İSTANBUL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İSTANBUL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2018 Pazartesi

Hükümet İstanbul'daki 3. Havalimanı gibi Büyük projeler için Finansmana ihtiyaç duyuyor.?


Hükümet İstanbul'daki 3. Havalimanı gibi Büyük projeler için Finansmana ihtiyaç duyuyor.?


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katılımı ile düzenlenen törende, 90 milyon yolcu kapasiteli ve üç adet kuzeygüney  pistini kapsayan birinci etap yatırımları için 6 Banka Kredi verdi. Bunlar; Ziraat Bankası, Halkbank, VakıfBank, DenizBank, Garanti Bankası ve Finansbank. 

19 Eki 2015

3. Havalimanı için 6 bankadan toplam 4,5 milyar euro kredi | NTV

ntv.com.tr, ntvpara.com 
19.10.2015 


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katılımı ile düzenlenen törende, 90 milyon yolcu kapasiteli ve üç adet kuzey güney  pistini kapsayan birinci etap yatırımları için 6 banka kredi verdi.

Bunlar; Ziraat Bankası, Halkbank, VakıfBank, DenizBank, Garanti Bankası ve Finansbank.

6 Banka yeni havalimanının projesini gerçekleştirecek İGA (Cengiz-MAPA-Limak-Kolin-Kalyon Ortak Girişim Grubu’nun konsorsiyumu) ile 16 yıl vadeli 
finansman kredisi imzalandı. Kredinin ilk 4 yılı ana para ödemesiz olacak.

Konu ile ilgili basın bülteninde, ilk aşamada 6 milyar euroluk yatırımın hedeflendiği havalimanında yatırımların 4.5 milyar euroluk (Bugünkü kurla yaklaşık  14 milyar 715 milyon lira) kısmının krediyle, yatırım tutarının yüzde 25'inin öz kaynaklardan karşılanacağı belirtildi.

Havalimanının birinci Etabın 2018 yılı içerisinde tamamlanması öngörülüyor.

İGA'nın havalimanı projeleri arasında şunlar bulunuyor:

• İstanbul Sabiha Gökçen (Türkiye-İşletme)
• Priştina (Kosova-İşletme) 
• Kahire Terminal 2 (Mısır)
• Bakü Heydar Aliyev (Azerbaycan)
• Hawler – Erbil (Kuzey Irak)
• Duhok (Kuzey Irak) 
• Ordu-Giresun (Türkiye)


https://www.ntv.com.tr/ekonomi/3-havalimani-icin-6-bankadan-toplam-4-5-milyar-euro-kredi,BJUllm3QcECoZUHmv-inNg

https://www.ntv.com.tr/.../3-havalimani-icin-6-bankadan-toplam-4-5-milyar-euro-kredi,


Erdoğan, 3. Havalimanının finansman töreninde konuştu


19.10.2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'a 3. havalimanı projesinin finansmanı için düzenlenen imza töreninde konuştu. "Yeni bir dönemin kapıları aralanıyor" diyen Erdoğan, eleştirilerin aksine projenin çevre dostu olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul'a 3. havalimanı projesinin finansmanı için düzenlenen imza törenine katıldılar. 

Önce Davutoğlu'nun bir konuşma yaptığı törende, daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan kürsüye çıktı.

Erdoğan şunları söyledi: 

"İstanbul'a dünyanın en büyük kapasiteli havalimanını kazandıracak projenin en kritik adımını atıyoruz. Projenin, 4.6 milyar euroluk kredi finansmanın imza törenini gerçekleştiriyoruz. Finansman desteği için elini taşın altına koyan kamu ve özel bankalara şükranlarımı sunuyorum.

Yeni bir dönemin kapıları aralanıyor. Bu proje tamamlandığında Türkiye, bilhassa İstanbul, dünya hava trafiğinde küresel bir merkeze dönüşecek. 

Havalimanının yapıldığı alan, birilerinin ifade ettiği gibi tesadüfen seçilmedi... Projeyi hazmedemeyen belli kesimlerin ifadelerinin aksine, bu havalimanı çevre hassasiyeti açısından dünyaya örnek olacak. Bu havalimanı, kendi enerjisini üreten ve doğa dostu olacak şekilde tasarlanmıştır... 

İlk etap hizmete girince, hiçbir yerde olmayan şekilde aynı anda iki uçak buraya iniş yapacak. Ayrıca, büyük gövdeli uçaklar da buraya inişlerini gerçekleştirebilecekler...

Ulaştığımız her hedef, bizim için yeni bir başlangıçtır. Artan özgüven de birilerini rahatsız ediyor, bunu da görüyoruz. Bunun farklı araç ve yöntemlerle dışa vurulduğunun da farkındayız. Asıl niyet, sıkıntı ve mesajları gayet iyi biliyoruz. Türkiye'nin 90 yıllık tarihi, bir yönüyle de, bu mücadelelerin tarihidir. Türkiye'nin önü diğer devletlerden daha ziyade, çalışmadan, üretmeden kazanmaya alışmış grup tarafından kesilmiştir...

2013 yılında 3-5 ağaç bahanesiyle başlatılan Gezi olaylarının asıl hedefi bu havalimanıdır. 17-25 Aralık darbe girişiminin hedefi, şahsım ve dönemin hükümetinin yanında bu projede elini taşın altına koyan firmalardır... Marmaray da bunlardan dolayı 4 yıl gecikmeyle açıldı.

       Başbakan Davutoğlu: " Bu eser tamamlandığında, 200 Milyon yolcu kapasitesine ulaşılması öngörülüyor. 
İnşallah, havalimanının ilk etabı 2018'in ilk çeyreğinde hizmete girecek..." 

Geçen hafta Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız milli araba projemizin ilk prototiplerini kamuoyuyla paylaştı. Bunun üzerine birileri hemen gazetelerinde 'Milli değil, devşirme', 'Yerli değil, çakma' diye manşet atarak projeyi ilk aşamasında sabote etmeye, itibarsızlaştırmaya çalıştı.

Oysa bu çalışma dünyada nasıl yapılıyorsa ülkemizde de o şekilde yapılıyor. Aynı şekilde havalimanı için de bir başka ülke yapınca tarihi yatırım diye alkışlayanlar konu Türkiye olunca hemen çevre ve doğa hassasiyetlerini hatırlıyor...

Türkiye, 2023 Hedeflerine uygun olarak yapması gerekenleri kararlılıkla hayata geçirecek."


https://www.ntv.com.tr/turkiye/erdogan-3-havalimaninin-finansman-toreninde-konustu,InuHlwsy80mbzGvdhSYzHQ


***

TÜRKİYE VARLIK FONU KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN..


TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİMİ ANONİM ŞİRKETİNİN KURULMASI İLE  BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN..

chrome-extension://oemmndcbldboiebfnladdacbdfmadadm/http://turkiyevarlikfonu.com.tr/Upload/Kanun.pdf


Türkiye Varlık Fonu’nun İlkeleri

Türkiye Varlık Fonu, operasyonlarını uluslararası en iyi uygulama örneklerine uygun bir şekilde yapılandıracaktır.

DEĞERLERİMİZ

AÇIKLAMA

PROFESYONEL YÖNETİM

Türkiye Varlık Fonu, gerek kendi operasyonlarında, gerekse portföyündeki şirketlerin yönetiminde dünyaca kabul görmüş profesyonel yönetim ilkelerini baz alacaktır.

ŞEFFAFLIK

Fon operasyonlarının raporlanması ve portföy şirketleriyle olan etkileşim süreçleri tam bir şeffaflık içerisinde, belirlenen yönetişim ilkeleri çerçevesinde yapılacaktır.

PERFORMANS ODAKLILIK

Türkiye Varlık Fonu, her türlü yatırım aktivitesini ve portföyündeki şirketlerin yönetiminde risk-getiri beklentisinin karşılanmasını öncelikli hedef olarak alacaktır.

SÜRDÜREBİLİRLİK

Türkiye Varlık Fonu, varlıkları ile ilgili uygulamalarını, yeni yatırım tercihlerini ve diğer aktivitelerini kuruluş kanununda belirtildiği üzere dış etkilerden bağımsız bir şekilde, uzun vadede sürdürülebilir şekilde yönetecektir.

RİSK YÖNETİMİ VE HESAP VEREBİLİRLİK

Türkiye Varlık Fonu, operasyonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilecek riskleri belirleyip düzenli olarak raporlayacaktır. Uygulamalarına ilişkin sorumluluklarını kuruluş kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde yerine getirecektir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/1/ilkelerimiz


PORTFÖY;

Turkish Airlines
Türk Hava Yolları A.O.’nın %49,12 oranındaki hissesi  

İLGİLİ KARAR;

     Türk Hava Yolları A.O.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/2 sayılı kararı ile Bakanlar Kurulu’nun 22.8.1990 tarihli ve 90/822 sayılı kararı ile özeleştirme 
kapsamına alınan ve 4046 sayılı Kanunun Geçici 11’inci maddesi uyarınca özelleştirme programına alınmış sayılan Türk Hava Yolları A.O.’nın %49,12 
oranındaki hissesinin özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda 
Değişiklik Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/53/turk-hava-yollari-a-o

**


Türk Telekom
Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesi

İLGİLİ KARAR;

Türk Telekomünikasyon A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Telekomünikasyon A.Ş.'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesinin 
Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/54/turk-telekomunikasyon-a-s

**


Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası A.Ş.’nin Sermayesinde bulunan Hazineye ait Hisselerin tamamı

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası A.Ş.’nin sermayesinde bulunan Hazineye ait 
hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/55/turkiye-cumhuriyet-ziraat-bankasi-a-s

**


Türkiye Halkbankası A.Ş.'nin %51,11 oranındaki hissesi

İLGİLİ KARAR

Halk Bank,
Türkiye Halkbankası A.Ş.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 05.02.2007 tarih ve 2007/8 sayılı kararı ile 
Hazineye ait hisseleri özelleştirme kapsam ye programına alınan Türkiye Halkbankası A.Ş.'nin %51,11 oranındaki hissesinin, özelleştirme kapsam ve 
programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 
6741 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/56/turkiye-halkbankasi-a-s


**


Türkiye Petrolleri

Türkiye Petrolleri A.O.’nın (TPAO) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Petrolleri A.O.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Petrolleri A.O.’nın (TPAO) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin 
tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/57/turkiye-petrolleri-a-o

**


Botaş
Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.’nin (BOTAŞ) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamını


İLGİLİ KARAR

Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.’nin (BOTAŞ) sermayesinde bulunan Hazineye ait 
hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/59/boru-hatlari-ile-petrol-tasima-a-s

**


Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.’nin (PTT) Sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı

PTT

İLGİLİ KARAR;

Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş.’nin (PTT) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin 
tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

**

Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.'nin (TÜRKSAT) Sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı



İLGİLİ KARAR;

Türksat
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin (TÜRKSAT) sermayesinde bulunan 
Hazineye ait hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin (TÜRKSAT) sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamının Türkiye Varlık Fonuna 
aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/63/turksat-uydu-haberlesme-kablo-tv-ve-isletme-a-s

**
Borsa İstanbul
Borsa İstanbul A.Ş.’nin sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı

İLGİLİ KARAR;

Borsa İstanbul A.Ş.
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Borsa İstanbul A.Ş.’nin sermayesinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamının 
Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/64/borsa-istanbul-a-s

**

Milli Piyango,

Nakit oynatılan Piyango, Hemen-Kazan, Sayısal Loto, Şans Topu, On Numara ve Süper Loto oyunları ile ilgili daha değişik yeni oyunların yapılmasına izin 
verilebilecek oyunlarına ilişkin lisans 49 yıl süreyle

İLGİLİ KARAR;

Şans Oyunları
6 Ocak 2017 tarihli, 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Karşılığı nakit olmak u¨zere oynatılan Piyango, Hemen-Kazan, Sayısal Loto, Şans Topu, 
On Numara ve Su¨per Loto oyunları ile ilgili mevzuat çerçevesinde izin verilebilecek olan benzer şans oyunlarına ilişkin lisans, bu maddenin yu¨ru¨rlu¨ğe 
girdiği tarihten itibaren 49 yıl su¨reyle 19/8/2016 tarihli ve 6741 sayılı Tu¨rkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda 
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hu¨ku¨mleri uyarınca kurulan Tu¨rkiye Varlık Fonuna verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/69/sans-oyunlari

**


TCDD İzmir Limanı devri işlemleri tamamlanıncaya kadar TCDD'nin yönetiminde kalmasına ve TCDD tarafından işletilmeye devam edilmesine karar verilmiştir.

İLGİLİ KARAR;

TCDD
TCDD İzmir Limanı
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/5 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 30.12.2004 tarih ve 2004/ 128 sayılı kararı ile 
özelleştirme kapsam ve programına alınan TCDD İzmir Limanı’nın, özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı 
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca 
Türkiye Varlık Fonu'na devrine,

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/68/tcdd-izmir-limani

**



Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.'nin sermayesinde bulunan %49 oranındaki hisse

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/3 sayılı kararı ile Bakanlar Kurulu’nun 10.08.1993 tarih ve 93/4693 sayılı kararı ile özeleştirme 
kapsamına alınan ve 4046 sayılı Kanunun Geçici 11’inci maddesi uyarınca özelleştirme programına alınmış sayılan 
Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketinin sermayesinde bulunan %49 oranındaki hissenin özelleştirme kapsam ve programından çıkartılarak 
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı Kanunun 4’üncü 
maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/67/turkiye-denizcilik-isletmeleri-a-s

**


Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü


İLGİLİ KARAR;

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına 
karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/66/eti-maden-isletmeleri-genel-mudurlugu

**
Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş.



İLGİLİ KARAR;

Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş’nin %10 oranındaki hissesi.,
Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 03.02.2017 tarih ve 2017/4 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2003/40 sayılı kararı ile 
hisseleri özelleştirme kapsam ve programına alınan Kayseri Şeker Fabrikası Anonim Şirketi’nin %10 oranındaki hissesinin özelleştirme kapsam ve 
programından çıkartılarak Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlard Yapılmasına Dair 19.08.2016 tarih ve 6741 sayılı 
Kanunun 4’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca Türkiye Varlık Fonu'na devrine karar verilmiştir.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/65/kayseri-seker-fabrikasi-a-s

**

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (Çaykur)

İLGİLİ KARAR;

Çaykur

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü
24 Ocak 2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (Çaykur) 
Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.


http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/62/cay-isletmeleri-genel-mudurlugu

**

Türkiye Jokey Kulübü

Türkiye Jokey Kulübü'nün yurt içinde at yarışları düzenleme, yurt içi ve dışında düzenlenen at yarışları üzerine yurt içi ve dışından müşterek bahis 
kabul etme hak ve yetkilerine ilişkin lisanslar, topluca 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren 49 yıl süreyle

İLGİLİ KARAR;

Türkiye Jokey Kulübü
At Yarışları
6 Ocak 2017 tarihli, 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yurt içinde at yarışları du¨zenleme, yurt içinde ve yurt dışında du¨zenlenen at yarışları 
üzerine yurt içinden ve yurt dışından mu¨şterek bahis kabul etme hak ve yetkilerine ilişkin lisanslar Tu¨rkiye Varlık Fonuna devredilmiştir. 
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına at yarışları du¨zenleme amacına yönelik olarak tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılan taşınmazlar ile 
üzerlerindeki yapı ve tesisler Tu¨rkiye Varlık Fonunun kullanımına verilmiştir.”

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/60/at-yarislari


**

Taşınmazlar.

Mülkiyeti Hazineye ait Antalya, Aydın, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla'da bulunan bazı taşınmazları

İLGİLİ KARAR;
Taşınmazlar
Mülkiyeti Hazineye ait Antalya, Aydın, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla'da bulunan bazı taşınmazların tahsislerinin kaldırılarak 
Türkiye Varlık Fonuna devredilmesi kararlaştırıldı.

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/58/tasinmazlar

**

KAYNAKLAR;

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/49/mevzuat

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/icerik/1/ilkelerimiz

http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/Portfoy/5


*************


TÜRKİYE VARLIK  FONU KHK İLEDE YÖNETİLEBİLECEK


Gürses: Meşruiyet ve Şeffaflık sorunu var

Varlık Fonu yasasının Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmesine de dikkat çeken Gürses, "Yani Meclis'te değil hükümetin darbe girişimi karşısında ilan ettiğini söylediği olağanüstü hal kapsamında değiştirildi. Oysa darbe girişimiyle ilgili bir şey değildi bu. Bu yüzden meşruiyet açısından sorunlu bir adım".

Şirketlerin devir işlemleriyle ilgili ilerde çok sayıda dava açılabileceğini belirten Gürses'e göre fon "oldukça karmaşık ama hukuki olarak altı boş":

"Bu mekanizma borçlanma piyasasına gittiği zaman potansiyel borç vericiler, yatırımcılar aynı soruları sormayacak mı? Muhtemelen bu soruları onlar da soracak. Bu yüzden en başından bunun kredibilitesinde sorunlar olduğunu düşünüyorum."

Zamanlamada Referandum etkisi

Uğur Gürses, devir işlemlerinin zamanlamasının "Referandum öncesi ekonomiye canlılık getirme ve moral sağlama" amacı taşıdığını düşünüyor:

"Referanduma daha iyi ekonomik koşullarda gitme çabası olarak görüyorum ben bunu ama işe yarayacak mı? Çok da yarayacağını düşünmüyorum açıkçası."

Varlık Fonu Kanunu'na göre Fon, "üç yıllık strateji yatırım planına göre yönetilir". Henüz böyle bir belgenin açıklanmadığını vurgulayan Gürses, "Normal koşullarda böyle devasa bir kamu operasyonunda yurttaşların önemli ölçüde çıkarlarını ilgilendiren böyle bir konuda atılacak adımlarım şeffaf ve hesap verebilir bir platformda atılması gerekir ama bunların hiçbirini göremiyoruz" diyor:

"Atanan kişilerin seçiminde bile çeşitli prosedürler olmalı hem özgeçmişleri, hem uzmanlıkları açısından belirli kriterler olmalı diye düşünüyorum ama burada onun da olmadığını görüyoruz."

Gürses'e göre Fon'un denetlenmesi de sorunlu bir konu. Fon'a devredilen şirketlerin Sayıştay denetimine tabii olmayacağını, Sermaye Piyasası Kurulu veya Rekabet Kurulu gibi çeşitli kamu otoritelerinin denetiminin dışında olacağını söylüyor Gürses.

Fon'a devredilen şirketlerin muafiyetleri konusunun da ucunun açık olduğunu aktaran Gürses, buradaki bankalardan alınan vergilerin bütçe için önemli bir kaynak olduğunu, vergi muafiyeti getirilmesi durumunda bütçenin zorlanacağını belirtiyor:

"Böyle başlanmış olması bile bu varlık fonunun ne kadar çalakalem hazırlandığını ve tasarlandığını gösteriyor".

Norveç gibi Petrol üreticisi ülkelerde büyük yatırım fonları bulunuyor.
'Dünya gelecek nesillere aktarıyor, Türkiye borçlandırıyor'
Bu şirketlerde çalışan işçilerin durumunu sorduğumuzda ise "Şirketler anonim şirketi olarak kurulmuş normal şirketlerdi. Ama bu şirketi alıp da varlık yönetim fonunun kurduğu bir şirkete devrederseniz onların statüleri de değişmiş oluyor diye tahmin ediyorum. Çok karmaşık bir fotoğraf var ve orada çalışanların durumu da bunun içinde" diye yanıt veriyor.


Dünyadaki yatırım fonlarının bir borçlanma mekanizması kurmak değil mevcut zenginliği ve kaynakları gelecek nesillere aktarmak olduğuna dikkat çeken Gürses "Türkiye'de yapılan ise bugünkü harcamayı finanse etmek için gelecek nesilleri bugünden borçlandırmak" diyor.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) ekonomi araştırmacısı Nurullah Gür ise bu eleştirilere katılmıyor.

Gür: Paralar havuza toplanıp yatırım yapılacak

"Bu şirketler zaten Hazine'nin payı olan şirketler. Dolayısıyla bunun varlık fonuna devredilmesi çok sürpriz değil" diyen Gür, bu şirketlerin çoğunun ciddi nakit akışına sahip olmasına rağmen nakitlerin tamamını yatırım olarak kullanmadığını, bu hamleyle "Bu paraların bir havuza toplanıp buradan gelecek vaat eden alanlara yatırılması daha makul görülüyor" ifadelerini kullanıyor.

Gür, hükümetin bu şirketleri Varlık Fonu'na aktarmaya ihtiyaç durmasının nedeni olarak "Türkiye'nin ciddi büyük projelere finansman bulması ihtiyacını" gösteriyor:

"Şöyle bir realite var sonuçta: İçinde bulunduğumuz küresel kriz devam ediyor, etkileri hâlâ görülüyor. Bu tip dalgalı bir finans yapısının olduğu zamanlarda büyük projelere bankalar aracılığıyla fon bulmak kolay değil.

"Birçok ülke bu yolu seçerek kendi gelecek vadeden yatırımlarına kendileri fon sağlıyor, döviz kurundaki dalgalanma veya makroekonomik istikrarsızlığa karşı bir yastık sağlıyor.

"Bu bir finansal kaynakları çeşitlendirme aracıdır, büyük yatırımlar sadece buradan fonlanacak diye bir durum söz konusu değil."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, muhalefetin Varlık Fonu'nu "Duyun-u Umumi"ye ye benzetmesinin yanlış olduğunu, Fon'un milli olduğunu söyledi.
'Kısa vadede başka şirket yok'

Gür, Fon'a devredilen şirketlerin 20 milyar dolarlık değerinin bahsedilen hedefler için yeterli olmadığını ve ilerde Fon'un kaynaklarının çeşitlendirileceğini söylerken, kısa vadede başka bir kamu şirketinin devredilmesini ise olası görmüyor:

"İlerde sermaye piyasası aracılığıyla fon bulabilir veya sukuk (İslami prensiplere uygun faizsiz tahvil) ihraç edebilir".

Dünyada bu alanda değişik örneklerin olduğunu, yalnızca petrol ve doğalgaz şirketlerinin kaynaklarının aktarılmadığını anlatan Nurullah Gür, bazı ülkelerde bütçeden kaynak aktarıldığını, Güney Kore'de ise merkez bankasının kaynaklarının kullanıldığını söylüyor.

'Kurumsal Kimlik Zamanla oturacak'

Gür, Varlık Fonu yasasında yer alan "üç yıllık strateji yatırım planına göre yönetilir" ifadesini sorduğumuzda ise Varlık Fonu'nun çok yeni bir kurum olduğunu hatırlatıyor:

"Bu stratejik planın ortaya çıkması ve kurumun gerçek bir kurumsal kimliğe kavuşması zaman alacaktır.

"Çok büyük ihtimalle yönetim kuruluyla beraber ve kurumsal yapının oluşmasıyla birlikte bu bahsettiğiniz dokümanlara da ulaşabileceğiz."

Nurullah Gür, bu belge oluşturulmadan, kurumsal süreçte belli bir aşamaya gelmeden Fon'un önemli adımlar atmayacağını düşünüyor.

Türkiye'nin borçlarını ödemede dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğunu ve bu yüzden borçların ödenememesi nedeniyle şirketlerin yabancı finansörlere verilmesi gibi bir ihtimalin olmadığını söyleyen Gür, "Bunların profesyonel yönetimi devam edecek ve ben bu alanlarda ciddi bir kırılma veya değişiklik yaşanacağını zannetmiyorum" diyor.

Türkiye'nin Nisan Ayında Referanduma gitmesi bekleniyor

Gür: Zamanlamanın Referandumla alakası yok

Gür'e göre devir işlemlerinin zamanlamasının da referandumla bir alakası yok:

" Bu Varlık Fonu'nun kurumsallaşması belli bir zaman alacak, tam olarak kurumsallaşmadan ciddi bir yatırım yapacağını ve referandum öncesinde ekonomiye katkı sunacağını beklemek doğru olmaz.

" Bu kurumun gerçek anlamda ekonomiye bir katkı sağlaması için 2-3 yıl geçmesi gerektiğini düşünüyorum."

Peki kurumsal kimliği oturmamış bir yapıya bu kadar büyük kamu şirketlerinin devredilmesi doğru mu?

' Kafalardaki soruları gidermek için yol almak önemliydi'

Gür, bu sorumuza "Şu anda şirketlerin yönetiminde bir devir söz konusu değil, şirketler kendi profesyonel yönetimlerine devam edecekler. Şu anda sadece neyin ne olduğu ortaya çıktı. Bu varlık fonunun kaynakları nereden sağlanacak diye bir soru işareti vardı, dolayısıyla o kafadaki soruları belli bir ölçüde gidermek için bir yol almak önemliydi" yanıtını veriyor.

Şirketlerin yanı sıra Hazine arazilerinin neden Fon'a devredildiği konusunda bir fikri olmadığını söyleyen Gür, Fon'un denetlenmesi konusunda şunları söylüyor:

" Nasıl ki büyük şirketler dış denetime tabii tutuluyorlarsa bu varlık fonu da bir dış denetime tabii tutulacak. Dolayısıyla şeffaflıktan veya denetimden ödün verme gibi bir durumun söz konusu olacağını ben düşünmüyorum. Çünkü bu varlık fonunun doğasına aykırı bir durum.

" Varlık fonlarının şeffaf ve denetime açık olması gerekir ki etkin bir şekilde çalışsın. Dolayısıyla dış denetimin sağlanması bu açıdan kritik. Bunun sağlanacağını hem biz resmi gazetedeki metinden hem de başbakanın yapmış olduğu açıklamadan gördük. Şeffaflık ve denetimden uzak bir yapının kurulması mümkün değil."

" Bugün Holdingleri nasıl özel ve uluslararası denetim kurumları tarafından denetleniyorsa bu şirketler de uluslararası kredibilitesi yüksek ve bilinen şirketler tarafından denetlenecek. Zamanla varlık fonu tahvil ihracında bulunacak ve kredi notu alacak bunu yapabilmek için."


https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38878761



***

23 Temmuz 2017 Pazar

İSTANBUL VE DİYARBAKIR BAŞKENTLİ KONFEDERASYON PAZARLIĞI


İSTANBUL VE DİYARBAKIR BAŞKENTLİ KONFEDERASYON PAZARLIĞI



REFERANDUM DEĞİL, KONFEDERASYON PAZARLIĞI YAPILIYOR,

Mehmet Ali Güller
22 Ağustos 2010

AKP ile PKK arasında ortaya çıkan referandum pazarlığı, salt anayasa değişikliğine “evet” demeyi kapsamıyor. Pazarlığın esasını, “federasyon Anayasası” oluşturuyor. Ama bu alt pazarlığın üstünde, ABD ile Türkiye arasında, Irak’ın kuzeyi merkezli “ Konfederasyon ” pazarlığı yapılıyor.
Öcalan’ın PKK ve BDP’ye “ Demokratik Özerkliğe İbadet eder gibi sarılın” 

(Öcalan Demokratik Özerkliğin esaslarını açıkladı, ANF, 20 Ağustos 2010) mesajı da, işte bu üst pazarlıkta rol alma hedefine yöneliktir.

Bu pazarlıkları açacağız. Ama gelin bu analiz için gerekli olan soruları yöneltelim önce:

1.. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, daha iki ay önce hükümet “PKK’nın arkasında İsrail var” derken, ne oldu da İsrail’i akladı ve PKK’yı iki Avrupa ülkesinin yönlendirdiğini açıkladı?
2.. Güneydoğu’da temaslar yapan Alman heyetinin “PKK diyaloga dahil edilmeli” çağrısı ne anlama geliyor?
3.. ABD Irak’tan gerçekten çekiliyor mu? ABD’nin Irak’la işi bitti mi?
4.. Hanefi Avcı neden cemaati hedef alan bir çıkış yaptı? Deniz Baykal, kaset olayında neden cemaati aklamış ve sadece hükümeti suçlamıştı?
5..Sahte darbe belgesinin aradan bunca zaman geçtikten sonra, “AKP’den Edelman’a, oradan John Kunstadter ve Faruk Demir yolunu izleyerek TSK’ya gittiği” bilgisi neden piyasaya sürüldü?
6.. Washington’un, Ankara’ya gönderilecek bir büyükelçi üzerinde bile uzlaşılamaması ve bazı kalemlerin, ABD’nin AKP’ye mesafe koyduğu şeklindeki yorumları ne anlama geliyor?
Analizimize yön verecek bu temel soruların ardından yanıtlara geçelim:

AKP-PKK PAZARLIĞI

AKP ve PKK-BDP, aynı projenin alt bileşenleri olmaları nedeniyle, nesnel olarak aynı cephede yer almaktadırlar. Karşıt durumlar oluştuğunda da pazarlıklarla her iki kuvvet yeniden aynı cepheye sürülmektedirler. Bu pazarlıklardan en önemlileri şunlardı:
--- Hükümetin akıl hocalarından Cengiz Çandar, AKP’nin “Kandil ve İmralı” ile görüştüğünü söyledi. (Sanem Altan Röportajı, Vatan Gazetesi, 26 Eylül 2009). Zaten Çandar, en başında beri meseleyi “iki Abdullah”ın çözeceğini savunuyordu. (Cengiz Çandar, Çankaya’daki Abdullah-İmralı’daki Abdullah-Kürt sorununda iyi şeyler olacak, Referans Gazetesi, 15 Mart 2009)
--- Açılım Koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay 20 Ekim 2009 günü yaptığı açıklamada, Öcalan’ın talimatıyla Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye gelen birinci barış grubuyla ilgili olarak, “eve dönüş, demokratik açılım sürecinin bir safhası, planın bir parçası” dedi. Ki Bakan Atalay’ın DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile 17 Ekim günü gizlice görüşüp, iki gün sonra Habur’dan geçişi planladıkları basına yansımıştı. 
(Milliyet Gazetesi, 21 Ekim 2009)

--- Taraf Gazetesi’nden Yıldıray Oğur, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir analize dayanarak, 2006 yılından beri PKK’nın Avrupa sorumlusu Sabri Ok ile görüşüldüğünü açıkladı. Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu da “Sabri Ok, Abdullah Öcalan ile telefon görüşmesi yaptı” dedi. Her iki açıklama birleştirilince AKP’nin Sabri Ok’la, Ok’un da Öcalan’la görüştüğü ortaya çıkmış oluyordu. Öcalan boşuna “AKP benim söylediklerimi alıp uyguluyor” dememişti! (ANF, 16 Ekim 2009)

--- PKK lideri Murat Karayılan, Habertürk’ten Amberin Zaman’a şöyle diyordu: “Geçen yıl Şubat ayında bir hükümet üyesi Öcalan’a gitti ve açılımı konuştu”. (Habertürk, 16 Nisan 2010)

--- Ve elbette eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in gerek Barzani ile gerekse henüz müsteşar yardımcısı iken Öcalan’la hükümet adına yaptığı müzakereleri unutmamak gerekir.

--- Son olarak da kamuoyuna referandum pazarlığı diye yansıyan ama gerçekte “federasyon anayasası” pazarlığı olan anlaşma ortaya çıktı. Karayılan, “devletle anlaştıklarını” söyledi. PKK’nın aldığı eylemsizlik kararının kısa ve öz hikâyesini şöyle açıkladı Karayılan: “Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi”. (ANF, 17 Ağustos 2010)

Ki Zaten Cumhurbaşkanı Gül, “terörü bitirmek için devlet her yöntemi dener” diyerek zaten pazarlık yapıldığını itiraf etmişti. Bakü uçağında konuşan Gül “her yöntem denince, bu hem silahlı mücadeledir hem de siyasi, diplomatik, metodlar bunun içerisindedir. Devlet teröristle masaya oturmaza, pazarlık yapmaz ama yapılacak her iş için gerekli organları, kurumları vardır. Devlet organları ne yapacaklarını bilir” dedi. (Fehmi Koru, Cumhurbaşkanı ile Bakü yolunda, Yeni Şafak, 17 Ağustos 2010)

PKK’nın eylemsizlik kararı ve bu kararın ardındaki pazarlıkla ilgili olarak taraflar şunları söyledi:

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “taleplerimize cevap verilmesi durumunda elbette ki biz yeni anayasayı destekleriz. Böyle bir durumda AKP ile ortak çalışma çağrımızı yeniliyoruz” dedi. (Radikal Gazetesi, 18 Ağustos 2010)
Demokratik Toplum Kongresi DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk de, “hükümet ciddi adımlar atar, hamle yaparsa her şey değişebilir” dedi. (Vatan Gazetesi, 21 Ağustos 2010)
AKP’li Tarım Bakanı Mehdi Eker, “kan ve gözyaşı dökülmemesi her halükarda olumlu mütalaa edilmesi gereken bir durumdur” dedi. (Vatan Gazetesi, 17 Ağustos 2010)
En ilginç açıklama ise Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten geldi: “Terör örgütü kimsenin hatırına silah bırakmaz”. (CNNTurk, 20 Ağustos 2010). Çiçek’in açıklaması akıllara “peki PKK ne karşılığında silah bırakır?” sorusunu getirdi.
Aydınlık Dergisi o soruya şu yanıtı veriyor: “AKP evet oyları karşılığında Apo’yla gizli af anlaşması yaptı”. (Aydınlık Dergisi, Sayı 1201, 22 Ağustos 2010)
BDP açıkça miting meydanlarından “evet” oyu karşılığında dört talep sunuyor AKP’ye: “Öcalan muhatap alınsın, operasyonlar durdurulsun, seçim barajı düşürülsün, KCK tutukluları serbest bırakılsın”. Başbakan Erdoğan’ın 3 Eylül’de Diyarbakır Mitinginde söyleyecekleri durumu netleştirecek.
Öte yandan Yalçın Doğan, pazarlık tarihlerini de tespit etti. Doğan’a göre “28 Temmuz – 11 Ağustos” tarihleri arasındaki görüşmelerin altı çizilmeli. (Yalçın Doğan, Tarih düşelim: Apo ile masaya oturuldu, Hürriyet Gazetesi, 21 Ağustos 2010).

‘YENİ ANAYASA ÖZERK KÜRDİSTAN’

Ancak meselenin sadece referandumdan “evet” çıkartılması olmadığı, esas olarak “evet” çıktıktan sonraki sürece ilişkin pazarlık yapıldığı ortada. Öncelikle, pazarlığın ilk unsuru Öcalan’ın 15 Ağustos’ta ilan edeceği “demokratik özerklik”ti. AKP özerklik ilanının referandum öncesi getireceği kaybı göz önünde bulundurarak, bu konuyu pazarlığın ilk unsuru olarak ele aldı ve Öcalan’a 15 Ağustos açıklamasını erteletti.

Ancak Ruşen ÇakırBu Ateşkesin arkası gelebilir ” (Vatan Gazetesi, 17 Ağustos 2010) ve Fikret Bila, “referandumdan sonra gündem özerklik” (Milliyet, 21 Ağustos 2010) diyerek aslında BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak’ın birkaç gün sonra “yeni anayasa özerk Kürdistan” diye formüle edeceği esasa ışık yakıyorlardı… Kışanak, “Bizim rengimiz belli; sarı, kırmızı, yeşildir. Taraflarımızı en güçlü şekilde örgütleyeceğiz. Onlar bu renkleri kabul edecek ve onlar bizim yazdığımız yeni anayasayla Kürt halkına özgürlük ve demokratik özerk Kürdistan gelecek” dedi. (Milliyet Gazetesi, 22 Ağustos 2010)
Özetlersek, AKP ile PKK-BDP arasında yürütülen pazarlığın merkezinde “demokratik özerkliğin” yani “federasyonun anayasasının” pazarlığı yapılıyor. Apo’ya af, KCK’lı tutukluların serbest bırakılması, operasyonların durdurulması, seçim barajının düşürülmesi gibi talepler ise pazarlığın ikinci halkasını oluşturuyor.

ÖZERKLİK-FEDERASYON-KONFEDERASYON

Gelin şimdi de federasyon ile konfederasyon pazarlıkları arasındaki bağa ışık tutan gelişmeleri mercek altına alalım:
15 Ağustos Pazar günü, yani Öcalan’ın “demokratik özerlik” ilan edeceği ancak AKP’nin pazarlıkla bu ilanı ertelettiği tarih... Adalet Bakanı Sadullah Ergin, İstanbul’da gazeteciler İsmail Küçükkaya, Eyüp Can, Mehmet Tezkan ve Ahmet Hakan’a iftar verir. Ergin diğer gazetecilerden bir saat önce gelen Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’ya hem zamanlaması hem de içeriği ilginç olan bir açıklama yapar. Adalet Bakanı, devletin ulaştığı son raporlar ve analizlere göre bir sonuca varmış: PKK’nın arkasında İsrail değil, iki Avrupa ülkesi varmış! (İsmail Küçükkaya, Adalet Bakanı’ndan çarpıcı PKK analizi: hepsi figüran, beyin Avrupa’da, Akşam Gazetesi, 17 Ağustos 2010)

AKP İSRAİL’İ NEDEN AKLADI?

Çok değil daha iki ay önce hükümet açıkça İskenderun’daki PKK saldırısıyla ilgili olarak İsrail’i suçluyordu… Birden bire ne değişmişti?
İnceleyelim…
18 Ağustos günü Almanya’dan bir heyet doğrudan Diyarbakır’a geçti. Heyet, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, İHD ve BDP üyeleri, baro ve STK’larla görüştü. Heyet Almanya’ya döndükten sonra da, “PKK diyaloga dâhil edilmeli” açıklaması yaptı. (ANF, 22 Ağustos 2010)
Acaba Adalet Bakanı, 3 gün öncesinden geleceği belli olan bu heyeti fırsat bilerek mi yapmıştı İsrail’i aklama ve Avrupa’yı suçlama açıklamasını? Çünkü bugüne kadar Ankara’ya uğramadan Diyarbakır’a giden Almanya ve Avrupa heyetlerinin sayısı belli bile değildi! Bunca heyete sessiz sedasız yol veren hükümet için şimdi ne değişmişti? Birden bire nereden çıkmıştı İsrail’i aklamak? Üstelik kamuoyu biliyordu ki, İsrail demek, ABD demekti!
Acaba Almanya merkezli AB, ABD’nin hem havuç hem de sopa olarak kullandığı PKK üzerinde etkinlik artırmaya mı çalışıyordu? ABD PKK liderlerinden Murat Karayılan, Ali Rıza Altun ve Zübeyir Aydar’ı uyuşturucu kaçakçısı ilan ederken, AB tutuklu bulunan PKK liderlerinden Nizamettin Toğuç’u neden serbest bırakıyordu? Mesaj neydi ve kimeydi? Her şeyden önemlisi AB’nin bu mesajların altını dolduracak kuvveti var mıydı?

HEDEF TÜRKİYE’YE ‘KÜRDİSTAN’A EVET’ DEDİRTMEK

ABD ile AB arasındaki bu çelişmeyi şimdilik bir yana bırakıyoruz ve kuzey Irak konusundaki en temel saptamanın altını çiziyoruz:
ABD, 1992’den bu yana parlamentosunu kurduğu, hükümetini oluşturduğu, başkentini ilan ettiği, merkez bankasını inşa ettiği, parasını bastığı, gümrüğünü ördüğü, en önemlisi ordusunu kurduğu Kukla Devleti’ni hâlâ neden ilan edemiyor? Çünkü Türkiye henüz bu plana razı olmadı! Plana direnen kuvvetler zayıflatıldı, yıpratıldı, içeri atıldı ama hâlâ teslim alınamadı!
Şimdi bu saptamaya bir ara verelim ve ABD’nin Irak’tan muharip asker çekmesinin ne anlama geldiği üzerinde duralım:
ABD’nin son muharip askerini de Irak’tan çekmesi, Obama iktidara geldiğinde estirilen rüzgâr benzeri bir etki yaptı herkeste… Ki Obama’nın kendisi gibi bu çekilme de revize BOP’un bir parçası… Peki gerçekte olan biten neydi?

YENİ ŞAFAK OPERASYONU BAŞLIYOR

Öncelikle altını çizmemiz gereken olgu şu ki, geri çekilme takvimiyle ilgili anlaşmayı Obama değil, aslında Bush hükümeti imzalamıştı! İkincisi çekilen muharip askerler orta ve güney Irak’tan çekildi. Ve yerlerini bundan sonra alacak olan Blackwater tipi “özel ordu”larla kontratlar, hızlı biçimde imzalanıyor. Ne de olsa Irak petrollerinin yaklaşık yüzde 75’i 35 yıllığına çoğu ABD’li olan batı şirketlerine devredildi. ABD her halükarda bu kontratların güvenliğini korumak isteyecektir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü P. J. Crowley’nin, “Irak’ta savaşı bitiriyoruz, ama Irak’la işimizi bitirmiyoruz” demesi tam da bu anlama gelmiyor mu?
ABD’nin Irak komutanı General Odierno’nun, geri çekilme takvimi ile ilgili söylediği “en son kuzey Irak’tan çekiliriz” açıklaması asker çekme meselesinin esasıdır. Aslında ABD Irak’tan çekilmiyor, kuzey Irak’a yoğunlaşıyor. El Halic Gazetesine yansıdığı kadarıyla 2020 yılına kadar 94 üs’te 6 tugay ABD askeri bulundurulması konusunda, zaten bir mutabakat oluşturulmuş! Ki şu anda 56 bin ABD askeri hâlâ Irak’ta bulunuyor!
Savaşın bitmediği ABD’nin süreç isimlendirilmesinden de anlaşılıyor. ABD Irak’a savaş açtığında buna “Özgürlük Operasyonu” demişti. ABD, 1 Eylül 2010’dan sonraki sürece ise “Yeni Şafak Operasyonu” ismi vermiş. Demek ki, ABD açısından biten bir şey yok, hatta başlayan yeni bir süreç var!
İşte o süreç Irak’ın kuzeyi merkezli yeni bölge düzeni sürecidir. “Acelemiz var” diyerek hızla “Kürt Açılımı” başlatan Tayyip-Gül ikilisinin acelesi de bu takvim nedeniyleydi…

ABD KONFEDERASYONU İÇİN KÜRT AÇILIMI

Şimdi yeniden az önce yaptığımız saptamaya dönelim. ABD’nin her şeye rağmen Kürdistan’ı ilan edemediğini; çünkü Türkiye’nin plana henüz razı edilemediğini; direnen kuvvetlerin zayıflatıldığını, yıpratıldığını, içeri atıldığını ama hâlâ teslim alınamadığını belirtmiştik.

İşte 12 Eylül referandumu, aslında Türkiye’nin teslim alınması öncesinin son vuruşu olacak. Ve bölgede üç gelişme birbirine paralel olarak ilerleyecek.
Birincisi ABD, Irak’ın kuzeyini Erbil başkentli olarak Kürdistan diye ilan edecek.
İkincisi, Türkiye’nin güneydoğusu özerk ilan edilecek; dolayısıyla üniter Türkiye yerine federatif Türkiye kurulacak.

Üçüncüsü, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir alt düzeni olarak geçen aylarda ilan edilen ve adına Ortadoğu Birliği denilen “Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün” arasındaki ticari birlik, İstanbul başkentli siyasi birliğe dönüştürülecek.
Ve son olarak bu üç yapı birleştirilip İstanbul ve Diyarbakır merkezli bir konfederasyona dönüştürülecek!
İşte ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi budur! Başbakan Erdoğan’ın tam 6.5 yıl önce “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız” dediği görev işte budur. (Kanal D, Teke Tek, 16 Şubat 2004)

HANEFİ AVCI NEDEN CEMAATE SAVAŞ AÇTI?

Peki 28 Şubat sürecinde TSK karşıtı bir profil sergileyen, cemaatin yayın organlarının gözdesi olan, hatta gizli bilgileri deşifre ettiği için hapis bile yatan, ama AKP iktidar olduğunda Erdoğan tarafından çok önemli bir görev olan Organize Suçlar Dairesi’nin başına getirilen Hanefi Avcı ne oldu da cemaate savaş açtı?! Ya da tersinden şunu soralım. Baykal kaset skandalıyla birlikte tasfiye edilirken, neden cemaati akladı da sadece hükümete yüklendi?
Yanıtı aynı kapıya çıkacak olan iki soru daha soralım:

Ergenekon konusunda her şey yolunda giderken(!) “ Sahte darbe belgesinin AKP’den Edelman’a, oradan John Kunstadter ve Faruk Demir yolunu izleyerek TSK’ya gittiği” bilgisi neden ansızın piyasaya sürüldü? Daha doğrusu, tertibin sahibi, tertibin uygulayıcını neden tehdit etti? ABD, AKP’ye neden sopa gösterdi?
Washington, Ankara’ya gönderilecek bir büyükelçi üzerinde neden bir türlü uzlaşamıyor? ABD ile Türkiye arasındaki gidişatın kaderini bir büyükelçi tek başına belirleyebilir mi? John ya da Paul, çok şey fark eder mi? Ya da daha dün Washington’un saptadığı “5.5 yıllık Bush iktidarından ziyade 1.5 yıllık Obama iktidarı AKP’den daha iyi faydalandı” tespitine rağmen, neden birden bazı özel kalemler ABD’nin AKP’ye mesafe koyduğu mealinde yazılar yazmaya başladı?
Tüm bunlar, acaba, AKP’yi TSK’ya karşı daha iyi savaşması için motivasyon anlamı mı taşıyor? Engelleri yıkma konusundaki kararlılığını pekiştirmek için AKP’ye sopa mı gösteriliyor? AKP, kendisi dışındaki iktidar odaklarını, “Konfederasyon” planına razı etmesi için kamçılanıyor mu?

DEVLETİN KONFEDERASYONA DİRENCİ KIRILDI MI?

Gelişmeler devleti oluşturan kurumlar ve o kurumlara yön veren kuvvet odakları arasındaki mücadele açısından yorumlanabilir mi?

Hanefi Avcı’nın çıkışı, işte bu savaşın bir parçası olarak, Ergenekon tertibinin nedenleri ile sonuçları arasındaki sürecin bir uzlaşması olarak mı okunmalı?
Daha net sorarsak, AKP yıllardır “Türkiye himayesinde Kürdistan Planı”na direnen Türk devletini ikna mı etti, teslim mi aldı? Türkiye, “Erbil başkentli Kürdistan”a ve “Diyarbakır merkezli demokratik özerkliğe” evet mi diyor?

Taraflar uzlaştı mı?
İşte 12 Eylül referandumu aslında bu sorulara “ Kuvvet boyutunda” yanıt verecek!


http://maliguller.blogspot.com.tr/2010/08/referandum-degil-konfederasyon.html