İzmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İzmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2021 Cuma

RUSYANIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ., BÖLÜM 2

RUSYANIN  KAFKASYA  POLİTİKASINDA  KARABAĞ  FAKTÖRÜ., BÖLÜM 2




Uluslararası, Sovyet Sonrası, Türkiye-Rusya, İlişkileri Sempozyumu, İzmir, Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN,
 Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,Kafkasya,

2. Sovyet Sonrası Dönem: Özerkliğin Kaldırılması, Savaş ve Soykırım

   Ermenilerin Karabağ'a yönelik 1987 yılından itibaren hukuki ve siyasi düzlemde başlattıkları kampanya ve başvurular Moskova tarafından açık şekilde desteklen mesede gerek Sovyet yönetimindeki lobicilik faaliyetleri gerekse medya sektöründe görev yapan Ermeni diasporası mensuplarının yoğun çabaları sayesinde Ermeniler lehine kamuoyu oluşturma bakımından yeterliydi. 
Bu anlamda Ermenistan Azerbaycan karşısında kıyaslanmayacak kadar avantajlı konumdaydı.
   Ermenilerin ileri sürdükleri talepler dönemin hukuk mevzuatına aykırıydı ve çabaları netice vermeyeceği için maksatlarına şiddete başvurarak erişme hazırlığı içinde idiler. Öncelikle Ermenistan'da yaşayan Türkleri ülkeden kovmayı amaç edinen Ermeniler bunu yıldırma ve korkutma yöntemiyle gerçekleştirmeye başladılar. Ermeni örgütlenmeleri yönetimin de desteğini alarak baskı, şiddeti, öldürme ve fırsat düştükçe işkence yapma vd. eylemlerinde bulunuyorlardı.

Ermenistan ve Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermenilerin Azerbaycan'dan toprak talebinde bulunmaları, Karabağ'ı Ermenistan'a ilhak etmek çabaları bölgede huzursuzluğun artmasına ve uyuşmazlıkların derinleşmesine neden oluyordu. 

Bu durumda Azerbaycan Türklerinin tepkileri bazen yönetimin yalan vaatleri bazen de baskıcı yöntemlerle bastırılıyordu. Halk Karabağ konusunda son derece hassas ve ilkeli bir duruş sergiliyordu. Oysa dönemin Azerbaycan yönetimi Moskova'nın yörüngesinde kalarak sorunları çözebileceğine ümit ediyordu.
Azerbaycan'ın bu yönde attığı her adım Ermenistan'ın olumsuz tepkisiyle karşılaşıyordu. 7 Aralık 1988'de Ermenistan'ın Spitak (gerçek adı Hamamlı) şehri ve birkaç bölgesinde yaşanan deprem sırasında dönemin Azerbaycan yönetiminin, Ermenistan'a gönderdiği "gönüllü" kurtarma ekibini taşıyan uçak Ermeniler tarafından düşürülmüş, uçakta bulunan 68 yolcu ve 9 kişilik mürettebat hayatını kaybetmiştir.

Ermenistan'dan Azerbaycan'a kovulan Türklerin Karabağ bölgesine yerleştirilmesi konusunda kamuoyunda seslenen talepler Azerbaycan yönetimi tarafından asla kabul görmemişti. Nitekim o dönemde Karabağ yönetimi Moskova'nın denetimi altına alınırken, Azerbaycan'ın kamu otoritesi işlevsiz hale getirilmişti. 12 Ocak 1989 yılında Karabağ'ın yönetimi için Moskova tarafından kurulan "Özel Komite" Ermeni yanlısı bir siyaset yürütüyordu. Bu komitenin asıl amacı Karabağ'ın Azerbaycan'dan koparılmasından ibaretti.

   Moskova'nın uyguladığı siyaset Dağlık Karabağ'da barışı sağlamaya değil, uyuşmazlığın silahlı şiddet safhasına dönüşmesine fırsat sağlamış oldu. 1990 yılında Bakü'de baş gösteren itirazlar sırasında Ermeni milliyetinden olan vatandaşların öldürüldüğünü gerekçe göstererek, 19- 20 Ocak 1990'da Kızıl Ordu birlikleri sivil halka karşı katlim uyguladı. 

   20 Kasım 1991 tarihinde üst düzey devlet yetkililerini taşıyan helikopter Dağlık Karabağ'ın Karakent köyü semasında Ermeniler tarafından düşürüldü. Helikopterdekiler hayatlarını kaybettiler. Azerbaycan, bu olayın ardından, 
26 Kasım 1991 tarihinde Dağlık Karabağ'ın özerklik statüsünü feshetti.3

Ermenistan'ın başlattığı savaş insani felaketlerin yaşandığı, bir milyondan fazla Azerbaycan Türkünün mülteci ve göçmen durumuna düştüğü, ihtiyar, kadın, çocuk demeden sivil ahalinin topyekûn öldürüldüğü ve esir alındığı bir savaştır. 

Bu sürecin en kanlı olayı Şubat 1992'de yaşanan Hocalı soykırımı olmuştur. Ermeni çeteleri ve SSCB'den kalma 366. alay Hocalı'ya saldırarak bu cinayeti işlemiştir.
Bu saldırıda 63 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere 613 sakin öldürülmüş, 487 kişi ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmış ve 150 kişi kaybolmuş tur.4 Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı, sonradan Cumhurbaşkanı görevinde bulunan Serj Sarkisyan, Hocalı soykırımıyla ilgili kendisiyle yapılan söyleşide "Hocalı'ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivillere saldırmayacağımızı düşünüyordu, fakat Hocalı'da biz bu stereotipi kırdık" demiştir.
Hocalı cinayeti 9 Aralık 1948 tarihinde BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren BM'nin "Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi" 2. maddesinde yer alan "milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme" biçiminde tanımlanan jenosit/soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Aslında Ermeniler tarafından sadece Hocalı'da değil, Karabağ'ın tamamında yapılan kanlı eylemler birer soykırımdır: işgal altındaki bölgelerde ne bir insan sağ bırakıldı ne taş taş üste kaldı.

3. Savaş'ın Son Halkası: Büyük Taarruz, Rusya'nın Tarafsızlık İmajı ve Muhtemel Gelişmeler

İşgalci Ermeni güçleri zamanla Karabağ dışındaki yedi rayonu işgal ettiler. Savaşı durduran 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşması uzun süre yürürlükte kalırken sorunun çözümüne her hangi bir olumlu katkı sağlamamıştır.
   AGİT Minsk Grubu'nun 1992'den bu yana gerçekleştirdiği faaliyetler, sorunun barışçıl yoldan çözümü açısından hiçbir sonuç vermemiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin soruna ilişkin dört kararı (822, 853, 874, 884 sayılı kararlar) kâğıt üzerinde uygulanmamıştır. Uluslararası hukukun ilke ve normları  Azerbaycan'ın haklı olduğunu ortaya koysa da uluslararası kuruluşlar çözüme yönelik somut adım atmak iradesi sergilememiştir. Ermenistan yöneticileri her ne kadar işgal meselesini Karabağ'daki Ermeni toplumunun kendi kaderini belirleme hakkı olarak sunmaya çalışsalar da resmi konuşmalarında Karabağ'ın Azerbaycan sınırları içinde kalmasının mümkün olamayacağının altını çizmektedirler. 

Böylece, 1994 yılında ilan edilen ateşkes rejimi mevcut sorunun çözümüne değil, çatışmanın dondurulmasına hizmet etmiştir. Ermenistan'ın ve onu destekleyen güçlerin amacı Karabağ'ın işgal durumunu kalıcı hale getirmek, kuşaklara yaymak ve böylece unutturulmasını sağlamaktı.
   Ateşkes döneminde Azerbaycan ve Ermenistan arasında zaman zaman küçük çaplı çatışmalar ortaya çıkmış, fakat sürecin gelişim seyrini değişebilecek her hangi sonuç doğurmamıştır. Bu süreçte ilk şiddetli savaş 1 Nisan 2016'da başlayıp 4 gün devam "Aprel Dövüşlerindir. Bu savaş, Rusya'nın devreye girmesi ve taraflar arasında ateşkes sağlanmasıyla sona erdirilmiştir. Savaşta Azerbaycan ordusu son derece iyi performans sergilemiş, işgal altındaki bazı önemli mevzileri kurtarabilmişti.

İkinci önemli çatışma ise Temmuz 2020'de Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırda, Tovuz rayonunda yaşanmıştır. 
Tovuz çatışması Ermenistan tarafından devreye sokulan bir provokasyon olup, Azerbaycan'ı Ermenistan topraklarına saldırmaya tahrik etmekti.
Maksadına erişemeyen Ermenistan, yeni bir savaş hazırlığı içine girmiştir. 
Bu konuda istihbarat alan Azerbaycan tarafı acil şekilde karşı hazırlıklara başlamıştır. Her şeye rağmen Azerbaycan yine de ilk saldıran taraf olmamış, Ermenistan'ın saldırısı üzerine harekete geçerek Büyük Taarruz'u başlatmıştır. Hâlihazırda çatışmalar on günden fazla bir süredir devam etmektedir. 27 Eylül 2020 tarihinde başlayan çatışmalarda Azerbaycan ordusu, şu ana kadar 44 yerleşim birimini, bir şehir, 2 büyük kasaba ve birçok strateji yükseklikleri Ermeni
güçlerinden temizlemiştir. Kısa sürede hızlı ilerleyişi sırasında strateji ve taktik hazırlık, manevra kabiliyeti ve vurucu gücü bakımından Azerbaycan ordusunun Ermenistan ordusuyla kıyaslanmayacak derece yüksek seviyede olduğu ortaya çıktı. Azerbaycan ordusunun devam etmekte olan harekâtı yakın gelecekte savaş tarihi, güvenlik ve savunma stratejileri kitaplarında mutlaka seçkin örneklerden biri olarak yerini alacaktır.

Azerbaycan ordusunun harekâtta rehber edindiği ilkeler başarılı sonuçlarını vermektedir. 

Bu ilkeleri 

1) İsabetli nokta atışı 
2) Asla sivil hedefleri vurmama 
3) Mümkün olduğu kadar az zayiatla hareket etme şeklinde sıralayabiliriz, ayrıca hava hâkimiyeti de düşmana göz açtırmamaktadır. 

Buna karşılık Ermenistan tarafının neredeyse uçak kaldıramaması, ağır top, tank ve zırhlı araçlarını, taşımaya fırsat bulmadan bırakıp  kaçması Ermeni ordusunun acziyetini gözler önüne sermektedir. Azerbaycan SİHA'ları Ermenistan ordusunun gerek teknik mühimmat gerekse beşeri gücünü etkisiz hale getirerek ağır zayiatlar yaşatmaktadırlar. Cephedeki yenilgilerini Azerbaycan'ın sivil yerleşim birimlerine roket ve füzelerle saldırarak "telafi etmek" isteyen Ermenistan ordusu sivilleri öldürmek, Azerbaycan'ı misilleme yapmaya mecbur etmek, savaşı kısmen Ermenistan sınırları içine çekerek durumu fırsata dönüştürmek ve böylece Rusya veya Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü güçlerinin harekete geçmesini sağlamaktır. 
Fakat Azerbaycan ordusu başından beri belirlediği ilkeler doğrultusunda,
sağduyulu ve istikrarlı bir şekilde hareket etmektedir.
Çatışmaların on birinci gününde Rusya'nın ısrarlı talebi üzerine taraflar insani ateşkes imzaladılar. Ateşkesin amacı cenaze ve esir mübadelesi idi. Fakat Ermenistan ordusu eskiden süregelen geleneksel tavrını koruyarak bu kez de ateşkesi ihlal eden ilk taraf oldu.
Ateşkesin imzalanması Azerbaycan toplumunda haklı endişelere yol açmıştır. Şöyle ki, bu ateşkesin, Rusya'nın telkin ve baskılarıyla imzalandığı, savaşın durdurulacağı ve böylece çözümünün belirsiz bir tarihe kadar erteleneceği ihtimalinden bahsedilmektedir. Azerbaycan ordusu başarılı bir şekilde yürüttüğü harekâtı kesintisiz devam ettirmektedir.
Bu savaş sırasında uzmanların üzerinde en fazla kafa yordukları sorulardan biri de şudur: Neden Rusya bu savaşa müdahil olmuyor? 
Bu soruya değişik cevaplar verilmektedir. Bu cevapları bir arada ele alarak aşağıdaki tespitlerde bulunabiliriz.

1. Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan "Batı yanlısı" tutum sergileyerek Rusya'ya karşı tavır almıştır. Bu yüzden Putin rejiminin Paşinyan'ı cezalandırmak, hatta iktidardan uzaklaştırmak gibi bir planı bulunuyor.
2. Karabağ Azerbaycan sınırları içindedir ve Rusya'nın askeri anlamda harekete geçmesi ve Ermenistan'ı açıktan desteklemesi bölgeye yönelik planlarını olumsuz etkileyecektir.
3. Stratejik önemi itibariyle Azerbaycan Rusya açısından diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar üstün niteliklere sahiptir. Rusya böyle bir partneri temelli kaybetmeyi göze almayacaktır.
Bundan sonraki dönemde Azerbaycan ordusunun öncelikli görevi harekâtı mümkün olduğu kadar hızlandırmak ve çok daha fazla alanı düşmandan temizlemektir. Zaten gelinen noktada düşman istihkâmlarında ciddi kırılmalar söz konusudur. Düşmanın önemli ikmal yolları kesilmiş, ellerindeki hâkim mevziler kaybedilmiş, yaşanan yenilgiler karşısında Ermeni toplumu ve ordusu demoralize olmuş durumdadır. Görünen şu ki Rusya en azından belli bir süre bu tavrını korumaya devam edecektir.
Bizce, cephedeki başarıların yanı sıra savaşın diplomasi ve propaganda ayağı asla ihmal edilmemeli, Ermenilerin dünya kamuoyunu yanıltmaya yönelik yalanlar ifşa edilmelidir. 
Azerbaycan ordusu kazanımlarını artırarak kuvvetlendirdikçe Ermenistan'ın başından beri seslendirdiği "Karabağ'ın statüsü" meselesi de gündemden düşecektir.
Ermenistan'ın Karabağ'ı bağımsız bir devlet olma dışında herhangi bir statüde görmek istememesi, malumun ilamıdır. Bu yüzden özerklik veya kültürel özerklik gibi statü düzeylerinin gündeme getirilmesi ve konuşulmasına gerek kalmamakta dır. Rusya'nın arabuluculuğu ile yapılan ateşkes anlaşmalarının uygulanmaması Putin yönetiminin imaj kaybı olarak değerlendirilmektedir. İlerleyen süreçte Rusya bu imajı onarma, Kafkasya'daki varlığını hissettirme, bunu yaparken Ermenistan'ı kontrolden çıkarmama, aynı zamanda Azerbaycan'ı kaybetmeme çabasında bulunacaktır: bu yüzden ateşkes veya barış anlaşması konusunda ısrarcı davranacağı ve bunu sağlayacağı kuvvetle muhtemeldir. Elinde fazla kazanımları bulunan ve sahadaki üstünlüğünü devam ettiren bir Azerbaycan'ın masada şartlarını dikte etme gücü daha fazladır. Yapılması gereken diğer husus da Azerbaycan'ın bu süreçte Türkiye'yi yanına almak ve süreçleri danışarak ilerletmektir.

    Hâlihazırda devam eden Azerbaycan-Ermenistan savaşının hangi yönde gelişeceğini kestirmek pek kolay değildir, fakat mevcut durumun uzun zaman diline yayılmayacağını söyleyebiliriz. Azerbaycan ordusunun sahada kazandığı başarıların kalıcı olması için diplomatik cephede de yoğun çaba sarf edilmelidir. Minsk Grubunun Ermeni yanlı turumu, sorunun çözümüne ilişkin iyimser olmaya esas vermemektedir.
Muhtemelen, savaşın başında seslendirildiği gibi Minsk Grubu, formalite icabı varlığını sürecek ve barış süreciyle ilgili yan formatların geliştirilmesine çalışılacaktır. Türkiye'nin bu süreçte aktif tutum sergilemesi ve bu formatlarda yer alması gerek Azerbaycan'ın çıkarlarının korunması gerekse Türkiye'nin Kafkasya'daki varlığını ilerletmesi açısından son derece önemlidir. 
Bugün Azerbaycan'ın stratejik ve taktik hedefi, her bir halde Türkiye'nin gelişen süreçlere eşbaşkan olarak dahil edilmesini sağlamaktır.

Sonuç ve Değerlendirmeler.5

Azerbaycan-Ermenistan savaşının 26 sene devam eden ateşkes sürecinin en etkili kırılma noktası Tovuz muharebesi olmuştur. 
Bu kırılma noktası 27 Eylül'de yaşanan saldırının ardından gelişen olaylara kuvvetli bir ivme kazandırmıştır. Bu seferki savaş öncekilerden çok daha farklıdır: küresel salgının yaşandığı bir dönemde ülkelerin ciddi ekonomik ve sağlık sorunlarıyla baş başa kalması, Orta Doğu'da ve Akdeniz'de sıcak gelişmelerin yaşanması, yabancı güçlerin Türkiye'yi âdeta sorunlu alanlarla kuşatmak istemesi, Kafkasya'nın, bu kuşatmanın bir parçası haline getirilmeye çalışılması Ermenistan-Azerbaycan savaşına yeni pencereden bakma zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Türkiye, dost ve kardeş Azerbaycan'ın yanında yer alarak, çok daha kuvvetli birliktelik nümayiş ettirirken, sadece Ermenistan'a değil, Türkiye'nin bölge politikalarını engellemeye çalışan devletlere da karşı kararlı bir duruş sergilemektedir.

Her bir halde Ermenistan ve destekçileri yeni şartların dikte ettiği bazı gerçekleri kabul etmek zorunda kalacaklar. Hâlihazırda Azerbaycan ordusunun başarılı taarruzu karşısında Ermenistan tarafı adeta şaşkına dönmüş, önceki dönemlerde kendisine sağlanan desteği alamayınca ciddi bunalıma girmiştir. Rusya'nın, ayrıca KGAÖ'nün savaşa müdahil olması gerektiğine ilişkin Ermeni tarafın nabız yoklaması böyle bir şeyin imkânsız olduğunu gözler önüne sermektedir. Rusya, bu konudaki tavrını açık ve net bir şekilde ortaya koyarak savaşın Ermenistan
topraklarında değil Azerbaycan sınırları içinde devam ettiğini gerekçe göstermekte dir. Konuya ilişkin yaklaşımında, Rus medyasının Ermenistan'a verdiği destek önceki dönemlerde gözlemlediğimizden farklı bir mecrada gelişmektedir: medya Putin'in açıklamalarına paralel şekilde değişik tutum sergilemektedir.
Bundan sonraki süreçte Azerbaycan'ın izlemesi gereken yol hız kesmeden ve Ermenistan ordusuna toparlanma fırsatı vermeden, ülke topraklarını düşmandan temizlemektir.

Savaşın bundan sonraki seyrinin nasıl gelişeceğine bakılmaksızın, hâli hazırda Azerbaycan açısından önemli sonuçlar doğurduğunu görebilmekteyiz.

• Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı yürüttüğü psikolojik harp stratejisi iflasa uğramıştır.
• Rusya'nın Ermenistan'a koşulsuz ve kesintisiz destek vereceğine ilişkin tahmin ve söylemler geçersiz hale gelmiştir.
• Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı herhangi bir savaşta galip gelme şansının olmadığı kesin bir şekilde doğrulanmıştır.
• Azerbaycan devleti ve toplumu "hep baskı altında kalan, yalnızlığa itilmiş devlet ve toplum" imajından kurtulmuştur.
• Halkın moral ve motivasyonu yükselmiş, kendi gücüne olan inancı
   tazelenmiştir.
• Azerbaycan ordusu gerek silah, mühimmat ve teknolojik donanım gerekse savaş kabiliyeti bakımından Kafkasların en güçlü ordusu
   olduğunu yine bu savaşta doğrulamıştır.
• Türkiye ve Azerbaycan arasında gerek toplum gerekse devlet arasındaki bağlar son derece kuvvetli hale gelmiş, bu olaylar "bir
   millet iki devlet" şiarının daha sağlam temeller üzerine oturmasına yol açmıştır.

Kaynakça

Ali Asker. İşgalin Kırılma Noktası veya Yalancı Ateşkesin Sonu: Eylül 2020
Azerbaycan-Ermenistan Savaşını Geniş Tablodan Okumak,
https://www.sde.org.tr/degerlendirme/isgalin-kirilma-noktasi-veyavalanci-
ateskesin-sonu-evlul-2020-azerbavcan-ermenistan-savasini-genistablodan-
okumak-analizi-18517 [Erişim tarihi: 16.10.2020]
Anar İsgsndsrov, "Ermsni-daşnak birlsşmslsrinin türk-müsslman shalisins qarşı
soyqırımları", Azsrbaycan müsllimi, 30 Mart 2012 - N°12.
Azsrbaycan Respublikasının Dağlıq Qarabağ Muxtar Vilaystini lsğv etmsk haqqında
Azsrbaycan Respublikasının qanunu. Azsrbaycan Respublikası Ali
Sovetinin malumatı. 31.12.1991. Bakı, 1991, No: 24 (853).
AKH$ Hara, "O Heo6xognMocra BoeHHoro nyra", Kapa6ax enepa,
ce^o^HH u 3aempa, ^acrb 1, BaKy 2009; Kitabın elektronik
versiyonu: http ://karabakh-doc.azerall. info/ru/articls/artcl 15 -5.php
HnKojıaft EaBpoB, HoBaa yrpo3a pyccKOMy geny B 3aKaBKa3te: npegcToa^aa
pacnpoga®:a MyraHH HHopogyaM, CaHKT-neTep6ypr, 1911, s. 63-64.

DİPNOTLAR;

1 HnKo^an OaBpoB, HoBaa yrpo3a pyccKOMy ge^y B 3aKaBKa3be: npegcToa^aa pacnpoga^a MyraHU HHopog^M, CaHKT-neTepöypr, 1911, s. 63-64.
2 Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi, f.100, liste 2, dosye 791, varak. 791; Anar İsgsndsrov, "Ermsni-daşnak birlsşmslsrinin türk-müsalman 
   shalisins qarşı soyqmmları", Azarbaycan muallimi, 30 Mart 2012 - N°12.
3 Azsrbaycan Respublikasının Dağlıq Qarabağ Muxtar Vilaystini lsğv etmsk haqqında Azsrbaycan Respublikasının qanunu. Azsrbaycan Respublikası Ali Sovetinin mslumatı.
   31.12.1991. Bakı, 1991, No: 24 (853), s.16-17.
4 Sayısal veriler Azerbaycan'ın resmî devlet kurumlarının belgelerinden derlenmiştir
5 Bu bölümdeki tespitler Azerbaycan'ın başlattığı Büyük Taarruz'la ilgili Stratejik Düşünce Enstitüsünde yapılan toplantı ve analiz yazısından iktibas edilmiştir. 
   Bkz: Ali Asker. İşgalin Kırılma Noktası veya Yalancı Ateşkesin Sonu: Eylül 2020 Azerbaycan-Ermenistan Savaşını Geniş Tablodan Okumak, 

https://www.sde.org.tr/degerlendirme/isgalin-kirilma-noktasi-veyayalanci-ateskesin-sonu-eylul-2020-azerbaycan-ermenistan-savasini-genis-tablodan-okumakanalizi- 18517 [Erişim tarihi: 16.10.2020]

***


RUSYANIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ., BÖLÜM 1

 RUSYANIN  KAFKASYA  POLİTİKASINDA  KARABAĞ  FAKTÖRÜ., BÖLÜM 1





Uluslararası, Sovyet Sonrası, Türkiye-Rusya, İlişkileri Sempozyumu, İzmir, Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN,
 Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,Kafkasya,

I. ULUSLARARASI SOVYET SONRASI TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI

15-16 Ekim 2020 
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü İzmir - Türkiye

EDİTÖRLER
Doç. Dr. Vefa KURBAN
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu


Bu kitapta yayımlanmış bildiriler ile ilgili hak ve sorumluluk bildiri sahiplerine aittir.
ONUR KURULU
Prof. Dr. Necdet BUDAK
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Nadim MACİT (Başkan)
Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV (Eş Başkan)
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER (Eş Başkan)
Doç. Dr. Vefa KURBAN (Eş Başkan)
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Nafiz ÜNALMIŞ
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
BİLİM KURULU
Prof. Dr. A. Özlem ÖNDER (Türkiye)
Prof. Dr. Abdullah TEMİZKAN (Türkiye)
Prof. Dr. Aleksandr DRUZHININ (Rusya)
Prof. Dr. Aleksandr KOLESNİKOV (Rusya)
Prof. Dr. Asem NAUŞABAYEVA-HEKİMOĞLU (Kazakistan)
Prof. Dr. Çengiz İSMAİLOV (Azerbaycan)
Prof. Dr. Enver ŞEYHOV (Azerbaycan)
Prof. Dr. Gülzade SHAKULIKOVA (Kazakistan)
Prof. Dr. İrina BUSYGINA (Rusya)
Prof. Dr. İrina TURGEL (Rusya)
Prof. Dr. Leonid VARDOMSKİY (Rusya)
Prof. Dr. Mesut Hakkı ÇASİN (Türkiye)
Prof. Dr. Mirjana GAJIC (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Musa QASIMLI (Azerbaycan)
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER (Türkiye)
Prof. Dr. Nadim MACİT (Türkiye)
Prof. Dr. Obren GNJATO (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Osman KARATAY (Türkiye)
Prof. Dr. Rajko GNJATO (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Sait YILMAZ (Türkiye)
Prof. Dr. Türkan OLCAY (Türkiye)
Prof. Dr. Vladimir GONDA (Slovakya)
Prof. Dr. Vladimir KOLOSOV (Rusya)
Prof. Dr. Vedat ÇALIŞKAN (Türkiye)
Doç. Dr. Altuğ GÜNAL (Türkiye)
Doç. Dr. İbrahim ŞAHİN (Türkiye)
Doç. Dr. Muvaffak DURANLI (Türkiye)
Doç. Dr. Nedim YALANSIZ (Türkiye)
Doç. Dr. Svetlana SHABALINA (Rusya)
Doç. Dr. Vefa KURBAN (Türkiye)
Dr. Öğr. Üyesi Maria STOYANOVA (Türkiye)
Dr. Öğr. Üyesi Marina LOMONOSOVA (Rusya)
Dr. Öğr. Üyesi Hanife KESKİN (Türkiye)
SEKRETARYA
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
İÇİNDEKİLER
Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
Editörden 1-2
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
Açılış Konuşması 3-5
Mv. Ahmet Berat ÇONKAR
Açılış Konuşması
E. Büyükelçi Ender ARAT
Açılış Konuşması 11-14
Prof. Dr. Nadim MACİT
Açılış Konuşması
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
Açılış Konuşması 19-21
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Nafiz ÜNALMIŞ
Post-SovietRussia's Approach to the Problems in Georgia
Prof. Dr. Çingiz İSMAİLOV
TypuuA u PoccuA e reononumunecKou Peöyce KaeKasa 39-48
Doç. Dr. Ali ASKER, Afgan BAKHSHALİYEV
Dr. Namık AHMADOV
Azerbaycan Basınında Türk-Rus İlişkileri
Prof. Dr. Alexander DRUZHININ, Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV, Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
BsauMoâeücmeue Poccuu u Typ^uu e MeHAW^eücn Eepasuu: meHÖe^uu, eo3Mo^Hocmu, öapbepu, npuopumembi
Prof. Dr. Kyamil SALIMOV
KBonpocy o noeumeHuu }.porutA CompyÖHunecmea T'ypu.uu u Poccuu
Dr. Öğr. Üyesi Argun BAŞKAN
Foreign Policy Orientations of the Russian Federation And Implications for Turkey
Dr. Oğuzhan ERGÜN, Doç. Dr. Vefa KURBAN
Türkiye ve Rusya İlişkilerinde Paradoksal Sürtünmeler 111-127
Prof. Dr. Türkan OLCAY
Geçmişten Günümüze Türkiye 'de Rus Dili ve Edebiyatı Öğretimi
Dr. Öğr. Üyesi Maria STOYANOVA
npenoâaeaHue PyccKo/'o MşbiKa e U,eHmpax^onoAHumeAhHo/'o OöpasoeaHuA l'ypnuu 143-147
Doç. Dr. Muvaffak DURANLI
Sovyet Sonrası Başkent Moskova'da Türkçe Öğreten Akademik Kurumlar ve Son Yirmi Yıldaki Çalışmaları
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN

I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu Afişi 
I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu Programı 
RUSYA'NIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ




Ali ASKER*
Afgan BAKHSHALIYEV*
* Doç. Dr. Karabük Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi,
   aliasker2068@gmail.com
** Karabük Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Uluslararası Politik Ekonomi Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi, 
   afgan.bakshaly@gmail.com


Özet

Karabağ'ın Rusya'ya ilhak edilmesinden sonraki süreçte bu bölgenin demografik yapısı tahrip edilmiş, Ermeni nüfusu yoğun bir şekilde bölgeye göç ettirilmiştir. Tarihi belgeler gerek imparatorluk döneminde gerekse Sovyetler döneminde bu
bölgede bulunan Ermeni nüfus Rusya'nın sömürgecilik emellerine alet edilmiştir. Ermenilerin silahlandırılması, Türklerle karşı çatışmalara tahrik edilmesi, bu çatışmalarda Ermenileri savunması, diplomatik ve askeri destek sağlanması
göç ettirilmesini göstermektedir. Sovyetler Birliğinin sonlarına doğru ve Azerbaycan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonraki süreçte de bölgeye yönelik politikalar aynı mantık ve zihniyetle devam ettirilmiştir. 1918-1920 Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti döneminde de bu bölgede yaşayan Ermeni nüfusu, aynı zamanda Ermenistan Cumhuriyeti Bolşevik Rusyası'nın yayılmacılık politikasına hizmet etmiştir. Sovyet döneminde 1990'larda başlayan çatışmalar sürecinde de Rusya'nın bölgeye yönelik politikasında da aynı çizgi devam ettirilmiştir. 

Bu süreçte Rusya Ermenistan'a ciddi silah desteği sağlarken, diplomatik yolla da sorunun nihai çözümü değil, dondurulması yönünde çaba sarf etmiştir. Günümüzde uluslararası ilişkiler ve bölgesel politikalar bağlamında devam eden gelişmeler statükoyu değiştirme fırsatı sunmaktadır. Keza 27 Eylülde başlamış ve hala devam etmekte olan Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Rusya'nın görece tarafsızlığı bu fırsatı daha da kuvvetlendirmektedir. Burada dikkat çekmemiz geren bir önemli konu da Türkiye'nin bölge politikalarında kararlı bir tutum sergilediği, Azerbaycan'a diplomatik anlamda güçlü destek sağladığı, gerekirse bu desteğin askeri boyutunu da devreye sokacağı gerçeğidir. Tüm bunlar çeyrek asırdır devam eden statükonun değişeceği, işgali sona erdirileceği ve sorunun nihai çözümüne doğru önemli mesafe kat edileceği umutlarını doğurmaktadır.

Giriş

Rusya'nın Kafkasya politikasında yer alan önemli meselelerinden biri Dağlık Karabağ sorunudur. Günlük kullanımda ve siyasi literatürde bu şekilde adlandırılsa da aslında bu sorun sadece Karabağ'la ilgili mesele olmayıp, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının işgali ve iki yüz senden fazla bir müddettir devam eden Kafkasya'daki Ermeni yayılmacılığıyla ilgilidir. 19. yüzyıldan beri Rus Devleti'nin jeostratejik çıkarlarıyla doğrudan ilgili bu sorunun mimarı aslında Rusya'dır. Rusya İmparatorluğu Kafkasya'ya doğru genişlerken ileri karakol görevi icra edecek bir Ermeni teşekkülünün oluşumuna çalışmış ve bu planını bölgenin demografik yapısını tahrip ederek ve Türk topraklarını "Ermenileştirerek" gerçekleştirmiştir.

   20. yüzyılın başlarında Ermenistan'a ilhak edilmeye çalışılan Karabağ bölgesi uzun süren çekişmeler sonucunda Azerbaycan'ın sınırları içinde kalmaya devam etmiştir. Hedeflerine ulaşamayan Ermeniler ve Moskova'nın Bolşevik yönetimi, Karabağ'a, Azerbaycan sınırları içinde özerk bir bölge statüsü verdirmeyi başarmışlar dır.

Yaklaşık yetmiş sene devam eden Sovyetler dönemi boyunca bu sorun zaman zaman, açık veya dolaylı yollardan Moskova nezdinde gündeme getirilmeye çalışılmışsa da Ermeniler hedeflerine ulaşamamışlardı.

Sovyetler Birliği yıkılmaya doğru giderken burası etnik-ulusal düzlemdeki uyuşmazlıklar gerekçe gösterilerek Ermenistan'a ilhak edilmeye çalışılmıştır. 

Bu bağlamda yaşanan çekişmeler ilerleyen dönemlerde sıcak çatışmaya dönüşmüş, Ermenistan ordusu, SSCB döneminden kalan birliklerin de desteğini alarak, Dağlık Karabağ ve çevre bölgelerdeki şehir, kasaba ve ilçelerini işgal etmiştir. İşgal edilen bölgelerin toplam yüz ölçümü Karabağ'ın yüz ölçümünden çok daha büyük olup Azerbaycan topraklarının beşte birine tekabül ediyordu.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ sorununun çözüm sürecinde Rusya faktörü her zaman önemli olmuştur. Nitekim Rusya'nın tarafsız kalacağı bir savaşta, gerek asker sayısı, mühimmat ve teknolojik açısından gerekse stratejik ve teknik manevra kabiliyeti yönüyle Ermenistan ordusundan kıyaslanmayacak derecede üstün olan Azerbaycan ordusunun galip geleceği kaçınılmazdır. 

Maalesef bugüne kadar böyle bir savaşa müsaade edilmediği, Rusya tarafından Ermenistan'a kesintisiz destek sağlandığı için Azerbaycan ordusu savaşarak topraklarını geri almak imkânından yoksun bırakılmıştır.

Hâli hazırda devam eden savaşta Rusya tarafsız kalmaya devam ederse Azerbaycan ordusu Karabağ'ı ve çevresini Ermeni işgal güçlerinden tamamen   temizleyecektir. Fakat Azerbaycan kamuoyu, bu tarafsızlığın sonuna kadar devam edip edemeyeceği, Rusya'nın uygun bir fırsat yakalayarak devreye girip giremeyeceği konusundaki endişelerinde haklıdır. Her bir halde savaşın bu şekilde, yani Azerbaycan'ın üstünlüğü ile devam etmesi muhtemel bir müzakere masasında Bakü'nün elini güçlendirecektir.

1. Rusya'nın Ermenistan'ı Himaye Politikasının Ana Hatları

Kafkasya genel olarak güney ve kuzey diye iki bölgeye ayrılmaktadır. Bu ayrım Çarlık Rusyası ve Sovyet döneminde sadece coğrafi olarak değil aynı zamanda jeostratejik anlamda kullanılmıştır.
Transkafkasya olarak da bilinen Güney Kafkasya'da günümüzde üç bağımsız cumhuriyet - Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan yer almaktadır. Kafkasya'yı güney ve kuzey olarak ayrıştırma Rusya açısından büyük önem arz etmektedir. Keza Güney Kafkasya bağımsız cumhuriyetlerden oluşurken Kuzey Kafkasya bölgesi Rusya'nın bir parçası, aynı zamanda idari birimidir.

Rusya'da Çarlık idaresi yıkıldıktan sonra Güney Kafkasya'daki Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler uluslaşma sürecinde belli başlı ilerleme kaydederek bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Bolşevik Rusya'nın askeri müdahalesi neticesinde kısa süre devam eden bu bağımsızlıkların ardından her üç cumhuriyet Moskova'nın egemenliği altına girmiştir. Şunu da belirtelim ki bu süreci en fazla kayıplarla yaşayan ulus yine de Azerbaycan Türkleridir: bu süreçte önemli yüzölçümüne sahip Zengezur bölgesi Ermenistan'a terk edilmiş, Nahçıvan bölgesi Azerbaycan anakarasından koparılmış, bir bütün olarak bilinen ve nüfusunun mutlak çoğunluğu Türklerden oluşan Karabağ'da, Ermenilerin yoğun yaşadıkları dağlık bölgesinde yapay bir özerklik kurulmuştur. Bu özerklik ilerde meydana gelecek çatışmalara zemin hazırlamıştır.

   Güney Kafkasya'daki Ermeni nüfusu Rusya'nın bölgeyi işgal etmesinin ardından geliştirdiği demografik politikalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Nikolay Şavrov'un yazdığına göre, sadece 1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya'ya İran'dan 40.000 ve Osmanlı'dan 84.000 Ermeni göç ettirilmiştir. Kalabalık kafileler şeklinde bölgeye göç ettirilen Ermeniler Karabağ, Revan, Borçalı ve Ahıska bölgelerindeki
verimli topraklara yerleştirilmişlerdir. 1900'lü yılların başında Güney Kafkasya'daki 1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000'i bu bölgenin yerlisiydi, geri kalan 1 milyon Ermeni ise Rus yönetimi tarafından göç ettirilmiştir.1 

 Ermenilerin iskân ettikleri bölgelerin yerli halkı ise Azerbaycan'ın diğer bölgelerine ve Osmanlı'ya göç etmek zorunda kalmıştır.

   Bu bölgelere yerleştirilen Ermeni nüfus demografik yapıyı esaslı şekilde tahrip etmiş, dönemlerde Müslümanlara/Türklere karşı uygulanacak  baskı, sindirme ve şiddetin bir aracı haline gelmiştir. İşte 1905-1906, 1918 ve 1980'lerin sonu ve 1900'ların başında Azerbaycan Türklerine karşı uygulanan eylemlerinin zemini demografik yapının değişmesiyle atılmıştır. 

Bu eylemler, kırımların her aşamasında Müslümanlara/Türklere karşı vahşet, korkutma ve insanlık dışı işkence yöntemleri uygulanarak yapılmıştır. Dönemin yazılı kaynakları, basın ve arşiv belgelerinde bu konuda yeteri kadar bilgi yer almaktadır. Tarihî belgeler, toplu kıyımlara her kesimden Ermenilerin iştirakini ortaya koymaktadır. Mart 1918 olaylarının araştırılması amacıyla Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde oluşturulmuş Olağanüstü Komisyon raporlarına göre Müslümanlara karşı uygulanan kırımlara Ermenilerin her kesiminden insanlar katılmıştı: petrolcü işadamları, mühendisler, hekimler, kısacası Ermeni ahalinin tüm zümreleri bu 'yurttaşlık görevini' ifa etmekteydi.2

Bolşeviklerle birlikte hareket eden Taşnak örgütlerinin planı Türkleri tamamen tasfiye etmekti. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin kurulması bu planının uygulanmasını engelledi.

***

17 Eylül 2018 Pazartesi

TÜRKİYE VARLIK FONU KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN..


TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİMİ ANONİM ŞİRKETİNİN KURULMASI İLE  BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN..

chrome-extension://oemmndcbldboiebfnladdacbdfmadadm/http://turkiyevarlikfonu.com.tr/Upload/Kanun.pdf


Türkiye Varlık Fonu’nun İlkeleri

Türkiye Varlık Fonu, operasyonlarını uluslararası en iyi uygulama örneklerine uygun bir şekilde yapılandıracaktır.

DEĞERLERİMİZ

AÇIKLAMA

PROFESYONEL YÖNETİM

Türkiye Varlık Fonu, gerek kendi operasyonlarında, gerekse portföyündeki şirketlerin yönetiminde dünyaca kabul görmüş profesyonel yönetim ilkelerini baz alacaktır.

ŞEFFAFLIK

Fon operasyonlarının raporlanması ve portföy şirketleriyle olan etkileşim süreçleri tam bir şeffaflık içerisinde, belirlenen yönetişim ilkeleri çerçevesinde yapılacaktır.

PERFORMANS ODAKLILIK

Türkiye Varlık Fonu, her türlü yatırım aktivitesini ve portföyündeki şirketlerin yönetiminde risk-getiri beklentisinin karşılanmasını öncelikli hedef olarak alacaktır.

SÜRDÜREBİLİRLİK

Türkiye Varlık Fonu, varlıkları ile ilgili uygulamalarını, yeni yatırım tercihlerini ve diğer aktivitelerini kuruluş kanununda belirtildiği üzere dış etkilerden bağımsız bir şekilde, uzun vadede sürdürülebilir şekilde yönetecektir.

RİSK YÖNETİMİ VE HESAP VEREBİLİRLİK

Türkiye Varlık Fonu, operasyonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilecek riskleri belirleyip düzenli olarak raporlayacaktır. Uygulamalarına ilişkin sorumluluklarını kuruluş kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde yerine getirecektir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/1/ilkelerimiz


PORTFÖY;

Turkish Airlines
Türk Hava Yolları A.O.’nın %49,12 oranındaki hissesi  

İLGİLİ KARAR;

     Türk Hava Yolları A.O.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/2 sayılı kararı ile Bakanlar Kurulu’nun 22.8.1990 tarihli ve 90/822 sayılı kararı ile özeleştirme 
kapsamına alınan ve 4046 sayılı Kanunun Geçici 11’inci maddesi uyarınca özelleştirme programına alınmış sayılan Türk Hava Yolları A.O.’nın %49,12 
oranındaki hissesinin özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda 
Değişiklik Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/53/turk-hava-yollari-a-o

**


Türk Telekom
Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesi

İLGİLİ KARAR;

Türk Telekomünikasyon A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesinin 
Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/54/turk-telekomunikasyon-a-s

**


Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası A.Ş.’nin Sermayesinde bulunan Hazineye ait Hisselerin tamamı

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası A.Ş.’nin sermayesinde bulunan Hazineye ait 
hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/55/turkiye-cumhuriyet-ziraat-bankasi-a-s

**


Türkiye Halkbankası A.Ş.'nin %51,11 oranındaki hissesi

İLGİLİ KARAR

Halk Bank,
Türkiye Halkbankası A.Ş.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 05.02.2007 tarih ve 2007/8 sayılı kararı ile 
Hazineye ait hisseleri özelleştirme kapsam ye programına alınan Türkiye Halkbankası A.Ş.'nin %51,11 oranındaki hissesinin, özelleştirme kapsam ve 
programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 
6741 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/56/turkiye-halkbankasi-a-s


**


Türkiye Petrolleri

Türkiye Petrolleri A.O.’nın (TPAO) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Petrolleri A.O.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Petrolleri A.O.’nın (TPAO) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin 
tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/57/turkiye-petrolleri-a-o

**


Botaş
Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.’nin (BOTAŞ) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamını


İLGİLİ KARAR

Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.’nin (BOTAŞ) sermayesinde bulunan Hazineye ait 
hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/59/boru-hatlari-ile-petrol-tasima-a-s

**


Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.’nin (PTT) Sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı

PTT

İLGİLİ KARAR;

Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.’nin (PTT) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin 
tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

**

Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'nin (TÜRKSAT) Sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı



İLGİLİ KARAR;

Türksat
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin (TÜRKSAT) sermayesinde bulunan 
Hazineye ait hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin (TÜRKSAT) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna 
aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/63/turksat-uydu-haberlesme-kablo-tv-ve-isletme-a-s

**
Borsa İstanbul
Borsa İstanbul A.Ş.’nin sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı

İLGİLİ KARAR;

Borsa İstanbul A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Borsa İstanbul A.Ş.’nin sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamının 
Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/64/borsa-istanbul-a-s

**

Milli Piyango,

Nakit oynatılan Piyango, Hemen-Kazan, Sayısal Loto, Şans Topu, On Numara ve Süper Loto oyunları ile ilgili daha değişik yeni oyunların yapılmasına izin 
verilebilecek oyunlarına ilişkin lisans 49 yıl süreyle

İLGİLİ KARAR;

Şans Oyunları
6 Ocak 2017 tarihli, 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Karşılığı nakit olmak u¨zere oynatılan Piyango, Hemen-Kazan, Sayısal Loto, Şans Topu, 
On Numara ve Su¨per Loto oyunları ile ilgili mevzuat çerçevesinde izin verilebilecek olan benzer şans oyunlarına ilişkin lisans, bu maddenin yu¨ru¨rlu¨ğe 
girdiği tarihten itibaren 49 yıl su¨reyle 19/8/2016 tarihli ve 6741 sayılı Tu¨rkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda 
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hu¨ku¨mleri uyarınca kurulan Tu¨rkiye Varlık Fonuna verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/69/sans-oyunlari

**


TCDD İzmir Limanı devri işlemleri tamamlanıncaya kadar TCDD'nin yönetiminde kalmasına ve TCDD tarafından işletilmeye devam edilmesine karar verilmiştir.

İLGİLİ KARAR;

TCDD
TCDD İzmir Limanı
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/5 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 30.12.2004 tarih ve 2004/ 128 sayılı kararı ile 
özelleştirme kapsam ve programına alınan TCDD İzmir Limanı’nın, özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı 
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca 
Türkiye Varlık Fonu'na devrine,

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/68/tcdd-izmir-limani

**



Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.'nin sermayesinde bulunan %49 oranındaki hisse

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/3 sayılı kararı ile Bakanlar Kurulu’nun 10.08.1993 tarih ve 93/4693 sayılı kararı ile özeleştirme 
kapsamına alınan ve 4046 sayılı Kanunun Geçici 11’inci maddesi uyarınca özelleştirme programına alınmış sayılan 
Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketinin sermayesinde bulunan %49 oranındaki hissenin özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak 
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı Kanunun 4’üncü 
maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/67/turkiye-denizcilik-isletmeleri-a-s

**


Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü


İLGİLİ KARAR;

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına 
karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/66/eti-maden-isletmeleri-genel-mudurlugu

**
Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.



İLGİLİ KARAR;

Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş’nin %10 oranındaki hissesi.,
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/4 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2003/40 sayılı kararı ile 
hisseleri özelleştirme kapsam ve programına alınan Kayseri Şeker Fabrikası Anonim Şirketi’nin %10 oranındaki hissesinin özelleştirme kapsam ve 
programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlard Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı 
Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/65/kayseri-seker-fabrikasi-a-s

**

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (Çaykur)

İLGİLİ KARAR;

Çaykur

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (Çaykur) 
Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/62/cay-isletmeleri-genel-mudurlugu

**

Türkiye Jokey Kulübü

Türkiye Jokey Kulübü'nün yurt içinde at yarışları düzenleme, yurt içi ve dışında düzenlenen at yarışları üzerine yurt içi ve dışından müşterek bahis 
kabul etme hak ve yetkilerine ilişkin lisanslar, topluca 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren 49 yıl süreyle

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Jokey Kulübü
At Yarışları
6 Ocak 2017 tarihli, 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yurt içinde at yarışları du¨zenleme, yurt içinde ve yurt dışında du¨zenlenen at yarışları 
üzerine yurt içinden ve yurt dışından mu¨şterek bahis kabul etme hak ve yetkilerine ilişkin lisanslar Tu¨rkiye Varlık Fonuna devredilmiştir. 
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına at yarışları du¨zenleme amacına yönelik olarak tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılan taşınmazlar ile 
üzerlerindeki yapı ve tesisler Tu¨rkiye Varlık Fonunun kullanımına verilmiştir.”

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/60/at-yarislari


**

Taşınmazlar.

Mülkiyeti Hazineye ait Antalya, Aydın, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla'da bulunan bazı taşınmazları

İLGİLİ KARAR;
Taşınmazlar
Mülkiyeti Hazineye ait Antalya, Aydın, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla'da bulunan bazı taşınmazların tahsislerinin kaldırılarak 
Türkiye Varlık Fonuna devredilmesi kararlaştırıldı.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/58/tasinmazlar

**

KAYNAKLAR;

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/49/mevzuat

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/1/ilkelerimiz

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/Portfoy/5


*************


TÜRKİYE VARLIK  FONU KHK İLEDE YÖNETİLEBİLECEK


Gürses: Meşruiyet ve Şeffaflık sorunu var

Varlık Fonu yasasının Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmesine de dikkat çeken Gürses, "Yani Meclis'te değil hükümetin darbe girişimi karşısında ilan ettiğini söylediği olağanüstü hal kapsamında değiştirildi. Oysa darbe girişimiyle ilgili bir şey değildi bu. Bu yüzden meşruiyet açısından sorunlu bir adım".

Şirketlerin devir işlemleriyle ilgili ilerde çok sayıda dava açılabileceğini belirten Gürses'e göre fon "oldukça karmaşık ama hukuki olarak altı boş":

"Bu mekanizma borçlanma piyasasına gittiği zaman potansiyel borç vericiler, yatırımcılar aynı soruları sormayacak mı? Muhtemelen bu soruları onlar da soracak. Bu yüzden en başından bunun kredibilitesinde sorunlar olduğunu düşünüyorum."

Zamanlamada Referandum etkisi

Uğur Gürses, devir işlemlerinin zamanlamasının "Referandum öncesi ekonomiye canlılık getirme ve moral sağlama" amacı taşıdığını düşünüyor:

"Referanduma daha iyi ekonomik koşullarda gitme çabası olarak görüyorum ben bunu ama işe yarayacak mı? Çok da yarayacağını düşünmüyorum açıkçası."

Varlık Fonu Kanunu'na göre Fon, "üç yıllık strateji yatırım planına göre yönetilir". Henüz böyle bir belgenin açıklanmadığını vurgulayan Gürses, "Normal koşullarda böyle devasa bir kamu operasyonunda yurttaşların önemli ölçüde çıkarlarını ilgilendiren böyle bir konuda atılacak adımlarım şeffaf ve hesap verebilir bir platformda atılması gerekir ama bunların hiçbirini göremiyoruz" diyor:

"Atanan kişilerin seçiminde bile çeşitli prosedürler olmalı hem özgeçmişleri, hem uzmanlıkları açısından belirli kriterler olmalı diye düşünüyorum ama burada onun da olmadığını görüyoruz."

Gürses'e göre Fon'un denetlenmesi de sorunlu bir konu. Fon'a devredilen şirketlerin Sayıştay denetimine tabii olmayacağını, Sermaye Piyasası Kurulu veya Rekabet Kurulu gibi çeşitli kamu otoritelerinin denetiminin dışında olacağını söylüyor Gürses.

Fon'a devredilen şirketlerin muafiyetleri konusunun da ucunun açık olduğunu aktaran Gürses, buradaki bankalardan alınan vergilerin bütçe için önemli bir kaynak olduğunu, vergi muafiyeti getirilmesi durumunda bütçenin zorlanacağını belirtiyor:

"Böyle başlanmış olması bile bu varlık fonunun ne kadar çalakalem hazırlandığını ve tasarlandığını gösteriyor".

Norveç gibi Petrol üreticisi ülkelerde büyük yatırım fonları bulunuyor.
'Dünya gelecek nesillere aktarıyor, Türkiye borçlandırıyor'
Bu şirketlerde çalışan işçilerin durumunu sorduğumuzda ise "Şirketler anonim şirketi olarak kurulmuş normal şirketlerdi. Ama bu şirketi alıp da varlık yönetim fonunun kurduğu bir şirkete devrederseniz onların statüleri de değişmiş oluyor diye tahmin ediyorum. Çok karmaşık bir fotoğraf var ve orada çalışanların durumu da bunun içinde" diye yanıt veriyor.


Dünyadaki yatırım fonlarının bir borçlanma mekanizması kurmak değil mevcut zenginliği ve kaynakları gelecek nesillere aktarmak olduğuna dikkat çeken Gürses "Türkiye'de yapılan ise bugünkü harcamayı finanse etmek için gelecek nesilleri bugünden borçlandırmak" diyor.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) ekonomi araştırmacısı Nurullah Gür ise bu eleştirilere katılmıyor.

Gür: Paralar havuza toplanıp yatırım yapılacak

"Bu şirketler zaten Hazine'nin payı olan şirketler. Dolayısıyla bunun varlık fonuna devredilmesi çok sürpriz değil" diyen Gür, bu şirketlerin çoğunun ciddi nakit akışına sahip olmasına rağmen nakitlerin tamamını yatırım olarak kullanmadığını, bu hamleyle "Bu paraların bir havuza toplanıp buradan gelecek vaat eden alanlara yatırılması daha makul görülüyor" ifadelerini kullanıyor.

Gür, hükümetin bu şirketleri Varlık Fonu'na aktarmaya ihtiyaç durmasının nedeni olarak "Türkiye'nin ciddi büyük projelere finansman bulması ihtiyacını" gösteriyor:

"Şöyle bir realite var sonuçta: İçinde bulunduğumuz küresel kriz devam ediyor, etkileri hâlâ görülüyor. Bu tip dalgalı bir finans yapısının olduğu zamanlarda büyük projelere bankalar aracılığıyla fon bulmak kolay değil.

"Birçok ülke bu yolu seçerek kendi gelecek vadeden yatırımlarına kendileri fon sağlıyor, döviz kurundaki dalgalanma veya makroekonomik istikrarsızlığa karşı bir yastık sağlıyor.

"Bu bir finansal kaynakları çeşitlendirme aracıdır, büyük yatırımlar sadece buradan fonlanacak diye bir durum söz konusu değil."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, muhalefetin Varlık Fonu'nu "Duyun-u Umumi"ye ye benzetmesinin yanlış olduğunu, Fon'un milli olduğunu söyledi.
'Kısa vadede başka şirket yok'

Gür, Fon'a devredilen şirketlerin 20 milyar dolarlık değerinin bahsedilen hedefler için yeterli olmadığını ve ilerde Fon'un kaynaklarının çeşitlendirileceğini söylerken, kısa vadede başka bir kamu şirketinin devredilmesini ise olası görmüyor:

"İlerde sermaye piyasası aracılığıyla fon bulabilir veya sukuk (İslami prensiplere uygun faizsiz tahvil) ihraç edebilir".

Dünyada bu alanda değişik örneklerin olduğunu, yalnızca petrol ve doğalgaz şirketlerinin kaynaklarının aktarılmadığını anlatan Nurullah Gür, bazı ülkelerde bütçeden kaynak aktarıldığını, Güney Kore'de ise merkez bankasının kaynaklarının kullanıldığını söylüyor.

'Kurumsal Kimlik Zamanla oturacak'

Gür, Varlık Fonu yasasında yer alan "üç yıllık strateji yatırım planına göre yönetilir" ifadesini sorduğumuzda ise Varlık Fonu'nun çok yeni bir kurum olduğunu hatırlatıyor:

"Bu stratejik planın ortaya çıkması ve kurumun gerçek bir kurumsal kimliğe kavuşması zaman alacaktır.

"Çok büyük ihtimalle yönetim kuruluyla beraber ve kurumsal yapının oluşmasıyla birlikte bu bahsettiğiniz dokümanlara da ulaşabileceğiz."

Nurullah Gür, bu belge oluşturulmadan, kurumsal süreçte belli bir aşamaya gelmeden Fon'un önemli adımlar atmayacağını düşünüyor.

Türkiye'nin borçlarını ödemede dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğunu ve bu yüzden borçların ödenememesi nedeniyle şirketlerin yabancı finansörlere verilmesi gibi bir ihtimalin olmadığını söyleyen Gür, "Bunların profesyonel yönetimi devam edecek ve ben bu alanlarda ciddi bir kırılma veya değişiklik yaşanacağını zannetmiyorum" diyor.

Türkiye'nin Nisan Ayında Referanduma gitmesi bekleniyor

Gür: Zamanlamanın Referandumla alakası yok

Gür'e göre devir işlemlerinin zamanlamasının da referandumla bir alakası yok:

" Bu Varlık Fonu'nun kurumsallaşması belli bir zaman alacak, tam olarak kurumsallaşmadan ciddi bir yatırım yapacağını ve referandum öncesinde ekonomiye katkı sunacağını beklemek doğru olmaz.

" Bu kurumun gerçek anlamda ekonomiye bir katkı sağlaması için 2-3 yıl geçmesi gerektiğini düşünüyorum."

Peki kurumsal kimliği oturmamış bir yapıya bu kadar büyük kamu şirketlerinin devredilmesi doğru mu?

' Kafalardaki soruları gidermek için yol almak önemliydi'

Gür, bu sorumuza "Şu anda şirketlerin yönetiminde bir devir söz konusu değil, şirketler kendi profesyonel yönetimlerine devam edecekler. Şu anda sadece neyin ne olduğu ortaya çıktı. Bu varlık fonunun kaynakları nereden sağlanacak diye bir soru işareti vardı, dolayısıyla o kafadaki soruları belli bir ölçüde gidermek için bir yol almak önemliydi" yanıtını veriyor.

Şirketlerin yanı sıra Hazine arazilerinin neden Fon'a devredildiği konusunda bir fikri olmadığını söyleyen Gür, Fon'un denetlenmesi konusunda şunları söylüyor:

" Nasıl ki büyük şirketler dış denetime tabii tutuluyorlarsa bu varlık fonu da bir dış denetime tabii tutulacak. Dolayısıyla şeffaflıktan veya denetimden ödün verme gibi bir durumun söz konusu olacağını ben düşünmüyorum. Çünkü bu varlık fonunun doğasına aykırı bir durum.

" Varlık fonlarının şeffaf ve denetime açık olması gerekir ki etkin bir şekilde çalışsın. Dolayısıyla dış denetimin sağlanması bu açıdan kritik. Bunun sağlanacağını hem biz resmi gazetedeki metinden hem de başbakanın yapmış olduğu açıklamadan gördük. Şeffaflık ve denetimden uzak bir yapının kurulması mümkün değil."

" Bugün Holdingleri nasıl özel ve uluslararası denetim kurumları tarafından denetleniyorsa bu şirketler de uluslararası kredibilitesi yüksek ve bilinen şirketler tarafından denetlenecek. Zamanla varlık fonu tahvil ihracında bulunacak ve kredi notu alacak bunu yapabilmek için."


https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38878761



***