30 Haziran 2019 Pazar

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 23

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 23


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


D) DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ : 

Söz konusu iddiaların doğru olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, tanık sıfatıyla ifade vermeye çağrılanlardan; 

Abdullah Oğuz BAYRAKTAR ifadesinde özetle; 

“Ali Ağaoğlu’nun Bakırköy 46 isimli bir projesi için imar izni alınması yönünde yapmış olduğu girişimden bir sonuç alamamasından sonra karşılaştıkları 
zaman kendisine bu projeyle ilgili kurumlardan istenen görüşlerin zamanında gelmediğini kurumların cevap vermesi için destek olmasını istediğini, daha 
doğrusu kendisine bürokrasiden dert yandığını, Bürokrasinin yani 1 hafta gibi bir zamanda cevap vermesi gereken konuya 3 aydır cevap vermediğini söylediğini, “Bir sorar mısın neden bu kadar gecikiyor bu iş” diye söylediğini, kendisinin de daha önceden beri arkadaşı olan Bakanlık Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali KAHRAMAN'ı arayıp uzun zamandır bir evraka cevap verilmediğini bununla ilgilenmesini söylediğini, daha sonra Mehmet Ali Beyin tamam ilgileniyorum dediğini, ama bildiği kadarıyla bu işin hala çözülmediğini, daha doğrusu kendisinin takip etmediğini, o zamanda çözülmediğini, sonra 
ne olduğunu bilmediğini, Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfına ait arazinin Taşyapı İnşaat Şirketi tarafından yapılacak bir proje ile özel proje alanı ilan edilmesi 
iddiası ile ilgili olarak bilgisi olmadığını, Taşyapı İnşaatın böyle bir girişimde bulunmuş olabileceğini, bu konu ile ilgili olarak şirketin yönetim kurulu başkanı 
Emrullah TURANLI ile bir görüşme yapmadığı gibi Bakanlık'tan herhangi birisine de bir şey söylemediğini, Emrullah TURANLI ile telefonla yaptığı bir konuşmada, bir arkadaşıyla ilgili tamamen özel bir özel bir konuyu söyleyecek olduğunu, ama onun da zamanı geçmiş olduğunu söylediği için bir işe yaramadığını, Babasının daha önce müteahhitlik yaptığını, bu sebeple birçok müteahhidi tanıdığını, onlarla zaman zaman konuştuğunu, onlarla ilişkilerinin olduğunu, esasen babası bakan olmasa idi müteahhitlerle ve diğer iş adamlarıyla daha çok irtibatının olacağını, ama babasının bakan olmasından dolayı bu tip ilişkilerden mümkün olduğu ölçüde uzak durduğunu, hassas davrandığını, kendisinin yemek firması nın olmadığını, ancak kiracılarının yemek işi olduğunu, kendisini bu yemek işiyle ilişkilendirebilmek ve binada arama yapabilmek için kiracılarının yaptığı yemek işinin kendisinin olduğu iddiasını ileri sürdüklerini, yemek işi yapanların kendisi nin kiracısı olduğunu, bunlardan bir kısmının ısı sayaçları da yaptıklarını, onun da kendisiyle alakası olmadığını, bunlarla ilgili olarak da bakanlıkta herhangi birisine bir aracılık yapmadığını, bunların bakanlıkla ya da başka bir devlet kurumuyla yaptığı bir iş olmadığını, bu kişilerin arkadaşları olduğu için üçüncü kişilerle olan ticari ilişkilerinde referans olduğunu, gerekirse hala da referans olabileceğini,  Emrullah TURANLI ile yaptığı telefon görüşmesindeki konuşmanın bu kişilerle ilgili olduğunu, onun da zamanı geçti dediğini ve bir işe yaramadığını, Ulusal bir gazetede çıkan haberde, inşaatlarda kullanılan kaloriferlerin üzerine takılan pay ölçer diye tabir edilen cihazların takılmasını mecbur eden bir yönetmelik değişikliğinden bahsedilerek bu değişiklikle bu cihazların takılmasının mecburi hale getirildiği ve bu cihazları satan şirketin gayrı resmi ortağı olduğu söylenen bakanın oğlu Abdullah BAYRAKTAR'a menfaat sağladığı iddia edildiğinden bu haber dolayısıyla sorulması üzerine; 

Bu konu ile ilgili kanun ve yönetmelik 2009 yılında çıktığını, Yönetmeliğin uygulanmasının babasının bakan olduğu tarihten önce başladığını, babası 
bakan olunca yönetmeliğin uygulamasını durdurduğunu, bunu yapmak suretiyle ev sahiplerine veya inşaat sahiplerine yüklenen bir yükümlülüğü ortadan 
kaldırdığını, aynı zamanda bu cihazları satan kişilerin de satamadıkları için zarara girdiklerini, dolayısıyla bu cihazları satanlara bir menfaat sağlanmasının 
söz konusu olmadığını, bu cihazları satan şirketle ne resmi nede gayrı resmi hiçbir ortaklığının olmadığını, babasıyla yapmış olduğu son telefon 
konuşmasının eve polis olduğunu söyleyen birilerinin gelmesi üzerine gerçekleştiğini, esasen polisler gelmeden önce kapıya gelenlerin terörist olduğunu düşünerek 155'i aradığını ve kapıyı açmadığını, hatta daha sonra aşağıda kapıda bekleyenlere kimlik sorduğunu, kapıdaki kameradan kimliğin sadece polis logosu olan kısmını gösterdiklerini, gene de isim ve fotoğrafı göremediği için ikna olmadığını, 155'i araması üzerine gelen resmi ekibi görünce kapıyı açtığını, artık resmi ekip olduğunu görünce gelenlerle ilgili endişesinin ortadan kalktığını,” Ali İbrahimağaoğlu ifadesinde özetle; 

“Kendisinin bu olaydan dolayı soruşturma geçirdiğini, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonunda hakkında takipsizlik kararı verildiğini, 
ancak bildiklerini söyleyeceğini, tanıklık edeceğini, Bakırköy Kartaltepe Mahallesinde bulunan 73.597 metre karelik arsa ile ilgili plan değişikliği teklifi üzerine yapılan işlemlerin sorulması üzerine; Bahse konu arsaların 6 parselden ibaret olduğunu, bir kısmını satın aldığını, bir kısmını da kat karşılığı inşaat yapmak üzere arsa sahipleri ile anlaştığını, bu arada bölgede 1990 lı yıllardan beri şehir dönüşüm planı uygulanması için imarlı olan bu arsalar üzerinde not olduğunu, bu notta 18. madde uygulanacağının öngörüldüğünü, ancak uzun yıllardır uygulanmamış olduğundan dolayı hatta pek uygulanma imkânı da olmadığını görerek bu 6 parselin 18 uygulaması dışına çıkarılmasını belediyeden talep ettiğini, ayrıca %2 olan emsal uygulamasının da konut alanına çevrilerek 2,5'a çıkarılmasını istediğini, bunu Büyükşehir Belediyesinden talep ettiğini, kendisine verilen cevapta bölge ile birlikte değerlendirilmesi söz konusu olduğundan bahisle talebinizi geriye bıraktık dedilerini, bunun üzerine kanunun kendilerine tanıdığı hakkı kullanarak bakanlığa müracaat ettiğini, Bakanlığın projelerini ve plan tadilat tekliflerini uygun bularak onayladığını, dolayısıyla %2,5 emsal esas alınarak arazinin de %40'ını kamuya terk ettirerek onayladıklarını, daha sonra projelerini hazırlayıp Bakırköy Belediyesi'ne müracaat ettiklerini, ruhsatlarını aldıklarını ve inşaata başladıklarını, yaklaşık 15 milyon lira ruhsat harcı ödediklerini, fakat daha sonra Bakırköy Belediyesinin plana itiraz ettiğini, mahkemeye dava açtığını, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdiğini, davanın devam ettiğini, Bakanların çoğunu tanıdığını, Çevre Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR'ı da hemşerisi olduğu için evveliyatla tanıdığını, ailesini de çocuklarını da çok eskiden beri tanıdığını, Onun da bir zamanlar müteahhitlik yaptığını, bu tanışıklıklarının 1970 'li yıllara kadar uzandığını, 
Bakanı veya oğlunu tanımış olmasının onlardan bir talepte bulunmak için bir menfaat sağlamasını gerektirmediğini, hakkı olan müracaatı yaptığını, işinin çabuklaştırılması için oğluna da rica ettiğini, daha ziyade bu görüşmeleri şehir plancısı olan arkadaşı Aytaç’ın takip ettiğini, Bakanlıktan içeri girmiş birisi olmadığını, esasen hiçbir Bakanlığa da gitmediğini, kısacası hukuka uygun bir taleplerinin olduğunu, bunun için de hiç kimseye bir menfaat sağlamadıklarını, kimsenin de kendilerinden bir şey istemediğini, Başbakanın bu konuda isminin neden geçtiği hususunun sorulması üzerine; 

Bir karşılaşma sırasında sayın Başbakanın işler nasıl diye sorması üzerine Büyükşehir Belediye Başkanının iki yıldır kendilerini oyaladığını, işlerin 
yürümediğini söylediğini, Sayın Başbakanın da ‘kentsel dönüşüm yasası çıktı, bu çerçevede değerlendir, haklarını kullan’ dediğini, başka Bir şey söylemediğini, bunun bir sohbet arasında geçen konuşma olduğunu,” Mehmet Ali Aydınlar ifadesinde özetle; 
“Maslak Acıbadem Hastanesinin şirketlerine ait olduğunu, hastanenin arsasının Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun bir vakfına ait olduğunu, 
hastanenin bitişiğinde daha önce kiraladıkları aynı vakfa ait bir arsa olduğunu, oraya ek bina yapmak için gerekli çalışmaları başlattıklarını, ancak 2,5 yıl 
geçmiş olmasına rağmen bir sonuç alamadıklarını, yani ruhsat alamadıklarını, bunun için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na müracaat edilip 
edilmediğini bilmediğini, 16.000 kişinin çalıştığı bir şirketi yönettiğini, hastanelerinde yabancı ortaklarının olduğunu, yaptıkları her işin kurallara uymak zorunda olduğunu, aynı zamanda şirketlerinin halka açık şirketler olduğunu, her şeyin hesabını vermek zorunda olduklarını, bir başkasına açıktan bir ödeme yapmalarının mümkün olmadığını, Acıbadem Proje A.Ş yöneticilerinin inşaatlarla ilgilendiğini, kendisinin inşaat ile ilgili çalışmasının olmadığını, 
Emlak Konut Genel Müdürü Murat KURUM eskiden tanımadığını, bir defa Toki'nin ihalelerine biz önemli büyük firmaların girmesini istiyoruz sizinde girmenizi 
isteriz dediğini, bunun üzerine kendilerinin de bir ihaleye girdiklerini, ancak sonuncu olduklarını, ondan sonrada bir daha Toki ihalesine girmediklerini, esasen bu olaylardan dolayı mağdur olduğunu, ek bina yapmak istedikleri arsaya yıllık 4,5 milyon dolar kira verdiklerini, hala ruhsat alamadıklarını, Hüseyin Avni Sipahi’nin eski Taşdelen belediye başkanı olduğunu, o zamandan beri tanıdığını, Şu anda Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı olduğunu, kendisine arsa bina getirdiğini, bunlardan bir arsa ve bir binada satın almışlığının olduğunu, hatta bir defasında kendisine arsa gösterirken resimlerini çekip Maslak Hastanesi için görüştüklerini söylediklerini, aslında telefonla görüşürken kendisine arsayı göstermesini istediğini, bu konuşma üzerine arsanın olduğu yere gittiklerini ancak kendilerini takip edip telefonu dinleyenlerin bu kısmı çıkarmış olduklarını, başka türlü yorum yaptıklarını,” Sadık Soylu ifadesinde özetle; 

“Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR’ın Danışmanı olarak görev yaptığını, kendisine soru olarak yöneltilen Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma 
Kurulunun bazı plan değişikliklerinin baskıyla onaylatıldığı, yeni yapılacak binaların yüksekliğinin kademeli olarak 75, 85, 88, 100 metre yapılması ve 
100 metreyi aşmaması gerekirken tüm yeni yapıların yüksekliğinin 100 metre olduğu, bu durumun İstanbul 3 no.lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma 
Bölge Kurulunca onaylanan proje notlarına da aykırı olduğu, yine projede sosyokültürel tesis adı altında yaşlılar evi ve turizm kongre merkezi adı altında 
servis apartmanı olarak adlandırılan kullanımların inşaat alanının toplamda yüzde 40 olarak hesaplandığı ve bu şekilde yapı ruhsatı alındığı hâlde tapu 
sicil müdürlüğüne kat irtifakı kurulması için gönderilen projede söz konusu yaşlılar evi ve servis apartmanı kullanımlarına konut olarak bağımsız bölüm 
numaraları verildiği ve plan notlarına aykırı olarak ilave edilen 125 adet mülkiyete sahip satılabilir alanlar ihdas edildiği, Zorlu Center hususlarının ne 
olduğu’ konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını, komuoyunda duyduğu kadarıyla bilgi sahibi olduğunu, kendisinin Bakan Bey'in aslen basınla ilgili kısmıyla 
ilgilendiğini, Emlak Konutta çalıştığım için Emlak Konutla ilgili kısmını biraz bildiğini, Milliyet Gazetesinden kendisini arayıp “Zorlu açıldı mı açılmadı mı?” 
diye sorduklarını, kendisinin de Ahmet Bey’i arayıp sorduğunu, onun da detaya girdiğini, işin diğer kısmını bilmediğini, telefon “tape”lerinde de işlerine 
gelen kısımların konulduğunu, bu telefon “tape”lerine, öncesi, sonrası, hiçbirinin konulmadığını, yarım saat öncesinde Milliyet gazetesinden kişiyi kendisine 
sormadıklarını, “Neden Ahmet Ayyıldız’ı aradın?” diye sorulduğunu, Zorlu Center’in kendi Bakanlıklarıyla ilgisinin olmadığını, ruhsatının bildiği kadarıyla 
İstanbul Belediyesi tarafından verildiğini, en son işletmeye açılması ruhsatının Bakanlık tarafından verildiğini bildiğini, Emlak Konutta Yönetim Kurulu 
Başkan Danışmanı olarak görev yaptığını, Trabzon’da yerel bir konuşması dışında, Bakan Bey’in fezleke dosyasında ‘kaç Sadık’ diye tek bir telefon görüşmesinin olduğunu, Bakan Bey’le, hiçbir telefon “tape”sini olmadığını, Erdoğan Bey’le alakalı fezleke dosyasında tek bir “tape”sinin olduğunu, yerel siyasetle alakalı tek bir “tape”sinin olduğunu, başka hiçbir “tape”sinin olmadığını, Erdoğan Bey’in babası gibi olduğunu, yirmi sene beraber çalıştıklarını, onunla 
“Kaç Sadık.” Diye bir konuşmalarının olduğunu, kendisinin de “Efendim, kafede otururum.” Dediğini, “Yok, yanıma gel, beraber gidelim Bakanlığa.” dediğini, yirmi senedir Erdoğan BAYRAKTAR’ın yanında olduğunu, ondan dolayı hayal kurmuş olabileceklerini, kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde KİPTAŞ’ta 
çalışırken, Hüseyin Avni Sipahi’nin de Taşdelen Belediye Başkanı olduğunu, Hüseyin Bey’i oradan tanıdığını, Erdoğan Bey’le aynı sitede oturduklarını, 
Emlak Konutun Yönetim Kurulu Başkan Danışmanı olduğunu, Ali Ağaoğlu’nun bu meşhur Maslak 1453 denen meselesinin Emlak Konut ile devletin yapmış 
olduğu bir iş olduğunu, oradan tanıyıp bildiğini, bir taraftan da kendisinin Bakanlıktaki asli görevinin bir kısmı da Emlak Konutun finans belgesiyle olan 
işlerinin devlet kademelerindeki yürüyüşünü, imzalarını yürütmek olduğunu,” 
Mehmet Ali Kahraman ifadesinde özetle; “Bakanlık kurulduğu tarihte Müsteşar Yardımcısı Vekili olarak Bakanlıkta göreve başladığını, yaklaşık üç ay Müsteşar Yardımcısı Vekilliği görevini yürüttüğünü, iki buçuk seneye yakın da Mekânsal Planlama Genel Müdürü olarak görev yaptığını, Bakanlıklarının kurulmasıyla beraber Bakanlığın yetki alanları, tabii, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de sayıldığını, bu çerçevede 2/ğ maddesinde “Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi şehirlerinin marka değerini artırmaya ve şehrin gelişmesine katkı sağlayacak özel proje alanlarına dair plan, ruhsat işlemlerinin gerçekleşmesini sağlamak görevler arasındadır.” şeklinde hükmün yer aldığını, burada Bakanlıklarına bir başvuru yapıldığını, 2012 yılında bu başvuru çerçevesinde söz konusu araziyle ilgili bir inceleme yaptıklarını, bu arazinin 1960’lı yıllardan beri sanayi alanı olarak kullanılan fakat bugün metruk ve köhnemiş bir hâlde olduğunu; yine, üst ölçekli, 1/100.000 ölçekli planlara uygun olarak sanayinin desantralizasyonu kararları çerçevesinde sanayinin dönüşümünün amaçlandığını ve bu tip hususlar çerçevesinde özel proje alanı ilanı konusunu kendi aralarında tartıştıklarını, Bakanlık bünyesinde ve bunun özel proje alanı ilanını sağlayıp özel proje alanı ilan edildikten sonra da ilgili Bakırköy ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerine bilgi verdiklerini ve daha sonra da plan çalışmasını yürüttüklerini, burada plan çalışması yürütülen arazi sadece Ali Ağaoğlu’na ait parsel olmadığını, aynı zamanda, bu bahsettiği köhneleşmiş sanayi alanlarının tamamını kapsayacak şekilde özel proje alanı ilan edildiğini, bununla birlikte, yine içerisinde kamu mülkiyetlerinin yer aldığını, Devlet Demiryollarına ait arazilerin olduğu birtakım yerler bulunduğunu, bu çerçevede plan çalışmalarını sürdürdüklerini, burada, tabii, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin onaylamayıp Bakanlığın onayladığı gibi bir ifade kullanıldığını, Bakanlıklarının onayladığı plan ile İstanbul Büyükşehir 
Belediyesinin onayladığı planların aynı olmadığını, Bakanlıklarının kurulduğu tarihten itibaren özellikle emsal dışı kullanımları minimize etme yönünde bir 
çaba gösterdiklerini, burasının mevcutta 2 emsalli bir ticaret alanı olduğunu, 2,5 emsal konut artı ticaret yapıldığını, belediyeye yapılan teklifin ise 4,5-5 
emsaller civarında olduğunu, Bakanlıklarına da tabii aynı şekilde teklifte bulunulduğunu, fakat kendilerinin bunu süreç içerisinde çevre yapılanma koşullarını gözeterek belli bir noktaya getirdiklerini, bunun Bakanlığın yetkisinde bir husus olduğunu, maddi menfaat olup olmadığını bilmediğini, görev yaptığı sırada böyle bir hususla karşılaşmadığını, Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait arazinin 2010 yılında azınlık mallarının iadesi kanunu kapsamında Bulgar Vakfı’na iade edilmiş bir arazi olduğunu, yine burasının üst ölçekli planlarda Şişli merkezi iş alanı olarak görülmekte ve yüksek emsalli alanlardan bir tanesi ve de mevcut imar planlarında “Avan projeye göre uygulama yapılır.” şeklinde yani daha yüksek yapılaşma koşullarını içerebilecek ifadeleri olan bir yer olduğunu, burasının da yine Bakanlıklarına Bulgar Vakfı’nın başvurması sonucunda özel proje alanı ilan edildiğini, yine, ilgili belediyelere bilgi verildiğini, bu itibarla, gerek Şişli Belediyesinden gerek Büyükşehir Belediyesinden cevaplar alındığını, yine, çevre yapılanma koşullarını gözetecek şekilde ve hatta çevre yapılaşma çok çok altında bir yapılaşma koşuluyla bu planın da onaylandığını, burada da Bakanlığın prensipleri çerçevesinde herhangi bir şekilde emsal dışı kullanıma izin verilmediğini, bununla beraber, yaklaşık 15-20 bin metrekare civarında bir yeşil alan terki söz konusu olduğunu, fakat, bu planın sonuçlanma aşamasının kendileri görevden ayrıldıktan sonra olduğunu, bu konuda Emlak Konut Genel Müdürü Murat Kurum’la bahsedilen kişinin Emlak Konutla daha önceden olmuş bir davası ve bununla ilgili süren bir alacak davası vardı. 



Dolayısıyla, bu konuda Emlak Konut bir uzlaşma istediğini, yaptıkları görüşmenin bununla ilgili olduğunu, Emlak Konutla buranın müteahhidi olan Taşyapı firmasının arasında bir dava olduğunu, 50 milyon verdik meselesinin bununla ilgili olduğunu, 


“Buradan geleceksin, sen 100 trilyon, 200 trilyon rant alacaksın, imar planını değiştireceksin.” Mehmet Ali’nin de “Neyse, o zaman ben onu Bakan Bey’e ileteyim, Bakan Bey bir şey yaparsa…” şeklindeki konuşmaların aynı 
konunun devamı olduğunu, yani, bu konunun iki tane bağımsız konu olduğunu, yani birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan konular olduğunu, fakat, Emlak Konut Genel Müdürü de kendi alacağını düşünerek belki bir pazarlık şeyi olabilir yani mahkemeden vazgeçebilir mi acaba bu kişi gibi bir şeyde bulunduğunu, kendisinin de bu konuyu Bakan Bey’e ileteceğini söylediğini, yani, bu konuda kendilerinin ellerinden gelecek bir konu olmadığını, sağlık tesisi yapımı için imar verilen Taşyapı İnşaata ait olan arsaya sonradan otel yapımıyla ilgili olarak bir imar düzenlemesi yapıldığı, belediye tarafından reddedildiği ama Bakanlık tarafından kabul edildiği iddiası üzerine bu konunun sonuçlandırılmamış konulardan biri olduğunu, Bakanlıklarının kurulduğu tarihten itibaren imar düzenlemelerinde şeffaflığı ve usul dışı kullanımları önlemeye yönelik özel bir gayret gösterdiklerini, burada firmanın kendilerine sunduğu ilk teklifte “Huzurevi adı altında bağımsız üniteler yapılabilir, bunlar apart, konaklama üniteleri gibi satışa da konu edilebilir.” şeklinde notlar yazılı olduğunu, birtakım plan notları yazılı olduğunu, aslında, bunun esasen bir kılıfa sokularak başka bir amaca dönük kullanım içermekte olduğunu, kendilerinin bunu engellemek için, bu tip şeyleri Türkiye genelinde engellemek için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlükleri eliyle bir genelge çıkarttırdıklarını, buna benzer uygulamaların, örneğin, Bodrum’da, Antalya’da ya da İstanbul'un başka yerlerinde “turizm imarı” adı altında yapılarak konuta dönüştürülüp satılan yerler için de geçerli olduğunu, burada da benzer bir durumun söz konusu olduğunu, yani burada “huzurevi” adı altında turizme yönelik bir tesis yapılıp, bunun satılması gibi bir niyet olduğunu, kendilerinin bu niyeti tespit ederek hatta bu konuda kendisinin Sayın Bakanlarının diğer oğluyla yaptığı bir görüşme de olduğunu, orada dalga geçtiklerini, yani bu konuda “Yani bu kadar da abartılmaz bu konu.” Dediklerini, “Sizin maksadınız ne? Siz burada otel yapmak istiyorsanız, kanun otel yapmaya izin veriyor, otel olarak plan teklifinizi getirin, ‘huzurevi’ adı altında böyle yanlış kullanımlar içeren şeyler yapmayın.” dediklerini, bunun üzerine teklifin otel olarak revize edildiğini ve imar işlerinin de sonuçlanmadığını, ancak dosyada tabii tam tersi olarak “illegal imar izni verilmesi” şeklinde yer aldığını, Ataköy’de sahil kenarında bu Özyazıcı İnşaat tarafından imar planına aykırı olarak yapılan bir projeye izin verilmesinden bahsedildiği sorusu üzerine, imar planına aykırı olma hususunun doğru olmadığını, Ataköy sahil şeridinin imar planlarının 1991 yılında Turizm Bakanlığı tarafından yapıldığını, burasının turizm bölgesi olduğunu, turizm bölgesi ilan edilmiş bir bölge olduğunu, fakat bu arazide aynı zamanda hem doğal sit vasfı taşıyan ağaçlar hem de kültürel yapılar olduğu için burasının aynı zamanda Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na tabi olduğunu, 
2011 yılında Bakanlık kurulduktan sonra hem doğal sit hem de kültürel yapıların olduğu çakışan alanlarda yetkinin Bakanlıklarına geçtiğini, burada emsal 
değerin 2 olduğunu, Kültür Bakanlığının onayladığı 1991 yılı planlarında ve o zamanki planlarda yine kıyıdan çekme mesafesinin 10 metre ya da 20 metre 
olduğunu, fakat kendilerinin Ataköy sahilinin halka açık bir şekilde kullanılmasını teminen imar planları yapılaşma koşullarını plan değişikliği yapmadan, 
sadece Tabiat Varlıkları Komisyonu kararıyla yaklaşık 1,4-1,5’e çektiklerini, bununla beraber kıyıda bir 10 metrelik yürüyüş yolu ve 40 metrelik de bir 
çekme mesafesi oluşturulmasını zorlayan birtakım tedbirler koyduklarını, özellikle özel şahıslara ait arsa ve arazilerde imar planının Bakanlığa başvuru 
yetkisinin birkaç tane koşulu olduğunu, bunlardan en önemlisinin belediyelerce sonuçlandırılmamış işlemlerin ya da hatta kanunda açıkça “üç ay” gibi 
bir ifade olduğunu, üç ay içerisinde sonuçlandırılmamış sa Bakanlığın burada yetki sahibi olabildiğini, devreye girebildiğini, dolayısıyla, burada kendilerinin 
muhakkak bir belediyeye başvuruyu aradıklarını, Bakanlıklarına bu madde kapsamında yapılan başvurulardan yaklaşık yüzde 85’ini kendilerinin de 
reddettiklerini, yani çok cüzi bir oranda onay yaptıklarını, yaklaşık bugüne kadar, daha doğrusu, iki buçuk senelik görev süresi zarfında hatırladığı 
kadarıyla 900 civarında plan onayladıklarını, bunların sadece 15 ya da 20 tanesinin bu kapsamda onaylanmış planlar olduğunu, yine o yaklaşık 900 tane 
planın hepsinin de yine İmar Kanunu’ndaki diğer aleniyet hususları sağlanacak şekilde askıya çıkarıldığını, itirazların değerlendirildiğini, hatta bu işlemler 
yapılırken de belediyelere bu konuda “Siz bu konuyu neden sonuçlandırma dınız ya da neden bu konuda kararınız olumsuz oldu?” gibi görüş de sorulduğunu, bu hususların dikkate alınarak bu işlemlerin sonuçlandırıldığını, 644 sayılı KHK düzenlenirken bir şekilde yatırımların bazen belediyelerin keyfiliğinden ya da vatandaşların belediyeyle olan diyaloglarının uzun sürmesinden kaynaklanmış olabileceğini, yani bir üst otoriteye müracaat etmek gibi Bakanlığa da böyle bir idari vesayet yetkisi verilmiş olabilir diye düşündüğünü, anlattığı gibi kendilerinin de hani otomatik olarak her gelen şeyi kabul etmediklerini, yüzde 85-90 oranında da bu tip talepleri reddettiklerini, 10 katlı inşaatların yapıldığı bir bölgeye sonradan birden 30, 40 kat inşaat ruhsatı verilip inşaat yapılmasının nedeni olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yıllar önce İstanbul’un genelinde bir silüet çalışması yaptığını, bu silüet çalışması 
çerçevesinde de pek çok yerde yükseklik sınırlarının belirlendiğini, dolayısıyla herkesin bu yükseklik sınırlarına da uymak gibi bir zorunluluğu olduğunu, 
dolayısıyla bugüne kadar dörder katlı, beşer katlı ya da onar katlı gelmiş olan bir rejimde bu silüet çalışması neticesinde birtakım sınırların zorlanmış olabileceğini, mesela bizim Ataköy sahil şeridinde de, diğer yerlerde de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin belirlediği 70 metrelik bir yükseklik sınırı olduğunu, bu sınırlara uyulmasını kendilerinin özel bir zaruret olarak getirdiklerini, aynı zamanda, bu bahsettiğiniz yeşil alan silsilesinin devamı konusunda da bazı adımlar attıklarını, yani Emlak Konutun yine Bakanlıklarına sunmuş olduğu bir plan teklifi olduğunu, bu Veliefendi etrafındaki, burada Bakanlık bu plan teklifini onayladığını, fakat daha sonra iptal ederek, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle bir anlaşma yoluna giderek İstanbul’un büyük bir bölgesel parkını yapma yolunda bir adım atıldığını, bu iki hassasiyetin de göz önünde bulundurulduğunu, yine Ataköy sahil şeridinde ve Ataköy’ün tamamında, dediği gibi, 1991 yılında ve Kıyı Kanunu’na tabi olmadan onaylandığını.., 

24. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 22

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 22


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


Nitekim Ali Ağaoğlu tarafından kazanılan Kartal ihalesi ile ilgili 25/12/2012 tarihinde Emlak Konut Genel Müdürü Murat Kurum ile yaptığım görüşmemde,
ihaleyi kazanan DAP Yapı firmasının Ağaoğlu’nun yan firması olduğunu öğrenmem üzerine, fazla sayıda iş alması Emlak Konutu bloke edebilir endişesiyle,  tavsiyem üzerine Emlak Konutun yönetmeliğinde değişiklik yapılarak bir yüklenicinin aynı anda beşten fazla iş almasına yasak getirildi. Kendisine herhangi bir ayrıcalık tanınmadığı da buradan bellidir. 

Yine dosyada 17 adet imar planından bahsediliyor. Ancak bu planlardan sadece 6 tanesi Bakanlıkça sonuçlandırılmıştır. Diğer 11 tanesi henüz sonuçlandırılma  mış, ya müracaatta kalmış veya reddedilmiş işlemlerdir. Henüz sonuçlanmayan bu işlemler bile dosyada illegal işlemler olarak yer almıştır. 
Bu bile başlangıç soruşturmasının hukuksuz ve ne kadar art niyetli olduğunu açıkça göstermektedir. Bakırköy’de bahsedilen yerde biz bir imar planı onayladık. 
Bu imar planını 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye istinaden onayladık ve burada yasaya aykırı bir durum kesinlikle yoktur. Yani şöyle bir durum 
olmuştur, çok samimi olmak gerekirse; bu şahıs, bu imar planını İstanbul Büyükşehir Belediyesinden onaylatmak için yaklaşık iki yıl mücadele etmiş, 
yapamayınca bize müracaat etti. Biz de inceledik, burada, kesintisi konusunda, yüzde 56 civarında -tam bilemiyorum- yüzde 40 kesinti yapılması gerekirken 
fazla kesinti yapılmıştı, biz de onu usulüne göre onayladık. Askı süresi var bunun, itiraz süresi var, gerekli yasal prosedürlerden geçerek onaylanmıştır. 

İstanbul’un, Şişli’nin “background”unu artıracak, marka değerini artıracak şekilde buraya özel proje yaptık. Yasaya göre imar planı zaten geçmez, geçemez. 
Bu imar planı önce kurullardan geçiyor, sonra komisyonlardan geçiyor, sonra raportörden geçiyor, sonra şef imzalıyor, müdür yardımcısı imzalıyor, müdür
 imzalıyor, daire başkanı imzalıyor, ondan sonra genel müdür yardımcısı imzalıyor ve genel müdür imzalıyor, müsteşar yardımcısı imzalıyor, müsteşar imzalıyor, 
Bakana geliyor; ondan sonra askıya çıkıyor....bir imar yaptı diye bir bakanı suçlamak veya bir belediye başkanını suçlamak, bir avukata “Duruşmaya girme.” demek, efendim, görevi olan kişilere “Görevlerini yapma.” demek anlamına gelir yani. “Niye imar yaptın?” Ben bunun mantığını anlayamıyorum. 

Biz yapmışız, biz kamu kuruluşlarının… Zorlu Center Özelleştirme İdaresi tarafından satılan yaklaşık 90 dönüm bir yerdir. İmarını Özelleştirme İdaresi yaptı. 
Buranın projeleri İstanbul Büyükşehir Belediyesinden ve Beşiktaş Belediyesinden geçti, ruhsatı Beşiktaş Belediyesi tarafından verildi. 

Burası bizim önümüze iskân safhasında geldi. Bize müracaat etti. Bu, bizden önceydi, bizim Bakanlık kurulmadan önce bu işler devam etti. 
Daha sonra, iskân safhasına gelince bizim kurullar Tabiat Varlıkları Komisyonu ve Kültür Varlıkları Kurulu şeklinde ikiye ayrıldı. 

Bunun yapıldığı yer de Boğaziçi bölgesinde geri görünümde olduğu için Tabiat Komisyonundan geçmesi gerekti iskân alması için. Bize bu saikle geldi. 
Gelince, biz de binayı oradan görünce, dedik ki: “Bu bina burada affedersiniz- çok gavur ölüsü gibi duruyor. Yani bunu bir inceleyelim.” Yani bu bina böyle 
çok sakil duruyor. İnceleyince orada kademelendirmede birtakım hatalar gördüm, binayı çok büyük gördüm. Sonra baktık ki, bu bodrumlardan dolayı, 
İstanbul İmar Yönetmeliği’nin verdiği imkânlardan dolayı bodrumları yaparak, bodrumları şişirmiş binasını. Bundan sonra, bu önemli bir konu olduğu 
için ben bunu gerekli yerlerle paylaştım, böyle böyle, iskân alacak. Bizim inşaatın denetimiyle, kaçaklığıyla, iskânıyla, ruhsatıyla, imar planıyla uzaktan 
yakından bir alakamız yok. Sadece iskân sırasında “26’sında benim açılışım var, ben buraya çok önemli kişileri davet ettim, bunu yetiştirin.” dedi. 

Biz de arkadaşlara dedik ki adam doğru bir iş yapmışsa -”tape”lerde var bu- eğer doğruysa, projesine uygunsa ve yaptığı şey Tabiat Varlıkları 
Komisyonundan geçecek şekilde uygunsa bunun işini hızlandıralım, adam mağdur olmasın. Sonra dediler ki: “Bunu bir inceleyelim.” Bizim İstanbul 
İl Müdürlüğümüz tarafından incelendi. Kademelerinde birtakım sıkıntılar olduğunu tespit ettik biz. Daha sonra bu sıkıntıları Büyükşehirden sorduk, tolere 
edilebilir olduğu görüldü ve komisyondan geçirildi. Bana gelmedi, benim bir imzam yok burada. Sadece yardımcı olun diye…”Yardımcı olun.” dedim çünkü 
yapılan önemli bir yatırım ve bize de geldi işi. “Yasalara uygunsa yardımcı olun.” diye ifade ettim. Onun dışında bizim orada ne bir yetkimiz var ne yaptığımız bir imar planı var ne verdiğimiz bir inşaat ruhsatı var ne temel üstü ruhsatı var ne iskân müsaadesi var, hiçbiriyle ilgili bizim yetkimiz yok. 

Zaten buradaki suçlamada da birtakım kaçak inşaatlara göz yumulduğu… Böyle bir yetkimiz yok bizim. Bu yetki tamamen belediyelere ait, bizim böyle 
bir tasavvurumuz, tasallutumuz olamaz, yasalarda böyle bir şey yok; yapmadık da zaten. Hangi inşaatı mühürlemişiz, hangi inşaata zabıt tutmuşuz, 
hangi inşaata ruhsat vermişiz, hangi inşaata iskân vermişiz, yok ki böyle bir şey. Ataköy sahil şeridi tam, yüzde yüz doğru olmayabilir ama yaklaşık 
1 milyon küsur metrekare bir arazi. Burasının imar planları 1992 ve 1996 yıllarında dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılmış, biz oraya 
imar planı yapmadık ve emsali yüksek. Burasını ben TOKİ Başkanıyken işgalden temizledim. Emlak Bankası malları, Ziraat Bankası malları tahtında 
TOKİ’ye devredilen mallardan, arazilerden bir tanesi burası. Burası işgal altındaydı. Nasıl işgal altında olduğunu burada bilenleriniz vardır. 

Yani Rusya’yla bağlantılı, başka yerlerle bağlantılı, nelerin o sahil şeridinde yapıldığını...Biz burayı…Bize ne biçim tehditler yapıldı, nasıl ağır tehditler yapıldı. 

Biz vatan dedik, millet dedik, İstanbul dedik burayı işgalden temizledik. Ondan sonra da tabii ki ben burasını… İmar planı olan bir yerin imar planını iptal 
etsem bana zimmet çıkar. Gönül isterdi ki burasını biz yeşil alan yapalım, imarını durduralım ama buranın bir katma değerle bize geldiği, Emlak Bankasından 
bize devredildiği…İmarı da vardı, biz imar yapmadık buraya, kesinlikle yapmadık. Dosyada bellidir bu araştırılırsa. Sonra biz bunların bir parçasını Kat 
Turizme sattık, az önce mevzu ettiğim bu Yeşilköy tarafında olan büyük bölümünü; bir ufak parçayı da bir otelci aldı, ismini bilmiyorum, Rönesans mıdır 
nedir, bir otelciye verdik, ufak bir parçayı sattık; beri tarafını da yine kat hasılat paylaşımı tarzında ihaleye çıktık, bir sefer çıktık, kimse buraya ihaleye girmedi. 

Bir daha çıktık, yine giren olmadı. Niye girmiyorlar? Bakırköy Belediyesi “Buraya ruhsat vermem.” diye… Orada, Bakırköy’de oturan sakinler devamlı burayı şikâyet ediyorlar. Bana geldiler birkaç sefer görüştüm, biz onlarla görüştük, oradaki derneklerle. Nihayet biz bunu gene ihaleye çıktık, ihaleye girmesi için de birilerini teşvik ettik, buraya gelin, ihaleye girin de burayı ihale edelim diye. 
İhale ettiğim zaman TOKİ Başkanıydım ve yüksek fiyatla ihale ettik burasını biz. İhale açık ihale. Açık ihaleye gidildi. Ama, Bakan olunca… 
644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de de vatandaş belediyeye müracaat edip belli bir süre içerisinde ruhsat alamazsa, eğer vatandaş da haklıysa 
valiye müracaat edecek, vali inceleyecek, inceledikten sonra haklı görürse Bakanlığa müracaat edecek. “Bakanlık bu tip yerlere ruhsat verebilir.” diye 
bizim kanunda var. Onun üzerine ben bunları çağırdım Bakan olduktan sonra. Bunlar çok acıdır. Yani, bunları siz, Komisyon burada… Tabii, ben sizin vaktinizi de alıyorum ama böyle bir ortam oldu, bunları paylaşmam lazım sizinle. Çağırdım bunları, bu iki ortağı, dedim ki: Allah sizden razı olsun, siz bu ihaleyi aldınız, devlete para vereceksiniz ama o zaman ben TOKİ Başkanıydım, şimdi Bakanım, ben size yardımcı olacağım, gelin bunun imarını biraz düşürelim. Bakınız, burada evvelden 20 metrekareydi sahil şeridi şimdi 50 metre kanunda. Plandaki haklarınızı boş verin, bunu da biz 50 metreye çekelim, emsali de 2’den 1,5’e düşürelim. Bunlar orada, inanın, ortağıyla beraber… Dedim ki: Eğer emsali düşürürsek daha az para harcarsınız, daireleriniz daha kaliteli olur, daha pahalı satarsınız. Nitekim öyle satıyor şimdi, 5 milyona mı, 6 milyona mı ne satıyormuş daireleri. Daha pahalı satarsınız, gelin bunu kabul edin, ben de size dua ederim dedim. İnanın, hediyeler gelmişti bana, Bakanım, işte baklava, çikolata mikolata, onlar bana bir şey getirmediler, oradaki hediyelerin hepsini onlara verdim. Kabul ettiler, dediler ki: “Doğru diyorsun, haklısın.” Ben de sevindim. 

Niye? 

Oradaki millete de bir jest yapalım dedim. Yani, biz hükûmet olduk, orada oturan Ataköy’dekilere de dedik ki: Bakın, buranın katlarını düşürdük, sahilde 
size bant açtık, terk yaptırdık. Sonra, adam, ne olduysa, on beş gün sonra, yirmi gün sonra geldi “Benim emsalimi düşürdüğünüz kadar bana para iade 
edeceksiniz.” dedi. Dedim ki: Devlet para iade eder mi ya? İstemiyorsan feshedelim sözleşmeyi, tasfiye edelim seni, zararını da verelim tasfiye edelim, 
yeniden ihaleye çıkalım. Ondan sonra bu adam böyle tezvirat yapa yapa, tezvirat yapa yapa bizi çok ciddi sıkıntıya… Şahittir, Mehmet Ali Kahraman şahittir, TOKİ’deki Ayşe Çalkan şahittir, onların yanında toplantı yaptık, 7- 8 kişiydi, kabul ettiler. Biz orada bir imar planı yapmadık. Ben onun imarını…

Biraz azalttık gene, gene azalttık. Sonra gitti, nerelere gittiyse gitsin, ondan sonra bize çeşitli şekilde baskı yaptı ama biz gene onun imarını biraz azalttık 
ama 1,5’e düşüremedim. Yani, 1,5’e düşürüp katını…2’den 1,5’e. Kabul ettiler önce. Dedim: Ya, bak, şimdi Bakanlık arkanızda sizin, biz size yardımcı 
oluruz, gelin bunu düşürelim, etmeyin eylemeyin. Orada belli o, konuşmalarda belli. Ama, konuşmaların hepsini koymadılar ki. Konuşmadan dört tane 
cümleyi koymuş, öbürünü, alttakileri koymamışlar. Durum bu, Ataköy’ün durumu yani içler acısı bir durum. Yaptığım bu. Belli zaten, incelense belli. 

İller Bankası bizim, yüzde yüzü devletin olan, kamu kuruluşu niteliğinde bir şirket. Yüzde yüzü hazineye ait ve benim Bakanlığımın ilgili kuruluşudur. 
Biz kaynak temini için böyle bir yer aldık. Tamamen rapor yasaya uygundur, rapor düzgündür. Orada yaptığımız her şey yasaya dört dörtlük, doğrudur. 
Yapılan iş kamu işi, kamunun işi ve yapılan işlerde raporu ben vermiyorum ki raporu bilirkişiler veriyor, bu işin uzmanları veriyor. Rapordan benim haberim 
olamaz Sayın Başkanım. Rapordan benim nasıl haberim olsun, nasıl ilgileneyim, nasıl bakayım, nereden bileyim? Diyoruz ki bu yer… Sit alanında imar 
verilmez diye bir şey yok ki. Eğer sit alanı uygunsa, üçüncü derece sitse, ikinci derece sitse, imar şartları da uygunsa, yasalar da müsaade ediyorsa oraya 
imar yapılabilir. Burada yapılan da, İller Bankasının yerine yapılan yer de -daha orada inşaat yapılmadı, eğer yanlışsa iptal edilir imarı. 

Beis yok. Boğaziçi’yle ilgili biz Büyükşehire yazı yazdık -2960 sayılı galiba bu Boğaziçi Kanunu- dedik ki: “Bu kanun özel bir kanundur, yer ve mekân 
belli ediyor, ettiği için biz her ne kadar kanun çıkarsak bile sit bölgelerinde, bu kanuna göre bu bölgelerin imar planlarını sizin yapmanız lazım.” 

Yazdık, onlar hukuk müşavirliğinden “Biz bunları yapamayız, sizin yapmanız lazım.” diye bize yazı yazdılar, dosyada var bu yazı, onu da size takdim 
edebilirim; zaten şu dosyayı size takdim edeceğim, orada var. Ondan sonra, müracaat etti, biz geri görünüm bölgelerindeki imar planlarını, birkaç tane 
imar planını onayladık. Bunların da yasaya aykırı olması söz konusu değil. Yani hangisini onayladık, ne yaptık onu tam bilemiyorum ama bu geri görünüm 
bölgesinde belediyeler yapmadığı için bize yazı yazdı, Üsküdar Belediyesi yazı yazdı bize, Büyükşehir Belediyesi yazı yazdı. Muhtemelen burası da yine hangi 
bölgenin belediyesiyle o belediyenin talebi olmuştur. Belediyeden biz görüş almadan imar planı yapmayız. Mesela, “Bakırköy için de görüş alınmadı.” diyor. 
2 sefer görüş sormuşuz biz, sorulmuş görüş, görüş gelmemiş. Belli bir süre var, on beş günlük mü ne süre var, gelmeyince, yasaya uygun olarak yapılmıştır. 
Ben bu Acıbadem’i hatırlamıyorum da ama yapılmışsa yani yasanın dışında bir şey yapılması mümkün değil. Yani belki de yapılamamıştır imar planı, ben 
şimdi hatırlamıyorum bunu. Yani biz yapmamışızdır o imarı, belki müracaatta kalmıştır o yani. Bana Başbakanın hiçbir konuda bu işi kesin yapacaksın dediğini 
ben hatırlamıyorum. Ta, İstanbul’dan KİPTAŞ’tan beri beraber çalışıyoruz. 

Bize “İşi hızlandır, çabuklaştır, yanlış iş yapma.” diye talimat verirdi. 

Biz de kendisine her konuda yani önemli konularda bilgi arz ederdik. Sayın Başbakanım, bunun konusu yanlış mıdır, doğru mudur diye tabii ki esas sorumluluğu olan o olduğu için… Yoksa, bize kesinlikle “Ali Ağaoğlu’nun, yanlış işini yap.” der mi? Böyle bir şey yok, var mı “tape”lerde? Olsa olurdu. Dosyada şahsımla ilgili telefon konuşmalarının bazı cümleleri konuşmanın anlamını bozacak şekilde çıkarılmış, bazı konuşmaların ön ve arka cümleleri alınmış, bazı önemli telefon konuşmaları ise dosyaya hiç konmamıştır. 

Bu konudaki soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısının 30 Nisan 2014 tarihli Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair kararında da delillerin yetersizliği, delil toplama ve iletişim tespitlerinin hukuki olmadığı, varsayıma dayalı olarak bir örgüt oluşturulduğu gerekçeleriyle adeta bir hukuk dersi verilmiştir. Şahsıma isnat edilmeye çalışılan suçlar hukuken iştirak halinde işlenmesi gereken eylemleri içerip Türk Ceza Kanununa göre tek başıma işleyebileceğim suçlar değildir. Hal böyleyken şüphelilerin tamamına takipsizlik verilen bir soruşturmadan ötürü şahsımın suçlanamayacağı açıktır. Esasen soruşturma savcısı kurduğu hayali suç örgütüne tüm çabalarına rağmen beni dahil edememiş, bunun üzerine dosyayla ilişkilendirmek için telefon konuşmalarının anlamını tahrif ederek “nüfuzumu bu sözde örgüt lehine kullandığım” şeklinde zorlama bir yoruma sığınmıştır. İlişkilendirilmeye çalışıldığım sözde örgüte yönelik yıllarca fiziki ve teknik takip yapılmış olmasına rağmen, ne ben, ne bürokratlarım ne de aile bireylerime yönelik maddi menfaat temini şüphesi uyandırabilecek en ufak bir bulgu dahi bulunmamaktadır. Sonuç olarak, yukarda arz etiğim hususlar, Komisyona verdiğim ifadelerim, ekte sunduğum bilgiler ve tarafımla bağlantısı olduğu iddia edilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 30 Nisan 2014 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar birlikte değerlendirildiğinde şahsıma yönlendirilebilecek başka bir suç iddiası da bulunmamaktadır.” demiştir. 

23. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 21

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 21



4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,


9/8 Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 22.09.2014 tarih ve 195628 sayılı yazısı ile dört eski Bakanın 3628 sayılı Kanun kapsamında vermiş 
oldukları mal bildirim beyanları istenmiş ve TBMM Başkanlığının 25.09.2014 tarih ve 196080 sayılı yazısı ekinde gönderilen 19 adet mal bildirimine ilişkin belgeler 16.10.2014 tarihinde görevlendirilen Bilirkişiye teslim edilmek suretiyle Bakanlık yaptıkları döneme ilişkin olarak eş ve çocukları ile kendilerinin mal varlığı araştırması istenmiş, Avrupa Birliği eski Bakanı Egemen BAĞIŞ’ın kendisi, eşi ve çocuklarının malvarlığına ilişkin araştırma neticesinde Bilirkişi tarafından hazırlanan 18.12.2014 tarihli raporda; 
“Çocuklarının malvarlığı bilgilerine rastlanılmadığı, eşi adına 2008 yılında iktisap edilen 2006 model Honda CIVIC marka bir adet motorlu araç bulunduğu, 
Egemen BAĞIŞ’ın Bakanlık yaptığı süre zarfında toplam üç adet taşınmaz satın aldığı ve iki adet taşınmaz sattığı, 13.10.2010 tarihinde Konur Sokak Kavaklıdere/Ankara adresinde kayıtlı taşınmazın % 50 hissesinin 500.000 TL’ye kendisi adına satın alındığı, 29.11.2010 tarihinde İstinye/ İstanbul 
adresinde kayıtlı taşınmazın tapu harç matrahı 500.000 TL’ye eşi Beyhan Nilser BAĞIŞ adına satın alındığı, 13.11.2011 tarihinde Dikmen Vadisi/Ankara 
adresinde kayıtlı taşınmazın tapu harç matrahı 500.000 TL’ye kendisine adına satın alındığı, 2005 yılında Bursa’da, 2006 yılında İstanbul’da iktisap edilen 
taşınmazlar için kredi kullanıldığının anlaşıldığı, 2005 yılında Bursa’da kayıtlı taşınmazın kredi vadesinin 120 ay (2012 yeniden yapılandırılarak 18 aya düşürülmüştür), 2006 yılında İstanbul’da iktisap edilen taşınmazın kredi vadesinin 84 ay olduğu, iki kredi ödemesinin de 2013 Haziran ayı itibariyle 
sona erdiği, bankalardan edinilen bilgilerden Egemen BAĞIŞ’ın hesaplarında kendi adına alınan iki adet taşınmaz ile ilgili banka transferine ve kredi 
kullanımına rastlanılmadığı, şahsın mal bildirimlerinde de 2010 ve 2011 yılında edinilen üç taşınmazla ilgili borcu olduğuna dair bir beyanda bulunmadığı, 
söz konusu üç taşınmazın finansmanı ile ilgili soru sorulmuş, Komisyona gönderilen cevabi yazıda konunun zaman yönünden Soruşturma Komisyonunun 
görevi ve yetkisinde olmadığı için cevaplandırılmadığı, 2002 yılında iktisap edildiği beyan edilen taşınmazın 20.03.2013 tarihinde tapu harç matrahı 415.000 TL’ye satıldığı, konu ile ilgili olarak Egemen BAĞIŞ’ın hesabına 425.000 TL havale yapıldığı, eşi adına 2005 yılında iktisap edilen Bursa ili Osmangazi İlçesinde kayıtlı taşınmazın 10.06.2013 tarihinde tapu harç matrahı 65.000 TL’ye satıldığı, söz konusu taşınmaz satımları ile ilgili banka transfer bilgilerinin mevcut olduğu, Egemen Bağış ve eşi Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın aylık ortalama gelirlerinin 2008 ve 2009 yıllarında yaklaşık 18.000 TL, 2010 yılında 20.000 TL, 2011 yılında 21.500 TL, 2012 yılında 22.300 TL, 2013 yılında ise 25.000 TL olarak tahmin edildiği, Egemen BAĞIŞ’ın kendisi ve eşinin 2005 ve 2006 yıllarında kullandığı konut kredileri dolayısıyla 01.01.2008 tarihinden 31.05.2013 tarihine kadar aylık ortalama 4.170 USD + 4.098 TL + 1.370 TL kredi geri ödemesi gerçekleştirdikleri, 2013 yılında çeşitli kişi ve kuruluşlara (2012 ve 2013 yılında eşine gönderilen 23.000 USD hariç) yaklaşık 61.000 USD tutarında SWIFT havalesi yaptığı, şahsın kendisi ve eşi ile ilgili verdiği mal bildirimlerinde banka, fon ve hisse senedi varlığında 2010-2013 yılları arasında kayda değer nitelikte bir azalış olmadığı, 61.000 USD SWIFT havalesi dikkate alınmadığında, ailenin gelirinden aylık kredi ödemeleri düşüldüğünde harcamalarını finanse edebilecek veya tasarruf ve yatırımlarına tahsis edilebilecek aylık ortalama gelirin1 2008 yılı için 7.350 TL, 2009 yılı için 6.300 TL, 2010 yılı için 8.300 TL, 2011 ve 2012 yılı için yaklaşık 9.000 TL, 2012 yılı i2013 yılı ilk beş ay için 11.600 TL olabileceği, 2008, 2009, 2010 ve 2011 yılı harcanabilir ve/veya tasarruf edilebilir aylık ortalama geliri dikkate alındığında; şahsın bakanlık yaptığı süre zarfında 2010 ve 2011 yılında satın alınan biri eşi adına kayıtlı toplam üç adet taşınmazın kendisi ve eşinin mevcut kayıtlı geliri ile orantılı olmadığı, Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın % 99 paya sahip ortağı olduğu Dekorname Dekorasyon Şirketinin 2013 yılı Kurumlar Vergisi Beyannamesinde Ortaklara 
Borçlar Hesabının 1.565.000 TL, 2013 yılı içerisinde ortak veya ortakla ilişkili kişilerden temin edilen borçların en yüksek olduğu tarihteki toplam tutarının 
3.779.644 TL olarak beyan edildiği, şirketten alacaklı olan şahısların şirket ortakları Beyhan Nilser BAĞIŞ, Amrullah ALEVCAN ile Egemen BAĞIŞ ve 
Amrullah ALEVCAN’ın ortağı olduğu BNB Hazır Giyim şirketi olduğu, şirkete yıl içerisinde BNB şirketinden toplam 1.110.000 TL para transferi yapıldığı, 
yıl içinde toplam tutarı yaklaşık 3.779.000 TL olan borçların 31.12.2013 tarihinde 1.565.000 TL’ye düştüğü, söz konusu azalışın nasıl gerçekleştiğinin 
tespit edilebilmesi amacıyla Egemen BAĞIŞ’tan BNB Hazır Giyim şirketi ile Dekorname Dekorasyon şirketinin 2011, 2012 ve 2013 yıllarına (ortaklar ve 
şirketler arasındaki borç alacak ilişkisi 2011 yılında başladığı için bu yıllar seçilmiştir) ilişkin ortaklara borçlar hesabının ayrıntılı dökümü ile transfer 
fiyatlandırması ve örtülü sermaye uygulamasına ilişkin bilgiler talep edilmiş, alınan cevabi yazıda 2013 yılına ilişkin kendisi ve eşini ilgilendiren ortaklara 
borçlar hesabının ayrıntılı dökümü dışında Soruşturma Komisyonuna herhangi bir bilgi ve belge sunulmadı, BNB Hazır Giyim Şirketinin Dekorname şirketine 
toplam 3.625.000 TL para transferi yaptığı (2011 yılında 300.000 TL, 2012 yılında 2.215.000 TL, 2013 yılında 1.110.000 TL), Dekorname şirketinin de 2012 ve 2013 yıllarında BNB şirketine toplam 1.540.000 TL para transferi gerçekleştirdiği, söz konusu bilgiler çerçevesinde Dekorname şirketinin 2013 yılı içinde BNB şirketine 500.000 TL (3.625.000-1.585.000-1.540.000) borç anapara ödemesi yapmış olması gerektiği, ödemeye ilişkin banka transferine rastlanılmadığı için ödemenin nakit olarak yapılmış olabileceği izlenimi uyandırdığı, ancak şirketlerin yevmiye kayıtlarından edinilen bilgilerle konu hakkında daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabileceği,”

Avrupa Birliği eski Bakanı Egemen BAĞIŞ ile ilgili olarak hazırlanan 05.01.2015 tarihli Bilirkişi Raporunda; 

“a) 18.12.2014 tarihli raporumuzda konuya ilişkin herhangi bir bilgi ve belge ibraz edilmediğinden Konur Sokak Kavaklıdere/Ankara adresinde kayıtlı 
taşınmazın % 50 hissesinin ediniminin kendisi ve eşinin geliri ile uyumlu orantılı olmadığı kanaatine varılmıştır. Ancak, Egemen Bağış tarafından 26.12.2014 tarihli, beyan ve ekinde yer alan belgelerden söz konusu taşınmazın annesi Güler BAĞIŞ’tan tapu harç matrahı 44.250 TL’ye devir alındığı anlaşılmış olup, mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde, söz konusu taşınmazın iktisabının hayatın olağan akışına uygun olduğu, 

b) 26.12.2014 tarihli ek beyan yazısında özetle; 2011 yılında Ankara İli Çankaya ilçesi İlk Adım Mahallesi 28437 Ada 2 No’lu parseldeki taşınmazın 2013 yılında satışı yapılan taşınmaz ile alındığını, 2013 yılında satılan taşınmazın aslında 2011 yılında satıldığı, tapu devrinin 2013 yılında gerçekleştiği, Egemen BAĞIŞ’ın 2011 yılında evi boşalttığını, telefon ve elektrik faturalarının bunu teyit ettiğini ve yeni satın alınan eve taşındığı ifade edilmiştir. 13.10.2011 tarihinde kendi adına satın alınan Ankara İli Çankaya ilçesi İlk Adım Mahallesi 28437 Ada 2 No’lu parselde kayıtlı taşınmazın tapu harç matrahı 500.000 TL’ye satın alınan Dublex Mesken olduğu, 20.03.2013 tarihinde satışı yapılan taşınmaz ile ilgili işlemlerin 18.12.2014 tarihli Raporda ayrıntılı olarak belirtildiği, 2013 yılında yapılan satış ile ilgili olarak 2011 yılında herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının bilinmedi ği, 2011 yılında fiilen satıldığı, ancak tapu tescilinin 2013 yılında gerçekleştirildiği ne dair beyan ve sunulan belgelerin mahiyetinin takdirinin Soruşturma Komisyonuna ait olduğu, 

c) 26.12.2014 tarihli ek beyan yazısında; Hillpark İstinye/İstanbul adresinde kayıtlı taşınmazın 29.11.2010 tarihinde Egemen BAĞIŞ tarafından taksitle 
satın alındığı, söz konusu taşınmazın Beyhan Nilser BAĞIŞ tarafından taksitle satın alındığına dair Bay İnşaat şirketi Yönetim Kurulu Başkanının imzaladığı 
26.12.2014 tarihli yazının Komisyona sunulduğu, 20.12.2012 tarihli ek beyan yazısında; söz konusu taşınmazın inşaatın başından beri taksitle satın alındığının ifade edildiği, ödemenin ne zaman başladığı, taksit tutarının ne kadar olduğu ve taksit ödemelerinin ne zaman sona erdiğine dair bir bilgiye yer verilmediği anlaşılmıştır. Diğer taraftan 31.05.2006 tarihinde eşi ve kendi adına Bay İnşaattan yine Hillpark İstinye/İstanbul adresinde kayıtlı bir taşınmaz satın alındığı, söz konusu taşınmazın aylık 4.170 USD + 4.098 TL kredi taksit ödemesi ile finanse edildiği, 2006 yılında eşi ve kendi adına satın alınan taşınmazın borç tutarının mal bildirimlerinde belirtildiği, mal bildirimlerinde aynı yerde 2010 yılında satın alınan taşınmazın ise borç bilgilerine rastlanılmadığı anlaşılmıştır. 

2010 yılında satın alınan taşınmazın finansmanına ilişkin beyan ve sunulan belgenin mahiyetinin takdirinin Soruşturma Komisyonuna ait olduğu, 
Kendisi ve eşinin ortağı olduğu şirketlerin 2011, 2012 ve 2013 yıllarını içeren ortaklar, ilişkili kişiler ve firmaların transfer fiyatlandırmasına konu olan kayıtlara ilişkin dökümler ve kredi kullanımları ile ilgili 20.12.2014 tarihli Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Raporunun 21.12.2014 tarihli yazı ile komisyona sunulduğu, söz konusu belgelerin tetkikinden; eşi Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın Dekorname şirketinden olan alacağının 31.12.2011 tarihi itibariyle 276.000 TL, 31.12.2012 tarihi itibariyle 831.000 TL, 31.12.2013 tarihi itibariyle 867.000 TL olarak gerçekleştiği (hisse devirlerinden kaynaklanan tutar dâhil), 2013 yılında dikkate değer nitelikte alacağında artış olmadığı, artışın ücret tahakkukundan kaynaklandığı, 2013 yılında ortaklar cari hesabından dikkate değer nitelikte kullanımı (alacağının tahsili) olmadığı, Beyhan Nilser BAĞIŞ’ın ortağı olduğu şirketten olan alacağının 3628 sayılı Kanunda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde mal bildirimlerine konu edilmediği, Komisyona sunulan bilgiler üzerinden yukarıdaki hususlar tespit edilmekle birlikte, bu değerlendirmelere etki edecek başkaca kaydi veya fiili ticari iş ve işlemin olup olmadığının bilinmediği,” şeklinde sonuç ve kanaatine varıldığı mütalaa olunmuştur. 

Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği  'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın turizm belgeli bir otel kiralama girişimi ile yakınlarına vize alınması işleri için aracılık ettiği, 

b) Bu şahısla ilgili bir soruşturma olup olmadığı yönünde ilgili kurum ve kuruluşlarda araştırılma yapılmasını sağladığı, 

c) Bu şahsın faaliyetiyle ilgili olarak basında haber yapılmasının önlenmesi için girişimlerde bulunduğu”şeklindeki eylemlerin hiçbirisi Avrupa Birliği 
Bakanlığının görevleri arasında kabul edilecek husular olmayıp 5237 sayılı TCK’nın 255. maddesinde tanımlanan nüfuz ticareti ve 252. maddesindeki 
rüşvet suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun olarak elde edilen 
deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. 

Malvarlığı araştırması için görevlendirilen Bilirkişi tarafından yapılan tetkikat sonucu düzenlenen raporlardan da ilgili bakan ve eşinin soruşturma önergesinde belirtilen fiillerden kaynaklanan malvarlığı edindiği yolunda bir bulguya rastlanılmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan söz konusu karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir. 

2.3.4. Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Trabzon Milletvekili Erdoğan BAYRAKTAR hakkında: 

A) İDDİA 

Bir suç örgütünün yönetici ve üyelerinin kendilerine sağlanan ve miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı menfaatler karşılığında; 

a) Kişiye özel imtiyazlı imar planlarını onaylattıkları, 

b) İmar planlarına aykırı olarak yapılan bazı projelerin usulsüzlüklerine göz yumdukları ve denetimlerden sorunsuzca geçmelerini sağladıkları; Bu eylemlerin bir kısmının Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Trabzon Milletvekili Erdoğan BAYRAKTAR'ın görevde olduğu sırada ve onun bilgisi doğrultusunda 
gerçekleştirildiği; ayrıca bu Bakanlıktan iş alan bazı şirketlerin yemek işlerinin yakınlarının ortağı olduğu şirketlere verilmesi için tavassut ettiği, İddia edilmiştir. 

Yukarıda sayılan ve Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Trabzon Milletvekili Erdoğan BAYRAKTAR tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 255. 
(Nüfuz ticareti) ve 251. (Görevi kötüye kullanma) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği 
ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. Tanıklar 
1. Abdullah Oğuz BAYRAKTAR 
2. Ali İbrahimağaoğlu 
3. Mehmet Ali Aydınlar 
4. Sadık Soylu 
5. Mehmet Ali Kahraman 

b. Belgeler 

1. 18.12.2014 ve 05.01.2015 tarihli bilirkişi raporları 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR şifahi ve yazılı savunmasında özetle; 

17 Aralık operasyonu, aslında adli bir vaka olmayıp özü itibariyle Devletimize, Hükümetimize ve millet iradesine karşı yapılmış bir komplodur ve açık bir 
darbe girişimidir. Hatta millet iradesinin temsilcisi TBMM’ne karşı yapılmış en vahim saldırı, en büyük saygısızlıklardan birisidir. 17 Aralık darbe girişimi 
dosyasını hazırlayan savcı kendisini açıkça TBMM soruşturma komisyonu yerine koyarak iddianame tarzında bilgi notu hazırlamış, suç isnadında bulunmuş 
ve fonksiyon gaspı yapmıştır. Açık bir fonksiyon gaspında bulunan savcı, önceden kolluk tarafından hazırlanmış ve anlamı bozulacak şekilde düzenlenmiş 
telefon görüşmelerini ve hukuken delil niteliği bulunmayan olayları sanki sübut bulmuş gibi kabul ederek adeta fezleke hazırlamıştır. Savcının hazırladığı 
fezleke tarzındaki bilgi notunun hiçbir hukuki niteliği yoktur. Bu görüşmelerin kırpılarak verilmesine rağmen yine de suça konu olabilecek bir görüşme 
oluşturulamamıştır. 
Belli ki çirkin emeller için bir senaryo yazılmış, bu senaryoya göre hayali bir örgüt kurulmuş ve de varsayıma dayalı olarak suç oluşturulmaya çalışılmıştır. 
Şahsımın da bu sözde örgütün yaptığı eylemlerden haberi olduğu gerekçesi ile suça iştirak ettiğim ima edilmiştir. Bakanlığımızla ilgili olarak süreç, 
16 Eylül 2012 tarihinde isimsiz ve imzasız dedikodu niteliğindeki bir ihbar mektubuna istinaden hukuksuz bir şekilde başlatılmıştır. İhbar mektubu üzerine 
talep edilen iletişim tespiti İstanbul 16. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 24 Eylül 2012 tarihli kararla “yeterli delil olmadığı” gerekçesiyle reddedilmiş ve 
yine bu ret kararına yapılan itiraz da İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesinin 01 Ekim 2012 tarihli kararıyla reddedilerek kesinleşmiştir. Bu kararda da; 
“mahkemeye sunulan delillerin kuvvetli suç şüphesini uyandırmadığı, eposta ihbarını yapan kişinin tespit edilip ayrıntılı beyanının alınarak somut 
delillerin tespitinin gerektiği...” gerekçeleri özellikle belirtilmiştir. Hal böyleyken ve esasen de bu ret kararından sonra yeni deliller elde edilmeden tekrar 
talepte bulunulması yasal olarak mümkün olmadığı halde, yeni delil elde edilmeden, birkaç gün sonra aynı ihbarla bu defa İstanbul 33. Sulh ceza 
mahkemesinden iletişim tespit kararı alınmıştır. Yani, iletişim tespit kararı hukuki olmaktan uzaktır ve açıkça hukuka aykırıdır. Ve bütün soruşturma bu 
minval üzere yürütülmüştür. Savcı hazırladığı fezlekede; sözde örgüt lideri H. Avni Sipahi ve oğlum A. Oğuz BAYRAKTAR ile ilişki kurulmak suretiyle 
örgütsel bağlantının varlığından bahsetmektedir. Bir an için bu soruşturmaya konu sözde örgütün var olduğunu kabul edelim. 

Bu sözde örgüt ile benim aramda bir bağ olduğu örgüt lideri olduğu iddia edilen Hüseyin Sipahi ile aramda geçen özellikle iki konuşmaya dayandırılıyor. 
Nedir bu iki konuşma? Hüseyin Sipahi’nin Belediye seçimlerinde İstanbul Çekmeköy’den, CHP’den aday olup olmama konusunda benden habersiz karar 
veremeyeceğini söylemesi, Benim Bakanlıkla hiç bir işi olmayan 80 yaşındaki bir dostuma yardımcı olması için Hüseyin Sipahi’den ricada bulunmam. 
Oğlum A. Oğuz BAYRAKTAR ile örgütsel bağlantı içerisinde gösterilen tek telefon görüşmem darbe girişiminin vuku bulduğu 17 Aralık 2013 sabahı oğlumun telefonda “Baba polisler evi bastı” şeklindeki ifadesinden başka bir şey değildir. Oğlumla başkaca hiçbir telefon görüşmem yoktur. Bizimle ilişkilendirilen 17 Aralık Dosyasına konu olan iddiaların en temelinde iş adamı Ali Ağaoğlu’nun devletten ucuza aldığı arazileri imara açtırması ve keyfi uygulamalar yapması gösterilmektedir. Böyle bir şey kesinlikle yoktur. Ali Ağaoğlu’nun özellikle TOKİ’den aldığı hiç bir arazi ucuza alınmış değildir. 

Hepsi açık ihaleler neticesinde sonuçlanmış ve piyasa koşullarına göre diğer tüm katılımcılardan çok daha yüksek teklifler verilmiştir. 

22. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***