HAZAR’DA TEHLİKELİ OYUNLAR: AVRASYA DOSYASI BÖLÜM 2
Hazar’ın Statüsü Tartışmalarında Ülkelerin Tezleri
RUSYA FEDERASYONU:
SSCB’nin çöküşünün ardından başlayan Hazar’ın statüsü tartışmalarında en önemli oyunculardan birisi olan Rusya konuyu (1992 Tahran Konferansı dışında) ilk kez Ekim 1993’de gündeme getirmiştir.
Rusya’nın bu dönemdeki yaklaşımı Hazar’ın bir iç deniz olduğu ve sınır devletleri tarafından bölünemeyeceği yönündeydi. Rusya, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku’nun diğer denizlerle doğal bağlantısı olmadığından Hazar’a uygulanamayacağını savunmakta ve Hazar’ın yasal rejimini belirleyen İran ile yapılmış olan 1921 ve 1940 antlaşmalarının yürürlükte olduğunu vurgulamaktaydı.40
< Hazar Denizi’ni kıyı devletlerle ortak olarak (median line) kullanmak isteyen Rusya’nın yaklaşımında önceleri politik kaygılar daha ön
plana çıkmaktaydı. >
Rusya’nın tepkileri genel olarak şu noktaları ihtiva etmekteydi: "Hazar’ın kaynaklarına yönelik tek taraflı hareketler uluslararası hukuka aykırıdır ve bu su havzasının eko-sistemine zarar vermesi tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. Hazar Denizi ve onun kaynakları bütün kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında olmalıdır".41
Hazar Denizi’ni kıyı devletlerle ortak olarak (median line) kullanmak isteyen Rusya’nın yaklaşımında önceleri politik kaygılar daha ön plana çıkmaktaydı. Hâlâ bölgeyi kendi arka bahçesi olarak görmek isteyen Rusya’nın bir diğer kaygısı zengin petrol yataklarına sahip Azerbaycan’ın Batı ile giderek artan yakınlaşmasıydı. Bu sebeple Rusya
Federasyonu’nun statü tartışmalarının merkezinde daha çok Azerbaycan bulunmaktaydı.
Azerbaycan ise 1991’den devam eden petrol anlaşması görüşmelerini 20 Eylül 1994 tarihinde anlaşma ile neticelendirmişti.
Yapılan bu anlaşmanın ardından Batılı büyük petrol şirketleri Hazar Denizi’nin Azerbaycan sektörüne ciddî miktarlarda yatırım yapmaya başladılar.42 Başlangıçta Rusya hükümeti ve onun "Lukoil" petrol şirketi Azerbaycan’ın Batı’lı şirketlerle yürüttüğü petrol görüşmelerinden dışlanmıştı.
Ancak bu dışlanmışlık Azerbaycan’da Elçibey hükümetinin bir darbeyle uzaklaştırılmasıyla neticelendi.43
İktidara geldikten sonra mevcut durumu iyi kavrayan Aliyev aynı akibetin kendi başına gelmesinden çekindiği için "Asrın Anlaşması"nda kendi ulusal petrol
şirketi (Azerbaycan Respublikası Dövlet Neft Şirketi-ARDNŞ) payından Rus Lukoil şirketine yüzde 10’luk bir pay vererek bir şekilde Rusya’yı da bu büyük oyuna dahil etti.
Ancak bu paya rağmen Rusya bir türlü memnun edilemiyordu. Bu anlaşma ile oluşturulan uluslararası konsorsiyuma ilk tepki de zaten Rusya’dan geldi. Rusya Federasyonu 5 Ekim 1994’te BM’e müracaat ederek sorunun genel kurulun kış oturumunda ele alınmasını istedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Grigori Krasin ise 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan Rusya-İran ve Sovyet-İran anlaşmalarını hatırlatarak, bakanlığının petrol anlaşmasını tanımadığını ve bir taraflı hareketlerin, özellikle rezervler ve Hazar Denizi konusunda yapılan
işlerin uluslararası hukuka uygun olmadığı ve denizin ekoloji sistemini tehlikeye soktuğunu" söyledi. Açıklamada ayrıca herhangi bir Hazar devletinin tek taraflı eyleminin (Azerbaycan kasdedilerek) kabul edilemeyeceği de bildirildi.44 Bu arada Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı, İngiltere’nin Moskova Büyükelçiliği’ne verilen nota’da "İngiliz hükümetine Hazar’ın statüsü belirlenmeden burada anlaşmalar imzalamamasını tavsiye etmiştir".45
Rus Dışişleri Bakanlığı’nın bu tutumu Enerji Bakanlığı ile çelişmekteydi.46 Zira, dönemin Rusya Federasyonu Enerji Bakanı Yuri Şafrannik, Rusya hükümetinin Hazar Denizi’ndeki petrol yataklarının kullanımında Azerbaycan’ın bütün haklarını tanıdığı bildiriyordu.47 Rusya’nın dışişleri kanalıyla tanımadığı "Mega Proje"ye yüzde 10 hisse alarak girmesinde Rus dış politikasında enerji lobisinin artan ağırlığı etkili olmuştur.48
Rusya başlangıçta Hazar’ın beş kıyıdaş ülke arasında bölüştürülmesine şiddetle karşı çıkıyordu.
İlk zamanlar Rusya’nın Hazar konusundaki tutumu oldukça sertti.
Ancak zaman içerisindeki gelişmeler Rusya tarafında yeni fikirleri ortaya çıkarmıştır. Zira Kazakistan ve Azerbaycan’ın kendi sektörlerini belirleyerek uluslararası büyük petrol şirketlerini buralara yatırıma celbettiğini ve Batı’nın desteğini sağladıklarını gören Rusya yeni bir strateji belirleyerek bu "de facto" oluşumun dışında kalmamak için girişimlerde bulundu. Su yüzeyinin ortak kullanımı ko-nusunda taviz alarak Temmuz 1998’de Kazakistan ile Hazar’ın kuzey kısmıyla ilgili olarak deniz yatağı için ortay hat prensibini, su yüzeyi içinse ortak sahipliği içeren bir anlaşma imzaladı.
Bunu Azerbaycan ile 9 Ocak 2001’de yapılan benzer içerikli anlaşma izledi.49
< Kazakistan ve Azerbaycan’ın kendi sektörlerini belirleyerek uluslararası büyük petrol şirketlerini buralara yatırıma celbettiğini ve Batı’nın desteğini sağladıklarını gören Rusya yeni bir strateji belirleyerek bu "de facto" oluşumun dışında kalmamak için girişimlerde bulundu. >
Rusya Federasyonu ilk başlarda Hazar’ın "condominimum" prensibi ile 12-24 millik bir sahil şeridinin kıyıdaş ülkelere bırakılması ile kalan alanın ortak olarak kullanılması gerektiğini savunmaktaydı. Rusya Federasyonu’nun kendi savunduğu fikirlerinden taviz vererek Hazar’ın dibinin sektörlere bölünmesine destek vermesinde bu ülkenin ulusal sektöründe ("Xvalınskaya" yatağı) çok zengin petrol yataklarının bulunması da etkili oldu.50 Dönemin Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Boris Pastuxov bu politika değişikliğini şu cümlelerle ifade etmiştir: "Realiteyi tanımak gerekiyor."51
İlk bakışta Rusya’nın bölgede istikrarsızlık politikası uyguladığı ve buna yönelik bir çıkar dengesi oluşturduğu değerlendirmeleri yapılsa da aslında Rusya’nın (hiç de beklenmedik bir şekilde) Kazakistan ve Azerbaycan ile yaptığı anlaşmalarla sorunun bir an önce çözülmesinden yana bir tavır içerisinde olduğu görülmektedir.52
Bu durumun Rusya topraklarının coğrafi olarak bölünmesi ve uluslararası güçlere açık hale getirilmesi manasına geleceğinden, Rusya’nın Hazar’ı deniz olarak
tanımamasının anlaşılır sebepleri de ortaya çıkmaktadır.
Hazar’ın statüsünün belirlenmesi sürecinde önemli bir role sahip olan Rusya, Hazar bölgesine oldukça büyük bir önem vermektedir. Başlangıçta, Hazar konusunda Azerbaycan’a baskı yapmak suretiyle konunun bir ivme kazanacağını düşünen Rusya Federasyonu’nun Hazar politikası, Putin’in iktidara gelmesi ile beraber değişikliğe uğramıştır. Rusya’nın dış politikasında özellikle de eski SSCB mekanındaki politikasında enerjinin temel unsur haline geldiği, Putin’in 21 Nisan 2000’deki Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının ardından yaptığı
açıklama ile açıkça ortaya çıkmıştır. Putin, yaptığı açıklamada "partnerlerinin Hazar bölgesinde çok aktif olduklarını ve kendilerinin de benzeri
bir aktivite sergileyeceklerini" ifade etmiştir.53
Bu açıklamanın ardından, 1999 yılından itibaren Rusya Federasyonu Enerji Bakanlığı görevini yürüten Viktor Kalyujnıy 31 Mayıs 2000’den
itibaren Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Devlet Başkanı’nın Hazar Özel Temsilcisi olarak atandı.54 Bu atamayla Kalyujnıy’i Hazar’dan sorumlu özel temsilci yapması Putin’in Hazar bölgesine verdiği önemi göstermesi açısından kaydadeğerdir. Kalyujni bu göreve atanmasından sonra, düzenli bir biçimde Astana, Aşkabat, Tahran ve Bakü’yü ziyaret ederek, Hazar sorununu Rusya’nın bakış açısı çerçevesinde çözmeye çalışmaktadır.
Kalyujnıy, bu göreve atanmasından sonra sürekli olarak Hazar’da statü sorununun bir an önce çözülmesi ve bu konuda geç kalınmaması gerektiği ni ifade etmektedir.55 Rusya, ayrıca çeşitli enstitüler ve araştırma merkezleri açarak birincil derecede önem verdiği Hazar bölgesini derin lemesine bir incelemeye almıştır. Diğer yandan Başkan Putin, Hazar bölgesi devlet başkanları ile Haziran 2000 tarihinden itibaren ondan fazla birebir görüşme yaparak bölgeye verdiği önemi göstermiştir.56
AZERBAYCAN:
Hazar’da en aktif kıyıdaş ülke olan Azerbaycan Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Hazar Denizi bölgesinin yeni belirmekte olan siyasi ve ekonomik merkezi
konumuna girmiştir.57
Azerbaycan özellikle Batı sermayesini bölgedeki enerji kaynaklarına çekmesiyle ön plana çıkarken, aynı zamanda statü tartışmalarında Rusya Federasyonu
ile beraber ağırlıklı konumda olmuştur.
Azerbaycan ilk zamanlar bu su havzasını "göl" olarak nitelendirmekteydi. Hazar sorununun gündeme geldiği ilk günlerden itibaren Azerbaycan basınında
Hazar’ın "göl" olduğuna dair yazılar sıkça yayınlanmakta ve resmi kanallarca da bu görüş savunulmaktaydı.58
Başlangıçta Rusya ve İran’ın Hazar’ı göl olarak görmek istemesindeki temel amaç, bu su havzasını Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin etki alanının dışına çıkarmak ve daha sonra da sonucun belirlenmesinde 1921 ve 1940 anlaşmalarının tek başvuru kaynağı olmasını sağlamaktı.
Zaten Azerbaycan’ın Hazar’ın uluslararası bir göl olduğunu savunması ve bu yüzden de onun tamamının kıyı devletleri arasında bölüştürülmesi gerektiğini iddia etmesi görüşü daha doğru bir değerlendirmedir. Eğer Bakü’nün amacı Hazar’ın tamamının ulusal sektörlere bölünmesini sağlamaksa, o zaman "Hazar Gölü" bu ülkenin amaçlarına ulaşması açısından daha elverişli bir ortam yaratacaktı.59
İlk zamanlar Azerbaycan bu yönde bir politik argüman geliştirmekte iken Rusya ve İran’ın Hazar’daki kaynakların "ortak kullanımı" konusundaki ısrarları Azerbaycan’ın politika değişikliği yapmasına neden olmuştur. Zira, başlangıçta Rusya ve İran’ın Hazar’ı göl olarak görmek istemesindeki temel amaç, bu su havzasını Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin etki alanının dışına çıkarmak ve daha sonra da sonucun belirlenmesinde 1921 ve 1940 anlaşmalarının tek başvuru kaynağı olmasını sağlamaktı.60 Halbuki Azerbaycan, Hazar’ın deniz olduğunu ve
1982 tarihli BM Deniz Hukuku sözleşmesinin (122. madde-kapalı deniz) uygulanmasını istemekteydi.61 İşte bu politika argümanı karşısında Azerbaycan, Hazar’ın bir deniz olduğu ve deniz hukuku çerçevesinde her bir devletin münhasıran egemenliğini kullanacağı ulusal sektörlere bölünmesi gerektiği yönünde yeni politikalar oluşturmuştur.62
Azerbaycan’ın Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesi gerektiği tezinin dayanak noktası 1970 yılında Hazar’ın Sovyet kesiminin dörde bölünmesi ile oluşan "sektörel bölümlenmedir" ki, Azerbaycan bu durumun olduğu gibi kabulünü istemektedir. Bu tez aynı zamanda hava sahasının da bölünmesini kapsamakta dır. Ancak İran, 1970’de SSCB’nin kendi içerisinde yapmış olduğu bu bölümleme yi "hukuki dayanağı olmadığı" gerekçesiyle kabul etmemektedir.63
Başlangıçta Rusya ve İran kendi kıyılarında önemli rezervler olmadığı için kaynakların "ortak kullanımını" arzu ettiler. Türkmenistan da böyle bir pozisyonu savunan tarafta yer almaktaydı.64 Ancak zamanla Rusya’nın kendi ulusal sektörü içerisinde zengin petrol kaynakları bulmasıyla birlikte Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesi tezine yaklaşması Azerbaycan’ın pozisyonunu güçlendirici etki yarattı.
Rusya’nın zaman içerisinde tavizler vererek Kazakistan ve Azerbaycan’ın savunduğu fikirlere yakınlaşması, bu ülkeleri de Rusya karşısında tavize zorladı. Bu doğrultuda Rusya’nın 6 Temmuz 1998’de Kazakistan’la yaptığı anlaşmanın bir benzeri Putin’in 9-11 Ocak 2001’de Azerbaycan’ı ziyareti sırasında bu ülke ile de imzalandı. Rusya Federasyonu ile yapılan bu anlaşmada denizin dibi ulusal sektörlere bölünürken, su yüzeyi kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında kaldı. Bu anlaşmayla Hazar’daki beş kıyıdaş devletten üçü (Rusya Federasyonu,
Kazakistan ve Azerbaycan) aynı cephede yer aldılar.
Azerbaycan, bölgedeki diğer kıyıdaş ülkelere göre önemli sayılacak bir adım atarak kendi ulusal sektörü saydığı alanlarını anayasası içerisinde göstermek suretiyle kendi ulusal sektörünü anayasal güvence içerisine almıştır. 12 Kasım 1995’de kabul edilen Azerbaycan Anayasası’nın 11. maddesinde; "Azerbaycan Cumhuriyeti’nin arazisi tek, dokunulmaz ve bölünmez bir bütündür. Azerbaycan
Cumhuriyeti’nin iç suları, Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait bölümü ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin hava sahası Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
arazisi sayılır" denilerek Hazar’ın Azerbaycan’a ait ulusal sektörü anayasal teminat altına alınmış ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü içerisinde gösterilmiştir.65
Azerbaycan mevcut potansiyelini uluslararası piyasalara çıkararak önemli bir gelir elde etmek; elde edeceği bu gelirle de hem ülkenin sosyo-ekonomik durumunu düzeltmek ve hem de kurulacak güçlü bir ordu ile Ermenistan’ın işgal ettiği toprakları geri almak ve Azerbaycan’daki 1 milyondan fazla olan göçmen nüfusa yardım etmek istemektedir.66
TÜRKMENİSTAN:
Hazar konusundaki görüşlerini tam olarak belirleyemeyen Türkmenistan başlangıçta Rusya ve İran’ın ortak kullanım tezini benimsemiştir.
Bu amaçla Türkmenistan, 12 Kasım 1996’da Hazar’a kıyısı olan devletlerin Dışişleri Bakanları’nın Aşkabat’taki görüşmesinde bu üç ülke ile memorandum imzalamıştır. Ancak daha sonra Aralık 1998’de Moskova’da yapılan kıyı devletleri zirvesinde daha faklı bir tutum sergileyerek Hazar’ın bölünmesini ve Azerbaycan’la aralarındaki sınırın ortay hat prensibine göre belirlenmesini kabul ettiğini açıkladı. Genel prensiplerde Türkmenistan Rusya-Kazakistan-Azerbaycan üçlüsünün yürütmüş olduğu politikalara daha yakın durmuştur.
Türkmenistan’ın bu ülkelerle ve özellikle de Azerbaycan ile ayrıldığı nokta ortay hattın geçeceği alanları belirleyememesidir.
Azerbaycan ile tartışmalı yataklar sebebiyle mevcut olan gerginlik, Türkmenistan’ı giderek İran’a yakınlaştırmıştır. Putin’in daveti ile
Hazar’ın statüsü konusunda ortak bir görüş oluşturmak amacıyla BDT üyesi dört kıyıdaş ülkenin Soçi’de yapacakları toplantı için Türkmenbaşı "İran’sız yapılacak bir toplantıya" katılmak istemediğini açıklayarak gitmemiştir.67 Türkmenistan bu sorunun ancak beş kıyıdaş ülkenin iştiraki ve fikir birliği ile çözülebileceğini belirtmekte ve ikili anlaşmalarla bu sorunun çözülmesine karşı çıkmaktadır. Türkmenistan gibi İran’da, Hazar’ın statüsü belirlenirken ikili anlaşmaları tanımadığını belirterek, beş kıyıdaş ülkenin statü sorununu beraberce belirlemesi gerektiğini savunmaktadır.68
< Türkmenistan’ın İran’ın olmadığı hiçbir toplantıya katılmak istememesi ve Niyazov’un Hazar özel temsilcisini görevden alarak yerine Türkmenistan’ın Meşed (İran) Başkonsolosu’nu tayin etmesi Hazar konusunda bu ülkenin, İran ile arasında giderek artan bir yakınlaşmanın işaretleri olarak değerlendirilmektedir. >
Türkmenistan’ın İran’ın olmadığı hiçbir toplantıya katılmak istememesi ve Niyazov’un Hazar özel temsilcisini görevden alarak yerine Türkmenistan’ın Meşed (İran) Başkonsolosu’nu tayin etmesi Hazar konusunda bu ülkenin, İran ile arasında giderek artan bir yakınlaşmanın işaretleri olarak değerlendiril mektedir.69
Türkmenbaşı Aşkabat’ın Hazar’ın statüsü konusundaki pozisyonunu açıklarken, "Hazar’ın BM kararlarına uygun olarak kıyıdaş ülkelerin her birinin 12 millik70 ulusal karasularının ve 35 millik münhasır ekonomik bölgesinin olması gerektiğini ve geri kalan bölgenin ise bütün kıyıdaş ülkelerin ortak kullanımında olacağı bir nitelikte paylaştırılması gerektiğini" ifade etmiştir.71 Türkmenistan’ın bu önerisi, Hazar’daki Rus donanmasını Türkmenistan sahillerinden uzak tutsa da, İran’ın bu konudaki rahatsızlığına son vermemektedir.
2-3 Mayıs 2001’de Aşkabat’ta uzmanlar düzeyinde yapılan Türkmenistan-Azerbaycan görüşmelerinin altıncı turundan da bir netice alınmaması sonucunda, Türkmenistan Azerbaycan’dan "Hazar Denizi’nin itilaflı bölgesinde mevcut olan hidrokarbon yataklarında tek taraflı olarak sismik arama işlerini gerçekleştirmesi dahil, hidrokarbon kaynaklarını arama ve üretilmesi işlerini, aidiyet ile ilgili meseleler sonuçlanıncaya kadar durdurmasını istemiş, aksi takdirde Türkmenistan’ın uluslararası bir tahkim mahkemesine ve ilgili uluslararası
kuruluşlara başvuracağını bildirmiştir." Ayrıca Türkmenistan, bölgede çalışma yapan yabancı petrol şirketlerine de müracaat ederek sorunun barışçı yollarla adil bir çözüme kavuşturuluncaya kadar çalışmalara ara verilmesini istemiştir.72
Türkmenistan Azerbaycan’ı Hazar’da hukuka aykırı bir şekilde hareket etmekle suçlamakta ve uluslararası mahkemelere başvurmakla tehdit etmektedir. Ancak Bölgesel jeopolitik dengeler Azerbaycan’ın lehinedir ve Türkmenistan’ın Azerbaycan’ı uluslararası mahkemelere vermesi durumunda bile Azerbaycan’a büyük miktarlarda yatırımlar yapan yabancı petrol şirketlerinin uluslararası mahkemelere etki edecekleri düşünülmektedir. Kaldı ki, Bakü, daha önce Rusya’nın bu yöndeki baskılarına rağmen yapmadığı pozisyon değişikliğini Türkmenistan’ın baskılarıyla değiştirmeyeceğini belirtmektedir.73
Azerbaycan ve Türkmenistan arasında "ortay hattın" çekilmesi konusunda ortaya çıkan metodoloji sorunu, aslında temel olarak aynı fikri savunan (denizin hem dibinin ve hem de yüzeyinin bölünmesi tezi) bu iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir. Aşkabat, Azerbaycan’ın Apşeron yarımadası vasıtasıyla Hazar’ın içlerine kadar sokulduğunu, dolayısıyla Hazar Denizi ekvatorunun özelliği göz önünde bulundurularak, enleme eşit mesafeli (uzaklıktaki) noktaları birleştiren yöntemi kullanılmasını önermişlerdir.74 Bu durumda Türkmenistan, ortay hat belirlenirken Hazar’ı matematiksel olarak ele almakta, ülkelerin kıyı şeritleri ve adalarının uç noktalarını dikkate almamaktadır. Türkmenistan’ın teklif ettiği tezin kabul edilmesi durumda sadece tartışmalı Kepez/Serdar yatağı değil ve hem de Azeri ve Çırag yatakları da Türkmenistan sektöründe kalarak tartışmalı hale gelmektedirler.75
Azerbaycan, ortay hat çizgisi belirlenirken karşılıklı iki sahil arasındaki en uç (yakın) noktaların belirlenerek bir ortalamanın alınmasını talep etmektedir. Azerbaycan, Apşeron yarımadası vasıtasıyla coğrafi olarak denizin ortasına doğru sokulduğundan, bu ülkenin deniz sınırları daha geniş bir alana yayılmakta ve tartışmalı yataklar Azerbaycan’ın ulusal sektörü içerisinde kalmaktadır. Yalnız bu durumda dahi Kepez/Serdar yatağı Azerbaycan ve Türkmenistan sınırları içerisinde orta noktada bulunmaktadır.
İki ülke arasındaki bu tartışmalar bir yandan diplomatik kanallarla uzayıp giderken, diğer yandan konu daha teknik düzeyde görüşülmeye
başlamıştır. Bu amaçla Aliyev ve Türkmenbaşı’nın ortak kararıyla
Türkmenistan ve Azerbaycan arasındaki deniz sınırlarının tesbit edilmesi için 1998’de bir uzmanlar grubu oluşturuldu.76 Ancak, bu gurubun
sürdürdüğü görüşmelerden de olumlu bir sonuç alınamamıştır.
Rusya Devlet Başkanı’nın Hazar Özel Temsilcisi (aynı zamanda Dışişleri Bakan Yardımcısı) Viktor Kalyujnıy, Türkmenistan’ın hak iddia ettiği "Mega Proje" içerisinde bulunan "Azeri", "Çırag" ve "Güneşli" yataklarının işletim hakkının tamamen Azerbaycan’da olduğu ancak ortak sınırda yerleşen Kepez/Serdar yatağının 50/50 prensibi ile bölünebileceği belirtmiştir.77 Azeri, Çırag ve Güneşli yataklarının işletim projesinde yüzde 10’luk bir pay ile temsil edilen Rus "Lukoil" şirketinin ve dolayısıyla Rusya’nın bu tartışmalar içerisinde ağırlığını
Türkmenistan’dan yana koyması zaten beklenmemektedir.78 Ayrıca bu tartışmalarda Rusya’nın Azerbaycan’dan yana ağırlığını koymasının
altında yatan nedenler arasında, Rus enerji sektörünün önde gelen bürokratlarının Azerbaycan’ın petrol sektöründe hissedar oldukları
şeklinde iddialar da bulunmaktadır.79
Kendi ulusal sektörünü yabancı yatırıma açmakta geciken Türkmenistan’ın önümüzdeki yıllarda bu açığını kapatarak, özellikle doğal gaz alanında bölgenin en önemli ihracatçısı konumuna geçeceği şüphesizdir.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***