Halep etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halep etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2020 Cuma

12 ADALAR EGE SORUNU ATATÜRK - İSMET İNÖNÜ

12 ADALAR EGE SORUNU ATATÜRK - İSMET İNÖNÜ 



Ortaylı: '12 adaları Lozan'da verdik' demek Cehalettir


18 Ekim 2018 09:49

Kayseri'de 2'ncisi düzenlenen Kitap Fuarı'na 'Onur Konuğu' olarak katılan Prof. Dr. İlber Ortaylı, sevenleriyle bir araya geldi. 

Ortaylı, 

   '12 Adayı Lozan'da kaybettik diyorlar. Bu söz tamamen cehalettir. Bu sözü söyleyen bizim içimizdeki ve Yunanistan'daki bazı yalancılar' dedi.

Ortaylı: '12 adaları Lozan'da verdik' demek cehalettir

   Merkez Kocasinan İlçesi Zümrüt Mahallesi'nde bulunan Kadir Has Kültür Merkezi Salonu'nda gerçekleştirilen konferansa Büyükşehir Belediye Başkanı 
Mustafa Çelik'in yanı sıra çok sayıda davetli, öğrenci ile vatandaşlar katıldı. Kayseri'nin en büyük salonlarından biri olan salonda izdiham yaşanırken, 
merdiven boşlukları ve kulis aralıklarının da dolu olduğu dikkatlerden kaçmadı. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, "Geçen yıl salon dar gelmişti. 
Buraya geldik. Bu salonun kapasitesi de malum ama, maşallah vatandaşlarımız buraya da sığmadı. Müthiş bir ilgi var. Herkese teşekkür ediyorum" dedi. 
Kayseri Kitap Fuarı'na 'Onur Konuğu' olarak katılan İlber Ortaylı'nın söyleşisini 2 bin 500 kişinin takip ettiği belirtildi.

' TEL AVİV BİZİM SAYEMİZDE KURULDU '

    Günümüzde İsrail sınırları içinde yer alan birçok şehri Osmanlı'nın kurduğunu ifade eden Prof. Dr. İlber Ortaylı, "19. Yüzyıl'ın Osmanlı coğrafyasını 
maalesef bilmiyoruz. Bu bizim için çok yanlış şeyler getiriyor. O zaman ki Şam'dan, Halep'ten, Beyrut'tan haberimiz yok. Bu salonda bir anket yapsam 
'Beyrut neresi? Nasıl gelişmiştir' desem, çoğu kişi cevap veremez. Beyrut dediğimiz yer bir köydür. Onu, o hale getiren biziz. Bugün ki İsrail'deki şehirlerin 
hangilerini biz kurduk desem. Çoğundan haberiniz yoktur. Yafa, sadece bir iskeleydi. Gemi yanaşamazdı. Yafa'yı mamur hale biz getirdik. Osmanlı geliştirdi. 
Tel Aviv bizim sayemizde kuruldu. Biz müsaade ettik. Geldi, yerleştiler, kurdular. Sultan Hamit döneminde Yahudi gelmedi diyorlar. Bu tamamen yalandır. 
Avrupa'da zulüm gören Yahudiler sığınmak için talepte bulunuyor. Bir kısmı alınıyor. Bir kısmı reddediliyor. Gelenlerin bazıları da beğenmediği için ilk fırsatta 
buradan başka ülkelere gidiyor" dedi.
Yakın Çağ tarihinin, araştırmazlık dolayısıyla tahribatın çok fazla olduğunu da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Ortaylı, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuranlar 
tamamıyla Osmanlı Devlet ricalidir. Ay'dan inmemişlerdir. Osmanlı demek bir millet demek değildir. Osmanlı diye bir millet yok. 'Osmanlıca' zaruretten 
dolayı bürokrasinin geliştirdiği bir dildir. Bir sürü kelime var. Çoğuna Arapça diyorlar. Araba söylesen anlamaz. Osmanlıca, bir düşüncenin, gelişmenin, 
devlet hayatının, bürokrasinin, ilmi ihtiyacının, sosyal bilimler ve iktisat gibi bilimlerini gelişmesi, yeni şeylere bakması için hayatımıza girmiş. 
Bunu ayrı dil diye söylemeyin. O, bürokrasinin dili. Onun için okumuş olmak ve halkın anlaması lazım. Halk, günlük hayattaki kelimeleri bilir" diye konuştu.

'TÜRK KELİMESİ IRKÇILIK ANLAMINA GELMİYOR'

'Türkler' kelimesinin ırkçılık anlamına gelmediğini de ifade eden Prof. Dr. İlber Ortaylı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Devlet isimleri, ya kurulduğu şehrin adını taşırlar Roma İmparatorluğu gibi, yahut hanedanın adını taşırlar Sasaniler, Abbasiler, Emeviler, Selçuklu 
veyahut Osmanlı. Bunun düpedüz millet adına dönüşmesi biraz zorlamadır. Muhtelif unsurlardan oluştuğumuz için devletin adı böyle çıkmıştır. 
Yani bir vatandaşlık gibi çıkmıştır. Zaten o imparatorluk parçalandı, geriye Türkler kaldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkiye olarak kuruldu ve 
ondan sonra da yerleşti daha Osmanlı İmparatorluğu ortadan kalkmadan. Çünkü çifte idare vardı biliyorsunuz, 1922 Kasım’ına kadar. 

Ondan sonra da bugünkü Türkiye Devleti adı oldu. Adı ırkçı yaklaşımla söylenmemiştir, bu çok açıktır. Fransa nasıl sadece Frank’ların ülkesi değilse 
ama herkesi içeriyorsa. Hiçbir kimse kalkıp da ‘Vay faşist Fransa’ demiyor. Demekki burada başka bir şey var."

12 ADALAR TARTIŞMASI

    Yunanistan'ın batı devletleri tarafından sürekli korunduğunu da ifade eden Ortaylı, "Türkiye devleti kurulurken bazı şeyleri kabul etmek zorunda kaldı. 
Mudanya Mütakeresi ve Lozan'da müthiş bir kavga çıktı. Lozan'da bize hiç kimse, süngüyle girmediğimiz, restore etmediğimiz haritamızı ve haklarımızı 
restore etmediğimiz bir memleketi vermez. Tarihte böyle memleketler vardır. Bunlardan bir tanesi Yunanistan'dır. Her zaman başka kuvvetler tarafından 
korunur. Hatta kaybettiği bir şekilde iade edilir" dedi. Lozan Antlaşması tartışmalarından da bahseden Prof. Dr. Ortaylı, 

"O zaman İngiltere ve Fransa, kolay kolay Yunanistan'dan Türklere toprak vermezdi. Yunanistan karlı çıkardı. Atina'ya yanaştık. 
Oradan mütakere imzalandı. Lozan'da süngü nerede bitiyorsa orayı verirler bize. '12 adayı Lozan'da verdik' demek cehalettir. Gidin lütfen haritaya bakın, doğru dürüst tarih okuyun. Lozan'da 12 adaların işi yok. Onlar çoktan zaten elden gitmiş. Londra ve Uşi Antlaşmaları'nda elden gitmiş. 

   Bunu söyleyen 2 takım var. 
Birincisi, bizim içimizde olanlar, Allah onları ıslah etsin İkincisi de Yunan uydurukçuları. Yunanistan'daki ve buradaki yalancılar bir araya geliyor, adı da '12 adayı Lozan'da verdik' oluyor. 12 adaları Lozan'da vermedik. Musul'u da vermedik. O zaman, Musul'da değildik. 
Musul bizim değildi. Halep'i de vermedik. Orada da değildik. Niye verelim. Milletin inisiyatifi olmasa, Hatay, Maraş ve Urfa'dan bu tarafa geçecektik" ifadelerine yer verdi.

'KAYSERİLİLERİN TARİHİ GÖRÜŞÜ KİRLENMEYE BAŞLADI'

Osmanlılar döneminde Kayseri sanayisinin gelişmişliğinden bahseden Ortaylı, "Osmanlı coğrafyasını bilmezseniz ve sloganlarla öğrenirseniz 'Bu imparatorlukta hiç sanayi yoktu' dersiniz. Ben bunu bir devlet adamından duydum, bir eski başbakandan ama doğru değildir, sanayi vardır, ihracat bile yapıyorlardı. 
Kayseri'de sanayi vardı, bunu Kayserililer bilmiyor, en fazla 'Bizim burada halı dokuturlardı' derler. Halı dokutmanın ötesinde işler vardı. 

Metal dokuma sanayisi üst düzeydeydi. Burada metal, büyük olmayan bir sanayi vardı. Top fabrikaları yoktu ancak sanayi vardı ve bunlar ihraç ediliyordu. 
İhracattan dolayı demiryolu gelmesi söz konusu olunca Ankara'ya kadar geleceği duyulunca, Kayserililer ayaklandı, 'bize gelmeyecek mi?' diye. Berlin'e, 
Hamburg'a kadar mal satıyorlarmış. Buradan giden kumaşı, halıyı, metal eşyayı, kuru meyveyi ve tabi ki pastırmayı, çoğu kişi bilmiyor. 

   Belki bunlar silah satmaya, otomobile benzemez ama bir üretimdir, mamuldür. Gelir getirir. Kayseri'deki taş konaklar yıkıldı. Yerine devasa binalar yapıldı. 
1962'den beri bu şehri bilirim. O Kayseri gitti, bu Kayseri geldi. Afiyet olsun. İkisi aynı olmadığı için, Kayserililerin tarihi görüşü kirlenmeye başladı" diye konuştu.
Program sonunda Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik tarafından Prof. Dr. İlber Ortaylı'ya hediye verildi.


***

4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 1



ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU , 2014



Yayına Hazırlayan 
Firuze Yağmur Gökler, Habib Hümüzlü ,




TAKDİM 

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulduğu günden beri kuruluşunun amacı olan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt vermek için çaba harcamıştır. Nitekim bu yolda ciddi mesafeler kat etmiştir. ORSAM, genel olarak Ortadoğu’nun değişik bölgeleri hakkında gerçekleştirdiği yüzlerce araştırma ve etütlerin yanı sıra, Ortadoğu’da yaşayan Türkmenler için de bir birim kurarak bu bölgedeki Türkmenlerin varlıklarını, sayılarını, sosyal ve siyasi yapılarını, maruz kaldıkları 
asimilasyon politikalarını incelemiş ve bu incelemeleri de raporlar halinde yayımlamıştır. 

Bilindiği üzere Irak’tan Yemen’e Libya’dan Suriye’ye ve hatta Filistin’den İran’a kadar uzanan coğrafyanın asli unsuru olarak yaşayan Türkmenler, Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasındaki ağırlığı ve ilgisiyle birlikte, derinlemesine incelenmesi gereken bir konu olarak değerlendirilmektedir. 

Sayıları 2.5 – 3 milyon civarında olduğu tahmin edilen Irak Türkmenleri, asırlar önce Orta Asya’dan batıya göç ederek Irak’ın kuzey ve orta bölgelerine yerleşmiş ve burayı kendilerine vatan edinmişlerdir. Oğuz boyundan olan bu Türk gruplarının Irak bölgesine göç etmeleri, Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden çok önceki tarihlere rastlamaktadır. Bu göçler, uzun yıllar süren ve birbirini izleyen dalgalar şeklinde gerçekleşmiştir. 

Irak Türkmenleri bugün Irak’ın kuzey batısında yer alan Telafer ilçesi ve bu ilçeye bağlı belde ve köylerden başlayarak, sırasıyla Musul civarındaki belde ve köyler, Erbil, Altunköprü, Kerkük, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Kifri ve Bağdat’ın kuzeyine kadar uzanan onlarca Bayat boyuna mensup belde ve köylerde yaşamaktadırlar. 

Suriye’ye yerleşen Oğuz boyları iki koldan ilerlemiştir. Birincisi Halep, Hama, Humus, ve Şam yöresine yerleşmiştir. Bunlar daha çok Bayat, Avşar, 
Beğdilli ve Döğer boyuna mensup oymaklardır. Diğer kol ise Lazkiye ve Trablusşam istikametinde Ensariye dağlarının batısına yerleşen Türk boylarıdır. 


Sayıları 1.5 milyonun üzerinde olduğu kabul edilen Suriye Türkmenleri Fırat nehri ile Halep’in kuzeyinde bulunan Ezar şehri arasında, Halep şehrinde, Hatay’ın güneyinde Bayır bölgesinde ve Golan’dan göç edip Şam’da yerleşmişlerdir. Şam bölgesinde yaşayanlara Şam Türkmeni denirken, Halep ve Rakka bölgesindekilere Halep veya Culap Türkmenleri, Lazkiye Türkmenlerine de Bayır-Bucak Türkmenleri denmektedir. 

Lübnan’daki Türk varlığı, beş ana başlık altında toplanabilir. Bu toplulukların her biri farklı tarihe sahiptir. Bu gruplar şu şekildedir: Kuzey Vilayeti içinde Kobayat yakınındaki iki köyde yaşayan Akkar Türkmenleri, Doğu Lübnan’da Beka vilayeti içinde yer alan Baalbek şehri çevresindeki 5 küçük yerleşim birimi ve Hermel şehri yakınında Suriye sınırındaki 1 köyde yaşayan Baalbek Türkmenleri. Lübnan Türkmenlerinin sayıları yaklaşık 20 bin civarındadır. 

Filistin Türkmenleri, Arap Türkmenleri adıyla tanınırlar; bu topluluk büyük ölçüde dillerini kaybedip Arapça konuşmaya başlamışlarsa da Türkmen kimliğini hiç unutmamıştır. Bilindiği gibi Filistin üç bölümden müteşekkildir. Bunlar: Büyük Ova, Sahra ve Bir saba ve iç ovaları da içeren dağlık bölgesi. Türkmenlerin yerleşim bölgesi olan “ Beni Âmir” ovası (Merc Beni Amir) bu son bölgenin önemli bir parçasıdır. 

Türkmenlerin bu bölgeye nasıl ve niçin göç ettiği tartışma konusu olmuştur. Osmanlı zamanında gelmiş oldukları söylense de onlar daha önce Orta Asya’dan göç etmiş olan gruplarla gelmiş olduklarını söylerler. Filistin Türkmenlerinin sayısı hakkında sağlıklı bir bilgi bulunmamaktadır. 
Araplarla iç içe yaşadıkları için bu zor olmakla beraber bazı araştırmacılar şu anda 400-500 bin kişi arasında olduklarını tahmin etmektedir. 

ORSAM bünyesindeki Ortadoğu Türkmenleri Programı, bölgesel gelişmeleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. Program, internet sitesiyle, analizleriyle ve raporlarıyla ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu Türkmenleri literatürünün gelişimini hedeflemektedir. 

ORSAM Ortadoğu Türkmenleri programı kapsamında, Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı ile birlikte, ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU gerçekleştirilmiştir. Bu sempozyumun can alıcı taraflarından birisi de Türkiye’de ilk defa bu başlık altında bir sempozyumun düzenlenmiş olmasıdır. Başka bir ifadeyle ilk defa Türkiye’de Ortadoğu Türkmenleri birlikte ve bu kapsamda ele alınmaktadır. 

Sempozyumun amacı Ortadoğu’da yaşayan Türkmenlerin Türkiye’deki kamuoyuna tanıtımının sağlanması, Türkmenlerin Türkiye ile iletişimlerinin 
geliştirilmesi, bu toplulukların siyasal, sosyal, ideolojik durumlarının incelenmesi, birbirleri arasındaki iletişim ve etkileşimin sağlanması ve arttırılması, yaşadıkları ülkelerde diğer gruplarla ilişkilerinin ortaya konması, bölgedeki olaylara ilişkin hassasiyetlerinin ve bakış açılarının öğrenilmesi ve beklentilerinin dile getirilmesi idi. 

Sempozyum 6-7 Mayıs 2014 tarihlerinde Türk Tarih Kurumu salonunda gerçekleşti. İki gün süren sempozyumda ‘Irak ve Suriye Türkmenlerinin 
Durumuna Genel Bakış,’ ‘Suriye, Lübnan, Filistin Türkmenlerinin Durumu,’ ‘Türkiye’nin Ortadoğu Politikasında Türkmenler,’‘Irak Türkmenleri: Kimlik,  Kültür ve Sorunlar,’ ‘Kültürel Bakış Açısından Irak ve Suriye Türkmenleri’ konulu oturumlar yapılmış ve bir genel değerlendirme oturumuyla program sona ermiştir. 

ORSAM bu sempozyumda konuşma yapan ve bildiri sunan değerli katılımcıların konuşmalarını deşifre ederek bir kitap haline getirdi. Sempozyumda sunulan bildirilerin ve tartışmaların ortaya koyduğu önemli veri ve tespitlerin Türk okuyucusuna, araştırmacılarına ve karar alıcılarına faydalı olacağını umarak bu çalışmaya sizlere sunmaktan büyük kıvanç duyarız. 

Orsam Başkanı 
Doç. Dr. Şaban Kardaş 


AÇILIŞ KONUŞMALARI 
Doç. Dr. Şaban Kardaş 
ORSAM Başkanı 




Değerli büyükelçilerim, değerli devlet adamlarımız, sayın akademisyenler, sayın öğrenciler ve katılımcılar. 
ORSAM Türkmeneli Vakfı kapsamında faaliyet gösteren bir düşünce kuruluşudur. ORSAM geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de Ortadoğu çalışmaları konusunda 
yaşanmış olan boşluğu doldurmak, akademik dünya ile siyasi hayat arasındaki köprüyü kurmak amacıyla yola çıkmıştır. Bu bağlamda da ORSAM’ın yürüttüğü çok farklı çalışmalar bulunmaktadır. Çalışmalarımızın birçoğu bölge ülkelerinde özellikle sahada, birçok ülkeyle ilgili olarak yürüttüğümüz çalışmalardır. Bunun yanı sıra Ankara’da alanında uzman kişilerle değişik programlar da düzenliyoruz. 
Bu bağlamda bugün düzenlediğimiz Ortadoğu Türkmenleri Sempozyumu da bu çalışmalardan bir tanesidir. Buradaki hedefimiz Türkiye’nin dış ilişkilerin de özellikle son yıllarda etkili olan Türkmenlerin, Ortadoğu Türkmenlerinin sorunlarını masaya yatırmak, onlarla ilgili beklentileri tespit edebilmek ve eğer bu çalışma sonucunda olur da önemli tespitler ve beklentiler elde edebilirsek bunları da ilgili makamlara iletmek. 
ORSAM başkanlığını bu yılın başında devraldım. O süreçte Habib Hürmüzlü hocamız bu programla ilgili öneriyi getirdiğinde çok faydalı bir öneri olduğunu düşünerek bu fikri destekledim. Bu bağlamda da her ilgili kurumdan gerek maddi gerek manevi gerek akademik destek almamız gerekiyordu. Bu aşamada özellikle devlet kurumlarımız tarafından bu konuya verilen desteği görmek beni hayli memnun etti. 
Özellikle TİKA daha sonra Türk Tarih Kurumundan bu sempozyumu gerçekleştirebilmek için aldığımız destek ile Dışişleri Bakanlığımızdan 
ve Cumhurbaşkanlığımızdan aldığımız destek bizleri bir hayli memnun etti. Bu destekler sayesinde bugün buradayız. Ben bu bağlamda birkaç kuruma teşekkürlerimi iletmek istiyorum. TİKA Başkanımız Sayın Serdar Çam’a, Türk Tarih Kurumu Başkanımız Sayın Hocamız Metin Hülagü Bey’e ve diğer emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bu toplantının hazırlanmasındaki yükü büyük ölçüde omuzlayan Habib Hürmüzlü Hocama teşekkür ediyorum. ORSAM çalışanlarına ve özellikle Firuze Yağmur Gökler Hanım’a ve tabi ki yurtdışından uzun seyahatlerle buraya gelen Türkmen misafirlerimize ayrıca teşekkür ediyorum. Çalıştay formatında yürüteceğimiz bu sempozyum Ortadoğu Türkmenlerinin sorunlarının anlaşılmasında küçük de olsa bir katkı sağlayacaktır. Ben de herkese tekrar katıldıkları için teşekkür ediyorum. 


Türk Tarih Kurumu Başkanı 
Prof. Dr. Metin Hülagü 


Sayın Büyükelçiler, değerli devlet adamları ve değerli katılımcılar. Herkese katıldığınız için teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum. 
Ben öncelikle böyle bir sempozyumun düzenlemesine katkı sağladığı için ORSAM’a ve Türkmeneli Vakfına teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca biliyor sunuz birkaç gün önce Kerkük vakfı kurucusu İzzettin Bey’i kaybettik. Kendisine Allah’tan rahmet diliyor, ailesine ve yakınlarına sabır temenni ediyorum. Bugün itibariyle baktığınız zaman insanlık tarihinde 30 değişik millet tarafından kurulmuş 30 farklı medeniyetten bahsedilir. Tabi ki bu medeniyetlerin bir tanesi de bize aittir. Türk milletine aittir. Türkler de tarihte medeniyet kurucu bir millet olmuşlar ve bu medeniyeti de dünyanın üç kıtasına yaymışlardır. Fakat fethettikleri ya da hakimiyet kurdukları bu topraklardan bir süre sonra geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Ama geride benim gördüğüm kadarıyla bir kültür havzası bırakmışlardır. Türk kültürünün, Türk tarihinin okunabileceği, Türk değerlerinin varlığını muhafaza ettiği geniş bir kültür havzasıdır. Bugün baktığımızda Hindistan’da 15 milyon Türk olduğunu görüyoruz veya Pakistan’da 5 milyon kadar Türkün varlığından haberdarız. Ortadoğu’da, Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta bir adacık halinde, öyle değerlendiriyorum ben, adacıklar görüyoruz. Türk kültürünün varlığının devam ettiği bu adacıklardan bir tanesi de Irak’tır, Irak Türkmenleridir. 
Adı belki Türkmen’dir, adı belki Kırgız’dır ama neticede Türk adı altında bu adacıkları görmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Aslında bu adacıklar bizim gönül köprülerimizdir. Bu adacıkların en büyüğü de Türkiye’dir. Bu adacıklar Türkiye’nin etrafa saçılmış parçalarıdır, unsurlarıdır. Bu parçaların ana ülkesi olarak Türkiye’nin bu parçalara olan ilgisinin artması, onların dertleriyle hemhal olması gerektiği kanaatindeyim. Tabii ki burada Türk Tarih Kurumu’na ciddi bir sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Türk Tarih Kurumu sadece Türkiye’deki değil Türkiye dışında da yaşayan Türklerin tarihini araştırmak, onları yaymak, tanıtmak konumundadır. Biz de kendi açımızdan kurumsal faaliyetlerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. 

Örneğin yakın zamanda Afrika’da bir sempozyum yapmak için harekete geçmiş bulunuyoruz. Ekim sonu gibi gerçekleştireceğiz. 
Hindistan’da Türkler adlı bir sempozyum yapıyoruz. Japonya’da bir faaliyet yapma düşüncemiz var. Sadece Türkiye’deki değil Türkiye dışındaki 
Türklerle de Türk kültür havzası içindeki Türklerle de yakından ilgileniyoruz. 
Tabi ki bunların yeterli olduğunu düşünmüyorum. Daha da değişik faaliyetler yapmak gerektiğine inanıyorum. Özellikle ORSAM’la; özellikle Yunus Emre Enstitüsüyle, onların açtığı kurumlarla işbirliği içerisinde bizim de üzerimize düşen sorumluluklar olduğuna inanıyorum. Bu sempozyumun gönül köprüleri, gönül adacıkları kurulması yönünde başarılı olmasını temenni ediyorum. Katılımcılara saygılarımı sunuyorum. 


Erşat Hürmüzlü 
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı 


Sayın Bakanlar, Sayın Büyükelçiler, sayın başkanlar, değerli konuklar ve basın mensupları. Bugün Ortadoğu diye nitelendirdiğimiz, bir zamanlar iki Türk devleti, Osmanlı ve Selçuklu devletlerinin parmak izlerini taşıyan bir bölgedir. Burada Oğuz boylarının varlığı ya bilinmemekte veyahut da göz ardı edilmektedir. Hâlbuki Süleyman Şah ki Ertuğrul Gazinin babası ve Osmanlı hanedanlığına adını veren Osman Bey’in dedesi, bugün Suriye topraklarında Fırat nehrinin yakınında metfundur. Şam’da Süleymaniye tekkesi, Halep’te Hüsreviye Külliyesi, Bağdat’ta Muradiye Camisi, Kerbela’da şair Fuzuli’nin mezarı, Kerkük’te Redif Kışlası, Sena’da Türk Şehitliği, Ürdün’de Salad şehrinde Türk askerlerinin şehitlik anıtı, Suudi Arabistan’da İbrahim Paşa Karargahı ve buna benzer binlerce eser ve hatıra bu bölgede yaşayan soyumuzun, medeniyetimizin birer yadigarıdır. 
Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzde onu kadar olan bir topluluk hakkında ne biliyoruz? Sanırım bir göz atmamızda ve onları hayırla yâd edip hatırlama mızda yarar vardır. Fahri kâinat Peygamberi Efendimiz der ki, “Dostlukta birbirlerini sevmede müminlerin durumu, bir vücudun örneği gibidir ki, o vücudun bir uzvu hastalandığında geriye kalan uzuvlar da ateş, ısı ve uykusuzluğa düçar olur”. Hadislerin bize gösterdiği yol her zaman ışık tutmalıdır. Aynı ümmetin aynı soyu olan bizler de bundan feyz alarak birbirimizi sevmeli, hiç olmazsa ortak dertlerimizi göz ardı etmemeliyiz. Soydaşlarımızın ve dostlarımızın topraklarındaki acıları azıcık da olsa hafifletecek çalışmaları çok önemsiyoruz. TİKA’nın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın, Kızılay’ımızın ve diğer kuruluşlarımızın bu sahada yaptıklarını takdirle anımsıyor ve bu uğraşların daha da güçlenerek devam etmesini diliyoruz. Sevgili dostlar biz bir milletin fertleriyiz, bunun bilinci içinde hareket etmemiz çok önemlidir. Türkiye dışında yaşayan Oğuz boylarının bulunduğu ülkelerde sadakat normaldir hatta zaruridir. Hepimiz bunun bilinci içindeyiz. Türkiye olarak komşu ülkelerle olan sınırlarımızı kutsal ve saygın görüyoruz ancak aradan kaldırmak istediğimiz sınırlar da vardır. 
Onlar kalplerimiz, duygularımız ve muhabbetimiz arasındaki yapay sınırlardır. Buna inanarak hepimiz bunun sevincini yaşarız. Neredeyse bir ilki gerçekleştiren bu sempozyumu hazırlayanları, emek verenleri ve teşrifleriyle zenginleştirenleri kutluyorum. Bu yolun yolcusu olan bizler bu çalışmaların bilimsel araştırmalarla zenginleştirilerek devam etmesini canı gönülden istiyoruz. Ankara’ya hoş geldiniz dostlar, öteki duraklarınızda da verimli çalışmalarınızı bekliyoruz. Geldiğiniz topraklara döndüğünüzde buradaki kardeşlerinizin selam ve sevgilerini 
iletiniz. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. 


 < Dışişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun Mesajı 

    Nazik davetinizi aldım. Yurt dışı programım nedeniyle çok istememe rağmen sempozyuma katılamıyorum. Doğru bir zamanda Ortadoğu Türkmenlerini ele alan bu bilimsel sempozyumu düzenlemeniz önemlidir. Bugün Ortadoğu’da cereyan eden gelişmeleri yakından takip ederken bu geniş coğrafyada yaşayan soydaşlarımızın siyasi, iktisadi ve sosyokültürel yapılarını, sorunlarını bilmek takip etmekte olduğumuz siyasete ışık tutacaktır. Bugün Türkiye sınırları içinde yaşayan bir insan ne kadar önemliyse, Irak’ta, Suriye’de yaşayan Türkmenler ve Ortadoğu’da yaşayan diğer halklar da bizim için o kadar önemlidir. Türkiye, pek çoğunun ülkelerinde yaşanan istikrarsızlığın neden olduğu koşullarla boğuşan Ortadoğu Türkmenlerinin yanındadır. Sorunlarını çözmek için yardımcı olmakta ve her türlü siyasi, iktisadi, sosyokültürel sorunlarını çözmek için çaba sarf etmektedir. Ortadoğu Türkmenlerinin kendi toprakları üzerinde özgür, milli bir değer olmaları Türkiye’nin sorumluluğu içindedir. Irak, Suriye, Lübnan’dan gelen soydaşlarımıza hoş geldiniz der, sempozyumun başarılı geçmesini temenni ederim. >

Başbakan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Emrullah İşler’in Mesajı 

Oğuz boyları akıncılarının Irak ve Suriye’de görünmeye başlamasıyla geçmişi 7. yüzyıla dayanan Türkmenler, giderek Ortadoğu’nun asli unsuru haline gelmişler dir. Yoğun olarak 10. ve 11. yüzyıllarda devam eden Türk göçleri, Tolunoğulları ile yerleşik bir hayata geçilmiştir. Türklerin yerleşimi 11. yüzyılda Selçukluların bölgeye gelmesi ile devam etmiştir. Buradaki Türk boyları, 1096 yılında Haçlı seferleri başladığında Selahattin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarla birleşmek suretiyle Haçlılara karşı bölgeyi savunarak bu coğrafyanın asli unsuru olduklarını göstermişlerdir. 

Arap Baharı sürecinin başlamasıyla Ortadoğu’da uzun yıllar boyunca üstü örtülen yeni toplumsal dinamikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dinamiklerden biri Türkiye açısından soydaş olmamız nedeniyle ayrı bir önem taşıyan Türkmenler dir. Bölgedeki Türkmen kökenli nüfusun kesin sayısı hakkında net bilgi bulunmamakla birlikte, Suriye’de 3-3,5 milyon, Irak’ta 2 milyonun üzerinde, Lübnan’da 10 bin civarında Türkmen soydaşımızın olduğu tahmin edilmektedir. Bölgenin sosyal yapısının heterojen niteliği göz önüne alındığında bu rakam siyasal sürece etkisi bakımından son derece önemlidir. 

Ortadoğu tarihini yakından bilenler, Türkmenlerin bu coğrafyanın ayrılmaz bir parçası olduğunun bilincindedirler. Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Türkmenler, yaşadıkları ülkelerin asli birer unsuru olarak önemli katkılarda bulunmuşlar, bulunmaya da devam edeceklerdir. Kuşkusuz son dönemde yaşanan gelişmeler tüm bölge halkı gibi Türkmenleri de derinden etkilemiştir. Geçmiş dönemlerin siyasi iradelerinin diğer birçok hususta olduğu gibi Türkmen politikasında da günü kurtarıcı, stratejik karakteri olmayan, vizyonsuz politikaları ülkemiz açısından ciddi dezavantajlar doğurmuştur. Ancak AK Parti hükümetleri olarak göreve geldiğimiz günden itibaren başta Irak, Suriye ve Lübnan olmak 
üzere bölgede yaşayan tüm Türkmenlerin sorunlarına hassasiyetle yak-laşarak çözüm yollarını aradık. 

Türkiye olarak, Irak’ın istikrar ve refahına önem atfettiğimiz gibi, Irak Türkmen toplumunun da Irak’ın bütünlüğü içerisinde demokratik haklarını haiz şekilde barış ve huzur içinde varlığını sürdürmesini arzu ediyoruz. Bu arzumuz bölgenin diğer ülkelerinde yaşayan Türkmenler için de geçerlidir. Ortadoğu’nun istikrar ve bütünlüğü Türkiye’nin barış ve huzuru için de çok önemlidir. Zira yakın komşumuz olan coğrafyalarda meydana gelen herhangi bir huzursuzluk, doğal olarak bizleri de üzmekte ve rahatsız etmektedir. Bu bağlamda, Türkmenlerin içinde yaşadıkları toplumlarda, gerek siyasi, gerek ekonomik, gerekse sosyal ve kültürel alanda haklarının korunması önem taşımaktadır. 
Irak’ın genelinde kötüleşen güvenlik durumuna paralel olarak, Türkmen soydaşlarımızın yoğunlukla yaşadığı bölgelerde meydana gelen terör olayların da, bir kısmı Türkmen toplumunun önderlerinden olmak üzere çok sayıda Iraklı kardeşimizin hayatını kaybetmesinden büyük üzüntü duyuyoruz. Irak’taki terör saldırılarında yaralananlar için imkânlarımızı seferber etmekte, gerektiğinde tahliye operasyonları ile yaralıları ülkemize getirerek terör mağdurları ve ailelerinin acısını hafifletmeye çaba sarf etmekteyiz. 

Irak’ın anayasa ile garanti altına alınan çoğulcu yapısında, bu ülkenin kurucu unsurlarından olan Türkmen toplumunun kritik bir konumu vardır. 
Irak Türkmenlerinin dil, kültür ve kimliklerini muhafaza edebilmeleri en büyük temennimizdir. Türkmen soydaşlarımıza bu bağlamda destek olmayı üzerimize bir borç biliyoruz. 

Bölgedeki Türkmen toplumunun varlığının bu ülkelerdeki etnik ve dini mozaik içinde korunması ve kadim yaşam tarzı ile kültürünü gelecek nesillere aktarmasının sağlanması ülkemizin Türkmen politikasının asli unsurlarındandır. 

Bu çerçevede, ilgili ülkelerdeki muhataplarımızla yaptığımız görüşmelerde, Türkmen soydaşlarımızın güvenlik ve huzurunun sağlanması ile anayasal hak ve hürriyetlerinin garantiye alınması hususları başlıca gündem maddelerimizi teşkil etmektedir. 

Irak’ta 30 Nisan 2014 tarihinde gerçekleştirilen parlamento seçimlerinin genelde Irak, özelde ise Türkmen toplumunun daha parlak bir geleceğe adım atması için önemli bir aşama olmasını diliyoruz. 
Türkmen toplumunun Irak siyaset sahnesinde hak ettiği yeri alması, anayasal çerçevede kendilerine sunulan haklardan azami derecede istifade etmeleri için, bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de elimizden gelen desteği vermeye hazırız. 

Türkmenlerin siyasi görüşleri, dini anlayışları ve yaşadıkları bölgeler itibarıyla olabilecek nispi farklılıklarının, bir kültür zenginliği olarak addedilmesi, her türlü ayrımcılığa karşı Türkmen toplumunun kararlı bir duruş sergilemesi önem arz etmektedir. Önemli olan Türkmen soydaşlarımızın kardeşlik ve barış içinde yaşaması, hep birlikte daha müreffeh bir coğrafya için çalışmasıdır. 

Suriye’deki devrim mücadelesinin ön saflarında yer alan ve bu uğurda yüzlerce şehit veren Türkmen kardeşlerimiz, hiç şüphesiz Suriye’nin geleceğinde hak ettikleri yeri alacaklardır. Türkmen kardeşlerimizin bu haklı mücadelelerinde gereken her desteği sağlamakta kararlıyız. 
Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatifleri cesaretlendirecektir. Söz konusu çerçevede, Türkiye yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın tesisi için yapıcı katkılarını sürdürecektir. Cepheleşen eksenlere dahil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir. 

Öte yandan, Ortadoğu coğrafyasında dağınık bir halde yaşayan Türkmenler arasında birlik ve beraberliğin muhafazası önem taşımaktadır. 
Gerek ülkesel, gerek bölgesel düzeyde bu birlik ve bütünlüğün sağlanabilmesini teminen farklılıkların ya da kişisel çekişmelerin bir kenara bırakılarak, ortak paydaları ve hedefleri ön plana çıkaran bir anlayışla hareket edilmesi zaruridir. 

Nitekim, Suriye’deki ihtilaftan kaçarak Lübnan’a sığınan Türkmenlere kucak açan Lübnanlı Türkmen kardeşlerimizin sergiledikleri kardeşlik ve birliktelik duygusu, Türkmenler arasındaki kuvvetli bağların en güzel göstergesini teşkil etmektedir. Bu birlik ve beraberliğin bölgesel düzeyde güçlendirilmesi, Türkmen davasının geleceğine önemli katkı sağlayacaktır. 
Ülkemiz, bölgedeki Türkmen kardeşlerimizin durumlarıyla yakından ilgilenmekte, her fırsatta Türkmenlerin haklarını gözeten bir siyaset izlemektedir. Komşu coğrafyalarda yaşayan Türkmen toplumunu bölge ile aramızda bir dostluk köprüsü olarak görüyoruz. 

Ülkemiz bölge ülkelerindeki her kesimle ilişkilerinde kapsayıcı tutumunu devam ettirmekte, ayrımcılığın her türlüsünden uzak, dostane bir yaklaşım benimsemektedir. 
Türkiye’nin her zaman olduğu gibi bundan sonra da Türkmen davasına gereken her türlü desteği vereceğinden şüphe duyulmamalıdır. Bu çerçevede, ORSAM bünyesinde bir birim olarak kurulan Ortadoğu Türkmenleri Programı, son derece büyük bir önem arz etmektedir. 


<  Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Mesajı 

Değerli Katılımcılar, 
Kıymetli Misafirler, 

Ortadoğu’nun içinden geçtiği bu çalkantılı dönemde Türkmen kardeşlerimizle ilgili bu önemli sempozyumu düzenleyen ORSAM yetkililerine ve organizasyonda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bölgenin farklı yerlerinden Ankara’ya gelen Türkmen misafirlerimize ve tüm katılımcılara en samimi hislerimle hoş geldiniz diyorum. 

Türkmen kardeşlerimiz, Ortadoğu’nun asli unsurlarıdır. Devletler ve siyasi yapılar değişse de, Türkmenler bu topraklarda baki kalmışlardır. 
Zamanında Hac Yolu’nun bekçiliğini yapan bu fedakâr kardeşlerimiz, her daim vatandaşı oldukları ülkelere sadakatle bağlı olmuşlar ve toplumsal hayata katkı sağlamışlardır. Ancak bunu yaparken, en zor dönemlerde bile kimliklerine, kültürlerine ve öz değerlerine sahip çıkmışlardır. 

Türkiye olarak, dünyanın neresinde olursa olsun, soydaş ve akraba toplulukların refah ve saadetini önceliklerimiz arasında görüyoruz. Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin başta olmak üzere, yakın çevremizde yaşayan Türkmen kardeşlerimizin huzur ve mutluluğunu, kendi saadetimizden ayrı tutmuyoruz. Ortadoğu’daki Türkmen kardeşlerimizin hak ve hukuklarının korunması ise değişmez dış politika hedeflerimizdendir. 
Bu kapsamda, Irak’ın anayasayla garanti altına alınan çoğulcu yapısında, bu ülkenin asli unsurları olan Türkmenlerin de haklarını güvence altına alarak yerlerini almalarına büyük önem veriyoruz. Irak halkının tüm unsurlarını kardeş ve akrabaları olarak gören ve her kesimle yakın ilişkileri bulunan ülkemizin, Türkmen soydaşlarımızın anayasal haklarından yararlanarak dillerini, kültürlerini ve kimliklerini muhafaza etmelerine yönelik desteği tamdır. 
Suriye’de meşruiyetini yitiren Rejimin baskı ve zulümleri karşısında onur mücadelesini sürdüren ve bu uğurda çok sayıda şehit veren Türkmenlerin 
hak ve hukuklarının korunması elzemdir. Türkmen kardeşlerimiz, bu amaçla Suriye Türkmen Meclisi çatısı altında bir araya gelmişlerdir. 
Türkiye olarak, kendilerine gerekli tüm desteği sağlamakta kararlıyız. Şahsen ben de konuyu çok yakından takip ediyorum. 

Bu vesileyle, Lübnan’daki Türkmen kardeşlerimizin Suriyeli Türkmenlere kapılarını açarak sahip çıkmalarından duyduğumuz memnuniyeti vurgulamak isterim. Kardeşlik hukukunun gereğini vefakârca yerine getiren Lübnanlı Türkmen kardeşlerimizin tavrı her türlü takdire şayandır. 
Filistinli Türkmenlerin de Filistin toplumunun ayrılmaz bir parçası olarak varlıklarını huzur ve refah içinde devam ettirmesi en samimi arzumuzdur. 
Böylesine zor dönemlerde birlik ve beraberliğin önemi daha da artmaktadır. Atalarımızın “ Birlikten Kuvvet Doğar ” şiarının doğruluğu çok daha 
iyi anlaşılmaktadır. 
Ortadoğu coğrafyasında yaşayan tüm Türkmen kardeşlerimizin, sıkıntılarının aşılması için tek vücut ve tek sesle hak, hukuk, özgürlük ve insanca yaşama mücadelelerini sürdüreceklerine güveniyoruz. Her zaman olduğu gibi sorunlarının barışçıl yollardan halli için gayret sarf edeceklerinden ve bu yöndeki çabalarında beraber yaşadıkları tüm kesimlerle irtibat ve dayanışma halinde hareket edeceklerinden şüphe duymuyoruz. 
Türkiye’deki kardeşleriniz, bu yoldaki mücadelenizde sizlere elinden gelen her türlü yardım ve desteği sağlamayı sürdürecektir. 
Bugün gerçekleştirilecek görüşmelerin, Ortadoğu Türkmenlerinin sorunlarının çözümüne önemli katkılarda bulunması temennisiyle, hepinizi en 
kalbi hislerimle selamlıyor ve başarılar diliyorum. >

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***