Fırat Kalkanı Harekâtı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fırat Kalkanı Harekâtı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2020 Perşembe

Suriye Kasım Ayı İkinci Yarı Raporu 15-30 Kasım

Suriye Kasım Ayı İkinci Yarı Raporu 15-30 Kasım


Yazan  Ali Berker Kandemir 
07 Aralık 2020
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi













Gelişmeler

Sahada Yaşanan Önemli Olaylar (Vakalar)

Bir önceki raporlama döneminde yeni gelişen olaylar kapsamında Fırat’ın doğusundaki gelişmeler ve Tel-Rıfat – Azez/Afrin ekseninde dozu artan çatışmaların altı çizilmişti. Bu raporlama döneminde ise bu bölgelerdeki gelişmeler iyice belirginleşti ve İdlip gibi Suriye ile alakalı tartışmalarda başat gelen bir bölgeyi geride bıraktı.
Fırat’ın doğusunda SDG (Suriye Demokratik Güçleri)/PKKsözde yönetiminin bölgedeki Arap nüfusa yönelik baskıcı tutumu bu raporlama döneminde de kendini gösterdi ve sözde yönetim bu kez de çok bilinen bir yerel gazeticiyi gözaltına aldı. Öte yandan, uzun zamandır bölgede süregelen Ayn İsa (SDG) – Tel Abyad (Suriye Milli Ordusu) çatışmaların dozunun artmasının ardından Ayn İsa kentindeki siviller şehri terketmeye başladı. Henüz herhangi bir harekat açıklaması olmasa da çatışmaların şiddetinden, daha önce yapılan açıklamalardan ve karşılıklı askeri yığınaktan bölgede kapsamlı bir çatışmanın patlak vermesi beklenmekteydi. Sivillerin şehri terk etmesiyle ise SMO (Suriye Milli Ordusu) tarafından belki de sessiz bir harekâtın şehre doğru hali hazırda başladığı iddia edilebilir.

Benzer bir durumda Tel Rıfat - Azez hattında yaşanmaktadır. Tüm 15 günlük raporlama döneminde bölgedeki TSK birlikleri, SDG/PYD/PKK hatlarını yoğun top atışları ile dövmüş olup, SMO ile terörist unsurlar arasında yoğun çatışmalar cereyan etmiştir.

Yukarıda bahsedilen iki hattın önümüzdeki dönemde Suriye’nin kuzey bölgesinde çatışmaların ve TSK tarafından gerçekleştirilecek olası harekatların odak noktaları olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

Öte yandan, İdlip’te Cebel Al Zaviye bölgesinde uzun süredir devam eden çatışmalar sürmekte, TSK ise olası rejim hücumlarını savuşturabilmek için bu bölgede farklı üs bölgeleri kurmaktadır. Buna ek olarak, son zamanlarda Türkiye’ye en yakın olarak değerlendirilebilecek SMO bünyesindeki Faylak Al-Şam örgütüne yönelik suikastlara bu raporlama döneminde de bir yenisi daha eklenmiştir. Bu durumun kaynağı bilinmemekle beraber, HTŞ - SMO arasındaki olağan gerginliğe veya SMO’nun altındaki grupların kendi aralarında mevcut olan ve bu 15 günde kendini Tel Abyad’da gösteren çekişme olarak yorumlanabilir. Nitekim, ülkemizin güvenlik kuvvetleri bu durumu daha iyi analiz edebilecektir. Son olarak, DEAŞterör örgütü, Fırat Kalkanı Operasyon bölgesindeki varlıklarını SMO’nun terörist örgüte yönelik operasyonlarına rağmen yeniden yerel polis kuvvetlerine yönelik saldırılarıyla El-Bab’da göstermişlerdir.

İdlip

22 - 26 Kasım, İdlip
1)TSK, rejim saldırılarının ana cephesini oluşturan Cebel Al-Zaviye’nin Ruvaiyah bölgesinde yeni üs bölgesi kurma hazırlığında olup,bu bölge cephe hattına çok yakındır. 2) Gene Cebel Al-Zaviye’nin Kansafra bölgesinde TSK yeni bir üs kurmuştur. 3) TSK an itibariyle cephe hattının yanlış bölgesinde Sarakip ilçesinin güneyindeki TSK gözlem noktasını geri çekmeye hazırlanmaktadır
22 Kasım,İdlip
Hem Türkiye’ye yakın Faylak Al-Şam’ın liderlerinden biri olan hem de Suriye devrim hareketinin bilinen simlarından olan Mohammed Altaleb (Abu Abdo Al-Akhi) suikasta uğradı.
25 Kasım, İdlip
İdlip’te M4 Anayolu üzerindeki Al Kasab Köprüsü’nde 26 Kasım’da gerçekleşecek olan Rus-Türk ortak devriyesinden bir gün önce bomba patladı. Patlama neticesinde ağır tahribat alan köprü kullanılmaz hale gelirken M4 Anayolu kesildi.
Tüm Raporlama dönemi
İdlib çevresinde yer alan Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ile Rusya destekli Suriye rejim güçleri arasında çatışmalar devam etmekte olup ay sonuna doğru şiddetini arttırmıştır. Çatışmalar Sarakip-Sarmin (Doğu İdlip)  ve Al Borak-Kaf  Nabel  (Cebeli Zaviye, Güneydoğu İdlip) hatlarında gerçekleşmeye devam etmektedir.

Fırat Kalkanı Harekâtı Bölgesi (El Bab, Cerablus ve Azez)

18 Kasım,El-Bab ve Azez
Yerel polis kuvvetlerinin mensubu bir Teğmen, maskeli DEAŞ militanları tarafından suikasta uğramıştır.
27 Kasım, Azez
SDG/PKK/PYD Azez ilindeki Vatan Hastanesi’ni bombaladı. Herhangi bir sivil can kaybı yaşanmadı.

Zeytin Dalı Harekatı Bölgesi, (Afrin)

27 Kasım, Afrin
“Özgür Suriye Hareketi” adlı, Suriye Milli Ordusu ile bağı olmayan bir askeri grubun ortaya çıkışıAfrin’de ilan edildi.
Barış Pınarı Harekatı Bölgesi, ( Tel Abyad veResul Ayn) / Doğu Fırat (Deyrizor)
Tüm raporlama dönemi, ResulAynve TelAbyad
PKK/PYD/SDG ile SMO arasındaki çatışmalar UmAshbavar - Resul Ayn ve Tel-Abyad  - Ayn İsa hatlarında devam etmektedir. Hem SDG tarafı hem de TSK destekli SMO tarafı bölgeye önemli derecede yığınak yaptı. Aynı zamanda Ayn İsa ilindeki sivillerin şehri terketmeye başlaması bize çok önemli ipuçları vermektedir.
19 Kasım , Rakka
Sözde SDG idaresi Rakka ilinde Mohammed Hajj adlı bilinen bir yerel gazeticiyi göz altına almışlardır.

Çözümleme ve Suriye ile Alakalı Küresel Gelişmeler

Görüldüğü üzere bu raporlama döneminde Ayn İsa (Fırat’ın Doğusu) ve Tel Rıfat gibi 2 ilçe çerçevesinde sahadaki gelişmeler değerlendirilmiştir. Her iki ilçeninde Türkiye’nin, Türk Askerleri’nin ve hali hazırda bölgede bulunan savaştan müzdarip olmuş ve çoğu yerinden edilmiş insanların güvenliği için önemi ortadır. Tel Rıfat bölgesindeki PKK/PYD/SDG terör örgütü varlığı Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Operasyon bölgeleri için tehdit oluştururken, son günlerde Türkiye’nin Azez’de açtığı hastanenin bile teröristler tarafından hedef alınması tehdit boyutunu gözler önüne sermektedir. Öte yandan Fırat’ın doğusundaki sözde SDG oluşumu her geçen ABD desteğiyle oturmaktadır ve bu oluşum oldukça Türkiye için bir tehdit unsuru olacağı bir sır değildir.

Bu sırada, ABD’de henüz muğlaklığını koruyan seçim sonrası politik atmosfer ve Biden yönetiminin Suriye’de nasıl bir politika izleyeceği tam olarak bilinmezken Türkiye’nin bu durumu iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Gerek diplomasi alanında gerek sahada Türkiye’nin tutumu netleştirilmeli ve gerektiğinde bu terör yapılanmasına karşı Rusya, Asad rejimi ve bölgedeki Arap kabile liderliği ile iletişim sıkılaştırılabilir. Tel Rıfat’ın adeta görece istikrarlı olan Türk askeri destekli muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri istikrarsızlaştırmak için adeta bir üs olarak kullanıldığı gözükmektedir. Zeytin Dalı Operasyonu’nun kapsamında olan ilçenin birçok sakini bugün Azez ve Türkiye’de yerinden edilmiş bir şekilde yaşamaktadır.  Bu insanların evlerine dönmesi ve bölgenin daha çok istikrarlaşması için bölgenin terörden temizlenmesi şarttır. 

Bunun olması durumunda özellikle insani durumun bölgede daha da istikrarlaşacağı beklenebilir.

Ali Berker Kandemir Son Makaleleri

Suriye Kasım Ayı Birinci Yarı Raporu 01-15 Kasım
Suriye Ekim Ayı İkinci Yarı Raporu,15-31 Ekim 2020
Suriye Ekim Ayı Birinci Yarı Raporu 01-15 Ekim 2020


***

21 Ekim 2020 Çarşamba

Suriye'de Ölen yabancılar Paralı Ajanlardır.,

Suriye'de Ölen yabancılar Paralı Ajanlardır.,


Doç. Dr. Sait Yılmaz: Suriye'de ölen yabancılar paralı ajanlardır.,

02.09.2016

Milli Güvenlik ve Dış Politika Uzmanı Doç. Dr. Sait Yılmaz, Suriye krizini ve Fırat Kalkanı Harekatı'nın uluslararası boyutunu Ulusal Kanal'a değerlendirdi. ABD'nin IŞİD'le mücadele etmediğini vurgulayan Yılmaz, bölgede yaşanan sorunların Amerika kaynaklı olduğunu ve Türkiye'nin Rusya, İran ve Suriye ile yakınlaşması gerektiğini söyledi.



https://youtu.be/YMeEqe9dxKU
Doç. Dr. Sait Yılmaz: Suriye'de ölen yabancılar paralı ajanlardır.,

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin liderliğinde yürütülen Fırat Kalkanı Harekâtı 10. gününde... Milli Güvenlik ve Dış Politika Uzmanı Doç. Dr. Sait Yılmaz, Suriye'deki kaosu ve harekâtın uluslararası boyutunu Ulusal Kanal'a değerlendirdi. 
Suriye sahasındaki durumunu analiz eden Yılmaz, ABD'nin bölgede farklı kanallardan çeşitli unsurları yönettiğini belirtti.

Yılmaz, YPG'nin temel gücünü Amerika olduğunu söyledi.

ABD'den Fırat Kalkanı Harekâtı'na yapılan eleştirilere değinen Yılmaz, Cerablus'a yapılan operasyonun gerçek müttefikleri ortaya çıkardığını belirtti. 
ABD'nin bölgede IŞİD'le mücadele etmediğini söyleyen Yılmaz, Türkiye'ye yapılan mücadele çağrısının yalan olduğunu vurguladı.
Yılmaz, yaşanan gelişmeler karşısında Türkiye'nin milli çıkarları dikkate alarak Rusya ile yakınlaşması gerektiğini dile getirdi.

Haber: Emrah Kaya 
Kamera: Canberk Hazar
ulusalkanal.com.tr


***

17 Aralık 2017 Pazar

Fırat Kalkanı Harekâtı Küresel güçlere karşı mı yapılıyor

Fırat Kalkanı Harekâtı Küresel güçlere karşı mı yapılıyor

İsmail Hakkı Cengiz
26 Aralık  2016



Hükûmet, “FIRAT KALKANI OPERASYONU NEDİR? EL-BAB NEDEN ÖNEMLİDİR?” başlığı altında bir açıklama yayınladı. (1)

Açıklama, oldukça geniş kapsamlı ve zihinlerdeki pek çok soruya cevap verecek nitelikte… Açıklamanın birkaç yerinde, “TR Diplomacy” damgası var. Bu damgadan bildiriyi, Dışişleri Bakanlığı‘nın hazırlamış olduğu anlaşılıyor. Bildiride kullanılan dilden, doğal olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de katkısı olduğu ortaya çıkıyor.

Açıklama, 4 maddelik bir girişle başlıyor.

İlk olarak, “Sınırlarımızda ve coğrafyamızda yaşanan sorunların temel nedenleri?” sorusuna, özetle; “Küresel Güçlerin Ortadoğu coğrafyasında yürüttükleri yeni güç mücadeleleri ve çıkar politikaları… PYD/PKK’nın bir koridor oluşturma girişimi, DEAŞ’ın bir terör devleti kurma isteği ve küresel güçlerin çeşitli manevralarla PYD/PKK’yı bu koridorda ilerlemeye yönlendirmesi.”

İkinci maddede, “Operasyonun amacı ne?” sorusuna, özet olarak, “Bölgemizde artan terör tehdidini ortadan kaldırmak, sınırlarımızı güvence altına almak, PKK/PYD’ye teslim edilmek istenen bölgenin bu terör örgütünün eline geçmesinin önlenmesi, DEAŞ’ın bölgeden atılması, güvenli bölge yaratılarak, buraya Türkiye’de de bulunan Suriyelilerin yerleştirilmesi.”

Üçüncü maddede, “Türkiye nasıl bir strateji izliyor” sualinin cevabı, özetle, “Türkiye terörle mücadelede savunmadan taarruza geçerek yeni bir strateji uyguladı. El-Bab’ın terörden arındırılmış bir bölge haline getirilmesinden sonra DEAŞ’a karşı Rakka, PKK/PYD’ye karşı Münbiç ve Afrin operasyonlarının başlaması hedefleniyor.”

Dördüncü maddede ise, “KÜRESEL GÜÇLER, PKK/PYD ve DEAŞ gibi terör örgütleriyle neyi amaçlamaktadır?” sorusunun cevabı, “Türkiye sınırı boyunca bir PKK terör devletinin temellerinin atılması… DEAŞ terör örgütüyle Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması… Kuzey Irak Kürt Yönetiminden Barzani’nin düşürülüp PKK’nın getirilmesi… Sürekli bir tehdit oluşturularak, istendiğinde Türkiye’ye şantaj yapılabilmesi… Petrol ve uyuşturucunun uluslararası piyasalara taşınabilmesi için taşeron örgütlerle küresel güçlerin kontrolünde yeni rotaların oluşturulması… Böl-yönet yöntemiyle bölgenin ikinci bir dilimlenmeye tabi tutulması… İstikrarsızlığın sürdürülmesiyle silah ihtiyacının artması, güçlü devletlerin daha fazla silah satmalarının sağlanması… İstikrarsızlaşan bölgenin başta petrol olmak üzere kaynaklarının küresel ve bölgesel güçler tarafından paylaşılması” olarak veriliyor.

Derli-toplu bir açıklama… Oldukça aydınlatıcı ve küresel güçlere ağır suçlamalar yöneltmesi bakımından da son derece“cesurca” hazırlanmış bir metin. Türkiye, bu açıklamalarıyla, Suriye’ye girmekle küresel güçlere karşı harekete geçtiğini vurgulamış oluyor. Peki, harekete geçmiş olmakla, başarılı da olmuş oluyor mu? Bu sorunun cevabı açıklamanın gelişme bölümlerinde… Ancak oraya geçmeden önce, yukarıdaki açıklamalarla ilgili bir sual zihnimize takılıyor: Üçüncü maddede, “El-Bab’dan sonra hedefin Afrin, Münbiç ve Rakka olacağı” söyleniyor.

Bu hedefleri şimdiden açık etmek ne kadar doğru? Bu açık istihbarat, gerek küresel güçleri, gerekse oraları elinde tutan “taşeron” örgütleri, mevzilerini tahkim etmeye, tedbir almaya ve hatta bizi caydıracak politikalar üretmeye yöneltmez mi?

Öte yandan, madem sınırlarımıza El-Bab’dan daha yakın olan Afrin ve Mümbiç hedef listesinde, ilk önce bu noktaların ele geçirilmesi daha uygun olmaz mıydı? Böylece, El-Bab’a giden yolun her iki tarafı da emniyete alınır, daha güçlü ve güvenli bir biçimde El-Bab’a doğru ilerleme imkânı doğmaz mıydı?

El-Bab Neden Önemli?

Yukarıdaki girişten sonra, hükûmet açıklaması, “El-Bab neden önemli?” sorusunun cevabına geçiyor… “El-Bab adı üzerinde bölgenin kapısıdır. İlçede, iç savaştan önceki son nüfus sayımına göre 64 bin kişi yaşıyordu. Stratejik bir öneme sahiptir. Birbirinden ayrılan bölgelerin birbiriyle kurduğu bağlantılarda anahtar rolü üstlenmektedir. El-Bab’a hâkim olan güç, bölgeyi kontrol altına alacaktır.” dedikten sonra; PKK/PYD ve DEAŞ açısından da hayatî önem atfedildiği bilgisini veriyor. Paylaştığı aşağıdaki harita da her iki terör örgütü için El-Bab’ın ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor:

Türkiye’nin de gerek PKK/PYD koridorunu, gerekse DEAŞ koridorunu önlemek için El-Bab’a muhakkak girmesi gerektiğini vurguluyor.




Neden Suriye’deyiz?

Hükûmetin açıklamasında sorduğu ve cevabını verdiği kritik sorulardan birisi, “neden Suriye’deyiz?” suali!

Şöyle cevaplanıyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin desteğiyle 24 Ağustos’ta başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’nda Özgür Suriye Ordusu güçleri, Halep’in kuzeyinde Türkiye sınırındaki Azez-Cerablus ilçeleri arasında bin 840 kilometrekareyi IŞİD’ten arındırmıştı. Ancak IŞİD, kaybettiği topraklara dönebilmek için zaman zaman Bab’dan sevk ettiği gruplarla saldırıyor. IŞİD’ın Türkiye sınırından 27,5 kilometre uzaklaştırılmasıyla sınırdan sızmalara karşı da önemli bir avantaj sağlanmıştı. Türkiye, örgütü olabildiğince geriletip sınır topraklarını IŞİD’ın füze menzilinin dışına çıkarmayı amaçlıyor. Sınırın ve arındırılan bölgenin korunabilmesi halinde, güvenli alana Suriyeli sığınmacıların yerleştirilmesi ve yaşam alanları inşa edilmesi mümkün olacak. Bab’ın alınması halinde IŞİD, sınırdan yaklaşık 30-35 kilometre uzaklaştırılmış olacak. Bu nedenlerle IŞİD’ın yuvalandığı Bab’dan çıkartılması gerekiyor.”

Burada IŞİD kısaltması kullanılmış, DEAŞ’la aynı anlamda olduğunu hatırlatalım. Bu açıklamayla birlikte aşağıdaki harita paylaşılıyor. Harita, harekâtın kapsamını ve geldiği noktayı çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor.

El-Bab’ın Türkiye tarafından alınmaması halinde oluşabilecek tehlikeler şöyle dile getiriliyor: “Bab ilçesinin Fırat Kalkanı’yla ele geçirilmemesi halinde burayı ABD destekli PYD/PKK’nın ya da Beşşar Esed rejiminin girmesi bekleniyor. Halihazırda, Esed ordusu ve rejim yanlısı yabancı terör gruplarından Hizbullah, Bab’a 10 kilometre mesafede. Rejimin Bab’ı alması durumunda, buranın kuzeyinde öngörülen güvenli bölge tehdit altına girecek.- Devletleşecek PKK tehdidine karşı tedbir PKK/PYD Bab’a hakim olursa, yüzlerce kilometreye yayılmış ama iki parça olan hakimiyet kuşağını birleştirecek. Terör örgütünün Fırat Nehri’nin batısındaki parça ile doğusundaki parçayı birleştirebilmesi, Bab’ı almasına bağlı. PKK, Suriye’deki ‘devlet inşası’nı, Türkiye-Suriye sınırının kuzeydoğusundan Hatay’ın karşısındaki Afrin ilçesine uzanan hatta gerçekleştirmeye çalışıyor. Türkiye, PKK’nın çok daha büyük bir tehdide dönüşmesine set çekebilmek için örgütü Bab’dan uzak tutmak zorunda.”

Burada en dikkat çeken husus, El-Bab’a “Beşşar Esed  rejimi”nin girmesinin de bir tehlike ve tehdit unsuru olarak görülmesi!

O halde, uzun vadede El-Bab kimin elinde kalmalı?

Açıklamaların devam eden bölümünde, “TSK destekli ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) operasyonu” vurgusu yapılıyor. Yani ele geçirilen bölgeleri TSK destekli ÖSO elinde tutacak. Peki, eğer bu durum gerçekleşirse, yıllardan beri çok titizlendiğimiz ve daha geçen hafta Rusya ve İran‘la birlikte imzaladığımız, “Moskova, bildirgesinde” ilk madde olarak zikredilen, “Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalı” ilkesine ters düşmüş olmaz mıyız?

Harekât hangi safhada ve nasıl ilerliyor?

Açıklamada bu konuda da son derece ayrıntılı bilgiler var. Okuyalım:

“TSK destekli ÖSO, 13 Kasım’da Bab’ın 2 kilometre yakınına ulaşmış, 9 Aralık’ta kuzeybatı yönünden ilerleyerek ilçe merkezine girmek için hazırlıklara başlamıştı. Önceki gün de ilçe merkezinin girişindeki bazı noktaları çok şiddetli çatışmaların ardından ele geçirmişti. IŞİD, Fırat Kalkanı Harekatı boyunca en ciddi direnişini Bab’ta gösteriyor. Harekata karşı savunma hattını Bab’da kuran örgüt, sık sık bomba yüklü araçlarla saldırıyor. Araçlara yüklenen bomba miktarı, çoğu zaman uçakların attığı bombanın eşdeğer düzeyinde olabiliyor. Kimi zaman sivil araç gibi sokulan patlayıcı yüklü kamyonetler, yüksek süratle hedefe yol alıyor. Bu nedenle vurularak durdurulmaları oldukça zorlaşıyor. Güdümlü füze ya da tankların isabet yüzdeleri, hedefin hızlı hareket etmesinden ötürü azalıyor. Bomba yüklü araçlar, her an tüm yönlerden hatta cephe hattının arkasından gelebiliyor. Bu tür mobil saldırı araçları en iyi, 24 saat devrede olan insansız hava araçlarının nokta atışlarıyla durdurulabiliyor.

Bab ilçe merkezinde meskunmahal savaşı başlarken, yaklaşık 2,5 yıldır ilçede yerleşik olan teröristler, ‘sivilleşme’ avantajını kullanıyor. Sivil yaşama kamufle olmuş teröristler kendilerini gözden kaybettirebiliyor. Küçük gruplar halinde sık sık hızla mobilize oluyorlar. Bu nedenle sayılarını, hangi noktalardan saldıracaklarını, nerede yığınak yaptıklarını, cephane sakladıklarını ve tuzak kurduklarını tespit etmek kolay değil. Teröristler, Harekat unsurlarının geçecekleri yerlere çok sayıda el yapımı patlayıcı ve bubi tuzakları kurmuş durumda.

Harekat ilçe merkezinde ilerlediği esnada, sivillere ait evlerdeki terör hücreleri arkadan ansızın saldırabiliyor. Fırat Kalkanı Harekatı’nda ele geçirilen diğer bölgelerin aksine, Bab’da halen onbinlerce sivil bulunuyor. Öte yandan terör örgütü, hava taarruzları, top ve havan saldırılarına karşı sivilleri kalkan olarak kullanıyor. IŞİD teröristleri ilçedeki karargah, komuta, toplanma merkezi gibi unsurlarını sivillerin kalabalık olduğu yerlerin içine taşıdı. Fırat Kalkanı Harekatı’ndaki üst düzey bir karar alıcı, IŞİD karşısında kayıpları en az tutacak ama kararlı bir şekilde ilerlemeyi amaçladıklarını, bunun aceleye getirilmesinin doğru olmadığını bildirdi. Yetkili, stratejik aklın, ‘gerektiği kadar bekleme’ ve ‘saldırı için en uygun anları yakalama’yı mecbur kıldığını belirterek, ‘Hareket tarzımız yavaş yavaş çabuk çabuk ilerlemek. Bab’ı da böyle alacağız’ dedi.”

Bu açıklamalardan, El-Bab’a girilmiş olduğu anlaşılıyor. Hükûmet, El-Bab’da, iç savaş başlamadan önce 64 bin kişinin yaşadığı bildiriyor. Başka bir kaynak ise, şehirde 70 bin kişinin yaşadığını yazıyor. (2)

El-Bab’daki nüfus bilgisi hayatî önemde… Kentin nüfusu iç savaş şartlarına rağmen azalmamış artmış. Demek kentin sakinleri El-Bab’ı terk etmemiş. Hatta belki ilçeye yeni katılımlar olmuş. Bu, çok ilgi çekici!

Neden, acaba?

İlçe, iki buçuk yıldır IŞİD’in elinde…

Suriye’de neredeyse bütün il ve ilçelerden dışarıya göç varken El-bab’dan neden göç olmamış? Bir terör örgütünün işgalinde olan şehirden halk neden kaçmamış?

Bu ilçeden 2,5 yıldır niçin hiç ses-seda yok? IŞİD, halkı sindirdiğinden mi yoksa IŞİD’le gönüllü bir beraberlikleri mi var?

Bu sorunun cevabı son derece önemli… Çünkü eğer, IŞİD’le ilçe halkı gönüllü olarak bir arada yaşıyorsa, TSK destekli ÖSO’nun işi çok zor olabilir. Zira, ÖSO’ya karşı halk en azından pasif direnç gösterecek demektir.

Yok, IŞİD, halkı sindirdiği için seslerini çıkaramıyor ve bir an evvel IŞİD’den kurtulmak istiyorlarsa, o vakit, TSK ve ÖSO’nun işi oldukça kolaylaşabilir. Çünkü arkalarına şehir halkını alacaklar demektir.

Gerçi, IŞİD’in sivil halkı “canlı kalkan” olarak kullanmamaya çalıştığı, bilgisinden halkın terör örgütünün yanında olmadığı anlamı çıkıyorsa da kat’i bir bilgiye ulaşamıyoruz.

Normal şartlarda, hiçbir şehir halkının bir terör örgütüne destek vermeyeceğini düşünüyoruz.

Umarız, El-Bablılar da IŞİD’le beraber yaşamaktan hiç hoşnut değillerdir ve kendilerini terör örgütünden kurtaracak olan TSK’nın yanında yer alırlar.

O zaman, TSK’nın işi daha kolay olur ve ilçe kısa süre içinde tam olarak kontrol altına alınabilir.

İsmail Hakkı Cengiz
Kaynaklar:

(1) Yeniçağ Gazetesi, 25 Aralık 2016, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/neden-suriyedeyiz-1398g.htm

(2) BBC Türkçe, 18 Kasım 2016, http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38010304

https://www.uiportal.net/firat-kalkani-harekati-kuresel-guclere-karsi-mi-yapiliyor.html

***