Hüseyin KURT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hüseyin KURT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Eylül 2021 Çarşamba

YARIM AKILLI ULAŞIM

YARIM AKILLI ULAŞIM


Hafta içi Ankara’ya gittik!


Pandemiden dolayı uzun zamandır özel otomobil ile seyahat etmediğimden olacak sürekli bir EDS ve radar korkusu ile araç sürmek zorunda kaldım.

Hasbelkader Avrupa’da araç kullanmışlığım da var.

Şu bir gerçek ki ülkemizde trafik levhaları akıl karıştırıcı. Özellikle TEDES, EDS ve sabit radar olan alanlardaki levha ve uyarılar yola konsantre olmaya engel.

O kadar dikkat etseniz de “acaba ceza yedim mi?” diye sürekli düşünüyor insan.

O kadar ki iş akıllı ulaşımdan, tuzaklı ulaşıma dönmüş.

Gel de ceza yedikten sonra “Delice”, “Balışeyh” ve “Merzifon” ilçelerini hayırlı olarak an!

Neredeyse nefret edecek hale geliyor insan.

Şimdi gelelim Samsun’a!

Samsun’da bir süredir akıllı ulaşım çalışmaları sürüyor.

Umarım şehir olarak cidden bir akıllı ulaşım uygulaması yaparız da insanları Samsun’dan nefret eder hale getirmeyiz.

Akıllı ulaşım sadece ceza kesmek, park ihlallerini tespit etmek, kırmızı ışık ihlallerini tespit etmek, hız koridoru oluşturmak için yapılmaz.

Sadece bunlardan ibaret bir sözde “akıllı ulaşım” uygulaması olsa olsa sürücülere ceza ve tuzak kurma odaklı para kazanma projesine dönüşür ki bu da Samsun’a yakışmaz.

Ceza bir gelir kaynağı olmamalı.

Dünyada “akıllı şehir uygulamaları” (smart city) başlığı altında “akıllı ulaşım” vardır ama ceza/tuzak odaklı değildir. Ceza bir düzenleyicidir.

Akıllı ulaşım denildiğinde akıllı otobüs duraklı, elektronik trafik yönlendirme panoları, otopark yönetim sistemleri, mobil uygulamalı bütünleşik sistemler olmalıdır. Bunların aması ise cezadan bağımsız şehrin trafiğini rahatlatma amaçlı bütünleşik sistemlerdir.

Nasıl bir uygulama olacağını göreceğiz ama sadece ceza odaklı veya ceza/tuzak ağırlıklı bir uygulama Samsunluların nefretini kazanma, Samsun’dan geçenleri ise kötü anılarla hatırlatma dışında bir işe yaramaz.

Samsun’a da yakışmaz.

Bu tarz bir uygulama da “akıllı ulaşım” olmadı gibi olsa olsa “yarım akıllı ulaşım” olur!

Kalın Sağlıcakla.

Hüseyin Kurt

***

5 Kasım 2019 Salı

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE SOSYAL MEDYA

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE SOSYAL MEDYA.,



YENİ DÜNYA DÜZENİ VE SOSYAL MEDYA 

1971 yılında yan yana duran bilgisayarın iki birbirine e-posta iletmesiyle başlayan sosyal medya kavramı e-posta grupları ile yükselişe geçmiş, “chat” denilen sohbet odaları ile de tüm dünyaya yayılmıştı.
Gerek e-posta grupları gerek ise sohbet kanalları internet kullanıcılarının ilgi alanlarına göre birbirleri ile aynı konuları tartışmalarını sağlamış, küresel çapta ortak paydada buluşan internet kullanıcıları kitleler halinde olayları ve durumları tartışır hale gelmişti.
Blog tarzı ücretsiz internet siteleri içerik üreten blogger internet kullanıcılarının kendi fikirlerini özgürce yazma ve yayma fırsatı vermişti.
Sohbet odalarında rumuz, ICQ gibi mesajlaşma ortamlarında numara kullanarak kendisini gizleyen kullanıcılar Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformları ile gerçek kişilikleri yani profilleri üzerinden iletişim kurmaya ve ilgi alanlarına göre kişileri takip etmeye ve gruplara dâhil olmaya başlamıştı.

***
Tüm bu gelişim sürecinde internet kullanımının küresel çapta artması, internet ve buna bağlı sosyal medya kullanıcılarının kendi fikir, siyasi görüş, ideolojik bakış açılarına göre bloglarda, sohbet odalarında, sosyal medya gruplarında ve birbirlerini takip ederek mikro bloglarda karşılıklı olarak etkileşmelerine neden oldu.
Birleşmis Milletler (BM) tarafından hazırlanan "Dünya Nüfus Beklentisi" başlıklı rapora göre şu an dünya nüfusu yaklaşık 7,7 milyar.
Halen dünya üzerinde 4,38 milyar internet kullanıcısı var. Yani dünyanın %56’sı internet kullanıyor.
Dünyadaki sosyal medya kullanıcısı ise 3,48 milyar. Yani dünya nüfusunun %45’i sosyal medya kullanıyor.
Bu çok büyük bir güç!..
Sosyal medya gücü çarpan etkisi ile kat kat artmaktadır.
Örneğin 100 takipçisi bir kişi veya grubun gücü 200 takipçisi olan bir kişi veya gruba göre 2 kat değil tam 4 kat daha güçlüdür ve etkilidir.
Sosyal medyanın gücü hesaplanırken 100 kişinin etkisi 100x100= 10.000 olarak hesaplanırken 200 kişinin etkisi 200x200=40.000 olarak hesaplanmaktadır.
İşte bu çarpan etkisi her türlü fikrin, ideolojisinin, görüşün veya yaklaşımın çok hızlı şekilde yayılmasına hatta viral hale gelmektedir.

***
“Toplumsal iletişimin en etkili kitle iletişim aracı medyadır.” sözünü güncellersek günümüz yeni dünyasında en etkili ve hızlı iletişim internet ve buna bağlı sosyal medyadır.
Bir propaganda alanı olarak sosyal medyayı incelersek; Toplumsal iletişim bağlamında bağımsız ve etkin bir görünümle müdahil olan medya, gerçekte ise yönetimsel manada egemen grubun ideolojisinin toplumsal alanda yayılmasının en etkili aracıdır.
Sosyal medya ise egemen grubun tam tersi olarak, birey bazında etkisiz olmasına rağmen kitleleri yönlendirmek ve toplumsal hassasiyetler yaratmak ve etkiye tepki oluşturmak bağlamında kolay etkili ve güdümlenebilir bir yapıdadır.
Sosyal medya, yeni dünya düzeninde birçok ideolojiyi kutuplaştırarak ve bir araya getirerek etkileşime soksa da bu ideolojilerden ve fikirlerden çok etkilenen radikalizme yakın eylemsel yapıları da etkisel gücü itibariyle büyütmektedir.
Bu anlamda toplumda sosyal medya kullanım gerçeğini kabullenerek eğitim müfredatlarından başlamak suretiyle toplumu oluşturan bireylere olabildiğince hızlı ve etkili bir şekilde “sosyal medya okuryazarlığı” eğitimleri verilmeli ve bilinç seviyesi yükseltilmelidir.

Hüseyin KURT

DİĞER YAZILARI;

¤ Beğeni Peşinde Koşanlar
¤ Bu yerel seçimler farklı olacak!
¤ Ekonomik İstikrarsızlık Ve Sivri Diller
¤ Sokma akıllı tarım!
¤ Samsun’da Yeni Rejimin İlk Seçimleri
¤ Yeni Rejimin Seçimi 24 Haziran
¤ Ak kurtlar yuvaya dönüyor!
¤ Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Türkiye’ye Model Olabiliriz…
¤ Fiiliyattan Resmiyete Yeni Rejim
¤ Ekonomik endişelerimiz artıyor!..
¤ Milliyetçilikten Rol Çalanlar
¤ Seçime 27 Gün Kala Samsun Seçimleri
¤ Vekil Listeleri Ve Hesaplamalar
¤ Milletin vekili mi, partinin temsilcisi mi?
¤ Genel af çıkacak mı?
¤ Devletin Yapısını Değiştirmek
¤ At Gözlüğünü Çıkartın, Düzenleme Yapın
¤ Tarım Şehri Samsun Masalı
¤ Utanmak 30 dakika, pişmanlık bir ömür!
¤ Üst Akıl Oyunları
¤ Gündeme Dair Kısa Kısa
¤ Kralcı Aymazlar
¤ Seçim Havasına Girememek
¤ 19 Mayıs’ın 100. Yılı Ve Pontuscular
¤ Erken değil, baskın oldu!
¤ Samsunluluk Ruhu Ve 19 Mayıs 2019
¤ Samsun’un Acı Karnesi Ve Yönetişim Zihniyeti
¤ Konumuz Deizm!
¤ Fındık Üreticisinin Acınacak Hali!..
¤ Darbe Tatbikatları Ve Yakın Gelecek
¤ Dost-düşman kavramı değişiyor mu?
¤ Faşist Hollanda!
¤ Bu Ne Kepazelik; Alayımızı Dinlemişler
¤ sosyal tembellik ve –mış gibi yapanlar…
¤ Davranış Batağında Toplumsal Çöküş Ve Şehri Planlayanlar
¤ Samsun’un Şiddet Halleri
¤ Dünya’nın Oylamaları
¤ Memleketin Oylamaları
¤ Sağlıklı Düşün, Sağlıklı Karar Ver
¤ Sihirli Rakam 330
¤ ateşten gömlek ve at gözlüğü
¤ Umut etmek haram mı?
¤ Ülke savaşta desek abartmış olur muyuz?
¤ Elçiye zeval oldu! Ya menfaati olanlar?
¤ Milli seferberliğe hazır mıyız?
¤ Abd yaklaşanı yakmış!
¤ Kim Demiş Olmaz Diye
¤ Fındıkta Oynanan Oyunlar
¤ Samsun’un Havaalanı İle İmtihanı
¤ Kovuldun Trump Efendi…
¤ Davetsiz Darbe
¤ Unesco Ve Kızılırmak Deltası
¤ Bylock Yok Eagle Verelim
¤ Yeni Kapı Ruhunu Ruhsuzlaştıranlar
¤ Abd Ve Yunan’ın Samsun’u Bombalaması
¤ Bugün Samsun’da Samimiyet Sınavı Var
¤ Zirvesi Siyaset Yapıda Dayak Yiyen Papaz
¤ Vicdan Terazisi
¤ Toplumsal Şizofreninin Eşiğindeyiz
¤ Suriye Bataklığında Öso
¤ Teknolojik Umacı Bylock
¤ Mütedeyyin vatansever!
¤ Koridorcular Sahnede, Ordu Suriye’de

http://www.akasyam.com/kose-yazisi/5088/yeni-dunya-duzeni-ve-sosyal-medya.html

***

16 Mart 2019 Cumartesi

19 MAYIS’IN 100. YILI ve PONTUSCULAR



19 MAYIS’IN 100. YILI ve PONTUSCULAR


Karadeniz’de pontus kalıntıları rahat durmuyor.

19. Yüzyılın ortalarında Yunan bağımsızlık hareketiyle ortaya çıkmış ve Megalo İdea'nın bir uzantısı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında Pontus adı altında sözde bir Yunan – Rum devleti kurulması amacı çerçevesinde pontusculuğu yeniden gündeme getirme derdinde.

Bu amaçla sözde Ermeni soykırımı iddialarından sonra Karadeniz bölgesini Pontus hayaline hazırlamaya çalışan Rum çetecilerin zulmünden bölge insanını kurtarmak üzere Atatürk'ün Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919’un 100. yılı olan 19 Mayıs 2019’u da sözde “Pontus soykırımı günü” olarak yedekte tutulmaktadır.

Hatta 100. yıla Yunanistan başta olmak üzere tüm dünyadaki Rum lobileri ile ciddi hazırlıkları da var! Bu hazırlıklara küreselciler de finansman sağlayarak ellerini ovuşturuyor.

Rumların sözde “Pontus Rum Soykırımı” iddiası ile uluslararası camiada gündem yaratmak amaçlı 19 Mayıs 2019 tarihini sonuna kadar kullanmak isteyecekler.

Rumlar, 1990’lı yılların başında bu konuda hareketlenmiş ve 1994’de Yunanistan Parlamentosu sözde Pontus Soykırımını resmen tanımıştı.
Rumlar, ABD’nin birçok eyalette de sözde soykırım konusunda çalışma yapmış ve yerel meclislerden karar çıkartmayı başarmışlardı.

Rumların, Birleşmiş Milletler’e 1998’de yaptıkları başvuru ise şuan için sonuçsuz kalmış durumda.

Pontuscuların, Karadeniz kıyısında ve Kızılırmak’ın doğu illeri olan Samsun, Giresun, Tokat, Ordu, Amasya, Trabzon, Rize ve Gümüşhane illerini bu anlamda bir propaganda alanı olarak gördükleri beyanlarında ve açıklamalarında görülmektedir.

***
1600’lü yıllarda padişahın fermanı ile “Ya dininizi ya dilinizi değiştireceksiniz!..” emri yollanmasını ve sonrasında Rumların Karadeniz içinde dillerini ve dinlerini değiştirdiği tezinden yola çıkan Pontuscular özellikle sosyal medya olmak üzere gençler üzerinden yapılanma peşindedir.
Sadece gençler değil, bunların arasında Yunanistan ve Rumlar ile irtibatlı olan birçok kişinin çocukları da yurtdışı bursları ile Kıbrıs veya Kıbrıs üzerinden Yunanistan’da burslu olarak öğrenim görenler ve bu rum burslarıyla eğitim görüp geri dönenlerde bu işin içindedir.

Ayrıca Pontuscuların Yunanistan gezisine giden yönetici ve siyasileri bilerek veya bilmeyerek sözde Pontus bayrağının altında çektirdikleri fotoğraflar ve verdikleri pozlarda bilinen bir gerçektir.

Bugün Karadeniz bölgesinde hortlatılmaya çalışılan pontusculuk her ne kadar “Post Modern Pontusculuk” şeklinde yürütülmek istense de finansörleri batılı ve küreselci güçler ve yerel işbirlikçi uzantılarıdır.

Pontus’un merkezi her ne kadar Trabzon ve Rize olarak tarihteki yerini alsa da sözde Pontus Milli Meclisi tarafından Paris’te bastırılan ve Samsun Metropolithanesi’nde ele geçirilmiş bir sözde Pontus’un yeni yapılanma haritasında durum farklı!..

Haritadaki sözde pontus cumhuriyeti’nin merkezinin Samsun olduğu, sınırlarının Batum’un kuzeyinden, İnebolu’nun batısına kadar uzanan Karadeniz sahilleriyle Rize, Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Tokat, Amasya, Çorum ve kısmen Erzurum’u kapsadığı unutulmamalıdır!

***
Sözde Pontus soykırımı yalanını hem Vatikan hem Fener Rum Patrikhanesi hem de ABD’nin desteklediği unutulmamalıdır. Küresel güçlerin ve batının Karadeniz üzerindeki hedeflerinin temelinde Ortadoğu gibi yine enerji politikaları ve güç savaşları yatmaktadır.

Küreselcilerin, emperyalistlerin hedefi Ortadoğu’dan sonra en geniş enerji yatakları Kafkasya ve Orta Asya’dadır. Hazar bölgesi ve Orta Asya’ya egemen olmak isteyen bir küresel gücün Karadeniz’i kontrolü altında tutması gerekir.

ABD’nin başta olduğu yapının sözde pontus devleti’nin canlandırılmasına destek vermesinin ve sözde pontus soykırımı’nı tanımasının nedeni, Doğu Karadeniz bölgesine olan ilgisiyle doğrudan ilişkilidir. ABD, Doğu Karadeniz’de canlandırılacak pontusculuk üzerinden sözde pontus devleti ile hem Kafkasya ve Orta Asya’ya uzanmayı hem de Doğu Avrupa ülkelerini Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarmayı planlamaktadır.

Oyun Büyüktür!

Bu oyunu sahneye koyanlar yine Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) zihniyetinde olanlar ve uzantılarıdır.

BOP zihniyetliler sadece pontusculuğu değil Lazcılık ve Hemşenciliğin de geçmişte olduğu gibi günümüzde Güney Rusya, Kafkasya ve Anadolu coğrafyası üzerinde oynayan büyük oyunun bir parçasıdır.

***
Tüm bu bilgiler ve notlar doğrultusunda küreselcilerin üzere Atatürk'ün Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919’un 100. Yılı olan 19 Mayıs 2019 tarihini bir başlangıç, güçlenme, yeniden gündeme getirme ve hortlatma tarihi olarak kullanacağı açıkça görülmektedir.

Bu anlamda 19 Mayıs’ın 100. Yılını Samsun ve bölge adına bir fırsat olarak gördüğümüz gibi bir savunma hattı/tarihi olarak da görmemiz gerekmektedir.

Durum gösteriyor ki tüm kurum ve kuruluşlar 19 Mayıs’ın 100. yılına sıkı hazırlanması bir etkinlikten öte mecburi bir durum haline gelmiştir.

Hüseyin KURT

24 Temmuz 2018 Salı

YENİ REJİMİN SEÇİMİ 24 HAZİRAN


YENİ REJİMİN SEÇİMİ 24 HAZİRAN.,






YENİ REJİMİN SEÇİMİ 24 HAZİRAN

Bir seçim daha sona erdi… Bu öyle sıradan bir seçim de değildi. 
Ülke 25 Haziran sabahı yeni bir rejime uyandı; 

Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şekli değişti. Aslında dünyada örneği olmayan bir şekilde devrimsiz, ihtilalsiz, iç savaş veya çatışmasız bir şekilde 
referandum ve devamındaki seçimlerle rejimi değiştirdik. Değiştirdik ama biraz alelacele oldu olsak yeridir. Türkiye’nin ekonomik verileri ve bölgedeki 
güvenlik sorunları ve gelişmeler 2019 yılında yapılması gereken seçimlerin erkene alınmasına neden oldu. 

Gelelim seçim sonuçlarına; 

Seçimin kazananları Erdoğan, MHP ve Muharrem İnce olmuştur. Kaybedenleri ise malum!.. Erdoğan’ın partisi AKP’den %10’a kadar daha fazla oy alacağını  hem programlarda hem de yazılarımızda yazmıştık. Nihayetinde bu seçimlerde Erdoğan %52,59 alırken AKP %41,85’lik bir oy aldı. 

Aradaki fark %10,74 yani 11 puana yakın. Bu 11 puanlık farkın nedenlerini arayanlar için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’da yaptığı balkon 
konuşmasında sarf ettiği “Milletimizin sandıkta partimize verdiği mesajı da aldık. Önümüzdeki dönem, milletimizin karşısına tüm bu eksikliklerimizi 
tamamlayarak çıkacağımızdan emin olunuz” şeklindeki sözlerine bakmak yeterli. Bunun böyle olacağını, AKP’ye birçok nedenden dolayı oy vermeyecek 
seçmenin olacağı öngörmek çok zor değildi. Seçmen özellikle 15 Temmuz gibi bir süreçten sonra ülkenin yanlış siyasetinin ve uyarılara aldanmayan 
bir AKP Hükümetinin güvenilirliğinin 1 Kasım 2015 seçimlerine göre azaldığının mesajını verdi. 

15 Temmuz sonrasında “Altı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” olarak tanımlanan FETÖ’nün çatı yapılanması olan “siyaset”in içerisinde yeterince 
mücadele yapılmaması veya çok az yapılması oy kaybının temel nedenlerinden dir. 15 Temmuz sürecinden sonra AKP seçmeni içerisinde olan milliyetçi   muhafazakâr seçmenin bu süreçten rahatsızlığı, MHP’nin Erdoğan ve dolaysıyla AKP’ye olan desteği de MHP’ye belirli oranlarda kaymalarına neden oldu. 

Bu AKP’den MHP’ye oy kaymasının öngörüsünü seçim öncesi kaleme aldığım “AK Kurtlar yuvaya dönüyor” başlıklı yazımda anlatmaya çalışmıştım. 
AKP’nin oy kaybı başta MHP olmak üzere Saadet ve İYİ Parti’ye olmuştur ve nedenini yanlış politikalarda aramak gereklidir. Peki, neydi bu yanlış politikalar? 
Öncelikle yanlış ekonomi, tarım ve destekleme politikaları. Milli Eğitim Bakanlığının yanlış kararları ve veli olan seçmenlerin mağduriyetleri. 
Teşkilat içi sorunlar ve çekişmeler. 15 Temmuz sürecine kadar olan yanlış kadrolaşmanın doğurduğu 15 Temmuz süreci. 
Siyasilerin, teşkilatların, vekillerin ve belediye başkanlarının halktan ve tabandan uzak siyasetleri. FETÖ ile mücadelede yaşanan zafiyetler ve siyasi 
ayağına dokunulmamış olması. 15 Temmuz sonrası oluşan mağduriyetler ve sebepsiz ihraçların netleşmemesi. Harp Okulu ve Polis Okulu mezunlarının 
sorunları. Liyakat esaslı atamaların yapılmaması. Yetki kanunu ile kamu çalışanlarının sözleşmeli yapılacak olması. Cumhurbaşkanlığı Hükümet 
Sistemine geçişlerdeki üst düzey kamu yöneticilerinin kadrolardaki belirsizlikleri. 
Atanamayanlar, İşsizlik vb… 

*** 

MHP’nin aldığı oy sürpriz olmamıştır. 

Hatta daha fazla bir oy potansiyeli olduğunu da söyleyebiliriz. MHP, içerisinde ayrışan İYİ Parti’ye rağmen %10,90 oy almıştır. 

1 Kasım seçimlerinde %11,90 oy alan MHP’nin 1 puanlık bir oy kaybı vardır. Bu durumda gösteriyor ki İYİ Parti ayrışması şeklen olmuş sandığa yansıması çok az olmuştur. AKP’den MHP’ye elbette ki oy kayması olmuştur. Bu oy kaymasının temel nedeni ülkenin milli menfaatleri adına siyaseten söylenen ve eleştirilen tüm gerçek ve doğrulara rağmen MHP’ni, dolaysıyla 15 Temmuz sonrasında ki bu zorlu geçiş sürecinde Devlet Bahçeli’nin Erdoğan ve AKP olan şartsız desteğidir. Aynı nedenlerle MHP kendi tabanındaki bir kısım seçmene durumu dönem dönem izahta zorlanmış ve tepkiler alarak bir ayrışma sürecini de hızlandırmıştır. Sonuçta yine de 1 Kasım’a göre giden oylar ile gelen oylar aşağı yukarı dengelenmiş hatta 1 puan kayıp olmuştur. 

*** 

Muharrem İnce durumu “1977'den bu yana 41 yıl sonra 30 barajını geçmişiz.” sözü ile özetledi aslında. Muharrem İnce, CHP’nin uzun yıllardır 
halktan uzak siyaseti 50 günlük bir kampanyada halka yaklaşmasıyla sağ seçmenden de oy alabileceğini ve kökten CHP’li olmuş şimdilerde farklı 
siyasi partilerde olan oyları toparlayabileceğini göstermiştir. Bu duruma geniş ve objektif bakarsak “CHP yıllardır yaptığı dar siyaset kabuğunu kırmıştır.” 
diyebiliriz. Muharrem İnce %30,64, CHP ise %22,48 oy almıştır. 1 Kasım seçimlerinde CHP’nin %25,32 olan oyunda kaybı ise 2,82 puan! 

Bu seçimlerdeki Muharrem İnce ile CHP arasındaki oy farkı 8,16 puandır. Bu farkların içerisinde; CHP’den İYİ Parti’ye giden oylar, CHP’den HDP’ye giden oylar ve diğer partilerden Muharrem İnce’ye gelen oylar vardır. 

*** 

Saadet Partisi bu seçimlerde yaptığı kampanyaya göre beklenenden çok az oy aldı. 
Bunun temel nedeni partinin taban seçmeninin geriye dönük birçok seçimde olduğu gibi AKP ve Erdoğan’a oy vermeleri oldu. 
Saadet Partisi’nin az oy almasındaki diğer önemli bir neden ise taban tabana zıt sol bir parti olan CHP ile ittifak yapması oldu. 
Bunu partinin %1,34’lük oyu ile Temel Karamollaoğlu’nun %0,89’luk oy farkından da anlamak mümkün. 

*** 

İYİ Parti’nin durumuna bakalım; CHP-Saadet Partisi ittifakı en fazla İYİ Parti’ye yaradı diyebiliriz. İYİ Parti %9,89, 
Meral Akşener ise %7,29 oy aldı. Arada 2,6 puanlık bir fark var. İttifaktan dolayı CHP listelerine koyulan SP adaylarının olduğu illerde CHP oylarının 
İYİ Partiye gitmesine neden oldu. Bu oy farkının temelinde de CHP’nin listelerine olan tepkilerin İYİ Parti’ye oy yansıması olduğunu söyleyebiliriz. 

*** 

Özetlersek; 
24 Haziran seçim sonuçları MHP’ye kilit parti misyonu yüklemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP açısından ülkenin siyasi ve ekonomik 
sorumluluğu adına hiçbir mazeret kalmamıştır  Bu aşamadan sonraki tüm sorumluluk kesintisiz olarak partili Cumhurbaşkanında toplanmıştır. 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir koalisyon olmayacağını, partili kadrolara teklifin bile kabul edilmeyeceğini açık ve net bir şekilde söylemiştir. 
24 Haziran gecesi Devlet Bahçeli haricindeki muhalefet liderleri ve Cumhurbaşkanı adaylarının geç beyanları ülkeyi bir iç çatışma ortamına 
sürükleyecek şekilde sorumsuzluklar içermektedir. Bir tarafta sevinen bir AKP seçmeni ile diğer tarafta “Bu seçim 2. tura kalmıştır” diyen 
CHP yöneticilerinin söylemlerinden yola çıkarak Ankara, İstanbul ve İzmir gibi metropollerde sokağa çıkan halk gezi ve 15 Temmuz süreçlerinden 
elde ettiği deneyimlerle karşı karşıya gelmemiştir. Şahsım adına geciken açıklamalar siyasi ahlaka sığmadığı gibi milletin menfaatine asla değildir 
ve akıl karıştırıcıdır. 24 Haziran gecesi CHP ve Muharrem İnce’nin bir TV spikerine attığı “Adam kazandı” mesajını okuması belki de olası bir çatışma 
ve kaosu önlemiştir. 

*** 

Baraj konusu çözülmelidir. HDP’nin reaksiyonel olarak CHP’den oy almasının tek nedeni parlamenter demokrasilerde en yüksek seçim barajının Türkiye'de olmasıdır. Soruyorum size; “Seçim barajı %5 olsa HDP doğu ve güneydoğu haricinde bu kadar oy alabilir miydi?” 

O nedenle HDP’ye oy verenlere kızmak yerine barajı %10’lardan makul seviyelere çekmek gerek. 

*** 

Bu seçim sonrası siyasetin kısa ve orta vadede nasıl şekilleneceğini; Yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin uyum yasaları, devletin yeniden yapılandırılması süreci, ABD-NATO ilişkileri, çözüm süreci gibi bir sürecin yeniden yaşanması ve devletin bekası gibi konular belirleyecek görünüyor. 

Görünüyor çünkü bu gelişmeler olası “erken seçim”lerin gündeme gelmesine de neden olacak. 

Kalın sağlıcakla.



 httpswww.kapsamhaber.comyeni-rejimin-secimi-24-haziran-makale,1802.html


***

DEVLETİN YAPISINI DEĞİŞTİRMEK


DEVLETİN YAPISINI DEĞİŞTİRMEK.,


Seçimler baskın olunca alelacele uyum adına düzenlemeler yakmak gerekiyor.

Zaman o kadar dar ki; Neredeyse yasalarda geçen “Cumhurbaşkanı” ibaresi metinlerde bul-değiştir yapılarak “Başbakan” yapılıyor.
Referandumdan bugüne geçen 12 aylık süreyi meclis iradesinde değerlendiremediğimiz gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için gereken uyum değişiklikleri kanun yerine KHK düzenlemeleri ile 1 aya sıkıştırılarak yapılacak.
Bu durum referandum sonrası mecliste ihmal edilen düzenlemeleri çıkarma yetkisini meclis iradesinden alarak OHAL’de KHK’lar ile bürokratlara devretmektir.
Demokrasi ve millet iradesi adına sakıncalı bir durumdur.
Parlamenter Hükümet Sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dediğimiz ve dünyada bir örneği daha olmayan bu sistemi daha tartışamadan, neler getirip neler götüreceğini mecliste taraflarından dinleyemeden bir KHK ile düzenlemeler toptan çözülecek.
Hal bu ki; Dünya tarihinde ihtilaller, devrimler, savaşlar, iç çatışmalar olmadan değişmemiş rejimi referandum ve devamında seçimlerle değiştirecek olan Türkiye Cumhuriyeti, devamında bir kaos ve karmaşa yaşamamak adına uyum ile ilgili düzenlemeleri KHK yerine mecliste kanunlar ile yapmalıydı.
Rejim değişikliği ile mecliste bulunan milletvekillerinin bir nevi “encümen” durumuna dönüşeceği bu düzende devlet yapısından da birçok değişikler olacak.
Bu değişiklikler ile ilgili olarak Başbakan tarafından TBMM’ye 08.05.2018’de sunulan “6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanun Tasarısı” içerisinde birçok işaret ve izleri barındırıyor.
Yasa tasarısıyla, yasama yetkisinin, yani Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapma yetkisinin, Anayasa’nın 7. maddesi ile çelişecek bir şekilde Hükümete devri istenmekte.
Sadece kanuni düzenlemeler değil, buna bağlı kararnameler de mecliste tartışılamayacak, denetlenemeyecek, gerekli düzeltmeleri önerip değiştirtemeyecek ve yasalaştırılamayacak.
Özetle; Böylesi bir süreçte “kervanı yolda düzmek” misali aceleye getirilmiş ve üzerinden “millet iradesi” olan meclis yerine hataya ve yanıltmaya açık “bürokratlar iradesinde” düzenlemeler yapmak çok doğru ve sağlıklı bir yöntem değil.
Nihayetinde bürokratlar iradesinde yapılacak olan düzenlemeler anayasa dışı bir yol olarak değerlendirilebilir.
***
Peki, bu düzenlemeler ile devletin idari yapısında görünen muhtemel değişiklikler neler;
Öncelikle adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen yeni rejim ile devlet yeniden yapılandırılacağında mutabık kalmak gerek.
Bu kapsamda 8 Mayıs 2018 itibariyle gönderdiği yetki kanunu tasarısıyla hem uyum yasalarını hem de bakanlıkları ve bakanlık bağlı ilgili/ilişkili kuruluşları yeniden yapılandırarak görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyecek.
Burada önemli bir nokta var;
Bu yetkinin yürürlük tarihi, Cumhurbaşkanı’nın 24 Haziran’da seçilerek yeni görevine başladığı tarihe kadar geçerli olacak.
Görünen o ki;
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü MTA kapanacak ve Enerji Bakanlığı’nın Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile birleşecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Turizm olarak ayrılacak. Muhtemelen Kültür ve Vakıflar bir arada yeni bir yapı tesis edilecek.
Avrupa Birliği Bakanlığı kaldırılarak Dışişleri Bakanlığı ile birleştirilecek.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Gençlik kısmı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak. Spor Genel Müdürlüğü de kalkabilir.
Burası önemli;
Belediyeler bağlı oldukları İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na aktarılacak. Bu arada bakanlığın adına yetki alanından dolayı Yerel Hizmetler gibi bir ilave yapılabilir.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığından alınarak muhtemelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak veya yeni bir bakanlık tesis edilecek.
Bu değişiklik ses getirir;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sosyal Güvenlik yani SGK tarafı eskiden olduğu gibi Sağlık Bakanlığı’na bağlanacak.
Bir değişim de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde görünüyor;
DSİ, bağımsız bir genel müdürlük olmayacak. Büyük bir ihtimalle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olacak. Taşra teşkilatı ise muhtemelen Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na devredilecek.
Ve olası birçok idari ve yapısal düzenlemeler…
***
Tabi ki bunlar birer öngörü!..
Bu öngörülere sahip olmak için devletin yapısını biraz bilir ve yetki kanun tasarısının maddelerini yorumlarsanız karşınıza bazı doğrular çıkıyor.
Bu düzenleme ile en azından yetki ve idari açıdan birbirine girmiş bakanlık ve bağlı kuruluşların sevk idaresi devlet nezdinde daha yönetilebilir bir hal alacak görünüyor.
Ama verimlilik ve idari açıdan neler getirip neler götüreceğini de takip etmek gerek.

Hüseyin KURT