1 Nisan 2017 Cumartesi

1917 BOLŞEVİK İHTİLALİ SONRASINDA GÜNEY AZERBAYCAN BÖLGESİNDE ASKERÎ VE SİYASİ MÜCADELELER


1917 BOLŞEVİK İHTİLALİ SONRASINDA GÜNEY AZERBAYCAN  BÖLGESİNDE ASKERÎ VE SİYASİ MÜCADELELER 






SUNUŞ 
ON BİRİNCİ ASKERî TARİH SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ II

Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır. 

On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur. 

Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır. 

Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır. 

Ziya GÜLER 
Hava Korgeneral 

ATASE ve Dent. Başkanı 

( Ekim 1917 – Ağustos 1918

Arş. Gör. Barış METİN
* Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 

İran Şahı ve hükûmeti, Birinci Dünya Savaşı boyunca tarafsız olduğunu bildirse de bu siyasetini fiiliyata geçirebilecek askerî ve ekonomik güçten yoksun olduğu için savaşın dünya genelindeki ve İran içindeki gidişatına göre tavır takınarak muharip kuvvetler arasında denge siyaseti uygulamaya ve bu suretle varlığını sürdürmeye dikkat etmiştir. Bu genel politika içinde uygun ortamın oluştuğu zamanlarda bazen İngiliz ve Ruslardan, bazen de Osmanlı Devleti’nden kendi topraklarındaki askerlerini çekmelerini1 ve tarafsızlığına saygılı olunmasını talep etmiştir. 

İran’ı tahliye meselesi, Rusya’da Bolşevik hareketlerinin hemen öncesinde ülkede iç karışıklıkların yaşanmaya başladığına dair haberlerin gelmesiyle gündeme yeniden gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin Tahran sefareti tarafından Musul’da bulunan VI. Ordu Kumandanı Halil Paşa’ya gönderilen ve oradan da 15 Haziran 1917’de Başkumandanlık Vekaleti’ne şifre ile bildirilen bir telgrafta2 Osmanlı Devleti Tahran sefirinin aktardığına göre birkaç gün önce İran hükûmetinden sefarete gelen bir takrirde, Rus ve İngiliz ordularının İran’ı tahliye etmesi için teşebbüste bulundukları ve sonucun başarılı olacağına inandıkları, Osmanlı ordusunun da hududa çekilmesini istedikleri hatta bu mealde birer takririn de Avusturya ve Alman sefaretlerine gönderildiği ifade edilmektedir. Ayrıca 14 Haziran 1917 tarihinde Hacı Cemaleddin namındaki bir milletvekilinin Tahran sefirinin makamına geldiği İran halkının ve partilerinin de topraklarının tahliye edilmesini istediğini ve bu talebin Osmanlı Devleti’ne iletilmesini rica ettiği belirtilmektedir. Tahran sefiri de cevaben; düşmanların İran topraklarını kullanmak suretiyle Osmanlı Devleti’ne tecavüz etmeleri sebebiyle mecburiyetten ve işgal altındaki İran’ı kurtarmak gibi fedakârca ve dostça bir sebepten Osmanlı askerlerinin İran’a girdiğini, Rusya ve İngiltere’nin İran’ı tahliye ettiklerini görmedikçe Osmanlı kuvvetlerinin geri çekileceğini ümit etmese de Reis-i Vükela ile görüştükten sonra durumu Osmanlı Devleti’ne bildireceğini ifade etmiş ve ertesi günü 

İran hükûmet reisi ile yaptığı mülakatta da aynı düşüncelerini tekrarlamıştır. 

Reis-i Vükela da Rus ve İngiliz elçileriyle daha önce yaptığı görüşmeden bahisle, her iki sefirin Osmanlı Devleti’nin askerlerini geri çekmesi şartıyla kendi hükûmetlerine İran’ın tahliyesini kabul ettirebileceklerini ümit ettiklerini söylediğini, şayet Osmanlı Devleti buna itimat etmezse geçici olarak 
askerlerini hududa çekmesini, Rus ve İngilizler İran’ı boşaltmazsa tekrar ileri harekâta geçebileceğini, İran’ın artık topraklarının savaş alanı hâline 
gelmesini istemediğini ve halkın Osmanlı Devleti’ne olan hüsnü niyet ve dostluğuna güvenerek bu talebin kabul edileceğine inandığını ifade etmiş3 ve 
İran’ın tahliyesinin gerek “Hükûmet-i Seniyye’nin gerekse “Hükûmet-i İraniyye’nin istikbalen uhde-i menafi”4 ne olacağını vurgulamıştır. 6’ncı Ordu 
Kumandanı Halil Paşa, Tahran Sefaretinden gelen telgrafı Başkumandanlık Vekaleti’ne gönderirken Osmanlı Ordusu’nun İran hududuna geri çekilmesi 
konusundaki kendi görüşlerini de bildirmiştir. Halil Paşa, İran hükûmeti tarafından yapılan söz konusu teklifin tamamen muvafık olduğunu, bu teklifin 
kabul edildiğini bildirerek Osmanlı Devleti’nin İran hükûmetinden İngiliz ve Rusların çekilmesini talep edebileceğini belirtmiştir.5 İran’ın tahliyesi 
meselesi hakkındaki teklifi değerlendiren Başkumandan Vekili Enver Paşa, 10.09.1917 tahinde 6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa’ya gayet mahremdir 
ibaresiyle gönderdiği telgrafta;6 Osmanlı askerlerinin Rus ve İngiliz kuvvetleri çekilmeden İran’da stratejik noktaları ellerinde tutmaya mecbur olduğunu; 
ancak İran hükûmetinin teklifi üzerine daha ileriye gitmeyeceklerini taahhüt ettiğini, Rus ve İngilizlerin İran’ı boşalttıkları zaman bütün Osmanlı kuvvetlerini de geri çekmeyi temin ettiğini belirterek Nusret Bey’in 7 İran Reisi Vükelâsına bu şekilde cevap vermesinin tebliğini rica etmiştir. Ancak Enver Paşa 08.10.1917 tahinde yine Halil Paşa’ya gönderdiği ve Tahran ateşemiliterliğine bildirilmesini istediği diğer bir telgrafta8 “İran’ın tahliyesi hususu teşebbüsatında bulunan İranlılara şu yolda cevap verilmesini daha muvafık buldum.” diyerek şimdiye kadar Osmanlı Devleti’nin İran’ı tahliye etmekte büyük mahzur gördüğünü; fakat İran hükûmetinin arzusu üzerine Osmanlı Devleti’nin tahliyeye hazır olduğunu, zaten kuvvetlerin büyük bölümünün hududa çekildiğini, şart koşulduğu üzere İngiltere’nin ve Rusya’nın da İran’ı tahliyelerini görmek istediklerini ifade etmiştir. Enver Paşa’nın İran’ın tahliyesi hakkında hükûmetin talebine verilecek cevaba dair sonradan yaptığı tadilat, o zamana kadar uygulanan askerî politikada bir değişiklik yapılmasından çok, ince bir siyasi hesaba dayanmakta dır. Zira İran, savaş boyunca hem Osmanlı ve Alman devletlerinin hem de İngiliz ve Rusların kendi yanlarına çekebilmek veya elde ettikleri kazanımları korumak amacıyla askerî ve siyasi mücadele alanı hâline gelmiştir. 

Bu mücadele içinde hükûmeti ve etnik/dinî grupları düşmana karşı harekete geçirebilmenin en önemli yollarından biri de propagandadır. Osmanlı Devleti,-Almanya’nın da desteğiyle- İran’da Cihat, İttihat-ı İslam, İran’ın bağımsızlığı ve kendi güvenliği için önlem almak gibi konuları propaganda unsuru olarak 
kullanırken İngiltere ve Rusya ise daha çok, -tarihî ön yargıların da bilincinde olarak- Osmanlı Devleti’nin İran’ı işgal etmek arzusunda olduğunu sık sık 
dile getiriyordu. Enver Paşa’nın tahliye konusundaki söylem değişikliği bu politikanın engellenmesi amacına dairdir. Askerî siyasette herhangi bir 
değişiklik olmadığı Enver Paşa’nın aynı telgrafta Halil Paşa’ya yazdığı ““…Ancak hakikat-ı hâlde tahliye etmezsiniz ve bu nokatı lüzum-u askeriyeye göre elde bulundurursunuz. İngiliz ve Rusların tahliye ettiklerine tamamen kani olursanız o zaman İran’daki kıtaatımızı geri alırsınız.” sözlerinden de anlaşılmaktadır. İran’ın tahliyesi hakkında söz konusu girişimlerin tıpkı daha öncekiler gibi sonuçsuz kaldığı 6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa’ya Tahran Maslahatgüzarlığı’ndan gelen ve 24.02.1918 tarihinde Başkumandanlık Vekaleti Celilesi’ne gönderilen şifre telgraftan anlaşılmaktadır. Tahran Maslahatgüzarının İran’ın tahliyesi hakkında kendisine daha önce gönderilen şifreli emre verdiği cevapta İran hükûmetine sunduğu tebligatı tekrar ettiğini, yeni kurulan kabinenin Rus ve İngiliz hükûmet leri nezdinde daha önce yapılan girişimi tekrarlamasına rağmen henüz cevap alamadığını, İran’daki Rus ve İngiliz kuvvetlerinin çekilmeyeceğini ifade etmekte dir. 


Rusya’da Ekim 1917 Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesi, yaklaşık üç yıldır devam eden dünya savaşının seyrini büyük ölçüde değiştirmiş, özellikle İttifak devletleri için avantaj sağlayacak önemli gelişmeleri ortaya çıkarmıştır. Bolşevikler, Çarlık sonrası iş başında olan Kerenski hükûmetini düşürdükten sonra İttifak devletleriyle savaşa devam etmeme kararı almış ve ateşkes anlaşması talep etmişlerdir. Bunun sonucu olarak 15 Aralık 1917 tarihinde mütareke imzalanmış ve tüm Rus cephelerindeki çatışmalar durmuştur. 22 Aralık 1918’de Brest-Litovsk şehrinde Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti, Bulgaristan ve Bolşevikler arasında barış görüşmeleri başlamış ve 3 Mart 1918’de tarihte görüşmelerin yapıldığı şehrin adıyla anılan anlaşma imzalanmıştır.10 

Brest-Litovsk anlaşmasında İran’ın tarafsızlık siyasetine riayet edilmesi ve toprak bütünlüğünün korunması (bunun için İngiltere ile Rusya arasında 1907 yılında yapılan ve İran’ı üç bölgeye parçalayan anlaşmanın iptali) konusu da ele alınmış ve Güney Azerbaycan’daki Rus ve Türk askerlerinin geri çekilmesi konusu kabul edilmiştir. Söz konusu gelişme, bölgede Rusya ile fiili mücadele hâlinde olan Osmanlı Devleti ve Almanya için avantajlı bir durum ortaya çıkarmış, Osmanlı Devleti’nin doğu sınırlarının güvenliği açısından büyük bir tehlike ortadan kalktığı gibi öteden beri Rus ve İngiliz tahakkümü altındaki İslam coğrafyalarında yürütülen İttihat-ı İslam politikasına bağlı olarak İran üzerindeki nüfuzun artmasını sağlamıştır.

Brest- Litovsk anlaşmasında İran’ın tahliyesine dair alınan karardan memnun olan Şah, “…Osmanlı Devleti’nin izhar eylediği hissiyat-ı dostaneden duyduğu 
memnuniyeti” bizzat Osmanlı Dış İşlerine gönderdiği telgrafla bildirmiştir.11 Osmanlı Devleti Tahran Ateşemiliteri Ömer Fevzi Bey, Harbiye Nezaret-i 
Celilesi’ne 03.03.1918 tarihinde gönderdiği gayet mahremdir ibareli telgrafta12, Berlin’de Alman parasıyla neşredilen Kave adındaki gazetede Brest Litovsk anlaşması ve İran’ın tahliyesine dair çıkan habere dikkat çekmektedir. “Mütarekenamenin üçüncü maddesinin kabul ile kendi askerlerinin geri çekilmesini ve İran arazisinin kâmilen tahliyesi taahhüt edildiğinden dolayı Devlet-i Aliye-i Osmaniye’ye teşekkürat-ı samimanemizi arz eyleriz.” şeklindeki haberi yapan Kave gazetesinin Alman siyasetine hizmet ettiğini belirten Ömer Fevzi Bey, söz konusu haberde, Osmanlı Devleti’nin İran’da aynı Rusya gibi işgalci olduğu şeklinde bir izlenim verilmeye çalışıldığını ve Almanların her ne kadar müttefikleri olsa da Osmanlı Devleti’yle derinden bir rekabet içinde olduğunu belirtmektedir. İran’ın Berlin sefiri Hüseyin Kulu Han da İran’ın tahliyesi hakkındaki gelişmeden dolayı duydukları memnuniyeti Almanya’ya iletmiştir.13 

Rusların İran’dan çekilmeye başlamaları, Ekim 1917 Bolşevik ihtilali ve ülkede kargaşalıkların başladığı döneme rastlamaktadır. Bu esnada Güney Azerbaycan ’da ve Rus askerlerinin bulunduğu İran topraklarındaki şehirlerde, kasabalarda, köylerde otorite boşluğunun ortaya çıkması ve asayişin bozulması, İran hükûmetinin otorite kuracak jandarma ve polis gücünden yoksun olması sebebiyle bir kargaşa ortamı oluşmuş ve bu durum sebebiyle düzeni ve birliği bozulan hatta iaşesini dahi temin edemeyen Rus askerleri yağmaya başlamıştır. Güney İran’da İngiltere tarafından kurulan Cenubi İran nişancılarının (güney İran polis kuvvetleri) kumandanı olan Percy Sykes, Rus ricalini o sırada Tebriz’de bulunan bir dostundan aldığı mektuba dayanarak şöyle ifade etmektedir; “…Rus askerleri burada binlerce miktarda olmak üzere dolaşıyorlar, tüfeklerini, cephanelerini, eşyalarını, atlarını ve para edecek bütün teçhizatlarını satmaktadırlar. Atlar birkaç şiline gidiyor. Fakat yem fiyatı o derece fahiş dereceye çıkmıştır ki atlar ancak hediye gibi verilecek kıymettedir. Filhakika garbi ve şimali İran hükûmetinin zaafından dolayı Rusların bu vaziyetinden çok zarar görmüşlerdir. “14 

Rusların İran’ı tahliye ettiği bir dönemde, 1918 Şubat ve Mart aylarında İran’dayaşayan Ermeni ve Nesturiler, Rumiye15 ve Dilman havalisinde toplanmaya başlamış, Ermeni ve Nesturiler, Savuçbulak havalisinde olduğu gibi16 çekilen Rusların silahlarını ele geçirmiş17, Van bölgesinden, Osmanlı kuvvetlerinin önünden çekilen Ermeni ve Nesturiler ile Rumiye Gölü çevresinde birleşerek yerli Müslüman ahaliyi katletmeye başlamışlar ve Osmanlı kuvvetlerinin muhtemel taarruzuna karşı mücadeleye hazırlanmışlardır. Diğer taraftan da Rusların çekilmesi esnasında Osmanlı Devleti sınırına yakın bölgelerde bulunan Kürt aşiretleri gerek intikam gerekse yağma amacıyla Ruslara saldırmışlardır. Osmanlı Devleti’nde, Rusların İran’ı tahliyeleri sırasında ortaya çıkan gelişmelerin takibi ve Rumiye bölgesinde yoğunlaşan Ermeni ve Nesturi faaliyetleri karşısında alınacak tedbirlere dair Başkumandanlık Vekaleti ve ilgili kumandanlıklar arasındaki koordinasyon görevleri daha çok karargâhı 
Musul’da olan 6’ncı Ordu Kumandanı Halil (Kut) Paşa tarafından yürütülmüştür. Rusların İran’ı tahliyeleri, Osmanlı Devleti tarafından yakından izlenmiş, bölgede yaşananlar istihbarat subayları tarafından ilgili üst komutanlıklara bildirilmiştir. Aralık 1917’nin başından Ocak 1918 ortasına kadar Sene ve Hamedan’da bulunan istihbarat zabiti mülazım-ı evvel Sadık Efendi’nin gözlemlerine ve duyumlarına dayanarak hazırladığı ve Musul vasıtasıyla 11.01.1918 tarihinde Birinci Şube Müdüriyeti’ne gönderilen rapora göre18 Ruslar, 12.12.1917 tarihinden itibaren çekilmeye başlamış 26.12.1917 tarihine kadar hiçbir asker kalmamıştır. Sene ve havalisinden çekilmeleri sırasında bölgedeki Kürt aşiretlerini itaatleri altına almaya çalışmış; fakat eski Sene naibi olan Serdar Reşit’in tahriki nedeniyle bunda başarılı olamamışlar; hatta Sene havalisinde 10-12.11.1917 tarihlerinde bir büyük rütbeli Rus subayı ile üç askeri Kürtler tarafından katledilmiştir. Sadık Efendi’nin Rus askerlerinin durumuna dair verdiği bilgilere göre Sene’de Fiskolof kumandasında 33. ve 34. Türkistan piyade alayı ile bir süvari alayı mevcuttur ve bu askerlerin kıyafetleri ve iaşesi muntazam olmasına rağmen düzen, birlik ve emre itaat yoktur; asker çarşıda yağma ile meşguldür ve ahali de bu durumdan son derece rahatsızdır. Sene’den sonra Sakız ve Savuçbulak’ın da boşaltıldığına dair haberlerin gelmesi üzerine Halil Paşa, 22.01.1918 tarihinde Revandız Grubu Kumandanlığı’na bir telgraf19 
göndermiş ve elde edilen istihbarata göre Sakız ve Savuçbulak’ın tahliye edildiğinin anlaşıldığını ve Rumiye’nin de tahliye edilmiş olabileceğini ifade 
etmiş ve bu haberlerin bölgeye gönderilecek istihbaratçılarca teyit edilmesini ve “Ermeni, Nesturilerin kuvvet ve vaziyeti hakkında malumat istihsaline 
ehemmiyet verilmesini” rica etmiştir. Ayrıca 22.01.1918 tarihinde İkinci Ordu 

Kumandanlığına gönderdiği Sakız ve Savuçbulak’ın boşaltıldığına dair 
gelişmeler hakkınd bilgi verdiği şifre telgrafta da bölgedeki Ermeni ve 
Nesturilerin faaliyetine dair şu bilgileri ifade etmektedir: “Mütarekenamenin 
madde-i mahsusasına tevfiken erzak tedarik etmek üzere, Şemdinan 
civarında hat-ı fasıl geçen köylülerimiz Ruslar tarafından hüsn-ü muamele 
görmüş iseler de müsellehen dolaşan Ermeni ve Nesturiler tarafından 
katledilmişlerdir. Kendisini kurtarabilenlerin ifadelerine göre Rumiye cenubi 
havalisinde iki bin kadar Ermeni ve Nesturi vardır. ” 20 , 21, 

Rumiye’nin tahliye edildiğine dair haberlerin gelmesi üzerine şehrin ele 
geçirilmesi gündeme gelmiş fakat Halil Paşa, Başkumandanlık Vekaleti’ne 
05.02.1918 tarihli bir şifre telgraf22 göndererek Rumiye yakınlarındaki Ermeni 
ve Nesturilerin kuvvetlerini attırmaya çalıştığını, şehrin ele geçirilmesi için 
yapılacak bir harekette herhangi bir kötü duruma meydan vermemek ve 
Rumiye’ye daha güçlü bir müfreze ile girmek için işgalin bir müddet 
ertelenmesini rica etmiş veyahut Van bölgesindeki 3’üncü Ordu’ya bağlı 
birlikler tarafından harekete başlanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca 
Rumiye istikametinde daha kuvvetli bulunmak için Kuar ve kuzeyindeki 
aşairden istifade etmeyi düşündüğünü, mevsimin aşairin hareketine ve 
iaşesine müsait olmadığını, daha fazla kuvvet ayrılması konusunun Sincar 
(Sencar)23 operasyonunun neticelenmesine bağlı olduğunu ilave etmiştir. 
6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa 13.02.1918 tarihinde Revandız Grubu 
Kumandanlığına gönderdiği altı maddelik telgrafta24 Rusların Üşnü, Pave, 
Savuçbulak (günümüzde Mahabat) mıntıkasını tahliye etmeleri üzerine 
Rumiye havalisinde Ermenilerin teşkilat yaptıklarına dair haber alındığını 
belirterek “Gerek Rusların İran’ı tahliyesini nizami olarak anlamak ve gerekse 
İran dâhilinde yapılan Ermeni teşkilatı ve İngiliz teşebbüsatı, İran’ın 
hududumuza mücavir mıntıkasındaki ahval ve erzak tedariki imkânı 
hakkında doğru malumat almak için Revandız grubu Pave, Üşnü, Mergever, 
istikametlerine kuvvetli zabit keşif kolları sürecektir.” emrini vermiş,25 
Miyandoab, Rumiye hattına kadar ayrıca casuslar gönderilerek Ermeni 
teşkilatı, ordu kıtaatı hakkında bilgi elde edilmesini istemiştir. Altıncı Fırka 
6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa 05.02.1918 tarihinde Başkumandanlık Vekaletine gönderdiği Rumiye’nin ele geçirilmesi ile ilgili belgede Rumiye’nin 
işgali için gerekli kuvvetleri Sencar operasyonundan sonra bu harekete katılan askerlerin bölgeye sevk edilmesi suretiyle karşılanacağını bildirerek Sencarlar ile 
ilgili şu bilgilere yer vermiştir: “Sencar hareketine başlamak üzereyim. Alınan haberlerden İngilizlerin çöl tarikiyle Sencarlılara silah kaçırdığı bildiriliyor. 
İhtimal ki Sencarda ümidden fazla bir mukavemete maruz kalabiliriz. Ordunun gerisinde büyük bir çıban teşekkül eden bu eşkıya yuvasını tamamiyle 
temizlemek için tahsis ettiğim müfrezeden fazla olarak elyevm en yakın Erbil’de bulunan kuvvetten istifade etmek icab edebilir. Belge için bk., K. 3632 – D. 136 –F. 004a. 


Kumandanlığına 12.03.1918 tarihinde gönderdiği telgrafta26 da Rumiye 
bölgesindeki ahalinin tehdit ve yağma için Ermeni çetelerinin saldırısına 
uğrayabileceğini uyarısını yaparak Üşnü bölgesindeki Ermeni ve Nesturilerin 
Müslüman ahalinin evlerini yaktığı ve Müslüman ahaliyi katlettiğini hatta 
Karapapaklar gibi bölgede meskun bazı Müslüman Türkleri de kendileri ile 
birlikte harekete zorladığını bildirmiş27 ve Osmanlı Devleti’nin Üşnü’yü işgal 
ederek ahaliyi himaye etmesi gerektiğini belirtmiştir. 

Rumiye’nin ahvaline dair 6’ncı Fırka Kumandanı Hayri’den 6’ncı Ordu Kumandan lığı’na gelen 27.03.1918 tarihli iki ay önce Revandiz’den Rumiye’ye gönderilen ve yeni dönen iki casusun ifadelerini içeren telgrafa göre28 Rumiye’de ahalinin elindeki silahlar Ermeniler tarafından toplanmış ve bazı ahali silahlarını yerlere gömmüştür. Rumiye’de bir Amerikan konsolosu ve bir de Fransız konsolos vekili mevcut olup Fransız konsolosu Ermenilerin işine müdahale etmemiştir. 

İngiltere, Rusların İran’dan çekilmesiyle, İran, Afganistan ve Hindistan’daki Müslümanları kendilerine karşı savaşın başından beri ayaklandırmaya çalışan Osmanlı ve Almanya Devletleri için hem bu amaçlarını fiiliyata geçirebilecek, hem de Kafkasya’ya uzanarak Bakü petrollerini elde edecek, ve Rusya Müslümanlarına ulaşabilecek müsait bir zemin oluştuğunun farkındadır. Churchill (Çörçil), Bolşevik ihtilali sonrası doğuda ortaya çıkan durumu “…Başlıca tehlike şarktadır. İran’da ve Hint Okyanusu’nda İngiltere’nin menfaatlerini korumak lazımdır.”29 şeklindeki sözleriyle değerlendirmiştir. Bu gelişmeler üzerine İngiltere, Ruslardan boşalan bölgeye asker sevk etmeye karar vermiştir. Bu dönemde İngiltere’nin en önemli hedefi Bakü’nün ele geçirilmesidir; çünkü Bakü, Rusların petrol üretiminin %83’e varan kısmını karşılayan önemli bir petrol bölgesidir. Ayrıca İngilizlere göre Bakü’ye sahip olmak Hindistan, İran ve 
Afganistan’ı elde etmek için çok önemlidir.30 İngiltere, Bakü’yü ivedi olarak 
ele geçirebilmek için Hazar denizinden şehre ulaşmayı hedeflemiş bunun 
için Güney İran’da bir liman kenti olan Enzeli’ye doğru birliklerini sevk 
etmiştir. Tahran Ateşemiliteri Ömer Fevzi Bey 06.05.1918 tarihinde Harbiye 
Nezareti’ne gönderdiği ve bir İranlının Berlin’den Nizam Üs Saltana31’ya 
gönderdiği mektup hakkında bilgi verdiği telgrafta32 İran’ın Berlin sefirine 
Tahran hükûmetinden yazılmış bir şifre telgrafın muhteviyatına göre İngiltere 
Hükûmeti Tahran Hükûmetine bir tebligat göndererek İttifak devletlerinin 
Hindistan’a karşı bir harekette bulunmak ihtimali sebebiyle Hindistan yolunu 

 Kazvin’de kaldığı, İngilizler hesabına ülkelerine dönmeyen Rus askerini ve Ermenileri eğittiği bildirilmektedir. İran’ın Osmanlı sefiri İhtişam 
Üs Saltana’nın ifadesine göre İngilizler, kendileri gelinceye kadar İran’ı 
boşaltmamaları konusunda Baratof’tan yardım istemişlerdir. Bu konuya dair 
İkdam gazetesinde yayımlanan bir habere göre Baratof, Rus ihtilalinden 
sonra Rumiye’de kalmış, subaylarının ve askerlerinin iaşesini sağlamaktan 
aciz ve Bolşeviklerden korktuğu için maiyeti ile birlikte İngiliz birliklerine 
iltihak etmiştir. Baratof’un mahiyetindeki subaylar, Ermeni ve Nesturilerin 
talim ve terbiyesi ile meşguldürler. kapatmak ve gözetim altına almak için İran’ın icap eden noktalarına İngiliz askerlerinin gönderileceği bildirilmiştir. İngilizlerin Güney İran’da sınırlı sayıdaki askerleri dışında kuzeye gönderilecek yeterli kuvveti olmadığından ve en yakın İngiliz birliklerinin bulunduğu Bağdat’ın Güney Azerbaycan’a uzak olması sebebiyle ilk aşamada muhtemel bir Türk taarruzunu önlemek veya Türkleri durdurmak amacıyla o yöredeki iş birlikçi Ermenileri, Nesturileri ve paralı asker olarak Rus ordusundan kaçan subay ve askerleri örgütlemek, talim ve terbiye etmek için bir askerî heyetin gönderilmesine karar verilmiştir. 

Bu heyetin başında general Dunstrevill bulunmaktadır.33 


Rumiye havalisindeki Ermeni ve Nesturileri örgütleme konusunda Amerika ve İngiliz konsolosları faaliyetlerini sürdürürken34 2 üst düzey komutan ve 12 
subaydan oluşan ve hedefi Hazar Denizi’nde bir liman kenti olan Enzeli’ye 
ulaşmakta olan bir başka grup da Bağdat’tan İran’a gitmek üzere otomobille 
yola çıkmıştır. 21 Şubat 1918 tarihli ve imzasız bir belgede35 İngilizlerin, 
Rusların tahliye etmiş oldukları araziyi ve bilhassa Afganistan’dan dolayı 
Horasan eyaletini zaptetmek istediklerine dikkat çekilmekte Rus general Baratof’un 36,37,38 


İran’ın tahliyesi, hem Osmanlı topraklarında hem de Güney Azerbaycan’da Ruslarla ittifak yapan ve müstakil devlet olma emelleri taşıyan Ermeniler ve Nesturiler için hayal kırıklığına neden olmuş; fakat özellikle İran’da Rusların yerini kısa sürede İngiltere almıştır. 6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa, 6’ncı Fırka Kumandanlığına 13.04.1918 tarihinde gönderdiği telgrafta39; Osmanlı Ordusu tarafından şimdiye kadar Ermenilere karşı yapılan harekattân elde edilen tecrübeye göre Ermenilerin Rusların çekilmesi sonrasında takınacakları tutuma dair görüşlerini ve sonrası için takip edilmesi gereken siyaseti de açıklamıştır. Buna göre Ermenilerin Ruslardan bekledikleri yardımın ve desteğin engellenmesiyle moralleri tamamen çökecektir. Ermenilerin şu anda yaptıkları yıkım ve karşı koymaktan ibarettir; küçük kuvvetle bunlara karşı başarı kazanmak mümkündür. Ayrıca Ermeniler, İran’daki İngiliz, Fransız ve Amerikalılar tarafından himaye olacaklarını ümit etmektedir ve onlara iltihak etme fırsatını beklemektedirler. 

Halil Paşa’dan 3’üncü Ordu Kumandanlığına 26.03.1918 tarihinde gönderilen ve 3’üncü Ordu Kumandanlığı’ndan yazılan bir telgrafa cevap olması muhtemel olduğu bildirilen Başkumandanlık Vekalet-i Celilesi’nden gelen 24.03.1918 tarih ve 4242 numaralı emri içeren telgrafta40 Osmanlı Devleti, özellikle Rumiye Gölü çevresindeki Ermenilerin faaliyetlerini engellemek için Azerbaycan’da yerleşik Müslüman ahaliden oluşacak kuvvetlerle 6’ncı ve 3’üncü Orduların müştereken yürüteceği Kars-Erivan istikametinde bir hareket başlatmayı kararlaştırmıştır. Aynı dönemde 3’üncü Ordu tarafından Van istikametine gönderilen başında Ali İhsan (Sabis)in bulunduğu 4’üncü Kolordu Van’ı ele geçirmiş41,Saray ve Başkale istikametinde Ermenileri takip etmektedir.42 6’ncı Ordu’dan Rumiye istikametinde hareket etmek üzere tahsis edilen müfrezenin bir taburu da 
05.04.1334’te Rayat’dan hududu geçmiş olup Üşnü istikametinde, diğer üç taburu da Erbil ile Revandız arasında yürüyüştedir. Müfreze Üşnü’de toplan dıktan sonra Rumiye’nin işgali için ilerleyecektir.43 Halil Paşa, 13’üncüKolordu Kumandanlığı ve 6’ncı Fırka Kumandanlığına gönderdiği telgrafta 44 Van bölgesinden çekilen Ermenilerin Rumiye civarındaki Ermenilerle birleşmesi durumunda onları takipte olan 4’üncü Kolordu’nun mühimmat açısından sıkıntıya düşebileceği ve bu sebeple 6’ncı Fırka’nın acilen Rumiye’yi işgal etmesini istemiştir. Bunun üzerine 6’ncı Fırka Kumandanı Hayri, Halil Paşa’dan Rumiye’deki Ermenilerin şehri savunmak için yığınak yaptıklarına dair haberler aldığını bu bakımdan Savuçbulak’a bir bölük gönderilmesini talep etmiştir. 

Halil Paşa’ Rumiye’ye dair 3’üncü Ordu ve bu orduya bağlı 4’üncü Kolordu Kumandanlıklarına Rumiye bölgesindeki Ermenilerin durumu hakkında 13.04.1918 tarihinde gönderdiği telgrafta45, Rumiye’de İngiliz ve Fransız subayı kumandasında 3-4 bin Ermeni ile 2 seri atışlı, 2’si adi olmak üzere 4 top, birkaç makineli tüfek bulunduğunu ifade etmiştir. Bu dönemde Rumiye bölgesindeki Ermenilerin güneyde Musul bölgesinde İngiliz kuvvetleriyle çarpışan Osmanlı kuvvetlerine saldıracağı yönünde istihbaratlar gelmeye başlamış ve bunun üzerine 4’üncü Kolorduya Rumiye-Dilman bölgesini ele geçirme görevi verilmiştir. Kolordu 10 Mayıs 1918’de Üşnü’den Rumiye’ye doğru hareket etmiştir.46 Enver Paşa, 6’ncı Ordu kumandanlığına 11.05.1918 tarihinde gönderdiği bir telgrafta47; 

Ermenilerin Musul bölgesine saldıracakları yönündeki istihbarattan bahisle 4’üncü. Kolordunun Rumiye üzerine hareketini emrettiğini ve aynı zamanda bir fırkanın da Erivan - Culfa üzerine yürümesini ve Kafkas hükûmetinden izin beklemeksizin Tebriz hattının işgal edilmesini özellikle rica etmiştir. 

Haziran 1334’te 1’inci Kafkas Kolordusu ve 4’üncü Kolordulardan 9’uncu Ordu teşekkül etti ve İngilizlerin İran’daki ileri hareketini durdurmak, Rumiye ve Dilman bölgesindeki Ermeni faaliyetlerine son vermekle görevlendirildi.48 4’üncü Kolordu 18 Haziran’da Dilman’ı ve 31 Temmuz 1918’de Rumiye’yiele geçirmiştir. Dilman’ın ve Selmas Ovası'nın Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmesi üzerine Kafkas cephesinden gelen Andranik, idaresindeki Ermeni kuvvetleri Culfa’dan Aras Nehri’ni geçerek Hoy üzerinden güneye doğru ilerlemeye başlamıştır. Ermenilerin amacı Tebriz bölgesine kadar ilerleyen İngiliz kuvvetleriyle birleşerek Osmanlı Kuvvetlerini mağlup etmek ve Kafkas cephesine geri dönmektir. Fakat 9’uncu Orduya bağlı Osmanlı kuvvetleri Ermenileri İngilizlerle birleşmelerine izin vermeden mağlup ederek Aras Nehri’nin kuzeyine doğru çekilmek zorunda bırakmıştır49. 22 Ağustos 1918 tarihinde Sene Şehbender liği’nden Başkumandan lık Vekaletine gelen bir telgrafta50; İngilizlerin Kirmanşah’taki kuvvetlerini Sene’ye getirdiği ve İngilizlerin Savuçbulak ve daha kuzeye doğru güneyden harekete geçmek üzere oldukları istihbaratı verilmiştir. Enzeli limanını ele geçirmek için gönderilen İngilizler de Tebriz’e 10 km mesafede Bazmiç köyüne kadar yaklaşmışlardır.51 Başkumandan Vekili Enver Paşa, 06.05.1918 tarihinde Kafkas cephesinde bulunan Üçüncü Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği telgrafta Güney Azerbaycan ve Tebriz’deki Ermeni ve İngilizlerin o havalide 
yaptıkları taşkınlıklara dikkati çekmiş ve mümkün olduğu kadar süratle Tebriz’e kuvvetli bir kıtaat gönderilmesini ve bunun için Kafkasya’dan Tebriz’e kadar gelen tren yolunun ele geçirilmesini istemiştir.52 Bunun üzerine 11’inci Kafkas Tümeninden Nahçivan-Culfa mıntıkasından Tebriz’e doğru öncü grup 16 Ağustos 1918, son grup da 20 Ağustos’ta hareket etmiştir. 3 Eylül’de Tebriz civarındaki Hacıağa mevkisinin 5 km doğusunda bulunan İngiliz kuvvetleriyle çarpışmış ve İngiliz birlikleri Meyane yönünde geri çekilmişlerdir. 

İngilizler, Rusların İran’dan çekilmeleri sonrası bir taraftan Rumiye bölgesindeki Ermeni ve Nesturilerle birleşerek Osmanlı Devleti’nin önünü kesmeyi hedeflerken diğer taraftan Tahran-Kazvin yoluyla Reşt vilayetini oradan da Hazar Denizi sahilinde bulunan liman kenti Enzeli’yi ele geçirerek deniz yoluyla Bakü’ye ulaşmayı ve o dönemde şehri ellerinde bulunduran Ermenilerle birleşerek şehri işgal etmeyi planlamışlardır. Ancak Reşt ileri gelenlerinden Mirza Küçük Han ile Gilanlı Aka Ahmet Han’ın önderliğini yaptığı, söz sahipleri arasında Aka Seyid Abdülvahap, Aka Seyid Mahmut, Aka Hacı Şeyh Muhammed Hasan, Aka Şeyh Ali, Aka Şeyh Muhammed Hüseyin’in bulunduğu ve Gilan’da ortaya çıkan içlerinde bazı Türk subaylarının da olduğu bilinen ormanda yaşamaları sebebiyle bu isimle anılan Cengelliler (Ormancılar veya Orman Kardeşleri) hareketi bölgedeki Ermenilere ve İngilizlere karşı önemli mücadeleler vermiştir.53 Cengellilerin İran dâhilinde dağıttıkları beyannamelerde kendi amaçlarına dair verdikleri bilgiye göre hedef, vatanlarının hürriyet ve istiklalini fiilen geri almak ve İranlıların çevre Müslüman komşularıyla iyi geçinmesine engel olan 
İngilizlere karşı mukavemet ve muharebe etmekten ibarettir.54 Osmanlı Devleti, İran’daki meşrutiyet hareketleri zamanında ön plana çıkmaya başlayan Mirza Küçük Han’ı Rus faaliyetlerine karşı henüz savaşın başından itibaren destekle miş, Rusların çekilmesi sonrasında da özellikle 6’ncı Ordu Kumandanlığı vasıtasıyla silah ve değerli hediyeler göndermiştir. Kuvvetleri hakkında kesin bilgi bulunmayan Mirza Küçük Han önderliğindeki Ormancılar, İngilizlerin Reşt’den Kafkasya’ya geçmesi için önemli olan Müncil Köprüsü’nün müdafaasın da başarılı olmuş55 ve Reşt’teki İngiliz Bankası’na el koyarak Reşt konsolosu Mc Loren ve Yüzbaşı Növil’i tutuklamıştır.56 

Sonuç 

Bolşevik ihtilali, 1907 yılından itibaren fiilî işgal altında olan ve Birinci Dünya Savaşı sırasında muharip kuvvetlerin gerek hükûmet ve gerekse aşiretler üzerinde etnik, dinî ve siyasi nüfuz mücadelesi yaptığı İran’da Rusların çekilmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Fakat söz konusu gelişme özellikle Rus işgali altında olan ve Osmanlı Devleti ile Rusların her türlü mücadelesine sahne olan Güney Azerbaycan için Rus, İngiliz, Ermeni ve Nesturi tehlikesini daha da artırmıştır. Çarlığın yıkılmasıyla birliği bozulan Rus askerleri, Güney Azerbaycan’ı tahliyeleri sırasında geçtikleri bölgelerde yağmaya başlamışlar, hatta evleri ateşe vermişlerdir. Ayrıca Osmanlı Devleti sınırına yakın bölgelerdeki Kürt aşiretlerinin intikam ve yağma amacıyla çekilen Rus askerlerine saldırması, küçük çaplı çatışmalara neden olmuştur. Savaşın başından itibaren Rus ordusu içinde yer alan veya Rus ordusunun Anadolu içlerinden ricatleri sırasında onlarla geri çekilip Rumiye bölgesine gelen ve bölgedeki soydaşlarıyla birleşen Ermeni ve Nesturiler, Rus ordusundaki silahları ele geçirerek Güney Azerbaycan’daki Türklere saldırmışlar ve pek çok katliam yapmışlardır. İngiltere ise hem kendisi için çok önemli bir sömürge olan Hindistan’ın güvenliği için hem de Bakü  Petrollerinin İttifak güçlerinin eline geçmesini önlemek amacıyla Rusların 
çekildiği bölgeye asker sevk etmeye başlamıştır. 

Osmanlı Devleti’nin uzun süredir İtilaf devletlerinin işgali altında bulunan tüm esir Müslümanları ve İngiliz işgali veya baskısı altında bulunan İran, Afganistan ve Hindistan’daki Müslümanları İngilizlere karşı ayaklandırmak için Birinci Dünya Savaşı’nda Cihat ilan etmesi ve bu coğrafyalarda Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla ve Alman ajanlarıyla beraber ittihat-ı İslam propagandası yapması İngiltere’yi 
öteden beri endişelendirmiştir. İran, Afganistan ve Hindistan’a ulaşmak isteyen Osmanlı Devleti ve Alman gizli servisleri için stratejik öneme sahiptir. 

Bu durumun farkında olan İngiltere ve Rusya, savaşın başından itibaren İran’ın güvenliğine büyük önem vermişlerdir ve özellikle Güney Azerbaycan bölgesinde Ruslar, Güney İran’da da İngilizler Osmanlı ve Alman kuvvetlerinin her türlü ileri hareketlerini engellemeye çalışmışlardır. Ancak Rusya’nın çökmesi ve savaş dışı kalmasıyla hem Afganistan ve oradan da Hindistan hem de Kafkaslar, Osmanlı ve Almanların müdahalesine açık hâle gelmiştir. İngiltere bu durumu engellemek için Güney Azerbaycan’a ve oradan da Kafkaslara doğru taarruza geçmeye karar vermiştir. Fakat bölgeye ivedi olarak sevk edebileceği yeterli askerî gücü olmaması nedeniyle Osmanlı kuvvetlerinin Rusların boşalttığı bölgeyi kendilerinden önce ele geçirmesini engellemek ve durdurmak için –Amerika ve Fransız Konsoloslarının da yardımıyla– Ermeni ve Nesturileri desteklemiştir. Hatta Ermeni ve Nesturi çetelerini eğitmek için Baratof gibi Rus ordusu bakiyesi komutanları para karşılığında istihdam etmiştir. Ermeni ve Nesturilerin 
özellikle Rumiye bölgesindeki Türk ahaliyi katletmeleri üzerine önce 6’ncı Orduya ve 3’üncü Orduya bağlı, daha sonra da yeni oluşturulan 9’uncu Orduya bağlı birlikler Rumiye’ye doğru kuzeyden ve güneyden harekete geçerek bu bölgedeki Ermeni ve Nesturileri mağlup etmiş ve Nahçıvan-Culfa istikametinde bulunan 11’inci Kafkas Tümeni de güneye doğru ilerleyerek Tebriz’i ele geçirmiştir. İngiliz kuvvetlerinin Bakü’ye denizden ulaşabilmek için Hazar Denizi kıyısında bulunan liman şehri Enzeli’ye yaptıkları taarruz, Gilan bölgesinde bulunan ve Orman Kardeşleri olarak bilinen, liderliğini Mirza Küçük Han’ın yaptığı silahlı birlikler tarafından uzun süre başarıyla engellenmiştir. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması ve savaşın sona ermesiyle mütarekenin ilgili maddesi gereğince Osmanlı kuvvetleri 1914 sınırının ötesinde olduğu tek bölge olan 
Güney Azerbaycan ve Kafkasya’yı boşaltmak durumunda kalmıştır. 


DİPNOTLAR,

1 İngiltere ile Rusya, uzun süredir rekabet hâlinde oldukları İran’ı, 1907 yılında–İran hükûmetine haber bile vermeden- paylaşma konusunda anlaşmışlardır. 
O güne kadar iki ülkenin arasındaki rekabetten faydalanarak varlığını sürdürmeyi başaran İran, üç bölgeye ayrılmıştır. Buna göre İran’ın kuzeyi Rusya’nın kontrolüne, güneyi İngiltere’nin kontrolüne, orta kısmı da İran’a bırakılmıştır. Osmanlı Devleti de Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında girmesiyle birlikte özellikle Rusların Güney Azerbaycan bölgesinden gelen veya gelmesi muhtemel tehditlerini önlemek gerekçesiyle bölgeye asker sevk etmiş ve böylece Güney Azerbaycan savaş boyunca muhrip kuvvetlerin mücadele alanı hâline gelmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için bk., Yılmaz Karadeniz; 
İran’da Sömürgecilik Mücadelesi ve Kaçar Hanedanı (1795-1925), Bakış Yayınları, İstanbul 2006, s. 283. Mehmet Saray; Türk İran İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s. 101. 
2 K. 204, D. 861, F. 049. 
3 K. 204, D. 861, F. 049-01. 
4 K. 204, D. 861, F. 049-02. 
5 K. 204, D. 861, F. 049-02. 
6 K. 204. D. 861, F. 049-12 
7 Söz konusu dönemde Osmanlı Devleti Tahran Maslahatgüzarı. 
8 K. 204. D. 861, F. 049-07. 
9   K. 1853. D. 118. F. 001-64. 
10 Nâsır Yüceer, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunun Azerbaycan ve Dağıstan Harekatı, Azerbaycan ve Dağıstan’ın Bağımsızlığını Kazanması 1918, 
Genel Kurmay Askeri Tarih ve Etüt Başkanlığı Yayınları, Genelkurmay Basım Evi, Ankara 2002.s. 15. 
11 K. 484, D. 1896, F. 001-11. Ayrıca İkdam, 29 Temmuz 1334. 
12 K. 1848, D. 99, F. 001-54. 
13 İkdam, 27 Kanun-u Evvel 1334. 
14 Percy Sykes; İran Tarihçesi Harb-i Umumide İran, Erken-ı Harbiye-i Umumiye İstihbarat Dairesi Neşriyatı, İstanbul 1341 s. 63 (Bu kitap Percy Sykes’in İran Tarihçesi adlı İngilizce kitabının Birinci Dünya Savaşı ile ilgili kısmının Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesinde Yüzbaşı Mahmut Cemal tarafından tercüme edilmiş ve Osmanlıca olarak basılmış bölümüdür.). 
15 Bazı belgelerde bölge Urmiye adıyla da geçmektedir. 
16 K. 4334, D. 573A, F. 237-024 
17 Gönüllü olarak katıldıkları Rus ordusunda kendilerine verilen silahları teslim etmeyen Nesturi ve Ermeniler, Rusların geride bıraktıkları silahlardan önemli 
bir bölümünü de ele geçirmişlerdir. 
18 K. 3663, D. 129-276 F. 003-01. 
19 K. 3632, D. 136 F. 003. 
20 K. 3632, D. 136 F. 003-01. 
21 15 Aralık 1917 tarihinde İttifak devletleriyle Rusya arasında imzalanan ateşkes  anlaşması. 
22 K. 3632 – D. 136 –F. 004 
23 Sincarlar, Yezididirler ve Yezidiler genellikle Lübnan ve Musul civarında yaşamışlardır ve şeytana taptıkları bilinmektedir. 
24 K. 3632 – D. 136 –F. 006. 
25 K. 3632 – D. 136 –F. 006a. 
26 K. 3632 – D. 136 –F. 009. 
27 K. 3632- D. 136 – F. 042. 
28 K. 3632 – D. 136 –F. 013. 
29 Musa Qasımov; Birinci Dünya Muharibesi İllerinde Büyük Devletlerin Azerbaycan Siyaseti 1914-1918. Yıllar; Adiloğlu Neşriyat, Bakü 2001, s. 9. 
30 A.g.e; s. 13. 
31 Almanların desteğiyle Kirmanşah’ta kurulan geçici hükûmetin başkanıdır. 
32 K.1848 D. 99. F. 001-68. 
33 Percy Sykes; s. 60. 
34 İkdam, 10Eylül1334. 
35 K. 3663, D., 129, F., 276-008. 
36 İran’daki Rus birliklerin komutanıdır. Rusların İran’ı boşaltmaları esnasında İran’da kalıp İngilizlere yardım etmiştir. Percy Sykes, Baratof’un bu dönemdeki durumunu “Parası olmadığından kendisine İngilizler tarafından muavenet-i maliyede bulunuluyordu” sözleriyle ifade etmektedir. Bk. Percy Sykes; s. 68. 
37 K.1848 D. 99. F. 001-68 
38 İkdam; 10 Eylül 1334. 
39 K. 3632 – D. 136 –F. 029-04. 
40 K. 3632- D. 136 – F. 012. 
41 K. 3632 – D. 136 –F. 021. 
42 K. 3632 – D. 136 –F. 021-02. 
43 K. 3632 – D. 136 –F. 021. 
44 K. 3632 – D. 136 –F. 021-02. 
45 K. 3632 – D. 136 –F. 028-04. 
46 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Irak-İran Cephesi 1914-1918; Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, C. 3, 2. 
Kısım, Ankara 2002, s. 548. 
47 K. 2922 – D. 512 –F. 017-04. 
48 E. Aysam; Büyük Harpte İran Cephesi, Askerî Matbaa, C. 3, İstanbul 1938, s. 23. 
49 Tanin; 13 Eylül 1334. 
50 K. 378, D. 1505, F. 30. 
51 Tanin; 13 Eylül 1334. 
52 K. 2922, D. 512, F. 017. 
53 Sebil-ül Reşad; 5 Eylül 1334. 
54 Sebil-ül Reşad; 5 Eylül 1334. 
55 Sadık Sarısaman; İranlı Bir Türk Lider Mirza Küçük Han, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Mayıs 1998, s. 21. 
56 a.g.e.; s. 22. 

***

RUSYANIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ BÖLÜM 2


 RUSYANIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ  BÖLÜM 2




A. Rusya’nın Kurdurduğu İlk Kürtçü Örgüt: İrşad Cemiyeti 

Rusya Doğu Anadolu’da büyük çabalarla ve özel itinayla oluşturduğu isyan ortamının artık hazır olduğuna kanaat getirmişti. Bu maksatla dağınık 
isyan komitelerinin ve farklı grupların ortak bir hedefe yöneltilmesinin ve birleştirilmesinin zamanı gelmişti. Rusya’nın daha önceden çeşitli vaatlerle 
elde ettiği kişiler bir toplantı düzenleyerek birlikte hareket etme kararı aldılar. 

Mayıs 1912’de Doğu Anadolu’daki bazı Kürt aşiret reisleri ve aşiret ileri gelenleri bir toplantı düzenlediler. Bu Genel Kürt Asamblesinde bir parti etrafında toplanma ve ortak hareket etme kararına varıldı.27 Bu cemiyet daha sonra İrşad adını alacak ve Doğu Anadolu’da genel bir isyan hareketini organize etmekle çeşitli kişileri görevlendirecektir. 

Tamamen Rus yanlısı bir çizgi izleyen İrşad’ın kuruluşunu sağlayan kişi Abdürrezzak Bedirhan’dı. Cemiyetin kurucuları arasında Sibki Aziz Bey, 
Zirki Akid Efendi, Bekir Efendi, Eleşkirtli Şeyh Osman Efendi ve Bitlisli Molla Selim Efendi bulunuyorlardı.28 

1912 Ağustosunda Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi Giers, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği bir raporda “ İrşad ” adlı bir cemiyetin genel bir isyan hazırlığı içinde olduğunu bildiriyordu. Giers raporunda cemiyetin merkezinin Doğu Anadolu’da olduğunu, Kürt aşiret reislerinin ve dinî liderlerinin  Kürdistan Beyliktir ” sloganı ile isyan etmek üzere oldukları bilgisini veriyordu.29 


1. Hayreddin Berazi’nin Faaliyetleri 


İrşad Cemiyeti Doğu Anadolu’da isyan hazırlıkları için çeşitli komiteler oluşturdu. Bunlardan birisi İrşad’ın önemli elemanlarından ve Rusya hesabına çalışan Hayrettin Berazi önderliğinde gerçekleşti. Siirtli Hayrettin Berazi 1912 Ağustosunda Erzurum’daki Rus Başkonsolosuna başvurarak girişeceği isyan hareketi için destek istedi. Hayrettin Berazi, Rus Başkonsolosuna isyan hareketini düzenleyen komitenin başkan yardımcısı olduğunu ve kendisine Erzurum, Bitlis, Beyazid ve Muş bölgelerini isyan ettirme görevi verildiğini belirterek Rusya’dan yardım talebinde bulundu. Hayrettin Berazi cemiyete bazı etkili Kürt liderlerinin de para yardımında bulunduklarını söyleyerek Ruslara hareketlerinin genel bir karakter taşıdığı görüntüsünü vermeye çalışıyordu.30 

Cemiyet, Van, Diyarbakır, Urfa ve doğudaki bazı bölgelerde şubeler açtı. Amaçları 10 bin civarında bir silahlı güce ulaşmaktı. Hayrettin Berazi, 
Rus konsolosuna 15 gün içinde isyana kalkışabileceklerini ancak yeterli paralarının olmadığını, bu konuda Rusların desteğini beklediklerini 
söylemekteydi.31 

2. Şeyh Abdüsselam Barzani’nin Faaliyetleri 

İrşad Cemiyeti 1913 yılı ilkbaharında Siirt sancağına bağlı Şirvan bölgesinde, bazı Kürt aşiret liderlerinin katıldığı bir toplantı düzenledi. 

Burada Rusya’yla ilişkilerin düzenlenmesi ve Güney Kafkasya’daki Rus makamlarla etkin temaslar sağlanması konuları görüşüldü. Bu toplantıda 

Rusya’nın Kürtlerle ilgili niyetlerini öğrenmek üzere Tiflis’e bir temsilcinin gönderilmesine karar verildi.32 

Tiflis’e giden komitenin lideri Abdüsselam Barzani idi. Komite de bu yüzden Abdüsselam Komitesi olarak adlandırılmaktadır. Rusya, Kürt aşiretlerini Rusya tarafına celbetmekle Barzani Şeyhi Abdüsselam’ı görevlendirmişti. Abdüsselam bu maksatla Ruslar tarafından Tiflis’e götürülmüş ve burada kendisine silah ve para yardımında bulunulmuştu. Ruslarla yapılan anlaşmaya göre Abdüsselam Komitesi, Rusya’nın Osmanlı topraklarına girişeceği hareketin yardımcı ve destekçisi olacaktı. Bu karar uygulamaya konularak Abdüsselam Komitesi Osmanlı sınır bölgelerine hücuma geçerek bölge halkına zulüm yapmaya başladı.33 Abdüsselam Barzani bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra Kuzey Irak’a geçerek büyük bir isyan çıkaracaktır.34 

3. İrşad’ın Sonu 

İrşad’ın Rusya güdümünde genel bir ayaklanma hareketi organize ettiğini gören Osmanlı Devleti gerekli tedbirleri aldı. 1913 Eylülünde “İrşad”ın tanınmış mensuplarından ve Rusya hesabına çalışan Hayreddin Berazi çıkan çatışmada öldürüldü. İrşad’ın birçok mensubu da tutuklandı.35 

Bu sıralarda Rusya hesabına ve İrşad Cemiyetinin bilgileri dâhilinde çalışan diğer bir kişi de Abday aşireti reisi Simko idi. 

Celali havalisinde sakin Abday aşireti reisi Simko Ruslardan düzenli olarak para yardımı almakta ve Rusya’ya hizmet etmekte idi. 

Rumiye ve Selmas civarındaki Nasturiler de Simko gibi Ruslardan para yardımı almaktaydı. Ruslar Nasturileri, yaptıkları para yardımının dışında silahlandırıp askerî eğitime tabi tutuyorlardı. Rus ajanları Nasturiler’i tamamen hâkimiyetleri altına almayı başarmışlardı. 

Nasturilerin Ruslar tarafından silahlandırılıp eğitilmesi Osmanlı’yı tehdit etmeye başladı. Çünkü Rumiye ve Selmas bölgesi Rusların elde ettiği Nasturilerin etki alanıydı. Bölgede bulunan Kürt aşiretleri de Ruslar tarafından çeşitli vaadlerle Rusya’ya celbedilmekteydi. Rusya hesabına çalışmayan Kürt aşiretleri Rusya’nın büyük baskısına maruz kalıyordu.36 

Gelişmekte olan olayları değerlendiren Osmanlı Devleti doğuda durumun gerginleşmeye başladığını gördü. Bu maksatla çeşitli tedbirler aldı. 

Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler üzerine “İrşad Cemiyeti” kendisini feshetmek zorunda kaldı.37 

Görüldüğü gibi Rusya, oluşturduğu İrşad Cemiyeti kanalıyla Kürt aşiretlerinden bazılarını ve Nasturileri elde ederek Osmanlı Devleti’ni doğuda iyice sıkıştırmaya başlamıştı. İrşad Cemiyeti faaliyetlerine son vermesine rağmen Rusya’nın Kürtler arasında, ajanları vasıtasıyla cemiyetler kurması son bulmadı. 

B. Rus Ajanı Abdürrezzak Bedirhan’ın Faaliyetleri ve Cihandani Cemiyeti 

Rusya, Kürt hareketlerini organize etmek ve Kürt aşiretleri arasında birliği sağlamakla Abdürrezzak Bedirhan’ı görevlendirmişti. 
Bu maksatla Abdürrezzak 1912 Şubatında Erzurum’da Rusya’nın gözetiminde bir toplantı düzenlemişti.38 

Bu toplantıda bir sonuç alınamamasına rağmen Abdürrezzak faaliyetlerine devam ederek İrşad Cemiyetinin kuruluşunda rol oynadı. Bu Cemiyet de işlevini tamamlayıp faaliyetlerine son verince Abdürrezzak, Cihandani adını alan bir örgüt kurdu. Cihandani Cemiyetinin arkasındaki güç, İrşad Cemiyetinde olduğu gibi Rusya idi. 

1913 başında Hoy’da oluşturulan bu cemiyetin kurucuları arasında İrşad Cemiyetinin kuruluşunda bulunan kişiler de vardı. 

Cihandani Cemiyeti Kürt okulları açmak, gazete ve dergi çıkarmak, Kürt alfabesinin oluşturulmasına çalışmak ve dergi çıkarmak ana fikrinden 
hareket ediyordu. Bu maksatla Cemiyet, eğitim görmek maksadıyla Rusya’ya öğrenci gönderilmesine karar verdi. 

Cemiyetin başkanı Abdürrezzak ve diğer üyeler “Cihandani”nin faaliyetlerinde başarılı olmasının teminatını, Rusya’nın yardımında görüyorlar ve Hoy konsolos yardımcısı Şirkov’dan “Cihandani”nin resmen Rusya’nın himayesi altına alınmasını talep ediyorlardı.39 

“Cihandani” sadece eğitim ağırlıklı değil, aynı zamanda Kürtlerin Rus kültürüyle manevi yakınlaşmasını da içeren geniş bir program hazırlamıştır. 

Bu hususta, Rus alfabesi esas alınarak yeni bir Kürt alfabesinin meydana getirilmesine çalışıldı. Böyle bir yaklaşımı Abdürrezzak Bedirhan şu 
ifadelerle açıklıyordu. “Arap alfabesi bazı sebeplerden Kürt diline tatbik edilemezdi. Ayrıca Rus yazılı eserleri Kürt çocuklarına Rusça öğrenirken 
yardımcı olabilir, onları ilerici Rus edebiyatı ve kültürüne adapte edebilirdi”. Abdürrezzak daha ileri giderek “Rus yazılı eserleri; bilimsel eğitimde 
mükemmelleşmeleri için Rusya’ya en yetenekli gençleri gönderme zarureti yüzünden bize gerekli olan Rus dilini öğrenmemizi kolaylaştıracaktır” diyordu.40 

Görüldüğü gibi Abdürrezzak, Rusya’nın himayesine girmek için altyapının oluşmasını sağlamaya çalışıyordu. 

Abdürrezzak tanınmış Rus şarkiyatçıları N. Y. Marr ve Orbelli ile sık sık görüşerek bu kişilerden Petersburg’daki Bilimler Akademisinde bir Kürt Dili ve Edebiyatı merkezinin açılmasını istemişti. 

Cihandani Cemiyeti yürüttüğü faaliyetler sonucu Rusya’nın yardımıyla (22 Ekim-Kasım) 1913’te Hoy’da ilk Kürt okulunu açtı. Okulda Rus alfabesiyle Kürtçe eğitim görülüyor ve Rus Dili ve Edebiyatı da okutuluyordu.41 

Celile Celil’in makalesinde belirttiği gibi bu okul sayesinde Kürtler arasında Rus nüfuzu tartışma götürmez bir şekilde arttı.42 

Rusya’nın Hoy konsolos yardımcısı Şirkov, Abdürrezzak’ın bu faaliyetlerinden büyük memnunluk duyuyordu. Bu maksatla Rus Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporda “Kürtlerin Ruslara olan inançlarının gittikçe arttığını ve Abdürrezzak’ın desteklenmesi gerektiğini” belirtiyordu. 

Şirkov, Hoy’daki bu okulun dışında Çehrik, Somaç ve Bradost’ta da yeni Kürt okulların açılmasını istedi. İ. A. Orbelli ve K. V. Yüzbaşyan da bu görüşe katıldılar. Onlar da Kürtlerin eğitilmesine Rusya tarafından daha fazla önem verilmesini istiyorlardı. 

N. Y. Marr ve İ. A. Orbelli’nin yapacağı çalışmalara Abdürrezzak da yardımcı olacağını bildirdi.43 

Addürrezzak’ın Rusya hesabına yürüttüğü faaliyetler bundan sonra da devam edecektir. 

1914 Martında Petersburg’a giden Abdürrezzak, burada Rus Dışişleri görevlisi olan gizli ajan Klemm adlı kişiyle bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Abdürrezzak’a Kürt, Ermeni ve Asurilerle bir anlaşma sağlaması için Rusya tarafından yetki ve görev verildi. Abdürrezzak Petersburg’da Ermeni 
temsilciler ile görüşerek bir Ermeni-Kürt ittifakı kurmaya çalıştı. Rus ajanı Klemm, Abdürrezzak’ın Ermenilerle irtibat sağlaması için Tiflis’e gitmesini ve 
burada faaliyet göstermesini istedi. Abdürrezzak, Tiflis’ten de Tebriz’e geçecek ve orada Rusya hesabına çalışan kişilerle ilişki kuracaktır. 
Bu maksatla Abdürrezak’a Rusya tarafından 300 ruble aylık bağlanacaktı.44 

Abdürrezzak’ın faaliyetlerinden Osmanlı Devleti de haberdar olmuştur. 
Bu konuda savaş sırasında Türk kuvvetlerinin eline geçen belge şöyleydi:45 

“Fon Klemm tarafından Kafkasya Valisine 26 Mart 1914 tarihiyle gönderilen 202 numaralı gizli işaretli mektup: 

Kafkasya Kumandanlığınca pek iyi bilinen Kürt milliyetçisi Abdürrezzak bugün Tiflis’e doğru yola çıkıyor. Abdürrezzak’ın Petersburg’da uzun süren ikameti sırasında Dışişleri Bakanından aldığım emir üzerine kendisiyle evimde birkaç defa görüştüm. Abdürrezzak sürekli muhabir ve Kürtler ile İran ve Türkler arasında nüfuzumuzun yayıcısı sıfatıyla istihdam edilmesi kararında idi. 

Abdürrezzak’a şimdilik yüklenen başlıca vazifelerden biri Kürtler ile Ermeniler ve Süryaniler arasında bir dayanışma sağlamaktan ibaret olup bu dayanışmanın Kürtlerin menfaati için olduğu kendisi tarafından da bilinmektedir. Bu maksatla Abdürrezzak buradaki Ermeni yetkilileri ile görüşmeler yapmış ve bu kişilerle bir Ermeni-Kürt İtilaf Cemiyetinin oluşmasını sağlamıştı. Bu komitenin kararı üzerine Tiflis’te veya Kafkasya’nın diğer uygun bir yerinde buna benzer diğer bir komite teşkil edilmek üzeredir. Abdürrezzak her şeyden evvel bununla meşgul olmak arzusundadır. Bu isteği Sazanof tarafından tamamen tasvip olunmuştur. 

Osmanlı Kürtleri arasında doğrudan doğruya nüfuz etmek hususuna gelince Abdürrezzak’ın burada oldukça etraflı bir surette tertip etmiş olduğu program; eğitim, sağlık gibi meseleleri de içermektedir. Yalnız Abdürrezzak’ın teklif ettiği şeylerin büyük bir kısmını şimdilik gerçekleştirmek güçtür. Bu meselenin etraflıca inceleneceği, Kürdistan’da mevcut konsolosluklara ilaveten birkaç konsolosluk açılması zamana bırakılmıştır. 

Meselenin ayrıntılı incelenmesi ve bu programın uygulanması o zaman mümkün olacağından bu vakit gelene kadar Osmanlı Devleti aleyhine her hareketi dikkatli bir şekilde yapmayı ve hatta Osmanlı sınırında olan civar mahallerde görünme mesi kendisine tembih ve ihtar olunmuştur. 

Abdürrezzak’ın İran tabiyetine girme ve İran Kürdistanı’nda önemli bir memuriyet verilmesi isteği şimdilik uygun değildir. Şurası önemlidir ki İran, 
Abdürrezzak hakkında Tahran’da defalarca şikayette bulunmuş ve Abdürrezzak ’ın İran’dan uzaklaştırılmasını ısrarla isteyen Türklerden çekindiği için böyle bir isteği olumlu karşılamamıştır. 

Bu düşüncenin gerçekleşmesi isteğinin Babıali ile olan münasebatımızca pek çok olumsuz etki olduktan başka Osmanlı-İran sınır düzenlemesi işlemini tamamiyle ihlâl edeceğinden korkuluyor. Zira Türkler, Abdürrezzak’ın Doğu Anadolu’da bir memuriyete getirilmesini kendilerine karşı açık bir tahrik olarak kabul etmektedirler. Bununla beraber 

Abdürrezzak’ın Tiflis’ten Tebriz’e gitmesi orada geçici ikametle meselenin şimdilik hâlli bir dereceye kadar kendi elinde bulunan Azerbaycan Valisi 
Şecaüddevle ile anlaşma sağlaması kararlaştırılmıştır. 

Durumu size bildirir ve Kafkasya Valisi tarafından Sazanof’a gönderilmiş olan 3/16 Ekim tarihiyle ve 10783 numaralı gizli telgrafın alınmasına kadar yani geçen ekimde Dışişleri Bakanlığının Abdürrezzak’a 300 ruble tahsis eylemiş olduğu ve onun başarıya ulaşıncaya kadar bu miktar paranın verilmesine devam edilmesini beyan eylerim”. 

Bu belge Rusların, Doğu Anadolu’yu yabancı denetim altına sokan 8 Şubat 1914 tarihli Osmanlı- Rus anlaşmasından faydalanmak için düşündüğü tertip ve adımları göstermesi ve birtakım amaçlarını açığa vurması bakımından önemlidir. 

Bedirhanlıların Rusya Yönünde Faaliyet Göstermeleri ve Aralarındaki Rekabet 

1913’ün ilkbaharından itibaren Doğu Anadolu’da gergin bir ortamın oluştuğunu görüyoruz. Abdürrezzak ve Şeyh Taha’nın adamları ve bazı Kürt aşiret reisleri Doğu Anadolu’yu gezerek Hükûmete karşı propaganda faaliyetleri içinde bulunuyorlardı. Öte yandan Ermenilerle de diyalog kurarak hareketlerinin Ermenilere karşı olmadığı intibaını vermeye çalışıyorlardı. 

Bu dönemde Kürtler arasında en çok Van ve Erzurum vilayetlerinde belirli bir teşkilatlanma ve isyan hazırlığı vardı. Öte yandan Van bölgesinde Kürtlerden başka Yezidiler ve diğer Hristiyanlar da isyan hazırlığı içine girmişlerdir. Bunlar Rusya ile dostane ilişkiler içindeydiler. 

Böyle bir ortamda bazı Kürt Aşiretleri Rus konsolos yardımcısına müracaat ederek Rusya’nın kendilerine yardım etmeleri talebinde bulundular.46 Bunun üzerine Van’da gerginlik daha da arttı. 

Bedirhanoğulları Rusya’nın kendilerine yardım yapacağı propagandasıyla halkı isyana sevk etmeye çalıştı. Yusuf Kâmil Bedirhan ve yeğeni Süleyman, Van’daki Rus konsolos vekiline “bütün aşiretlerin isyana katılmaya hazır olduğunu bildirerek Rusya ile birleşmek amacını güttüklerini” söylediler. 

Bu gelişmeler Kürt aşiretleri arasında çekişmeleri de beraberinde getirdi. Abdürrezzak, Rusya’nın tam desteğini sağladığını söyleyerek isyanın liderinin kendisi olması gerektiğini belirtiyordu. Abdürrezzak’ın rakibi ise yine Bedirhan oğullarından Kör Hüseyin Paşa idi. Kör Hüseyin Paşa taraftarları 
Şirvan-Siirt bölgesinde bir toplantı düzenlediler ve Bedirhanoğullarından Hüseyin Kamil Bey’i Tiflis’e göndererek Rusya’nın yardımını sağlamakla 
görevlendirdiler. Hüseyin Kâmil Bey’e Rusya’nın Abdürrezzak’a destek verip vermediklerinin açık bir şekilde öğrenilmesi görevini de verdiler. 

Abdürrezzak’ın diğer bir rakibi de kuzeni Bedirhanoğlu Hasan Bey’di. Bölgede isyana eğilimli Kürt aşiretleri arasında Abdürrezzak Rus yanlısı, Hasan Bey ise İngiliz yanlısı olarak biliniyordu. Uzun süre rekabet içinde olan Abdürrezzak ve Hasan Bey daha sonra Rusya’nın himayesine girme konusunda anlaştılar. 

Şeyh Taha da Rusya’ya giderek önce Novorossiysk’te sonra da Rus hükûmetinin himayesi altında Urmiye’de kaldı. Rusya diğer Kürt ileri gelenleri gibi Şeyh Taha’yı da kullandı.47 

Rusya’nın bu faaliyetleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bazı isyanların patlak vermesine yol açtı. 1913 Martında Musul vilayetinde birkaç Kürt aşireti isyanı girişiminde bulundu. Nisan’da da yukarı Dicle’de bir isyan başladı. 

Bedirhanoğulları’nın liderliğindeki bu isyanın yoğun olarak yaşandığı 
bölgeler Cizre, Midyat ve Hasankeyf idi. Diyarbakır ve Siirt’te ise bazı karışıklıklar meydana gelmişti. 

Bütün bu isyan girişimlerinde isyancılar arasında Rusya’nın kendilerine yardımcı olacağına ve müdahalede bulunacaklarına dair söylentiler dolaşmakta; Güneydoğu Anadolu’nun Rusya’nın himayesi altına gireceği propagandası yapılmaktaydı. Ancak Osmanlı askerî birlikleri bu isyanları kısa sürede bastırarak bölgede Rusya’nın bir oldubitti meydana getirmesinin önüne geçildi.48 

Bu arada Kuzey Irak’ta da önemli gelişmeler olmaktaydı. Bedirhanoğulları ile irtibat kuran Şeyh Mahmut Berzenci 1913 ilkbaharında isyan etti. Şeyh Mahmut İngiliz yanlısı gibi görünmesine rağmen Rusya ile de irtibat kurmuştu. Şeyh Mahmut, 1913 Nisan ayı sonunda akrabası Seyid Muhammed’i Rusya’nın Musul konsolosu Kirsanov ile görüşmeye gönderdi. Seyid Muhammed, Kirsanov’a; Rusya ile her türlü ilişki içine girmek istediklerini söyleyerek yardım talebinde bulundu. Rus konsolosu bu tekliften oldukça memnun olduğunu belirterek Rusya’nın kendilerine yardımda bulunacağını söyledi.49 

Rusya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da böyle bir faaliyet yürütürken Osmanlı hükûmeti bu isyanların önüne geçmek maksadıyla tedbirler aldı. 

Hükûmet bazı Kürt ileri gelenleri toplayarak Rusya’ya karşı hareket edilmesini istedi. Hatta Kafkasya’daki Kürt liderlerine ulaşılarak Rusya’ya karşı birlikte hareket edilmesi gereği anlatıldı. Türk hükûmeti Rusya’daki Kürt aşiretleri ile irtibatı sağlamakla Mustafa Bey’i görevlendirdi. Kağızman, Oltu ve Ardahan bölgesi Mustafa Bey sayesinde Rusya’ya karşı Türkiye’nin yanında yer aldılar.50 

Bitlis İsyanı Esnasında Kuzey Irak’ta Başlayan Şeyh Abdüsselam Barzani İsyanı ve Rus Saldırıları 

Abdüsselam Barzani nin Rusya tarafından görevlendirilerek bir isyan komitesi oluşturduğunu ve komiteye Abdüsselam Komitesi denildiğini, bu komitenin de İrşad Cemiyeti dairesinde hareket ettiğini daha önceki bölümlerde anlatmıştık. 

Abdüsselam Barzani Kuzey Irak’a geçerek burada Mart 1914 tarihinde bir isyan çıkardı. Bu isyan Bitlis’teki isyana paralel bir seyir göstermiştir. Abdüsselam, Osmanlı Dâhiliye Nezaretine isyanla ilgili olarak “kendilerine Rusya’nın yardım ettiğini ve Musul’daki Rus konsolosundan destek aldıklarını” belirten bir telgraf gönderdi.51 

İsyan kısa sürede Musul ve Bağdat vilayetine yayıldı. Abdüsselam’a Hemavend, Caf ve Dizeyi aşiretleri de destek verdiler. İsyancıların en büyük beklentisi kendilerine Rusya’nın yardım edeceği düşüncesiydi. Bu konuda Musul’daki Rus konsolosundan yardım beklemekteydiler. Ancak bu yardım istedikleri gibi gerçekleşemedi. 

Osmanlı Hükûmeti Revanduz, Akra ve İmadiye yörelerine askerî yığınak yaparak isyan alanının gelişmesinin önüne geçti.52 Visan’daki çarpışmalarda Türk kuvvetleri Abdüsselam Barzani’yi yenilgiye uğratarak isyanı söndürdüler.53 İsyanın bastırılması üzerine Şeyh Abdüsselam Nahcivan’a gelerek Rusya’nın himayesine girdi. Abdüsselam Rusya tarafından aylık 150 ruble maaşa bağlandı. Burada Tiflis’e geçen Abdüsselam, Rus Kafkas Askerî yetkilileri ile gizli görüşmeler yaptı. Abdüsselam bu görüşmelerde Revanduz’da bir isyan çıkarmak için Rus yetkilileri ile planlar hazırladı. Buradan Urmiye’ye geçen Abdüsselam isyan girişimlerini bu şehirden yürütmeye devam etti.54 Rus ajanları Abdüsselam’ı yeniden kullanmak için çeşitli planlar hazırladılar. Buna göre Abdüsselam Türk-İran sınırındaki bölgelere saldırılarda bulunacaktı. Rusya da askerî kuvvetlerle olaya müdahale edecekti. 

Bunun üzerine Abdüsselam İran sınırı üzerinden Türkiye’ye saldırıya geçerek bölgedeki insanlara zulüm yapmaya ve onları katletmeye başladı. 

Abdüsselam, Şeyh Taha ile de irtibat kurarak isyanını genişletmek çabasındaydı.55 

Ruslar Abdüsselam’ın bu hareketine paralel olarak 27 Ağustos 1914’te İran yönünden Muradiye kazasına saldırıya geçtiler. Burada, Kürşad’da Çilli mevkiinde Osmanlı kuvvetleri ile çatışmaya girdiler. 8 Eylül’de ise Bayezid’in 26 km doğusundaki Girberan köyüne tecavüzde bulundular. Türk kuvvetleri müdafaa ile yetindiler. 

Ruslar Eylül’de Selmas’ta, 400 kişilik bir Ermeni çetesini hazırlayıp silahlandırmış lar ve kendi askerî kuvvetleri ile Türk sınırlarından içeriye girmeye teşebbüs etmişlerdi. Rus ordusu desteğindeki bu çete ile Türk kuvvetleri arasında şiddetli çarpışmalar oldu.56 

Bu sırada Rus ordusu ile hareket eden Abdüsselam Barzani, Bacerki civarında Türk kuvvetlerinin eline geçti. Ruslar, kendi hesaplarına çalışan Abdüsselam’ın yakalanması karşısında büyük bir infiale kapıldılar.57 Yıllardır yetiştirdikleri, üzerinde çeşitli plânlar hazırladıkları ve önemli hesaplar içinde oldukları bir kişinin yakalanmış olması Rusya’yı bölgedeki aşiretlerden intikam almaya yöneltti. Kendi tarafına çekemedikleri Kârdâr aşiretini büyük bir katliama tabi tuttular. Aşiretin erkeklerini süngülerle katlederken kadınlarının namuslarını kirlettiler. 

Ruslar Kârdâr aşiretine yaptığı mezalimi Henâreliler, Beyzadeler ve Herbeyiler aşiretlerine de yaptılar. Merkevâr, Terkevâr nahiyelerini ve Beradost ve Somay nahiyeleri köylerinden birçoğunu talan edip yaktılar. Buralardaki müslüman halkı katletmeye başlamaları üzerine birçok aşiret efradı 21 Ekim 1914’te Türk sınırlarından içerilere doğru kaçmak zorunda kaldılar.58 

Bitlis ve Şeyh Abdüsselam Barzani İsyanları Sonrası Doğu Anadolu 

Bitlis’te, Kuzey Irak’ta meydana gelen ve Osmanlı kuvvetlerince bastırılan isyanlar üzerine isyanın liderleri, yapılan yanlışlıkları göz önüne alarak yeni bir harekete hazırlanmaya başladılar. Bunlar Kürt hareketinin başarıya ulaşabilmesi için Rusya’nın askerî ve siyasi alanlarda yardımlarının çok önemli olduğuna inanıyorlardı. Bu maksatla her şeyden önce Rusya ile bir anlaşmanın sağlanması gerekiyordu. 

1914’ün Haziran ayının sonlarında Yusuf Kâmil Bey, İstanbul’daki Rus elçisi Yaktışev ile bir görüşme yaptı. Yusuf Kamil Bey, bütün Doğu Anadolu’nun Rusya hâkimiyetine girmesini açık olarak ifade etmekteydi. Yusuf Kâmil Bey, Rus elçisine İstanbul’daki irtibat kurabileceği bazı Kürt ileri gelenlerinin de adreslerini verdi.59 

1914 yılı Haziran ayının sonunda ise Hayderanlı şeyhler Abdülaziz ve Abdülhamit Erzurum’daki Rus Başkonsolosu Adamov’u ziyaret ettiler. Bu şeyhler Rusların kendilerine yardım etmelerini sağlamaya çalışıyorlardı. Şeyhler Rusya’nın sadece silah yardımı yapmakla yetinmemesini, askerî birlikleri ile de kendilerine destek vermelerini istediler. Şeyh Abdülaziz, konsolosa “Ben Bitlis’teki Rus konsolos luğunda saklanan Molla Selim’in emirlerine göre hareket ediyorum. Biz Ermeniler le anlaştık Türk hükûmetine karşı birlikte hareket edeceğiz” demekteydi. Şeyh bu görüşmede Rusya kendilerine yardım etmezse birçok Kürt aşiretinin Rusya’ya göç edeceğini söyledi.60 

Öte yandan Şeyh Abdülkadir, Rus yanlısı olarak bilinen Ağa Petros ile İstanbul’da irtibat kurmak istedi. Rusya hesabına çalışan Ağa Petros’un Irak Kürtleri arasında büyük bir etkisi vardı. Ağa Petros İstanbul’a gelemeyince Şeyh Abdülkadir’in bu planı suya düştü. 

1914 Ağustosundan itibaren Doğu Anadolu’da durum daha da gerginleşti. Özellikle Van’da isyan komiteleri kurulmaktaydı. Bu komitelere göre eğer Türkiye, merkezî devletler yanında yer alırsa kendilerinin Rusya tarafında yer alacakları kararına vardılar.61 

Kuzey Irak’ta ise Caf aşireti lideri Mahmut Paşa, Rusya’nın himayesine girmek istediklerini belirtiyordu. Savuçbulak’ta ise Rus konsolosu Albay İpas, bazı Kürt liderlerden aldığı bilgiye göre “kendilerinin hep birlikte isyan etmeye ve Rusya ’dan yardım almaya karar verdiklerini” söylemekteydi. 

Türk hükûmeti, bütün Kürt hareketlerinin arkasında Rusya’nın olduğuna inanıyordu. Bazı Alman gazeteleri de bu yönde yayın yapıyordu. 

Bu haberlere göre isyanların arkasında Rus ajanları olan Abdürrezzak, Simko ve Şeyh Taha gibi kişiler vardı.62 

Rus Dışişleri Bakanlığına ulaşan bilgiler ve Osmanlı’nın eline geçen belgeler Rusya’nın bu isyanın içinde olduğunu açık olarak göstermektedir. 

Sonuç 

Hamidiye Alaylarının, Doğu Anadolu’da Rus ve Ermenilere karşı belirli bir avantaj sağlaması Rusya’yı yeni arayışlara itti. Ruslar, Petersburg merkez olmak üzere Kürtler üzerinde büyük bir araştırma ve inceleme ekibi oluşturdu. Diğer bir önemli merkez de Tiflis’te oluşturuldu. Buralardan yürütülen faaliyetlerle Kürt aşiret ileri gelenlerinden bazıları Rus ajanı olarak yetiştirildi. Bunlardan Abdürrezzak Bedirhan ve Şeyh Abdüsselam Barzani en dikkat çekenleridir.

Abdürrezzak Bedirhan ve Abdüsselam Barzani’nin önderliğinde Rusya tarafından kurdurulan İrşad ve Cihandani örgütleri Doğu Anadolu’da, Osmanlı Devleti aleyhinde büyük bir propaganda ve örgütlenme faaliyetine girişti. Bu faaliyetler, Doğu Anadolu, Kuzey İran ve Kuzey Irak bölgelerinde ciddi isyanlar hâline dönüştü. Bu isyanlardan Rusya’nın güdümündeki İrşad Cemiyetinin organize ettiği ve liderliğini Rus ajanı Molla Selim’in yaptığı 1914 

Bitlis isyanı ile yine aynı tarihlerde Kuzey Irak bölgesindeki Abdüsselam Barzani isyanı, bölge halkına büyük ısdıraplar verirken Osmanlı Devleti’ni de güç durumda bırakmıştır. 

Rusya bu isyanların da etkisiyle Dünya Savaşı daha patlak vermeden Doğu Anadolu üzerine, askerî kuvvetleriyle ve Ermenileri de yanlarına alarak 
ilerlemeye başladılar. 

Dünya Savaşı ile birlikte Rusya’nın Ermenilere öncelik vermesi ve asıl amaç olarak Doğu Anadolu’da bir Ermenistan oluşturma çalışması bölgedeki 
Kürt aşiretlerini harekete geçirdi. Kürtler, Rusya’ya, Rusya hesabına çalışan Rus ajanı liderler tarafından yönetilen bazı Kürt aşiretlerine ve tamamen 
isyan etmiş bulunan Ermenilere karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer alarak topraklarını savunmaya başladılar. 

Rusya, Dünya Savaşı içinde gizli faaliyetlerine devam ederek Ermenileri, Asurileri, bazı Kürt aşiretlerini ve hatta Doğu Karadeniz’deki Rumları isyana teşvik etti. Bunlara para ve silah yardımında bulundu. Bu gruplardan birçoğunu ajan ve casus olarak kullandı. 

Ancak Rusya’nın bütün gayret ve faaliyetlerine rağmen bölgedeki Kürt aşiretleri Türk hükûmeti’nin yanında yer alarak devlete bağlılıklarını göstermişler ve Rusya’nın ilerlemesine engel olmuşlardır. Batılı devletlerin de desteklediği ve Doğu Anadolu’da kurdurulması düşünülen bir Ermeni devletinin önüne geçmişlerdir. 

DİPNOTLAR;

1 S. İlhan; “Jeopolitik Açıdan Türk Dünyası” Değişen Dünyada Türkiye ve Türk Dünyası Sempozyumu (Bildiriler) H. Ü. Atatürk İlk. ve İnk. Tar. Ens, Ankara, 1993. 
   s. 100-101. 
2 C. Akbay; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi C. 1, Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askerî Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, 
   Ankara, 1991, s. 71. 
3 Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı; Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi C. 3, 6’ncı Kısım, (1908- 1920) 1’inci Kitap, Ankara, 1971, s. 51. 
4 Gnkur. Bşk.lığı; s. 52. 
5 Gizli Paylaşma Anlaşmaları için bk. Y. T. Kurat; Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, 2. Baskı, Ankara, 1986. L. Evans; Türkiye’nin Paylaşılması,
   (1914-1918), çev. T. Alanay, İstanbul, 1971. Adamof; a.g.e. 
6 T. Baykara; Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I, Anadolu’nun İdari Taksimatı; Ankara, 1988, s. 145-149. 
7 H. Saraçoğlu, Doğu Anadolu Bölgesi, İstanbul, 1989. S. Erinç, Doğu Anadolu Coğrafyası, İstanbul, 1953., s. 1-3. Genelkurmay Başkanlığı; Doğu Anadolu Coğrafyası, 
   Ankara, 1938, s. 3- 23. 
8 Harp Akademileri Komutanlığı Yayını; 8’inci Kolordu Bölgesindeki İsyanlar. İstanbul, 1971, s. 79. 
9 F. Belen; Birinci Cihan Harbi’nde Türk Harbi; 1914-1915 Yılı Hareketleri C. 1, Ankara, 1964, s. 81, ve İ. Gedik; “Vilâyât-ı Sitte’de Demografik Durum (1875-1914)” 
  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank. Üni. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1985. 
10 B. Kodaman; Şark Meselesi Işığı Altında II. Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul, 1983, s.23-26. 
11 Akbay; s. 80-81. Türkler’in Doğu Anadolu ve Kafkaslar üzerinden Türkistan’a doğru yürütmeyi planladığı bilgiler için bk. ATASE Arş;Kl. Ds:37A Fh:37’ye kadar, 
    Kl:490 Ds: 1923, KL:509, Ds: l987, Kl:516, Ds: 2013, K1:1849, Ds:1021, K1:1857; Ds:131;-K1:1862, Ds:3.520, K1:1.854; Ds:120 ve 121., KI:527, 
    Ds:2060; K1:2549, Ds:639, K1;2912, Ds:468; K1:3190; Ds:61, K1:3193, Ds:79; K1:1842, Ds:65, K1:1850, Ds:107, Kl:1843, Ds:128, Kl:54, Ds:73. 
12 S. Öngör; Orta Doğu (Siyasi ve İktisadi Coğrafya), Ankara, 1964 ve O. Ergüder; Harp Tarihi, Kara Harp Okulu Basımevi, Ankara., 1959; s. 124-125. 
13 Akbay; s. 86-87. 
14 a.g.e.; s. 88. 
15 Ayrıntılı bilgi için bk. Genelkurmay Başkanlığı X. Şube; (Gizlidir) Askerî Coğrafya, Kafkaslar Ötesinin Batı Kısmının Harp Sahnesi (Rusçadan Çevrilmiştir) 
     Genelkurmay Askerî Basımevi, İstanbul, 1947 ve Behçet- Faik, Sabri; Büyük Devletler ve Komşu Hükûmetler C. 1., İst., 1931, s. 165-203. 
16 Akbay; s. 89-90 ve Genelkurmay Başkanlığı, Doğu Anadolu Coğrafyası, s. 24-25. 
17 Akbay; s. 94. 
18 R. Balkan; Büyük Harpte Şark Cephesinde, Sağ Kanad Harekâtı, İst., 1946, s. 13. 
19 M. S. Lazarev; Kurdiskiv Vopros (1891-1917), Moskova, 1972., s. 201. 
20 a.g.e.; s. 202. 
21 a.g.e.; s. 202. 
22 a.g.e.; s. 205. 
23 Lazarev; s. 206. 
24 a.g.e.; s. 206. 
25 a.g.e.; s. 206. 
26 a.g.e.; s. 206-207. 
27 C. CeliL; Vostaniye Kurdov 1880 , Moskova, l966. s. 202. 
28 Celil; “Pervie Kurdiskie Obsestvenno-Politiçeskie Organizatsii v Preiod mladotuvestkogo gospodska” Tvurkiloeicaskive Sbornik, 1973, Moskova, 1975 . s. 184. 
29 Celil; Osmanlı İmparatorluğunda ... s. 202. 
30 Lazarev; s. 207. 
31 M. S Lazarev; s. 208 ve Celil; Pervie Kurdskie ... s. 183-184. 
32 Celil; Pervie Kurdskie ... s. 184. 
33 ATASE Arş.; Kl: 1488, Ds:32, Fh: 3/5. 
34 Lazarev; s. 238. 
35 Celil; Pervie Kurdiskie ...s. 184. 
36 ATASE Arş. . K1.1488, Ds:32, Fh.3/15. 
37 Celil; Pervie Kurdskie ... s. 184. 
38 Lazarev; s. 202. 
39 Celil; Pervie Kurdskie ... s. 184. 
40 Celil; Pervie Kurdskie ... s.l85. 
41 Lazarev; s. 226. 
42 Celil; s. 185. 
43 Lazarev; 237. 
44 A.g.e.; s. 238. 
45 ATASE Arş.; K1.1488, Ds.32, Fh: 3/7. 
46 Lazarev; s. 209-210. 
47 Lazarev; s. 209-210. 
48 a.g.e.; s. 211. 
49 a.g.e., s. 212. 
50 a.g.e.; s. 213. 
51 a.g.e.; s. 217. 
52 ATASE Ars.; K1.:2806, Ds.:l, Fh.:l-2. 
53 K. Burkay; Geçmişten Bugüne Kürtler ve Kürdistan, C. 1, İstanbul, 1992, s. 469. 
54 Lazarev; s. 238. 
55 ATASE Arş.; K1.:2806, Ds. 1, Fh.:1-125. 
56 ATASE Arş.; K1.:1488, Ds.32, Fh.:3/1-2. 
57 Abdulmunem Elğulami, Üç Fedai (Musul 1952) adlı eserinde Abdüsselam’ın yakalanmasını Feneki aşiretinden Abdullah Şikaki’nin yardımlarına bağlar (s. 50-51). 
    Abdüsselam daha sonra Musul’a getirilerek yargılanıp idam edildi (1 Kasım 1914). Zikreden K. M. Ahmed; Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Kürtler, 
    Ankara, 1992, s. 101. 
58 ATASE Arş.; Kl: 1488, Ds. 32~ Fh: 3/2. 
59 Lazarev; s. 219. 
60 a.g.e.; s. 220. 
61 a.g.e.; s. 220-221. 
62 a.g.e.; s. 223. 


***

RUSYANIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ BÖLÜM 1


RUSYA'NIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ 
CEMİYETLERİNİN ROLÜ  BÖLÜM 1


SUNUŞ 

Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır. 

On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur. 

Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır. 

Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır. 

Ziya GÜLER 
Hava Korgeneral 
ATASE ve Dent. Başkanı 


RUSYA’NIN YÜRÜTTÜĞÜ ORTA DOĞU POLİTİKASI İÇİNDE İRŞAD VE CİHANDANİ CEMİYETLERİNİN ROLÜ 

Dr. Öğ. Yb. Suat AKGÜL* 
* K.K.Astsb.Meslek Yüksek Okulu Öğretim Başkanlığı 


Asya, Avrupa ve Afrika’nın birleşim noktasındaki Türkiye; bu kıtaları gerek karadan gerek denizden birleştiren bir köprüdür. Türkiye, Asya’dan Avrupa’ya doğu-batı ekseninde, Avrupa ve Asya’dan Afrika’ya kuzey-güney ekseninde yapılabilecek her türlü ekonomik ve askerî faaliyeti kontrol edebilen önemli bir coğrafi konuma sahiptir. Bu nedenle dünya hâkimiyeti için mücadele eden güçler açısından Türkiye kilit bir ülke konumundadır. 

Türk boğazları başta Rusya olmak üzere bir çok devlet tarafından büyük bir öneme sahiptir. Rusya bu yüzden her fırsatta Boğazlar üzerine yüklenmiş ve çeşitli taleplerde bulunmuştur.1 Doğu Anadolu’nun yapısı itibariyle XX. yüzyılla birlikte önemi anlaşılan petrol bölgelerinin kontrol ve hâkimiyet noktasının “Orta Doğu” ve “Kafkasya” doğrultusu üzerinde olması ayrı bir nitelik kazanmaktadır. Buna göre Kafkasya ve Orta Doğu’ya uzanmak için Doğu Anadolu stratejik bir mevkidedir. 

Sıcak denizlere açılmak düşüncesini millî bir politika hâline getiren Rusya açısından gerek Boğazlar ve gerekse İskenderun Körfezi’ne inmenin 
kestirme yolu olan Doğu Anadolu, emellerinin tesisi için önemli olmuştur. 

Türkiye’nin elinde bulundurduğu arazi, Avrupa, Asya, Afrika, kara ve deniz yolları üzerinde askerî, siyasi ve iktisadi bakımlardan önemli bir duruma sahiptir. Türkiye’nin bu durumu Osmanlı döneminde de aynı değere sahipti. Türkiye’nin coğrafi ve stratejik durumunu, çalışmamızda ağırlıkla incelediğimiz dönem olan XX. yüzyılın başlarındaki yapısı ile göreceğiz. Aslında bu coğrafya büyük deniz yollarının ve yeni kıtaların meydana çıkarılmasına, Süveyş kanalının açılmasına ve havacılık teknolojisinde meydana gelen gelişmelere rağmen değerini korumaya devam etmektedir. 

Birinci Dünya Savaşı öncesi, Osmanlı’nın Balkanlar’daki büyük toprak kaybından sonra Avrupa’da Trakya’nın doğu parçası ve devletin büyük arazisi olarak da Batılıların Küçük Asya dedikleri Asya’nın güney batı ucu kalmıştı. Ön Asya, Orta Doğu gibi adlandırmaların da yapıldığı Türklerin elinde kalan son topraklar; Anadolu, Irak, Suriye ve Arabistan Yarımadası idi. 

İngiltere, Hindistan yolunun emniyeti için Babülmendep ile Hürmüz Boğazı arasındaki küçük aşiret reislerini koruyuculuğu altına almış, Aden’de bir üs kurmuştu. Aden etrafında, Lahç Emiri, Hadramut kıyılarındaki kabile başları, Umman, Bahreyn, Kuveyt Emirleri hep İngiliz himayesi altındaydılar. Böylece Arap Yarımadası’ndaki Osmanlı hâkimiyeti, Kızıldeniz ile çöl arasında bir şerit gibi uzanan Hicaz, Asir ve Yemen’e sıkışmış kalmıştı. 

İngiltere, İran’ın güneyinde de nüfuz bölgesi kurarak Basra Körfezi’ni bir İngiliz körfezi hâline getirmişti. Mekke Şerifi Hüseyin ise kendi bölgesinde İngilizlerin yardımıyla Haşimi Halifeliğinin ihyası düşüncesindeydi.2 

Suriye ve Irak’ta bağımsızlık davasını güdenler olmasına rağmen buradaki halk şimdilik bir ayrılık hareketine girişmemişti. Aynı şekilde Doğu Anadolu’daki Kürtler de ayrılık düşüncesinde değildi. Ermeniler ise Ruslar başta olmak üzere İngiltere ve ABD tarafından bölgedeki Türk ve müslümanlara karşı kışkırtılmakta idi. Rus-Kafkas sınır bölgesi, Karadeniz’den Hopa’nın kuzeyinden başlayarak Yusufeli, Narman, Horasan doğusundan geçerek Veli Baba doğusunda Aras Nehri’ni atladıktan sonra Ağrı Dağı’na uzanan dağ silsilesini takip ederek Küçük Ağrı Dağı’nda İran sınırı ile birleşiyordu. İran ile olan sınır bugünkü İran ve Türkiye sınırıyla aynıydı. 

Yüzlerce yıllık mücadeleler sonucunda Karadeniz-Hazar Denizi -Basra Körfezi -kısmen Hint Okyanusu- Kızıldeniz- Doğu Akdeniz ile çevrili bu bölgede, Rumeli, Anadolu, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika ile hâkim durum sağlanmıştı. Bir iç deniz olan Karadeniz, Ege ve Akdeniz vasıtasıyla Atlantik’e bağlanmış ve nihayet Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının değeri, daha bariz bir şekilde belirmişti. Bu suretle Boğazlar Osmanlı Avrupası’nın uzun yıllar Türkler elinde kalmasını sağlamıştı. Dolayısıyla Rumeli de Anadolu’nun ayrılmaz bir vatan parçası hâline getirilmişti. 

Boğazların elde bulundurulması zorunluluğu emniyet kuşağının, Balkanlar’dan gelecek bir harekete karşı Tuna’da ve Balkan dağlarında bulundurulması nı gerektirmişti. Bu suretle Boğazlar’la Rumeli, Avrupa istikametinde yapılan genişlemelerin ve tutunabilmelerin hem sebebi hem de egemenliğin hinterlandı olmuştu. Bununla beraber Boğazlar, yalnız Avrupa istikametinde hedef göstermekle kalmamış, Karadeniz devletlerinin ve özellikle Rusya’nın açık denizlere çıkmalarına, geniş istilalar yapmalarına engel olmuş ve bu durum, Anadolu’da Doğu ve Kuzey istikametlerinden gelecek tehlikeleri iç manevralarla karşılayabilir bir strateji de yaratmıştı. Bu stratejik mihver, Anadolu ile Arap Yarımadası’nı da korumuştu. Arap Yarımadası’nın elde tutulması, Anadolu’ya güneyden gelecek bir saldırıya karşı, emniyet sağlayan hinterland olmuştu.3 

Tarih boyunca olduğu gibi gerek Asya’dan Avrupa’ya ve gerek Avrupa’dan Asya’ya doğru gelişen mücadelelerde, Anadolu Yarımadası emin bir mihver olarak başarılı hareketlerin başlıca amili ve geçidi olmuştu. Özellikle Irak ve Arap Yarımadası’nın son zamanlarda petrol kaynakları bakımından çok zengin olduğunun da öğrenilmesi, bölgenin değer ve önemini bir kat daha artırmıştı. Bunun sonucunda, gelişen ve petrole fazlasıyla ihtiyaç duyan milletlerin her türlü siyasi emelleri Osmanlı toprakları üzerinde toplanmıştı. İşte bu müstesna jeopolitik durum, milletler için bir hedef ve ihtiras kaynağı olmuştur. Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan ve petrol kaynağına yakın olan bu önemli bölge, dolayısıyla millî hedef, millî strateji, millî siyaset ve millî güç gibi konuların doğmasını ve gelişmesini sağlamıştı.4 

Türk toprakları bu jeopolitik yapısından dolayı asırlarca münferit ve toplu saldırıların başlıca hedefi olmuştur. Devlet yakın ve uzak yabancı devletlerle ve onların kışkırttığı yurt içindeki unsurlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. 

Batılı büyük devletlerin Osmanlı’yı parçalama ve paylaşma girişimleri ve bu girişimler sonucunda yaptıkları gizli anlaşmalar Osmanlı Devleti açısından sonun başlangıcı olmuştur.5 

Kuzey ve doğudan Rusya, güneyden İngiltere, Osmanlı Devleti’ni sıkıştırmaya başlamıştı. Musul ve Bakü petrollerinin taşıdığı değeri de dikkate aldığımızda Osmanlı toprakları üzerinde bir mücadele başlamış ve bir Rus-İngiliz rekabeti doğmuştu. Bu açıdan baktığımızda Osmanlı topraklarının, emperyalist devletlerin emellerini gerçekleştirebilmeleri için bir savaş sahnesine dönüştüğünü görürüz. 

Doğu Anadolu, Kuzey Irak ve İran Azerbaycanı’nın Coğrafi ve Stratejik Durumu 

Doğu Anadolu 

Bugün Doğu Anadolu dediğimiz bölge daha geniş bir alanı da içine alarak yerli ve yabancı kaynaklarca XVIII. yüzyıla kadar Turcomania olarak adlandırılmıştır. Bu yüzyıldan sonra yapay olarak oluşturulan Armenie ve Kürdistan adları bölgenin tarihî ve coğrafi yapısına uygun düşmemektedir.6 

Doğu Anadolu yüksekliklerin ve dağ silsilelerin çok olduğu ve iklimin sert geçtiği bir bölgedir. Karadeniz’den Irak, Suriye sınırlarına doğru bakılınca birbirinin ardında kuzeyden güneye doğru beş uzun sıradağ dalgası görülür. Bu sıradağ şeritleri birbirinden başlıca dört havza hâlinde ayrılmış bulunmaktadır. Bu durumları ile de kuzey-güney veya güney-kuzey doğrultusunda birer savunma mevzii olurlar. 

Doğu yaylasına bir de Kafkas, İran sınırları tarafından bakılırsa, doğubatı istikametinde beş uzun sıradağ şeridinden meydana gelmiş dağlık bir bölge olarak göze çarpar. Bu duruma göre sıradağ şeritleri arasında Çoruh, Kemah, Kelkit, Karasu, Aras, Murat ve Dicle nehirleri olmak üzere birbirlerine paralel bir uzanışla Dicle hariç, sınırlardan batıya doğru giderler. 

Karadeniz kıyısı, Van Gölü güneyi ile Güneydoğu Toroslar, Çoruh ve Yeşilırmak Vadileri ve Tunceli bölgeleri ormanlıktır. Bir askerî harekât açısından Murat, Fırat ve Aras Nehirlerinin yukarı havzaları çıplaktır.7 Bölge bu yönüyle isyana ve gayrinizami harbe müsait bir manzara arz etmektedir.8 

Birinci Dünya Savaşı öncesi mülki taksimata göre Doğu Anadolu bölgesinde; Trabzon, Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Sivas illeri ile Urfa müstakil sancağı vardı. Vilayetlerin adlarını taşıyan şehirlerden başka Giresun, Amasya, Tokat, Erzincan, Bayburt, Bayezid ve Malatya başlıca şehirleri teşkil etmekteydi. Sivas ilinin Doğu Anadolu’ya bitişik kısmı ile beraber Doğu Anadolu’nun yüzölçümü 355.456 km2, nüfusu ise 6.253.399’dur.9 

Bu bölgedeki nüfusun 5 milyonu İslam, 400 bini Rum, 700 bini Ermeni, 3 bini Musevi ve 100 bini diğer unsurlardan oluşmaktaydı. Nüfus yoğunluğu kıyılarda ve ovalarda idi. Nüfusun büyük çoğunluğunu meydana getiren Müslümanların üçte ikisini Türk, üçte biri kadarını çoğunluk Kürtlerde olmak üzere diğer Müslüman unsurlar teşkil ediyordu. 

Bölgede yaşayan Kürt aşiretleri büyük oranda merkezî hükûmete bağlı idiler. Ancak sosyal yapı ve aşiret hayatının bölgedeki en etkin güç olması ve dağlık ve yolsuz yerlerde bulunmaları dolayısıyla hükûmetten çok bölgedeki ağa ve şeyhlerin nüfuz ve etkisi altındaydılar. Bölgede çapulculuk ve eşkıyalık da eksik olmuyordu. Ermenilerin başta Ruslar olmak üzere bazı devletler tarafından kışkırtılmaları bölgede huzursuzluk kaynağı idi. 

Ermeniler bir Rus askerî hareketinin Doğu Anadolu’daki gönüllü ve doğal askerleri konumundaydılar. Ayrıca bölgede Süryani Keldani, Nasturi ve 
Yezidi gibi unsurlar da vardı. Bunların da çoğu Rusya hesabına faaliyet göstermekteydi.10 

Doğu bölgesinde Türk-Rus sınırının uzunluğu 450 km, İran Azerbaycanı sınırı da 400 km kadardı. Ruslar kuzeyden Karadeniz üzerinden ve Kafkasya’dan yürüteceği bir askerî harekâtla Doğu Anadolu üzerinde baskı oluşturabilirdi. Buna karşılık Doğu Anadolu Bölgesi; harekât, iskân, yol, iaşe durumları elverdiği takdirde Türklerin Kafkasya üzerinden Türkistan’a gitmelerini sağlayan bir köprü niteliği arzediyordu.11 

Irak 

Osmanlı Devleti’nin önemli bölgelerinden birisi de Irak’tı. Irak; Şam çölü ile İran sınırı arasında ortalama 200 km eninde ve Basra körfezinden itibaren kuzeybatıya doğru ortalama 700 km uzunluğunda bir bölgeydi. 

Bağdat ile Diyarbakır’a kadar nehirler arasında olan bölgeye “Elcezire” veya “Yukarı Mezopotamya”, Bağdat’tan güneye doğru nehirlerin birleştiği Korne’ye kadar olan bölgeye de “Aşağı Mezopotamya” denilmekteydi. 

Irak’ın hayat damarları Dicle ve Fırat Nehirleridir. Bunlar Aşağı Mezopotamya’da birleşir ve Şattülarap adı ile Basra körfezine dökülürler.12 

Irak ve Elcezire, idari bakımdan Bağdat, Musul ve Basra illerine ayrılmıştır. Basra ilinin Necit sancağı İbnissuud idaresine geçmiş, Kuveyt, bir şehir idaresinde muhtariyet kazanmıştır. Çöl ve steplerdeki göçebeler, nehir yakınlarındaki yarı göçebe halk, yüksek dağlardaki Kürtler, aşiret reislerine bağlı olup hükûmete belirli vergi verirlerdi. 

2,5 milyon tahmin edilen nüfusun %60’ı Arap, %26’sı Türk ve Kürt ve %10’u da Yezidi, Asuri, Musevi ve Ermeni unsurlardı. Kürtler, Musul,Süleymaniye’de; Türkler Kerkük sancağında; Yezidiler Sencar dağında; Asuriler kuzeyde; Musevi ve Ermeniler muhtelif şehirlerde az sayıda bulunmaktaydılar.13 

Irak bölgesiyle daha çok İngilizler ilgilenmekteydiler. Hint Denizi kıyılarında kuvvetli bir devletin bulundurulmaması İngiltere’nin stratejisinin temel taşlarından birisi idi. Bunlardan Kahire-Kalküta ekseni-üzerinde bulunan-Irak ve Filistin’e İngilizler büyük önem vermekteydiler. 

Almanların -Bağdat’a doğru- bir demir yolu yaparak Irak’a nüfûz etmeye ve İslam Birliği fikirlerini yaymaya çalışmaları, İngilizleri harekete geçirmiş, bu durum karşısında İngilizler, Kuveyt, Muhammere şeyhlerini elde etmek ve İbnussuud ile iyi ilişkiler kurmak ve Osmanlı Devleti aleyhine bu bölgede geniş bir propaganda yapmak yolunu tutmuşlardı.14 

Bir yandan Irak’taki petrol kaynakları, öbür yandan İran’daki petrol kaynakları ve Abadan rafinerileri, İngilizlerin ekonomik bakımdan Irak’a verdikleri önemin başında gelmekteydi. Osmanlı Devleti’nin Almanlarla iş birliği yapması, İngilizler için Hindistan’ın ileri mevzii alarak kabul ettikleri Basra Körfezi’nin başının ele geçirilmesini önemli bir sorun hâline getirmişti. İngiltere, Doğu Anadolu üzerine Irak bölgesinden yüklenmeyi planının temeli olarak görmekteydi. 

Kafkasya ve İran Azerbaycanı 

Doğu Anadolu üzerinde yürütülecek herhangi bir politika için hiç şüphesiz Kafkasya ve Kuzey İran bölgesinin arasında kalan ve Hazar Denizi’ne kadar uzanan alanın büyük bir önemi vardır.15 

Kafkasya, Karadeniz’le Hazar Denizi arasında geniş bir bölgedir. Kuban ve Terek Nehirleri havzaları bu bölgenin kuzey parçasını teşkil eder. Terek Nehri’nin daha kuzeyindeki Kama Nehri’nden Hazar Denizi ve Volga Nehri kıyılarına kadar uzanan geniş bir step, Kafkasya’yla Rusya’yı birbirinden ayırmaktadır. 

Kafkasya’nın en önemli coğrafi yapısı Büyük ve Küçük Kafkas Sıradağlarıdır. Karadeniz’de, Poti’den Hazar Denizi’ndeki Bakü’nün güneyine doğru giden bir hat üzerinde uzanan Riyon ve Kura Nehirleri Kuzey ve Güney Kafkasya Sıradağlarını birbirinden ayırır. Büyük Kafkas Dağları, Riyon, Kura Nehirleri çizgisiyle Kuban, Terek Nehirleri çizgisi arasında Karadeniz’den Hazar Denizi’ne doğru uzanmakta dır. Küçük Kafkas Sıradağları ise Batum, Kars, Erivan, Karabağ bölgelerini kaplar. Büyük ve Küçük Kafkas Sıradağları, Kuzey Kafkas ve Güney Kafkas silsilesi diye de anılmaktadır. Her iki silsile Riyon Nehriyle Kura Nehri havzalarını ayıran Susam Dağları vasıtasıyla birbirine bağlanmakta ve Maverayı Kafkas  (Güney Kafkasya) diye ikiye bölünmektedir.16 

Gerek Büyük gerek Küçük Kafkas Sıradağları, Doğu Anadolu’dan Kafkasya içlerine ve Kafkasya’dan Doğu Anadolu’ya yapılacak askerî harekâta karşı uygun bir yapı oluşturmaktadır. Rusya birçok kez Osmanlı üzerine yürüttüğü askerî harekâtta bu istikameti kullanmıştır. 

Ruslar, Kafkasya bölgesini, Basra ve İskenderun Körfezi’ne ulaşabilmenin en önemli basamağı olarak gördüklerinden bu bölgeyi stratejik yollar ve askerî tahkimatla donatmıştı. Dünya Savaşı sırasında Doğu Türk illeri buradan yürütülen askerî harekâtla elden çıkmıştı. Ayrıca bu bölgedeki Rus askerî komutanlığı Doğu Anadolu’daki etnik yapıyı harekete geçirmek için yürütülen gizli faaliyetlerin merkezi durumundaydı. Ermenileri de buradan yönlendirmekte idiler. 

Kuzey İran’a (İran Azerbaycan’ı) gelince Doğu Anadolu ile bütünlük arz etmesi bakımından büyük bir öneme sahiptir. Azerbaycan, Hazar Denizi güneyindeki Elbruz Dağları ile Türk-İran sınırı üzerinde bulunan Zagros Dağları arasında bir yayladır. Bu bölge başlıca üç havzaya ayrılır. Bunlar Kuzeyde Aras, ortada ve batıda Rumiye Gölü, güneyde de Kızıl Özen Nehri havzasıdır.17 

Ruslar; İran Azerbaycanı’nı (Tebriz ve Rumiye Gölü havzasını) Dünya Savaşı’ ndan önce işgal etmişler ve burada askerî nüfuz bölgeleri ile askerî garnizon lar kurmuşlardı. Ruslar, sıcak denizlere ulaşmak maksadını gerçekleştirmek için bu fırsatı değerlendirmek istiyorlardı. Burası İran’ın batısına sokulmuş bir hançer, Rus istila yollarını açan bir köprü başı niteliği kazanmıştı. 

İran Azerbaycanı; Hazar Denizi ile Karadeniz, Akdeniz ile Hint Denizi’ni bağlayan ve Orta Doğu’nun kıtalarla münasebetini temin eden geniş bir köprü görevi gören coğrafi konumda bulunuyordu. Bu bakımdan büyük bir askerî ve coğrafi değeri vardı. İran Azerbaycanı’nın Bakü ve Musul petrollerine ulaşabilecek en uygun yerde bulunması da bölgenin önemini artırmaktaydı.18 Rus-İngiliz politikası, İran Azerbaycanı üzerinde büyük bir mücadeleye girişecektir. Bu mücadele, Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi savaştan sonra da devam edecektir. 

Rus Ajanı Kürt Aşiret Liderlerinin Faaliyetleri 

1911 Trablusgarp Savaşı’ndan itibaren bazı Kürt aşiretlerinin İttihat ve Terakki yönetimine karşı hoşnutsuzlukları hat safhaya çıkmışken Rusya bu fırsattan istifade etme yollarını aradı. Bazı Kürt aşiret reisleri Trablusgarp Savaşı’nın karışık ortamından yararlanmak istiyorlardı. Bunun için propaganda faaliyetlerine yöneldiler. Özellikle Bitlis’te gösteriler yapılmakta, bildiriler dağıtılmaktaydı. Bu faaliyetlerin lideri konumundaki kişi Van’da askerî birliklere saldırılarda bulunan Şeyh Said Ali idi. Siirt ve Bitlis civarında Kör Hüseyin Paşa hükûmet kuvvetlerine saldırılar düzenlerken Simko da Türk-İran sınırında çeşitli saldırılarda bulunuyordu. 

Rus Dışişleri görevlisi Orfelyev bu olaylara dikkat çekerek “bölgede bir karışık lığın çıkabileceğini” belirtiyordu.19 Rusya dağınık görünen bu hareketleri organize etmek ve daha etkili hâle getirebilmek için Rus ajanı Abdürrezzak’ı bu hareketleri birleştirmekle görevlendirdi. Abdürrezzak Bedirhani 1889’da Rusya’ya giderek Rus himayesine girmiş, Rusya hesabına yürütülen çalışmaların en önünde yer almıştı. Abdürrezzak, 1912 Şubatında Erzurum’da Rusya’nın güdümünde bazı Kürt aşiret reislerinin katıldığı bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda herhangi bir ortak karar alınamamasına rağmen bazı Kürt aşiretleri ile Yezidilerin Rusların tarafında faaliyet gösterecekleri ortaya çıktı. Bu konuda Olferyev, “Yezidilerin Rusların asıl dostları olduklarını ve bunların çoğunun Rusça konuştuğunu, evlerine Rus Çarının resimlerini astıklarını, Ruslarla beraber Türkler’e karşı savaşmak istediklerini ve Rus Çarının emrinde olduklarını” belirttiklerini yazmaktaydı.20 

Rus etkisi Irak’taki Kürt gruplara kadar ulaştı. Bu konuda Rusya’nın Bağdat Başkonsolosu 1912’nin Aralık ayı ortalarında Talabani aşiretinden Muhammed Ali ile görüştü. Bu görüşmede bazı aşiret reisleri Rusya’nın hâkimiyeti altına girmek istediklerini belirttiler. Hatta Şemdinan bölgesindeki Muhammed Sıddık ve Musa Bey de Rusya’nın himayesini kabul edebileceklerini belirttiler.21 

Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu güç durumdan yararlanmak isteyen Doğu Anadolu’daki Ermeniler ve bazı Kürt aşiretleri aralarında gerginlik olmasına rağmen bir ittifak arayışı içindeydiler. Van, Adana, Sivas, Erzurum ve Bitlis’te gergin bir durum meydana gelmişken Ermeni Patriği Zaven Evgiyan birçok Kürt aşiretinin Ermenilerle dost olduklarını; ancak Osmanlı Devleti’nin bunu engellemeye çalışarak özellikle Bitlis’te bir Kürt-Ermeni çatışması meydana getirmek istediğini” belirtiyordu.22 

Türk hükûmeti doğuda meydana gelebilecek bir karışıklığı önlemek için çeşitli girişimlerde bulundu. Özellikle Rusya hesabına çalıştıklarını bildiği Şeyh Taha ve Abdürrezzak’ı çeşitli şartlarla affedebileceğini bildirdi. Ancak Abdurrezzak’ın karşı talepleri üzerine Hükûmet, adı geçen kişinin Rusya lehinde çalışmaya devam edeceği görüşü ile bu girişimine son verdi. 

Osmanlı Devleti Rusya’nın Balkanlar’daki karışık durumdan yararlanma yoluna gidebileceğini, bunun için de Doğu Anadolu’da Rusya’nın Kürt aşiretlerini kendi taraflarına çekmek için faaliyette bulunabileceklerini düşünüyordu. 

Osmanlı Devleti’nin bu konudaki kuşkuları doğruydu. Çünkü Rusya’nın faaliyetleri sonucu Doğu Anadolu’daki bazı Kürt aşiretlerinin Rusya’ya ilgisi 
gittikçe artmaktaydı. Rus kaynaklarından anlaşıldığına göre Bitlis vilayetindeki Kürtler kendi aralarında teşkilatlanmaya başlamışlardı. Kafkas Rus askerî yetkilileri Aralık 1912’de Kürtlerden bazılarının Rusya’ya sempati duyduklarını, Rusya’ya karşı herhangi bir harekete girişmeyecekleri hatta Caf (Cef) aşireti reisinin Rusya’ya bağlanmak istediğini öğrenmiş bulunuyorlardı. Öte yandan Barzani Şeyhi Abdüsselam da “Rusya’yla ilişki kurmak ve Rusya’nın himayesine girmek istediklerini ve eğer bazı istekleri de kabul edilirse Rusya tarafında yer alacaklarını” söylemekteydi.23 

Rus albayı Andiyevski’nin belirttiğine göre “Van bölgesinin güneyindeki ve Musul vilayetinin kuzeyindeki çoğu şeyhler ve Barzani Şeyhi Abdüsselam, Rusya himayesine girmeye hazırdı.”. Beyazid’deki Rus konsolos yardımcısı “Bazı Kürt gruplarının Rusya tarafına geçebileceklerini” belirtmekteydi. Bu gelişmeler ışığında Olferyev, bölgesinde genel bir Kürt isyanının olabileceği ihtimali üzerinde duruyordu.24 Muhtemel bir Kürt isyanını kendi lehine çevirmeye çalışan Rusya, bazı Kürt aşiretleri ile yeni bir temas daha kurdu. Rusya ilk iş olarak Kürt aşiret reislerini ve etkili önderlerini kendi tarafına çekmenin yolunu arıyordu. Bu konuda Bitlis’teki konsolos yardımcısı Şirkov “Eğer şeyh, molla ve hocaların çoğu Rusya’ya meylederse Kürt halkının da meyledeceğini” söyleyerek “Bitlis’teki bazı Kürt liderlerinin Rusların gelmelerini dilediklerini” belirtiyordu. Şirkov, Kürt aşiretlerinin gittikçe Ruslara yanaştıklarını ve hatta haç bile sipariş verdiklerini gizli bir yazı ile Rusya’ya bildiriyordu.25 

Rusya’nın Kürt aşiret ileri gelenleri elde etme girişimleri olumlu bir sonuç verdi. Bazı Kürt ağaları Rusya’nın desteğini sağlayarak isyan hazırlıklarına giriştiler. Bunlardan Bedirhanoğulları’ndan Hüseyin ve Hasan isyan için çalışmalara başladılar. Hüseyin ve Hasan Beyler ancak Rusya’nın tam desteğini aldıktan sonra ve eğer emellerine ulaşırlar da bağımsız bir Kürt beyliği kurarlarsa Rusya’nın himayesine girmek şartıyla isyan edeceklerdi.26 

Rusya’nın kışkırtmalarıyla yürütülen bu faaliyetler önemli bir Kürt Cemiyeti’nin oluşmasına yol açtı. Rusya’nın desteğiyle genel bir isyan hareketine girişmeyi düşünen Kürt grupları ve çeşitli isyan komiteleri bu organizasyonu sağlamak maksadıyla İrşad Cemiyetinin kurulmasını sağladılar. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***