Nevin Coşar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nevin Coşar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2018 Pazartesi

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 4

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 4


Liste ile ilgili olarak açıklama yapan Başbakan Adnan Menderes, bu
listenin Vekiller Heyetindcn geçtiğine dair elde bir kayıt olmadığını,29 sadece
bazı isimlerden meydana gelen listenin Maliye Bakanlığına gelince Hilmi Uran
tarafından verildiğinin şerh edildiğini söyledi. Menderes, listede isimleri yazılı
mükelleflerin vergilerinin kanuna aykırı olarak tecil edildiğini, bu listenin vergi
uygulaması sırasında fahiş hatalar olduğunu gösterdiğini vurgulayarak, bireysel
olarak "Hilmi Uran'ın bir liste oluşturarak bu hataları gidermeye çalıştığını
ancak, sadece siyasi faaliyet alanındaki insanların vergilerini terkin ederek
nimet dağıttığını ifade etti" (TBMM, 1950d: 213-4). 

Komisyon üyelerinden Ferit Melen'le yapılan bir sözlü görüşmede Melen, 
Hilmi Uran listesini incelediğini bu listede olanların zaten vergilerini ödediklerini, 
bu nedenle listeye ilişkin bir işlem yapmadığını söylese de yukarıdaki tartışmalar tecil işleminin yapıldığını göstermcktedir. Mükellefler, herhalde asgari tutarları 
ödeyerek, terkini beklemişlerdi. (AKAR, 1992: 104).

   Sinan Tekelioğlu, konunun peşini bırakmayarak, 27 Kasım i950 tarihinde
Varlık Vergisi konusunda yeni bir sözlü soru önergesi verdi. 
   Bu önergede af, terkin veya tadil için Hilmi Uran'ın Adana ve Cenup
vilayetlerinden, Şevket Adalan'ın, İzmir ve civarından Mali Müşavir Edip
Görel ve diğer zevatın İstanbul'dan getirdikleri listelerdc kimlerin isimlerinin
yazılı olduğunu sordu. Ancak, TBMM'de isimlerin açıklanmasının doğru
olmayacağı söylenerek, isimler gizli tutuldu. Tekelioğlu'nun ikinci sorusu, eski
İstanbul Defterdarı Faik Ökte'ye ilişkindi. Söylenti, Faik Ökte'nin Papazyan ile
PozanCa müştereken tarh edilen vergiyi aralarında taksim ettiği ve Varlık
Vergisi mükelleflerinden birinin evini aldığı konusundaydı. Bu taksim kanuna
uygun muydu? Maliye Bakanı, bu önergeye 18 Aralık'ta kapsamlı bir yanıt
vereceğini açıkladı. Bunun üzerine, Maliye Bakanlığı İstanbul kentinde
yolsuzluk söylentileri konusunda etraflı araştırmalar yaptırdı. Basına yansıyan
söylentiler şunlardı:

- İstanbul'dan toplanacak Varlık Vergisi Maliye'ce 250 milyon olarak tahmin edilmiş, daha sonra Vali tarafından 400 milyona yükseltilmiştir.
- Verginin gayri muntazam ve gayri adilane tarh ve tanziminde bazı mükellefler varını yoğunu verdikleri halde bazı kimseler hiçbir şey vermemişlerdir, bu suretle alınabilecek miktar da tahsil edilememiştir.
- O zaman İstanbul' da yüksek bir memur taksitle bir apartman satın almış, bu apartman sahibi varlık vergisine tabi tacirlerle ortak olmak suretiyle o
tacirlerin vergi miktarını azaltmıştır.
- Defterdarlıkta bazı ileri gelen kişiler varlık vergisine tabi tacirlerle ortak olmak suretiyle bu kişilerin vergi miktarını azaltmışlardır.
- Varlık vergisi tanzim işinde çalışan Maliye Vekili Şevket Adalan'a iO bin lira ikramiye verilmiştir30

- Bazı kimseler, Varlık vergisine tabi kimselerin emlakini ele geçirmek
suretiyle kendilerini kampa gitmekten kurtam11şlardır (Cumhuriyet, ı950b).
Devlet bütçesinin TBMM'ne Anayasa'da öngörülen süreden geç teslim
edilmesi ve Gelir Vergisi uygulamasına ilişkin sorunlar ve Demokrat Parti'nin
mali siyasetini uygulamada başarılı olamadığı gerekçesiyle artan baskılar
karşısında, Maliye Bakanı Halil Ayan 15 Aralık 1950 tarihinde istifa etti, onun
yerine Hasan Polatkan atandı. 18 Aralık 1950 tarihinde Meclis gündeminde
bulunan Varlık Vergisi konusundaki soru önergesi Maliye Bakanı gelmediğinden 17 Ocak 1951 tarihine ertelendi. 17 Ocak'ta ise, soru önergesini veren Sinan Tekelioğlu olmadığı için önergenin görüşülmesi 19 Ocak 1951
tarihine bırakıldı. 19 Ocak günü, önerge sahibi tekrar Mec1is'e gelmeyince soru
önergesi gündemden düştü.31 195 i yılmın Mart ayında Tekelioğlu 'nun Varlık
Vergisi'nin mükelleflere iadesi konusunda bir yasa teklifi hazırladığı basında yer aldı,  ancak daha sonra bu haberin tamamen uydurma olduğu ortaya Çıktı (BALİ, 1997: 177).

Bu konudaki söylentiler günümüze kadar ulaştı. Bu önerge nedeniyle
yolsuzluk söylentileri içinde adı geçen, Varlık Vergisi'nin uygulandığı
dönemde İstanbul Defterdarı olan Faik Ökte, i 95 i yılının Mayıs ayında
"Varlık Vergisi Faciası" adında, vergiye ilişkin en kapsamlı kitabı yazdı.32
Kitapta Varlık Vergisi'ne ve kendisine yapılan ithamları yanıtladı. Ökte,
Maliye çalışanlarının ve Müfettişierin hiçbir yolsuzluğa karışmadıklarını,
yolsuzlukların Ankara'da Fuad Ağralı'nın ricalarıyla başladığını daha sonra
bunun kapsamının genişledi-ğini ileri sürdü. Verginin tüm sorumluluğunu
hükümete attı. Başbakan Şükrü Saraçoğlu ise, Varlık Vergisi Faciası üzerine
artan tartışmalar ve kitaptaki ithamlara ilişkin, "Varlık Vergisi eseri benimdir.
O kadar benimdir ki bugün aynı mevkide aynı mali şartlarla karşılaşırsam bir
yenisini yapmakta tereddüt etmem" diyerek yaklaşımının değişmediğini
vurguladı (Cumhuriyet, i95 i).33 Oysa, beklenen Saraçoğlu 'nun verginin
sorumluluğunu İsmet İnönü üzerine atmasıydı. Demokrat Parti bunu İsmet
İnönü'ye karşı bir koz olarak kullanabileceği ni düşünüyordu (ÖYMEN, 2002:345). 

Ancak, bu sözlerden sonra Varlık Vergisi konusu siyasetin gündeminden çıktı.34

İç ve dış politikada, hızlı gelişmelerin yaşandığı ve yeni oluşumların
biçimlendiği bu dönemde, Varlık Vergisi'ne ilişkin yolsuzluk söylentilerinin
Meclis gündemine taşınması siyasi sistemin sağlıklı yapılanması açısından
önemliydi. Önergelerin önemi, Varlık Vergisi uygulamasından sonra konunun,
ilk kez Meclis'te ele alınıyor olması ve kanun dışı düzenlernelerin hesabının
sorulmasıydı. Demokrat Parti, başlangıçta, demokrasi, hukuk düzeni, özgürlükler
konusunu ön plana çıkarırken, hukuksal alanda tüm iWal1erin üzerine
gidilmesi gerektiğini düşünmekteydi. Ancak, 1951  yılının başından itibaren bu
yaklaşımın terk edildiği, sert yaklaşım biçiminin kalıcılaştığı görüldü.
Demokrat Parti çok çeşitli görüşlere sahip insanların bir koalisyonu olarak
kurulmuştu ancak Parti içindeki çekişmeler, iktidar ve muhalefet arasındaki diyalogsuzluk bu soru önergesinden Demokrat Parti'nin demokrasi ve kurumları konusunda bir çıkar sağlamada  bulunmasını engelledi; genel olarak hukuk sisteminin sağlamlaştırılması ve demokratik kurumların geliştirilmesi yönünde bir sonuç getirmedi.35

Genel Değerlendirme

Varlık Vergisi konusundaki tartışmalar, günümüzde tek boyutlu olarak
devam ediyor ve verginin etnik bir vergi olduğu ileri sürülerek, bu yönü ön
plana çıkartılıyar. Oysa, konuya retrospektif olarak bakmakta yarar var. Dönemin şartları ve özellikleri gözden kaçırılmadan, konuya çok yönlü, devletin ve vatandaşların uyması gereken etik değerler ve hukuk kuralları ve görevleri
çerçevesinden bakılırsa, Varlık Vergisi konusu yeniden değerlendirilebilir. Öte
yandan, tarihi geçmiş ve deneyimler, öte yandan vergi sistemi ve vergi
idaresindeki yetersizliklerin vergiden kaçınmaya ve vergi kaçırılmasına yol
açması, siyasi zorluklar ve yokluklar politikaların yönünü değiştirebilmektedir.
Sormamız gereken soru, bu uygulamalardan olumlu ne gibi faktörlerin siyasi
düzen ve düşünceye yansıdığıdır. Yapılan hatalardan ders alınıp hukuksal
düzen yeniden oluşturulup, işletilebildi mi? Hukuksal yapıdaki eksikliklerin,
piyasa sisteminin işleyişinde adaletsizliklere yol açtığı bilinmektedir, bu
boşluklar giderilebildi mi?

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Maliye sadece gerekli ödeneği bulmak
amacıyla çalıştı, yani mali kaygılar finansman politikasına egemendi,
kullanılan araçların iktisadi ve sosyal etkilerinin ne olacağı hesaplanmadı. Bu,
finansman politikasının temel eksikliklerinden biriydi (COŞAR, i996: 8 ıo).
Mali açıdan, vergi sisteminin karışıklığı, vergi idaresinin yetersizliği,
ekonomide tüm gelirleri kapsayacak bir vergi sisteminin kurulamamış olması,
vergi ödememe alışkınlığı, vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığı önlenebildi mi? 

  Vergi Sisteminde İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan reform ile
modern bir yapı oluşturuldu. Gelir ve Kurumlar Vergisi getirildi, bu vergiler
beyan usulüne dayanan kurumlaşmanın olduğu gelişmiş ekonomilerin
vergileriydi. Ancak, modern teknikler kullanılsa da ülke ekonomisinin gelişmişlik
düzeyini yansıtmayan vergilerle başarı sağlanamadı. 1950 sonrası
Türkiye finansman politikaları bu yönüyle incelenirse, sadece modern olmanın,
beyana dayanmanın vergi toplamada yeterli olmadığı da görülebilir.


DİPNOTLAR;


1 1939 Yılında Erzincan depreminin yarattığı sorunların ardından, i5 Kasım 1942 ve 20 Aralık 1942'de meydana gelen iki depremde büyük kayıplar verildi. 
   Ayrıca, 201 Haziran 1943 de bir hasarlı deprem daha meydana geldi. Bu depremlerde çok sayıda insan ölmüş, mevcut binalarm yarısı yıkılmıştı. 
   Savaş koşullarmda depremler ekonomik sorunlan ağırlaştırmıştı.
2 İkinci Dünya Savaşı yıllannda 1939 yılında 20 milyon sterlin Teslihat Kredisi, i940 yılında 15 milyon sterlin altm istikrazı yapıldı. Aynı yılda İngiltere 'den 
   2 Milyon sterlin, Fransa 'dan 264 Milyon franklık kliring de blokaj istikrazı yapıldı, 1942 yılmdan Almanya' dan 100 milyon mark şartlı kredi kullanıldı. 
   1944 yılından başlayarak Amerika Birleşik Devletleri'nden krediler kullanıldı (iNCE, 2001: 189.90). 1940 yılında alınan 15 milyon sterlin karşılığında para 
   basıldı.
3 Rıfat Bali kitabında bu konuda çok sayıda örnek vennek1:edif Karaborsacılık konusunda yahudi faktörünün ön phma çıkarıldığı vurgulanmaktadır.
4 Vergi gelirlerinin ortalama % 65'i dolaylı vergilerden kar~ılaıuyordu. Kazanç Vergisinin % 80'ini ücretliler ve heyannameliler ödüyordu. Beyannamelilerin 
   % 90'lıu ise Kamu Iktisadi Teşehhüsleri oluşturuyordu.
5 Ekonomik karlılık ve siyasi, ulusal çıkarlar çatışabilir, işte bu noktada toplum yararı saptayıcısı olarak hükümet müdahale edebilir.
6 İsmet İnonü'nün i942 yılı TBMM'ini açış konuşması ile karaborsa ve vurgunculuk yapanlan uyarmış, bu uyarılar savaş sonuna kadar devam etmiştir. 
  Ahmet Bamtçu'ya göre (1977:265) devlet hir çıkmaza girince ya da sokulunca, bunun tepkisinin çok şiddetli olması doğaldır. Öyleyse höyle hir kanunun 
  kabulü duraksama gösterilmeyecek hir olaydır.
7 Ancak, Refik Saydam aniden vefat edince, Başbakan olan Şükrü Saraçoğlu yiyecek sorununu çözmeyi en önemli ekonomik prohlem olarak gördü, 
   Milli Korunma Kanunu uygulamalan gevşetildi, fiyatlar biraz serhest bırakılınca resmi fiyatların yükscleceğini ancak karaborsa fiyatlarının altında kalacağını 
   düşündü. Ancak, bu höyle olmadı. Fiyat artışlarırun hızlanması, dış siyasette meydana gelen gelişmeler savaş sırasında büyük kiirlar elde eden ticaret kesimi 
   üzerine dikkatleri yoğunlaştırdı.
8 4501 Sayılı 21 Eylül 1943 tarihli Varlık Vergisine Ek Kanun ile  4305 sayılı Kanunun ikinci maddesinde yazılı mükelletlerden vergilerini ödeyemeyecekleri 
   tahakkuk eden hizmet erbabıyla gündelik gayri safi kazançlan üzerinden kazanç vergisine tabi mükelleflerin tahsil edilmemiş bulunan borçların terkine 
   Maliye Vekili yetkili kılınmıştır.  2 Aralık 1943 tarihinde borçlanıu ödeyemedikleri için çalışma mükellc1iyetine tabi tutulanlara bakiye borçlarını aile 
   muhitlerinde çalışarak ödeme imkanı verilmiştir. 4530 sayılı 15 Mart 1944 tariWi Varlık Vergisi Bakayasının Terkinine Dair Kanun ise dört maddeden oluşan 
   kısa bir kanundur. Bu Kanuna göre tarh edilmiş olan vergilerin henüz tahsil edilmemiş bulunan bakiyeleri terkin edilmiştir. Varlık Vergisi tarhiyatından! 
   dolayı yeniden müracaat ise kabul edilmeyecekti.
9 Çalışma Mükellefiyeti Talimatnamesi 7 Ocak 1943, Resmi Gazete 5302.
10  Etnik ayrıma giderek liste oluşturma işini Faik Ökte'nin yaptığı, Ankara'dan etnik ayırım konusunda bir emir gelmediği ifade edilmektedir (bkz. ÖYMEN, 2002).
11  Gayri-Müslimler için başlangıçta belirlenen vergi miktarları, Hükümet tarafindan 5-10 kat artırıldı. Verginin asıl yıkıcılığı burada kendini gösterdi 
     (ÖKTE, 1951: 78). Bu konuda, anılarııu yayınlayan Altan Öymen, vergi cetvellerinin  Ökte ve İstanbul tarafından belirlendiğini ayınmcılığın Ökte tarafından 
     yapıldığını dolayısıyla merkezi hükümetin böyle bir yönlendirmede bulunmadığını ifade ederek sözlü emirlere memurların itaat etmeme haklarının  
     olduğunu işaret etmiş, Ökte'nin Varlık Vergisi uygulamasının çarpıtılmasında önemli bir roloynadığını ileri sünnüştür (ÖYMEN, 2002:325-50). 
     Ayrıca, bkz. ( AA.MERİÇ, 1951).
12 Dolayısıyla, Ayhan Aklar'ın yazısında ileri sürdüğü tüketirnin cezalandırılması savı marjinal bir öneme sahiptir ve karine yönteminin sonucudur. 
    Çünkü vergilendirilen servetti, bunu gösteren her türlü bulgu göz önüne alındı, tüketim, mülkiyet, harcamalar ve hatta giyim kuşam (örneğin Bülent Yazıcı 
    pejmürde kılıklı bir vergi mükellefinin ayakkabılarına bakarak zengin olduğuna karar venniş, haksız da çıkmamıştı).
13 Azınlıkların gerçek durumlarının üstünde ağır hir şekilde vergiye hağlandığı ifade edilir, gerçekten öyle miydi? Veriler yetersiz olduğundan bunu söylemek güç, 
    Ferit Melen'e göre takdire dayalı vergilerde hata olahilir, ancak büyük mükelleflerde  hata yapılmamışt!.
    Azınlıkların ödediği Varlık Vergisi köylünOn ödediği vergilerle karşılaştınldığında, köylünün ödediği Toprak Mahsulleri Vergisi, dolaylı vergiler, yol vergisi 
    ve ücretlilerin ödediği vergiler hesaplandığında Varlık Vergisi ile toplanan miktarın oldukça küçük kaldığı ifade edilmektedir (KAFAOGLU, 2002:75-82).
14 Toprak Mahsulleri Vergisi de itiraz hakkı olmadan çıkanImıştIr.
15 Varlık Vergisi Kanwıu aceleyle hazırlannuş ve hemen bir gün içinde yasalaşması istenmişti. Geçici olarak bir komisyon vergiyi görüşmüş, itiraz 
     mekmıizmasının olmadığı komisyonda vurgulansa da, hükümet üyeleri ve komisyonun çoğunluğu bwıu değiştirmeye yanaşmamışt!.
l6  Hukuki açıdan vergide temyizin olmaması nedeniyle hak arama özgürlüğünün sınırlanması söz konusudur. Bundan  başka anlamlar yüklememek gerekir: 
    mülkiyet hakkı, girışim özgürlüğü ve özel yaşamın gizliliğinin ihlali söz konusu değildir ( Rıdvan Akın, Temmuz 2002 Tarihli mektup).
17 Muamele vergisinden kaçmınak ödenecek tutarı azaltmak için, işletmeler aile fertleri ve akrahalar üzerinde gösterilerek vergi kaçınlıyordu, bunu önlemek 
    için Varlık Vergisinin 14'üncü maddesinin kapsamı geniş tutulmuştu.
18 İstanbul 221.3 milyon, Seyhan 9.750 milyon, İzmir'dc 26.755 milyon lira toplandı. İstanbul'da tahsilat oranı % 70, İzmir'dc %90, Seyhan'da % 80 
olarak gerçekleşti.
19 Savaş yıllannda Türkiye ithalattan liızla ihracat yaparak rezervlerini artırdı. Üretim düştüğü halde ihracatın sünnesi ülke içinde tüketilcbilen miktarı 
küçültüyor, bu duruın enflasyonu yükseltiyor ücretlilerin reel gelirleıini olumsuz yönde etkiliyordu.
20 Beklenen mükelleflerin altın bozdurarak vergiyi ödemeleriydi. Ancak, altın fiyatlarının düşmemesi mükelletlerin vergiyi vermek istemediğini gösteriyordu 
    (ÖKTE. 1951:104).
21 Oysa, Özellikle Yahudi cemaatinden bir grup devlete sıkıntılı zamanlarda yardım için hazır olduklannı beyan etmiş, Saraçoğlu bu öneriyi kabul etmemişti. 
    Türk Vergi Sisteminin gelirleri vergilemedeki yetersizliği nedeniyle, yeterince vergi vermediklerinin farkında olan bu gruplarının iyi niyet gösterileri, 
    ki ilginçtir aynı vergiyi ödeme konusunda gösterilmedi. Saraçoğlu'na, kendi amlarmda 200-300 milyon toplayabileceklerini bildiren bu gruptan hiç
    kimse vergilenmedi mi? Çünkü, İstanbul'da toplanan vergi teklif edilen tutann altında kalrruştı. Örneğin, verginin gendliği kapsamında ücretlilcrin 
    vergilenmesi konusuna büyük tepki gösterildi, ancak aynı grubun neden kendi aralannda bu konuyu halledemedikleri de ayrı bir soru olarak kaldı 
    (KAFAOĞLU, 2002: 62).
22 Edward C. Clark (1984) Varlık Vergisinin gayri Müslim müteşebbislerin davranışlamu etkilediğini tekstil endüstrisinİ inceleyerek ortaya koydu. 
    Ayhan Aktar'a göre korku ortamı 30-40 yıl sürdü, gayri MiL~lim tüccar yatırım yapmadı, parasını nakitte tuttu (Radikal, 24
    Aralık 200 ı). Yılmaz Karakoyunlu, Hürriyet Gazetesine verdiği bir demeçte azınlıklarm geliştirdiği uluslar arası ticaret terbiyesinin yok olduğunu ileri 
    sürdü (28 Kasım 1999).
23 4 Haziran ı943 tarihinde tanm kesimindeki haksız kazançları vergilemeyi amaçlayan 4429 sayılı Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu yürürlüğe girdi. 
    Bu vergi ı944 ve 1948 yılları arasında tahsil edildi ve 229.1  Milyon lira toplandı.
24 İtiraz yolları kapalı olduğu halde en çok itirazda bullUlUIan vergi Varlık Vergisidir. Varlık Vergisi dolayısıyla TBMM'ye 13348, diğer mercilere 10968 
    olmak üzere toplam 24 316 müracaat olmuştur. Müracaatların 15 173 adedi G grubundan, 9141'i M grubundan yapılmıştır. Karara bağlanan 
    müracaatlardan i36 iI'i fazlalık, 4885'i mükerrerlik iddiası, 1723'ü maddi hata ile ilgiliydi. Geriye kalan 3758 başvuru ise çeşitli yerlere yapılan
    mükerrer müracaatlardı .. G grubunda karara bağlanan müracaatların % 70'i fazlalık, % 20'si ise mükerrerlik iddiasıyla yapılmıştı. M gruhunda % 64'ü 
 fazlalık, %3 I'i ise mükerrerlik iddiasmdaydı.
25 Bazı gayri Müslimler Müslüman ismi taşıdıkları için vergi dışı kaldıklan gihi, bazı Müslümanlar gayri Müslim isim taşıdıkları için G gibi vergilendirilmişıcrdi. 
Bu indirimlerin bir kısmı M'lerin G gibi vergilenmesinden kaynaklanmıştı, Zülfü Piran, Osman Şakar vb. gibi. G gruhundan 37 mükellefin verileri tetkik 
 edilerek 2555550 liralık vergi 1316516 'ya indirildi. Bu tetkiklerin Şevket Adalan'ın emriyle, bazı indirimlerin ise M. G. ortaklıkları ve M. E. ortaklıklan   dolayısıyla ve şirketlerin vergisi üzerinden indirimler yapıldı. Şahıs şirketlerinde sözleşmedeki sermaye iştirdkine göre M ve E'ye düşen kısım yeniden  ayarlandı. E ve M çalışma mükellefiyetine tahi tutulmadı, verginin büyük yükü G grubu mükellefler üzerinde kaldı.
26 Vergi miktarlarına itirazlar, ricacılar ve aracılar koyarak mikiarlarm azaltılmasnı isteyenler nedeniyle, bürokrasi sınav verdi. Rüşvete karşı dayanıklılığı  test edildi (bu konuda örnekler için bakınız ÖKTE. 1951 ve BALİ, 2001).
27 Sinan Tekelioğlu, 6, 7, 8, 9, iO'uncu dönemlerde milletvekilliği yapmıştır.1950 seçimlerinde Demokrat Partiden Meclise girmiştir. 1950-51 yıllarında Seyhan Bağımsız milletvekilidir (TBMM, Albüm,D:9).
28 Başbakan Şükrü Saraçoğlu, bu kanunun bazı hükümlerinin ağır olduğunu, ancak iyi niyetlerini ve iyi yurttaş olduklanıu ispat edenlere idari kolaylıklar 
gösterileceğini ve maddi yanlışlıklann düzeltileceğini söylemiştir (BALl, 200 1:445).
29 Cumhuriyet Arşivi Bakanlar Kurulu kararlan incelenmiş (1939-5 i), Varlık Vergisinde oranları belirlemeye yönelik ve keyli istisnalara ilişkin kayıt görülmemiştir.
30 Du konuyu Faik Ökte Varlık Vergisi Faciası isimli kitabında doğrulayarak, Şevket Adalan'ın beş bin, Vali Lütfu Kırdar'ın 10 bin, müfettişIere ve hesap 
uzmanlarına 500'er lira, birkaç müdüre de 400 lira ikramiye verildiğini irade etmiştir.
31 Sinan Tekelioğlu 3 Tenunuz 1950 tarihinde verdiği soru önergesi görüşülUrken, Istanbul Maçka'da Vakla aİt bulunını arazi hakkındaki takriri gUndeme gelmiş, Millet Vekili bunun  üzerine tehdit edildiğini söyleyerek TBMM kağıdına yazılmış tehdit mektubunu okumuştur.
 Sinan Tekelioğlu, genellikle bu türden yolsuzluklar üzerinde sık sık soru önergesi veren bir millet vekilidir. Varlık Vergisi konuslUıda verdiği soru önergesine  cevap alacağı günlerde Millet Meclisine gelmemesi ilginçtir. Bunun Demokrat Parti içinde yaşanan değişimle ilgisi olabilir.
32 Maliye Müfettişi Cahit Kayra ile yapılan söyleşide, Kayra Faik Ökte'nin bir Ermeni vatandaşın evini aldığını ifade etmiştir (Cumhuriyet, 1999).
33 Bu sözler, içinde yaşanılan koşullann ne derecede ivedi çözümler gerektirdiğini göstennesi açısından büyük önem taşımaktadır.
34 Hilmi Uran'a göre (1959: 387),  Varlık Vergisinin sorumluluğu ne Şükrü Saraçoğlu'na, ne de Fuat Ağralı'ya yüklenemez. 
Vergi TBMM'den çıkan bir kanunla tahsil edildiğinden, sorumluluk tümüyle Cumhuriyet Halk Partisi'nindir. (EROGUL, 1990: 63), 
35 1950' li yıllarda seçimlerde, Yahudiler Demokrat Partiyi desteklediler ve zaman zaman Varlık Vergisinin geri ödenebileceği konusunda Ümitlendilerse de bu Ümitleri boşa çıktı (BALİ' 1997: 175-187).


Kaynakça

AHMAD,Feroz ( 1994), Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980 (İstanbul: Hil Yayın).
ALİ EFENDİOGLU,Yılmaz (1999), "Ahlak ve Siyaset," MülkiyeWer Birliği Dergisi, 23/214:154-164.
AKAR, Rıdvan (1992), Varlık Vergisi Tek Parti Rejiminde Azınlık Karşıtı Politika Örneği ( İstanbul: Belge Yayınları ).
AKTAR, Ayhan (1996), "Varlık Vergisi ve istanbul," Toplum ve Bilim (71 Kış): 94-147.
AYDEMİR,Şevket Süreyya (1985), İkinci Adam (İstanbul: Remzi Kitabevi, (ilt 2) .
BALİ, Rıfat (1997), "Çok Partili Demokrasi Döneminde Varlık Vergisi Üzerine Tartışmalar," Tarih ve Toplum (165, Eylül): 175-187.
BALİ, Rıfat (2001), Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni (1923- 1945) (İstanbul: İletişim, Beşinci Baskı ).
BARUTÇU, Faik Ahmet (1977), Siyasi Anılar (İstanbul: Milliyet Yayınları).
BİLEN, Alber ( 1988), Türk Sanayiinde Kırk Zorlu Yıl (İstanbul).
BORATAV, Korkut (1984), " Savaş Yıllarının Bölüşüm Göstergeleri ve "Rantlar" Sorunu," Yapıt (8, Aralık-Ocak): 44-51.
BUGRA, Ayşe(1994), Devlet ve İşadamları (İstanbul: iletişim Yayınları)
CLARK,E.C. ( 1984), "Varlık Vergisine Yeniden Bakış," Yapıt (8, Aralık-Ocak): 29-43.
COŞAR, Nevin (1996), "İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Kamu Finansman Politikası," Para ve Finans Ansiklopedisi (İstanbul: Creative Yayıncılık, Cilt iii): 801-814.
Cumhuriyet Arşivi, Bakanlar Kurulu Kararları (1939-51).
Cumhuriyet Gazetesi (1950a), 4 Temmuz.
Cumhuriyet Gazetesi (1950b), 7 Aralık.
Cumhuriyet Gazetesi (1951), 22 Mayıs.
Cumhuriyet Gazetesi (1999), 19 Mayıs.
DERiNGiL, Selim (1994), Denge Oyunu Ikinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları).
ERGiNAY, Akif (1971), Vergi Hukuku (Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi).
EROGUL, Cem (1990), Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi (Ankara: imge Kitabevi).
GOLOGLU, Mahmut (1974), MWi Şef Dönemi 1939-45 (Ankara: Goloğlu Yayınları)
GÖÇEK, Fatma Müge (1999), Burjuvazinin Yükselişi ve İmparatorluğun Çöküşü (İstanbul: Ayraç).
GÜÇLÜ, Muhammed (1993), "Varlık Vergisi ve İzmir Uygulaması," Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, 8: 157-82.
GÜÇLÜ, Muhammed (1997), "Varlık Vergisi ve Adana (Seyhan) Uygulaması," MülkiyeWer Birliği Dergisi, 21/203: 29-33.
İNCE, Macit (2001), Devlet Borçları ve Türkiye (Ankara: Gazi Kitabevi)
KAFAOGLU, Arslan Başer (2002), Varlık Vergisi Gerçeği (İstanbul: Kaynak Yayınları ).
KARPAT, Kemal H. (1996), Türk Demokrasi Torihi (İstanbul: Afa ).
KARPAT, Kemal H. (2001), The Politicalization of Islam, Reconstructing Identity, State, Faith and Community in the Late Ottoman State (New York: Oxford University Press).
KEYDER,Çağlar (1989), Türkiye'de Devlet ve Sınıflar (İstanbul: İletişim Yayınları).
KOÇAK,Cem il (1985), Türkiye'de Milli Şef Dönemi, 1938-1945 (Ankara: Yurt Yayınları ). Maliye ve Gümrük Bakanlığı (1995), Bütçe Gider ve Gelir Gerçekleşmeleri, 1924-1995 (Ankara).
MERİÇ, Ahmet Arif (1951), Varlık Vergisinin Satılmış Kahramanı Faik Ökte'ye Açık Mektup (İstanbul).
ÖKTE, Faik (1951), Varlık Vergisi Faciası (İstanbul: Nebioğlu Yayınevi).
ÖYMEN, Altan (2002), Bir Adam Bir Çocuk (İstanbul:Doğan Kitap)
SAYERS, R.S. (1956), Financial Policy, 1939-45 (Londra: Longman, Green and Co.). Nevin Coşar e Varlık Vergısı Konusundakı Yolsuzluk Soylenlılerı e 21
TUNAYA, Tarık Zafer (1980), Siyasal Kurum/ar ve Anayasa Hukuku (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ).
TBMM ( 1950a), labıt Ceridesi, (IX Dönem) ,Temmuz.
TBMM (1950b), labıt Ceridesi, (ıx. Dönem), 12 Temmuz.
TBMM (1950c) labrt Cerides;, (ıx. Dönem), 13 Kasım.
TBMM (1950d) labrt Cerides;, (ıx. Dönem), 27 Kasım.
URAN, Hilmi (1959), Hatıralarrm (Ankara).

***

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 3

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 3


   Varlık Vergisi'nin Fiyatları etkileme amacı kanunda ödeme süresini bir
aya sıkıştırmıştı (ÖKTE, 1951:52). Varlık Vergisi uygulamasının bir aya
sıkıştırılmasının nedenlerinden biri karaborsayı ve vurgunculuğu önleyerek
malların piyasaya çıkmasını sağlamak, böylece fiyat artışlarını frenlemek idi.
1938 yılı fiyatları i00 kabul edilirse endeks 1940 yılında 126.6, 194 i yılında
175.3, 1942 yılında 339.6, 1943 yılında 590, 1944 yılında ise 458 oldu. 1942
yılının ne denli zor bir yılolduğunu bütün verilerden izlenebilir 1941' den
1942'ye % 93 artış gösteren endeks 1943 yılında 73'e gerilediği, dolayısıyla
fiyatları etkileyen diğer etmenler (üretim, ithalat azlığı gibi) de hesaba katılırsa
Varlık Vergisi'nin piyasayı etkilediği ve 1943 yılında en azından fiyat artış
hızını frenlediği söylenebilir

Piyasalarda beklenen bir başka gelişme altın fiyatlarının düşmesi
yönündeydi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye'de altın fiyatları hızla
artmış, 1915 yılını baz alan altın endeksi, 1939 yılında 1251 iken 1940 yılında
1726, 1941 yılında 2341, 1942 yılında 3192, 1943 yılında 3151, 1944 yılında
ise 3748 olmuştu. 1941 yılına göre i942 yılında altın fiyatı % 36.3 artmış,
1943 yılında ise % 2.3 düşmüştü. Dolayısıyla, altın fiyatlarındaki artış kısa
süreli durmuş, ancak 1944 yılında altın fiyatları artmaya devam etmişti. 1942
yılında altın fiyatları düşmediğinden vergi yükümlülerinin vergiye direndiği,20
vergiyi ödemek yerine altın aldığı, vergiyi ödemek için ise gayrimenkul
satışlarına gittiği ifade edilmektedir (AYDEMİR, 1985 :234). 

Bu durunı son derecede ilginç ve yoruma açıktır21 

  Vergiye karşı bir direnç olarak tanımlanabilir ve tepki nedeniyle nakit ödemek yerine zora koşma olarak düşünülebilir. Burada, vergi verme alışkanlığı olmayan bir kesimden vergi alınmaya çalışıldığından, vergi mükelleflerinin özelliklerini de göz ardı etmemek gerekir.

  Varlık Vergisinin azınlıklar üzerinde yoğunlaşması, daha geniş bir
sonuca yol açtı ve yan etkileri gelir dağılımı ile ilgili sonuçları aştı, gayri
menkuller, işyerleri ve stoklar satılarak ve tasfiye edilerek verginin
ödenebildiği durumlarda servet ve mülkiyet dağılımında geleneksel metropol
burjuva-zisinden, Anadolu kökenli yeni zenginlere doğru küçümsenmeyecek
değişmeler meydana geldi (BÜRATAV, 1984: 48). Vergisini ödeyecek parası
olmayan iş adamları işlerini ve mülklerini satmak zorunda kaldılar (KEYDER,
1987 1945). G grubu şirket ortakların büyük kısmı vergi dolayısıyla
ortaklıklarını kaybettiler. E ve M ortaklar bu şirketleri veya hisselerini satın
aldı (ÖKTE, 1951: 135). Örneğin, İzmir'de dış alım-satım firmalarının % 50'ye
yakını yabancıların eline geçti (GÜÇLÜ, 1993:182) Varlık Vergisinin uzun
dönemli etkisi iş hayatındaki güveni zedelemesiydi. Bu vergi sonrasında
Hristiyan ve Musevi iş adamları yatırım yapma konusunda çekimser
davrandılar ve çoğu Türkiye'den ayrı ldı.22 Müteşebbis bir grubun ülkeden
ayrılması iktisadi kalkınmayı geciktirici ve özel sektörün gelişimini olumsuz
etkileyen bir faktör olarak değerlendirildi. Ancak, savaş yıllarında yaşanan
zorluklardan toplumun tüm kesimleri etkilendi; sabit ücretliler ve küçük
köylüler en fazla sıkıntı çcken kesim oldu.23

Varlık Vergisi Konusundaki Yolsuzluk Söylentileri

İstanbul'da Vergi Dairesinde itirazlar için bir hukuk bürosu kurulmuştu.

   Bu büro maddi hata ve mükerrerlik konusundaki itirazları inceledi ve bu
yönüyle verginin hukuki katılığını azalttı.24 Varlık Vergisi konusunda yapılan
itirazların büyük bölümü fazlalığa ilişkindi.25 Ejnebi grubunun vergileri
indirildikten sonra M grubundan itirazlar yükselmeye başladı. Faik Ökte'ye
göre, M grubundan bazı kişilerin vergileri üzerinde inceleme yapılmasıyla
başlayan bu süreç, iltimaslar, perde arkası güreşleri başlattı. M grubundan bazı
mükelleflerin dosyaları yeniden bir müfettiş tarafından incelenerek fazla
bulunan vergiler tecil edildi, daha sonra 450 i sayılı Kanun ile bu vergiler
silindi. Bu şekilde M grubundan 378 mükellefin vergileri yeniden incelenmiş
ve 6.8 milyon liralık vergi hiçbir kanuni esasa dayanmadan tecil edilmişti. Bu
verginin 6.6 milyon lirası 5 bin ve yukarı vergilerdi (ÖKTE, 1951: 131).
Verginin, itiraz ve temyiz haklarını getirmemesi isteklerin bireysel ve
siyasi yakınlıklar kullanılarak iletilmesine yol açtı. Bireysel hırs ve kinler keyfi
vergi artırımlarına neden oldu, keyfi vergi indirimleri kollama ve adam
kayırmayı, erteleme ve bekletme aynı şekilde kollama ve adam kayırmayı hem
bireysel, hem de siyasi ve bürokratik alanda ortaya çıkardı. Siyasi yakınlıklar
kullanıldı. Adana, İzmir ve İstanbul' dan vergiyi ödemeden önce Ankara ile
ilişkiye geçildiği görüldü (GÜÇLÜ, 1993 ve 1997). Varlık Vergisinin tahakkuk
sürecinde en çok karşılaşılan keyfilik biçimi bürokratik hayatın çok sık
rastlanan özelliği olan kollama ve adam kayırma idi. Örneğin, Vali Lütfi
Kırdar'ın terzisi olan İzzet Ünver'in vergisi azaltılırken, aynı şekilde Varlık
Vergisi uygulamasını CHP adına yöneten Suat Hayri Ürgüplü, sınıf arkadaşı
Prens Halim'in vergisinin asgari düzeye indirilmesi için uğraşmıştı (AKTAR,1996: 127). 

   Ankara ve İstanbul' da Garajı olan bir milyonerin vergisinin Maliye
Bakanı Fuad Ağralı'nın bir emriyle terkin edildiği söyleniyordu (TBMM,
1950c:82) Fuad Ağralı telefonla Sezai Ömer Madra'ya konacak verginin 70 bin
lirayı aşmamasını rica etmişti (ÖKTE, 1951: 98). Buna benzer örneklerin sayısı
artırılabilir. Azınlıklar ile Müslüman ve yabancı gruplar arasında ayırım
yapılırken, her grup içinde aynı işe sahip vergi yükümlüleri arasında da ayırım
yapıldı. Örneğin, bir binanın aynı katında çalışan Jak Haterne isimli avukata
140 bin, Bensiyon Garin'e 90 bin, Sadi Rıza Dağ'a 6000 lira Varlık Vergisi
tahakkuk ettirilmişti (AKTAR, 1996:110). Vali Lütfi Kırdar meslektaşı olan
doktorları kurtarmış, gayri Müslim doktorlar G grubu yerine M grubunda
verğilenmişler di (ÖKTE, 195 i:84). Varlık Vergisi uygulamasında hükümetin
vergi mükelleflerine duyduğu dostluk ve düşmanlık hislerinin mükellefin
vergisinin artmasında veya azalmasında etkili olduğu görüldü (ÖKTE,
1951 :86-176). Örneğin, Varlık Vergisi uygulaması sırasında Maliye Müfettişi
olan Ferit Melen bir nedenle kızdığı Trabzon'daki bir seyahat acentası sahibini
vergi verecek durumda olmamasına rağmen vergi kapsamına aldırdığını ve
üzerine vergi koydurduğunu anlatmıştır (AKAR, 1992:106). M grubundan 15
bin lira vergi konulan Dr. Cudi Birtek'in vergisi Fuad Ağralı'nın emriyle 25
bin liraya çıkarılmıştı. G grubundan Mişon Tekinalp ilc Karabet Devletiyan'a
vergilerini ödemedikleri halde haciz başlatılınadı, aynı şekilde Çıkvaşilli diye
bir işportacı Faik Ökte'nin teklifiyle takibat dışında kaldı (ÖKTE, 1951: i60).
Faraçi isimli G grubu vergi mükellefi müvekkilinin işlerini takip eden Avukat
Münip Hayri Ürgüplü maııarı üzerine almış, bu mallara ilişkin icra yoluna
gidilmemesi Ankara'dan telefonla emredilmişti (ÖKTE, 1951: 113) Ejnebilere
konulan vergiler nedeniyle uluslar arası tepkiler alınmış, konsolosluklar
aracılığıyla yapılan değişiklikler sonucunda çeşitli ülkelerin vatandaşları için
farklı uygulamalar ortaya çıkmıştı; örneğin Almanların 4.2 milyon olan
vergileri 3.2 milyona inerken, İngilizlerin vergisi 6.4'ten 2.8 milyona düşmüş,
Amerikalılar hiç Varlık Vergisi ödememiş, Sovyetler Birliğinden kendi rızaları
ile ödedikleri vergi kısmı dışında vergi ödememiş ve haklarında tatbikat
yapılmamıştı (ÖKTE, 1951 :125-6).

Varlık Vergisi bir kez alınacak servet vergisiydi. Vergi uygulamasında,
veri sisteminin eksikliği ve vergi idaresinin yetersizliği idari ve siyasi olarak
birçok sorunlar ortaya çıkardı26 Varlık Vergisi vergi tekniği nedeniyle
eleştiriIdi ve karine usulünün çağdışı olduğu ve birçok haksızlıklara neden
olduğu söylendi. İdarece takdir yönteminin sübjektif değerlendirmeler
nedeniyle ülkenin her yerinde hem gruplar arasında, hem de aynı grup içinde
farklı uygulamalara yol açtığı söylenebilir. Sübjektiflik ayırımcılığı getirdi. Bu,
siyasi ve bürokratik olarak verginin tarhında ve tahsilinde keyfiliklere neden
oldu. Seyhan bölgesinde incelemeler yapan Hilmi Uran'a göre (1959:386), "her
vilayet ve kaza merkezinde oluşturan bir veya çok sayıda komisyonların
mükelleflere, onların servet ve kazancına karşı kullandığı bu takdir ve ölçü,
kanunun tatbiki esnasında, her tarafta ayrı olmuş ve haddizatında makul ve
makbul bir şeyolmayan, takdir ile vergi tarhı keyfiyetine mahalli çeşitli
sebepler de katılması yüzünden alınan netice de çok mahzurlu çıkmıştı."
Örneğin, Adana (Seyhan) ilinde i057 mükellefe 8 024 462 lira vergi konmuş
tahsilat % 80 olarak gerçekleşmiş, bu ilden kimse çalışma kamplarına
gönderilmemişti (GÜÇLÜ, 1997:32). İzmir'de 4597 mükellefe toplam 26 755
250 lira vergi konmuş, tahsilat % 90 olarak gerçekleşmiş 93 kişi çalışma
kampına sevk edilmiş, Ocak ayında yapılması gereken bu işlem iyi niyet
gösterilerek Ağustos'a kadar bekletilmişti (Güçlü, 1993:181)
  Oysa, İstanbul'da çalışma kampına ilk kafile 21 Ocak 1943'te gönderilmişti. Kentler arasında farklı uygulamalar ortaya çıktığı gibi, yakınlıklar kullanılarak ek süreler de alınabilmişti. Örneğin, vergi mükelleflerinden Parseh Gevrekyan Vali Lütfi Kırdar'a rica ederek dört ay ek süre aldığını söylemiştir (AKTAR, 1992: 107).
Bu şekilde, bir yanda ek süre alanlar, geciktirilenler, öte yanda süre dolduğu
için çalışma kamplarına gidenler arasında ayırımcılık yapılmıştı.

Demokrat Parti ve Varlık Vergisi Konusundaki Yolsuzluk Tartışmaları

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dışsal faktörlerin yanı sıra, Savaş
yıllarındaki uygulamaların ve içsel faktörlerin etkisiyle iktisat politikaları
giderek liberalleşti. Çok partili siyasal yaşama geçildikten kısa bir süre sonra,
Cumhuriyet Halk Partisi'nin yerine Demokrat Parti iktidara geldi. Demokrat
Parti iktidarının ilk altı ayı ekonomik ve siyasi alanda yoğun değişikliklerin
yaşandığı canlı tartışmaların yapıldığı bir dönemdi. 
  Devr-i sabık yaratmayacak larını söyleyen Demokrat Partililcr, seçimleri kazandıktan hemen sonra geçmişi sorgulamaya başladı. Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi ile Özdeşleştirilen Devlet ve Bürokrasi şiddetle eleştiriliyordu (AHMAD, 1994:151-9). 

   Varlık Vergisi bunların içinde büyük yer tutuyordu. Hilmi Uran'a (1959:386)  göre, Verginin mali yönü kısa sürede tamamlansa da, Halk Partisi
için siyasi safhası devam etti ve Halk partisi aleyhine daima bir silah olarak
kullanıldı. Bu bağlamda Varlık Vergisi konusunun Türkiye Büyük Millet
Meclisi' nin gündemine gelmesi gecikmedi.

Varlık Vergisi konusundaki yolsuzluk söylentileri, Demokrat Parti
listesinden seçilen, kısa bir süre sonra bağımsız olan Seyhan Millet Vekili
Sinan Tekelioğlu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getiriidiP Tekelioğlu verdiği üç soru önergesiyle, özellikle siyasilerin Varlık
Vergisi konusunda ön ayak oldukları düzenlemeleri sorguladı.

Descartes'in gerçek doğrunun bulunacağı ana kadar yaşamı yönlendirmede kabul edilmesi gereken üç ahlak kuralından biri yönetenin yasalara ve törelere herkesten fazla uymasıdır. Yasalara uymak, yasaların belirlediği sınırlar içinde kalmak, yönetilenlere ya da vekalet verenlere oranla ayrıcalıklı olmamayı; öznel durumları nesnel değerlere yeglernemeyi, yasa ya da yasa dışı uygulamalarla kendisi ya da bir yakını için çıkar sağlamamayı gerektirir (ALİ EFENDİOGLU, 1999: 159). 

   Burada konunun siyasi yolsuzluk boyutu önem kazanmaktadır. Vergi Hukuku'na göre, Verginin hukuki temeli vergi idarelerinin eylemlerini de kapsar. 
Kanun kimlerin vergi dışı kalacağını belirtir. Bu bakımdan idareye yetki tanımaz. 28 Vergiler ancak kanunda gösterilen konu, matrah  ve oranlara göre konulur ve alınır (ERGİNA Y, 1971:6). 

Oysa, Varlık Vergisi uygulamasında yukarıda örneklerini verdiğimiz, birçok
siyasi, idari keyfi davranışlara rastlandı. Özellikle, baskı gruplarının tam
oluşmadığı siyasi yapıda istekler bireysel yoldan iletiidi. Tek parti yönetiminde
ve savaş konjonktüründe, bu durum siyasi ve bürokratik alanda bir dizi
kayırmacı davranışlara yol açtı. Kişisel çıkarlar, siyasi çıkarlar, kişisel istekler
büyük oranda verginin objektifliğini etkiledi ve keyfiliklere neden oldu, bu
nedenle uygulamada eşitlik sağlanamadı. Dolayısıyla, Varlık Vergisi uygulaması
sırasında azınlık grupları arasında olduğu gibi Müslümanlar arasında da
vergi ayrımına gidilerek CHP taraftarlarına vergi indirimi yapıldı mı? Oysa,
Varlık Vergisi tarhında hatalar olmuş ise, bu hatalar sadece belli bir bölgede
değil tüm ülkede olmuştu. Listelerle kısmi olarak hataların düzeltilmesi
verginin genelliği ve objektifliği ilkesine aykırıydı.

3 Temmuz 1950 tarihinde Sinan Tekelioğlu, hukuk devleti, vergilemede
genellik ve objektiflik ilkelerinden hareketle, Varlık Vergisinin tarh ve
tahsilinde dostluktan doğan suiistimaller üzerinde durdu ve ilk dost oyunlarının
İstanbul'da başladığını, Adana'da 55 kişinin vergisinin affedildiğini, İzmir'de
altı milyon liranın tahsilinden vazgeçildiğini açıkladı (Cumhuriyet, 1950a).

Vurguladığı suistimaller siyasilerin önayak olduğu Varlık Vergisi'ne ilişkin
kanun dışı uygulamalardJ. Vergileri sonradan indirilmiş veya yanlış diye
usulsüz olarak ertelenmiş olan bu vergiler kimlere ait idi? Tarh edilmiş
vergileri indirmek veya ortadan kaldırmak için Maliye Bakanlığı içinde
sonradan teşekkül etmiş bir komisyon olduğu söyleniyordu. Bu komisyonda
kimler vardı? (TBMM,1950a:212). Tekelioğlu, 12 Temmuz 1950 tarihinde
sözlü soru önergesini yineleyerek, soruları netleştirdi. Önergede şu sorulara
yer verilmişti: Tahakkuk,tahsil ve tenzil edilen varlık vergisi tutarları ne
kadardır'? Kanuna göre terkin veya tadili mümkün olmadığı halde usulsüz ve
kanunsuz olarak tadil ve terkin edilmiş Varlık Vergisi var mıdır'? Miktarı nedir
ve kimlere aittir? Bu usulsüz terkin ve tadil işini yapan komisyon kimin
emriyle nerede ve kimlerden oluşmuştur'?

   Bu soru önergesine Maliye Bakanı Halil Ayan, i3 Kasım i950 tarihinde
kapsamlı bir yanıt verdi (TBMM, 1950c: 80-83). Tahakkuk etmiş olan 463
milyon lira Varlık Vergisi'nin 317.5 milyon lirası tahsil edilmiş, geriye kalanın
12.3 milyonu 21.1.1943 tarihinde yürürlüğe giren 450 i sayılı kanunun verdiği
yetkiye dayanılarak, 34.3 milyonu mükerrerlik dolayısıyla Kanunun II 'inci
maddesine göre ilgili vergi dairelerince terkin edilmiş, 98.9 milyon lira ise 17
Mart 1944 tarihinde yürürlüğe giren 4530 sayılı Varlık Vergisi Bakayasının
Terkinine Dair Kanun'a göre terkin edilmiştir. Bundan başka çoğunluğunu
çiftçilerin oluşturduğu 179 mükellefe ait başvurunun Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dilekçe Komisyonunda görüşülmesi sonucunda 286 bin lira sahiplerine
iade edilmişti. Maliye Bakanı, Hilmi Uran'a ait olduğu bilinen listenin ise
mükellef isimleri, tarh edilen vergi miktarları ile mükelleflerin verebilecekleri
vergi miktarlarını gösteren bir cetvelolduğunu açıkladı. Bu cetvelin resmi yazı
olarak gelmediğini ifade eden Maliye Bakanı, " O zamanki hükümet erkanı
bunu Maliye Bakanlığına tevdi etmişler, bize verildi, usulen ve ilerde bir suale
maruz kalınması ihtimaline karşı bu hususta bir zabıt yazdık. Zabıtta
müfredatını ve yektlnünü gösterdik. Bu cetvelin yektlnu i 493 600 liradır."
Cetvelin şerhinde şu ifade yer almıştır. "Hatay, İçel, Seyhan
vilayetleri merkez kazalanyla bu vilayetlere mülhak bazı kazalara ait
Varlık Vergisi tarhiyatı dolayısıyla Seyhan Mebusu Hilmi Uran
tarafından mahallen yapılan tetkikat neticesinde tanzim ve tevdi edilen
20 sayfadan ibaret ilişik cetvellere dahil 411 mükellefin matrah vergi
miktannın, kaza itibariyle icmalen yukarda gösterildiği veçhile, 4 384
965 lira, bu mükelleflerin emsaline ve takatine nazaran adilane olacağı
cetvellerde irae ve işaret edilen vergi miktarının i 476 650 liradan
ibaret olduğunu mübeyyirı zabıt varakasıdır. 29 Temmuz 1943."

   Maliye Bakanı 'na göre, 3065 mükellef adına salınmış olan 18 741  342
lira Varlık Vergisinden, 411 mükellefe ait ceman 4 358 065 lira verginin
mükel1etlerin takatlerine ve emsallerine nazaran 1 493 600 liraya indirilmesi
gerektiğinden, 2 864 465 liralık verginin tahsilinin tecili mahallerine tebliğ
olundu. Tecil edilen bu vergilerden 62 500 lirası daha tahsil edilmiş, geriye
kalan 2 801 965 lira 4530 sayılı Kanuna göre 17 Mart 1944 tarihinde terkin
edilmişti. Dolayısıyla bir tecil işlemi vardı ve bu yasal değildi.
Maliye Bakanı tecil işleri ile ilgili komisyona ilişkin bilgi vermese de,
Tekelioğlu 'na göre, bu işlerle ilgilenen Komisyon Fuad Ağralı, Şevket Adalan,
Ferit Melen, Fuat Erciyes'ten oluşmuştu. Oysa, Varlık Vergisi Kanunu'na göre
böyle bir komisyon kurulamazdı. Ayrıca, mükerrer olduğu gerekçesiyle
düzeitilen vergiler mükerrer değildi. Şevket Adalan İzmir' de dört büyük
şirketin, Hilmi Uran 55 kişiye ait Varlık Vergisi listesini getirmiş, terkin
kanunu yapılana kadar bu kişiler bekletilmişti. Maliye Bakanlığı yetkisi
olmadığı halde bu vergileri ertelemişti. 

Bu nedenle, Tekelioğlu 'na göre yolsuzluk vardı (TBMM, 1950d: 2 i2).


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 2

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 2



Konuya bir başka açıdan bakılırsa, savaş şartları ve mevcut ekonomik
durum, Osmanlı son döneminden beri süregelen ticari eşitsizlikleri ortadan
kaldırmak için de elverişli bir ortam yaratmıştı (CLARK, 1984: 33). Bu yönde,
Varlık Vergisi azınlıkların ekonomi içindeki payını azaltmak üzere bir araç
olarak kullanıldı. Buna sebep, bütün önemli işlerin onların ellerinde
bulunuşu, ithal mallannın karaborsada olup hayat pahalılığını önemli
derecede artınşı idi. Vergi geçmişten izler taşıyordu denebilir, yabancı
firmalar kısmen de yabancı memleketlerde olan ticaretin yalnız azınlık
grupları tarafından yapıldığı Osmarılı İmparatorluğu günlerinden gelen
bir adete uyarak azınlık fırmaları ile iş görmeyi tercih ediyorlardı.
Azınlık firmaları ise Türklere ait işyerlerinin doğru dürüst iş görmeye
ehil olmadığım ilan ediyor, hükümetin uygunsuz ve fark gözeten
tutumundan şikayet ederek yabancı firmalarla iş görmeyi tekellerinde
tutmak için çalışıyorlardı (KARPAT, 1996:110). Bu nedenle, Varlık
vergisinde azınlıklara yönelik uygulamaları salt "ırkçı bir politika" ile
açıklamak da anlamlı değildir. Azınlıkların piyasa ekonomisindeki konumu
da önem taşımaktadır (AKAR, 1992: 89). 

Dolayısıyla, konu öncelikle dini veya etnik bir mesele değil, ulus-devletin temelinin sağlamlaştırılmasını öngören
iktisadi bir sorundur.

Ulus-devlet bağlamında konuya bakılırsa, devletin egemenlik hakkını
kullandığı söylenebilir. Ekonomik ve sosyal şartlann zorluğu ve yapılan
vatanseverlik çağrılarına olumsuz yanıt alınması, siyasal iktidarı hükümet
etmenin duygusal yanını ön plana çıkartarak ülkeyi yönetmeye yöneltti. Savaş
zan1anında beklenen herkesin milli ahlak kuralları çerçevesinde davranmasıydı
ancak, yapılan çağrılara olumlu yanıt alınamaması, ülkede etik (ethic) bir
beraberlik yaratılamaması, kamu yararı ön plana çıkartılarak siyasal iktidarı
toplum yararı saptayıcısı görevini üstlenmesine yol açtı (TUN AYA, 1980: 161-5). 

   Bu açıdan, Varlık Vergisi konusundaki hükümetin yaklaşımı tarihsel, siyasi ve iktisadi yönleriyle değerlendirilmelidir.

Varlık Vergisi Uygulaması

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi, nüfusu, gayri safi milli hasılası, bunun
sektörel dağılımı, gelir bölüşümü eşitsizliği, piyasaların yapısı, kurumsallaşma
düzeyi vb. toplanacak vergi düzeyini ve vergi tekniklerini etkiler. i942 yılının
ikinci yarısında vergilemede sınıra gelinmiş. vergi yükü ücretliler üzerinde
yoğunlaşmıştı; ücretli kesim Kazanç vergisinin büyük bölümünün yanı sıra
i929 Dünya Krizi sonrasında konulan İktisadi Buhran, Muvazene ve Hava
Kuvvetlerine Yardım gibi olağanüstü vergileri ödüyordu. Ayrıca, ücretler
enflasyon nedeniyle erozyona uğramış, geniş kesimler günlük temel
ihtiyaçlarını karşılayamaz bir duruma gelmişti. Konsolide bütçe gelirleri 1940
yılında % 39.2 artarken, i94 i yılında ancak % iXA artırılabilmişti. Faik Ahmet
Barutçu'ya göre ( 1977:265) para basma ile devlet maliyesi iki yıl dört ay
yönetilmiş, 1942 yılının ikinci yarısında yeni gelir kaynaklarının bulunması
gerekli olmuştu. Fiyat artışları, karaborsa ve vurgunculuk temel ihtiyaçların
karşılanmasında büyük sonınlar ortaya çıkarıyordu Gidilecek başka kaynak
kalmamıştı. Spekülatif faaliyetlerden elde edilen kazançlar, başlangıçta zorunlu
borçlanma ile devlete aktarılmak istense de, yabancıların piyasadaki
egemenliği zorunlu borçlanma yapılmasını sınırlamış, geriye bir tek vergi
seçeneği kalmıştı. Bu amaçla çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu 12 Kasım 1942
tarihinde yürürlüğe girdi. Vergi tüm ülkeyi kapsıyordu, ancak verginin ana
uygulama merkezleri göreli olarak ekonominin gelişkin olduğu İstanbul, İzmir,
Bursa, Ankara, Hatay, İçel, Seyhan gibi iller oldu.

Varlık Vergisi Kanunu

4305 sayılı Varlık Vergisi Kanunu, vergi konusu, vcrgi miktarı, verginin
tarhı, verginin tebliğ ve tahsili, teminat, zaman aşıını ve meriyet adı altında
yedi bölümden ve ]7 maddeden meydana gelen bir kanundur. Birinci maddede,
Varlık Vergisinin servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkalade
kazançları üzerinden ve bir defaya mahsus olmak üzere alınacağı belirtilmiş,
ikinci maddede verginin kimlerden alınacağı sıralanmıştır. Buna göre: "2395
sayılı Kazanç Vcrgisi ve 2728 sayılı İktisadi Buhran Vergisi kanunlarla ek ve
tadilleri mucibince mükellef bulunanlar, büyük çiftçiler, uhdelerinde bulunan
binaların ve hisseli ise hissedarların hisselerine düşen bir yıllık gayri safi iradı
yekiimı 2500 liradan ve arsalarınm vergide mukayyet kıymetleri 5000 liradan
yukarı bulunan ve bu miktarların tenzilinden sonra mütebaki irat vc kıymetlerle
bu vcrgiyi verebileceği komisyonlarca kararlaştırılanlar, 1939 senesinden bcri
2395 vc 2728 sayılı kanunlar mucibince vergiye tabi bir iş ve teşebbüsle
uğraştığı halde bu kanunun ncşri tarihindc işini terk, devir veya tasfiye etmiş
bulunanlar; meslekleri tacir, komisyoncu, tellal veya simsar olmadığı halde
i939 senesinden bcri velev bir defaya münhasır olsa bile ticari muamelelere
tavassut ederek komisyon veya tavassut mukabili olarak her ne nam ile olursa
olsun para vcya ayniyat almış olanlar."K Varlık Vergisi Kanunu'nun üçüncü
bölümü verginin tarhını düzenlemektedir. "İkinci maddede yazılı servet ve
kazanç sahiplerinin mükellefiyet derecelerini tespit etmek üzere her vilayet ve
kaza merkezinde mahallin en büyük mülkiye memurunun reisliğinde en büyük
mal memurundan ve ticaret odalarıyla bclediyelerce kendi üyeleri arasından
seçilecek ikişer üyedcn oluşan bir ve icabına göre müteaddit komisyon
kurulur." Ticaret odası bulunmayan yerlerde, bu odanın scçeceği üyeler yerine
belediyece, hariçten ticaret ve ziraattan anlayanlar arasından iki üye seçilmesi,
ayrıca en büyük mülkiye ve maliye memurlarının bu komisyonlarda bizzat
bulunması şart koşulmuştu. Komisyonlar on beş günlük sürede mükelleflerin
vergi miktarlarını kararlaştırmaya mecburdu. Komisyon kararları varidat
dairelerinin kapılarına, köylerde münasip mahallere listeler asılarak
duyurulacak ve bu kararlar nihai ve kesin olacak, bunlara karşı idari ve adli
kaza mercilerinde dava açılamayacaktı. Ancak, mükerrer tarh durumunda itiraz
göz önüne alınacaktı. Vergiyi ödeme süresi IS gündü, IS günde yatırılmayan
vergiler birinci hafta için yüzde bir, ikinci hafta için yüzde iki zam yapılarak
tahsil edilecekti. Borçlarını 30 gün sonunda ödememiş olanlar, bedeni
yeteneklerine göre askeri nitelikte olmayan genel veya belediye hizmetlerinde
çalıştırılacaklardı. 9 Kolektif ve komandit şirket ortakları ile ilgili olarak Tahsili
Emval Kanunu hükümleri uygulanmakla beraber, ortaklar çalışma
mükellefiyeti kapsamı içindeydi. Varlık Vergisinin 14'üncü maddesi verginin
mükellefiyetini tüm aileye yayarak; dükkan, mağaza, depo ambarı, fabrika ve
imalathaneler ile buna benzer yerlerde bulunan bütün menkul mallarla tapuda
veya vergide bunlardan herhangi biri namına kayıtlı olan gayrimenkul malların
bu kanun mucibince alınacak vergi ve zamların kanuni teminatı hükmünde olup
bu malların satılmasında Tahsili Emval Kanunu hükümlerinin tatbik
olunmasını öngörüyordu. Varlık Vergisinde zaman aşımı süresi beş yılolarak
belirlenmiş, Kanun hükümlerini yürütrneğe İcra Vekilleri Heyeti memur
edilmişti.

Varlık Vergisi uygulamasını merkezde Maliye Vekili Fuad Ağralı,
Müsteşar Esat Tekeli, Teftiş Kurulu Başkanı Şevket Adalan yürüttü.
İstanbul'da ise Vali Lütfi Kırdar, İstanbul Defterdarı Faik Ökte ve Cumhuriyet
Halk Partisi müfettişi Suat Hayri Ürgüplü uygulamayı yönlendirdi. Vergi tarh
edilirken her aşamada güçlük yaşanmış, kolaylık olsun diye Gayri Müslimler
için G, Müslümanlar için M, Ejnebiler için E, Dönmeler için D grubu
oluşturulmuştu.lo Bu tasnif daha uygulamanın başlangıcında verginin etnik bir
vergi olduğu izlenimi vermişti. Oysa, Varlık Vergisi Kanunu'nda böyle bir
uygulama öngörülmemişti; mükelletlerin vergileri ödedikleri kazanç vergisi ile
ilişki kurularak belirlenmiş ve oluşturulan bir barerne göre hesaplanmıştı.
Estimatörlerin ve Teknik Büro'nun belirlediği vergileri Teknik Büro kayıtlara
geçmiş, komisyonlara bu bilgiler gönderilmişti.11   

   Tapu kayıtlarının bile düzenli olmadığı bir ekonomide vergi tarhı hatalara açıktı. 
Karine usulüne göre vergi, mükellefinin servetini gösteren; kişinin tüketimi, harcama biçimi, giyimi, yakın çevresi vb. gibi tüm verileri göz önüne alınarak belirlenir.12 

   Bu nedenle, İstanbul'da kimin ne kadar serveti olduğuna dair araştırma yapmak için kurulan birime Müfettişler, Merkez Bankası, İş Bankası, Osmanlı Bankası, Esnaf ve Tüccarı iyi bilen teşekküller, Ticaret Odası ve Milli Emniyet'ten ayrı ayrı isimler istendi. Cumhuriyet Halk Partisi müfettişi Suat Hayri Ürgüplü'ye göre bu listelerle gelen yüksek gelirli ve servet sahibi kişilerin sayısı şaşırtıcı idi.
MüfettişIerden yüz ile bin isim arasında değişen listeler, bankalardan 50-3000
arasında raporlar, odalardan on bin, parti teşekküllerinden 20 bin, Emniyetten
ise 60 bin isim verilmişti. Başta gelen 40-50 varlıklı kişinin büyük kısmı gayri
Müslirn idi (BALİ, 2001 :452-3). Teşkilatsızlık, nüfus kayıtlarının perişanlığı
yabancılara vergi konması işini zorlaştırıyordu. Konsolosluk kayıtları esas
alındığında bir çok gayri Müslim yabancı (Ejnebi) yabancı grubunda veya M
kategorisine göre vergi ödemişti. İstanbul' da vergi miktarlarını belirlemek
üzere üç komisyon kurulmuştu. Fevkalade sınıf ve beyannameli sınıf mükelleflerinin vergileri bir numaralı komisyonda belirlenmiş, bu komisyonda
münakaşalar olmuş ve rakamlar değişmişti (ÖKTE, 195 -194). 

  G ve M yanında D grubu oluşturulmuş, bunların vergisi M grubunun iki misli olmuştu. Bir kısım Dönmeler adi cetvellerden fevkalade gruba alınmıştı (ÖKTE, 1951 :85).
Varlık Vergisi açıklandığında Müslümanlar ve azınlıklar arasında büyük
farklılıklar olduğu görüldü.13 Gayri Müslimler üzerinde verginin yoğunlaşmasında
kamuoyunun baskısı ve zenginliğin bu grubun elinde toplanması rol
oynadı. Örneğin, İstanbul' daki Ticaret Odası kayıtlarına göre ticaret, sanayi,
doktorluk, pastanecilik, meyhanecilik hayatının % 87'si Ermeni, Rum ve
Musevilerin elinde toplanmıştı (KAFAOGLU, 2002:59)

Varlık Vergisi'ne en önemli eleştiri, verginin itiraz ve temyiz haklarını
kapsamaması konusunda yapıldı (KAFAOGLU, 2002: 81).14 

  Varlık Vergisi, yıllarca vergi vermemiş bir kesimi kapsıyordu, vergi yükümlülerinin vergiden kaçınmasını önlemek ve kısa sürede mali kaynak sağlamak üzere, vergi hukuku açısından eksik çıkarıldığı söylenebilir (BARUTÇU, 1977: 263).15 
Olağanüstü şartlar içinde tahakkuk ettirilen Varlık vergilerine tahsil öncesi itiraz hakkı, vergiye itiraz halinde verginin tahsilatını durduracağından tanınmadı.16 Bu yönüyle vergi hukuku açısından büyük bir sorun ortaya Çıktı. Bundan başka,
hükümet vergiden kaçınmanın yollarını hem süreleri kısa tutarak, hem de
uygulamadaki boşlukları doldurarak tıkadı. Bu nedenle, vergiye karşı tepki
büyük oldu. Veri eksikliği, tapu kayıtlarının yetersizliği nedeniyle tüm
servetlere ve herkese ulaşılamayacağı biliniyordu, ancak bu durum kısmen de
olsa Varlık Vergisi'nin ikinci ve üçüncü derece akrabalara yayılmasıyla
önlendi.17

Türkiye'nin önde gelen iş adamlarından Alber Bilen'e göre (1988:32),
vergi miktarları açıklandıktan sonra mükelleflerin çoğu sembolik bir tutar
yatınp gelişmeleri bekledi. Piyasada biraz ödersen kurtulursun bekleyişi hüküm
sürüyordu. Vergiye karşı direnç büyüktü ancak, mali gereksinimler nedeniyle
hükümet toleranslı davranmadı. Kanun metninde kanun hükümlerinin kesin
olduğu bir çok kez yinelenmişti. Devlet, vergi borcu en fazla olanlardan ve
borcunu hiç ödemeyenlerden başlayarak çalışma mükellefiyetini uygulamaya
soktu. Dönemin zor şartları içinde mükelleflerin direnci bu şekilde kınlarak
verginin kısa sürede tahsilatı sağlandı.

Varlık Vergisinin iktisadi Sonuçları

Varlık Vergisi, 12 Kasım 1942 tarihinde yüıiirlüğe girdi ve yıl sonunda
toplam Varlık Vergisi tutarının % 85'i tahsil edilmişti. Varlık Vergisinin
uygulama dönemi içinde 463 milyon lira tahakkuk etmiş, 317.5 milyon lira
tahsilat yapılmıştı. Tahakkuk ettirilen verginin % 68.6'sı tahsil edilmiş; 12.3
milyon lira 4501 sayılı kanuna göre, 34.3 milyon lira mükerrerlik nedeniyle,
98.9 milyon lira 4530 sayılı kanuna göre silinmişti. Varlık Vergisi 114 368
mükellefi kapsadı, verginin % 52'sini gayri Müslimler, % 29'unu
Müslümanlar, % 19'unu yabancılar ödedi. Verginin % 54'ü İstanbul'dan tahsil
edilmişti. İstanbul'da tahsil edilen 221.3 milyon liralık Varlık Vergisi'nin %
70'ini gayri Müslimler öderken, İstanbul dışındaki yerlerde Müslümanlar
verginin % 85'ini ödemişti.18

TABLO 1 EKLE
Tablo I, i942 ve 1943 yıllarındaki Varlık Vergisi tahsilatını ve bunun
vergi gelirleri, genel bütçe ve konsolide bütçe gelirleri içindeki payını
göstermektedir. i942 yılında vergi gelirlerinin %36'sını, Genel Bütçe
gelirlerinin %27.4' ünü, Konsolide Bütçe gelirlerinin ise % 22.2' sini Varlık
Vergisi oluşturdu. Tablo 1




Kaynak: Maliye ve GümrükBakanlığı (1995:141)


   Tahakkuka göre tahsilat % 68.6 olsa da vergi amacına ulaştı ve mali
sıkıntıların hafiflemesinde önemli bir rol oynadı. Bunun için bütçe gelirleri ve
giderleri artış oranları ile, banknot miktarındaki artış oranlarına bakmak faydalı
olacaktır. Tablo 2'de bütçe gelirleri, harcamaları ve banknot miktarları ile yıllık
artış oranları yer almaktadır. Bu tabloya göre, 1940 yılında bütçe gelirleri %
39.24 artırılırken, 1941 yılında artış hızı yavaşlamış % 18.45 olmuştu. 
  Bu, varolan vergileri artırarak gelir sağlamanın sınırına gelindiğini göstermektedir, 1942 yılında ise bütçe gelirlerindeki artış oranı % 54.42 olmuş, bu artış Varlık Vergisinden kaynaklanmıştı. Bu yıldan sonra bütçe gelirlerinde önemli bir artış meydana gelmese de bu vergi gelirleri düzeyi olağanüstü bir vergi olan Toprak Mahsulleri Vergisi ile sürdürüldü. Varlık Vergisi nedeniyle Kazanç Vergisi tahsilatının da arttığı söylenebilir: i942 yılında 70.8 milyon olan tahsilat, 1944 yılında 137.6 milyon liraya kadar Çıktı. Vergi bileşimi değişerek, 1942 yılında servet vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı % 7 iken i943 yılında % 43'e yükselirken, mal ve hizmetlerden alınan vergilerin payı % 40.3'ten % 29'a geriledi. Bu da geniş kesimler üzerindeki baskıyı göreli olarak hafifletti.
İktisadi Buhran, Muvazene ve Hava Kuvvetlerine Yardım Vergilerini de
hesaba katarsak olağanüstü vergilerin 1942 yılında 345.4 milyon lira ile
konsolide bütçe gelirlerinin % 28.3 'ünü karşıladığı görülmektedir. 1943 yılında
bu oran 11.7'e gerileyerek 152.8 milyon lira olarak gerçekleşti.Tablo 2 





Kaynak: Maliye Bakanlığı a.g.e.den der/endi.


Varlık Vergisi ile savaş yıllarında hızla artmış olan para arzını sınırlamak ve tedavül hacmini düşürmek gibi bir amaç da güdüldü. Varlık Vergisi 1942 yılında tedavülde bulunan paranın % 4 i'ine eş değerde bir parayı tedavülden çekerek ekonomiye olumlu bir katkıda bulundu. Tedavüldeki para miktarı 1942 yılında bir önceki yıla göre %40.6 artarken, 1943 yılında 1942 yılına göre artış sadece % 9 oldu. Şükrü Saraçoğlu 'na göre, 1943 yılında emisyon artmadı 767 milyondan 720 milyona indi, Merkez Bankası 35 ton altın aldı, 12 milyon sterlin biriletirdi (GOLOGLU, 1974:196).19 Banknot miktarı artış oranlarına bakılırsa 1940 yılında banknot miktarı bir önceki yıla göre % 43.39 artarken, banknot miktarı artış oranı bütçe gelirleri artış oranından yüksek olmuş, bu durum 194 i yılında da devam etmişti. 1942 yılında banknot miktarı artmaya devam etse de bütçe gelirlerindeki artış oranı banknot miktarı artış oranından yüksek gerçekleşti. Burada Varlık Vergisinin rolü büyüktür Banknot miktarı artış hızı 1942 yılı ve öncesine göre Varlık Vergisi dolayısıyla azaldı. Bu yönüyle, Varlık Vergisi'nin devlet bütçesi ihtiyaçlarının karşılanmasında ve para arzının frenlenmesinde önemli rol oynadığı görülmektedir.


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 1

VARLIK VERGİSİ KONUSUNDA Ki YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ ve GERÇEĞİ BÖLÜM 1



VARLIK VERGİSİ KONUSUNDAKİ YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ
Doç. Dr. Nevin Coşar
Yıldız Teknik Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

•••

Özet

   İkinci Dünya Savaşı yıllarında karaborsa ve vurgunculuktan büyük servetler birikti. Alınan önlemler kıtlıkları ve kara borsayı önleyemedi. 
Uluslararası baskıların arttığı, ekonomik şartların zorlaştığı, kamu oyundan baskıların yoğunlaştığı, devletin gelir ihtiyacının arttığı bir dönemde, 
Varlık Vergisi devletin gelir gereksinimini karşılamak, Enflasyonu ve karaborsayı önlemek üzere ,ıkarıldı. Vergi savaş sırasında elde edilmiş serveti 
vergiliyor ve gayri-Müslimler üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu çalışmada, varlık vergisinin bazı karanlıkta kalmış noktaları üzerinde duracağız. 
   Verginin siyasi yolsuzluk aracı olarak kullanıldığı konusundaki söylentiler, 1950 yılının ikinci yarısında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde verilen soru önergeleri  incelenerek aydınlatılacaktır. Kanunda olmadığı halde, bir grup vergi mükelıcıinin vergilerinin indirilmesi. ıahsilatın ertelenmesi, daha sonra  bu vergilerin silinmesi konusu Meclis'te tartışılmış, hukuk dışı uygulama sorgulanmıştır. 
   Varlık vergisinin bazı mükellefliler için ertelenmesi, sonra silinmesi politik yolsuzluk olarak değerlendirilmiştir.


Giriş


İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa ile ittifak yapan
Türkiye, savaşa girmese de büyük ekonomik sıkıntılar yaşadı. Bu yıllarda, tüm
ülkeler savaş ekonomisine geçerek, ekonomik gelişmişlik düzeylerine ve
gereksinimlerine göre çeşitli önlemler aldı. 
Savaş sırasında önemli olan devlet harcamalarının ülkenin savaştaki konumunu tehlikeye atmadan kamuoyunun isteklerini de göz önüne alarak finanse edilmesiydi (SAYERS, 1956: 56). 

   Bu doğrultuda ülkeler mali politika araçlarının seçimine; para arzının artırılmasına, zorunlu borçlanmaya veya vergi uygulamalarına giderek, savaş sırasında ortaya çıkan olağanüstü kazançları çeşitli şekillerde (vergi veya zorunlu borçlanma vb.) bütçeye aktardı. Türkiye'de vergiler, emisyon ve dış borçlanma devlet ve seferberlik harcamalarını finanse etmek üzere kullanıldı. Mali amaçlı vergi politikası ülkede ortaya çıkan vergilene bilir her alanı göz önüne aldı. Çeşitli vergiler artırıldı, olağanüstü şartlarda oluşan ticari servetleri vergilemeyi
amaçlayan Varlık Vergisi, tarım kesiminde oluşan olağanüstü gelirleri vergi lemek için ise, Toprak Mahsulleri Vergisi getirildi. 

  Bu yıllarda hükümet politikaları değerlendirilirken, düzenlemelerin hukuksal temelleri, vatandaşların savaşa yaklaşımı, dayanışma ve birlik ilişkileri ile vergi ve borçlanma konularına bakışı da göz önüne alınmalıdır. Savaş, hükümetin
ekonomik ve mali faaliyetlerini nasıl etkiledi? Bu yönüyle yolsuzluklar konusu,
İkinei Dünya Savaşı yıllarında sürekli vurgulanan bir konuydu. Savaşın
başlamasıyla birlikte fiyatların hızla yükselmesi, suiistimalleri ve yolsuzlukları
artırmış, kamu sektöründen özel sektöre geçişler hızlanmış, memurlarla iş
adamları arasındaki gizli ilişkiler sorgulanmaya başlanmıştı (BUGRA, 1994:166).

Bu amaçla, yolsuzlukları önlemek üzere 1939 yılında Ticaret Bakanlığı
kurulmuştu. Yolsuzlukların arttığı ve vurgunculuğun geniş boyutlara ulaştığı
bir ekonomide, Varlık Vergisi'nın vergi hukuku açısından eksiklikler içermesi
ve idarece takdir yöntemi, vergiyi siyasi ve idari yolsuzlukların ana odağı
haline getirdi. Vergiye ilişkin hukuk dışı uygulamalar, ayırımcılık, erteleme,
Nevin Coşar e Varlık Vergısı Konusundakı Yolsuzluk Söylentden e 3
bekletme ve keyfi vergi indirimleri konuları, 1950 yılının ikinci yarısında
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) gündemine soru önergeleriyle
girdi. 1951 yılında yoğunlaşan tartışmalarda, Vergiye yönelik bir çok eleştiri
yapıldı: İdarece takdir yönteminin sübjektifuygulamalara yol açması, verginin
mal beyanına ve benzeri tahmin belgelerine dayanmaması, itiraz ve temyiz
haklarını içermemesi, uygulamada bir denge sağlanarnaması, vergi tarhında
etnik ayırıma gidilmesi gibi. 1951 yılında İstanbul Defterdarı Faik Ökte'nin,
"Varlık Vergisi Faciası" isimli kitabı yayımlaması tartışmaları alevlendirse de,
verginin tüm sorumluluğunu üzerine alan eski Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun
açıklamaları sonrasında konu gündemden düştü. 1990'larda yeniden gündeme
gelen Varlık Vergisi'ne, daha çok azınlıklara yüklenen ağır vergi tutarları
nedeniyle karşı çıkıldı, eleştiriler daha çok bu yönde oldu (AKAR, 1992; AKTAR, 1996; BALİ, 2001). 

   Vergi mali sorunlara çözüm olarak düşünülmüştü, ancak toplumda ticareti ve ekonomiyi ellerinde tutan gayri Müslimler  büyük ölçüde Varlık Vergisi'nin kaynağı haline gelince, verginin birincil amacı olan bütçenin kaynak gereksiniminin karşılanması yanında Müslüman-Türk burjuva sınıfının önünün açılması (Ekonominin Türkleştirilmesi) gibi bir hedefi de gerçekleştirmişti. Buradan yola çıkılarak, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Türkiye'de olağanüstü bir vergi olarak konulan Varlık Vergisi'nin amacı, uygulaması ve iktisadi sonuçları özetlenip, konunun siyasi keyfilik boyutunu ön plana çıkartan, 1950 yılının ikinci yarısında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülen soru önergeleri değerlendirilecektir.

İkinci Dünya Savaşı Yıllannda Mali Durum

İkinci Dünya Savaşı sırasında iki cephe arasında sıkışmış olan Türkiye,
izlediği denge politikasıyla savaşın dışında kalmaya çalıştı (DERİNGİL, 1994).
Türkiye fiili olarak savaşa girmese de, savaşa hazırlıksız yakalandı ve büyük
ekonomik sıkıntılar yaşadı. Savaş ekonomisinin çerçevesini çizen Milli
Korunma Kanunu savaş çıktıktan (1 Eylül 1939) altı ay sonra yürürlüğe
girebiIdi (19 Şubat 1940). Varolan kaynakların ve tüm üretimin savunma
hizmetlerine yöneltilmesi, işgücünün önemli bir kısmının (özellikle tarım
kesiminden) silah altında tutulması üretimin azalmasına ve ithalatın düşmesine
neden olurken kıtlıklar, suiistimaller ve yolsuzluklar arttı. İdari önlemler
kıtlıkları gidermede yeterli olamadı (İaşe Müsteşarlığı, PetrolOfisi, Fiyat
Murakabe Komisyonu, dağıtım örgütleri gibi). Dağıtım, denetim ve üretimde
sorunlar yaşandı. 

  Savaş ekonomisiyle birlikte yürütülen seferberlik harcamalarının finansmanı
önemli sınırlamaları içeriyordu. Savaş içinde, bir yandan ihtiyaçların
giderilmesi, öte yandan sağlam mali kaynakların bulunması gerekliydi.
Bütçenin finansmanında vergiler, önemli bir kaynaktı ancak, bütçe gelirlerinin
yapısı artan ihtiyaçları finanse etme esnekliğinden yoksundu, iç borçlanma ve
dış borçlanma kaynakları ise yeterli değildi.2 Savaş, para politikasının
gevşetilmesi için bir vesile oldu ve i930'larda uygulanan sağlam para politikası
terk edildi. Para konusunda i920'ler ve i930'larda egemen olan siyasi kaygılar
bir tarafa bırakılarak para arzı artırıldı, olağanüstü giderlerin karşılanmasında
emisyon kullanıldı. İlerdeki sayfalarda yer alan Tablo 2' de görüldüğü gibi,
i940 yılında banknot artışı 43.4, i94 i yılında 27, 1942 yılında 43.2 gibi yüksek
oranlarda gerçekleşti. Ancak, para arzındaki genişleme üretim artmadığından
enflasyona neden oldu. Azalan üretim ve ithalata, mal kıtlıkları ve ulaşım ile
dağıtımdaki bozukluklar da eklenince, iktisadi hayat bürokrasinin kontrolünden
çıktı. i942 yılının Şubat ayından itibaren fiyatlarda büyük artışlar görüldü, yaz
aylarında ise Milli Korunma tedbirlerinin yürütülmesi çok güçleşti. 1941 yılına
göre fiyat endeksi 175.3'ten 339.6'ya çıkarak % 98 arttı. 1941 ve 1942
yıllarında buğday ürününün azlığı yiyecek sorununu ön plana taşımış
vurgunculuğun kapsamı genişlemişti. 1942 yılında vurgunculuğu önlemek
üzere Ekmeklerin bayatladıktan sonra (24 saat bekletilerek) satılması kararı
alındı, ancak yasak etkisiz kaldı (GOLOGLU, 1974:149). 

  Suistimaller yolsuzlukları, kıtlıklar karaborsa ve spekülasyonu teşvik etti.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında vurgunculuk konusu basında sık sık yer
aldı (BALİ, 2002: 426-35).3 1942 yılının Ocak ayında vurguncular için, i0 yıla
kadar hapis ve on bin lira para cezası getirildi, memurlara ve Kamu İktisadi
Teşebbüslerinde çalışanlara yönelik olarak" Fcvkaltidc Hallerde Haksız Olarak
Mal İktisap Edenler Hakkında Kanun, " Mayıs ayında ise iki kez çeşitli
vergileri artıran Fevktilade Zam Kanunu çıkarıldı. Ancak, vcrgilcmcdc sınıra
gelinmişti; dış politikada ise zor günler yaşanıyordu. Ağustos ayında
vurguncular için getirilen idam cezası önerisi TBMM'de reddedildi. 

Sorunlar ise, günden güne ağırlaştı, iaşenin sağlanamaması tehlikesi doğdu. Refik Saydam'ın aniden vefat etmesinden sonra Başbakan olan Şükrü Saraçağlu, bir önceki döneme zıt politikalar uygulayarak kontrolleri kaldırdı ve fiyatları
serbest bıraktı, aneak beklenen olmadı mal arzı artmadı, varolan enflasyonist
süreç, karaborsa ve vurgunculuk önlenemedi (KOÇAK, 1986: 356-72). Bu
ekonomik tabloda savaş ekonomisinin yarattığı kıtlıklar ve vurgunculuk
sonucunda oluşan büyük servetler ile devletin mali krizi çelişki oluşturuyor ve
sorunun ana kaynağı olarak görülüyordu. i942 yılının son çeyreğine doğru
darboğaz içinde bulunan ekonomide yiyecek sorunu ve karaborsa en önde
gelen sorunlardı; bu noktada savaşın ivedi finansmanını sağlamak için sosyal,
ekonomik ve mali şartlar olağanüstü sermaye kazançları vergisine yönelik
arayışları yoğunlaştırdı.

Savaş döneminde devlet gelirlerini artırmaya yönelik dört kez FevkaHide
Zam Kanunu çıkarıldı; Kazanç vergisi, Hayvanlar vergisi, Bina vergisi, İç
istihlak ve Muamele vergilerine, İthalattan alınan muamele vergilerine zamlar
yapıldı, ayrıca bazı vergilere "Müdafaa Vergisi" adı altında ek zamlar getirildi.
Sık sık yapılan bu düzenlemeler sonucunda vergi sisteminde karışıklık arttı.
Dar kapsamlı ve adaletsiz bir yapıya sahip olan Türk vergi sisteminde, vergi
gelirlerinin büyük bölümü dolaylı vergilerden ve ücretlilerden alınan
stopajlardan sağlanıyordu4 Enflasyon, karaborsa ve spekülasyon varolan
ekonomik ve siyasi şartları daha da ağırlaştırmış ve geniş kesimleri zor duruma
sokmuş, halkın vergi ödeyecek gücü kalmamıştı. Gerekli esneklikten uzak olan
Türk vergi sistemi ülke ekonomisini etkin kavrayamıyordu. Ticari gelirleri
vergileyen tek vergi kazanç vergisiydi ve verimi düşükti.i. Seferberlik
harcamaları nedeniyle devletin gelir gereksinimi artmış, öte yanda karaborsa ve
vurgunculuktan büyük bir servet birikimi meydana gelmişti Kamuoyunda
artan baskılar belirli kesimlerin elinde toplanan gelir ve serveti n vergilenmesini
gerekli kılıyordu. İç ve dış siyasi ortam son derecede hassas dengeler üzerinde
duruyor, ülke çok zor günler yaşıyordu. Böyle bir ortamda Varlık Vergisi,
savaşın yarattığı mali baskıları azaltmak ve devlete gelir sağlamak üzere
gündeme gelen, diğer ülkelerde de savaş sırasında çeşitli biçimlerde uygulanan
bir sermaye kazançları vergisiydi. Bu verginin amacı, bütçenin finansmaml1l
sağlamak ve olağanüstü dönemde elde edilen spekülatif kazançları vergilemek,
ayrıca spekülatörleri ellerindeki stokları piyasaya sünneye zorlayarak
karaborsacılığı azaltmak ve fiyatları düşürmekti. Temelde verginin konmasında
çıkış noktası mali gereksinimIerdi. Ancak, mali koşulların yanında Türkiye
ekonomisinın bazı özellikleri bu verginin uygulanma yönünü etkiledi. Bu,
devlet ve burjuvazi ilişkileri idi.

Devlet ve Burjuvazi

Yirminci yüzyılın ilk on yıllarından itibaren bürokrasinin ana projesi
ulusal burjuva sınıfıııa dayanan güçlü bir ulus devlet kurmaktı. Osmanlı
İmparatorluğu'nda burjuva sınıfı gayri Müslimlerden oluşuyordu. İkinci
Meşrutiyet döneminde eşitlik ve özgürlüğü savunan fikir akımlarının
çerçevesini ulusçu görüşlerin çizmesi (KARPAT, 200 i:403); ortaya çıkan fikir
akımları ve siyasaloluşumların ise azınlıkların toplumsal yönelimlerini dikkate
almaması, İkinci Meşrutiyet döneminden başlayarak azınlıkların toplumsal
projelerin dışında tutulmasına, azınlıkların da bunun dışında kalmasına yol açtı.
Büyük hayal kırıklığına uğrayan azınlıklarla, Müslümanların yönelimleri
farklılaşınca ortaya çıkan tezatlık azınlıklara karşı olumsuz bir bakışa getirdi (GÖÇEK, 1999: 300). 

   Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ulusçuluk akımının güçlenmesi ile ulus-devletin temeli olarak görülen Müslüman-Türk burjuva sınıfının oluşturulması hedefi, Milli İktisat Politikası (1915-8) ile kısmen gerçekleşti. Bu yıllarda karaborsa ve vurgunculuktan cılız da olsa bir ulusal burjuva sınıfı ortaya çıktı. Güçlü ulus-devletin temeline konulan ulusal burjuva sınıfı, Cumhuriyet döneminde de iktisat politikalarının ana unsuru oldu. 
Ancak, 1920'li yıllarda göçlere rağmen Rum, Ermeni ve Yahudi işadamları ekonomiyi ellerinde tutuyor, dış bağlantıları sağlıyor, bu durum hükümeti rahatsız ediyordu. 1929 Dünya Krizi öncesinde gümrük duvarları yükseltilmeden önce yapılan spekülasyonlar, kriz sonrasında ithalat yasakları getirilmesine rağmen kaçak ticaretin devam etmesi, 1927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanununa rağmen ciddi sanayi yatırımlarının yapılmaması, fonların kısa vadeli alanlara gitmesi, kısa vadeli karlar uğruna ulusal çıkarların göz ardı edilmesi burjuva sınıfına karşı tepkiyi artıran faktörler oldu. 1930'lu yıllarda devlet, ulusal bir ekonomi oluşturmak için hem burjuva sınıfına, hem de halka yönelik propaganda çalışmalarına girişti. Kapalı ekonomiye geçilirken, halk ithal mallarının kullanımından vazgeçirilmeye çalışıldı, gümrük yasaklarına rağmen kaçak içeriye giren mallar için tüccarlara karşı savaş açıldı, liberal politikalara ve burjuva sınıfına güven azaldı. Devlet doğrudan ve dolaylı olarak ekonomiyi kontrolü altına aldı. Milli ahlak, milli vazife, milli vicdan ve vatan sevgisi gibi bireyin çıkarlarını toplumsal çıkarlarla bütünleştİreceği ilkelere önem verildi.
Dolayısıyla, kısa dönemli karlar peşinde koşan, ulusal çıkarları hiçe sayan
burjuva sınıfına karşı tepki vardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise bu durum
daha da keskinleşti, devlet ve burjuvazi ulusal çıkarlar konusunda karşı karşıya
geldi. Bürokrasi iktisadi hayatı idari düzenlemelerle yönlendirebileceğini
düşündü, ancak uygulamada iktisadi hayatın kuralları kendini gösterdi;
yokluklar yüksek karları, yüksek karlar ise karaborsayı teşvik etti.5 Bu şartlarda
bürokrasinin beklediği, herkesin elindekiyle yetinmesi, yokluklardan ve zor
şartların getirdiği olanaklardan yararlanmaması, ülke çıkarlarını kar kazanç
güdüsünün önünde tutmasıydı. Oysa, öyle olmadı, yapılan tüm vatanseverlik
çağrıları yanıtsız kaldı.

İkinci Dünya Savaşının yarattığı olağanüstü şartlar, mali darboğazıar,
ekonomik kıtlıklar ve tüm çabalara ve önlemlere rağmen karaborsa,
spekülasyon ve vurgunculuğun devam etmesi, burjuva sınıfı ile devleti karşı
karşıya getirmiş ve gerilimi artırmıştı. Dış ticaretin büyük kısmının azınlıkların
elinde olması ve kıtlıkların daha çok ithal mallarında yaşanması, Varlık Vergisi
uygulamasında bu kesime karşı tavizsiz bir politika izlenmesine yol açtı. Ulusal
birliğe destek vermeyen bir sermaye grubuna karşı katı davranıldı. 6 Örneğin,
Refik Saydam ticaretI e uğraşan özel sektörün varlığının tüccarların kendi
davranışlarına bağlı olduğunu belirterek, özellikle ithalatçıları kastetmiş ve
vazifelerine yalnız kendi çıkarlarının değil, aynı zamanda gencl çıkarların da
egemen olması gerektiğini anlatmaya çalışacağını, olmadığı takdirde ithalatı
devlet tekeline geçireceğini açıklamıştı (BUGRA, 1994: 164-5).7.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***