ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI, BÖLÜM 1
Tayfun ÇELİK*
* TSK mensubu,
tayfunfile@yahoo.com
ÖZET
Orta Asya ülkelerinin geçmişten kalan sorunlarını kısa sürede çözüme
kavuşturmaları olanaksız görülmektedir. Sınır sorunları ve etnik sorunlar
geçmişten itibaren ulusal bilincin yaratılmasının önüne geçmektedir. Ülkeler
arasındaki su sorunu, uyuşturucu ve dine dayalı sorunlar ilişkilerin
derinleşmesini her zaman engelleme potansiyeline sahiptir. Orta Asya sorunları
günümüzde yaygınlaşan asimetrik tehditler olarak belirmekte, özellikle de yakın
zamana kadar nispeten bölgesel bir olgu olarak algılanan terörizmin, dünya
çapında algılanmasına katkısı bulunmaktadır. Bölgesel İşbirliği Örgütleri belirli
bir tarihsel süreç içinde geliştirilmiş ve bu sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır.
Bu örgütlerin en önemlisi olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün, küresel alanda
belirleyici unsur olarak yerini alabilmesi ise zaman alacaktır. Diğer taraftan
bölgenin önemli enerji kaynaklarına sahip olması ise, AB ve ABD’nin bölgeye
ilgisini arttıran önemli nedenlerinden birini teşkil etmektedir. Bu kapsamda
NATO’nun bölgede bulunması ve askeri kanadı ile başlatılan çözüm süreci,
NATO’nun geleceğini belirleyecek önemli bir unsur olmaktadır. NATO’nun, BM,
AGİT, AB, bölge ülkeleriyle ve ŞİÖ ile ikili işbirliğini geliştirmesi kaçınılmaz olacaktır.
1. GİRİŞ
Sovyetler Birliği’nin dağılması, Orta Asya’daki bağımsız devletlerin
uluslararası sisteme entegrasyonunu sağlarken, bölgede yeni güvenlik
sorunlarının ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitmesi ile
uluslararası sistemde meydana gelen değişmelere paralel olarak güvenlik
kavramının da boyutları değişmiş, Sert Güvenliğe (Hard Security) yapılan vurgu
geri plana itilirken, Yumuşak Güvenlik (Soft Security) ön plana çıkmaya
başlamıştır. Yumuşak Güvenlik yaklaşımı çerçevesinde incelen Asya’nın
güvenlik sorunları; sınır sorunları, kimlik ve etnik sorunlar, radikal dini akımlar,
terörizm, su sorunu, uyuşturucu kaçakçılığı ve enerji sorunu olarak belirmiştir.
Orta Asya ülkelerinde ve Afganistan’da bulunan mevcut sorunlar, bölgenin
güvenliğinin sağlanmasında istismarlara açık bir boyutta bulunmaktadır. Bölgede petrol, doğalgaz ve uranyum gibi enerji kaynaklarının bulunması ve bunlar üzerinde kontrol mücadelesi ise her zaman bu güvenlik unsurunu sıcak tutmuştur. AB’nin, bölgede var olan gerek enerji kaynaklarına gerekse yine enerji kapsamında Rusya’ya olan ihtiyacı ve Orta Asya enerji kaynaklarının
paylaşımında ABD ile bölgenin diğer başat ülkelerinin rekabeti önemsenecek
hususlardır. Dolayısıyla bahsi geçen konuların aşılmasında, hâlihazırda bölgede
bulunan NATO’nun katkıları aşikârdır.
2010 Lizbon zirvesinde NATO tarafından ele alınan benzer tehditlerin
günümüzde artık devlet sınırlarını aşarak, bölgesel ve hatta küresel nitelik
kazandığı belirlenerek, güvenliğin artık daha fazla kaplayıcı bir bakış açısıyla
tanımlanması gerektiğinin altı çizilmiştir. Burada kastedilen şey, güvenlik
konularının birden fazla boyutlarının olduğu ve bu sorunlara salt askeri ya da
ekonomik perspektiflerden yaklaşılmaması gerektiğidir. Lizbon’la birlikte NATO
diğer uluslararası örgütler, AB ve önemli küresel aktörlerle daha fazla işbirliği
yapmaya karar verilmiştir. NATO’nun kendisinin küresel bir güvenlik aktörü
olarak hareket etmesinin yerine, küresel düzlemdeki diğer aktörlerle olan
işbirliğini arttırmasının daha doğru olacağı sonucuna varılmıştır (Oğuzlu, 2012;
14). Neticede karmaşık ve çok boyutlu sorunların çözülmesinde bütünlükçü bir
bakış açısını benimsek NATO’nun geleceği için de önem arz etmektedir.
Bu çalışmada, Orta Asya’nın güvenlik sorunlarının ilgili taraflar arasında
çatışma yaratabilmesi, ekonomik durumlarını ve politik bağımsızlıklarını
geliştirmek üzere yapılan işbirliğinin güvenilirliğini önlemesi ve hatta bilinen dış
tehdide karşı yabancı güçlerle anlaşmaya çabalanması gibi birçok sebepten dolayı potansiyel istikrarsızlık kaynağı olabileceği düşünülmüştür. Bu sorunların
bölgede bulunan NATO’nun gerek faaliyetlerine gerekse güvenliğine etkileri,
sorunları her daim sıcak tutulabilme potansiyeline istinaden devam edebileceği
gerçeğinden yola çıkarak, NATO’nun küresel bir güvenlik örgütü haline gelmesi
noktasında, XXI. yüzyılın tehditleriyle mücadelesinde bunları dikkate alması
gerekliliği vurgulanmıştır. Ayrıca bu sorunları ile mücadelede uluslararası
işbirliğinin sağlanmasında en etkili adres, daha önceki dönemlerde elde ettiği
başarıları da göz önünde tutularak yine NATO olacağı (Erhan, 2004) varsayılarak, bu sorunların çözümü için NATO’nun bölgede geliştirilen işbirliği girişimlerini önemsemesi gerekliliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda bölgedeki sorunların NATO’nun güvenliğine etkilerini tespit etmeden önce, bu sorunların önemini vurgulamak yerinde bir başlangıç noktasını teşkil edecektir.
2. BÖLGESEL GÜVENLİK SORUNLARI
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan Orta
Asya ülkeleri bir dizi sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Genel olarak sınır
sorunları, etnik sorunlar, ekonomik ve siyasal dönüşümün getirdiği sancılar, su
sorunu ve radikal dini akımlar şeklinde ifade edilebilecek olan bu istikrarsızlık
faktörleri nedeniyle taraflar avantajlı olduğu konularda diğer ülkeler üzerinde bir
baskı oluşturarak sonuç almaya çalışmaktadır. Buzan, Ole Weaver gibi Kopenhag Okulu mensubu teorisyenler tarafından oluşturulan ‘Yumuşak Güvenlik’ güvenlik kuramına ait bu konuların bertaraf edilmesinde, bölgesel işbirliğinin gerekliliği (Gray, 2005; 19) her ne kadar önemsenmiş olsa da, bölgede oluşması gereken dostluk ilişkilerinin kurulması zorlaşmakta; şimdiye kadar oluşturulmaya çalışılan işbirliği girişimleri derinleştirilememekte ve dolayısıyla bu çabalardan istenen ve beklenen sonuçlar alınamamaktadır. Söz konusu sorunlar bölge ülkelerinin hem Orta Asya’ya hem de dünya sorunlarına yönelik ortak ve tutarlı bir politika geliştirememelerine yol açmaktadır. Bu durum ise bölgeyi hem Rusya açısından hem de bölge dışı güçler açısından kolay etkilenebilecek bir alan haline getirmektedir.
Rusya’nın yakın çevre doktrini ile orta Asya’daki etkinliğini devam ettirmek istemesi, AB’nin Avrupa-Kafkasya – Asya Taşıma koridoru (TRACECA) ve Avrupa’ya Devletlerarası Gaz Taşımacılığı (INOGATE) projelerinin geliştirilmesi ve Çin’in bölgede etkin olması, ABD’nin bölgeye ilgisini arttırmıştır (Uzgel, 278). Diğer taraftan Rusya’nın doğal nüfuz alanı olarak gördüğü bu bölgedeki sorunlarla ilişkisi ve bölgeyi Rus çıkarlarına yönelik herhangi bir doğrudan tehdit karşısında bir tampon bölge olarak değerlendirme si gibi stratejik faktörler, Orta Asya’yı Rus dış politikası açısından hayati hale getirmektedir. Oysa Rusya’nın askeri ve ekonomik etkinliğini artırarak denetim sağlamaya çalışması bölgede istikrardan çok istikrarsızlığa neden olmaktadır. Bölge ülkeleri gerek kendi aralarındaki sorunlardan gerekse Rusya ile ilişkilerden kaynaklanan tehdit algılamalarından dolayı, ABD odaklı bir güvenlik yapılanmasına girmekte sakınca görmemektedir. Bölgede söz konusu olan zengin enerji kaynaklarının varlığı da dikkate alındığında, Orta Asya’nın dünya çapında politikanın mücadele eksenine yerleşmesinin gayet normal olduğu görülmektedir.
Orta Asya ülkeleri arasındaki sınır sorunu, ülkeler arasında potansiyel bir
çatışmanın tohumlarını atarak birleşmelerini önlemek ve böylece bölgenin daha
kolay yönetilmesine olanak sağlamak için Ruslar tarafından keyfi biçimde çizilen
sınırlardan kaynaklanmaktadır. Sınırlar belirlenirken, herhangi bir etnik grubun
ayrılıkçı bir politika izlemesini önlemek için bütün cumhuriyetlere farklı etnik
grupların dahil edilmesine özen gösterilmiş ve coğrafi gerçeklikler göz ardı
edilerek Rusya’ya (Merkeze) bağımlı yapıların oluşması sağlanmıştır. Öyle ki, bir
Tacik, Özbek veya Kırgız, kendi başkentine gitmek için diğer cumhuriyetlerin
sınırlarından geçmek durumunda kalırken; hammaddeler rahatlıkla sanayi
merkezlerine ulaştırılabilmektedir (Karaeve, 2005; 2). En önemli sınır sorunu
Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında Fergana vadisinden kaynaklanan
sorundur. Sorun, Kırgızistan’ın Fergana vadisinde bulunan Oş eyaletinde yaşayan Özbeklerin özerklik talepleriyle beraber başlamış ve bir anlamda sınır sorunları beraberinde etnik sorunlardan kaynaklanan olayların yaşanmasına da yol açmıştır.
Zira özellikle Özbek, Tacik ve Kırgız toplumlarının bir arada yaşadığı yaşam alanı Fergana Vadisi’nde her bir topluluğun yaşadığı yere göre sınırları çizmek bugün bile çok güç gözükmektedir (Farrant, 2005; 715-716). Nitekim iki ülke arasındaki 130 km’lik sınır hâlâ ihtilaflı durumda olup çözüme kavuşturulamamıştır (Donaldson, 2005; 403). 1990’ların sonunda Özbekistan’ın kendisine yapılan terörist saldırılardan sonra sınır güvenliğini gerekçe göstererek henüz tartışmalı olan sınırlarına mayın döşemiş ve serbest dolaşımı kısıtlamıştır (ICG; 3).
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***