1 Mart 2017 Çarşamba

İŞİD SONRASI IRAKTA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ BÖLÜM 2





İŞİD SONRASI IRAKTA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ  BÖLÜM 2


II. HAŞDİ ŞAABİ İÇERİSİNDEKİ Şİİ MİLİS GRUPLAR I6 


Haşdi Şaabi yapısı içerisinde isimleri bilinen 43 grup vardır. Ancak bunların haricinde yerel olan grupların da olabileceğini ifade etmek yerinde olacaktır. Haşdi Şaabi içerisinde dört temel milis grubu ön plana çıkmakla birlikte diğer pek çok milis grubunun bu gruplara bağlılıkları söz konusudur. Bu gruplar içerisinde yer alan milislerin sayılarına ilişkin net rakam vermek mümkün değildir. Bu dört grup içerisindeki milis sayılarının 10 bin ila 25 bin arasında değiştiği söylenmektedir. Bunlar, 

• Bedir Örgütü, 
• Ketaib Hizbullah, 
• Asaib Ehlül Hak, 
• Saray El-Selam’dır. 

Bu gruplar arasında en fazla Bedir Örgütü ve Ketaib Hizbullah’ın milis gücü olduğu söylenmektedir. 

Bu gruplar, Ayetullah Ali El-Sistani’nin fetvası öncesinde de Irak’ta var olan ve 2003 sonrası Irak’ta etkinlik kurmakla birlikte bir kısmı faaliyetlerini donduran 
ya da siyasi alana taşıyan bir kısmı da bu grupların faaliyetlerini durdurmasının ardından kurulan milis gruplardır. Ayrıca Suriye’deki Şiiler için kutsal sayılan yerleri korumak amacıyla kurulduğu söylenen ve Beşşar Esad rejimine destek veren bir kısım Iraklı Şii milis grubu da Haşdi Şaabi yapısı içerisinde yer almaktadır. Bunlar dışında, Ayetullah Ali Sistani’nin fetvası sonrasında kurulan yeni milis gruplar ortaya çıkmıştır. Ancak sadece birkaç grup Irak’ın hemen her bölgesinde aktif pozisyondadır. 

Bunlar aşağıdaki şekilde belirtmek mümkündür: 

• Bedir Örgütü, 
• Ketaib Hizbullah, 
• Asaib Ehlül Hak, 
• Ketaib Seyid Şuheda ve 
• Ketaib İmam Ali. 

Ketaib Seyid Şuheda ve Ketaib İmam Ali gruplarının milis gücü sayısının diğer gruplara göre daha az olsa da etkinlik açısından hemen her çatışma bölgesinde yer aldıkları bilinmektedir. Diğer gruplar ise belirli alanlarda faaliyet göstermekte ve etkinlik kurmaktadır. Vilayet olarak hakimiyetleri de farklılık göstermektedir. Örneğin Bedir Örgütü Şii milis grupları arasında en yaygın oluşum olarak ifade edilmekte, ancak etkinlik alanı daha çok Bağdat’ın kuzeyindeki vilayetler olarak belirtilmektedir. 
Kerbela ve Necef’te Asaib Ehlül Hak ve Saray El-Selam’ın diğer gruplara göre daha güçlü olduğu bilinmektedir. Basra’da daha çok Asaib Ehlül Hak ve Hizbullah’ın etkin olduğu söylenmekle birlikte, Musenna’nın da Asaib Ehlül Hak’ın güçlü olduğu yerler arasında olduğu görülmektedir. 

Ayetullah Ali Sistani’nin fetvası öncesinde Irak’ta var olan yukarıda sözü edilen dört grup da Irak’ta İslami Direniş çatısı altına girmiş ve Haşdi Şaabi ismiyle kurumsal bir kimlik altında toplanmaya çalışmıştır. Haşdi Şaabi yapısını hiçbir grup tek başına kontrol edememekle birlikte, genellikle operasyonlar ortak olarak yürütülmektedir. 
Haşdi Şaabi içerisinde kurumsal bir yapı oluşturulmaya çalışılsa da çatışma alanında her milis grubun kendi bayrağıyla hareket ettiği görülmektedir. 
Milis grupların üyeleri çatısı altında bulundukları milis grubunun lideri ya da komutanının talimatına uymaktadır. Bu nedenle zaman zaman savaş alanında koordinasyon eksikliklerinin ortaya çıktığı bilinmektedir. Haşdi Şaabi içerisinde yer alan gruplar bugüne kadar başta Samarra olmak üzere, Bağdat’ın güneyindeki Curf El-Sakhr, Selahaddin’e bağlı Tuzhurmatu ilçesinin çevre köyleri ve Amirli Nahiyesi, Beled, Anbar’a bağlı Bağdadi bölgesi, Kerkük çevresi (Tazehurmatu, Dakuk) ile son olarak Tikrit’te operasyonlar yürüterek bu bölgeleri kontrol altına almıştır. Haşdi Şaabi yapısı içerisinde yer alan bütün Şii milis grupların bu operasyonlarda yer aldığını söylemek mümkün değildir. Daha önce de ifade edildiği gibi pek çok grup yerel örgütlenmeler halinde kurulmuştur. 

IŞİD’e karşı mücadelenin yerelleşmesi ve çok sayıda grubun ortaya çıkmasının bir strateji olduğu düşünülmektedir. Buradaki ana amaç, sorumluluğun paylaşılması ve hareket esnekliğinin sağlanması olarak ortaya çıkmaktadır. Haşdi Şaabi oluşumu içerisine Sünni Araplar, Hıristiyanlar, Yezidiler ve hatta Feyli (Şii) Kürt grupların dahil edilerek, bir “Şii ordusu” gibi görüntü vermesinden kaçınılmaya çalışılmaktadır. Bununla birlikte dışarıdan bir işgalci güç gibi algılanmasının önüne geçmek için genellikle her oluşumun içerisinden hakim olduğu bölgenin insanlarına yer verildiği söylenmektedir. Ancak Şiiler dışında özellikle Sünniler ve Kürtlerin Haşdi Şaabi oluşumunu “Haşdi Şii” olarak adlandırdıkları ve çok sayıdaki oluşumun Haşdi Şaabi bünyesinde yer almasını çeteleşme ve bir işgal girişimi olarak nitelendirdikleri görülmektedir. Nitekim Haşdi Şaabi içerisindeki bir takım milis yapıların özellikle Sünni halk üzerinde baskı yarattığı ve halka zarar verdiği söylenmektedir. 
Haşdi Şaabi içerisinde yer almasalar bile bazı grupların Haşdi Şaabi adını kullanarak halk üzerinde gayri insani eylemlere giriştiği de dile getirilmektedir. Nitekim Ayetullah Ali Sistani bu duruma ilişkin bir fetva çıkararak hiç kimsenin masum halka zarar vermesinin kabul edilmeyeceğini bildirmiş, ayrıca sivillerin öldürülmemesi, hırsızlık ve soygunculuk yapılmaması, çocuklar, yaşlılar ve kadınlara dikkat edilmesi ve gıda, ilaç, giyecek gibi acil ihtiyaç malzemelerinin paylaşılması konusunda telkinde bulunmuştur.7 

Öte yandan yerel halktaki milislere yönelik olumsuz algının kırılması ve tepkileri engellemek için farklı oluşumların tek bir çatı altında toplanılmasına çalışılmaktadır. 
Böylece milis güçler legalize edilerek kurumsal bir yapı görüntüsü verilmeye çalışılmaktadır. Ancak Haşdi Şaabi içerisinde yer alan her grubun kendi bayrağı 
ile savaşması ve kendisini grup kimliğiyle tanıtması, kurumsal bütünlüğün önüne geçmektedir. 

Burada Haşdi Şaabi içerisinde ön plana çıkan gruplar hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. 

1. Bedir (Tugayları) Örgütü:

1982’de İran’da Abdulaziz El-Hekim tarafından kurulan Irak İslam Yüksek Konseyi (IİYK) bünyesinde askeri ve istihbarat birimi olarak kurulmuş, 
hem Irak-İran savaşında hem de daha sonraki dönemde Saddam Hüseyin rejimine karşı silahlı mücadele yürütmüştür. Oluşumunda İran Devrim Muhafızları’nın büyük etkisi olduğu bilinmektedir. 2008 yılına kadar IİYK’nin askeri kolu olarak faaliyet gösteren Bedir Tugayları IİYK’nın Bedir Tugayları’nın faaliyetlerini askıya aldığını duyurmasıyla, IİYK’den ayrılarak Bedir Örgütü adıyla partileşerek siyasi sürece girmiş ve Irak’ta 
2010 ve 2014 seçimlerinde yer almıştır. 

Bedir Örgütü her ne kadar kendini bir siyasi oluşum olarak gösterse de silahlı birliklerini hiçbir dönemde feshetmediği bilinmektedir. Bedir Örgütü, Irak’ta faaliyetlerini durduran ve daha sonra farklı gruplara bölünen Mehdi Ordusu’yla birlikte en eski Şii milis gücüdür. Sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte mevcut durum itibariyle en büyük milis grup olduğu söylenmektedir. Bedir Örgütü’ne bağlı milislerin sayısına ilişkin farklı rakamlar verilse de Bedir Örgütü’nün 20 bin civarında silahlı üyesi olduğu genel olarak kabul görmektedir. 

Bedir Örgütü’nün merkezi Bağdat’ta bulunmakla birlikte diğer pek çok vilayette de büroları vardır. Bedir Örgütü’nün liderliğini Hadi El-Amiri yapmaktadır. 
Hadi ElAmiri’nin, Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi El-Mühendis’le birlikte Haşdi Şaabilerin operasyonlarını yürüttüğü bilinmektedir. Hadi El-Amiri, 2014’te 
Haydar El-Abadi tarafından İçişleri Bakanı adayı olarak gösterilse de pek çok kesim tarafından kabul görmemiş ve bakan olamamıştır. Ancak Bedir 
Örgütü içerisinden Muhammed Gabban, İçişleri Bakanlığı görevine getirilmiştir. IŞİD sonrası süreçte Hadi El-Amiri, adı en sık duyulan isimlerden biri olmuştur. 
Özellikle Bağdat ve Bağdat’ın kuzeyinden Musul’a kadar Bedir Örgütü’nün ağırlığı bilinmektedir. Irak’taki en yaygın Şii milis grubunun Bedir Örgütü olduğu bilinmektedir. Irak’ın kuzeyinde Kerkük ve çevresiyle birlikte, Tuzhurmatu, Amirli, Selahaddin ve Diyala bölgelerinde oldukça etkilidir. 
Ayrıca Bedir Örgütü bünyesinde sadece Bağdat’ta bulunan Bedir örgütü siyasi büro başkanı Milletvekili Muhammet Naci Muhammet tarafından yönetilen Musa El-Kazım Alayı bulunmaktadır. Musa El-Kazım Alayının görevi Kazimiye Türbesinin korunması olarak bilinmektedir. Öte yandan Bedir Örgütü’nün özellikle Kerkük ve çevresindeki yapılanmasında Türkmenler önemli derece rol almaktadır. Örneğin Bedir Örgütü’nün Kuzey Sorumlusu Muhammed Mehdi Beyati’nin İnsan Hakları Bakanı olmasıyla birlikte, Yılmaz Şahbaz Bedir Örgütü’nün kuzey sorumlusu olmuştur. Yılmaz Şahbaz aynı zamanda Türkmen Vefa Hareketi’nin başkan yardımcısıdır. Bedir Örgütü’nün Al-Ghadeer adlı bir televizyon kanalı da bulunmaktadır. 

2. Ketaib Hizbullah: 
Ketaib Hizbullah’ın, Irak Hizbullahı’nın silahlı kanadı olduğu bilinmektedir. Ketaib Hizbullah, Lübnan’daki Hizbullah tarafından kurulmuştur. Ketaib Hizbullah’ın, 
Ketaib Seyid Şuheda, Ketaib İmam Ali ve Nucebba isimli gruplarla yakın ilişkisi olduğu bilinmektedir. Ketaib Hizbullah’ın genel komutanı bilinmemekle birlikte Irak Hizbullahı Genel Sekreterliği’ni Vasık Battat yapmaktadır. Vasık Battat’ın 2014 yılının Aralık ayının sonunda Irak’ın doğusunda Uzeym yolunda sahte bir kontrol noktasında öldürüldüğü söylense de, bu haber daha sonrasında yalanlanmıştır. Vasık El-Battat 2013 yılının Şubat ayında “Muhtar Ordusu” isimli bir milis grubu kurduğunu açıklamış, bunun üzerine dönemin Irak Başbakanı Nuri El-Maliki tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştır. İran’ın dini lider Ali Hamaney’e bağlılık yemini eden Vasık El-Battat’ın Sünnilere karşı radikal bir tutum benimsediği bilinmektedir.

8 Özellikle Suudi Arabistan’ı tehdit eden açıklamalarıyla ün kazanmıştır. Vasık El-Battat, Kasım 2013’te Suudi Arabistan’ın kuzeyine yapılan havan saldırılarını Muhtar Ordusu adına üstlenmiştir. IŞİD sonrası dönemde de Ketaib Hizbullah olarak ortaya çıkmıştır. Ketaib Hizbullah’ın operasyonlar komutanının 
Casim Cezayiri olduğu bilinmektedir. Ketaib Hizbullah içerisinde çok sayıda Türkmen’in de yer aldığı bilinmektedir. Özellikle Ketaib Hizbullah’ın 
Irak’ın kuzeyinde ve Kerkük çevresindeki oluşumunda Türkmenler de yer almaktadır. Ketaib Hizbullah, 

“ http://www.kataibhizbollah.com/ ” adlı internet adresini kullanmaktadır. 

3. Asaib Ehlül Hak: Geçmişi Mukteda El-Sadr önderliğindeki Mehdi Ordusu’na day anmaktadır.

Mehdi Ordusu’nun 2008’de faaliyetlerini durdurmasının ardından bu karara karşı çıkan grup tarafından organize edilmiştir.

Grubun liderliğini Kays El-Hazali yapmaktadır. Kays El-Hazali, Muhammed Sadık El-Sadr’ın öğrencisidir. Bu nedenle Lübnan Hizbullahı ile iyi ilişkileri 
vardır (Hasan Nasrallah da Muhammed Sadık El-Sadr’ın öğrencisidir). Kays El-Hazali, Mehdi Ordusu’nun hükümet ile anlaşmasına karşı çıkarak, Mehdi Ordusu’ndan ayrılmış ve Asaib Ehlül Hak grubunu oluşturmuştur. Kays El-Hazali’nin yanı sıra Mehdi Ordusu’nun önemli isimlerinden Muhammed El-Tabatabai, Ekrem El-Kaabi, Laith El-Hazali ve Abdulhadi El-Darraci de Mehdi Ordusu’ndan ayrılarak Kays El-Hazali ile hareket etmiştir. Kays El-Hazali’nin önderliğindeki bu grubun Mehdi Ordusu içerisinde de şahin kanadı temsil ettiği ve Mukteda El-Sadr ile Mehdi Ordusu’nun sistematiği ve yöntemleri konusunda anlaşamadığı bilinmektedir. Nitekim 2008 sonrasında da Asaib Ehlül Hak eylemlerine devam etmiştir. IŞİD’in Haziran 2014 operasyonlarından sonra da IŞİD’le mücadelede etkili bir grup olmuştur. Ancak Asaib Ehlül Hak grubu, diğer gruplara göre daha radikal yöntemleri savunmakta ve şiddetli eylemler yapmaktadır. Bağdat ve çevresinin yanı sıra Diyala, Tuz-hurmatu çevresi ve Irak’ın güneyinde Şiilerin yaşadığı dokuz vilayette de etkili olduğu söylenmektedir. Asaib Ehlül Hak grubunun Irak milliyetçiliğini savunduğu söylenmektedir. Asaib Ehlül Hak, özellikle Şiiler için kutsal sayılan mekanların korunması konusunda önemli görevler üstlenmektedir. Asaib Ehlül Hak grubunun, 

Basra, Necef, Kerbela ve Musenna’da en etkili grup olduğu bilinmektedir. Asaib Ehlül Hak grubuna ait “Al-Ahad” isimli bir televizyon kanalı, Nilesat üzerinden uydu yayını yapmaktadır. Asaib Ehlül Hak grubu “http://www.ahlualhaq.com/” adresi üzerinden sanal medyada yer almaktadır. 

4. Saray El-Selam (Barış Tugayları):

Saray El-Selam, Mehdi Ordusu’ nun yeniden biçimlendirilmiş halidir. Ayetullah Ali El-Sistani’nin IŞİD’e karşı cihat çağrısı yapmasının ardından Mukteda El-Sadr’ın 
önderliğinde Irak’ta dini mabetlerin ve Şii ibadet yerlerinin korunması amacıyla kurulmuştur. Saray El-Selam’ın liderliğini Mukteda El-Sadr yapmakla birlikte 
askeri birimin başında Seyid El-Riyad’ın bulunduğu söylenmektedir. Özellikle Bağdat’ın çevresinde ve Sammara, Necef, Ker-bela gibi Şiiler için kutsal sayılan dini mekanların korunmasında önemli görevler üstlenmiştir. Örneğin Amirli savaşında Amirli’deki İmam Hasan Makamı’nı da Saray El-Selam korumuştur. 
Bununla birlikte belki de Bağdat’ın kaderini değiştiren IŞİD’le Curf El-Sahar (Babil’deki Sünni yerleşim bölgesi) savaşındaki başarısı ile konuşulmak tadır. Ancak Saray El-Selam istikrarsız bir çizgi izlemekte ve bu nedenle tepki toplamaktadır. Mukteda El-Sadr yaptığı açıklamalarla zaman zaman Saray El-Selam grubunun faaliyetlerini durdurduğunu açıklamaktadır. Ancak Saray El-Selam etkinliğine devam etmektedir. 

5. Horasan Tugayları (Ordusu): 

“ Horasani ” olarak da bilinen Horasan Tugaylarının İranlı bir komutan olan Hac Hamid (Ebu Meryem) Ta-kavi tarafından kurulduğu bilinmektedir. Liderinin 
Ali Yasiri olduğu bilinmektedir. Ancak en tanınan ve operasyonları yönlendiren ismi Hamid Cezayiri’dir. 
Aynı zamanda Operasyon Kuvvetleri Komutanı Hac Abu Hasan İbrahimi de Horasan Tugayları içerisinde tanınan bir isimdir. Horasan Tugaylarını 
yönlendiren İranlı Komutanın ise İran asıllı İkbal Pur olduğu söylenmektedir. Horasan Tugayları, İran’ın “Truva atı” olarak da ifade edilmektedir. 
İran, Irak’ta ana aktör olarak Horasan Tugayları’nı kullandığı ve başta eğitim ve lojistik destek olmak üzere Horasan Tugayları üzerinden hareket 
ettiği söylenmektedir. Horasan Tugayları’nı merkezi Süleymaniye’ye bağlı Kadir Kerem’dedir. 
Kadir Kerem, Süleymaniye ve Tuzhurmatu arasında olması nedeniyle lojistik destek üssü olarak kullanılmaktadır. İran’ın Kadir Kerem yolunu kullanarak 
Haşdi Şaabilere yardım ettiği ve buradan destek sağladığı bilinmektedir. İran’ın dini lideri Ali Hameney’e bağlılık bildiren bir gruptur. 

Horasan Tugayları “http://www.alkhorasani.org/” adlı internet sitesinden yayın yapmaktadır. 

6. Ketaib Seyid Şuheda: 

Ketaib Seyid Şuheda’nın Basra’da Bedir Örgütü ve Ketaib Hizbullah tarafından 2013’te Suriye’ de savaşmak için kurulduğu bilinmektedir. 
IŞİD olayları sonrasında Irak’ta ayrı bir grup olarak hareket etmeye başlamıştır. Ketaib Seyid Şuheda’nın liderliğini Hacı Ebu Ala yapmaktadır. Yardımcılığını 
ise Ahmed El-Musevi’nin yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Nuri El-Maliki önderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu içerisinde yer alan “Direnişe 
Vefa Partisi”nden Irak Parlamentosu Milletvekili Faleh El-Kazali’nin de Ketaib Seyid Şuheda bünyesinde Amirli’de savaştığı söylenmektedir. 
Zira daha sonra Faleh El-Kazali, Ketaib Seyid Şuheda’nın resmi sözcüsü olarak açıklanmıştır. Ketaib Seyid Şuheda sayıca nispeten az olmasına rağmen 
bütün çatışma alanlarında etkinlik göstermektedir. Ketaib Seyid Şuheda’nın Ketaib Hizbullah ile güçlü ilişkileri olduğu bilinmektedir. İran’ın dini lider Ali Hameney’i önder olarak kabul etmektedir. Ketaib Seyid Şuheda, Ruhullah Musavi Humeyni, Ali Hamaney, Muhammed Bakr El-Sadr, İsrail’e karşı Lübnanlı direniş önderlerinden olan ve 1984’te İsrail tarafından öldürülen Ragıp Harb, Lübnan Hizbullahı’nın silahlı kanadının kurucusu ve İsrail tarafından 1992 yılında öldürülen Abbas El-Musevi ve Hac İmad Mugniye’yi lider olarak kabul ettiğini açıklamaktadır. Arin El-Usud (Aslan Yuvası) Dergisi’ni çıkartmaktadır. 

Ayrıca http://www.saidshuhada.com/ adresi üzerinden internet yayını yapmaktadır. 

7. Ketaib İmam Ali: Ketaib İmam Ali’nin lideri Hac Şibil El-Zaidi’dir. Hac Şibil’ in özellikle Ebu Mehdi El-Mühendis ve Kasım Süleymani ile iyi ilişkileri 
olduğu bilinmekle birlikte, Ketaib Hizbullah’la güçlü bağlantıları vardır. Ketaib İmam Ali özellikle Tuzhurmatu ve çevresinde ana aktör olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Ancak bütün çatışma alanlarında yer alan bir gruptur. 

Ketaib İmam Ali,  http://www.kt-im-ali.com/ adlı internet sitesi üzerinden yayın yapmaktadır. 

8. Hareket El-Nucebba: 

Nucebba grubunun lideri ise Şeyh Ekrem ElKaibi’dir. Ekrem El-Kaibi, 2007’ye kadar Mehdi Ordusu’ nun önemli komutanları arasında sayılmaktadır. Mehdi 
Ordusu’nun 2008’de faaliyetlerini durdurmasından sonra Asaib Ehlul Hak içerisine giren Kaibi, daha sonra Irak Hizbullahı’nın bünyesine katılsa da onlardan ayrı olarak hareket etmektedir. 

Bağdat’ın çevresindeki birkaç bölgeyle birlikte Babil ve Samarra etkin olduğu yerler arasındadır. 

Bu grup http://www.alnujaba.org/ adlı internet sitesi üzerinden faaliyetlerini duyurmaktadır. 

9. Ebu Fadıl Abbas Tugayı: 

Ebu Fa dıl Abbas Tugayı’ nın merkezi Hz. Abbas’ ın türbesinin bulunduğu yer olan Kerbela’dadır. Bu nedenle İmam Abbas Tugayı olarak da bilinmektedir. 
Askeri sorumlusu olarak Şeyh Meytem El-Zeydi gösterilmektedir. Hz. Abbas Türbesi’nin sorumluları tarafından kurulduğu ifade edilmektedir. 
Suriye’de Beşşar Esad rejimine destek veren Ebu Fadıl Abbas Tugayı ile yakınlığı bulunmakla birlikte, iki güç de bağımsız hareket etmektedir. 
Özellikle Bağdat ve çevresi ile Selahaddin (Tuzhurmatu ve Amirli) bölgelerinde etkilidir. Amirli’deki idari sorumluluğu Abu Fadıl Abbas üstlenmiştir. 

Bunların dışında yukarıdaki gruplara nazaran daha küçük ve yerel örgütler de bulunmaktadır. Bu örgütleri aşağıdaki gibi belirtmek mümkündür. 

10. Irak Hizbullah Mücahitleri: 

Ketaib Hizbullah’tan farklı olarak Abna’ al-Iraq al-Ghayyara adlı siyasi grubun lideri Abbas El-Muhammedavi tarafından Haziran 2014’ten sonra organize edilmiştir. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

İŞİD SONRASI IRAKTA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ BÖLÜM 1




İŞİD SONRASI IRAKTA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ., BÖLÜM 1 



(HALK/MİLLET YIĞINLARI) 
ORSAM Rapor No: 198 
Mayıs 2015 
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2015 

Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarıncakaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir;
ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. 


Hazırlayan: 
Bilgay Duman, Ortadoğu Araştırmacısı 


TAKDİM 

Irak’ta yıllardır süre gelen siyasi ve güvenlik istikrarsızlığı, 2014’ün Haziran ayında IŞİD’in Musul’u işgal etmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. 
30 Nisan 2014’te yapılan genel seçimlerin ardından, tüm itirazlara rağmen, Nuri El-Maliki’nin üçüncü dönem başbakanlıkta ısrar etmesiyle yeni hükümetin de 
kurulamaması ve bunun getirdiği yönetim krizi, IŞİD’in pozisyonunu pekiştirmesine sebebiyet vermiştir. Nitekim Irak güvenlik güçleri IŞİD’in ilerleyişi karşısında yetersiz kalmış ve IŞİD, Musul ile birlikte Anbar, Tikrit, Diyala, Kerkük’ün güneyi ile Bağdat’ın kuzey ve güneyinde etkinlik kazanarak, Irak’ın neredeyse üçte birini kontrol eder pozisyona gelmiştir. IŞİD’in hem Irak hem de Ortadoğu için giderek artan bir tehdit haline gelmesiyle, Irak’taki siyasi ve güvenlik dengeleri değişmeye başlamış, yeni ayrışmalar, ittifaklar, denklemler ve aktörler Irak siyasetinin yönünü belirlemiştir. 

Bu yeni siyasal süreçte, IŞİD’e karşı mücadelede kapsamında, Irak iç politikasındaki gelişmeler ve İran’ın Irak’ta kazandığı etkinlik, Irak açısından ulusal, bölgesel ve uluslararası düzlemde en fazla tartışılan konu olmuştur. Özellikle Irak güvenlik güçlerinin IŞİD’le mücadelede yetersiz kalmasının ardından milis gruplar yeniden aktif hale gelmiştir. Hükümetin buna destek vermesi, Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El-Sistani’nin “IŞİD’e karşı cihat” fetvasıyla birleşince, Iraklı Şiilerin gönüllü savaşçılar olarak IŞİD’le mücadeleye katılmışlardır. İşte bu ortamda, IŞİD’i kendi topraklarından uzak tutmak için İran’ın IŞİD’e karşı Irak topraklarında verdiği mücadele, bu dönemin en dikkat çekici konusu haline gelmiştir. Bu noktada Ayetullah Ali El-Sistani’nin fetvası sonrasında kurulan ve milis gruplar ile gönüllü kişilerin de içerisinde yer aldığı ve İran’ın doğrudan etkisi altında bulunan “Haşdi Şaabi (Halk/Millet Yığınları-Gönüllü Birlikler)” oluşumu, IŞİD’le mücadelenin ana 
konularından biri olmuştur. 

İlk başta Irak güvenlik güçlerine destek vermek amacıyla ortaya çıkan Haşdi Şaabi, daha sonraki süreçte IŞİD’le mücadelenin ana aktörü ve yönlendiricisi konumuna yükselmiştir. 
Irak hükümetinin de destek verdiği bu oluşumu kurumsallaştırma çalışmaları devam ederken, süreç içerisinde milisleşmenin yaygınlaşması yeni sorunları beraberinde getirmiştir. 

Farklı gruplar arasındaki mücadele, bu grupların özellikle Sünni bölgelerdeki uygulamaları ve İran’ın Irak’ta doğrudan görevlendirdiği komutanlar sayesinde bu gruplar üzerinden etkinlik sağlamasıyla birlikte ortaya çıkan tartışmalar, IŞİD’le mücadele sürecinin temel konusu haline gelmiştir. Elinizdeki bu çalışma da Haşdi Şaabi oluşumuna ilişkin süreci ortaya koymakla birlikte, sahadan desteklenen bilgilerle Haşdi Şaabi’nin yapısı, Haşdi Şaabi içerisindeki milis gruplar ve bu milis gruplar hakkında detaylı bir profil sunmaktadır. 

Bununla birlikte raporda, Haşdi Şaabi oluşumuna ilişkin temel problemlerin yanı sıra, IŞİD sonrası süreçte Haşdi Şaabi oluşumunun ortaya çıkarabileceği sorunlara ilişkin de analiz ve değerlendirmeler sunulmaktadır. Bu çalışmanın ele aldığı konu ve kapsam itibariyle alanındaki en geniş çalışmalardan biri olduğunu dikkatinize sunuyor ve faydalı olmasını umuyorum. 

Doç. Dr. Şaban Kardaş 
ORSAM Başkanı 

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
ORSAM Rapor No: 198, Mayıs 2015 

Hazırlayan: Bilgay Duman, Ortadoğu Araştırmacısı 


IŞİD SONRASI IRAK’TA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ (HALK/ MİLLET YIĞINLARI) 

GİRİŞ 

2014 yılının Haziran ayında IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) Musul’u ele geçirmesinin ardından başlayan süreç içerisinde bölgesel ve yerel düzeyde dengeler değişmeye başlamıştır. Yeni oluşan denge içerisinde siyasi düzen ve güvenlik denkleminin de yeniden şekillenmeye başladığı bir süreç karşımıza çıkmaktadır. IŞİD’in Irak hükümeti karşısında giderek alan kazanması ve ülkenin idaresinde hükümetin gücünü zayıflatması, ülkenin savunulması ve idaresinde boşluklar ortaya çıkarmıştır. 



Nitekim 30 Nisan 2014’te Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Haziran ayının hemen başında IŞİD’in Musul’u ve daha sonrasında özellikle Anbar, Selahaddin, 
Kerkük’ün güneyi, Diyala ve Bağdat’ın çevresinde etkinlik ve kontrol sağlama sıyla birlikte Irak’taki siyasi süreç tıkanma noktasına gelmiştir. 2006 ve 2010 yıllarında iki kez Başbakanlık koltuğuna oturan Nuri El-Maliki, bu ortamda üçüncü dönem başbakanlık için uğraş vermiştir. Özellikle Maliki’nin ikinci dönemindeki siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik uygulamalarının getirdiği olumsuzlukların IŞİD’in etkinliğine yol açtığına yönelik algılamanın boyutu düşünüldüğünde, seçimlerden açık ara farkla en yakın rakibinden yaklaşık 60 milletvekili fazla çıkarmasına rağmen hükümet kurma yetkisi Maliki’ye verilmemiştir. 

Şii siyasi grupların bir araya gelerek oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı içerisinde Ağustos ayında yapılan oylamada Haydar El-Abadi hükümet kurmakla görevlendirilmiştir. 

Haydar El-Abadi yaklaşık bir ay içerisinde hükümet kurma çalışmalarını tamamlayarak, 8 Eylül 2014’te 325 sandalyeli Irak Parlamentosunda 289 milletvekilinin katıldığı oylamayla güvenoyunu almıştır. Hükümet programına sadece 177 milletvekilinin olumlu oy vermesi dikkat çekmiş, Abadi hükümeti konusunda soru işaretleri olduğunu göstermiştir. Tartışmalı olan başta İçişleri ve Savunma Bakanlıkları olmak üzere bazı bakanlıklar daha sonra belirlenmiştir. Irak’ın en büyük problemi olan güvenlikle ilgili bakanlıklar açıkta bırakılarak, IŞİD terörüyle mücadele edilen dönemde güvenlik boşluğu en azından makamlar düzeyinde doldurulamamıştır. 

Hatırlanacağı üzere, bir önceki hükümette de 2012’den itibaren güvenlikle ilgili bakanlıklara atama yapılamamış ve eski Başbakan Nuri El-Maliki görevinin 
sonuna kadar bu bakanlıkları vekaleten yürütmüştür. Bu durum güvenlik kurumlarının tekelleşmesine ve Nuri ElMaliki’nin baskın kontrolüne yol açmıştır. 
Maliki’nin bu tavrı Şii partiler dahil bütün kesimlerden ciddi eleştiri almış, hatta bugün IŞİD’in Irak’taki etkiliğinin nedenlerinden biri olarak gösterilmiştir. Bağdat’ta devam eden hükümet kurma süreci içerisinde IŞİD, kontrol ettiği bölgelerdeki varlığını sağlamlaştırmış, hatta hakimiyet alanını genişletmiştir. 

Öte yandan, Haziran ayında IŞİD’in askeri operasyonları karşısında Irak ordusu ve güvenlik güçlerinin etkisiz kalması ve IŞİD’in ilerlemesini durduramaması 
ülkede büyük bir tehdit yaratırken, IŞİD’in başta Samarra olmak üzere Şiilerin kutsal mekanlarının bulunduğu coğrafyalara yönelmesinin ardından 12 Haziran 2014’te Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El- Sistani “cihad” çağrısı yaparak, bütün Şiileri ve Iraklıları IŞİD’e karşı mücadeleye çağırmıştır. Bu çağrıyla birlikte binlerce Iraklı Şii, Türkçe’ye “Millet Yığınları” olarak çevrilebilecek “Gönüllü Birlikler” olarak anılan “Haşdi Şaabi” oluşumunu meydana getirmiştir. Haşdi Şaabi yapısı içerisinde ABD’nin Irak işgali sonrası ülkede ortaya çıkan ve süreç içerisinde bir kısmı ortadan kalkan Şii milis oluşumlarının yanı sıra, hiçbir milis gruba dahil olmayan halktan pek çok kişi de IŞİD’e karşı savaşta yer alma gayesiyle bulunmaktadır. Atılan bu adımlar Irak’taki yerelleşme ve milisleşmenin önünü açarken, Irak’ta merkezi hükümetin kontrolünün gevşek bir yapıya evrilmesini de beraberinde getirmektedir. 

Son döneme bakıldığında, Irak’ta özellikle Şii milis güçlerin sayısı artarken, Irak hükümetinin 2007 yılında ABD’nin Irak’ta uyguladığı El-Kaide ile mücadele stratejisine benzer şekilde IŞİD’in hakim ya da etkin olduğu Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde maddi ve askeri yardımlar karşılığında IŞİD’e karşı mücadelede Sünni Arap aşiretleri yanına çekme stratejisini ortaya koyduğu görülmektedir. Nitekim daha önce 2007 yılında ABD’nin El-Kaide ile mücadele stratejisi kapsamında kurulan ve daha sonra kontrolü Irak merkezi hükümetine bırakılan Sahva ya da Uyanış Konseyi olarak bilinen oluşumun içerisinde yer alan bazı Sünni aşiretler Haşdi Şaabi oluşumunun içerisinde yer alırken, bir kısmı da Al-Hashid Al-Vatani gibi kendileri için bir askeri oluşum kurma çabası içerisindedir. Ayrıca az da olsa Hıristiyan ve Yezidiler de Haşdi Şaabi bünyesinde IŞİD’le mücadele sürecine katılmaktadır. 

Bununla birlikte Haşdi Şaabi içerisinde yer alan Sünni Arap aşiretlerin büyük kısmının Nuri El-Maliki’nin başbakanlığı döneminde Maliki ile yakın ilişkileri olan 
aşiretler olduğu göze çarpmaktadır. Burada Sünni Araplar açısından bir zorunluluk ortaya çıktığı görülmektedir. Sünni Arapların pozisyonuna bakıldığında IŞİD ve Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçleri arasında tercih yapmak durumunda olduklarını söylemek mümkündür. 

Hem Irak hükümeti hem de IŞİD’le mücadele sürecini uluslararası açıdan yönlendiren koalisyonun Sünnilerin IŞİD’le mücadele sürecinde aktif rol almaları 
yönünde doğrudan Sünnilere yönelik bir politika oluşturamadıkları görülmektedir. Bu durum Sünnilere başka bir seçenek bırakmazken, Sünnileri Haşdi Şaabi içerisine girmeye ya da IŞİD’in altında ezilmeye mahkum bırakmaktadır. Bu noktada IŞİD’e karşı olan Sünni gruplar dahi Irak hükümetine karşı bir tavır almaktadır. 

IŞİD’in Irak’taki ilerleyişi ve Haşdi Şaabi yapısıyla birlikte IŞİD’le mücadele bölgesel ve uluslararası bir nitelik kazanmıştır. 

Bu süreçte, Irak’ta İran’ın doğrudan müdahil pozisyona girmiş olmasının yanı sıra, Irak’ta hükümetin kurulmasının hemen ardından ABD’nin IŞİD’e karşı 
mücadele eden güçlere destek verilmesini öngören IŞİD’le mücadele stratejisini açıklaması etkili olmuştur. Neticede, içerisinde Türkiye’nin de yer aldığı 60’tan fazla ülkenin oluşturduğu koalisyon IŞİD’le mücadelede işbirliğine girmiştir.1 Ancak özellikle başta İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani olmak üzere İranlı komutan ve askerlerin Irak’ta IŞİD’e karşı operasyonlarda yer almış olması, Irak’taki hem siyasi süreci hem de İran’ın etkisini ve Haşdi Şaabi ve içerisindeki milis gruplarını tartışılır hale getirmiştir. Özellikle Haşdi Şaabi içerisindeki milis grupların giderek çoğalması, hakim oldukları bölgelerde sadece askeri değil, idari olarak da etkin konuma gelmeleri, Haşdi Şaabi içerisindeki bazı grupların zaman zaman girdikleri Sünni Arap bölgelerindeki uygulamaları ve İran’ın bu grupların üzerindeki etkinliğinin boyutuHaşdi Şaabi oluşumunu tartışılır konuma getirmiştir. 

Bu durum Irak merkezi hükümetini IŞİD sonrasında yeni bir strateji geliştirmeye zorlamıştır. Nitekim IŞİD’e karşı verilen mücadelede Haşdi Şaabilerin mevcut statüsü, pozisyonu ve geleceği konusunda tartışmalar devam etmektedir. Özellikle İran’ın maddi, sosyal, siyasal, askeri, lojistik ve operasyonel destek sağlayarak Haşdi Şaabiler üzerinde kontrol sağlaması, bu oluşumun uluslararası ve bölgesel meşruiyetine gölge düşürmektedir. Özellikle Sünni Arapların İran’ın etkisi nedeniyle Haşdi Şaabilere olumsuz yaklaştıkları bilinmektedir. Bir kısım Sünni Arap aşireti ve azınlık gruplardan bazılarının Haşdi Şaabi içerisinde yer almalarına rağmen, Şiiler dışındaki kesimlerin büyük oranda İran’ın Irak üzerindeki etkisini “işgal” olarak tanımladıklarını bile söylemek mümkündür. Ayrıca İran’ın Irak’a yardım etmesi nedeniyle açık olarak ve yüksek sesle dile getirilmese bile, milliyetçi Şii Arapların da İran’ın pozisyonundan rahatsız oldukları ve İran’ın etkinliğinin sınırlanması gerektiği kanısında oldukları bilinmektedir. 

Hatta İran’ın kendi çıkarları için Irak’a yardım ettiği, IŞİD tehdidinin kendi sınırlarına gelmemesi için Irak topraklarında mücadele ettiği ve bu amaçla Iraklıları kullandığı yönündeki görüşler pek çok platformda dile getirilmektedir. 

Tüm bu konular bir arada düşünüldüğünde, IŞİD sonrası yeni ve tartışmalı bir aktör olarak ortaya çıkan Haşdi Şaabi konusunun incelenmesinde fayda görülmektedir. Haşdi Şaabi içerisindeki gönüllü birliklerin yanı sıra faaliyetlerini durduran Şii milis grupların yeniden aktive olması, yeni milis grupların oluşması, Irak hükümeti ve Şiiler dışındaki grupların yaklaşımı, İran’ın etkinliği, ABD’nin IŞİD strateji ve Türkiye’nin pozisyonu gibi konular da dikkate alındığında, Haşdi Şaabilerin yapısı, pozisyonu ve Haşdi Şaabi oluşumuna ilişkin yapılacak gelecek projeksiyonları önemli olacaktır. 

I. HAŞDİ ŞAABİ 

Yukarıda da ifade edildiği gibi, Özellikle Irak Ordusu’nun İŞID’le mücadelede yetersiz ve etkisiz kalması sonrasında Ayetullah Ali El-Sistani’nin verdiği fetvayla IŞİD’e karşı yürütülen ‘cihat’ için yaklaşık 90 bin Şii’nin gönüllü olarak kendini kaydettirdiği söylenmektedir. Nitekim bu şekilde silahlanan gönüllü kişilerin de içerisinde yer aldığı Haşdi Şaabi olarak ifade edilen, Türkçe’ye “Millet/Halk Yığınları” olarak çevrilebilecek “Gönüllü Birlikler” olarak anılan milis güçlerin çatışma alanlarındaki etkisi belirgin bir biçimde hissedilmektedir. 

Nitekim Haşdi Şaabi olarak anılan bu birlikler, Irak güvenlik güçlerine takviye olarak kurulmuş olsa da, daha sonrasında IŞİD’le mücadele sürecinin ön plandaki yürütücüsü gibi algılanmış ve sahadaki kontrolü ele almışlardır. İran’ın da komuta kademesinde destek verdiği, lojistik ve silah desteği sağladığı bu yapı içerisinde halktan gönüllü olarak katılan ve hiçbir gruba bağlı olmadan savaşan lar bir kenara bırakıldığında Haşdi Şaabi yapısının büyük bölümünü Şii milis gruplar oluşturmaktadır. Öncü kuvvet olarak IŞİD’le savaşan ve bölgede kontrolü sağlayan milis güçlerin, kontrol ettikleri bölgeleri zaman içerisinde Irak güvenlik güçlerine devrettikleri ya da devredecekleri iddia edilmektedir. Bununla birlikte hükümetin desteğiyle pek çok bölgede milis güçler bölgenin güvenlik ve idari açıdan yöneticisi konumuna gelmişlerdir. 

Haşdi Şaabilerin Misyonu; 

• Terör örgütü IŞİD’le mücadele edilerek Irak topraklarından çıkarılması, 
• Ülkenin korunması, 
• Camiler de dahil olmak üzere tüm kutsal mekanların korunması, 
• Iraklıların özgürlüğe kavuşması, 
• Savaşmaya gücü olmayan Iraklılara yardım edilmesi olarak açıklanmaktadır. 2 

Haşdi Şaabi oluşumunu, mevcut durum itibariyle, Irak Başbakanlığı’na bağlı Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı çatısı altında kurumsallaştırma çalışmaları yapılmaktadır. 

Bu anlamda, Haşdi Şaabiler adına yetkili kurum Falah El-Fayyad başkanlığındaki Ulusal Güvenlik Müsteşarlığıdır. Haşdi Şaabi oluşumunun idari açıdan 
yöneticisi Falah El-Feyyad olarak görünmekle birlikte, sahadaki liderliğini Ebu Mehdi El-Mühendis adıyla tanınan Cemal Cafer İbrahim’in yaptığı bilinmektedir. 
Ebu Mehdi El-Mühendis, Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı adına Haşdi Şaabi oluşumunun operasyonlarını yönetmektedir. 

Ebu Mehdi El-Mühendis 2010’da Irak’ta yapılan parlamento seçimlerinde Dava Partisi’nden Cemal Cafer İbrahim adıyla milletvekili seçilmiştir. Aynı zamanda 
İran’da ikamet eden Ebu Mehdi ElMühendis’in Irak ile İran arasındaki bağlantı noktası olduğu ve İran’ın dini lideri Ali Hameney’in ofisinde de görevli olduğu 
iddia edilmektedir.3 

Öte yandan Haşdi Şaabi üzerindeki İran’ın rolü de tartışılmaktadır. IŞİD’e karşı Irak hükümetinin operasyonlarının başlamasının ardından İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani de operasyonlarda doğrudan yer almaktadır. Sosyal medya ve internet sitelerinde Kasım Süleymani’nin Irak’taki operasyonlarda fotoğraflarını görmek mümkündür. 

Hatta IŞİD’e karşı yapılan pek çok operasyonu Haşdi Şaabi adına Ebu Mehdi El


Mühendis’le birlikte Kasım Süleymani’nin yürüttüğü söylenmektedir. Bunun yanı sıra İranlı pek çok komutanın da operasyonlarda görev aldığı, eğitim ve operasyonel planlama desteği verdiği bilinmektedir. Zira Haşdi Şaabilerin Irak’taki eğitimi özellikle İranlı komutanlar tarafından verilmektedir. İran’ın “askeri danışman” olarak nitelendirdiği kişiler, Irak’ta IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlarda doğrudan yer almaktadır. Nitekim Tikrit operasyonunun komutanlığını yapan Bedir Örgütü Lideri Hadi El-Amiri, yaklaşık 100 “İranlı danışmanın” Tikrit operasyonuna destek verdiğini açıklamıştır.4 IŞİD’e karşı başlatılan operasyonlar boyunca İranlı pek çok komutanın bu operasyonlar kapsamında görev yaptığı bilinmektedir. Zira Mehdi Nevruzi, Sadık Yari Gülderre, Ali Rıza Meşceri, Hamid Takavi gibi İranlı komutanların Irak’ta IŞİD’le yaşanan çatışmalarda öldüğü pek çok kaynakta yer almıştır. İranlı komutanların genellikle eğitim ve operasyonel planlama konusunda Haşdi Şaabilere destek verdiği ve çatışmanın yönlendirilmesi konusunda Haşdi Şaabi ve milis gruplara danışmanlık yaptığı bilinmektedir. 

Haşdi Şaabilerin eğitimi Irak’ın pek çok bölgesinde devam etmektedir. Özellikle Kerbela ve Necef’te Haşdi Şaabiler için iki büyük eğitim merkezi kurulmuştur. 
Bununla birlikte Kerkük başta olmak üzere diğer vilayetlerde de eğitim kampları olduğu bilinmektedir. 

Haşdi Şaabiler içerisinde IŞİD’e karşı savaşan bir kısım milis grubu üyesinin IŞİD sonrası süreçte Irak İçişleri Bakanlığı ya da Savunma Bakanlığı bünyesinde asker 
ve polis olarak görevlendirileceği söylenmektedir. 
Ancak bu konuya ilişkin şimdilik yasal bir çalışma bulunmamaktadır. 
Bununla birlikte Haşdi Şaabi içerisinde yer alan kişilerin ilerleyen süreçte her vilayetin kendi halkından oluşacak ve vilayetlerin korunmasından sorumlu olacak 
Ulusal Muhafız Gücü’ne entegre edilmesi de planlanmaktadır. “Haras Vatani” olarak ifade edilen Ulusal Muhafız Gücü’ne ilişkin olarak hazırlanan taslak yasa, Irak Parlamentosu’na sunulmuştur.5 

Öte yandan Irak Bakanlar Kurulu tarafından alınan bir kararla Haşdi Şaabi bünyesinde savaşan kişilere maaş bağlanmıştır. 

Bu maaşın Haşdi Şaabi içerisinde savaşan herkese verilmediği, sadece ön cephede savaşan ve işsiz kişilere verildiği bilinmektedir. 

Zira Haşdi Şaabi içerisinde yer alan kişiler arasında devlet memuru ya da gelir sahibi kişilerin olduğu, IŞİD›in yenilmesinin ardından bu kişilerin tekrar eski hayatlarına döneceği söylenmektedir. Haşdi Şaabi içerisinde savaşan işsiz kişilere de yeni bir gelir kaynağı yaratıldığı görülmektedir. 

Ancak Haşdi Şaabi içerisinde kaç kişinin yer aldığına ilişkin net bir rakama ulaşılabilmiş değildir. 50 ila 90 bin arasında değişen rakamlar ifade edilmekle birlikte kaç kişiye maaş verildiği konusunda da kesin bir bilgi mevcut değildir. Haşdi Şaabi içerisindeki kişilerin yaklaşık yüzde 65-75’inin Irak hükümetinde maaş aldığı ifade edilmektedir. Haşdi Şaabi bünyesinde genel olarak 875 bin Irak dinarı (yaklaşık 680 dolar) aylık maaş verilmekle birlikte, 125 bin dinarının yemek parası olarak kesildiği ve net olarak 750 bin dinar (580 dolar) maaş verildiği söylenmektedir. 

Haşdi Şaabi içerisinde yer alan grupların sayı ve büyüklüklerine ilişkin de farklı rakamlar ifade edilmektedir. Bu konuya ilişkin oldukça spekülatif ve geniş aralıkta rakamlar verilmektedir. Bu nedenle silahlı grupların ve sahip oldukları savaşçıların tam sayısını bilmek mümkün değildir. Ayrıca farklı gruplar farklı bölgelerde etkinlik göstermektedir. Bu nedenle gruplar arasındaki etkinlik ve sayı orantısı farklılık göstermektedir. Temel olarak, Haşdi Şaabi içerisinde daha sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacak ana etkin grupların dışında bölgesel temelde kurulmuş, yerel küçük milis oluşumlar da bulunmaktadır. 

Bu grupların hemen hemen hepsi Haziran 2014’teki IŞİD operasyonlarının Ayetullah Ali Sistani’nin cihat çağrısı sonrasında oluşturulmuştur. 

Haşdi Şaabi içerisinde yer alan milis gruplar arasındaki en etkin ve hemen her bölgede yer alan gruplar olarak Bedir Örgütü, Ketaib Hizbullah, Asaib Ehlül Hak, Ketaib İmam Ali ve Ketaib Seyid Şuheda grupları ön plana çıkmaktadır. Sayısal büyüklük olarak en büyük iki grubun Ketaib Hizbullah ve Bedir Örgütü olduğu söylenmekle birlikte, bu iki gruba nazaran daha az sa-yıda olan Asaib Ehlül Hak’ın etkinlik ve savaş yeteneği açısında daha etkili olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan daha önce ifade edilen dört ana grubun haricinde Saray El-Selam, Ketaib İmam Ali ve Ketaib Seyid Şuheda’nın da sayıca diğer gruplara nazaran daha fazla oldukları bilinmektedir. 

Bunun dışında sadece Haşdi Şaabi olarak anılan ve hiçbir milis gruba bağlı olmayan birlikler de oluşturulmuştur. Kerkük çevresindeki 6 birlikten oluşan 
Haşdi Şaabi örgütlenmesinde, 3750 savaşçının olduğu bilinmektedir. Bu birliklerin neredeyse tamamı Kerkük çevresindeki Şii Türkmenlerin yaşadığı Tazehurmatu, Dakuk, Tuzhurmatu, Beşir, Amirli gibi ilçe ve köylerde yaşayan halktan oluşmaktadır ve liderlerinin tamamı Türkmen’dir. 

Ayrıca IŞİD’e karşı savaşmak için bazı Sünni Arap aşiretlerinin de Haşdi Şaabi oluşumu içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Bu aşiretlerin büyük kısmı 2007’de ABD’nin öncülüğünde El-Kaide ile savaşmak amacıyla kurulan Sahva (Uyanış Konseyleri) içerisinde yer almıştır. Aşiretlerden katılan savaşçıların toplam sayılarının 4000 ila 7000 arasında değiştiği tahmin edilmektedir. 
Haşdi Şaabilere destek veren aşiretler ilk kez Tikrit operasyonuna katılmıştır. 25-30 bin kişi ile yapılan Tikrit operasyonunda yaklaşık 3000 Sünni savaşçının da 
Haşdi Şaabi içerisinde yer aldığı ve özellikle Elbu Acil ve El-Alem bölgelerinin kurtarılmasında Sünni aşiretlerin büyük rolü olduğu ve öncü kuvvet olarak bu bölgelere girdikleri söylenmektedir. Tikrit’ten, El-Cuburi, Hamdani, Lıheyb, Kuveys, İsravi, Habeş, El-Ubeydi, Şammar ve El-Hazrec, Diyala’dan El-Ubeydi ve El-Izzi, Anbar’dan El-Cureyfe, Albu Namar, Albu Mahed, Albu Suheyb, Abu Rişa, Albu Diyab, Albu Farac, Albu Iteybe, Albu Assaf ve Albu Fehed aşiretleri Haşdi Şaabi’ye destek veren bazı Sünni Arap aşiretleridir. Öte yandan burada ismi geçmeyen bir kısım küçükaşiretlerin de Haşdi Şaabi yapısına destek verdiği söylenebilir. Bu aşiretlerin büyük kısmının Nuri El-Maliki’nin başbakanlığı döneminde Irak hükümeti ve Maliki ile yakın ilişkilere sahip aşiretler olduğu görülmektedir. Bu aşiretlerin Sünnilerin tamamı adına hareket etme ve temsil sağlama yeterliliğine sahip olduğu şüphelidir. Ayrıca Sünnilerdeki liderlik problemi de Sünnilerin bütüncül olarak hareket etmesinin önüne geçmektedir. Bu nedenle Haşdi Şaabilerin Sünniler açısından meşruluk kazanması ve Sünnilerin tamamının olmasa bile büyük kısmının ikna edilebilmesi 
bile zor görünmektedir. 


2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

28 Şubat 2017 Salı

ORTA DOGU’DA SU SORUNU VE TÜRKİYE AÇISINDAN İNCELENMESİ BÖLÜM 2



 ORTA DOGU’DA SU SORUNU VE TÜRKİYE AÇISINDAN İNCELENMESİ BÖLÜM 2



Türkiye'nin Tezleri: 

Türkiye'nin su sorununun çözümü amacıyla yaptıgı öneriler söyle sıralanabilir: 

-Sorunun uluslararası platforma tasınması yerine üç ülke arasındaki görüsmelerle çözülmesi. 
-Ülkeler arasındaki görüsmelere Asi nehri de dâhil olmak üzere bölgedeki bütün su kaynaklarının dâhil edilmesi. 
-Dicle ve Fırat'ın tek bir havza gibi ele alınması, gerektiginde bu iki nehir arasında su nakli olasılıgının göz önünde tutulması. 
-Kurulacak bir ortak teknik komitenin 'Üç asamalı plan' dâhilinde çalısmaya baslaması. Türkiye'nin üç asamalı planı su sekildedir: 

İlk asamada Fırat ve Dicle havzasındaki su kaynaklarının bilimsel yöntemlerle envanteri çıkartılmalı. Daha sonra ilgili ülkelerde toprak sınıflandırması yapılıp su gereksinimleri saptanmalı. Son asamada ise bu bilgiler ısıgında su tahsisi yeniden düzenlenmelidir. Türkiye'nin bu önerileri, çesitli gerekçelerle Suriye ve 
Irak tarafından reddedilmistir. Bugün tamamen farklı tezler öne süren ülkeler arasındaki anlasmazlık sürmektedir. Suriye; özellikle Asi nehrini tartısmanın 
tamamen dısında bırakmaya özen göstermektedir. Çünkü Suriye Asi'nin Türkiye'ye geçtigi Hatay'ı hala Türk topragı olarak tanımamakta ve kendine ait 
olarak kabul etmektedir.39 

Suriye ve Irak aralarındaki tüm sürtüsme ve anlasmazlıklara ragmen, 16 Nisan 1990'da Arap Birligi nezaretinde, Türkiye'den bırakılan Fırat sularının %58'inin Irak'a, %42'sinin Suriye'ye kalmasını öngören anlasmayı imzalamıslardır. Anlasma ile iki ülke arasında bir ortak komite kurulması ve Türkiye'yi Fırat suları ile ilgili bir antlasmaya yöneltmek amacıyla isbirligi yapılması kararlastırılmıstır. Ancak Körfez Savası nedeniyle bu anlasma hiçbir zaman hayata geçirileme mistir.40  Uluslararası standartlara göre kisi basına yılda 1.000 m3'ten az suya sahip ülkeler su fakiri, kisi basına yılda 10.000 m3’ten çok suya sahip olan ülkeler su zengini sayılmakla birlikte; genellikle dünyada kisi basına yılda 1.200 m3 su yeterli kabul edilmektedir. Ortadogu'da kisi basına düsen su miktarı ise 1.744 m3/yıldır. Ortadogu'daki bazı ülkelerin su tüketimleri Tablo -2'de verilmistir. 






Tablo-2 Ortadogu Ülkelerinde Su Tüketimi 

Tablo -2'de görüldügü gibi srail, Ürdün, Batı Seria ve Gazze'de su tüketimi oldukça düsüktür. Yıllık tüketimleri 500 m3/kisi degerinin altında olan 
bu ülkeler uluslararası standartlara göre su fakiri sayılmaktadır. Bunların dısındaki ülkeler ise, normal ya da su zengini sayılmaktır, srail, 1967 Arap

İsrail savasından sonra, büyük kısmı Filistin bölgesinde akan Ürdün Nehri'nin (seria) suları ile Suriye'nin Golan tepelerindeki su kaynaklarını da ele 
geçirmistir. Ürdün Nehri'nin 1.9 milyar m3 olan su kapasitesi havza ülkelerinin gereksiniminin çok altındadır. Tüm suyun 1.55 milyar m3'lük bölümünü 5 
milyonluk srail kullanırken, sadece 0.350 milyar m3'lük bölümü isgal altındaki topraklardaki yasayan 1.8 milyon Filistinli tarafından tüketilmektedir, srail, 
bölgedeki su kaynaklarının yaklasık % 80 kadarını denetleyebilmektedir, İsrail’in Lübnan'ı isgal ettigi 1982 yılından itibaren de, Lübnan'da dogup Ürdün'e akan Hasbani ve Wazzani Nehirleri ile Litani Nehri'nden daha fazla su almaktadır, İsrail’in Irak'ın yeni yapılanmasına gösterdigi ilginin nedenlerinden biri de, bölgenin zengin su kaynaklarıdır.41,42 Kisi basına düsen faydalanılabilir su miktarı açısından yaklasık 2150 m3 su ile bölgenin en su zengini ülkesinin 
Irak oldugu ve ardından kisi basına 1735-1850 m3 su ile Türkiye'nin geldigi görülmektedir, srail’de ise kisi basına yaklasık 325 m3 su düsmekte ve mevcut 
suyun büyük bölümünü, yukarıda belirtildigi gibi srailli Yahudiler tarafından tüketilmektedir. 43 

Ortadogu'daki su sorunun temel gerekçeleri su sekilde sıralanabilir:44 
Kurak ve yarı kurak bölgelerde tatlı su ekonomik gelismenin önemli bir unsurudur. Bölgede tatlı su esit olamayan bir sekilde dagılmıstır. 

- Su arzındaki kısıtlamalara karsın su tüketimi 100 yıl boyunca 10 kat artmıstır. 
- Su kaynaklan iyice kıt hale gelmis, yeni su kaynakları yaratabilmenin maliyeti artmış ve var olan kaynaklar üzerindeki ülkeler arası rekabet büyük 
  boyutlara ulasmıstır. 
- Bölge ülkelerinin nüfus artısındaki asırı yüksek hız, kisi basına düsen tatlı su miktarını hızla azaltmaktadır. 
- Endüstri, kentsel atık sular ve tarımsal ilaçlama ve gübreleme kökenli kirlilik, bölgesel su kaynaklarının kullanımını daha da zorlastırmaktadır. 
- Büyük miktarda sulamada kullanılması nedeniyle, yer altı suları hızlı bir sekilde azalmıstır. 
- İlkel sulama metotları nedeniyle, büyük su kayıpları ortaya çıkmakta ve toprakta tuzlanma sorun haline gelmektedir. 
- Mevcut su potansiyelinin ancak 40 milyar metreküpü fiilen kullanılmakta, bunun %12'si içme ve kullanma, %10'u sanayide, %78'i ise tarımsal sulamada kullanılmaktadır.45 

Küresel ve Bölgesel Aktörler ile Su Sorunu 

Bölge aktörleri olarak basta Türkiye olmak üzere, Suriye, Irak ile srail'in günümüzdeki su politika ve stratejileri, ikinci körfez harekâtının ve bölgedeki 
dengelerin sonuçlanmasını bekler durumdadır. Ortadogu bölgesi; soguk savaş döneminin nispeten dengede olan düzeninden; sorun yaratan ve yaratmaya 
devam edecek olan bölge durumuna gelmistir. Doksanlı yıllar içerisinde anlam bulan ABD kaynaklı Ortadogu projeleri ile, Türkiye bu alanda merkez olmanın 
yanı sıra hem çevresindeki sorunlardan etkilenmiş hem de degisime ugrayan konumu ile jeopolitik degerini artırmıstır. Bu deger artısın da ABD'nin Ortadogu 
ve Hazar havzasındaki enerji kaynaklarının güvenlik ve kontrolünü saglamanın yanı sıra; Suriye ve ran'ı da kontrol altına alma istegi yatmaktadır. Türkiye, bir 
tarafta ABD ve AB'nin, diger tarafta ise Çin ve ran ile Rusya'nın bölgeyi kontrol etme istek ve yöntemleri arasındaki mücadele de, tarihsel ve bölgesel rolü ile 
münasip olmayan bir sekilde geri planda kalmıstır. Bölgenin yeraltı kaynaklarının cezbediciligi yanında demografik durumu, idari ve politik yapısı, 
ABD tarafından zafiyet/tehdit olarak degerlendirilmektedir.46 

ABD'nin 2002 yılında ortaya koydugu küresel hedeflerine ulasırken izleyecegini belirttigi "küresel veya bölgesel çatısmaları proaktif bir yaklasımla 'önleyici müdahale' stratejisi ile tehditleri dogmadan ve olgunlasmadan yok etmek ve silahlı güçlerini bu tehditlere göre yapılandırmak" ilkesini dikkate aldıgımızda; ABD'nin bölgede bir sekilde kalıcı olacagı sonucu ortaya çıkmaktadır.47 Kimi çevrelerce su savasları olarak adlandırılan muhtemel senaryolar da 30-40 yıl sonrasının konjonktürel yapısı mevcut durum itibariyle degerlendirildiginde; bölgede askeri, ekonomik ve teknolojik alanda baskın gücün İsrail oldugu görülmektedir. 

Bölgede suyun en fazla sorun oldugu veya olabilecegi ülkelerden biri İsrail'dir. Bölge ülkeleri içerisinde İsrail’in dısında hali hazırda su yüzünden savası göze alacak ülkenin bulunmadıgı düsünülmektedir. 

Dolayısı ile, Türkiye'nin güvenlik ve su meselelerinde, baslıca rol oynayan Ortadogu ülkesi İsrail’dir, İsrail’in konuslandıgı Ortadogu bölgesi, politik olaylar 
açısından en kaygan zemindir. Türkiye ve srail’in bu bölgede jeopolitik ve stratejik açıdan büyük önemleri ve Ortadogu'nun hassas dengelerinde etkileri 
vardır. Bu iki ülke, bölgedeki çok yönlü stratejileri etkileyecek konumdadırlar. 

Amerikanın Irak isgali ile birlikte bölgede fiili güç ve söz sahibi olması; onu, bölgede etken olan üçüncü aktör durumuna getirmistir. ABD bu sürecin 
sonunda bölge politikalarının belirlenmesinde ve petrolün yanı sıra su kaynaklarının kullanımında da söz sahibi olacagını göstermektedir. Ayrıca 
küresellesen dünya ekonomisi, dogal kaynaklar ve enerji üzerinde; özellikle gelismiş ülkelerin hegemonik kontrol kurma isteklerini kamçılamıstır.48 Bu 
durum, 20'inci yüzyıl teknolojisinin temel enerji kaynagının petrol olmasından kaynaklanmaktadır. Günümüzde hegemonik gücün korunması, askeri ve ticari 
açıdan güçlü olmaya baglıdır. Bu durumda gücün sürdürülebilirliginin ön sartı; hammadde kaynaklarına kendi sınırları içerisinde sahip olmak, mülkiyeti 
kendine ait olmayan hammadde kaynaklarını ise kontrol altında tutmaktır. Buna örnek olarak; ABD'nin kendi kaynaklarına sahip olmasına karsın, basta Japonya 
olmak üzere Almanya ve Fransa'nın ulusal sınırları dısından temin ettikleri kaynakları kullanarak zenginlige ulasmalarını verebiliriz.49 kinci Dünya 
savasın'da zafere götüren stratejik etken; zengin petrol yataklarının ve ulasımının kontrolünün ele geçirilmesidir. Bu kapsamda, su petrolün yerini 
almakta ve önemi her geçen gün artmaktadır. Bölge egemenliginin elde edilmesi ve sürdürülmesinde, stratejik kaynaklardan biri olarak suyun kontrolünün önemi her geçen gün artmaktadır. 

Suların kullanımı ile ilgili olarak bir devletin kendi iradesini kabul ettirmek için hedef ülkedeki barajlar, tüneller, boru hatları ve tuz arıtma tesisi gibi kritik 
noktalara tahrip ve sabotaj yapmaları ve Suriye örneginde oldugu gibi o ülkede faaliyet gösteren terör örgütlerini desteklemek suretiyle çıkarılan alçak 
yogunlukta çatısmalar kullanılabilmektedir. Bölgede, ikinci körfez harekâtı ile birlikte Amerika Birlesik Devletlerinin Irak'a yerlesmesi ile su sorunu simdilik rafa kaldırılmıstır. Ancak bölgede olusacak yeni güç dengelerinin Türkiye'nin ulusal çıkartan açısından yeniden degerlendirilmesini, geçmisteki su politikalarının yeni duruma göre incelenmesini gerektirmektedir. Irak'ta düzenin saglanması ile Irak ve Suriye'nin eski su politikaları çerçevesinde Fırat ve Dicle sularının, Fırat havzasının kontrolüne yönelik isteklerin yeniden gündeme gelecegi, Israil'in de Golan tepelerindeki su rezervine karsılık Suriye'nin istekleri konusunda bu ülkeyi destekleyici politikalara yönelebilecegi degerlendirilmesi gereken senaryolardır. Son on yılda artan Türkiye-İsrail yakınlasmasında; Türkiye'nin savunma sanayine yönelik ihtiyaçlarına karsılık, İsrail'in su ve bölgede egemenlik ile ilgili argümanlarının rol oynadıgı degerlendirilmektedir. 


Sonuç 

Bu degerlendirmeler kapsamında, muhtemel krizlerin önlenmesine yönelik olarak; Ortadogu'daki hızlı nüfus artısı, tarımsal sulama, yeraltı kaynaklarının uzun süre kullanımdan dolayı tükenmeye yüz tutması gibi hesapsız ve israf ölçülerinde su kullanılmasını önlemeye yönelik politikalar olusturulmalı ve desteklenmelidir. Bölgedeki su rejimlerinin düzenlenmesine yönelik tedbirlerin geciktirilmeye devam edilmesi, su israfının sürdürülmesi halinde; önümüzdeki yakın süreç içerisinde ciddi su krizleri yasanacak ve bölgedeki birçok ülke yakın gelecekte su yoksulu ülkeler arasına girecektir. 
Türkiye, su kaynaklarının verimli kullanılmasına yönelik olarak; bölge ülkeleri ile ortak projeler gelistirmek, su kaynaklarının rejiminin düzenli hale getirilmesi 
yönünde tedbirler almak durumundadır. Enerji kaynaklarının elde bulundurul ması, pazarlara ulasım güvenliginin saglanmasına yönelik yürütülen politika ve savasların sona erdirilmesi veya dengeye ulasmasını müteakip, bölgedeki su kaynaklarının ve suyun degerlendirilmesi, bölgenin yeni sorunu olarak ortaya çıkacaktır. 

Türkiye'nin bu kapsamda üstlenmesi gereken rol; geçmisteki anlasmazlıklardan hareketle muhtemel gelismelere karsı stratejiler üretmek yerine; yeni jeopolitik gelismeler çerçevesinde, proaktif yaklasımla degisimi yönetmesidir. Etkili ve sürekli diplomatik faaliyetlerin yanı sıra; operasyonel askeri tedbirler, su ve sudan kaynaklanabilecek sorunları krize dönüsmeden evvel çözecektir. Bu tedbirleri almak, bölgesel isbirligini saglayarak çatısma riskini düsürecektir. 

DİPNOTLAR;

1 Sabahattin Sen (Haz.), Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, Rıfat Ucarol, Tarihte; Dicle-Fırat Nehirleri Basra Körfezi ve Çevresindeki Önemli Gelismeler, 
   (istanbul: Baglam, 1993), 362. 
2 Konuralp Pamukçu, Su Politikası, (istanbul, Baglam, 2000), 35. 
3 Lütfü Sehsuvaroglu, Su Barısı Türkiye ve Ortadogu Su Politikaları, (istanbul: Gümüşmotif, 1997), 36.
4 Aziz Koluman (ed.), Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri, 2. b., (Ankara: Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi, 2003), 11. 
5 Özhan Uluatam, Ortadogu da Su Sorunu, (istanbul:Türkiye İş Bankası, 1998), 223. 
6 Devlet Planlama Teskilatı, VIII. BYKP, Su Havzaları ÖlK Raporu, Ankara,2001. 
7 Mehmet Tomanbay, Dünya Su Bütçesi ve Ortadogu Gerçegi, (Ankara: Gazi, 1998), 138. 
8 Ferruh Müftüoglu, Ortadogu Su Meseleleri ve Türkiye, (stanbul: Maarifet, 1997), 11. 
9 Tarım ve Köyisleri Bakanlıgı, Toprak Ve Su Kaynaklarının Kullanımı Ve Yönetimi, (Özel ihtisas Komisyonu), Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007_2013) 
   http://plan9.dpt.gov.tr/oik25_topraksu/Rapor.doc. (17 May. 2006), 108. 
10 Age.7. 
11 Sehsuvaroglu, 112. 
12 Ali ihsan Bagıs, Sınır Asan Sular Sorununun Çözüm Yolları, 
    http://www.dunyasugunu.org/2001.asp (21 May., 2006) 
13 Age. 
14 Age. 
5 http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 May., 2005) 
16 Age. 
17 http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm 
    Türkiye'nin sınır-asan sularının su hukuku ve su siyaseti açısından durumu, (12 May., 2005) 
18 http://www.geocities.com/su_sempozyumu/turkiye_sulama_politikasi.htm (23 May., 2006) 
19 Ülke Arıbogan, Gülden Ayman ve Beril Dedeoglu, Uluslararası liskiler Sözlügü, (İstanbul: Der, 2000), 714. 
20 Cemal Zehir, Türkiye ve Ortadogu Su Meseleleri, (istanbul: Marifet, 1998), 41. 
21 http://www.yol-is.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=198 (23 May., 2006) 
22 Cem Sar, Uluslar Arası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla Faydalanma Hakkı, (Ankara: Sevinç, ,1970), 50. 
23 Tiryaki, 5. 
24 Age, 18. 
25 Vedat Durmazuçar, Suyun Artan Startejik Degeri, (istanbul: IQ Kültür Sanat, 2002),51. 
26 Sehsuvaroglu, 94-97. 
27 Durmazuçar, 59. 
28 http://w\AAA/.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 Mayıs 2005) 
29 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etkL2004.html) 
30 http://www.obiv.org.tr/ilter185.htm AB ve sular meselesi 
31 http://www.mitaged.org.tr/2sy_su_hsasancan.doc 
32 http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm 
33 http://www.dunyasugunu.org/2001 .asp 
34 Mustafa Tasar, Fırat Suyu, http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/dusunce_g/firat_suyu.htm (12 May., 2005) 
35 Bilen Özden, Ortadogu Su Sorunları ve Türkiye, (stanbul, Beta, 2000), 25-43. 
36 Pamukçu, 127. 
37 Orhan Tiryaki, Sınır asan sular ve Ortadogu'da Su Sorunu, (stanbulıHAK'lıgı, 1994). 102. 
38 Dogan Altınbilek, "Türkiye'nin Su Potansiyeli," Devlet Su sleri Bülteni, Ankara, (463-464), (OcakSubat 2000), 2. 
39 http://www.mfa.gov.tr/grupa/ad/adg/default.htm 
40 Sami Kara, Fırat ve Dicle Suları ve Bölge Güvenlgine Etkileri, (izmir: NATO Güneydogu Avrupa Müttefik K.K.K lıgı, 1998), 41-42. 
41 Israel lays claim to Palestine's water, http://www.newscientist.com/article.ns?id=dn5037(12 May. 2006) 
42 West Bank Water Usage, http://www.ifamericansknew.org/cur_sit/water.html(12 May. 2006) 
43 Ayca Ariyoruk, Turkısh Water to Israel? 
    http://www.washingtoninstitute.org/templateC05.php?CID=1660 (12 May. 2006) 
44 Özden, 39 -72. 
45 Levent Çakmak, Su kirliligi ve etkileri, (Ankara: Çevre Bakanlıgı, 2000), 2. 
46 Emin Deger, Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke: Oltadaki Balık Türkiye, 9. b. (istanbul: Otopsi, 2005), 198-199. 
47 The National Security Of The United States Of America, Semptember 2002,1-31. 
    http:7www.whitehouse. gov/nsc/nss.pdf, 20 Kasım 2004. Bu alıntıyı yapan, Akın ALKAN, Stratejik Dengeler Bakımından..., YL. Tezi, 
    HAK. Str.Ars.Ens. istanbul, 2005. 
48 Alkan Soyak, (Der), Küresellesme: iktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (istanbul: Om, 2002),11. 
49 Emre Akbas, Küresellesen Dünyada Hegemonik Güç Arayıslarının Yansımaları: Enerji Politikaları, Alkan Soyak, Der., Küresellesme: İktisadi Yönelimler ve 
    Sosyopolitik Karsıtlıklar, (istanbul:Om, 2002), 157-158. 


KAYNAKÇA 

Arıbogan Ülke, Ayman Gülden ve Dedeoglu Beril, Uluslararası iliskiler Sözlügü, (İstanbul: Der, 2000). Altınbilek Dogan, "Türkiye’nin Su Potansiyeli," 
(Ankara: Devlet Su İşleri Bülteni, 2000). 

Alkan Akın, Stratejik Dengeler Bakımından.., YL.Tezi,(İstanbul, HAK.Str.Ars.Ens., 2005). 

Ali ihsan Bagıs, Sınır Asan Sular Sorununun Çözüm Yolları, 

Alkan Akın, The National Security Of The United States Of America, Semptember 2002, 1-31. http:/www.whitehouse. gov/nsc/nss.pdf, 20 
Kasım 2004. Bu alıntıyı yapan, Stratejik Dengeler Bakımından..., YL. Tezi, HAK. Str.Ars.Ens. istanbul, 2005. 

Akbaş Emre, Küresellesen Dünyada Hegemonik Güç Arayıslarının Yansımaları: Enerji Politikaları, Alkan Soyak, Der, Küresellesme: ktisadi Yönelimler 
ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (stanbul: Om, 2002) 

Ayca Ariyoruk, Turkish Water to Israel? http://www.washingtoninstitute.org/templateC05.php?CID=1660 (12 May. 2006) 

Bagış Ali İhsan, Sınır Asan Sular Sorununun Çözüm Yolları, 
http://www.dunyasugunu.org /2001.asp (21 May., 2006) 

Bilen Özden, Ortadogu Su Sorunları ve Türkiye, (İstanbul, Beta, 2000). 

Çakmak Levent, Su kirliligi ve etkileri, (Ankara: Çevre Bakanlıgı, 2000). 

Devlet Planlama Teskilatı, VIII. BYKP, Su Havzaları ÖİK Raporu, Ankara,2001. 

Deger Emin, Emperyalizmin Tuzaklarındaki Ülke: Oltadaki Balık Türkiye, 9. b. (İstanbul: Otopsi, 2005). 

Duran Orhan, Türkiye Irak İliskilerinde Sınır Asan Su Faktörü, (Ankara: Hacettepe Ünv. 1999). 

Durmazuçar Vedat, Suyun Artan Startejik Degeri, (İstanbul: IQ Kültür Sanat, 2002). 
Jean Robert, Suyun Ekonomi - Politigi, Çev. Metin Duran ve Mustafa Erdem Sakınç,(Ankara: Ütopya, 2003). 
Akbaş Emre, Küresellesen Dünyada Hegemonik Güç Arayıslarının Yansımaları: Enerji Politikaları, Alkan Soyak, Der., Küresellesme: İktisadi Yönelimler 
ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (İstanbul: Om, 2002) 

Tarım ve Köyisleri Bakanlıgı, Toprak Ve Su Kaynaklarının Kullanımı Ve Yönetimi, (Özel İhtisas Komisyonu), Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007_2013) 
Kara Sami, Fırat ve Dicle Suları ve Bölge Güvenlgine Etkileri, (İzmir: NATO Güneydogu Avrupa Müttefik K.K.K lıgı, 1998). 
Koluman Aziz (ed.), Dünyada Su Sorunları ve Stratejileri, 2. b., (Ankara: Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi, 2003). 

Müftüoglu Ferruh, Ortadogu Su Meseleleri ve Türkiye, (İstanbul: Maarifet, 1997). 

Pamukçu Konuralp, Su Politikası, Baglam Yayınları, Mayıs 2000.Sen Sebahattin (Haz.), Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, Rıfat Ucarol, 
Tarihte; Dicle-Fırat Nehirleri Basra Körfezi ve Çevresindeki Önemli Gelismeler, (İstanbul: Baglam, 1993). 

Pamukçu Konuralp, Su Politikası, (stanbul, Baglam, 2000). SAR Cem, Uluslar arası Nehirlerden Endüstriyel ve Tarımsal Amaçlarla 
Faydalanma Hakkı, (Ankara: YYY. 1970). 

Soyak Alkan, Der. Küresellesme: ktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karsıtlıklar, (İstanbul: Om, 2002) 

Sehsuvaroglu Lütfü, Su Barısı Türkiye ve Ortadogu Su Politikaları, (İstanbul: Gümüşmotif, 1997). 

Sen Sebahattin (Haz.), Su Sorunu, Türkiye ve Ortadogu, Rıfat Ucarol, Tarihte; Dicle-Fırat Nehirleri Basra Körfezi ve Çevresindeki Önemli Gelismeler, 
(İstanbul: Baglam, 1993). 

Israel lays claim to Palestine's water, 
http://www.newscientist.com/article.ns?id=dn5037(12 May. 2006) 

Tasar Mustafa, Fırat Suyu, 
http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/dusunceg/firat_suyu.htm (12 May., 2005). 

Tarım ve Köyisleri Bakanlıgı, Toprak Ve Su Kaynaklarının Kullanımı Ve 

Yönetimi, (Özel İhtisas Komisyonu), Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007_2013) 
http://plan9.dpt.gov.tr/oik25__ topraksu/Rapor.doc. (17 May.2006). 

Tiryaki Orhan, Sınır asan sular ve Ortadogu'da Su Sorunu, (İstanbul:HAK'lıgı, 1994). 

Tomanbay Mehmet, Dünya Su Bütçesi ve Ortadogu Gerçegi, (Ankara: Gazi, 1998). 

Uluatam Özhan, Ortadogu da Su Sorunu, (lstanbul:Türkiye İş Bankası, 1998). 

Zehir Cemal, Türkiye ve Ortadogu Su Meseleleri, (istanbul: Marifet, 1998). 

West Bank Water Usage, http://www.ifamericansknew.org/cur_sit/water.html(12 May. 2006) 
http://www.dunyasugunu.org/2001.asp (21 May., 2006) 
http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 May., 2005) 
http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm Türkiye'nin 
sınır -asan sularının su hukuku ve su siyaseti açısından durumu, (12 
Mayıs 2005) http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etkL2004.html) (12 Mayıs 2005) 
http://www.obiv.org.tr/ilter185.htm AB ve sular meselesi (12 Mayıs 2005) 
http://www.mitaged.org.tr/2sy__su__hsasancan.doc (12 Mayıs 2005) 
http://www.suvakfi.org.tr/sudosyalari/uluslararasisu/suhukuku.htm (12 Mayıs 2005) 
http://www.dunyasugunu.org/2001.asp (12 Mayıs 2005) 
http://www.mustafatasar.gen.tr/yayinlar/dusunce__g/firat__suyu.htm (12 Mayıs 2005) 
http://www.mfa.gov.tr/grupa/ad/adg/default.htm (12 Mayıs 2005) 
http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 Mayıs 2005) 
http://plan9.dpt.gov.tr/oik25Jopraksu/Rapor.doc (17 May. 2006), 108. 
http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html (12 Mayıs 2005) 


***