A. Nazmi Çora etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A. Nazmi Çora etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2018 Cumartesi

Türk Ülküsü (A. Nazmi Çora)

Türk Ülküsü (A. Nazmi Çora)


 16 Mart 2000 Perşembe 

"TÜRK MİLLETİNİN İSTİDADI VE KAT'İ KARARI; MEDENİYET YOLUNDA DURMADAN VE YILMADAN İLERLEMEKTİR."
Mustafa Kemal Atatürk

Sözlük anlamı “AND” ve “UZAK HEDEF” demek olan “ülkü”, topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.

Ülkü; ilkönce insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuuraltlarında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, Milli Liderler tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, liderinin ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür, önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.

Milli ülküler, milletleri yüzyıllar boyunca ayakta tutacak yegane enerji kaynağıdır. Ülkücü milletler, fedakar insanlarla doludur. Fedakar insanların çokluğu, her türlü insani meziyetlerin hakimiyeti demektir. İnsan toplumları insani meziyetlerle yaşar. İnsani meziyetlerini kaybetmiş toplumlar refah ve dış görünüşü ile büyüklük içinde olsalar dahi, yıkılmaya mahkumdur. Ancak kabiliyetli ve enerjik olan milletler büyüklük ülküsü ardından koşar. Çünkü büyüklük ülküsü, büyük fedakarlıklar ülküsü demektir. Bundan dolayıdır ki, korkaklarla aşağılıklar büyüklükten korkar, daima küçük kalmak ister.

Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Türk milleti nedir, kimler Türk’tür diye sorulacak olursa;

“Türk milleti; Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kişilerdir” diye açıklanabilir. Türkçülük kelimesinin sonundaki ek; yerine göre mensupluk, sevgi, taraftarlık gösteren bir ektir. Türkçülük de Türk sevgisi ve taraftarlığı demek olduğuna göre, kelime, yerinde kullanılmıştır. Başka milletlerin Türk taraftarlığı ve Türk sevgisi bu kelime ile ifade olunamaz. Zaten başka milletlerin Türk’ü sevmesi de gerçekten bu sevgiye değil, geçici bir nezakete, çıkara, siyasi zorunluluklara işarettir. Türk’ü gerçek olarak, Türkten başkası sevmez.

Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin, manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi dahi silik ve sönük kalmaya mahkumdur. Eğer bu millet talihli de değilse, onun sonucu yenilmek, ezilmek, hatta yok olmaktır.

Türkçülük, bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek, her bakımdan bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.

Türkçülük ; Milli ülkümüzün ismi demektir. Bu isim, “Türk birliği” sözleriyle özetlenebilir.

Türkçülük; Türk yurdunda Türk milletinin kayıtsız şartsız hakimiyeti ve bağımsızlığı ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.

Türkçülük; bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek, her bakımdan bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.

Ülküler; gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Milletler, ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler.

Ülkücülük ;“idealizm” demektir. Bizim ülkümüzün hedefi; Türk Milleti’ni en kısa yoldan, en kısa zamanda, başkalarında avuç açmadan çağlar üzerinden sıçrayarak çağdaş medeniyetin en ön safına geçirmek, ilimde, teknikte, medeniyette insan hakları ve eşitlikte, çevrecilikte yeryüzünün en kuvvetli varlığı haline getirmek, Türklüğü yüceltmektir.

Türkçüler olarak davamız; Türk milletinin varlığını yüceltmek ve ebediyen devam ettirmek davasıdır. Bu fikrin, bu davanın üstünde başka hiçbir fikir, başka bir dava yer alamaz. Türk milletinin varlığını korumak, yükseltmek ve onu ebediyyen devam ettirmek fikrine hizmet etmeyen, bu fikre uygun olmayan hiçbir davranış, hiçbir hareket Türk milleti için geçerli olamaz.

Türk milletinin kendine has gerçekleri vardır., şartları vardır, tarihi vardır, milli gelenekleri vardır, milli ruhu vardır. Türk milleti, yabancı ülkelerin kendi şartlarına göre meydana getirilmiş olan sistemlerin kopya edilmesiyle kalkınamaz kurtulamaz. Türk milletinin milli gerçeklerini dikkate alan, milli ruhunu dikkate alan, milli tarihine ve milli geleneklerine, milli ahlakına, dinine bağlı, saygılı modern ilmi, modern tekniği de rehber edinen yüzde yüz milli bir sistemle olabilir. (A. Nazmi Çora)

A. Nazmi Çora'nın "İYİ İNSAN" sitesinin "ÖZEL YORUMLAR" bölümünde yer alan "TÜRK ÜLKÜSÜ" isimli yazısı aynen "GÜNÜN YORUMU" bölümüne aktarılmıştır. Bu şekilde daha çok ziyaretçinin yararlanmasına imkan hazırlanmıştır.

ÜLKÜ'ler; milletlerin yönetiminde ve yönlendirilmesinde en büyük itici güçtür. Ülküler; geçmişin ve bu geçmişteki büyük başarıların günümüze ve geleceğe yansımasıdır. Ülkülere ulaşılması ,devlete milli yarar ve millete refah sağlar. Ulaşılması zor ve uzak ülküler ise milletleri daha çok çalışmaya ve gayrete sevkeder. Bu bakımdan seçilen milli ülküler, kolaylıkla elde edilebilir olmamalıdır. Bu doğal özelliği dolayısıyla bazı dar düşünceli ve bağnaz kafalar ile satın alınmış beyinler; konuyu günümüz şartları içinde değerlendirerek ülküler ile bu ülkülere sahip çıkan ülkücüleri hayalperestlik ile suçlarlar. Bu nevi şuçlama ve saldırılar dikkate alınmamalıdır.

Komşumuz Yunanistan yönetiminin, Yunan Milletini fiziki olarak gerçekleşmesi hiç bir şartta mümkün olamayacak 150 yıllık bir "Megal-i İdea" etrafında nasıl birarada tuttuğunu ve inatla bu hedefe ulaşma gayreti içinde oldukları hepimizin malumlarıdır. Milletimizin sahip çıkması gereken "TÜRK ÜLKÜSÜ" nü büyük bir vukufiyetle ve açıklıkla ortaya koyan Sayın Çora'yı kutluyorum.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
16 Mart 2000 Perşembe

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=22

***

Ortaasya Türk Devletleri ile ilişkilerimiz (A. Nazmi Çora)

Ortaasya Türk Devletleri ile ilişkilerimiz (A. Nazmi Çora)



Dr. Tahir Tamer Kumkale
18 Nisan 2000 Salı,


"İNSANLAR SİZİN AYAK İZLERİNİZİ, TAVSİYENİZDEN DAHA ÇABUK TAKİP EDER."

Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında olası bir işbirliği ve entegrasyon için çok önemli engeller vardır. Ayrıca Türkiye ile Türk Cumhuriyetlerinin böyle bir entegrasyon durumunda bahsedilen bu belli başlı güçleri ve güçler dengesi faktörünü gözönünde bulundurması gerektirmektedir.

Bu durumda politik olarak Pan-Türkizmin gerçekçi olmadığı açıkça görülmektedir. Ama yine de Ortak Pazar gibi bazı projeleri gerçekleştirme olasılıkları vardır. Fakat böyle bir Ortak Pazar'da ancak güçlü alt yapı, ekonomik yatırımlar, güçlü ve iyi yetişmiş kadrolar ve bölgesel istikrarla kurulabilir. Yalnız, Türkiye'nin istenen ölçüde yeterli ekonomik gücünün olmaması ve vaadettiği bazı sözleri yerine getirememesi, kendisine karşı olan güveni sarsmaya başlamış ve hayal kırıklığına uğratmıştır. Eğer bugünlerde Ortak Pazar kurulursa, Türkiye hazır olmadığı ve yeterli güce sahip olmadığı için bu durum Türkiye aleyhine dönüşebilir.

Pek tabii ki Türkiye lider olma sorumluluğunu üstlenecektir ve yükümlülüklerini mümkün mertebe yerine getirmeye çalışacaktır. Nitekim bu ülkelerle olan işbirliği de her geçen gün artmaktadır. Türkiye buradaki etkinliğini sürdürebilmek için kendisine bazı partnerler bulabilir. Bu, tek bir güce bağlanmak anlamına gelmemektedir. Bilakis, Türkiye'nin klasik güç-dengesi oyununu oynamak suretiyle bölgedeki etkinliğini ve harekat kabiliyetini arttırmasıdır.

Bunun da ötesinde Türkiye, devlet ve özel sektör arası ekonomik işbirliğini ekonomik ve ticari alanlarda gerçekleştirmek için birlikte hareket etmeli ve de geniş ekonomik potansiyeli değerlendirebilecek dış ve iç organizasyonları bir araya toplamaladır.

Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasında kültür birliği, ekonomik ve ticari işbirliklerinin yanısıra, Türkiye bu ülkelerle liberal ve serbest piyasa ekonomisi zihniyeti kazandırma yolundaki çalışmalarını daha da hızlandırmalı ve somut çalışmalar ortaya koymalıdır. Bu devletlerin dünya politikasına entegrasyonu açısından da Türkiye sorumludur. Ayrıca, Türkiye, bölgedeki iç gelişmelerin şekillenmelerinin de yollarını arayabilir.

Son olarak, Rusya'da totalitarizme geri dönülmemesi ve bu cumhuriyet halklarının özgürlük içinde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için, Rusya'daki demokratik hareketler, gruplar desteklenmeli ve ayrıca bu yeni bağımsızlığını kazanmış devletler de güçlendirilmelidir. Sosyal, ekonomik, politik ve kültürel yapılanmalar kendi temellerine dayandırılmalıdır. Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler kendi mantığı ve gerekliliği içerisinde tutulmalı ve bütün bunlar için münasip politikalar uygulanmalıdır. Örneğin, bugünlerde Türkiye onların en çok ihtiyacını duyduğu ve bağımsız olarak yaşamak için arzuladıkları ahlaki değerler, din ve laiklik mevzuları üzerinde ağırlığını koymalıdır.

Şüphesiz, ekonomik ilişkilere kültürel destek, sürekli ve sağlıklı ilişkiler için gereklidir. Bu durumda Türkiye'nin bu çeşit ihtiyaç ve beklentilerini desteklemesi ve sağlaması çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin en belirgin özelliğinin maalesef bağımsız bir aktör olmaması ve bağımsız bir milli politika üretememesi olduğunu da burada itiraf etmemiz gerekmektedir.

İslam Ülkelerinin entegrasyon hareketlerinde de görüldüğü üzere, entegrasyon açısından potansiyel bir tehlike olarak bu ülkeler arasında ulus-devlet olmanın keskin yanlarının en temel ve en önemli engel olduğunu da iddia edebiliriz. Nitekim, Ali Bulaç'a göre, Avrupa ülkeleri ve ABD kendi bölgelerinde bir entegrasyon sürecinde olmalarına rağmen, Türk cumhuriyetlerini ulus-devlet sisteminin keskin yanlarına doğru özellikle yönlendirmektedirler . Bu durumda Türkiye'nin, bu ülkeleri özellikle etnik milliyetçilik ve ulus-devlet sisteminin keskin taraflarının yani, cumhuriyetlerarası çatışma durumu ve hatta cumhuriyetlerin kendi sınırları içerisindeki muhtemel bölünme ve çatışmalara karşı uyarması gerekmektedir.

Ayrıca, Türkiye ve diğer Türk cumhuriyetleri, 21'inci yüzyılın yeni uluslararası sistemi içerisinde güçlü, etkili olmayı ve isole edilmemeyi istiyorlarsa, bu cumhuriyetlerde laik-islam temelli bir birlik atmosferinin Türkiye'nin öncülüğünde kurulması gerekmektedir ve bu Türkiye'nin temel politikası olmalıdır. Akabinde ise, haliyle iktisadi ve siyasi ilişkiler ilerleyecek, gelişecek ve birbirini etkileyecektir. Uygun bir ortamda da, bu ilişkiler birbirini etkileyecek ve iktisadi işbirliği siyasi yakınlaşmayı ve bütünleşmeyi de beraberinde getirecektir. (Yazan: A. Nazmi Çora)

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=29

***


Avrupa Birliği eşiğinde AGİT ile ilişkilerimiz (A. Nazmi Çora)

Avrupa Birliği eşiğinde AGİT ile ilişkilerimiz (A. Nazmi Çora)





Dr. Tahir Tamer Kumkale
12 Mart 2000 Pazar,

Türkiye'nin önemi (A. Nazmi Çora)


"DÜNYAYI YÖNETEN DÜŞÜNCELER DEĞİL KUVVETTİR, ANCAK; KUVVETİ  KULLANAN  DÜŞÜNCELERDİR..."

Halen dünya sahnesinde görülen milletler içinde kendi özgün milli kimliğini koruyarak bağımsız devlet varlığını kesintisiz olarak, milat öncesi yüzyıllardan günümüze kadar, sürdürebilen yegane millet bizim milletimizdir; Türk Devleti ebedidir.

Tarih sahnesine çıkan milletler içinde küresel çapta, nitelikte cihan nazımı, kıtasal ebatta güç, süper güç konumuna erişen, bu konumunu dikkate alınmaya değer bir süre devam ettirebilen milletlerin sayısı bir elin parmak sayısını aşamayacak kadar sınırlıdır.

Türk Milleti eski dünyada cihan nazımı süper güç, kıtasal çapta büyük devlet konumunu bu seviyeye erişebilen milletler arasında en uzun süre koruyabilen millet olmuştur. Üç kıt'anın medeni hayata, iskana müsait 55 milyon km² genişliğindeki büyük bölümü değişik tarih dönemlerinde yüzlerce yıl Türk boylarının, Türk hükümet ve devletlerinin yönetimine girdiği
gibi Avrasya kıt'a blokunun uzun ekseni üzerinde kıt'asal genişlikte bir merkezi alan kesintisiz Türk varlığına, Türk dil ve kültürüne vatan olma özelliğini korumuştur.

Saka, Hun, Batı Hun, Avar, Hazar, Göktürk, Uygur, Karahanlı, Gazneli, Büyük Selçuklu, Kuman, Peçenek, Kıpçak, Harzemli, Anadolu Selçuklu, Cengizli, Çağataylı, İlhanlı, Altın Ordulu, Timurlu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Babürlü, Osmanlı hayat ve egemenlik alanları hatırlanmalıdır.

16 ncı Yüzyıl Türk Yüzyilı diye adlandırılır. Bu yüzyılın devamında Türklüğün (dört ayrı devlet çatısı altında) üç kıt'a üzerinde toplam egemenlik alanlarının 40 milyon km² ye eriştiği, Türklüğün batı kolunu oluşturan Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzölçümünün 19 milyon km²'yi aştığı da hatırlanmalıdır.

BÜYÜK ATATÜRK; Cumhuriyetimizin Onuncu Yılında yaptığı tarihi konuşmada;
"Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir...Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır.
Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür...İnanç bir köprüdür...Tarih bir köprüdür..."
"...Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türkler'in) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli..." demiştir.

"Sovyet Rusya ile daima iyi komşu olmaya gayret etmeliyiz. Fakat ne haklarımızdan en küçük bir şey feda etmeliyiz ve ne de oyunlarına kapılmalıyız" Bu sözleri büyük ATATÜRK 1922 yılı Haziran ayında Moskova'dan dönen Büyükelçimiz A.F.CebesoyPaşa'ya söylemiştir. Bu sözler bugün de değerlerini koruyorlar.

Sovyetler Birliği'nin çöküşü, özellikle Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkasların güneyi, Orta Asya ve Orta Doğuda büyük bir değişikliğe ve istikrarsızlığa yol açmıştır. Türkiye, coğrafi ve kültürel açıdan bu değişikliğin tam merkezinde bulunmaktadır. Konumu ve Müslümanlığın hakim olduğu bir ülke olarak liberal demokrasinin gerektirdiği müesseseleri tesis ve muhafaza edebilmesi nedeniyle Türkiye, istikrarsızlıkla başa çıkmaya çabalayan ülkelere örnek teşkil etmektedir.

"Amerikan ülküsü" gibi "Türkiye ülküsü"de insanları ve kültürleri bir araya getirme alanında büyük bir önem taşımaktadır. Bağımsızlıklıklarına yeni kavuşan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Batı modeline motive edilmesinde Türkiye'nin çok önemli bir yeri vardır. Bu cumhuriyetler gözlerini 75 yıl aradan sonra Türkiye'ye çevirmişlerdir. Batı değerlerini benimsemiş olan Türkiye, bunlar için yegane modeli teşkil eder. Gerek kaynak, gerekse deneyim açısından Türkiye'nin bu ülkelere verebileceği çok şey vardır.

Dünya kamuoyu Rusya'daki gelişmelere seyirci kalmaktadır. Bunun örneği Çeçenistan'da yaşanmıştır. Olayların tırmanması ve operasyonun başlamasına rastlayan süreçte başta ABD olmak üzere büyük devletler, konunun Rusya'nın içişi olduğunu belirterek görüş bildirmekten kaçınmışlardır. Bölge barışı ve Avrupa'da istikrarın devamı için bir tehlike teşkil eden fundamentalist hareket ve düşüncelerin yayılmasında Türkiye önemli bir engel teşkil eder. Türkiye, sadece Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için değil, bağımsızlıklarına kavuşan Doğu Avrupa ülkeleri için de demokrasi ve serbest pazar uygulamaları açısından ideal bir model teşkil eder.

Türk boğazları önemini hala korumaktadır. Türkiye Batı için çok önemli olan Orta Doğu petrolünü kuzeyden örter. Türkiye bölge ve dünya barışı için tehlikeler teşkil edebilecek risk kaynaklarının büyük bir bölümünü kontrol edebilecek veya yönlendirebilecek bir konum ve seviyededir.

Türkiye dünya halkları için büyük bir tehlike teşkil eden uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele eden ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye dünyada en çok uyuşturucu kaçakçısı, suçlusu yakalayan ve yakaladıklarına en ağır cezaları veren ülkelerin başında gelerek, bu konuda üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmektedir. Uyuşturucu kaçakçılığının terörle ilişkisi gözönüne alındığında bunun değeri daha iyi ortaya çıkar.

Türkiye'nin dünyada mevcut 43 Müslüman ülke arasında demokrasi ile idare edilen tek laik ülke olması, kendisine birçok sahalarda önemli avantajlar sağlamaktadır. Batı Hristiyan dünyası ile diyalog kurabilen yegane Müslüman ülkedir. Diğer bir deyişle Türkiye, "Kuzey-Güney- Doğu-Batı, İslam-Hristiyan, Totaliter-demokratik ve köktendinci-laik" düşünceler arasında bir köprü görevi yaptığından bölge ve dünya barışına önemli katkılarda bulunmaktadır.

Son gelişmelerden sonra merkezi Avrupa'da NATO ile BDT arasında bir tampon bölge meydana gelmesi sonucu, bu bölgeye yönelik doğrudan tehdit büyük ölçüde ortadan kalkmış; ancak şimdiye kadar NATO'da bir kanat ülkesi olan Türkiye'yi tehdidin ve risklerin tam ortasındaki bir "Cephe"durumuna getirmiştir. Bu nedenle Türkiye daha uzun bir müddet Yeni NATO Stratejisinde öngörülen "Forward Presence" (ileride bulunma) yerine "Forward Defense" (ileride savunma) konseptini uygulamaya devam etmek durumunda kalacaktır.

Batı ülkelerinin artık Türkiye'nin bu yeni jeo-stratejik değerini kavramaları gerekir. Eğer Türkiye hala Batı ile işbirliği yapmakta zorlanır ve Batı kurum ve kuruluşlarına girmesinde güçlükler çıkarılırsa, bu durum Batının stratejik menfaatlerine tamamen ters sonuçlar yaratabilir. Eğer Türkiye; Doğuda bazı cazibeler bulup, Batı ile olan ilişkilerini azaltırsa bu Batının aleyhine olur; zira Türkiye seçenekleri çok fazla olan bir ülkedir.

Bölgede Türkiye için anahtar sözcük istikrardır. Bütün olumsuz gelişmelerin içinde Türkiye bir çeşit sükun adasıdır. Oldukça fırtınalı bir denizde sakin bir limandır. ABD eski Başkanı Bush'un dediği gibi, "Türkiye değişen med-cezir olaylarının olduğu bir bölgede bir istikrar feneridir."ABD eski Dışişleri Bakanı James Baker'in ifade ettiği gibi "Türkiye Batının çıkarları açısından soğuk savaşın en kötü günlerinden daha büyük bir role sahiptir."

Dengesiz bir ortamla çevrelenen Türkiye, karmaşık ve değişken bir güvenlik sorunu ile karşı karşıya bulunmaktadır. Belirsizliklerin ve istikrarsızlıkların nerede, ne zaman ve nasıl krize veya askeri tehdide dönüşebileceği önceden kestirilememektedir. NATO içinde ikinci büyüklükte silahlı kuvvetleri ile caydırıcılığa önemli bir katkıda bulunan Türkiye, ekonomik ve endüstri alanında da süratle gelişip büyümektedir. 2000'li yıllarda 70 milyona ulaşacak nüfusu, kalkınan ekonomisi ve modernize edilmiş silahlı kuvvetleri ile NATO'nun ve Batının güçlü ve güvenilir bir dostu olarak pakt içindeki görevine devam edecektir.

Jeo Stratejik konumu, siyasal ve ekonomik yapısı, kültürel bağlarıyla aynı zamanda Avrupa, Balkan, Karadeniz, Akdeniz ve daha geniş bir çemberde Orta Doğu ülkesi olan Türkiye; Karadeniz bölgesinin ihtiyaç ve şartlarını göz önünde bulundurarak KEI'ni harekete geçirmiştir.

Türkiye 1922 yılından beri barış içinde yaşayan ülkelerden biridir. Kimsenin toprağında gözü yoktur. Hatta etrafındaki risk ve tehditlere rağmen ihtiyatlı bir silahsızlanma ve silahların kontrolünden yanadır. Ancak yakın geçmişte komşu ülkelerde meydana gelen politik ve askeri değişimler, çevre ülkelerde hüküm süren istikrarsızlık ve belirsizlikler dikkate alındığında, Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik konumu ile komşularının tarihi emellerinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıktığı görülecektir.

NATO da eskiden "KANAT" ülkesi iken şimdi "CEPHE" durumuna gelen ve Rusya, Orta Doğu ve Balkanlar'daki yangının tam ortasında bulunan Türkiye, coğrafi mevki, sosyal ve kültürel değerleri ve diğer milli güç unsurları ile bölgesinde bir denge unsuru olmaya devam etmektedir.

Türkiye çok geniş bir bölgede, çevresindeki bütün devletlerden ileri, onlara bir şeyler verebilecek ve model olabilecek bir ülke konumunda olup, elindeki stratejik kartının değeri azalmayıp, bilakis artmaya devam eden ender ülkelerden biridir.

Sonuç olarak; Jeopolitiği ve devlet olma özelliği tarihin derinliklerinden gelen Türkiye'nin yeni yüzyılda hangi konumda yer alacağının bugünden tespiti ve tayini gerekir. 20 nci Yüzyılın son 15 yılına sıkışmış görünen hızlı değişimlere, yeni stratejiler üretmeden "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" anlayışı ile ayak uydurulamayacağı bir gerçektir. Bu gerçeği görerek yeni politikalar üretmenin zamanı gelmiştir ve geçmektedir. (Yazan: A. Nazmi Çora)


http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=21

***