SONRASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SONRASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ekim 2020 Çarşamba

SSK GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEKİ YOLSUZLUK VE SONRASI

 SSK GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEKİ YOLSUZLUK VE SONRASI


SSK’YI BATIRDI, YARGILANMADAN AKLANDI, AKLAYANI VEKİL YAPTI.,


Can Kemal Özer,

23 Ocak 2017 Pazartesi

Kemal Karabulut SSK genel müdürü, DYP-SHP koalisyonu ile DSP'nin 28 Şubat azınlık hükümeti ve Ansol-M dönemlerinin SSK Genel Müdürü.

SSK, zatıâlilerinin döneminde kuyrukları ile tanınan bir kurumdu. Sadece bununla değil, aynı zamanda yolsuzluklarla da.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişleri Karabulut'un genel müdür olduğu dönemde SSK'nın ameliyat malzemeleri olarak bilinen ‘sarf malzeme' alımlarında korkunç boyutlarda usulsüzlük tespit edince 2002'de suç duyurusu yapılır. Ardından “Neşter 1” ve “Neşter 2” adıyla iki operasyon başlatılır.

TUZ DA KOKTU: SSK'DA BÜYÜK VURGUN


nester-belge-1-1







Dönemin gazete manşetleri şöyledir:
29 Nisan 2003 Milliyet: Tuz da koktu: SSK'da büyük vurgun

Rüşvet illetinin ülkeyi nasıl sardığı bir kez daha gözler önüne serildi. Türkiye'nin en ünlü kardiyologlarından Prof D.O. ve Doç M.M, rüşvet almak suçundan tutuklandı.

 Haberin ara başlıkları şöyle: Neşterde rüşvetin belgesi de oldu. Ucuz tekliflerin dosyası kayıp.

nester-belge-6

29 Nisan 2003 Vatan GazetesiNeşter'de sok!

SSK'daki trilyonluk yolsuzlukta son perde: Denktaş'ın özel kalp doktoru Prof Dr D.O. tutuklandı.

nester-belge-13

Vatan Gazetesi'nin haberinde detaylar daha ürperticiydi:

Yoksul hastaları kobay yapmışlar. Vicdansız soygunun anatomisi. (Yemez yedirir) Ecevit'e imzalatılan belgeyle 9 tıbbi malzeme ihale sistemi dışına çıkarıldı, 3 katrilyon vurdular. “Bilimse çalışma” adı altında yeni üretilen kalp pillerini SSK'lı hastalar üzerinde denediler. Vicdansız soygunun başında da Ela M. adına çalışan Eva Bondy bulunuyor. Bondy'nin ekibinde GATA'nın bile doktoru var. Kipler yurt dışına kaçan Bondy'nin peşinde. Ecevit belgeyi hazırlamıyor.

nester-belge-8-1

23 Mayıs 2003 Hürriyet: Neşter dosyasından SSK'yı çökerten bir soygun daha çıktı. SSK hortumlandı, İstanbul MR-EKG'de İngiltere'yi geçti.

nester-belge-10

Hürriyet devam ediyor: SSK'da kobay olarak kullanılan 6 hasta öldü. 37 Sanığın hesaplarına tedbir. Neşter savcısı Ömer Süha Aldan, iddianamede kamu hastanelerinin “cihazlar bozuk” diye hastaları özel sağlık kuruluşlarına gönderdiğini açıkladı. Aldan, bu yüzden sadece İstanbul'da özel sektördeki EGK ve MR cihazlarının, İngiltere'den fazla olduğunu söyledi.

444

Savcı Aldan: Yolsuzluk diz boyu

Savcı Aldan açıklamalarını şöyle sürdürüyor: SGK devletin sırtında bir kamburdur. Kurumlar iyi yönetilmemektedir. Kurumlarda yolsuzluk diz boyudur.  Daha sonra suçladığı kişi ile dost olan Yaşar Okuyan ise şöyle diyordu: Suçluluk telaşıyla beni suçlamaya kalkıyorlar.

 333

“Neşter, Bağkur ve Emekli Sandığı'na sıçradı” başlığını atan Hürriyet, Neşter operasyonunun kapsamının genişlediğini duyurdu. SSK'da yaşanan vurgunun aynısının, Bağkur ve Emekli sandığında da yaşandığını belirlendi. DGM Savcısı Ömer Süha Aldan, Bağkur ve Emekli Sandığı'nı da soruşturma kapsamına aldı.

222

Milliyet dehşete düşüren bir manşetle çıkmış: Ölüden alıp diriye

“Kobay çetesi, ‘ölüme sebebiyet vermek' suçundan yargılanacak” diyen gazete, “İsrailli Chava Johanna Bondy ile Doç. Dr. Barbaros D. yoksul hastaları kobay olarak kullanırken, ölülerden çıkardıkları pilleri yeni hastalara taktı” demişti. Bu haberin faali doktorun en önemli özelliği ise SSK'nın danışmanı olması.

Danışmanın imza attığı bir diğer hadisede de bir cihazın 20 hastaya kullanıldığı halde SSK'ya 20 yeni cihaz gibi fatura edildiği tespit ediliyordu.

nester-belge-4

SÖZ SIRASI SELİN SAYEK BÖKE'NİN ANNESİNDE

Bugün CHP'nin Sözcüsü Selin Sayek Böke. İnancı ve hırçınlıkları ile sık sık gündeme gelen Böke'yi siyasete kazandıran kişi Kemal Kılıçdaroğlu.

TED Ankara Koleji ve ODTÜ'de okuyan Böke, ABD'deki Duke Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora yapar. Böke'nin yolu 1999-2001 yılları arasında Bentley ve Georgetown Üniversitelerine düşer. 2001-2003 yılları arasında ise IMF'nin Washington DC ofisinde çalışır. Kendisi Cumhuriyet gazetesine verdiği mülakatında şöyle tarif eder: “2 bin tane iktisatçının yoğun bir şekilde benzer konulara kafa yorduğu ve o zamana kadar ekonomide öğrendiğimiz kavramların çok net bir şekilde dünyadaki farklı ülkelere uygulandığı bir kurum IMF.”

Konumuz Almanların ödül verdiği, IMF reçetecisi Böke'nin CHP'ye tırmandırılması veya hayatı değil. Neşter operasyonları sırasında Türk Tabipler Birliği Başkanı olan annesinin o gün söylediği sözleri.

NEŞTERİN FAİLİ KURUMUNDA BAŞINDA

Böke'nin annesi Dr. Füsun Sayek, 16 Ocak 2003'de Cumhuriyet'te yer alan haberde “Neşter'in genişletilmesini istedi. Siyasilerin de ifadesi alınmalı. TTB Merkez Konseyi Başkanı Füsun Sayek'in, "sağlık sektöründe yaşanan yolsuzlukların temel sorumlusu yıllardır bu sistemin bu şekilde yürümesine neden olan kişi ve kurumlardır." diyordu.

Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer ise “Sayın Sayek'e göre Neşter Operasyonunun sorumlusu sistemi bu şekilde yürüten kişi ve kurumlar. Peki, kim bunlar? Neredeler? Bektaşi fıkrasındaki gibi ‘ne yerdedir ne göktedir, ne şuradadır ne buradadır mı' diyeceğiz yoksa?” diyordu.

NEŞTER DAVASI BAŞLADI

Hürriyet'in 27 Haziran 2003 tarihli haberinde Neşter davasının Ankara 2. Nolu DGM'de başladığı bilgisi veriliyordu. Davanın ilk duruşmasında, Duruşma Savcısı Hamza Keleş ile birlikte soruşturmayı yürüten Ömer Süha Aldan yer almıştı.

Zanlılar “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek, bu örgüte üye olmak, rüşvet vermek ve almak, resmi artırma-eksiltmeye hile karıştırmak; sağlığın korunmasında, tedavide ve tıpta kullanılan ilaç, kimyevi madde, alet ve diğer şeylerin satışından kaçınmak, kamu kurum ve kuruluşlarını dolandırmak, görevi kötüye kullanmak, teşekküle yardım, cürüm işleyenleri saklamak ve cürmün delillerini yok etmek”le suçlanıyordu.

SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'na iyileştirici tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin ''Neşter Davası''nın ilk duruşmasında sanıklar arasında Kemal Karabulut yer almazken, SSK eski Genel Müdür Yardımcısı Ertan Rifat Telhan bulunuyordu.

nester-rusvet

"BAZI BELGELER YOK OLDU"

Yolsuzluğun boyutunun katrilyonlarla ifade edildiği davanın Mahkeme Başkanının sanıklara neden bu duruma gelindiği yönündeki sorusu üzerine şunlar söyleniyordu: Lise mezunu insanlar müdür oldu. SSK'nın yeniden yapılanmasına ilişkin bazı belgeler de yok oldu. Türkiye siyasilerden çekiyor. Protokol fiyatları her yıl yenilenseydi böyle olmazdı.

nester-belge-ilac1

ARADAN YILLAR GEÇTİ

Dava neticelendi, Rüşvet verenler kurtuldu, rüşvet alanlar cezalandırıldılar. ‘Neşter-1 Operasyonu' davasında aralarında ünlü doktorların ve işadamlarının da bulunduğu 30 kişi hakkındaki davalar zamanaşımı nedeniyle düştü. ‘Rüşvet alan' doktorlar ise bu suçun zamanaşımı 15 yıl olduğu için hapis cezası aldı.

Dava bir türlü bitmek bilmiyordu. Zaman aşımı gelip çatınca da birden bitivermişti.

Bu operasyon sürecinde zaten iktidar da değişmişti. Dikkatler SSK'nın ve Kemal Karabulut'un üstündeydi. SSK'yı Karabulut yönetirken bir stent SSK'ya 1750 dolara fatura edilirken artık sadece 173 dolara satılıyordu. 1990'lı yıllarda tıbbi malzeme için yıllık 12 milyar dolar civarında ödeme yapan SGK'nın maliyetleri 2004'de yüzde 60 nispetinde düşmüştü.

111

nester-belge-3-1

CHP'NİN BAŞINA TIRMANIŞ

Kemal Karabulut ya da kamuoyunun tanıdığı adıyla 2002 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu, Gülen'in dostu Ecevit'in karısı Rahşan'ın yardımıyla CHP'den milletvekili adayı olmuş ve seçilmişti.

Elinde dosyalarla sık sık Gülencilerin servis ettiği belgelerle Meclis kameraları karşısına geçen Kılıçdaroğlu imtihanda hayli başarılıydı.

FETÖ, CHP'nin Genel Başkanı Deniz Baykal'ı kasete almış, kasetler öncesinde Baykal'la İstanbul'da bir araçta pazarlık yapmışlardı.  Pazarlıktan netice çıkmayınca kaset servis edildi. Baykal koltuktan alaşağı edilip Kılıçdaroğlu paraşütle CHP Genel Başkanlık koltuğuna indirildi.

KENDİNİ AKLAYAN SAVCIYI ADAY YAPTI

22 Mayıs 2010 tarihinde CHP'nin başına geçen Kemal Kılıçoğlu, 28 Haziran 2011'de yapılan seçimlerde 5 milyar dolarlık yolsuzluğa yönelik Neşter dosyasına bakan DGM Savcısı Ömer Süha Aldan'ı adeta ödüllendiriyor ve Muğla'dan milletvekili olmasını sağlıyordu. Halen milletvekili olan Aldan, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde de CHP listelerinde yer bulmuştu.

İşin ilginci o günkü gazete haberlerine baktığımızda savcı Ömer Süha Aldan, SSK eski genel müdürü Kemal Kılıçdaroğlu'nu dava dosyasının dışında tutarak aklamakla suçlanıyor, IMF'den CHP'ye transfer edilince Kemal Kılıçdaroğlu'nun yerine getirileceği iddia edilen Selin Sayek Böke'nin annesi de Kılıçdaoğlu'nu suçluyor ve dosya dışına çıkarılmasına ateş püskürüyordu.

SANIK DEĞİL TANIK

Star gazetesinin 2011'deki haberinde, “Savcılık soruşturması çerçevesinde yapılan araştırmalarda yolsuzluğun büyük ölçüde SSK'nın alımlarında yapıldığı tespit edildi. Bu kapsamda, sarf malzeme alımlarına ilişkin kararlarda SSK yönetiminin de imzasının olmasına rağmen, ilginç bir gelişme yaşandı. Savcı Aldan, usulsüz alımların gerçekleştiği yıllar arasında SSK Genel Müdürlüğü görevini yürüten bugünün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu, “sanık” yerine “tanık” olarak dinledi. Savcı Aldan'ın bu ilginç tercihi sayesinde, Neşter Dosyası'nda, SSK bürokratları alımlar konusunda suçlanırken, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ismi ise, “ifade sahibi” olarak yer aldı. Böylece, Neşter Operasyonu'ndan Kılıçdaroğlu yargılanmaktan kurtulmuş oldu” diyordu.

Bugün anayasa değişikliği için kan akıtmaktan söz edenlerin dününü muhtemelen gençler pek bilmez, bilenler de unuttu. Yine görülüyor ki, yakın siyasi tarihimiz bile çok karanlık. Gazete arşivleri, mahkeme dosyaları bir incelense ne dehşete düşürücü haber ve kararlar göreceğiz.

CHP anayasanın değişmesi ile rejim değişikliği olacağını iddia ediyor. Bir rejim değişikliği olacağı kısmı doğru aslında. Zira değişen Türkiye'yi yönetilemez kılmak için dayatılan çift başlı yönetim, bürokratik oligarşi ve soygun rejimi olacak.

Yerine kendi kararlarını kendisi alabilen, Yedi kez gelip 8'ncisi özlemiyle ölenler yerine iki dönemle (10 yılla) sınırlı liderler dönemi gelecek. CHP'nin itiraz ettiği dört şey var:

CHP'nin ebediyen Cumhurbaşkanı yani iktidar olmasının yolunun tıkanması,

Milletten çok kendini düşünen ancak bir türlü görevden alınamayan bürokratik rejimin ilgası,

Başbakan ve Cumhurbaşkanı gibi iki güçlü yöneticinin elinde heba olan Türkiye,

IMF, Dünya Bankası, AB ve ABD başta olmak üzere batılı satanistlerin elinden kurtuluş.

İşte referandumda bunları oylayacağız.

http://www.yenisoz.com.tr/ssk-yi-batirdi-yargilanmadan-aklandi-aklayani-vekil-yapti-makale-19078

***

1 Nisan 2017 Cumartesi

1917 BOLŞEVİK İHTİLALİ SONRASINDA GÜNEY AZERBAYCAN BÖLGESİNDE ASKERÎ VE SİYASİ MÜCADELELER


1917 BOLŞEVİK İHTİLALİ SONRASINDA GÜNEY AZERBAYCAN  BÖLGESİNDE ASKERÎ VE SİYASİ MÜCADELELER 






SUNUŞ 
ON BİRİNCİ ASKERî TARİH SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ II

Genelkurmay ATASE Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘’XVIII. Yüzyıldan Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri’’ konulu On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu 04 - 06 Nisan 2007 tarihleri arasında İstanbul’da yapılmıştır. 

On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’na üniversitelerin değerli öğretim üyeleri ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf ve emekli personel katılmış, salonda iki gün süreyle 20 adet bildiri sunulmuştur. 

Bugün Orta Doğu’da meydana gelen kültürel, toplumsal, siyasi, askerî ve iktisadi her sorun, jeopolitik konumundan dolayı Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu gelişmelerin ve Türkiye’ye olan etkilerinin kavranabilmesi açısından Birinci Dünya Savaşı öncesinden XXI. yüzyıl başlarına kadar Orta Doğu‘daki siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal gelişmeler ve Orta Doğu’ya yönelik politikalar tarihsel süreç içerisinde yeniden ele alınmıştır. Sempozyumda yer alan bildiriler konuları itibarıyla önemli bir boşluğu doldurmaktadır. 

Eser, On Birinci Askerî Tarih Sempozyumu’nda zaman yetersizliği nedeniyle sunulamayan 16 bildiriden oluşmaktadır. Bu bildiriler, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) Genel Sekreterliğince düzenlenerek yayıma hazırlanmıştır. 

Ziya GÜLER 
Hava Korgeneral 

ATASE ve Dent. Başkanı 

( Ekim 1917 – Ağustos 1918

Arş. Gör. Barış METİN
* Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 

İran Şahı ve hükûmeti, Birinci Dünya Savaşı boyunca tarafsız olduğunu bildirse de bu siyasetini fiiliyata geçirebilecek askerî ve ekonomik güçten yoksun olduğu için savaşın dünya genelindeki ve İran içindeki gidişatına göre tavır takınarak muharip kuvvetler arasında denge siyaseti uygulamaya ve bu suretle varlığını sürdürmeye dikkat etmiştir. Bu genel politika içinde uygun ortamın oluştuğu zamanlarda bazen İngiliz ve Ruslardan, bazen de Osmanlı Devleti’nden kendi topraklarındaki askerlerini çekmelerini1 ve tarafsızlığına saygılı olunmasını talep etmiştir. 

İran’ı tahliye meselesi, Rusya’da Bolşevik hareketlerinin hemen öncesinde ülkede iç karışıklıkların yaşanmaya başladığına dair haberlerin gelmesiyle gündeme yeniden gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin Tahran sefareti tarafından Musul’da bulunan VI. Ordu Kumandanı Halil Paşa’ya gönderilen ve oradan da 15 Haziran 1917’de Başkumandanlık Vekaleti’ne şifre ile bildirilen bir telgrafta2 Osmanlı Devleti Tahran sefirinin aktardığına göre birkaç gün önce İran hükûmetinden sefarete gelen bir takrirde, Rus ve İngiliz ordularının İran’ı tahliye etmesi için teşebbüste bulundukları ve sonucun başarılı olacağına inandıkları, Osmanlı ordusunun da hududa çekilmesini istedikleri hatta bu mealde birer takririn de Avusturya ve Alman sefaretlerine gönderildiği ifade edilmektedir. Ayrıca 14 Haziran 1917 tarihinde Hacı Cemaleddin namındaki bir milletvekilinin Tahran sefirinin makamına geldiği İran halkının ve partilerinin de topraklarının tahliye edilmesini istediğini ve bu talebin Osmanlı Devleti’ne iletilmesini rica ettiği belirtilmektedir. Tahran sefiri de cevaben; düşmanların İran topraklarını kullanmak suretiyle Osmanlı Devleti’ne tecavüz etmeleri sebebiyle mecburiyetten ve işgal altındaki İran’ı kurtarmak gibi fedakârca ve dostça bir sebepten Osmanlı askerlerinin İran’a girdiğini, Rusya ve İngiltere’nin İran’ı tahliye ettiklerini görmedikçe Osmanlı kuvvetlerinin geri çekileceğini ümit etmese de Reis-i Vükela ile görüştükten sonra durumu Osmanlı Devleti’ne bildireceğini ifade etmiş ve ertesi günü 

İran hükûmet reisi ile yaptığı mülakatta da aynı düşüncelerini tekrarlamıştır. 

Reis-i Vükela da Rus ve İngiliz elçileriyle daha önce yaptığı görüşmeden bahisle, her iki sefirin Osmanlı Devleti’nin askerlerini geri çekmesi şartıyla kendi hükûmetlerine İran’ın tahliyesini kabul ettirebileceklerini ümit ettiklerini söylediğini, şayet Osmanlı Devleti buna itimat etmezse geçici olarak 
askerlerini hududa çekmesini, Rus ve İngilizler İran’ı boşaltmazsa tekrar ileri harekâta geçebileceğini, İran’ın artık topraklarının savaş alanı hâline 
gelmesini istemediğini ve halkın Osmanlı Devleti’ne olan hüsnü niyet ve dostluğuna güvenerek bu talebin kabul edileceğine inandığını ifade etmiş3 ve 
İran’ın tahliyesinin gerek “Hükûmet-i Seniyye’nin gerekse “Hükûmet-i İraniyye’nin istikbalen uhde-i menafi”4 ne olacağını vurgulamıştır. 6’ncı Ordu 
Kumandanı Halil Paşa, Tahran Sefaretinden gelen telgrafı Başkumandanlık Vekaleti’ne gönderirken Osmanlı Ordusu’nun İran hududuna geri çekilmesi 
konusundaki kendi görüşlerini de bildirmiştir. Halil Paşa, İran hükûmeti tarafından yapılan söz konusu teklifin tamamen muvafık olduğunu, bu teklifin 
kabul edildiğini bildirerek Osmanlı Devleti’nin İran hükûmetinden İngiliz ve Rusların çekilmesini talep edebileceğini belirtmiştir.5 İran’ın tahliyesi 
meselesi hakkındaki teklifi değerlendiren Başkumandan Vekili Enver Paşa, 10.09.1917 tahinde 6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa’ya gayet mahremdir 
ibaresiyle gönderdiği telgrafta;6 Osmanlı askerlerinin Rus ve İngiliz kuvvetleri çekilmeden İran’da stratejik noktaları ellerinde tutmaya mecbur olduğunu; 
ancak İran hükûmetinin teklifi üzerine daha ileriye gitmeyeceklerini taahhüt ettiğini, Rus ve İngilizlerin İran’ı boşalttıkları zaman bütün Osmanlı kuvvetlerini de geri çekmeyi temin ettiğini belirterek Nusret Bey’in 7 İran Reisi Vükelâsına bu şekilde cevap vermesinin tebliğini rica etmiştir. Ancak Enver Paşa 08.10.1917 tahinde yine Halil Paşa’ya gönderdiği ve Tahran ateşemiliterliğine bildirilmesini istediği diğer bir telgrafta8 “İran’ın tahliyesi hususu teşebbüsatında bulunan İranlılara şu yolda cevap verilmesini daha muvafık buldum.” diyerek şimdiye kadar Osmanlı Devleti’nin İran’ı tahliye etmekte büyük mahzur gördüğünü; fakat İran hükûmetinin arzusu üzerine Osmanlı Devleti’nin tahliyeye hazır olduğunu, zaten kuvvetlerin büyük bölümünün hududa çekildiğini, şart koşulduğu üzere İngiltere’nin ve Rusya’nın da İran’ı tahliyelerini görmek istediklerini ifade etmiştir. Enver Paşa’nın İran’ın tahliyesi hakkında hükûmetin talebine verilecek cevaba dair sonradan yaptığı tadilat, o zamana kadar uygulanan askerî politikada bir değişiklik yapılmasından çok, ince bir siyasi hesaba dayanmakta dır. Zira İran, savaş boyunca hem Osmanlı ve Alman devletlerinin hem de İngiliz ve Rusların kendi yanlarına çekebilmek veya elde ettikleri kazanımları korumak amacıyla askerî ve siyasi mücadele alanı hâline gelmiştir. 

Bu mücadele içinde hükûmeti ve etnik/dinî grupları düşmana karşı harekete geçirebilmenin en önemli yollarından biri de propagandadır. Osmanlı Devleti,-Almanya’nın da desteğiyle- İran’da Cihat, İttihat-ı İslam, İran’ın bağımsızlığı ve kendi güvenliği için önlem almak gibi konuları propaganda unsuru olarak 
kullanırken İngiltere ve Rusya ise daha çok, -tarihî ön yargıların da bilincinde olarak- Osmanlı Devleti’nin İran’ı işgal etmek arzusunda olduğunu sık sık 
dile getiriyordu. Enver Paşa’nın tahliye konusundaki söylem değişikliği bu politikanın engellenmesi amacına dairdir. Askerî siyasette herhangi bir 
değişiklik olmadığı Enver Paşa’nın aynı telgrafta Halil Paşa’ya yazdığı ““…Ancak hakikat-ı hâlde tahliye etmezsiniz ve bu nokatı lüzum-u askeriyeye göre elde bulundurursunuz. İngiliz ve Rusların tahliye ettiklerine tamamen kani olursanız o zaman İran’daki kıtaatımızı geri alırsınız.” sözlerinden de anlaşılmaktadır. İran’ın tahliyesi hakkında söz konusu girişimlerin tıpkı daha öncekiler gibi sonuçsuz kaldığı 6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa’ya Tahran Maslahatgüzarlığı’ndan gelen ve 24.02.1918 tarihinde Başkumandanlık Vekaleti Celilesi’ne gönderilen şifre telgraftan anlaşılmaktadır. Tahran Maslahatgüzarının İran’ın tahliyesi hakkında kendisine daha önce gönderilen şifreli emre verdiği cevapta İran hükûmetine sunduğu tebligatı tekrar ettiğini, yeni kurulan kabinenin Rus ve İngiliz hükûmet leri nezdinde daha önce yapılan girişimi tekrarlamasına rağmen henüz cevap alamadığını, İran’daki Rus ve İngiliz kuvvetlerinin çekilmeyeceğini ifade etmekte dir. 


Rusya’da Ekim 1917 Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesi, yaklaşık üç yıldır devam eden dünya savaşının seyrini büyük ölçüde değiştirmiş, özellikle İttifak devletleri için avantaj sağlayacak önemli gelişmeleri ortaya çıkarmıştır. Bolşevikler, Çarlık sonrası iş başında olan Kerenski hükûmetini düşürdükten sonra İttifak devletleriyle savaşa devam etmeme kararı almış ve ateşkes anlaşması talep etmişlerdir. Bunun sonucu olarak 15 Aralık 1917 tarihinde mütareke imzalanmış ve tüm Rus cephelerindeki çatışmalar durmuştur. 22 Aralık 1918’de Brest-Litovsk şehrinde Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti, Bulgaristan ve Bolşevikler arasında barış görüşmeleri başlamış ve 3 Mart 1918’de tarihte görüşmelerin yapıldığı şehrin adıyla anılan anlaşma imzalanmıştır.10 

Brest-Litovsk anlaşmasında İran’ın tarafsızlık siyasetine riayet edilmesi ve toprak bütünlüğünün korunması (bunun için İngiltere ile Rusya arasında 1907 yılında yapılan ve İran’ı üç bölgeye parçalayan anlaşmanın iptali) konusu da ele alınmış ve Güney Azerbaycan’daki Rus ve Türk askerlerinin geri çekilmesi konusu kabul edilmiştir. Söz konusu gelişme, bölgede Rusya ile fiili mücadele hâlinde olan Osmanlı Devleti ve Almanya için avantajlı bir durum ortaya çıkarmış, Osmanlı Devleti’nin doğu sınırlarının güvenliği açısından büyük bir tehlike ortadan kalktığı gibi öteden beri Rus ve İngiliz tahakkümü altındaki İslam coğrafyalarında yürütülen İttihat-ı İslam politikasına bağlı olarak İran üzerindeki nüfuzun artmasını sağlamıştır.

Brest- Litovsk anlaşmasında İran’ın tahliyesine dair alınan karardan memnun olan Şah, “…Osmanlı Devleti’nin izhar eylediği hissiyat-ı dostaneden duyduğu 
memnuniyeti” bizzat Osmanlı Dış İşlerine gönderdiği telgrafla bildirmiştir.11 Osmanlı Devleti Tahran Ateşemiliteri Ömer Fevzi Bey, Harbiye Nezaret-i 
Celilesi’ne 03.03.1918 tarihinde gönderdiği gayet mahremdir ibareli telgrafta12, Berlin’de Alman parasıyla neşredilen Kave adındaki gazetede Brest Litovsk anlaşması ve İran’ın tahliyesine dair çıkan habere dikkat çekmektedir. “Mütarekenamenin üçüncü maddesinin kabul ile kendi askerlerinin geri çekilmesini ve İran arazisinin kâmilen tahliyesi taahhüt edildiğinden dolayı Devlet-i Aliye-i Osmaniye’ye teşekkürat-ı samimanemizi arz eyleriz.” şeklindeki haberi yapan Kave gazetesinin Alman siyasetine hizmet ettiğini belirten Ömer Fevzi Bey, söz konusu haberde, Osmanlı Devleti’nin İran’da aynı Rusya gibi işgalci olduğu şeklinde bir izlenim verilmeye çalışıldığını ve Almanların her ne kadar müttefikleri olsa da Osmanlı Devleti’yle derinden bir rekabet içinde olduğunu belirtmektedir. İran’ın Berlin sefiri Hüseyin Kulu Han da İran’ın tahliyesi hakkındaki gelişmeden dolayı duydukları memnuniyeti Almanya’ya iletmiştir.13 

Rusların İran’dan çekilmeye başlamaları, Ekim 1917 Bolşevik ihtilali ve ülkede kargaşalıkların başladığı döneme rastlamaktadır. Bu esnada Güney Azerbaycan ’da ve Rus askerlerinin bulunduğu İran topraklarındaki şehirlerde, kasabalarda, köylerde otorite boşluğunun ortaya çıkması ve asayişin bozulması, İran hükûmetinin otorite kuracak jandarma ve polis gücünden yoksun olması sebebiyle bir kargaşa ortamı oluşmuş ve bu durum sebebiyle düzeni ve birliği bozulan hatta iaşesini dahi temin edemeyen Rus askerleri yağmaya başlamıştır. Güney İran’da İngiltere tarafından kurulan Cenubi İran nişancılarının (güney İran polis kuvvetleri) kumandanı olan Percy Sykes, Rus ricalini o sırada Tebriz’de bulunan bir dostundan aldığı mektuba dayanarak şöyle ifade etmektedir; “…Rus askerleri burada binlerce miktarda olmak üzere dolaşıyorlar, tüfeklerini, cephanelerini, eşyalarını, atlarını ve para edecek bütün teçhizatlarını satmaktadırlar. Atlar birkaç şiline gidiyor. Fakat yem fiyatı o derece fahiş dereceye çıkmıştır ki atlar ancak hediye gibi verilecek kıymettedir. Filhakika garbi ve şimali İran hükûmetinin zaafından dolayı Rusların bu vaziyetinden çok zarar görmüşlerdir. “14 

Rusların İran’ı tahliye ettiği bir dönemde, 1918 Şubat ve Mart aylarında İran’dayaşayan Ermeni ve Nesturiler, Rumiye15 ve Dilman havalisinde toplanmaya başlamış, Ermeni ve Nesturiler, Savuçbulak havalisinde olduğu gibi16 çekilen Rusların silahlarını ele geçirmiş17, Van bölgesinden, Osmanlı kuvvetlerinin önünden çekilen Ermeni ve Nesturiler ile Rumiye Gölü çevresinde birleşerek yerli Müslüman ahaliyi katletmeye başlamışlar ve Osmanlı kuvvetlerinin muhtemel taarruzuna karşı mücadeleye hazırlanmışlardır. Diğer taraftan da Rusların çekilmesi esnasında Osmanlı Devleti sınırına yakın bölgelerde bulunan Kürt aşiretleri gerek intikam gerekse yağma amacıyla Ruslara saldırmışlardır. Osmanlı Devleti’nde, Rusların İran’ı tahliyeleri sırasında ortaya çıkan gelişmelerin takibi ve Rumiye bölgesinde yoğunlaşan Ermeni ve Nesturi faaliyetleri karşısında alınacak tedbirlere dair Başkumandanlık Vekaleti ve ilgili kumandanlıklar arasındaki koordinasyon görevleri daha çok karargâhı 
Musul’da olan 6’ncı Ordu Kumandanı Halil (Kut) Paşa tarafından yürütülmüştür. Rusların İran’ı tahliyeleri, Osmanlı Devleti tarafından yakından izlenmiş, bölgede yaşananlar istihbarat subayları tarafından ilgili üst komutanlıklara bildirilmiştir. Aralık 1917’nin başından Ocak 1918 ortasına kadar Sene ve Hamedan’da bulunan istihbarat zabiti mülazım-ı evvel Sadık Efendi’nin gözlemlerine ve duyumlarına dayanarak hazırladığı ve Musul vasıtasıyla 11.01.1918 tarihinde Birinci Şube Müdüriyeti’ne gönderilen rapora göre18 Ruslar, 12.12.1917 tarihinden itibaren çekilmeye başlamış 26.12.1917 tarihine kadar hiçbir asker kalmamıştır. Sene ve havalisinden çekilmeleri sırasında bölgedeki Kürt aşiretlerini itaatleri altına almaya çalışmış; fakat eski Sene naibi olan Serdar Reşit’in tahriki nedeniyle bunda başarılı olamamışlar; hatta Sene havalisinde 10-12.11.1917 tarihlerinde bir büyük rütbeli Rus subayı ile üç askeri Kürtler tarafından katledilmiştir. Sadık Efendi’nin Rus askerlerinin durumuna dair verdiği bilgilere göre Sene’de Fiskolof kumandasında 33. ve 34. Türkistan piyade alayı ile bir süvari alayı mevcuttur ve bu askerlerin kıyafetleri ve iaşesi muntazam olmasına rağmen düzen, birlik ve emre itaat yoktur; asker çarşıda yağma ile meşguldür ve ahali de bu durumdan son derece rahatsızdır. Sene’den sonra Sakız ve Savuçbulak’ın da boşaltıldığına dair haberlerin gelmesi üzerine Halil Paşa, 22.01.1918 tarihinde Revandız Grubu Kumandanlığı’na bir telgraf19 
göndermiş ve elde edilen istihbarata göre Sakız ve Savuçbulak’ın tahliye edildiğinin anlaşıldığını ve Rumiye’nin de tahliye edilmiş olabileceğini ifade 
etmiş ve bu haberlerin bölgeye gönderilecek istihbaratçılarca teyit edilmesini ve “Ermeni, Nesturilerin kuvvet ve vaziyeti hakkında malumat istihsaline 
ehemmiyet verilmesini” rica etmiştir. Ayrıca 22.01.1918 tarihinde İkinci Ordu 

Kumandanlığına gönderdiği Sakız ve Savuçbulak’ın boşaltıldığına dair 
gelişmeler hakkınd bilgi verdiği şifre telgrafta da bölgedeki Ermeni ve 
Nesturilerin faaliyetine dair şu bilgileri ifade etmektedir: “Mütarekenamenin 
madde-i mahsusasına tevfiken erzak tedarik etmek üzere, Şemdinan 
civarında hat-ı fasıl geçen köylülerimiz Ruslar tarafından hüsn-ü muamele 
görmüş iseler de müsellehen dolaşan Ermeni ve Nesturiler tarafından 
katledilmişlerdir. Kendisini kurtarabilenlerin ifadelerine göre Rumiye cenubi 
havalisinde iki bin kadar Ermeni ve Nesturi vardır. ” 20 , 21, 

Rumiye’nin tahliye edildiğine dair haberlerin gelmesi üzerine şehrin ele 
geçirilmesi gündeme gelmiş fakat Halil Paşa, Başkumandanlık Vekaleti’ne 
05.02.1918 tarihli bir şifre telgraf22 göndererek Rumiye yakınlarındaki Ermeni 
ve Nesturilerin kuvvetlerini attırmaya çalıştığını, şehrin ele geçirilmesi için 
yapılacak bir harekette herhangi bir kötü duruma meydan vermemek ve 
Rumiye’ye daha güçlü bir müfreze ile girmek için işgalin bir müddet 
ertelenmesini rica etmiş veyahut Van bölgesindeki 3’üncü Ordu’ya bağlı 
birlikler tarafından harekete başlanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca 
Rumiye istikametinde daha kuvvetli bulunmak için Kuar ve kuzeyindeki 
aşairden istifade etmeyi düşündüğünü, mevsimin aşairin hareketine ve 
iaşesine müsait olmadığını, daha fazla kuvvet ayrılması konusunun Sincar 
(Sencar)23 operasyonunun neticelenmesine bağlı olduğunu ilave etmiştir. 
6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa 13.02.1918 tarihinde Revandız Grubu 
Kumandanlığına gönderdiği altı maddelik telgrafta24 Rusların Üşnü, Pave, 
Savuçbulak (günümüzde Mahabat) mıntıkasını tahliye etmeleri üzerine 
Rumiye havalisinde Ermenilerin teşkilat yaptıklarına dair haber alındığını 
belirterek “Gerek Rusların İran’ı tahliyesini nizami olarak anlamak ve gerekse 
İran dâhilinde yapılan Ermeni teşkilatı ve İngiliz teşebbüsatı, İran’ın 
hududumuza mücavir mıntıkasındaki ahval ve erzak tedariki imkânı 
hakkında doğru malumat almak için Revandız grubu Pave, Üşnü, Mergever, 
istikametlerine kuvvetli zabit keşif kolları sürecektir.” emrini vermiş,25 
Miyandoab, Rumiye hattına kadar ayrıca casuslar gönderilerek Ermeni 
teşkilatı, ordu kıtaatı hakkında bilgi elde edilmesini istemiştir. Altıncı Fırka 
6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa 05.02.1918 tarihinde Başkumandanlık Vekaletine gönderdiği Rumiye’nin ele geçirilmesi ile ilgili belgede Rumiye’nin 
işgali için gerekli kuvvetleri Sencar operasyonundan sonra bu harekete katılan askerlerin bölgeye sevk edilmesi suretiyle karşılanacağını bildirerek Sencarlar ile 
ilgili şu bilgilere yer vermiştir: “Sencar hareketine başlamak üzereyim. Alınan haberlerden İngilizlerin çöl tarikiyle Sencarlılara silah kaçırdığı bildiriliyor. 
İhtimal ki Sencarda ümidden fazla bir mukavemete maruz kalabiliriz. Ordunun gerisinde büyük bir çıban teşekkül eden bu eşkıya yuvasını tamamiyle 
temizlemek için tahsis ettiğim müfrezeden fazla olarak elyevm en yakın Erbil’de bulunan kuvvetten istifade etmek icab edebilir. Belge için bk., K. 3632 – D. 136 –F. 004a. 


Kumandanlığına 12.03.1918 tarihinde gönderdiği telgrafta26 da Rumiye 
bölgesindeki ahalinin tehdit ve yağma için Ermeni çetelerinin saldırısına 
uğrayabileceğini uyarısını yaparak Üşnü bölgesindeki Ermeni ve Nesturilerin 
Müslüman ahalinin evlerini yaktığı ve Müslüman ahaliyi katlettiğini hatta 
Karapapaklar gibi bölgede meskun bazı Müslüman Türkleri de kendileri ile 
birlikte harekete zorladığını bildirmiş27 ve Osmanlı Devleti’nin Üşnü’yü işgal 
ederek ahaliyi himaye etmesi gerektiğini belirtmiştir. 

Rumiye’nin ahvaline dair 6’ncı Fırka Kumandanı Hayri’den 6’ncı Ordu Kumandan lığı’na gelen 27.03.1918 tarihli iki ay önce Revandiz’den Rumiye’ye gönderilen ve yeni dönen iki casusun ifadelerini içeren telgrafa göre28 Rumiye’de ahalinin elindeki silahlar Ermeniler tarafından toplanmış ve bazı ahali silahlarını yerlere gömmüştür. Rumiye’de bir Amerikan konsolosu ve bir de Fransız konsolos vekili mevcut olup Fransız konsolosu Ermenilerin işine müdahale etmemiştir. 

İngiltere, Rusların İran’dan çekilmesiyle, İran, Afganistan ve Hindistan’daki Müslümanları kendilerine karşı savaşın başından beri ayaklandırmaya çalışan Osmanlı ve Almanya Devletleri için hem bu amaçlarını fiiliyata geçirebilecek, hem de Kafkasya’ya uzanarak Bakü petrollerini elde edecek, ve Rusya Müslümanlarına ulaşabilecek müsait bir zemin oluştuğunun farkındadır. Churchill (Çörçil), Bolşevik ihtilali sonrası doğuda ortaya çıkan durumu “…Başlıca tehlike şarktadır. İran’da ve Hint Okyanusu’nda İngiltere’nin menfaatlerini korumak lazımdır.”29 şeklindeki sözleriyle değerlendirmiştir. Bu gelişmeler üzerine İngiltere, Ruslardan boşalan bölgeye asker sevk etmeye karar vermiştir. Bu dönemde İngiltere’nin en önemli hedefi Bakü’nün ele geçirilmesidir; çünkü Bakü, Rusların petrol üretiminin %83’e varan kısmını karşılayan önemli bir petrol bölgesidir. Ayrıca İngilizlere göre Bakü’ye sahip olmak Hindistan, İran ve 
Afganistan’ı elde etmek için çok önemlidir.30 İngiltere, Bakü’yü ivedi olarak 
ele geçirebilmek için Hazar denizinden şehre ulaşmayı hedeflemiş bunun 
için Güney İran’da bir liman kenti olan Enzeli’ye doğru birliklerini sevk 
etmiştir. Tahran Ateşemiliteri Ömer Fevzi Bey 06.05.1918 tarihinde Harbiye 
Nezareti’ne gönderdiği ve bir İranlının Berlin’den Nizam Üs Saltana31’ya 
gönderdiği mektup hakkında bilgi verdiği telgrafta32 İran’ın Berlin sefirine 
Tahran hükûmetinden yazılmış bir şifre telgrafın muhteviyatına göre İngiltere 
Hükûmeti Tahran Hükûmetine bir tebligat göndererek İttifak devletlerinin 
Hindistan’a karşı bir harekette bulunmak ihtimali sebebiyle Hindistan yolunu 

 Kazvin’de kaldığı, İngilizler hesabına ülkelerine dönmeyen Rus askerini ve Ermenileri eğittiği bildirilmektedir. İran’ın Osmanlı sefiri İhtişam 
Üs Saltana’nın ifadesine göre İngilizler, kendileri gelinceye kadar İran’ı 
boşaltmamaları konusunda Baratof’tan yardım istemişlerdir. Bu konuya dair 
İkdam gazetesinde yayımlanan bir habere göre Baratof, Rus ihtilalinden 
sonra Rumiye’de kalmış, subaylarının ve askerlerinin iaşesini sağlamaktan 
aciz ve Bolşeviklerden korktuğu için maiyeti ile birlikte İngiliz birliklerine 
iltihak etmiştir. Baratof’un mahiyetindeki subaylar, Ermeni ve Nesturilerin 
talim ve terbiyesi ile meşguldürler. kapatmak ve gözetim altına almak için İran’ın icap eden noktalarına İngiliz askerlerinin gönderileceği bildirilmiştir. İngilizlerin Güney İran’da sınırlı sayıdaki askerleri dışında kuzeye gönderilecek yeterli kuvveti olmadığından ve en yakın İngiliz birliklerinin bulunduğu Bağdat’ın Güney Azerbaycan’a uzak olması sebebiyle ilk aşamada muhtemel bir Türk taarruzunu önlemek veya Türkleri durdurmak amacıyla o yöredeki iş birlikçi Ermenileri, Nesturileri ve paralı asker olarak Rus ordusundan kaçan subay ve askerleri örgütlemek, talim ve terbiye etmek için bir askerî heyetin gönderilmesine karar verilmiştir. 

Bu heyetin başında general Dunstrevill bulunmaktadır.33 


Rumiye havalisindeki Ermeni ve Nesturileri örgütleme konusunda Amerika ve İngiliz konsolosları faaliyetlerini sürdürürken34 2 üst düzey komutan ve 12 
subaydan oluşan ve hedefi Hazar Denizi’nde bir liman kenti olan Enzeli’ye 
ulaşmakta olan bir başka grup da Bağdat’tan İran’a gitmek üzere otomobille 
yola çıkmıştır. 21 Şubat 1918 tarihli ve imzasız bir belgede35 İngilizlerin, 
Rusların tahliye etmiş oldukları araziyi ve bilhassa Afganistan’dan dolayı 
Horasan eyaletini zaptetmek istediklerine dikkat çekilmekte Rus general Baratof’un 36,37,38 


İran’ın tahliyesi, hem Osmanlı topraklarında hem de Güney Azerbaycan’da Ruslarla ittifak yapan ve müstakil devlet olma emelleri taşıyan Ermeniler ve Nesturiler için hayal kırıklığına neden olmuş; fakat özellikle İran’da Rusların yerini kısa sürede İngiltere almıştır. 6’ncı Ordu Kumandanı Halil Paşa, 6’ncı Fırka Kumandanlığına 13.04.1918 tarihinde gönderdiği telgrafta39; Osmanlı Ordusu tarafından şimdiye kadar Ermenilere karşı yapılan harekattân elde edilen tecrübeye göre Ermenilerin Rusların çekilmesi sonrasında takınacakları tutuma dair görüşlerini ve sonrası için takip edilmesi gereken siyaseti de açıklamıştır. Buna göre Ermenilerin Ruslardan bekledikleri yardımın ve desteğin engellenmesiyle moralleri tamamen çökecektir. Ermenilerin şu anda yaptıkları yıkım ve karşı koymaktan ibarettir; küçük kuvvetle bunlara karşı başarı kazanmak mümkündür. Ayrıca Ermeniler, İran’daki İngiliz, Fransız ve Amerikalılar tarafından himaye olacaklarını ümit etmektedir ve onlara iltihak etme fırsatını beklemektedirler. 

Halil Paşa’dan 3’üncü Ordu Kumandanlığına 26.03.1918 tarihinde gönderilen ve 3’üncü Ordu Kumandanlığı’ndan yazılan bir telgrafa cevap olması muhtemel olduğu bildirilen Başkumandanlık Vekalet-i Celilesi’nden gelen 24.03.1918 tarih ve 4242 numaralı emri içeren telgrafta40 Osmanlı Devleti, özellikle Rumiye Gölü çevresindeki Ermenilerin faaliyetlerini engellemek için Azerbaycan’da yerleşik Müslüman ahaliden oluşacak kuvvetlerle 6’ncı ve 3’üncü Orduların müştereken yürüteceği Kars-Erivan istikametinde bir hareket başlatmayı kararlaştırmıştır. Aynı dönemde 3’üncü Ordu tarafından Van istikametine gönderilen başında Ali İhsan (Sabis)in bulunduğu 4’üncü Kolordu Van’ı ele geçirmiş41,Saray ve Başkale istikametinde Ermenileri takip etmektedir.42 6’ncı Ordu’dan Rumiye istikametinde hareket etmek üzere tahsis edilen müfrezenin bir taburu da 
05.04.1334’te Rayat’dan hududu geçmiş olup Üşnü istikametinde, diğer üç taburu da Erbil ile Revandız arasında yürüyüştedir. Müfreze Üşnü’de toplan dıktan sonra Rumiye’nin işgali için ilerleyecektir.43 Halil Paşa, 13’üncüKolordu Kumandanlığı ve 6’ncı Fırka Kumandanlığına gönderdiği telgrafta 44 Van bölgesinden çekilen Ermenilerin Rumiye civarındaki Ermenilerle birleşmesi durumunda onları takipte olan 4’üncü Kolordu’nun mühimmat açısından sıkıntıya düşebileceği ve bu sebeple 6’ncı Fırka’nın acilen Rumiye’yi işgal etmesini istemiştir. Bunun üzerine 6’ncı Fırka Kumandanı Hayri, Halil Paşa’dan Rumiye’deki Ermenilerin şehri savunmak için yığınak yaptıklarına dair haberler aldığını bu bakımdan Savuçbulak’a bir bölük gönderilmesini talep etmiştir. 

Halil Paşa’ Rumiye’ye dair 3’üncü Ordu ve bu orduya bağlı 4’üncü Kolordu Kumandanlıklarına Rumiye bölgesindeki Ermenilerin durumu hakkında 13.04.1918 tarihinde gönderdiği telgrafta45, Rumiye’de İngiliz ve Fransız subayı kumandasında 3-4 bin Ermeni ile 2 seri atışlı, 2’si adi olmak üzere 4 top, birkaç makineli tüfek bulunduğunu ifade etmiştir. Bu dönemde Rumiye bölgesindeki Ermenilerin güneyde Musul bölgesinde İngiliz kuvvetleriyle çarpışan Osmanlı kuvvetlerine saldıracağı yönünde istihbaratlar gelmeye başlamış ve bunun üzerine 4’üncü Kolorduya Rumiye-Dilman bölgesini ele geçirme görevi verilmiştir. Kolordu 10 Mayıs 1918’de Üşnü’den Rumiye’ye doğru hareket etmiştir.46 Enver Paşa, 6’ncı Ordu kumandanlığına 11.05.1918 tarihinde gönderdiği bir telgrafta47; 

Ermenilerin Musul bölgesine saldıracakları yönündeki istihbarattan bahisle 4’üncü. Kolordunun Rumiye üzerine hareketini emrettiğini ve aynı zamanda bir fırkanın da Erivan - Culfa üzerine yürümesini ve Kafkas hükûmetinden izin beklemeksizin Tebriz hattının işgal edilmesini özellikle rica etmiştir. 

Haziran 1334’te 1’inci Kafkas Kolordusu ve 4’üncü Kolordulardan 9’uncu Ordu teşekkül etti ve İngilizlerin İran’daki ileri hareketini durdurmak, Rumiye ve Dilman bölgesindeki Ermeni faaliyetlerine son vermekle görevlendirildi.48 4’üncü Kolordu 18 Haziran’da Dilman’ı ve 31 Temmuz 1918’de Rumiye’yiele geçirmiştir. Dilman’ın ve Selmas Ovası'nın Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmesi üzerine Kafkas cephesinden gelen Andranik, idaresindeki Ermeni kuvvetleri Culfa’dan Aras Nehri’ni geçerek Hoy üzerinden güneye doğru ilerlemeye başlamıştır. Ermenilerin amacı Tebriz bölgesine kadar ilerleyen İngiliz kuvvetleriyle birleşerek Osmanlı Kuvvetlerini mağlup etmek ve Kafkas cephesine geri dönmektir. Fakat 9’uncu Orduya bağlı Osmanlı kuvvetleri Ermenileri İngilizlerle birleşmelerine izin vermeden mağlup ederek Aras Nehri’nin kuzeyine doğru çekilmek zorunda bırakmıştır49. 22 Ağustos 1918 tarihinde Sene Şehbender liği’nden Başkumandan lık Vekaletine gelen bir telgrafta50; İngilizlerin Kirmanşah’taki kuvvetlerini Sene’ye getirdiği ve İngilizlerin Savuçbulak ve daha kuzeye doğru güneyden harekete geçmek üzere oldukları istihbaratı verilmiştir. Enzeli limanını ele geçirmek için gönderilen İngilizler de Tebriz’e 10 km mesafede Bazmiç köyüne kadar yaklaşmışlardır.51 Başkumandan Vekili Enver Paşa, 06.05.1918 tarihinde Kafkas cephesinde bulunan Üçüncü Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği telgrafta Güney Azerbaycan ve Tebriz’deki Ermeni ve İngilizlerin o havalide 
yaptıkları taşkınlıklara dikkati çekmiş ve mümkün olduğu kadar süratle Tebriz’e kuvvetli bir kıtaat gönderilmesini ve bunun için Kafkasya’dan Tebriz’e kadar gelen tren yolunun ele geçirilmesini istemiştir.52 Bunun üzerine 11’inci Kafkas Tümeninden Nahçivan-Culfa mıntıkasından Tebriz’e doğru öncü grup 16 Ağustos 1918, son grup da 20 Ağustos’ta hareket etmiştir. 3 Eylül’de Tebriz civarındaki Hacıağa mevkisinin 5 km doğusunda bulunan İngiliz kuvvetleriyle çarpışmış ve İngiliz birlikleri Meyane yönünde geri çekilmişlerdir. 

İngilizler, Rusların İran’dan çekilmeleri sonrası bir taraftan Rumiye bölgesindeki Ermeni ve Nesturilerle birleşerek Osmanlı Devleti’nin önünü kesmeyi hedeflerken diğer taraftan Tahran-Kazvin yoluyla Reşt vilayetini oradan da Hazar Denizi sahilinde bulunan liman kenti Enzeli’yi ele geçirerek deniz yoluyla Bakü’ye ulaşmayı ve o dönemde şehri ellerinde bulunduran Ermenilerle birleşerek şehri işgal etmeyi planlamışlardır. Ancak Reşt ileri gelenlerinden Mirza Küçük Han ile Gilanlı Aka Ahmet Han’ın önderliğini yaptığı, söz sahipleri arasında Aka Seyid Abdülvahap, Aka Seyid Mahmut, Aka Hacı Şeyh Muhammed Hasan, Aka Şeyh Ali, Aka Şeyh Muhammed Hüseyin’in bulunduğu ve Gilan’da ortaya çıkan içlerinde bazı Türk subaylarının da olduğu bilinen ormanda yaşamaları sebebiyle bu isimle anılan Cengelliler (Ormancılar veya Orman Kardeşleri) hareketi bölgedeki Ermenilere ve İngilizlere karşı önemli mücadeleler vermiştir.53 Cengellilerin İran dâhilinde dağıttıkları beyannamelerde kendi amaçlarına dair verdikleri bilgiye göre hedef, vatanlarının hürriyet ve istiklalini fiilen geri almak ve İranlıların çevre Müslüman komşularıyla iyi geçinmesine engel olan 
İngilizlere karşı mukavemet ve muharebe etmekten ibarettir.54 Osmanlı Devleti, İran’daki meşrutiyet hareketleri zamanında ön plana çıkmaya başlayan Mirza Küçük Han’ı Rus faaliyetlerine karşı henüz savaşın başından itibaren destekle miş, Rusların çekilmesi sonrasında da özellikle 6’ncı Ordu Kumandanlığı vasıtasıyla silah ve değerli hediyeler göndermiştir. Kuvvetleri hakkında kesin bilgi bulunmayan Mirza Küçük Han önderliğindeki Ormancılar, İngilizlerin Reşt’den Kafkasya’ya geçmesi için önemli olan Müncil Köprüsü’nün müdafaasın da başarılı olmuş55 ve Reşt’teki İngiliz Bankası’na el koyarak Reşt konsolosu Mc Loren ve Yüzbaşı Növil’i tutuklamıştır.56 

Sonuç 

Bolşevik ihtilali, 1907 yılından itibaren fiilî işgal altında olan ve Birinci Dünya Savaşı sırasında muharip kuvvetlerin gerek hükûmet ve gerekse aşiretler üzerinde etnik, dinî ve siyasi nüfuz mücadelesi yaptığı İran’da Rusların çekilmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Fakat söz konusu gelişme özellikle Rus işgali altında olan ve Osmanlı Devleti ile Rusların her türlü mücadelesine sahne olan Güney Azerbaycan için Rus, İngiliz, Ermeni ve Nesturi tehlikesini daha da artırmıştır. Çarlığın yıkılmasıyla birliği bozulan Rus askerleri, Güney Azerbaycan’ı tahliyeleri sırasında geçtikleri bölgelerde yağmaya başlamışlar, hatta evleri ateşe vermişlerdir. Ayrıca Osmanlı Devleti sınırına yakın bölgelerdeki Kürt aşiretlerinin intikam ve yağma amacıyla çekilen Rus askerlerine saldırması, küçük çaplı çatışmalara neden olmuştur. Savaşın başından itibaren Rus ordusu içinde yer alan veya Rus ordusunun Anadolu içlerinden ricatleri sırasında onlarla geri çekilip Rumiye bölgesine gelen ve bölgedeki soydaşlarıyla birleşen Ermeni ve Nesturiler, Rus ordusundaki silahları ele geçirerek Güney Azerbaycan’daki Türklere saldırmışlar ve pek çok katliam yapmışlardır. İngiltere ise hem kendisi için çok önemli bir sömürge olan Hindistan’ın güvenliği için hem de Bakü  Petrollerinin İttifak güçlerinin eline geçmesini önlemek amacıyla Rusların 
çekildiği bölgeye asker sevk etmeye başlamıştır. 

Osmanlı Devleti’nin uzun süredir İtilaf devletlerinin işgali altında bulunan tüm esir Müslümanları ve İngiliz işgali veya baskısı altında bulunan İran, Afganistan ve Hindistan’daki Müslümanları İngilizlere karşı ayaklandırmak için Birinci Dünya Savaşı’nda Cihat ilan etmesi ve bu coğrafyalarda Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla ve Alman ajanlarıyla beraber ittihat-ı İslam propagandası yapması İngiltere’yi 
öteden beri endişelendirmiştir. İran, Afganistan ve Hindistan’a ulaşmak isteyen Osmanlı Devleti ve Alman gizli servisleri için stratejik öneme sahiptir. 

Bu durumun farkında olan İngiltere ve Rusya, savaşın başından itibaren İran’ın güvenliğine büyük önem vermişlerdir ve özellikle Güney Azerbaycan bölgesinde Ruslar, Güney İran’da da İngilizler Osmanlı ve Alman kuvvetlerinin her türlü ileri hareketlerini engellemeye çalışmışlardır. Ancak Rusya’nın çökmesi ve savaş dışı kalmasıyla hem Afganistan ve oradan da Hindistan hem de Kafkaslar, Osmanlı ve Almanların müdahalesine açık hâle gelmiştir. İngiltere bu durumu engellemek için Güney Azerbaycan’a ve oradan da Kafkaslara doğru taarruza geçmeye karar vermiştir. Fakat bölgeye ivedi olarak sevk edebileceği yeterli askerî gücü olmaması nedeniyle Osmanlı kuvvetlerinin Rusların boşalttığı bölgeyi kendilerinden önce ele geçirmesini engellemek ve durdurmak için –Amerika ve Fransız Konsoloslarının da yardımıyla– Ermeni ve Nesturileri desteklemiştir. Hatta Ermeni ve Nesturi çetelerini eğitmek için Baratof gibi Rus ordusu bakiyesi komutanları para karşılığında istihdam etmiştir. Ermeni ve Nesturilerin 
özellikle Rumiye bölgesindeki Türk ahaliyi katletmeleri üzerine önce 6’ncı Orduya ve 3’üncü Orduya bağlı, daha sonra da yeni oluşturulan 9’uncu Orduya bağlı birlikler Rumiye’ye doğru kuzeyden ve güneyden harekete geçerek bu bölgedeki Ermeni ve Nesturileri mağlup etmiş ve Nahçıvan-Culfa istikametinde bulunan 11’inci Kafkas Tümeni de güneye doğru ilerleyerek Tebriz’i ele geçirmiştir. İngiliz kuvvetlerinin Bakü’ye denizden ulaşabilmek için Hazar Denizi kıyısında bulunan liman şehri Enzeli’ye yaptıkları taarruz, Gilan bölgesinde bulunan ve Orman Kardeşleri olarak bilinen, liderliğini Mirza Küçük Han’ın yaptığı silahlı birlikler tarafından uzun süre başarıyla engellenmiştir. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanması ve savaşın sona ermesiyle mütarekenin ilgili maddesi gereğince Osmanlı kuvvetleri 1914 sınırının ötesinde olduğu tek bölge olan 
Güney Azerbaycan ve Kafkasya’yı boşaltmak durumunda kalmıştır. 


DİPNOTLAR,

1 İngiltere ile Rusya, uzun süredir rekabet hâlinde oldukları İran’ı, 1907 yılında–İran hükûmetine haber bile vermeden- paylaşma konusunda anlaşmışlardır. 
O güne kadar iki ülkenin arasındaki rekabetten faydalanarak varlığını sürdürmeyi başaran İran, üç bölgeye ayrılmıştır. Buna göre İran’ın kuzeyi Rusya’nın kontrolüne, güneyi İngiltere’nin kontrolüne, orta kısmı da İran’a bırakılmıştır. Osmanlı Devleti de Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında girmesiyle birlikte özellikle Rusların Güney Azerbaycan bölgesinden gelen veya gelmesi muhtemel tehditlerini önlemek gerekçesiyle bölgeye asker sevk etmiş ve böylece Güney Azerbaycan savaş boyunca muhrip kuvvetlerin mücadele alanı hâline gelmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için bk., Yılmaz Karadeniz; 
İran’da Sömürgecilik Mücadelesi ve Kaçar Hanedanı (1795-1925), Bakış Yayınları, İstanbul 2006, s. 283. Mehmet Saray; Türk İran İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s. 101. 
2 K. 204, D. 861, F. 049. 
3 K. 204, D. 861, F. 049-01. 
4 K. 204, D. 861, F. 049-02. 
5 K. 204, D. 861, F. 049-02. 
6 K. 204. D. 861, F. 049-12 
7 Söz konusu dönemde Osmanlı Devleti Tahran Maslahatgüzarı. 
8 K. 204. D. 861, F. 049-07. 
9   K. 1853. D. 118. F. 001-64. 
10 Nâsır Yüceer, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunun Azerbaycan ve Dağıstan Harekatı, Azerbaycan ve Dağıstan’ın Bağımsızlığını Kazanması 1918, 
Genel Kurmay Askeri Tarih ve Etüt Başkanlığı Yayınları, Genelkurmay Basım Evi, Ankara 2002.s. 15. 
11 K. 484, D. 1896, F. 001-11. Ayrıca İkdam, 29 Temmuz 1334. 
12 K. 1848, D. 99, F. 001-54. 
13 İkdam, 27 Kanun-u Evvel 1334. 
14 Percy Sykes; İran Tarihçesi Harb-i Umumide İran, Erken-ı Harbiye-i Umumiye İstihbarat Dairesi Neşriyatı, İstanbul 1341 s. 63 (Bu kitap Percy Sykes’in İran Tarihçesi adlı İngilizce kitabının Birinci Dünya Savaşı ile ilgili kısmının Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesinde Yüzbaşı Mahmut Cemal tarafından tercüme edilmiş ve Osmanlıca olarak basılmış bölümüdür.). 
15 Bazı belgelerde bölge Urmiye adıyla da geçmektedir. 
16 K. 4334, D. 573A, F. 237-024 
17 Gönüllü olarak katıldıkları Rus ordusunda kendilerine verilen silahları teslim etmeyen Nesturi ve Ermeniler, Rusların geride bıraktıkları silahlardan önemli 
bir bölümünü de ele geçirmişlerdir. 
18 K. 3663, D. 129-276 F. 003-01. 
19 K. 3632, D. 136 F. 003. 
20 K. 3632, D. 136 F. 003-01. 
21 15 Aralık 1917 tarihinde İttifak devletleriyle Rusya arasında imzalanan ateşkes  anlaşması. 
22 K. 3632 – D. 136 –F. 004 
23 Sincarlar, Yezididirler ve Yezidiler genellikle Lübnan ve Musul civarında yaşamışlardır ve şeytana taptıkları bilinmektedir. 
24 K. 3632 – D. 136 –F. 006. 
25 K. 3632 – D. 136 –F. 006a. 
26 K. 3632 – D. 136 –F. 009. 
27 K. 3632- D. 136 – F. 042. 
28 K. 3632 – D. 136 –F. 013. 
29 Musa Qasımov; Birinci Dünya Muharibesi İllerinde Büyük Devletlerin Azerbaycan Siyaseti 1914-1918. Yıllar; Adiloğlu Neşriyat, Bakü 2001, s. 9. 
30 A.g.e; s. 13. 
31 Almanların desteğiyle Kirmanşah’ta kurulan geçici hükûmetin başkanıdır. 
32 K.1848 D. 99. F. 001-68. 
33 Percy Sykes; s. 60. 
34 İkdam, 10Eylül1334. 
35 K. 3663, D., 129, F., 276-008. 
36 İran’daki Rus birliklerin komutanıdır. Rusların İran’ı boşaltmaları esnasında İran’da kalıp İngilizlere yardım etmiştir. Percy Sykes, Baratof’un bu dönemdeki durumunu “Parası olmadığından kendisine İngilizler tarafından muavenet-i maliyede bulunuluyordu” sözleriyle ifade etmektedir. Bk. Percy Sykes; s. 68. 
37 K.1848 D. 99. F. 001-68 
38 İkdam; 10 Eylül 1334. 
39 K. 3632 – D. 136 –F. 029-04. 
40 K. 3632- D. 136 – F. 012. 
41 K. 3632 – D. 136 –F. 021. 
42 K. 3632 – D. 136 –F. 021-02. 
43 K. 3632 – D. 136 –F. 021. 
44 K. 3632 – D. 136 –F. 021-02. 
45 K. 3632 – D. 136 –F. 028-04. 
46 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Irak-İran Cephesi 1914-1918; Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, C. 3, 2. 
Kısım, Ankara 2002, s. 548. 
47 K. 2922 – D. 512 –F. 017-04. 
48 E. Aysam; Büyük Harpte İran Cephesi, Askerî Matbaa, C. 3, İstanbul 1938, s. 23. 
49 Tanin; 13 Eylül 1334. 
50 K. 378, D. 1505, F. 30. 
51 Tanin; 13 Eylül 1334. 
52 K. 2922, D. 512, F. 017. 
53 Sebil-ül Reşad; 5 Eylül 1334. 
54 Sebil-ül Reşad; 5 Eylül 1334. 
55 Sadık Sarısaman; İranlı Bir Türk Lider Mirza Küçük Han, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Mayıs 1998, s. 21. 
56 a.g.e.; s. 22. 

***