedir. 1950’lerde geçilen parlamenter sistemin Menderes eliyle uygulamadan kaldırıldığını savunan yazar, hangi sistem gelirse gelsin bunun ancak iyi tatbik edilmesiyle anlam kazanacağını savunmaktadır. Başkanlık sistemi değişikliği konusunda diğer yazarlar gibi Erdoğan özelinden düşünceler serdeden Sirmen, Erdoğan’ın denetimden uzak, bağımsız hareket etmek isteyen, tüm yetkileri elinde bulunduracak 
“tayyibizm” modelini arzuladığını iddia etmektedir. Mevcut durumda Erdoğan’ın zaten fiili başkan gibi davrandığını iddia eden yazar, 7 Haziran seçimlerinde değişen bir durum olmayacağını; Anayasa değişikliği için gereken oyun alınması durumunda ‘anayasal tayyibizm”, alınamaması durumunda ise ‘fiili tayyibizm’in devam edeceğini söylemektedir. 

Sirmen de Arcayürek gibi 7 Haziran seçimlerinin önemli olduğunu hatırlatmakta, fakat istenilen değişikliğe gidilememesi için sadece Ak Parti’nin oy kaybetmesinin yetmeyeceğini bunun yanı sıra HDP’nin de barajı aşması gerektiğini düşünmekte dir. Diğer yandan Sirmen’in “ Anayasal tek adam rejimi, güçlendirilmiş başkan baba zulmü, dikta, tek adam, tek parti, sürü psikolojisi, evliya, saltanat” gibi kavramları sıkça kullandığı görülmektedir. 

Tablo 13. Emre Kongar’ın köşe yazıları 

Cumhuriyet’in deneyimli yazarlarından Emre Kongar, Erdoğan’ın bir televizyon 
konuşmasından yola çıkarak Başkanlık sistemi ile ilgili söylemiş olduğu sözleri kritik ederken, Erdoğan’ın söyledikleriyle arzu ettikleri arasında çok fark olduğunu ima ederek Erdoğan’ı tutarsız olarak itham etmektedir. Erdoğan’ı denetimi olmayan, yargı gücünün kendi kontrolünde bulundurmak isteyen bir rejim istemekle suçlayan Kongar, Erdoğan’ın istediği rejimin hiçbir yerde olmadığını ifade ederek Erdoğan’ın mevcut yöneliminin ve düşüncesinin diktatörlük ve padişahlık olduğunu iddia etmektedir. AK Parti ve Erdoğan’ın 
Amerikan tipi bir Başkanlık sistemi ve buna paralel olarak ‘federasyon modeli’ni gündeme getirmeleri halinde tartışmanın daha gerçekçi bir zemine oturacağını savunan Kongar’ın en sık kullandığı kavramlar arasında “Otoriterlik, padişahlık, diktatörlük, bireysel iktidar” yer almaktadır. 

Tablo 14. Mustafa Balbay’ın köşe yazıları 

Mustafa Balbay’ın da diğer yazarlar gibi sistem tartışmasından daha çok Erdoğan üzerinden konuyu ele aldığı görülmektedir. Başta AK Parti milletvekillerinin ve Ahmet Davutoğlu’unun Erdoğan karşısında pasifize olmuş durumlarını bir tespit olarak ortaya koyan yazar, Erdoğan’ın her istediğini yaptırma konumunda olduğunu iddia etmektedir. Erdoğan’ın ‘Denetimli başkanlık’ sistemini eleştiren Balbay, Türkiye’de gelmiş geçmiş tüm liderler de dâhil olmak üzere Erdoğan’ın da gücünü sınırlayacak olan hiçbir denetime tabi olmak istemeyeceğini dolayısı ile Erdoğan’ı bu söyleminde tutarsız olmakla itham etmektedir. Balbay, Erdoğan’ın mevcut durum itibariyle fiili bir Başkanlık sistemi uyguladığını iddia ederek, meydanlarda anaysa değişikliğine dönük 400 milletvekili istemesini de tarafsızlık bağlamında eleştirmektedir. Balbay’ın yazılarında “Saraylı, tam 
tayyipilik, kaçak saray, Recepcekkilleri, Receptay” gibi sözcüklerle sık yer verildiği görülmektedir. 

Tablo 15. Şükran Soner’in köşe yazıları 

Cumhuriyet’te konu ile alakalı tek bayan yazar olarak görülen Şükran Soner, ele aldığı yazılarında özellikle ‘hukuk’ ilkesi üzerinden Erdoğan’ı eleştirdiği görülmektedir. Erdoğan’ın açıkça bir siyasi gibi davranmakla ve yaptığı tarafsızlık yeminini ihlal etmekle suçlayan Soner, anayasayı korumakla görevli Erdoğan’ın her hareketiyle anayasal suç işlediğini iddia etmektedir. 

Tablo 16. Ahmet Tan’ın köşe yazıları 

Ahmet Tan’ın, yazılarında bir sistem tartışmasından ziyade Erdoğan’ın şahsını hedef alan bir tartışma sergilediği görülmektedir. Tan’ın ‘Şeyh uçmaz; mürit uçurur” veya “kraldan çok kralcı” deyimlerinde var olan ve liderlerin etrafındaki insanların liderlerin sahip oldukları meziyetlerden daha fazla bir şekilde öven insan kümesinin Erdoğan’ın çevresinde de kümelendiğini ifade etmektedir. Buna örnek olarak Türkiye’deki Roman vatandaşların Erdoğan’a vermeyi düşündükleri ‘ Büyük Roman Ödülü” nü eleştiren Tan, Erdoğan’ın Romanlar da dâhil olmak üzere ülkede bulunan tüm azınlıkları yıllarca ihmal ettiğini düşünmektedir. Erdoğan’ı tek adamlılıkla suçlayan Tan, Erdoğan’ın nihai hedefleri arasında 
başkenti İstanbul’a taşımak ve Vahdettin köşkünü restore ederek seçimden sonra oraya yerleşmek olduğunu iddia etmektedir. Bir bakıma Vahdettin ile biten Osmanlı padişah sürecini Erdoğan’ın kaldığı yerden devam ettireceğini ima ederek ‘Sonu benzemez İnşallah..’ diyerek de bir bakıma Vahdettin’in başına gelenleri ironik tarzda Erdoğan’a hatırlatmaktadır. 

Tablo 17. Aydın Engin’in köşe yazıları 

Aydın Engin, Burhan Kuzu’nun bir röportajında Ahmet Hakan Coşkun’a söylediği “ Kim başkanlık diktatörlük sistemi getirir derse onu gırtlaklarım” sözünden yola çıkarak kendisinin de defalarca Başkanlık sisteminin diktatörlüğe açık bir sistem olduğunu vurguladığını belirterek Kuzu’un bu beyanından tedirginlik duyduğunu ifade etmektedir. Engin, sistem tartışmalarında Erdoğan özelinden bir düşünce sergilemediğini belirterek, Başkanlık sistemi ile Asya tarzı despotik bir diktatörlüğün gelebileceğinden dolayı itiraz ettiğini söylemektedir. 7 Haziran seçimlerinin çok önemli olduğunu vurgulayan Engin de HDP’nin barajı aşması durumunda bir bakıma korkulanın olmayabileceğini yani Başkanlık sisteminin 
HDP’nin meclise girmesiyle frenleneceğini düşünenler arasında yer almaktadır. 
Star gazetesindeki bulgular ( www.star.com.tr) 

Tablo 18. Star gazetesinde yazan köşe yazarları ve yazı sayısı 

Muhafazakâr bir çizgide yayın yapan, Ak Parti ve Erdoğan’ı destekleyen bir yayın anlayışına sahip olan Star gazetesinde Başkanlık sistemi tartışmalarına dair 9 yazarın 20 köşe yazısı bulunmaktadır. Gazetede sırasıyla Yiğit Bulut’un 5, Ahmet Taşgetiren’in 4, Resul Tosun’un 3, Mehmet Metiner ve Nasuhi Güngör’ün 2, Mustafa Kartoğlu, Taha Özhan, Fadime Özkan ve Halime Kökçe’nin 1’er yazısı yer almaktadır. 

Tablo 19. Yiğit Bulut’un köşe yazıları 

Yiğit Bulut, kaleme aldığı beş yazıda da Başkanlık sisteminin ‘Yeni Türkiye’, ‘2023 vizyonu’ gibi Türkiye’nin tarihi hedefleri arasında yer alan projeleri için kaçınılmaz olduğunu savunmaktadır. Yerleşik düzenin bekçileri ve statükocu diye nitelendirdiği bir kısım çevrenin sürekli iddia ettikleri gibi ‘ Başkanlık gelirse diktatörlük’ gelir tarzındaki sözlerin gerçeği yansıtmadığını ifade eden Bulut, bu tarz söylemde bulunanların belirli güç odaklarının hizmetinde olan ve Türkiye’nin aleyhine çalışan grupların argümanları olduğunu dile getirmektedir. Türkiye’nin ekonomide atılım yapması, siyasi açıdan ağırlık koyması, bölgesel ve küresel çapta güçlü olmasının yolunun Başkanlık sistemi ve buna bağlı olarak güçlü liderlikten geçtiğini iddia eden yazar, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada 
hüküm sürmüş tüm devletlerin Başkanlık sistemi gibi güçlü liderlerin elinde tarih yazdıklarına işaret etmektedir. Diğer yandan “Güçlü Türkiye, 2023 vizyonu, Yeni Türkiye” gibi kavramlar Bulut’un en sık başvurduğu söylemler arasında yer almaktadır 

Tablo 20. Ahmet Taşgetiren’in köşe yazıları 

Ahmet Taşgetiren, yazılarında öncelikli olarak 7 Haziran seçimlerinin Başkanlık sistemi ekseninden şekilleneceğini, seçimin galibinin ise halkı kimin daha çok motive edeceğine ve inandıracağına bağlı şekilleneceğini vurgulamaktadır. Muhalefetin genel stratejisini ‘padişahlık, otoriterlik” temaları üzerinden temellendireceğini düşündüğünü belirten yazara göre muhalefetin , “Davutoğlu’nun Tayyip Erdoğan’ın gölgesinde kaldığı, Erdoğan’ın da  padişahlaştığı teması güçlü biçimde halka ulaştırılırsa, halk Ak Parti’nin çok güçleneceği bir gelişmeye izin vermez, seçimde oyunu esirger” temasını işleyeceğini belirterek bunun tutma şansının çok az olduğunu iddia etmektedir. Taşgetiren, Ak Parti’nin eğer “Zaten Tayyip Erdoğan da gitmedi, misyon olarak durduğu yerde duruyor ve Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet, birbirini besleyen 
bir sinerji ile Türkiye’ye hizmet ediyor” izlenimi pekiştirilirse, seçmenin karşılığı muhtemel ki daha da yükselmiş olacaktır” demektedir. AK Parti tezini halka benimsetmesi halinde 7 Haziran seçimlerinin ve istenilen Başkanlık sisteminin kazanılabileceğini de salık vermektedir. Yazar, muhalefet tarafından Erdoğan için sık sık dillendirilen “tarafsızlığını yitirdi”, “Ak partili gibi davranıyor” söylemlerinin Ak Parti’nin ‘kemikleşmiş’ seçmeninde etki yapmayacağını fakat ‘yüzer-­--gezer’ diye tabir ettiği seçmenler nezdinde kısmı etkisinin olabileceğini söylemektedir. Diğer yandan yazar, Bülent Arınç’ın dönem dönem ortaya çıkan söylemleri, Gül’ün özellikle ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ gibi konularda sanki Erdoğan’la ters 
düşüyormuş izlenimi doğmasının Ak Parti seçmeni üzerinde olumsuz etki bırakacağını ifade ederek bu tarz yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesi gerektiğini düşünmektedir. 

Tablo 21. Resul Tosun’un köşe yazıları 

Parlamenter sistemin doğası gereği yürütmenin onayı olmadan yasamanın ve yargının da şekillenemeyeceği tezinden hareket ederek Başkanlık sistemini savunan Resul Tosun, asıl muhalefetin Başkanlık sistemini istemesi gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısı ile Erdoğan’ın ‘tarafsızlığını yitirdi’ eleştirisine konu olan kimi uygulamalarının sistemin kendisinden kaynakladığını ifade yazar, Erdoğan’ın bir bakıma sistemin gerektirdiği gibi davrandığını savunmaktadır. ‘İstikrarın garantisi parti mi yoksa sistem mi?” diye bir soru sorarak tartışmayı genişleten Tosun, dünya ve Türk siyasi tarihinden verdiği örnekler 
neticesinde, istikrarın garantisinin parti ve liderlere bağlı olduğunu savunmaktadır. Diğer yandan kendisinin federalizmden yana olmadığını ama tartışmasının bir yönünü oluşturan ve olası federatif yapının Türkiye’de bir bölünmeyle neticeleneceğine de inanmadığını sözlerine eklemektedir. 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları-Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma, BÖLÜM 4

Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları-Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma, BÖLÜM 4




Araştırmanın Yöntemi 

Sosyal bilimlerde ve buna bağlı olarak medya çalışmalarında en çok kullanılan ve kabul gören araştırma yöntemi ‘İçerik analizi’ yöntemidir. Bundan dolayı bu çalışmada da köşe yazarlarının tartışılan konuya dair görüşlerinin anlaşılabilmesi adına ‘içerik analizi’ yöntemi uygulanmıştır. 

İçerik Analizi 

İçerik çözümlemesi veya içerik analizi yöntemi, kontrollü bir yorum eşliğinde iletişimin yazılı, açık içeriğinin nesnel sistematik ve nicel tanımlarını yapan bir araştırma tekniğidir (Berelson, 1971: 18). Crano ve Brewer’e göre içerik analizi, bir gözlemden daha ziyade bir çözümleme tekniğidir. İçerik analizinde araştırmacı, şahısların davranışlarını gözlemek veya onlara yapılanmış sorular sormak yerine onların ortaya koydukları materyalleri alır ve inceler ( 1973). Tavşancıl ve Aslan da içerik analizini yazılı, sözel ve diğer araştırma 
materyallerinin nesnel ve sistematik bağlamda incelenmesine olanak sağlayan bir yöntem olarak ele almaktadırlar ( 2001). Sosyal Bilimlerde araştırma yöntemlerinden biri olan ‘içerik analizi’ tekniğini iletişim çalışmaları alanında sistemleştiren ilk kişi Bernard Berelson’dur. 1952’de yayımladığı “İletişim Araştırmalarında İçerik Analizi” adlı çalışmada belli bir sistematik dâhilinde kurallar inşa eden Berelson ( Gökçe, 2006) alandaki öncü isim olarak kabul edilmektedir. 

Evren, Örneklem ve Sınırlılıklar 

Çalışmanın evrenini Türkiye basını teşkil etmektedir. Örneklem olarak Türkiye’de günlük olarak yayımlanan ve farklı patronaj yapısı ve ideolojik duruşu temsil eden Hürriyet, Cumhuriyet, Star, Yeniçağ, Özgür gündem ve Agos gazetelerinin dijital versiyonları ele alınmıştır. Burada Agos ile ilgili kısa bir acıkama yapmayı uygun görmekteyiz. Agos gazetesinin araştırmaya dâhil edilmesinin temel esprisi, Türkiye’de yaşayan ve çoğunluk itibariyle Türk vatandaşı olan Ermenilerin, sistem tartışmaları gibi çok önemli bir konu olan Başkanlık sistemi hakkındaki görüşlerini öğrenebilmektir. Çalışmaya diğer azınlıkların medyası dâhil edilmek istenmişse de günlük olarak yayımlanan herhangi bir azınlık gazetesi olmadığı için sadece Agos gazetesiyle yetinilmiştir. Çalışmada dört temel sınırlılık söz konusudur. Birincisi gazetelerin sadece köşe yazarları ele alınarak diğer haber kategorileri araştırma dışında tutulmuştur. İkinci olarak Başkanlık sistemi tartışmalarına yer veren her köşe yazarının yazıları dikkate alınarak herhangi bir yazar sınırlandırmasına gidilmemiştir. 
Üçüncü olarak bahsi geçen yayın organlarının sadece dijital versiyonları esas alınarak basılmış nüshaları kapsam dışında tutulmuştur. Dördüncü olarak bahsi geçen gazetelerin 28 Ocak 2015 ile 28 Şubat 2015 tarihleri arasındaki dijital nüshaları incelenmiş olup bu tarihler dışındaki gazeteler kapsam dışında tutulmuştur. Araştırmanın özellikle Ocak-­--Şubat ayları arasındaki gazeteler üzerinden yapılmasının sebebi, konuyu kamuoyu gündemine taşıyan 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk açıklamalarını ocak ayında yapmış olmasından kaynaklanmaktadır. 

Bulgular ve Analiz 



Tablo 1. Başkanlık sistemi ile ilgili yazılan köşe yazısı sayısı 

Araştırma kapsamında incelenen 6 gazetede yer alan 48 köşe yazarının toplamda 124 köşe yazısı kaleme aldıkları görülmektedir. En fazla köşe yazısı 35 adet ile Hürriyet Cumhuriyet gazetesinde yer almıştır. 3 adet ile en az köşe yazısı ise Agos gazetesinde yer almıştır. Diğer yandan Star gazetesinde 20, Yeniçağ gazetesinde 17 ve Özgür gündem gazetesinde ise 15 
adet köşe yazısı yer almıştır. Hürriyet gazetesindeki bulgular (www.hurriyet.com.tr) 

Tablo 2. Hürriyet gazetesinde yazan köşe yazarları ve yazı sayısı 


Türkiye’de ‘Merkez medya’ temsilcilerinden biri olarak bilinen ve daha çok ‘Sol”ve ‘Ulusalcı’ düşüncedeki yazarları barındıran Hürriyet gazetesinde Başkanlık sistemi tartışmalarına yönelik 10 yazarın toplam 35 köşe yazısı yer almaktadır. Sırasıyla bakıldığında M. Y. Yılmaz’ın 7, Ahmet Hakan Coşkun ve Taha Akyol’un 6, Cengiz Çandar’ın 5, Ertuğrul Özkök’ün 3, İsmet Berkan, Oral Çalışlar ve Rauf Tamer’in 2, Akif Beki, ve Fatih Çekirge’nin 1’er köşe yazısı yer almaktadır. 


Tablo 3. M.Y. Yılmaz’ın köşe yazıları 

Hürriyet yazarı M.Y. Yılmaz kaleme aldığı 7 köşe yazısında Başkanlık sistemi tartışmalarına değinerek fikirlerini açıklamıştır. Yılmaz’ın yazılarında genelde Erdoğan eleştirisi ve buna dayalı olarak da Başkanlık sistemi karşıtlığı mevcuttur. Yılmaz, Başkanlık sistemi karşıtlığını “ Diktatörlük, tek parti devleti, sadrazamlık tek adamlık, federalizm” gibi argümanlar üzerinden  temellendir mektedir. 


Tablo 4. Ahmet Hakan Coşkun’un köşe yazıları 



“Bizde tek adam geleneği yoktur” 11.02.2015 Tek adam, padişahlık, 
sultanlık Olumsuz 
Ahmet Hakan Coşkun’un yazdığı 6 köşe yazılarında Yılmaz’ınkine benzer bir muhalif dil mevcuttur. O da daha çok Erdoğan’ın şahsı üzerinden katıldığı tartışmada Başkanlık sistemine karşı bir refleks sergilediği görülmektedir. “Tek adam, padişahlık, sultanlık, parlamenter sistem, başkanlık sistemi, krallık” gibi sözcükler Çoşkun’un en sık vurgu yaptığı kavramlardır. 
Tablo 4. Taha Akyol’un Köşe yazıları 

Taha Akyol, Hürriyet yazarları arasında konuyu en çok irdeleyenler arasında yer 
almaktadır. Türkiye’nin bir sistem değişikliğine veya Başkanlık sistemine ihtiyacı 
olmadığının altını çizen Akyol’a göre temel meselenin ‘kuvvetler ayrılığı” ilkesi olduğunu vurgulamaktadır. Akyol, ‘kuvvetler ayrılığı’ nın da güçlü demokrasilerde olabileceğini belirterek bir bakıma Türkiye’nin bundan yoksun olduğunu ve buradan yola çıkarak Erdoğan’ın klasik bir Başkanlık sisteminden daha çok tüm yetkilerin elinde olduğu özel bir Başkanlık sistemi arzuladığını iddia etmektedir. Akyol’un yazılarında ön plâna çıkan kavramlar ise “ Otoriterlik, Siyasi ameliyat, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, ABD sistemi, denetim” şeklindedir. 


Tablo 5. Cengiz Çandar’ın köşe yazıları 

Cengiz Çandar ise yazdığı 5 yazıda genel hatlarıyla Ak Parti’nin misyonunu tamamladığını dolayısı ile tek figür olarak Erdoğan’ın ön plânda olduğunu, Erdoğan’ın da ‘tek adamlığa” doğru yöneldiğini iddia etmektedir. Erdoğan’ın Amerikan sistemini sevmediğini söyleyen Çandar’a göre Erdoğan’ın amacının Amerikan usulü bir Başkanlık sisteminden ziyade içinde yargı denetimsizliğinin de olduğu her türlü denetimden uzak bir sistemden yana olduğu düşüncesinde dir. Erdoğan’ın aklındaki sistemle, arzuladığı güzergâhın Türkiye’yi 
demokratikleşmeye değil bilakis otoriterleşmeye doğru götüreceğini savunan Çandar’ın sık başvurduğu kavramlar arasında “tek adam, otoriterlik, tek parti, diktatörlük, totaliterlik” bulunmaktadır. 



Tablo 6. Ertuğrul Özkök’ün köşe yazıları 

Ertuğrul Özkök de tıpkı Çandar gibi eleştiri oklarını Ak Parti üzerinden tartışılmakta olan Başkanlık sistemine yoğunlaştırmaktadır. Ak Partili vekillerin bağımsız davranamadığını ve dolayısı ile Erdoğan’ın yörüngesinde hareket ettiklerini belirten Özkök, milletvekilleri için ‘Cumnhuvekilleri’ tabirini kullanarak onları eleştirmektedir. Erdoğan’ın Amerikan usulü bir federalizmi benimsemesi durumunda buna olumlu yaklaşacağını belirten Özkök, fakat ne Ak Parti’nin ne de Erdoğan’ın böyle bir düşünceye sahip olduklarını sanmadığını ifade 
etmektedir. Erdoğan’ın gücünü ‘tek dudak anayasası’ şeklinde betimleyen Özkök, tüm gücü elinde bulundurmak isteyen Erdoğan’ın yalnızlaştığını ve yalnızlaştıkça da tüm yetkileri elinde bulundurmaya çalıştığını ifade etmektedir. Erdoğan’ın kafasındaki Başkanlık sistemine karşı olduğu anlaşılan Özkök’ün muhalif dilinde yer alan kavramlar ise “ Tek adam, cumhurvekilleri, cumhursaray, iki dudak anayasası” gibidir. 


Tablo 7. İsmet Berkan’ın köşe yazıları 

İsmet Berkan ise tartışmaya CHP’yi de içine alacak bir sorgulamayla başlamaktadır. Mevcut sistemin tek parti yönetiminden itibaren parlamenter sistemle uyuşmadığını verdiği Atatürk, İnönü ve Menderes örnekleriyle temellendiren Berkan, CHP’nin yıllarca şikâyet ettiği özgürlükler sorunu ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin iyi işlememesi gibi konularda samimi olmadığını ve bu yönde en ufak bir çaba harcamadığını düşünmektedir. Berkan, “Bu sistem 
parlamenter sistem mi?” diye sorarak mevcut anayasanın zaten her türlü otoriterliğe açık olduğunu iddia ederek konunun yeni bir anayasa çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini salık vermektedir. Berkan’ın “Otokrasi, başkanlık sistemi, parlamenter sistem” kavramlarıyla ele aldığı konuda Başkanlık sistemine geçilmesi halinde çokça dillendirilen “otoriterlik” söylemine de katılmadığını ifade etmektedir. 
Tablo 8. Rauf Tamer’in köşe yazıları 

Rauf Tamer’in yazmış olduğu iki yazıda da Başkanlık sistemine olumlu yaklaşmadığı görülmektedir. 7 Haziran 2015’te yapılacak olan seçimler üzerinden bir değerlendirmeye giden Tamer, bu seçimde yarışın Ak Parti ile HDP arasında geçeceğini diğer partilerin ise bu denklemde pek de rolünün olmayacağını söylemektedir. Diğer yandan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı sıfatı ile anayasayı değiştirecek 400 milletvekili talebini de eleştiren Tamer’in “ Başkanlık sistemi, 400 milletvekili” kavramlarını kullandığı görülmektedir. Akif Beki, muhalefetin sürekli eleştiriş konusu yaptığı Erdoğan’ın tarafsız davranmadığı konusunu işlediği “Erdoğan tarafsızlığını ne gün kaybetti?” başlıklı yazısında Atatürk’ten Gül’e kadar hiçbir cumhurbaşkanının tarafsız olmadıklarını iddia etmektedir. Dolayısı ile tarafsızlık yeminin Erdoğan’la bozulmadığını söyleyen Beki, Erdoğan’ın yıllardır çok net ifadelerle parlamenter sistemden şikâyetçi olduğunu ve bunu her defasında saklamadan kamuoyu önünde deklare ettiğini vurgulamaktadır. Beki’nin bu bağlamda Erdoğan’dan yana bir tavır içinde olduğunu dolayısı ile sistem tartışmalarına olumlu yaklaştığını da söyleyebiliriz. 


Tablo 9. Oral Çalışlar’ın köşe yazıları 

Oral Çalışlar, ilk yazısında Erdoğan’ın şahsından kaynaklı bir özgül ağırlığının olduğunu dolayısı ile Ak Parti içinde de bu gücünün devam ettiğini anımsatarak Başkanlık sistemi tartışmalarında AK Parti’yi Erdoğan’ın kuvvetli karizmasının motive ettiğini düşünmektedir. İkinci yazısında ise anayasayı değiştirmek için Erdoğan’ın dillendirdiği 400 Milletvekili yaklaşımın sorunlu bulduğunu ifade eden Çalışlar, 400 Milletvekilin tek bir partide olmasının demokrasi ve çoğulculuk adına sorunlar oluşturacağına işaret etmektedir. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***