Yrd.Doç.Dr. Ali Bilgin VARLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yrd.Doç.Dr. Ali Bilgin VARLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2016 Pazar

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması., Riskler, Fırsatlar ve Öneriler BÖLÜM 3





    Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması.,                               Riskler, Fırsatlar ve Öneriler 
                                                BÖLÜM 3




3.3. İçişleri ve Sağlık Bakanlığı'na Aktarılan Sorunlar,



a. MSB'ye benzer durum İçişleri Bakanlığı için de söz konusudur. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nı da bünyesine alan Bakanlığın mevcut haliyle bu unsurların gerektirdiği planlama, sevk ve idare kapasitesinden yoksun olduğu düşünülmektedir. Trafik, pasaport vb işlevlerle sınır savunması ve düşük/orta yoğunluklu çatışmayı planlama, sevk ve idare işlevlerinin aynı çatı altına gelmesinin yaşanacak zafiyetlerin habercisi olduğu değerlendirilmektedir. 

b. MSB ve İçişleri Bakanlıklarında ifade edilen risk alanları, istihbaratta mevcut olan ve gittikçe kötüleşen zafiyetle birlikte Türkiye’deki mevcut güvenlik açığını derinleştirmektedir. 


c. Sağlık Bakanlığı, barış ve savaş durumunda askerî işlev edinerek güvenlik sektörüne sokulmakta ve asıl sorumluluklardan uzaklaştırılmaktadır. Askeri sıhhi tahliye ve tedavi sistemi, cepheden/çatışma alanından geriye (yurt içi bölgesi) askeri kademeleri takip eden ve hasta ve yaralıların her kademedeki tıbbi destek kapasitesine göre tedavi edilebildiği bir sistemdir. GATA bu kademenin en 
son safhası olan merkezi hastaneler kademesini oluşturmaktadır. Askerî sağlık sisteminin bütününün sivilleştirilmesi teknik olarak olanaklı değildir. Sistemin en üst kademsini (GATA) sivilleştirmek ise arzu edilen sivil kontrolü sağlamayacağı gibi mevcut sistemi de eksik bırakmaktadır. 

Yukarıdaki sakıncaların devlet teşkilatında yetki ve sorumluluk, sadelik, etkinlik ve işlevsellik başta olmak üzer yönetim prensiplerini ihlal etmesi nedeniyle, ülkede önümüzdeki dönemlerde ciddi zararları neden olacağı da düşünülmektedir. 




3.4. Yüksek Askeri Şura’nın Yapısının Değiştirilmesinin Yarattığı Sorunlar 

a. KHK, Yüksek Askeri Şura (YAŞ)’nın yapısını değiştirerek ordu ve eşiti birlik/kurum komutanları olan orgeneral/oramiralleri üyelikten çıkarmakta, başbakan yardımcıları, adalet, içişleri ve dışişleri bakanlarını ekleyerek çoğunluk itibariyle siyasi bir kurula dönüştürmektedir. YAŞ’ın yapısal değişikliğinin en önemli etkisinin, general/amiral terfilerinde ortaya çıkacağı düşünülmektedir. Bu durum terfi beklentisi ile kayırmacı ve himayeci ilişkiler ağına girebilecek personel nedeniyle TSK’nın siyasileşmesine ve liyakatten uzaklaşmasına yol açabilecektir. Böyle bir ilişkinin alt seviyelerdeki subay ve astsubaylara yansıyarak çalışma-ödül nedenselliğini kırması, rant kollayıcı bir kültürün hakim olması, TSK’nın içinde hizipleşmelere ve nihayetinde itaatsizliklere ve görev 
etkinliğinin düşmesine yansıması şaşırtıcı olmamalıdır. 

b. Diğer taraftan YAŞ’ın TSK’dan sicil ve disiplinsizlik yoluyla ayırma işlemlerini yaptığı, geçmiş dönemlerde siyasilerin muhalefeti nedeniyle 15 Temmuz’da darbe girişimi yapan FETÖ mensuplarının ve sempatizanlarının himaye bulduğu dikkate alındığında, gelecekte FETÖ’nün boşluğunu dolduracak diğer yapıların YAŞ’ın yeni teşkilatı nedeniyle hareket serbestîsi bulabileceği değerlendiril -mekte dir. Bu itibarla YAŞ’ın yeni yapısının TSK’nın kurumsal kültürüne zarar 
verebilecek önemli riskleri bünyesinde barındırdığı değerlendirilmektedir. 

c. YAŞ’ın siyasileştirici etkileri, KHK’da ifade edilen Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM, Milli Savunma Bakanı olmak üzere dört siyasinin sınır tanımayan komutanlık ve emir verme rolleri nedeniyle kısa sürede zarar verici sonuçlar üretmeye başlayacaktır. TSK’nın yatay ve dikey hatlarda parçalanmış yapısına, siyasetin ve bürokrasinin doğasından dolayı iktidar partisi merkez teşkilatı 
il/ilçe başkanları, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların danışmanları, müsteşarları, valiler, kaymakamlar, özel kalem ve koruma müdürlerinin hatta üst makamlara yakın gazetecilerin komutan rolünü soyunmaları, emirler vermeleri olasıdır. Bu durumun TSK’ya bozucu etkilerini öngörebilmek çok da zor değildir. 


3.5. Genelkurmay Başkanı Atama Kriterinin Değiştirilmesinin Yaratacağı Sorunlar 

KHK ile 926 sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak Genelkurmay Başkanı atama kriteri olan “Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış” olmak koşulu kaldırılmaktadır. Böylece TSK’deki herhangi bir orgeneralin Genelkurmay Başkanı olarak atanması mümkün olmaktadır. Bu değişikliğin kısa dönemde (bir yıl içinde) mevcut Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının değiştirilmesi ya da istifa etmeleri durumunda, tercih edilen bir orgeneralin atanmasına hazırlık olduğu düşünülmektedir. Ancak düzenlemenin uzun dönemli ve kalıcı etkisi hasar vericidir. TSK’de bir alt görevi yapmamış, bir komutan ataması son 5 yılın siyasi uygulamasıdır ve 15 Temmuz Darbe Girişimine giden süreçte etkileri görülmüştür. Yanlış olanı hukukileştirmenin etkinlik bakımından 
daha zararlı olacağı değerlendirilmektedir. 

3.6. Milli Savunma Üniversitesi Kurulmasının Yaratacağı Sorunlar 

a. KHK ile Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde Milli Savunma Üniversitesi kurulmaktadır. 
Kuvvet Harp Akademileri enstitü olarak, 
Harp Okulları fakülte olarak, 
Astsubay Meslek Yüksekokulları ise meslek yüksek okulu olarak 
Bu üniversiteye bağlanmaktadır. 

b. 669 sayılı KHK’da Harp Akademileri, harp okulları ve astsubay meslek yüksek okulları hakkında yapılan düzenlemelerin kapsamı dikkate alındığında, uzun süreli hazırlığı yapılan bir kısım düzenlemelere ilaveten, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarının yetkilerini Milli Savunma Bakanlığına devreden ve ilgili kanunlarda bu yönde değişiklik yapan düzenlemelerin de yer aldığı görülmektedir. Bu tür bir yaklaşımın sonucunda askeri okulların kendi mevzuatlarına göre bütün olarak Milli Savunma Üniversitesine bağlandığı yanılgısı ortaya çıkmaktadır. Gerçekte KHK’nın satır araları askeri okullarla ilgili öğrenci seçme, müfredat, öğretim üyesi ve akademik yönetici görevlendirme, yeni mevzuat ve kadro/kuruluş yapma dâhil olmak üzere tüm görev ve yetkileri Milli Savunma Bakanlığına vermektedir. Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları büyük ölçüde devre dışı bırakılmaktadır. 

c. Askeri okulların akademik denkliği, askeri olmayan teorik derslerin kalitesinin artırılması açısından faydalı olan bu uygulama çok sayıda sakınca içermektedir. Öncelikle bu okulların amacı subay ve astsubay, yani asker yetiştirmektir. Askerin temel ayırt edici özelliği itaat, disiplin ve savaşçı ruhtur. TSK savaşmayacak bir ordu olacaksa subay ve astsubaya gerek yoktur. Savaşçı bir ordu olacaksa muharip yetiştirmek zorundadır. Bu nedenle askeri okullar askeri formasyon almamış rektör ve dekanlar tarafından değil, akademik formasyon almış komutanlar tarafından yönetilmelidir. Bu derece askeri bir yapıyı eğitmesi beklenen Rektör’e de haksızlık yapılmamalıdır. 


ç. Askeri okullar, ilgili kuvvet komutanlığının subay ve astsubay kaynağını oluşturur. Kuvvetler eğitim ihtiyaçlarını belirler, geri beslemeyi yaparlar. Kuvvetlerle okullar arasına sokulan Bakan, Müsteşar, Rektör, Dekan vb aynı kültür ve birikimden gelmeyen sivil kademeler işleyişi sekteye uğratırlar. Subay ve astsubay adayı ikilemde kalır, asker kimliği oluşmaz. Eğer asker kimliğinin 
oluşması istenmiyorsa böyle bir düzenleme faydalıdır. Aksi halde TSK’nın eğitimli insan kaynağı erozyona uğrar. Askeri okullarda sivil öğretim üyelerinin bulunması, seçilmiş birimlerde sivil yöneticilerin olması tercih edilebilir. 

d. Askerî eğitim kurumlarının YÖK sistemi ile uyumlu hale getirilmesine ve MSB'ye bağlanmasına ilişkin düzenleme mevcut akademik ve idari sorunların aşılmasını sağlamadığı gibi, önceki sistemde var olan imkânları ve .yukarıda değinildiği üzere. muharip personel yetiştirme kapasitesini de ciddi ölçüde sınırlamış, yeni yapının ihtiyaçlarını da karşılamamıştır. Bu kapsamda: 
. Askerî eğitim kurumlarının askerî idari yapılanmasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. 
. Harp okullarından sonra görülen sınıf okulları, sınıflara ilişkin temel ve tekamül 
eğitimlerinin akademik karşılığı belirlenmemiştir. 
. Kuvvet Harp Akademilerindeki eğitime yüksek lisans seviyesi verilirken Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitiminin akademik karşılığına ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. 
. ADSK'yı sağlamak için zorunlu olan, sivil bürokratlara; güvenlik, askerin demokratik sivil kontrol, sivil-asker işbirliği, kriz yönetimi vb. alanlarda eğitim veren 
. Kapatılan Millî Güvenlik Akademisi. gibi kurumlar ihdas edilmemiştir. 

Yine bu kapsamda olmak sivillere de güvenlik alanında eğitim veren SAVBEN ve SAREN gibi enstitülere ilişkin herhangi bir düzenlemeye gidilmemiştir. 

. Türkiye'nin ilgi sahasında bulunan dost ve müttefik ülke orta ve üst düzey sivil ve asker bürokratlarına eğitim vermek suretiyle ortak güvenlik ve Türk savunma sanayiinin pazar oluşturma imkanını artıracak bir savunma koleji bu düzenleme içinde yer almamıştır. 


3.7. Askeri Liseler 

Askerî Liselerin darbeci yetiştiriyor düşüncesiyle kapatılmış olması, "cemaatcı" yetiştiriyor iddiasıyla İmam Hatip Okullarının kapatılması iddiasından farksızdır. Bu kurumların, esasen kuruma personel girişinde bir filtreleme işlevi olduğu açıktır. 

3.8. Askerî Sağlık Sisteminin Sağlık Bakanlığına Devrinin Yaratacağı Sorunlar 

a. TSK’da barışta ve savaşta sağlık sistemin temel işlevi hastalanan, yaralanan askerlerin kısa sürede tedavilerinin yapılarak, birliklerine/cepheye tekrar gönderilmesi, barış zamanında birliklerin sağlık yönünden her an göreve hazır tutulması, personel mevcutlarında dolayısıyla muharebe gücünde zafiyete neden olunmamasıdır. GATA ve askeri hastaneler barış zamanında bu kapsamda askerlere ve ailelerine sağlık hizmeti sunarken, sağlık personeli ve donanımı ile birlikleri takviye ederler, kriz ve savaş ortamlarında ise birliklerin sağlık desteğini sağlarlar. 

b. Askeri hastaneler, yüksek gerilimli görev şartlarını ve terörizmle mücadeleyi içeren barış ortamında ve savaşta muharebe stresine, fiziksel ve psikolojik tramvalara maruz kalan askerin tedavisi ve rehabilitasyonu için önemli işlevlere sahiptir. Bu işlevlerin etkinlikle yerine getirilememesinin nedenleri ayrı çalışma konusudur. 

c. TSK’nın savaşta sağlık faaliyetleri cepheden geriye doğru dört kademedir. 

Birinci ve ikinci kademe birliklerin sağlık imkânlarıyla kurulup işletilirken üçüncü ve dördüncü kademelerde GATA dâhil askeri hastaneler görev alır. Askeri hastanelerin yöneticileri, doktorları, sağlık personeli muharebe görevlerinin eğitimini barıştan itibaren yaparlar. Askeri sağlık personeli muharebede sağlık hizmeti yapmak üzere yetiştirilir ve Sağlık Bakanlığının personelinden farklılıklar içerir. Bu iki farklı yapıyı karıştırmak muharebede zayiata, barışta yetersiz sağlık desteğine neden olduğu gibi Sağlık Bakanlığını da gereksiz yere güvenlik sektörüne dâhil eder ve yarı askerileştirir. 


ç. Yukarıda belirtilen sakıncalarına karşın, süreç içerisinde mesleki yetkinlik ve etik alanından ürettiği sorunlar nedeniyle hizmet ettiği kitlenin ihtiyaçlarını karşılayamayan, idealist sağlık personelini sistemin dışına iten askerî sağlık sistemindeki aksaklıkların irdelenmesine ve çok geç kalınmış olan tedbirlerin alınmasına ihtiyaç olduğu aşikardır. 



4.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


**

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması, Riskler, Fırsatlar ve Öneriler BÖLÜM 2




     Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması.,                               Riskler, Fırsatlar ve Öneriler 
                                                BÖLÜM 2



2.2. Güvenlik Sektörü Reformu 

Güvenlik sektörünün görev ve işlevleri ile iş yapma kültürü statik değil dinamiktir.  Dolayısıyla değişen toplumsal ve uluslararası ortama uyum sağlaması, değişen tehdit ortamının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden yapılanması beklenir. Bu noktada güvenlik sektörü reformu sürekli bir olgu olarak gündeme gelir. 

Güvenlik sektörü reformu güvenlik sektöründeki tüm kurumların temel insan hakları ile evrensel ve iç hukuk çerçevesinde güvenlik sağlamak için; 

. Çağın ve tehdit ortamının gereklerine göre eğitilmesi ve donatılması, 

. İşlevsel, etkin, ekonomik, verimli, denetlenebilir, gözlemlenebilir, izlenebilir, hesap verebilir, öngörülebilir ve şeffaf niteliğe kavuşturulması, 

. Toplumsal sözleşmenin taraflarınca .tüm vatandaşlar. güven duyulacak hale getirilmesi, 

. Kurumlar arasında koordinasyon ve uyumluluğun artırılması demektir. 


2.3. Sivil-Asker İlişkileri ve Askerlerin Kontrolü3 

3 Bu konuda büyük kavram "güvenlik sektörünün" kontrolüdür. Bu kapsamda yukarıda belirtilen aktörlerin tamamının demokratik sivil kontrolü sağlanmalıdır. 

Güvenlik Sektörünün önemli unsurlarından biri, öldürücü ve yok edici silahlara sahip, planlama ve icra yeteneğine haiz, örgütsel gücü yüksek silahlı kuvvetler dir. Böyle bir gücün kontrolsüz bırakılması düşünülemez. Askerin kontrolünün seçilmiş siviller tarafından yapılması gerekir. Bu noktada sivil-asker ilişkileri gündeme gelir. 

Askerin Sivil Kontrolü (ASK) bu etkileşimin en basit ve kaba halidir. Asıl olan Askerin Demokratik Sivil Kontrolüdür (ADSK). 

. ASK, askerin yürütme adına hareket eden cumhurbaşkanı, başbakan veya milli savunma bakanına tabii olmasını ifade eder. 
. ADSK, bunlara ilaveten parlamentonun ve sivil toplum adına medyanın üst düzey askeri atamalarda, bütçe tahsisinde, harcamalarda, tedarikte, plan ve programlarda, konumlarına göre çeşitli roller almasını, denge, denetleme ve gözetim işlevi yerine getirmesini kapsar. ADSK, hükümet ve TBMM’nın dikey kontrolünü, sivil toplum tarafından yatay kontrolü ve askerlerin demokratik değerleri içselleştirmesini ifade eden oto kontrolü kapsar. 


Silahlı Kuvvetlerin Yeniden Yapılanması, sivil asker ilişkilerinin düzenlenmesini de kapsayan (AKS veya ADKS), içinde bulunulan stratejik harekât ortamının gereklerine uygun, sürekli değişen tehdit ve riskleri karşılayacak şekilde; siyasi stratejik, askeri stratejik-operatif ve taktik düzeylerde teşkilat, teçhizat, personel, eğitim ve kültür boyutlarını kapsayacak şekilde dönüşüme tabii tutulmasıdır. 

Dünyada silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ve dönüşüme tabii tutulması,  I. Dünya Savaşı’ndan günümüze devam eden bir süreçtir. Askeri dönüşüm olgusunun normal dönemlerden ziyade siyasi ve askeri anlamda büyük başarısızlıkların ve felaketlerin yaşandığı dönemler sonrasında gündeme geldiği görülmektedir. Bu tür dönüşümler konsept-doktrin, teşkilat, teçhizat ve kültür 
boyutlarında radikal değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda dünya ordularında son yüzyılda sekiz model ortaya çıkmıştır: 

. Dönüşüm Orduları: Ulus, devlet, ulusal güvenlik kavramlarının ve sivil asker ilişkilerinin oturduğu gelişmiş demokratik ülkelerde yeniden yapılanmadan ziyade çağın gereklerine uygun sürekli bir dönüşüm halindeki işlevsel ve etkin ordular (ABD, İngiltere, Fransa vb). 
. Pasifleştirilen- Millî Olmayan Ordular: II. Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya orduları. 
. Gücün Tek Elde, Tek Partide Toplandığı Devletler: Rusya, Çin, Kuzey Kore, Beyaz Rusya vb. 
. NATO’nun Güvenlik Şemsiyesinde Milli Olmayan Ordular: İç toplumsal altüst 
oluşlar/darbeler sonrası NATO ve AB’nin güvenlik şemsiyesine alınan ülkelerin yarı milli orduları (Yunanistan, İspanya, Portekiz). 
. Soğuk Savaş Sonrası Güvenliği Batı Tarafından Sağlanan Ülkelerde ABD-Batı Modelinin Melez Tipleri: Romanya, Macaristan, Polonya, vb eski Doğu Bloğu ülkeleri. 
. Başarısız Devlet Orduları: Başarısız Devletlerde ABD-Batı Modeli çerçevesinde 
şekillendirilmeye çalışılan kırılgan güvenlik yapılanmaları (Irak, Afganistan vb). 
. Hanedan ve Rejim Muhafızı Ordular: İslamcı Monarşilerde ve sivil/asker diktatörlüklerde hanedan üyeleri veya diktatörün kişisel ve doğrudan kontrolünde rejimi korumayı amaçlayan, dış düşmana karşı savaşma yeteneği olmayan askerimsi yapılar. Saddam, Kaddafi, Esad, Mobutu, Suudi vb orduları. 


Yukarıdaki modeller içinde ilk üç sıra dışındakilerin tamamı çeşitli sorunlarla yüz yüzedir. 

2.4. Sivil-Asker İlişkilerinin Düzenlenmesinde Model Tercihi Sorunu 

Silahlı kuvvetlerin yapılanmasının siyasi stratejik düzey boyutu ASK ve ADSK’nın belirlenmesidir. Bu kapsamda üç ana kuramsal yaklaşımdan bahsedilebilir: Objektif kontrol, sübjektif kontrol ve sivil asker bütünleşmesi. 

Objektif kontrol, sivil ve askeri iki ayrı alan olarak görür, siyasi ve askeri karar süreçlerini birbirinden ayırır. Sivil, askeri yapıyı stratejik düzeyde kontrol eder, siyasi stratejik direktif verir, askeri harekâtın siyasi hedefini ve siyasi koşullarını belirler, genel sınırlama ve kısıtlamalar koyar. 

Asker aldığı siyasi direktif çerçevesinde kendi alanında profesyonel olarak işini yapar. Sivil askeri profesyonel alana karışmaz, askeri harekâtın icrasına müdahale etmez. Asker de sivil alana, politika belirlenmesine karışmaz. Objektif kontrol güçlü ve etkin bir ordu için gerekli ön koşulların başında gelir. ABD ve çoğu Avrupa ülkelerinin modeli objektif kontrole dayanır. 

Sübjektif kontrolde ise iktidar partisi askerin her alanına girer, eğitime el atar, emir komuta sistemine dâhil olur, sadece üst düzey değil orta ve alt düzey personelin terfi ve atamalarını kontrol eder, birliklerde parti komiserleri görevlendirir, her askeri birimin başına sivil getirmeye çalışır. 
Askerler de sivil alanın içindedirler, yüksek rütbeli askerler, siyasi iktidar sahiplerinin yakın siyasi arkadaşları ve siyasi parti üyesi gibi hareket ederler, iktidardaki siyasi partinin sosyal ve siyasi içerikli faaliyetlerine katılırlar, siyasilerden terfi ve atamalarda destek ararlar. Bu tür model daha fazla tek 
parti yönetimindeki devletlerde, totaliter rejimlerde ve hanedan/rejim ordularında görülür. 

Sivil asker entegrasyonu ise sivil ve askerin genel anlamda kendi alanında kalmasını, harekât ortamının gereklerine uygun olarak stratejik, operatif ve taktik kademelerde belirlenmiş objektif 


kriterler ve standart çalışma usulleri çerçevesinde birlikte çalışmayı gerektirir. Bu yaklaşım devletin güvenlik sektörü aktörleri arasında birlikte çalışabilirliği-kurumlararasıcılık- ve kuvvetler arası müşterekliği öne çıkarır. 

Gelişmiş ve önemli ölçüde askeri gücü olan ülkelerde halen uygulanan sistem; 

. Siyasi stratejik düzeyde Askerin Demokratik Sivil Kontrolü (ADKS), 
. Askeri stratejik, operatif ve taktik kademelerde objektif kontrol, 
. Her kademede oto kontrol, 
. Tüm kademlerde kuvvetler arası müştereklik, 
. Taktik kademeden stratejik düzeye artan bir şekilde sivil asker entegrasyonu-
kurumlararasıcılıktır. 


Az gelişmiş, diktatörlüklerin hâkim olduğu ve askeri darbelerin sık görüldüğü ülkelerde de sübjektif kontrol uygulanmaya çalışılmaktadır. Daha ötesinde bu gruptaki ülkelerin çoğunda iktidarın temel amacı, rejimi darbeye karşı dayanıklı tutacak düzenlemeler yapmaktır. 

Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da birçok ülkede siyasi liderlerin darbeleri önlemek için başvurdukları stratejiler dört grupta toplanabilir. 

Birincisi, silahlı kuvvetlerin personel temini, terfi ve atama usul ve işlemlerini kontrol etmektir. Bunun için etnik, aile ve mezhepsel bağlar kullanılır. Ordunun kritik görevlerine siyasi liderin yakın akrabaları getirilir. Liderin ait olduğu mezhep ve etnik grup mensupları kayrılır. Burada temel düşünce ehliyet değil sadakattir. Saddam’ın, Esad’ın ve Suudilerin ordularındaki üst düzey ve önemli 
atamalar tipik örneklerdir. 

İkincisi, siyasilerin silahlı kuvvetlerin birlikleri üzerinde doğrudan ve kişisel emir-komuta yetkisi kullanmasıdır. Kongo’da Mobutu’nun genelkurmay başkanlığını kaldırarak birliklere doğrudan komuta etmesi bu stratejiye uyar. 

Üçüncüsü, askeri gücü bölmek ve rakip teşkilatlar yaratmaktır. Bu şekilde yapay bir denge kurulması amaçlanır. Orduya karşı polis ağır silahlarla güçlendirilir ve paralel güç yaratılır. Bu strateji aynı zamanda düzenli ordunun dışında yarı askeri-milis yapılarının kurulmasını da kapsar. Gabon’da 41 yıl devlet başkanlığı yapan Omar Bongo’nun doğrudan kendi bağlı olarak kurduğu başkanlık muhafız birliğinin gücü, Gabon ordusundan daha fazlaydı. Mali’de 1980’de bir darbe girişim sonrası hükümet silahlı kuvvetlerin yarısını alarak, yeni bir askeri yapı oluşturmuş ve ayrı bir milis teşkilatı kurmuştur. 

Dördüncüsü, silahlı kuvvetlerin kışlalarını başkentin ve kritik şehirlerin dışına çıkartmak, ülke sathında yaygınlığını azaltmak ve şehir dışlarındaki bölgelerde toplu tutmaktır. Böylece darbe girişimine kalkışmanın zorlaştırılması, askerin izlemenin kolaylaştırılması ve askerin toplumdan yalıtılarak halk desteği almasının engellenmesi amaçlanır. 

Bu tür stratejiler, bazı durumlarda siyasi liderleri ve iktidarları bir süre korumuştur. Ancak, darbeye kalkışanlar darbe önleme stratejilerini etkisiz kılacak planlar geliştirmişler; bu durumu yararlarına kullanmışlardır. Gelişen teknoloji de darbecilere kolaylıklar sağlamış, araya konulan mesafeler kısalmış, üst komuta seviyesinden ziyade orta ve alt seviyeden kalkışmalar etkili olmaya 
başlamış, nihayetinde bu liderler de darbelerle ve kalkışmalarla devrilmişlerdir. 

Bu ülkelerde darbeleri önleme stratejilerinin ordular üzerindeki etkisi yıkıcı olmuştur. Ehliyet, eğitim ve disiplinden yoksun kalan devasa ordular, çok daha küçüklere yenilmiştir. 1948-1973 yılları arasında savaşlarda İsrail ordusuna karşı hiçbir varlık gösteremeyen Arap ordularının ve Afrika ülkelerin silahlı kuvvetlerinin perişan durumu, darbe önleme stratejilerinin yıkıcılığını açık 
olarak göstermektedir. 



3. TSK’nın KHK ile Öngörülen Yeni Yapısının Analizi: Riskler ve Fırsatlar 

FETÖ’nün 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası 668 ve 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile yeni TSK’nın ilk yapı taşları belirlenmiştir. Amacı darbe teşebbüsü ve terörle mücadele olan KHK’lar ile TSK’da yapısal ve kalıcı değişiklikler yapılmasının önemli zafiyetler ortaya çıkarabileceği düşünülmekte dir.  Önümüzdeki dönemde yeni kararnameler ve olası Anayasa değişikliği ile bu 
yapının çeşitli bölümlerinde değişimler beklenmekle birlikte, KHK’lar ile kurulan çerçevenin yarattığı zafiyetlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. 

KHK’larda da; sivil asker ilişkileri, TSK komuta sistemi, üst komuta kademesi terfi sistemi, insan kaynakları-eğitim, adli işler ve sağlık sistemi bağlamında düzenlemeler söz konusudur. 

3.1. TSK'nın Yeni Komuta Yapısına İlişkin Sorunlar 

668 ve 669 sayılı KHK'lar ile belirlenen yeni komuta yapısı Şekil 1.’de sunulmuştur. 




Şekil 1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeni Komuta Yapısı (668 ve 669 sayılı KHK) Shl.Güv.K. İçişleri Bakanı Gnkur.Bşk.

MSB KARARGAHI AÇIKLAMALAR

•Gnkur.Bşk., Personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik konularında ilke ve öncelikleri belirler.
•Gnkur.Bşk. TSK’nınkomutanıdır.
•Gnkur.Bşk. eğitim, öğretim ve lojistikle ilgili hususları MSB’ye bildirir.
•Kuvvet komutanlıkları barışta MSB’ye bağlıdır. 
•Savunma Üniversitesi MSB’ye bağlıdır.Cumhurbaşkanı Başbakan MSB Kr.Kuv. Dz.Kuv. Hv.Kuv.GNKUR. BŞK.LIĞI
•Karargah
•Özel Kuvvetler K.lığı
•Bağlı birlik/kurumlar Jamdarma Gn.K.Doğrudan emir verme yetkisiKuruluş ve komuta bağlantısı Cumhurbaşkanı, Başbakan, gerekli gördüklerinde Kuv.K.larıile bağlılarından doğrudan bilgi alabilir ve bunlara doğrudan emir verebilir. Verilen emirler herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirilir (669 KHK md. 36). 


a. 668 sayılı KHK ile Jandarma Genel Komutanlığı 4 ve Sahil Güvenlik Komutanlığı 5 İçişleri 


4 25.07.2016 tarih ve 668 sayılı KHK, md. 6 ile 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 4. md.'si "Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlıdır. şeklinde düzenlenmiştir 


5 25.07.2016 tarih ve 668 sayılı KHK, md. 23 ile 2693 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu'nun 2. md.'si " Bu Kanunda belirtilen görev ve hizmetleri yapmak üzere silahlı bir genel kolluk kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığı kurulmuştur. 

Bu Komutanlık İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde, Sahil Güvenlik Komutanlığının Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek bölümleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine girer, kalan bölümü normal 
görevlerine devam eder." olarak düzenlenmiştir. 

Bakanlığına, 669 sayılı KHK ile kuvvet komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı (MSB)’na bağlanmıştır. Böylece, TSK’nın beş ana kuvveti MSB ve İçişleri Bakanlığı arasında paylaşılmıştır. 

b. Genelkurmay Başkanlığı, kuvvetlerden ayrılarak Başbakan’a bağlı bırakılmak ta, Anayasa değişikliği yapılabilirse Cumhurbaşkanı’na bağlanması düşünülmekte dir. 669 sayılı KHK Madde 34’de Genelkurmay Başkanı’nın Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit ve 
koordine edeceği ifade edilmektedir. Bunlardan personel hizmetlerinin özel kanunlarına göre yürütüleceği, lojistik, tedarik, askeri okullarda eğitim ve öğretimle ilgili hususların MSB’liğine bildirileceği belirtilmektedir. Bu itibarla Genelkurmay Başkanı Başbakan'a bağlı kalsa da, Cumhurbaşkanı'na bağlansa da ana ast unsurları olan kuvvet komutanlıkları ile arasındaki bağlantı koparılmış olduğundan danışma birimi statüsüne indirilmektedir. 

GenelkurmayBaşkanlığı’na verilen istihbarat, harekât, teşkilât ve eğitim işlevlerinin, iç güvenlik, sınır ötesi, müşterek ve birleşik harekât görevlerinin nasıl yapacağı ise belli değildir. 

c. Genelkurmay Başkanlığı’nın barış zamanında kuvvet komutanlıklarıyla emir komuta ilişkisi olmadığından, öneri tespit etme görevini de yapabilmesi oldukça zordur. Dolayısıyla kurumsal danışma biriminden ziyade kişisel danışmanlık daha doğru bir tanımlamadır. 


ç. Genel Kurmay Başkanı, Anayasa gereği savaşta Başkomutan’dır, KHK Madde 33’de “Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır” ifadesi yer almıştır. Barışta birliklerine komuta yetkisi olmayan bir komutanın savaşta Başkomutan olması ve görevlerini yerine getirmesi oldukça zordur. 

d. Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı mevcut bağlantısını devam ettirmekte, bu haliyle her iki bakanlığın dışında stratejik ihtiyat ve/veya Cumhurbaşkanı ve/veya Başbakanın komutasında bir güç olarak tutulmaktadır. Bu durum Özel Kuvvetlerin muhafız birliği statüsüne ve işlevine dönüştürülmesi riskini taşımaktadır. Diğer güvenlik birimlerinin (polis ve 
jandarma) özel harekât birlikleri ile ilgili de benzer bir düzenleme yapıldığında “muhafızlık” imajı güçlenmektedir. 

e. 669 sayılı KHK'nın 36. maddesi gereği Cumhurbaşkanı, Başbakan'ın ve doğal olarak kuvvetlerin bağlandıkları Bakanların, gerekli gördüklerinde kuvvet komutanlarının bağlılarına (üs, filo, tugay, tabur, bölük vb.) doğrudan emir vermelerini, verilen emrin herhangi bir makamdan onay alınmadan derhal yerine getirilmesini kapsayan düzenleme kaotik bir ilişki tarzı yaratmaktadır. Bu 
düzenleme ordunun temeli olan disiplinin belirleyici ilkelerinden; hiyerarşik işleyişi devre dışı bırakmaktadır. Orduda itaatsizliği körükleyen bu düzenleme, darbe girişimini önlemek yerine küçük grupların yeni darbe girişimleri de dâhil olmak üzere kontrolsüz askerî harekâta zemin hazırlamaktadır.6 Diğer taraftan olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve yetkili bakanların komuta kademesini takip etmeksizin bilgi almak ve emir verme yetkilerinin ve krizi yönetmek yetkilerinin mevcut olduğu aşikâr dır. 


6 Bir siyasi aktör bir tugay komutanına Ege Denizi’nde bir adanın işgalini, Suriye’de bir harekât icra etme emrini verebilecektir. Esasen TBMM yetkisinde olan bu tür askeri eylemlerin komuta kademeleri atlanarak verilmesi ve uygulanmasının siyaseten, hukuken ve işlevsel olarak ciddi sakıncaları ortadadır. 

Böylelikte emir komuta, gayret birliği ve sadelik prensiplerini göz ardı edilerek, darbe yapmayacak bir ordu yaratma yaklaşımıyla, ülkeyi savunamaz ve savaşamaz bir ordu şekillenmektedir. Bu ve benzeri yapıların darbe tehlikesini ortadan kaldırdığını söylemek ise mümkün değildir. Aksine disiplini sekteye uğratan yapılardacuntacı eğilimlerin güçlenmesi kaçınılmazdır. 

f. Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Harp Akademileri Komutanlığı yeni kurulan Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde Milli Savunma Bakanlığına, TSK Sağlık Komutanlığı (Askeri hastaneler dâhil) Sağlık Bakanlığına bağlanarak askerî sağlık sistemi fiili olarak Genelkurmay Başkanlığının görev, yetki, kontrol, sevk ve idaresinden çıkarılmaktadır. 


3.2. MSB'nin Yapısına İlişkin Sorunlar 

MSB'nin 669 sayılı KHK ile oluşturulan yeni yapısı Şekil 2.’de sunulmuştur. 

Müsteşar
•Teftiş Kurulu Bşk.lığı
•As.Fabrikalar Gn.Md.lüğü
•ASAL Gn.Md.lüğü
•Per. ve Mali Ynt. Gn.Md.lüğü
•İnş. Emlak ve Millî Mayın Faal.Mrkz. Gn.Md.lüğü
•Tedarik Hiz. Gn.Md.lüğü
•Gn.P.P Gn.Md.lüğü
•Hukuk Müşavirliği
•Mu. ve Bilgi Sistem D.Bşk.lığı
•Destek Hiz. D.Bşk.lığı
•Diğer Komutanlıklar 30 Bakanlık Müşaviri





Şekil 2. Milli Savunma Bakanlığı Kuruluşu (669 sayılı KHK)  MSBKr.Kuv. Dz.Kuv. Hv.Kuv.

MSB Bağlısı Askeri Birlikler Harp Akademileri Harp Okulları Astsb.Hazılama Okl.
Savunma Üniversitesi Operasyonel Karargah (Yok)
-Personel-İstihbarat-Harekât-Lojistik-Muhabere Bilgi Sis.
-Doktrin İdari KarargahMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıGATAMilli Güv. Akdm. SAREN/SAVBEN Taşra 
Yapılanması Diğer Eğitim Kurumları (Yok) 


a. Yapılan düzenlemeler Genelkurmay Başkanlığı'nı işlevsizleştirirken ordunun sevk ve idaresi konusunda kurumsal kapasitesi olmayan ve eğitimli insan gücü bulunmayan Milli Savunma Bakanlığını komuta kontrol imkân ve kabiliyetlerinin çok üzerinde, üniversite yönetiminden savaş planlamasına kadar değişen, etkin olarak yerine getirilmesi zor işlev ve sorumluluklarla yüz yüze bırakmaktadır. 

b. MSB karargâhında bulunması planlanan mevcut veya yeni tasarlanan müsteşar yardımcılıkları, genel müdürlük, başkanlık, müdürlük ve daireler genelde idari-teknik işleve sahiptir. Kuvvet Komutanlıklarına emir komuta etmesi tasarlanan Milli Savunma Bakanlığı için operasyonları, müşterek 
eğitim/tatbikatı, krizi ve savaşı planlayacak ve yönlendirecek operasyonel bir karargâh yapısı oluşturulmamıştır. 

c. KHK’nin yayım tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi, Genelkurmay Başkanlığı’nın kuvvetlerle emir komuta bağlantısı olmaması, MSB’nin operasyonel planlama kapasitesinin bulunmaması dikkate alındığında mevcut durumda TSK’nın terörle mücadele, savunma ve savaşı planlamasından yoksun 
olduğu görülmektedir 

Diğer bir ifadeyle MSB için öngörülen yapı muharip kuvvetlere komuta edecek (gerçekte edemeyecek) Muharip olmayan bir teşkilattır. 


3.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


**

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması Riskler, Fırsatlar ve Öneriler BÖLÜM 1



Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması.,   Riskler, Fırsatlar ve Öneriler BÖLÜM 1 






Rapor–017
12.08.2016

Hazırlayanlar: 
(E)Tuğg.Dr. Oktay BİNGÖL, 
Yrd.Doç.Dr. Ali Bilgin VARLIK


Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeniden Yapılanması: Riskler, Fırsatlar ve Öneriler 


Bu inceleme, 15 Temmuz 2016 FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında, TSK’nın yeniden yapılanması kapsamında gündeme gelen gelişmelerin yarattığı risk ve fırsatlar ile önerilen tedbirler hakkında bilgi sunmak maksadıyla hazırlanmıştır.


Amaç:

MSE, ulusal, bölgesel, küresel barış ve güvenlik ile kurumsal yapılanma, risk analizi ve strateji geliştirme konularında eğitim ve danışmanlık hizmeti veren akademik bir danışmanlık ve düşünce kuruluşudur.

MSE benimsediği ilkeler çerçevesinde kapsadığı konularda özgün ve nitelikli bilgiyi üretmeyi ve bunu geniş kitlelerle paylaşmayı temel amaç edinmştir. Bumaksatla, ilgi alanındaki konular hakkında analizler yapar, stratejiler geliştirir ve akademik eğitim faaliyetlerinde bulunur.

MSE’nin ilkelerini, insanlığın barış ve güvenliğini esas alan temel amacı belirler. Bilimsel etik ve tarafsızlık kuruluşumuzun temel ilkesidir.Ne kadar saygın olursa olsun MSE, hiçbir politik gücü veya inancı desteklemez.

Merkez Strateji Enstitüsü (MSE):


Bu belgede yer alan hususların tüm sorumluluğu yazara ait olup MSE’ve üyelerini bağlamaz.Bu belgenin her hakkı , 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu esasları çerçevesinde MSE’ye aittir. 

Yönetici Özeti 

Bu raporda ordu-millet ve toplumsal sorumluluk anlayışından hareketle, TSK’nın yeniden yapılandırması kapsamında son dönemde meydana gelen gelişmelerin yarattığı temel riskler analiz edilmekte, fırsatlar belirtilmekte ve önerilerde bulunulmaktadır. Rapor; Giriş, Temel Kavramların Açıklanması, TSK’nın KHK ile Öngörülen Yeni Yapısının Analizi: Riskler ve Fırsatlar, Sonuç Yerine: 
Değerlendirme ve Risk Tespiti ve Öneriler olmak üzere beş ana bölümden oluşmaktadır. 

Raporda TSK’nın yeniden yapılandırılmasında FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin travması etkisinde ve darbe girişimlerini önleme yaklaşımıyla hareket edilmesinin TSK’nın işlevselliğini olumsuz şekilde etkilediği ortaya konulmakta dır. TSK emir komuta sisteminin bozulması, ordunun her kademede siyasileşme si, liyakatten uzaklaşması ve hizipleşme riski temel sorunlar olarak görülmekte dir. Yapılan düzenlemelerle, Türkiye’nin sınırlarını, ülkesini koruyamaz ve
savaşamaz, daha ötesinde “rejim ordusu” bir TSK imaj ve algısı ortaya
çıkmaktadır. İstem dışı yaratılan bu algı Türkiye için büyük bir risk oluşturmaktadır. 

Raporda TSK yapılanmasıyla ilgili önerilerin ana başlıkları şunlardır. 

a. Türkiye’de sivil-asker ilişkileri Askerin Demokratik Sivil Kontrolü (ADKS) temelinde objektif kontrol esas alınarak uygun kademelerde sivil asker birlikteliği prensibine göre olmalıdır. Bu kapsamda TSK, Genelkurmay Başkanı emir komutasında siyasi otoritenin emrindedir. Bu düzenleme; halen uygulandığı şekilde Başbakan'a bağlılık, Anayasa değişikliği yapıldığında Milli Savunma Bakanına bağlanma ve hatta Cumhurbaşkanına bağlanma şeklinde olabilir.1 


    Bu raporda tercih edilen seçenek, Milli Savunma Bakanına bağlanmadır. 
Bu bağlılık sorunsalın sivil kontrol yönünü çözmektedir. 

. Demokratik sivil kontrol için TBMM kanalıyla siyasi partilerin, sivil toplumun ve medyanın gözetim ve kısmen denetim işlevini, Sayıştay’ın ise denetim işlevini yerine getirmesi gerekir. TBMM’nin denetim ve gözetim işlevi bizzat kendisi ve uygun şekilde yetkilendirilmiş komisyon vasıtasıyla yerine getirilir. TBMM, Genelkurmay Başkanı ve diğer kritik üst düzey atamaları onay yetkisiyle teçhiz 
edilebilir. 

b. TSK emir komuta ve hiyerarşik yapısını koruyarak bir bütün olarak Milli Savunma Bakanlığına bağlanmaktadır. 

MSB, orgeneral eşiti bir sivil müsteşarlık ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan oluşmaktadır. Müsteşarlığın yapısı KHK ile öngörülen yapı olup, idari, teknik, tedarik ve adli işlevleri kapsamaktadır. Mevcut Savunma Sanayi Müsteşarlığı da MSB sivil müsteşarına bağlanmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı ise MSB’nin operasyonel gücüdür. 


1 Cumhurbaşkanına bağlanma Anayasa değişikliği ile birlikte bir sistem değişikliğini gerektirmektedir. Bu raporda Başkanlık Sistemi hakkında herhangi bir görüş ifade edilmemektedir. 


c. Genelkurmay Başkanının ana ast unsurları II. Başkan, iki müşterek kuvvet komutanı ve stratejik kuvvetler komutanıdır. 

Genelkurmay Başkanı ve ana ast komutanlar orgeneral/oramiral rütbesindedir. Orgeneral/oramiral sayısı 14’den 5’e düşmektedir. TSK’nın yeni yapısına general/amiral sayısı yaklaşık yüzde 40-50 oranında azalmakta ve 358’den 170-200 civarına düşürülmektedir. 


ç. Kuvvet Komutanlıkları kurmay başkanlığı düzeyinde teşkil edilmekte ve II. Başkana bağlanmaktadır. 

Kuvvet Kurmay Başkanları korgeneral/koramiraldir. Müşterek Kuvvetlerin personel, eğitim, teçhizat ve lojistik ihtiyaçlarını temin etmekle görevlidirler. Personel temin merkezleri, eğitim birlikleri ve sınıf okulları, lojistik tesisleri bağlıdır. Kendilerine bağlı muharip birlik bulunmamaktadır. 

d. Ordu Komutalıkları lağıv edilmektedir. 

Müşterek Kuvvet Komutanlıkları Türkiye iki coğrafi bölgeye ayrılarak teşkil etmiştir. Sorumluluk bölgeleri ve komutanlık karargâhları ile ast birliklerinin 
konuş yerleri bu raporda incelenmemiştir. 

1’inci Müşterek Kuvvet Komutanlığı doğuda, 2’ncisi batıdadır. 

1’inci kuvvet kara-hava ağırlıklı, 
2’ncisi kara-deniz-hava dengelidir. 


e. KHK ile kurulan Milli Savunma Üniversitesinin muharip ve akademisyen niteliklerini haiz bir askerî komutan komutasında bakanlığa doğrudan bağlı olması, askeri liselerin devam etmesi öngörülmüştür. 

f. GATA ve askerî hastanelerin Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması tercih edilen seçenektir. 

g. Trakya'daki sınır görevlerinin İçişleri Bakanlığı, doğu ve güneydoğu Anadolu' daki sınır görevlerinin ise MSB tarafından yürütülmesinin uygun olacağı düşünülmekte dir. 


ğ. TSK’nın önerilen yapısı çerçevesinde YAŞ’ın Başbakan, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, MSB Sivil Müsteşarı, Genkur II. Başkanı, iki müşterek kuvvet komutanı ve Stratejik Kuvvetler Komutanı olmak üzere sekiz üyeden teşkili planlanmıştır. 

Bu rapor taslak bir çalışma olup, siyaset bilimi, güvenlik, kamu yönetimi, yönetim ve organizasyon alanında çalışan akademisyenler ile deneyim sahibi güvenlik bürokrasisi emeklilerinin görüşleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Geri beslemeyi müteakip tekemmül eden çalışma siyasi ve askeri yetkililerin bilgisine sunulacaktır. 


Konu ile ilgili görüş ve önerilerinizi; 
fertel1999@gmail.com / 
bilginvarlik@gmail.com / 
merkezstrateji@gmail.com / 
bilgi@merkezstrateji.com 

Gönderebilirsiniz. 


İÇİNDEKİLER 

1. Giriş | 1 

2. Temel Kavramların Açıklanması | 3 

3. TSK’nın KHK ile Öngörülen Yeni Yapısının Analizi: Riskler ve Fırsatlar | 8 

4. Sonuç Yerine: Değerlendirme ve Risk Tespiti | 15 

5. Öneriler | 16 



1. Giriş 

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan günümüze en büyük saldırıya, 15 Temmuz 2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)'nün darbe girişimi ile maruz kalmıştır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devlet olan 93 yıllık Cumhuriyetin bekasına kast eden bu terörist eylem kışlalarda askerin, sokaklarda emniyet kuvvetleri ve halkın, siyaset kurumunun bütün unsurlarının ve basın yayın 
organlarının direnmesiyle bastırılmıştır. 

Otuz yılı aşkın bir süredir insanların dinî duygularını istismar ederek toplum içinde bir yer bulan, siyasi iktidarla kurduğu ortaklık ve aldığı destekle öncelikli olarak adli, idari ve güvenlik bürokrasine el atan örgüt edindiği kaynaklarla politik, askeri ve ekonomik alanda büyük bir güç ve nüfuza erişmiş olduğundan gerçekleştirmeye çalıştığı darbenin etkileri de o ölçüde yıkıcı boyutlara 
ulaşmıştır. Bu süreçte devletin neredeyse bütün kurumları ve toplumun bütün kesimleri yıldırma, sindirme ve karalama operasyonları ile adeta teker teker teslim alınmıştır. TSK, polis, jandarma ve MİT gibi bu tür yapılanmalarla mücadele ile sorumlu olan kurumların kapasiteleri, örgütün bilgi harekâtı ile desteklediği adli ve siyasi saldırıları ile zayıflatılmıştır. Kurumların örgütle mücadele edebilecek insan kaynakları ve istihbarat birimleri FETÖ mensuplarının eline geçmiştir. 

FETÖ, nüfuz edebilme kabiliyetini ve etkinliğini artırabilmek için siyaset-yargı-idare-güvenlik sektörlerindeki unsurlarını birbirini karşılıklı olarak destekleyebilecek ve sinerji yaratabilecek şekilde kullanmıştır. Bu kapsamda ordu içindeki mevcudiyeti diğer sektörlerdeki elemanları için güven artırıcı bir rol oynamıştır. 

Türkiye'yi 15 Temmuz gecesine getiren süreçte ve darbe girişimi esnasında FETÖ'nün uyguladığı terörist saldırıların şiddet ve yoğunluğu, çoğunluğunu sivil vatandaşlarımızın oluşturduğu can kayıpları ve yaralanmalar siyaset kurumu ve devlet yönetimi de dahil olmak üzere toplumun her kesiminde derin bir travma yaratmıştır. 

Yaşanan bu toplumsal travmanın öne çıkan nedenleri arasında: 

. Daha önce yaşanan askeri darbe ve müdahalelerden farklı olarak halka karşı ordu içerisinde yuvalanan FETÖ elemanları tarafından silah kullanılması, 

. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bombalanması, 

. Genelkurmay Başkanlığının darbeciler tarafından ele geçirilmesi, 

. TSK komuta kademesinin (Dz.Kuv. Komutanı hariç) onları korumakla görevli personel tarafından rehin alınmış olması, 

. Bütün zamanlarda halkın gözündeki en güvenilir kurum olan TSK'da darbeye teşebbüs edenler arasında yer alan kurmay subay ve general/amiral sayısının yüksek olması gelmektedir. 


669 sayılı KHK ile TSK'nın yeniden yapılandırılmasına yönelik kararların böyle bir travma ortamında alındığını saptamak gereklidir. Bu raporun hazırlanma gerekçelerinden birincisini oluşturan bu saptama,. Ayrıntıları aşağıda açıklanan. TSK'nın yeni yapısının gerekçelerinin en azından bir kısmını etkilemiş olabileceği ihtimalini dikkatten kaçırmamak bakımından önemlidir. Bu saptama şüphesiz, TSK'yı yeniden yapılandırma girişiminin bütün gerekçelerini travma reaksiyon una indirgeme anlamına gelmemektedir. 668 ve 669 sayılı KHK’lar ile getirilen değişikliklerin bir bölümünün 2013 yılı öncesinde Türkiye’de sivil asker ilişkilerinin düzenlenmesi, savunma reformu ve TSK’nın yeniden yapılanması konusunda devlet katında ve çeşitli düşünce kuruluşlarında yapılan çalışmalarla örtüştüğünü de belirtmek gerekir. Nitekim 2013 yılında Cumhurbaşkanlığı tarafından başlatılan “Savunma Reformu” çalışmalarının sonuç raporu Askeri Okullarda Eğitim ve Öğretim, Milli Savunma Üniversitesi ve TSK’nın komuta sistemi dâhil kapsamlı öneriler içermektedir.2 Ancak darbe girişimi sonrası travma ortamının, toplumun tamamını beka derecesinde ilgilendiren ve geri dönüşü zor yapısal düzenlemelerin yeterince tartışılmadan reaksiyoner bir yaklaşımla hayata geçirilmesine yol açtığı görülmektedir. 

2 Bu kapsamda Cumhurbaşkanlığının Savunma Reformu dikkat çekmektedir. 
Kamuoyuyla paylaşılan özet bölümü açık kaynaklardan erişilebilen raporun tamamında kapsamlı çalışmalar bulunduğu anlaşılmaktadır. 

Rapor özeti için bakınız. 

http://www.cumhuriyet.com.tr/rapor/2014-08-22-SavunmaReformu.pdf 




Bu bağlamda bu raporun hazırlanmasına temel gerekçe oluşturan ikinci husus olağanüstü hal koşullarında alınan yapısal kararların o dönemin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olacağı, buna karşın ihtiyacın bütününe cevap verebilme kapasitesini taşımayabileceği ve yeni sorunların kaynağını oluşturma ihtimalinin yaratmış olduğu endişedir. 

Bu raporda ordu-millet gerçekliğinden ve toplumsal sözleşmeye dayalı devlet anlayışından yola çıkılarak, sorumlu ve konu hakkında mütevazı deneyimlere sahip vatandaşlar olarak inisiyatif geliştirilmekte, şu ana kadar yayımlanan kararnamelerde ortaya çıkan temel riskler analiz edilmekte, fırsatlar belirtilmekte ve önerilerde bulunulmaktadır. 

Bu rapor taslak bir çalışma olup, siyaset bilimi, güvenlik, kamu yönetimi, yönetim ve organizasyon alanında çalışan akademisyenler ile deneyim sahibi güvenlik bürokrasisi emeklilerinin görüşleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Geri beslemeyi müteakip tekemmül eden çalışma siyasi ve askeri yetkililerin bilgisine sunulacak ve kamuoyu ile paylaşılacaktır. 

2. Temel Kavramların Açıklanması 

669 sayılı KHK’yı ayrıntılı analiz etmeden önce bir devletin güvenlik kurumlarının ve bu kapsamda ordusunun yeniden yapılandırılmasında, dönüşümünde ve sivil asker ilişkilerinin düzenlenmesinde etkili olan kuramsal yaklaşımlara ve bazı önemli kavramlara kısaca göz atmakta yarar görülmektedir. Böylelikle tartışmanın teorik çerçevesi belirlenebilir ve sorunlu alanlara pratik 
çözümler aranabilir, yaşamsal önemdeki hatalardan kaçınılabilir. 

Modern devlet tanımlarının genellikle Max Weber’in “belirli bir coğrafyada şiddet kullanma tekeliyle donatılmış merkezi yönetime sahip siyasi teşkilat” kavramsallaştırmasını temel aldığı görülmektedir. Bu siyasi teşkilat iç içe geçmiş üç blok-meşruiyet, kurumsal kapasite ve otorite- üzerinde yükselen bir yapıdır. Konumuz bağlamında üzerinde durulacak olan, kurumsal kapasite, yani devletin 
organizasyonudur. Yasama, yürütme, yargı organlarını kapsayan kurumsal kapasitenin temel amacı, toplumsal sözleşme fikrinde de öne çıktığı üzere kamu hizmetlerini sunmaktır. Devlet şekli ne olursa olsun, kurumsal kapasite ortak özellikler taşır ve sunulması gereken kamu hizmetlerine göre şekillenir. 

2.1. Güvenlik Sektörü 

Kamu hizmetleri uzun bir liste ile sıralanabilir ancak en başta gelen hiç şüphesiz ki, ulusal, insani, ekonomik, siyasi ve çevresel boyutlarıyla iç ve dış güvenliktir. Devletin kurumsal yapılanmasında güvenlik sağlayıcı kurum ve kuruluşların tamamı Güvenlik Sektörünü oluşturur. 

Güvenlik Sektörü ülkeden ülkeye değişebilir, ancak Türkiye gibi uzun süreli iç ve dış güvenlik sorunlarının süregeldiği ülkelerde, asgari olarak Silahlı Kuvvetlerini, İçişleri Bakanlığının polis teşkilatını, jandarma ve sahil güvenlik birliklerini, istihbarat birimlerini yargıyı, diplomasiyi ve siber güvenliği sağlamakla görevli haberleşme ve teknoloji ile ilgili birimlerini, gümrük ve orman muhafaza 
birimlerini kapsar. Geniş bir bakış açısıyla, kontrol eden, denetleyen, gözetim işlevi yerine getiren ve ilişkili olan devlet kurumları da eklenebilir. Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme, Sanayi ve Teknoloji, Gümrük ve Ticaret , Orman ve Su İşleri bakanlıklarının, TBMM, sivil toplum ve medyanın güvenlik sektörü içinde yer aldıklarını vurgulamak gerekir. Güvenliği geniş anlamda, siyasi-toplumsal, askeri, ekonomik, çevresel bağlamda ele aldığımızda diğer bakanlıkların bir kısmı da güvenlik sektörüyle ilişkilidir. 

Güvenlik Sektörü sadece iktidar sahiplerine değil, muhalefetiyle, azınlığıyla, farklı yaşam ve inanış şekilleriyle, toplumun tüm katmanlarına ve bileşenlerine güven verdiğinde devletin meşruiyetini ve otoritesini destekler, aksi durumda söz konusu kesimlerin güvensizlik algılarını artırır. Nitekim başarısız devlet modellerinde, iç savaşlarda veya devletlerin yıkılış süreçlerinde güvenlik sektörünün etkinliğini kaybettiği, hizipleştiği ve toplumun tamamına güven telkin etmediği görülmektedir. 

2.ci  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.





****