17 Nisan 2020 Cuma

ANAYASA MAHKEMESİNİN 34 NCİ KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNDE YAPTIGI KONUŞMASI

ANAYASA MAHKEMESİNİN 34 NCİ KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNDE YAPTIGI KONUŞMASI





Yekta Güngör ÖZDEN
25 04 1996.

Anayasa yargısının yorumuyla hukuksal boyutları belirlenerek yenilenip güncelleşmesi nedeniyle, “anayasal demokrasi” diye tanımlanan çağdaş ortamın, gönendiren aydınlık ve mutluluğunu, Büyük Ulusumuz’a sürekli tattırmak için çalışmalarını özenle sürdüren Mahkememizin 34. kuruluş yıldönümü, katılımınızla kutlamanın kıvancını duyuyoruz. Bize güç ve onur verenlere teşekkür ediyorum.

Sonsuza akan yılların arkada bıraktığı değerlerin başında, kurumlaşan ilkeler gelir. Ulusal egemenliği kendi özgün işlev alanında kullanmaya yetkili yargı kuruluşları, devletin temeli sayılan adaleti, en doyurucu düzeyde sunmak çabasıyla ulusal dayanışmanın kaynağı olan toplumsal barışı sağlamakta, böylece ulusal yaşamı hukukla dokuyarak bizi yarınlara taşıyacak ilkeleri kurumsallaştırmakta dır. Düşünce ve inanç bağlamında, anlayıştan davranışa, hak ve özgürlüklerin güvencelerini güçlendirerek yürütülen çalışmaların ürünleri, en sağlıklı, en geçerli kazanımlardır. Varlık nedenlerimiz in simgesi, ulusal onurumuzun kaynağı Türkiye Cumhuriyetinin görkemli yapısı, hukukun erdemiyle yükselmektedir. Anayasa yargısı, anayasal demokratik düzeni, insan haklarına dayanan tüm çağdaş nitelikleriyle gerçek bir hukuk devleti kılmak göreviyle demokrasinin en içtenlikli, en yürekli koruyucusudur. Siyasal erkleri, “red” kararlarıyla duraksamadan, “iptal” kararlarıyla sakıncadan alıkoyarak buhran ve bunalımları, kavga ve kargaşayı önleyip gidermesi, demokrasiye en yararlı katkıdır.

Bu soylu uğraşlarına, birbirine doğrulayan kararlarıyla kanıtlanan yansızlığına, uluslararası hukuk çevrelerinin olumlu kanılarına karşın, yüzeysel yaklaşımlar, amaçlı kalkışmalarla haksız eleştiriler yöneltilmekte; sorumluların ilgileri ise gerekenin çok uzağında kalmaktadır. Yeterli bilgiden yoksun olmak bir yana, ülke için yararı gözardı edilip kişisel değerlendirmelerle açık-gizli duygusallık ve karşıtlık sürdürülmektedir. Kışkırtma ve özendirme sayılacak tutumlarla, özellikle siyasal nedenli kimi ödünlerle neden olunan karşıtlıkların biçim ve yöntemi, herkesi düşündürmelidir. Başta, yargı ve kolluk güçleri olmak üzere devletin tüm organlarına olmadık nedenlerle yöneltilen saldırıların yoğunlaşması üzücüdür. Ödünlerin, yeni ödünler gerektireceği unutulur ve umursamazlık büyürse, acısı herkesi yakar.

Sayın Cumhurbaşkanının yargı kararlarının bağlayıcılığı ve yargı kuruluşlarının saygınlığını korumak amacıyla gösterdiği, son iki üye atamasıyla da vurguladığı duyarlığın, ilgililerce örnek alınacağını umuyorum. Kurumsal sorunların çözümünde, yıllardır tanık olmak istediğimiz anlayış ve destek, gerçekte hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığın, adalete inancın ve saygının belirtisidir.

Anayasa Mahkemesi kendiliğinden, doğrudan değil, Anayasada sayılan organ, kurum ve kişilerin başvurmasıyla davalara bakmaktadır. Siyasal Partilerin ve Milletvekillerinin başvurusu unutulup, davaya bakma görevi ve onun olağan sonucu olarak, TBMM nin varlığını ve konumunu doğrulayan, yetkilerini koruyan kararlar ne yazık ki eleştirilmektedir. Muhalefette iken dava açanlar, iktidara geldiklerinde aynı konuda dava açıldığında kızmakta: iktidarda iken kızanlar, muhalefete geçince aynı konuda dava açmaktan kaçınmamaktadırlar. Hak arama özgürlüğünü anlamlı kılma ve hukukumuzu anayasaya aykırı kurallardan arındırma çabası, övülüp kutlanacak yerde kınanmakta, davaya bakmak zorunda olan Mahkeme haksız yere suçlanmaktadır. Bu tutum, yanlışlık ve yanılgıdan ötede sakıncalı bir yöneliştir. Geçen yılkı konuşmamda nedenlerini ve yararlarını anlattığım “yürürlüğü durdurma” kararını kavramayanlar yanında Mahkemeye katlanamayanlar, hukukun ve demokrasinin dışına düşenlerdir. Mahkeme, engelleme ve geciktirme yeri değildir. Dava açanlar değil, Anayasa’ya aykırı olduğu bilinen kuralları uzlaşma ya da anlaşmayla yaşamda tutmayı içlerine sindirenler eleştirilmelidir. Hiçbir kazanım, hukuksal uygunluktan daha önemli olamaz.

Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya göre karar verdiği unutulmamalıdır. Kimi kuralların denetim sonucunda Anayasa’ya aykırılıklarının giderilmesine karşın, kimi kaynaklara ve hukuka aykırı görülmesinin nedeni, denetimin uluslararası kaynaklara ve hukuka göre değil, Anayasa’ya göre yapılması zorunluluğundan dır. Anayasada gerekli açıklık olmadıkça, anayasal denetimin uluslararası metinlere göre yapılması olanaksızdır. Bu durum, evrensel ilkeleri ve hukukun üstün kurallarını gözetmeyi engellememekle birlikte, denetimde, doğrudan dayanmaya elvermemekte dir. Öbür mahkemelerin uluslararası belgelere dayanarak karar verme yolu açıktır. Aykırılıklar, Anayasanın olanak verdiği ölçüde giderilmektedir. Bu, genelde hukuka değil, özelde Anayasa’ya aykırılığın giderilmesidir. Anayasa, hukuka daha uygun duruma getirilince, hukuka aykırılıklar daha azalacaktır. Anayasa Mahkemesi, kapalı kuralları çağdaş yorumlarla açarak güncelleştirmekte, açık kuralları aşamamaktadır. Anayasa ve yasa yapmak yetkisi yasama organının dır. 
Anayasa Mahkemesi, kendini bu organ yerine koyma izlenimi verecek tutumlardan kaçınmaktadır. Yasama Organının üstünde, altında ya da karşısında değil, yanyana olduğumuzu sık sık açıklamama karşın, demokrasiyi özümseyemeyen ler, tersine yorumla, eleştirilerini yinelemektedirler. Yargı denetimi, demokrasinin damıtılması, gerçek ve geçerli kılınmasıdır. Bir ulusal yaşam andı olan Anayasanın aşılmaması, ona saygının sağlanması ve vurgulanmasıdır. Anayasa Mahkemesi, yerindelik denetimi yapmamakta, bir ekonomik oluşuma karşı çıkmamaktadır. Özelleştirme konusunda da kişisel değerlendirmeler değil, Anayasal gerekler gözetilmiş, ancak Anayasa’ya uygun kurallarla yapılabileceği sonucuna varılmıştır. Mahkemenin kuruluş nedenini bilmezlikten gelip sözde eleştiriye kalkışmanın anlamsızlığı açıktır. Siyasal eğilimlerine kapılan ve hukuk dışı amaçları engellenen kimilerinin, Anayasanın olanak verip vermediğini, anayasa hukukunun incelikleriyle koşullarını, hukukun gereklerini bilmeden; Anayasa Mahkemesinin çağdaş yorumlarla Anayasa’yı bir tür yeniden yazarcasına güncelleştiren, hukukun üstün ilkelerine bağlılıkla Ulusal yapımızı ileriye taşıyan birçok kararını gözardı ederek, sözde eleştirisi zararlı bir eylemdir.

Anayasa’ya aykırı kuralları ayıklamada yurttaşlara, avukat, savcı ve yargıçlara, mahkemelere de büyük görev düşmektedir. Yasa kuralı, anayasal gerekler ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolu dururken, bunları dışlayıp kendi anlayışına göre karar verme önerilerinin hukuk dışılığı açıktır. İlgililer, yer aldıkları davalarda uygulanacak kurallardan Anayasa’ya aykırı buldukları için itiraz yolunun izlenmesini istemelidirler, Anayasal görev savsaklanarak yasayı uygulamaktan kaçınmakla; hukuku yeğlemek değil, çiğnemekle; medyanın anketle uygunluk saptaması sakıncası doğrulanmış olur. Daha güçlü ve daha kapsamlı bir demokrasi için yapılması gerekenlere elbirliğiyle sarılmalı, özellikle siyasal hesaplarla bencilliğe düşmekten kaçınılmalıdır. Seçim yasalarına öncelik verilerek gerçekleştirilecek çalışmalar içte ve dışta saygınlığımızı ve Ulusumuzun esenliğini artıracaktır.




“Anayasa Mahkemesi” adının veriliş nedeninin kavramadan, “Yüce Divan”ın işlevini bilmeden, kimilerinin sözcülüğünü yaparcasına bu konudan hukukçulara yakışmayan biçimlerde sürdürülen tartışmalar gereksiz, siyasal polemikler zararlıdır.

Hukuk kuruluşlarının ve hukukçuların bilgisi dışındaki hukuku yeniden yapılandırma, beklenenleri veremez. Temel kurumlar, ilkeler ve değerlerle oynamak, onarılması olanaksız sakıncalar getirir. Hükümet oluşumları, hangi düzeyde olursa olsun memurlar, siyasal yandaşlığa zorlanıcı atamalara bağlı tutulmamalıdır. Atamalardan yasal düzenlemelere değin hukuka aykırı tüm işlemler, devlete kurşun sıkma niteliğinde algılanmazsa yakınmalar ve siyasal bozulmalar sona ermez. Gereğinden fazla okul, yüksekokul ve fakülte açarak eğitimde yozlaşmaya neden olunmamalıdır. Niteliksiz eğitim, eğitimsizlikten de zararlıdır. Yurtdışında, devlete ve kurucusuna karşı eylem ve olaylara katılan öğrenciler sorunuyla gereken biçimde ilgilenilmesi her yönden önemlidir. 8 yıllık ilköğretim, bilimsel ve çağdaş amacından saptırılmadan gerçekleştirilirse Öğrenim Birliği Yasası’na ve laikliğe aykırı oluşumlar sona erebilir. Ulusal benliğimizin simgelerinden dilimiz konusunda herkesin özen göstermesi mutluluk verir. Çevre, turizm, trafik, kültür, sanat, spor ve özellikle çocuklar konusundaki toplumsal duyarlık, geleceğimizin güvencesidir. Yaşamdan vazgeçebiliriz, Türkiye’mizden asla.

İnsan haklarının ve demokrasinin yanlış algılanıp uygulanmasının getirdiği sakıncalar giderilmelidir. Temel insan haklarıyla ikincil haklar ayrı tutularak etkin yaptırımlar getirilmeli, demokrasinin kuralsızlık değil haklar ve yetkilerle, ödevler ve sorumlulukların dengelendiği hukuksal bir düzen olduğu unutulmamalıdır. Bir güvenceler sistemi olan demokrasinin, hak ve özgürlükleri kötüye kullanarak yıkılmak istenmesi, demokratik anlayışla bağdaşmadığı gibi suskunluk, asla demokratik hoşgörü sayılamaz. Medyanın bir kesiminin hukuk tanımaz tutumunu izlemekle yetinmek, aymazlıktan ötede, görevi kötüye kullanmaktır. Sorumluları dışlayıp devlet kurumunu suçlamanın, hukuksal, yöntemine uygun eleştiri, terbiye kuralları ve ulusal çıkarlar gözardı edilerek yapılan haksız eleştirilerin, beceri, ustalık, ilericilik ve demokratlık sanılması gülünçtür. Bu bağlamda, terörle dayatılan etnik ve dinci ayrımcılık ve bölücülükle yeni ve ayrı devlet kurma oyunlarının; herkesi kapsayacak demokratik açılımlar yerine, çoğunluktan azınlıklar yaratacak, hiç değilse ayrıcalıklı topluluk ve bireyler getirmesi kaçınılmaz siyasal çözümlerle duracağını sanmanın yeni sorunlara neden alabileceğini söylemeyi yurttaşlık görevi sayıyorum. Dış destekli kürt ve din devleti kurma girişimlerinin, tüm ulusu rahatlatacak ekonomik yandaşları azaltılabilir. Ulusal birliğin öğelerin den biri olan kültür birliği, ırkçı kalkışmalarla bozulur. Demokrasilerde tabular yoktur ama kimi ulusal ilke ve değerleri, kimi temel kurum ve kavramları gereksiz tartışmaya açmak, yukarıda da değindiğim gibi, ödünlere ve beklenmedik sonuçlara yol açabilir. Hakları ve özgürlükleri değerli ve anlamlı kılan, onları koruyup güçlendirerek yaşamak istenci, onlara böylece layık olduğumuz bilincidir. Kimi süslü söylemler, sözde bilimsel aktarmalarla ve kimi gösterilerle gerçekler yadsınamaz ve kimse sürekli aldatılamaz. Teröre başvuranlar haklı da Türkiye Cumhuriyeti haksız gibi “adımlar”dan ve “atılımlar”dan söz edilmesi ilginçtir. Terör örgütünün eylemlerine son vermemesi bir yana, eylemlerini azaltmış ya da yumuşatmış gibi, amaçlarından vazgeçmiş ya da bunları basit istemler için yapıyormuş gibi algılama, katlanılan giderlerin, uğranılan zararların, çekilen acıların sorumluluğunu, ödün verenlerin ve “şahinler” polemiği yapanların sırtına yükler. Devletin tek liğini, ülkenin tüm lüğünü ve ulusun birliğini bozacak öneri ve öngörüler, şiddete ve teröre başvuran herkese aynı ikramı gerektiren bir yanlış anlayışı gündeme getirir, kötü örnek olur ve sonu alınamaz. Hiçbir yurttaşın öbüründen ayrılığı yok ki, eşitlemeye çalışılsın. Adaletsizlik, siyasal kimlik, hak ve özgürlüklerde değil, gelir dağılımında eğitimden ekonomiye, kimi uygulamalar da, etnik ve dinsel ayrımına gidilmeden her yurttaşın karşılaşabildiği aykırılıklarda dır. Etnik ve dinsel, yapay sorunlar çıkarın, sürdüren ve destekleyenler ülkeye ençok zarar verenlerdir. Yoksa Türkiye miz şimdi daha ilerilerde olurdu. Sevr’i, işgali, Ulusal Kurtuluş Savaşını, Cumhuriyetin kuruluşunu, devrimleri, güçlükleri, yoksunlukları ve İkinci Dünya Savaşı yıllarını unutup kurtuluş ve kuruluş sürecini, düşmanlarla birlikte, diktatörlükle suçlayıp eritme ve inanç zorlaması yalanını üretip yayanlar karşısında devlet ilgisiz kalamaz.

Vatanı olmayanın dini, aklı olmayanın Allah’ı olmayacağı gibi devleti olmayanın da varlığı tartışılır. Hukuku, Anayasayı , yargıyı ve adaleti yadsıyarak yaşamak ilkelliktir, böyle bir yaşam sürdürmek de olanaksızdır. Tartışmasız eşitlikle çoğunlukta olanları, ülkenin başka sorunu yokmuş gibi yapay sorunlarla azınlık konumuna sokmak çabaları dış kaynaklı isteklere bahaneler kazandırır. Dış sorunların ağırlığı içteki barışçı, uygar ilişkilerimize, “ulusal çıkar” kavramına ağırlık verilmesini gerektirmektedir. Devletçiliği değil devleti ve hukuku savunmayı gericilik ve tutuculuk; kuralsızlık, bölücülük ve yıkıcılığı, ilericilik ve demokratlık saymak tutarsızlığı, medyatik bir özentiden, hiçbir ölçü tanımayan saldırganlık durumuna gelmiştir.

Engin bir yurt sevgisi ve örnek bir hukuk devleti saygısıyla üzerine titrediğimiz sorunlar, ortak çabalarımızla aşılacaktır. Karşıtlıkla değil, uyumla yürüyebiliriz. Anayasa Mahkemesi, hukuksal ölçütlerin ocağıdır. Hukuku siyasallaştırmak yerine, siyaseti hukuksallaştırmak, ulusal yaşamı aydınlatır. 159. madde ile geçici 15. maddeyi dışarıda bırakan Anayasa değişikliğinde, kendisiyle ilgili konularda bile kurumsal görüşü alınmayınca sorunlar öylece bırakıldığı gibi kimi yanlışlıklar da getirilmiştir. İptal sonucu doğan hukuksal boşluğun giderilmesi için verilen sürede yeni düzenlemelerin çıkarılmaması iptal gerekçelerinin gözetilmemesi ve beklenmemesi, iptal edilen kimi kuralların direnme niteliğinde yeniden ya da yeni aykırılıklarla yürürlüğe konulması, başörtüsü ve PTT vericilerinde olduğu gibi karar uymayan kurum ve yetkililere hoşgörüyle davranılması, KHK’ lerin zamanında görüşülmemesi, İç tüzüğün ve Sayıştay Yasası değişikliğinin çıkarılmaması, giderilmesini dilediğimiz olumsuzluklardan kimileri dir. Yürürlükteki yasalar, özellikle devrim yasalarına aykırı durumlar, kimi kentlerde ve yörelerde gösteri nedenidir. Eski yasaları yürürlükten kaldırıp, aykırılıklardan arındırma işi hızla yapılabilir. Gereksiz önerge, teklif soru ve konuşmalara verilen zaman, daha yararlı kullanabilir. Devlet, gösteri yeri değil, hizmet yeridir. Yargı organları yoksunluk içindeyken kimi kurum ve görevlilerin saltanat sayılacak tantanaları çelişkidir. Tutumlu çalışmak ve yaşamak bir çok gereksinimi gündemden çıkarır.

Bireysel değerlere dayanan demokrasi, kurumsal bir olgudur. Değişik çıkarlara, kişilere ve çevrelere bağımlılıkla sürdürülmesi olanaksız iklimini ve ortamını koşullanmak tan, ön yargıdan uzak bir gerçekçilikle renkli tutmak zorundayız. Zıtlaşma ve inatlaşma herkesi yıpratır. Yargı da bilim gibi, özgür ve bağımsız karakterini tam olarak taşımalıdır. Demokrasi alanında kaygı verici yıkım, yargıyla başlar. Toplumsal algılamaların en duyarlı olduğu alan da yargıdır. Açmazların içine düşülmemeli, devleti devlet yapan özelliği içtenlikle gözetilmelidir. Ekonomik sistemin dayatmasıyla yaşanacak çalkantılar ve olası bozukluklar, yargıya yansımamalıdır. Ekonomik özlemlerle hukuksal ölçüler karışarak değil, hukukta birleşilerek kurumlaşmalar ve oluşumlar gerçekleşmelidir. Bilimsel doğmalarla toplumsal gereksinimler, ulusal düzeyde buluşmalıdır. Çatışmalar, hukukun katkısıyla barışa dönüşmelidir.

Gerçekleri değil, işine geleni yansıtan bir basın özgürlüğü anlayışına, cumhuriyet savcılarıyla yargıçların yetkilerini bilmek bir yana, öğrenmek istemeyen tembelliğe; “yargıya tartışmak” savıyla, kesinleşmeyen kararı, yasal yollar açıkken bilim dışı, terbiye dışı eleştirilerle sergilenen üsluba katılmak olanaksızdır. Yargıya saygı, kendine, ulusa, devlete saygıdır, hukuka saygıdır. Her zaman gereksinim duyulacak adalete saygıya çağırmak, insanlıkta birleşmeye çağırmaktır. Demokrasiyi sarsacak düzeye gelen kalkışmalar, yargıya ve kolluk güçlerine uzanmıştır. Kurumlarla kişileri ayırmadan yöneltilen haksız eleştiri, kurumlara güveni yitirtir ve sonuçtan herkes yakınır. Bilmeliyiz ki yıkılacak duvar değil, devlettir; yanan orman değil, memlekettir. Hukuka ve adalete bağlılık ve saygı, bu konulara gösterilen ilgi, bu değerlere verilen önemle açıklanır. Hukuku ve adaleti unutanlar, yarattıkları ortam ve neden oldukları durumlar sonucu, hukuka ve adalete en çok muhtaç olurlar.

Anayasa’da ve Anayasa Mahkemesi Kuruluş Yasasında gerekli değişiklikler yapılarak anayasa yargısının özgün işlevine ve gerçek konumuna aykırı düzenlemeler kaldırılmalı uygun gerekler sağlanmalıdır. Siyasal partilerin akçalı denetimi, yasama ve yürütme erkleri dışında, bağımsız birimle gerçekleştirilmeli, ancak yaptırım belirlemesi Anayasa Mahkemesinde kalmalıdır. Yine, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası değiştirilerek, siyasal partilerin kapatılması önemli nedenlerle sınırlanmalı, kimi bürokratik işlem eksikliği ve gecikmeler, kimi süre tanımalardan ve Hazine yardımı yoksunluğuyla seçimlere sokulmamaya değin düşünülecek gelişen yaptırımlarla karşılanmalı, direnme, kapatmayla sonuçlanmalıdır. Devletimizi kötü tanıtacak kimi durumlardan kurtulmak için gerekli Anayasa ve yasa değişikliklerini gerçekleştirmekte birleşmek, yüceliktir. Yoksulluğu artırıp ücretleri düşüren ekonomik çelişkiyi giderecek, çalışanların yaşam yükünü azaltacak, yakınmaları dindirecek, kayırmaları ve ayrıcalıkları önleyecek ciddi önlemler alınmalıdır.

Hak ararken haksızlık yapılması ve zarar verilmesi, haklılığı tartışılır kılar, hem haksız duruma düşürür, hem hak arama özgürlüğünü yozlaştırır. Bu nedenle hak özgürlükleri savunup korumaya özen gösterme çağrımı yineliyorum. Her erk, kurum ve organ, konumuna uygun davranmalı, işlevi dışına çıkmamalı, görev ve yetkisini aşmamalıdır. Devlet adına davrananların, devleti güç duruma düşürmekten kaçınmamaları, devlet düşmanlarını sevindirir. Hukuk devleti. geride bıraktığı evrelere dönme görünümünden çıkmalıdır. Yargı dışında hak aramak, kaba güç kullanmak; yargıyı tartışılır ve kuşkulu duruma düşürmek; yargıya etki yollarını aramak, baskıya kalkışmak; yargıdan kaçınmak ve yargıya gitmesi gereken durumları yargıdan kaçırmak; devletin hukuksal niteliğiyle bağdaşmayan işlem, eylem ve kimi uygulamalara girmek, tehlikeli belirtilerdir. En saygın ve en sağlıklı güven kapısı olan adaletten umut kesilmesi, yıkılıştır. Güçlüklere ve yoksunluklara karşın özveriyle çalışan adalet görevlilerinin büyük sorumluluğu açıktır. Yansız, hızlı, yürekli çalışmalar ve her yönden örnek tutumla ulusumuzun özlemlerini karşılayarak toplumsal barışı sağlamanın onuru hiçbir şeye değişilmez.

Cezaevleri sorununun çözümlenmesi, yalnız güvenlik değil, toplumsal barış yönünden de önemli yararlar getirecektir. Adaleti etkisiz kılan, caydırıcı olmaktan çıkıp suça özendiren, yargıya söz getiren ceza uygulama yöntemleri değiştirilmelidir. Adalet, yargı, savunma, sağlık ve eğitim sorunlarını ekonomik önlemler koşuluna bağlamak engellemekle birdir. Avrupa Birliği öncesinde, her alanda uzman yetiştirmek zorunluluğunu gözeterek uyum dönemini sıkıntısız geçirmenin gerekleri de bu kapsamdadır. “ Yurtta Barış, Dünyada Barış” özdeyişini içtenlikle izleyen Türkiye Cumhuriyeti, kimsenin toprağında gözü olmamasına, kimsenin içişlerine karışmamasına, tersine, barışı sağlayıp soykırımı önlemesine, cuntaların gitmesini sağlamasına karşın dostlarımızdan layık olduğu ilgiyi ve desteği görmemektedir.

Ulusal birliğimiz, dış destekli, etnik ve dinci bir saldırıyla karşı karşıyadır. Sorun, salt siyasal olmadığı gibi, varlık ve yaşam nedenimiz olan ilke ve kurumlar da salt siyasal değerler değildir, ayrıca siyasetin egemenliğinde ve tekelinde değildir. Her yurttaşı ve kurumu ilgilendirecek ciddiyet ve önemdedir. Vatanımızı ve ulusumuzu kurtaran, devletimizi kuran, aydınlık yarınlarımızı sağlayan, ulusal değerlerimizin özeti olan Atatürk, Türk Ulusuyla özdeşleşerek kurumlaşmış bir ilkeler kaynağı ve anıtıdır. Onuru ve erdemi, uygar ve bilimsel düzeyi, temeli kültür olan Cumhuriyetimizi simgeleyen Atatürkü istemeyenler: O’na açıkça saldırmaktan bugün için korkup çekinenler; Atatürkçülüğe, başta laiklik, ilkelerine, eserlerine ve bekçilerine saldırmaktadırlar. Çağ dışı, us dışı, ahlak dışı, insanlık dışı tutumlar, gerçek dışı sözlü ve yazılı anlatımlar ibretle izlenmektedir. Atatürk milliyetçiliğini anlamadan çelişkili Türkçülük; lâikliği yanlış ve amaçlı yorumlayıp dine zarar vererek, dindarlık savıyla toplumu karıştıranların zararları büyüktür. Barış içinde geçen 73 yılı, bunlarla birlikte “Zulüm dönemi” olarak niteleyenler, kendilerini inkâr etmektedirler. Vatan ve ulus bilincinden yoksun sömürücülerle arap milliyetçiliği yapanlar, bireylerimizin inancından ellerini ve dillerini çeksinler. İnsanlık, us ve vicdan dışlanarak dindarlık yapılamaz. Kimse kimsenin inancına karışamaz, bu nedenle kamu düzenini bozamaz. Aynı dinden olanlara karşı düşmanlık kalkmalı ki ayrı dinden olanların dostluğu sağlanabilsin. Dinsel sömürü, dinsizlik ve din düşmanlığıdır. Lâiklik ise asla din düşmanlığı olmayıp, tersine, dinlerin olduğu yerde, onların güvencesi bir kurumdur. Lâikliği dinsizlik olarak algılayıp tanıtanlar, lâiklik karşıtlarıdır. Böylece din karşıtlığı yaptıklarının da Farkında değillerdir. Atatürk ve ilkeleri, gereken önem ve içtenlikle benimsenip savunulsa, bu karşıtlıklarla birlikte aykırılıklar ve sorunlar da azalır. Medyanın bir kesiminde dindarlık adına sergilenen, demokrasiyle bağdaşması olanaksız, ürkütücü görüntüler, yalnız aldatma, üfürük ve muskanın kanıtı değil, dinsel terörün de genişleme belirtisidir. Olaylar, lâiklik konusunda söz ve yazıyla açıkladığım duyarlığı doğrulamaktadır. Eğitimden aileye, toplumu aydınlatıp çağdaşlaştıracak lâiklik olgusuna aykırı, oy nedenli düzenleme ve uygulamanın yarınlarda çok üzücü olacağı gözardı edilmemelidir. Karanlık herkesi etkileyecektir. Cumhuriyetin olanaklarıyla ve özellikle lâik ortamda, Müslümanlığın en iyi yaşandığı ülkede, din yüzünden kavga çıkarmak sessiz kalınacak bir durum değildir.

Yürürlükteki kurallara ve yargı kararlarına karşın, devlet kurumlarındaki giysileri düzene sokmaktan kaçınmak; çalışma saatlerini ve yöntemlerini dinsel gereklere uyarlamak; aynı doğrultuda nice öneri, teklif ve sorularla girişimleri yüreklendirecektir. Uyarılara, anımsatmalara karşın verilen ödünlerin, yarın daha büyük sorunlar getireceği, 1919’ larla başlayan ve gizli-açık direnişlerle süren olaylardan anlaşılmaktadır. İnancın bekçisi, insanın yüreği ve beynidir. Kimse, Tanrı yerine geçip inanca egemen olamaz, tertemiz duyguları ticaret ve siyaset aracı yapamaz. Türkiye Cumhuriyeti, laiklikle her zaman övünecek tir. Etnik ve dinsel ayrım gözeten bölücü ve yıkıcıların terör birlikteliği, her yurtseveri uyarmalıdır. İnsanlığın, eşitliğin, bağımsızlığın, egemenliğin ve demokrasinin kaynağı; hukuksal, siyasal ve ulusal birliğin dayanağı; başta din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin güvencesi olan laiklik, aydınlanmanın uygarlık ve çağdaşlığın bayrağıdır. Korudukça yararlanacak, yararlandıkça güçleneceğiz. Cumhuriyetimizin niteliği, ulusumuzun çağdaş yapısını sağlamıştır. Egemenliğin bağsız-koşulsuz ulus’ta olması da laikliğin tarihsel ve anayasal tanımıdır. Sahip çıkmamızın gereği de bundadır. Din ve vicdan özgürlüğü laiklikle güvenceye bağlanmışken, dinsel görevlerde bir engel ve sınırlama yokken ikide bir “din ve vicdan özgürlüğünün genişletileceği”nden söz etmek te bir ödündür. Devlet, laikliğe her şeyden ve herkesten önce sahip çıkmalıdır. Devlet’te görev alanlar, öncelikle savunmalıdır. Sivil ve asker bu konuda duyarlı davranan herkesi kutluyorum. Vatan kurtarıcısı, Cumhuriyetin kurucusu, “Ne mutlu Türküm diyene!” özdeyişinin sahibini, adını koyarak açtığı TBMM’nin kuruluş yıl dönümünde düzenlenen özel gündemli toplantıda bile anmaktan kaçınan; O’na ve ilkelerine karşıtlığını açıklamaktan çekinmeyen; hukuktan, yargıdan anayasa yargısından habersiz, bir kişi de olsa yasama organı üyesinin bulunması çok acıdır. Terörün, sömürünün ve ödünün her türünü kınıyor, şehitlerimizi saygıyla anıyor, Büyük Ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Hepinize teşekkürlerimi yineliyor, gelecek yıl dönümlerini daha görkemli ve daha coşkulu kutlamak umuduyla tüm insanlık, özellikle ülkemiz ve ulusumuz için en iyi dileklerle saygı sunuyorum.
Yekta Güngör ÖZDEN
Anayasa Mahkemesi Başkanı

https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/eski-baskanlarin-konusmalari/yekta-gungor-ozden/

***

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN İN 33. KURULUŞ TÖRENİ AÇIŞ KONUŞMASI

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN İN 
33. KURULUŞ TÖRENİ AÇIŞ KONUŞMASI




İnsan haklarına dayanan demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletinin çağdaş tüm nitelikleriyle gerçekleşmesi için özenle, özveriyle ve ödünsüz sürdürdüğü anayasa yargısı çalışmalarıyla hukuk devletinin güvencesi ve simgesi sayılan; bağımsız yapısı, yansız tutumuyla onurlu varlığını, özgün değerini kanıtlayan Mahkememizin 33. kuruluş yıl dönümünü birlikte kutlamak büyük bir mutluluk nedenidir. 

Katılarak bize güç veren, duygularımızı paylaşan seçkin konuklarımıza içten teşekkürlerimi sunuyorum. 
İlgi ve yakınlıklarıyla dostluğumuzu pekiştiren Arnavutluk, Macaristan, Hırvatistan, Mısır, Romanya, Rusya Anayasa Mahkemeleri seçkin temsilcilerini aramızda görmek ayrıca sevindiricidir. 
Görevsel özürleriyle buna bağlı üzüntülerini, gelecek toplantılarda buluşma umutlarını ve hukuk bağlamındaki işbirliğinin önemini açıklayarak sizlere iyi düşünce ve dileklerini iletmemi isteyen Fransa Anayasa Konseyi, İsviçre Federal Mahkemesi ve Federal Almanya, İspanya Anayasa Mahkemesiyle KKTC. Yüksek Mahkemesi yetkilileriyle birlikte herkesi iyi duygularla selamlıyorum. Dostlarımızla ortak bilimsel etkinlikler düzenleyerek işbirliğini güçlendireceğiz.

Bu törenden sonra, 11 yıldır düzenli biçimde gerçekleştirdiğimiz ve tümünü kitapta topladığımız "Anayasa Yargısı" konulu bilimsel toplantının 12. sini hafta sonunda İzmir'de yapacağız.

Anayasal demokrasi çağında anayasa yargısına yeni boyutlar kazandırma çabamızı sürdüreceğiz.

DOSTLUK İLİŞKİLERİ

Dostluğa çok önem vermekteyiz. ' Yurtta barış, Dünyada barış " ilkesinin sahibi bir ülke olarak her ulusun bağımsız, özgür, barış içinde ve mutlu yaşamasını, kendi dirlik ve düzenimizin de koşulu saymaktayız. Silahlanmanın yerini açlıkla, hastalıklarla, çevre kirliliğiyle uğraş almalı, kimsenin içişlerine karışmadan, toprak bütünlüğüne saygı anlayışıyla ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Uygarlık, insanlığın ortamıdır. 

Paylaştığımız değerlerle birbirimize güç vererek dünyayı aydınlatacağız. Bunun en gerçekçi ve en sağlıklı aracı da hukuktur.

Uluslararası ilişkilerde başlıca güç olan hukuku katı olmaktan çıkarıp barışçı ilkeler durumuna getirmeliyiz. Karşılıklı anlayış ve saygı, güvenin temelidir, bu da bölge ve dünya barışının en elverişli iklimidir.

Dost kuruluşlarla gelişen ilişkilerimi/, uluslarımızın mutluluk ve erincini artıracaktır. Hukuk, barışın güvencesi olacaktır. Avrupa Anayasa Mahkemeleri Konferansının üyeleri, sorumluluk bilinci örnek hukukçular olarak çok yönlü ve ikili ilişkilerdeki yapıcı tutumumuzla insanlığa yardımcı olacağız. Bizden sonrakilere borçlu olduğumuz Dünyayı demokrasi bahçesine çevirmek için hepimize büyük görevler düşmektedir.

Hiçbir haklı nedene dayanmayan, salt ayrı bir devlet kurmayı amaçlayan, tüm ulusal ve uluslararası hukuk kuralları yönünden hiçbir 
geçerliği ve dayanağı bulunmayan yurtdışında parlamento ve hükümet sakıncalıdır ve terörün tanınması sayılır.

SORUNLAR

Devletin dokusunu hukukla yoğurarak ulusal aydınlığı kapsamlı ve sonsuz kılmak çabasından asla ayrılmayan Mahkememizin daha şanlı ve güçlü olmasına yönelik kurumsal istek ve önerileri, layık olduğumuzu sandığım ilginin gösterileceğini umarak, yinelemeyecegimi geçen yılki konuşmamda vurgulamıştım. Bağımsız yargı, devletin bağımsızlığının en gerçek kanıtı olduğundan bu olguyu benimseyenleri yüceltecek oluşumları beklemek hakkımızdır. Yazışmalara yanıt verilmeyen, çalışmaları etkileyen olumsuzlukları giderme belirtilerine rastlanmayan,tersine siyasal yararların ölçü alındığı, siyasal eleştirilerle kararların sonuçsuz bırakılmak istendiği bir ortamın kimseye yararı yoktur 

Kurumsal ve ilkesel sorunları kişisel sorunlarla karşılaştırmak, çözümleri karmaşık duruma getirir. Yargıya uygar yaklaşım ulusal yükümlülüktür. 
Yargı devletin onurudur. Yargıya düşecek gölge her şeyi ve herkesi karartır. Adalete saygı, hukuka bağlılık ve içtenlikli ilgi ise herkesi güçlendirir. 
Türk yargısı, yurt düzeyinde özveriyle çalışan tüm görevlileriyle sorumluluğunun bilincindedir. 

Kimi aykırılık ve çelişkiler de yöntemince giderilecektir.

İnsanlığın ortak ülküsü adaletin, adaletten başka ülküsü olmayacağı gibi hukukun başlıca amacı da adalettir. Anayasa yargısı da, hukuku siyasallaştırma girişimlerine karşın siyaseti hukuksallaştırarak iktidarları anayasa çerçevesinde tutar. Anayasa Mahkemeleri, günümüzün parlamenter demokrasilerinde insan haklarının hukuk yoluyla korunabilmesinin güvencesidir. 

Evrensel, üstün hukuk kurallarının kimi yasalara yansımadığı, bu yasaların oluşturulmasında yerel-kültürel anlayışların ya da siyasal çıkarların öncelik taşıyıp ağır bastığı olabilmektedir. 

Adaleti zedeleyen, yurttaşların hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine yol açan ya da yaşanmasını dolaylı biçimde engelleyen bu tür yasaların kaldırılmasının yeniden çıkarılmamasının güvencesi, Anayasa Mahkemesi'dir. Siyasal kimlikli, yasa koyucuyu insan haklarının ve adaletin gerekleriyle sınırlayıp bu konudaki denetlemeleriyle onu işlevinde hukukla bağlayarak egemenliğin siyasal iktidarın değil, gerçekten ulusun olmasını sağlamaktadır. Çalışmaları, yargılaması sırasında getirdiği ölçülerle hukukun varlık nedenine, insan haklarına ve adalete uygun oluşturulmasına katkıda bulunmakla kalmıyor, kararlarıyla bir yandan hukuku geliştiriyor, öbür yandan hukukçuların ve hukuku sorun edinen herkesin ahlaksal ve hukuksal eğitimini destekliyor. İnsan onurunu hukukla korumanın organı, insan haklarını içtenlikli ve gerçek savunucusu Anayasa Malıkemesi'nden, açık kurallara karşın siyasal nitelikli kararlar beklenemez. Böyle olursa Anayasa Mahkemesi, Anayasa yapmış olur. 

Oysa kararlan doğal olarak yeni bir düzenlemeyi, yeni bir uygulamayı gerektirse de yasa koyucu yerine geçmekten, kural koyar tutuma girmekten kaçınmakta dır. Kapalı kurallan yorumla açıp güncelleştirerek o bağlamda Anayasayı bir tür yeniden yazar. Anayasa kuralları, gerçekte Anayasa Mahkemesi kararlarının yansıttığı yargıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin kararlan da dayandığı Anayasa kuralı düzeyinde ve değerindedir. 

Yine bu nedenle yargısı kesin ve bağlayıcıdır. 153. Madde bu kanıyı doğrulamak tadır. 

   Bu özelliklerin gözardı edilmesinin sakıncası ve üzüntüsünün ağırlığı anayasal gereklerin sonucudur. Anayasa’dan kaynaklanan kimi sorunları Anayasa Mahkemesi’ne bağlamak yanlıştır. Değişinceye değin uyulması zorunlu kuralların çiğnenmesi hukuk saygısıyla bağdaşmaz. Yargı organının, hukuku, Anayasayı tanımadığı yerde hiç kimse, hiçbir şeyi tanımaz. Toplumsal barışı sağlamak, bu yolla ulusal dayanışmayı güçlendirmekle yükümlü kuruluşların kargaşaya neden olması düşünülemez. Mahkememiz insan haklan, hukuk devleti, demokrasi 
konularıyla ilkeler bağlamında övülen, örnek kararlar almıştır.

Kimi bilgi yetersizliği, kimi siyasal ya da özel amaçlarla yapılan eleştirilerde Anayasa dışına çıkmamız, uluslararası kurallara göre denetim yapmamız istenmektedir. Yöntemince yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmalar yasa düzeyindedir. Anayasa Mahkemesi, bir yasanın biçim ve öz yönünden uygunluğunu başka bir yasaya göre değil, Anayasa'ya göre incelemektedir. Uluslararası kurallara göre inceleyebilmek için Anayasa'da değişiklik yapılması gereğinden çok kez söz ettik. 

Bu olgu sağlanmalıdır. Şimdiki durumda bile uluslararası kurallara yollama yapılmaktadır. Anayasa yargısının yöntem ve ölçütü ayrıdır. 

Değişiklik, Avrupa Birliği üyeliği ve gerçek bir hukuk devleti olmak için de zorunludur. 

Yetersiz de olsa demokratikleşme girişimleri olumlu karşılanmaktadır. 
Bu arada kimi siyasal amaçlı, yararsız, hukuka karşı Anayasa değişikliklerine öncelik verip yargı bağımsızlığını sağlayacak olanların sonraya bırakılması düşündürücüdür. Genel yargıda ve yönetim yargısında bağımsızlığı gölgeleyen söylenti ve yakınmalarla, bunlara bağlı biçimde yüksek yargıyı etkileyen olumsuzlukları giderecek, hak arama özgürlüğünün kutsallığını doğrulayacak, Baroları da ağır vesayetten kurtaracak düzenlemelere ivedilik verilmesi yeğlenmezse kurumlar yara alacak, devletin güvenirliği sarsılacaktır. 

Buna kimsenin hakkı yoktur. 

Kararlarıyla özel hukuktaki iyileştirme ve yenileme atılımlanna da katkıda bulunan Anayasa Mahkemesi nin niteliklerini tanımladığı, evrensel- üstün hukuk ilkelerine bağlı, her işlem ve eylemi bağımsız yargının denetimine açık gerçek hukuk devleti, böyle gerçekleşir ve kıvancı herkesi gönendirir.

Yetkililerin tören konuşmalarında hukukun üstünlüğü ve lâiklik ilkesine bağlılık, hukuka saygı sözleri, davranışlarında bu konularda daha çok özen beklenmekte dir. Hukuk kuruluşlarının görüşlerine daha fazla önem verilmelidir. Yabancı dostlarımızın yararlanmak istediği deneyimimiz Anayasa Değişikliklerinde ülkemiz için herhalde daha yararlı olacaktır.

Hukukçuların, yargının ve anayasa yargısının değerinin yeterince bilindiği kanısında değilim. Anayasa Mahkemesinin özgün işlevine bağlı hukuksal konumunu, bunun gereklerini kavrayamayan hukukçulara ve yöneticilere rastlanmaktadır. Nice konularda tutumluluk gözardı edilerek gereksiz giderler yapılırken yargının kimi yoksunluklarla baş başa bırakılması, aylık belirlemelerin de ki yanlışlık ve aykırılıklar, gerekli yasal düzenlemelerin savsaklanıp geciktirilmesi ne ölçüde üzücü ise yargı ve ilgili kuruluşların dayanışmadan uzak, gizli karşıtlık ya da çekemezlik görünümündeki durum ve tutumları hukukumuz yönünden o ölçüde acıdır. 

Eğitim, sağlık, savunma ve adalet hizmetlerinin özelliğine uygun ilgi, katkı ve yaklaşım, devletin devlet olma göstergesidir. İnsanî boyut her 
düzenlemenin geçerlik koşulu ve başlıca ölçütü olmalıdır.

İnsan Haklan Adaletin, Adalet de Devletin temelidir.

Anayasa'ya uygun yasa çıkarılmaya gerçekten özen gösterilmelidir. Anayasa'ya aykırı yasaların yargı denetimine getirilmesi değil, bu tür yasaların çıkarılması kınanmalıdır. Anayasaya aykırı yasa çıkarmak gibi, aykırılığı bilinen yasayı yargı denetimine götürmemek, bu görevden kaçınmak da Anayasa'ya saygıyla bağdaşmaz. Anayasa'ya aykırılığı bile bile direnmek, aykırılığı bile bile uygulamakla birdir. 
Başvurmayı 'Tehdit darbe, engelleme" görmek. Anayasa Mahkemesini "Sorumlu" göstermek yanlıştır. 

Hak arama özgürlüğüne saygı, insan varlığına ve değerine saygının, hukuka bağlılığın kanıtıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı direnme niteliğindeki düzenlemeler ve işlemler, Anayasa Mahkemesine gözdağı vererek biçimindeki tutum ve demeçlerle, kararları etkisiz ve geçersiz kılma çabalarının sonra duyuracağı pişmanlığı hiçbir şey gideremez. 

Hukuk yaratan-üreten organlar da hukuka herkesten çok saygılı olma özenini örnek davranışlarla sürdürmeli, hukuku ekonomiye ve 
siyasete araç kılmaktan sürekli kaçınmalıdırlar.

Hukuksal İstemleri ancak bağımsız bir yargı organı sonuçlandırır. Yetkisiz kimselerin suçlayıp ceza vermeleri söz konusu olamaz. 
Toplumsal bilinçte yer eden soylu düşüncelerin önde geleni, yargı organının kişisel eğilimlerle duygusallıkla değil, hukuka uygun yasalara göre karar vermesidir. 
Yargı, hiçbir şeyin etkisinde değil, hukukun üstün kurallarının ve Anayasanın egemenliğin dedir. Mahkemelerin yansızlığı kavramı birçok ögeyi kapsar. Birinin savsaklanıp çiğnenmesi vicdanları yakar.

Uygar yaşantının en büyük aşaması, ileri düşüncenin en değerli sonucu "bağımsız yargı organı"dır. Adalet felsefesine aykırı yargı işlemleri kimseyi doyurmayacağı dan Anayasanın 159. maddesi gerçek bağımsızlığı sağlayacak biçimde değiştirilmelidir. Adalet kolluğu oluşturulmalıdır.

Ne devlet bireyi ezebilir ne de birey devleti kullanabilir. Bireyciliğin bilimsel gerekleri, katılımcı demokrasi anlayışıyla işlerlik kazanır.

Ayıplı demokrasi olmaz. Gerçek hukuk devletinde gerçek üniversite özerk, barolar da bağımsız olur.

Yargıyı oluşturan sav-savunma-karar üçlüsünün örnek dayanışma içinde olmasına ve üniversiteyle işbirliğine büyük önem veriyoruz.

Anlayıştan kurallara ve kurumlara değin yenilenme sürekliliği, Atatürk'ün başladığı hukuk devriminin özgün niteliğidir.

Hukuk fakültelerinin siyasal okşama amacıyla açılması doğru değildir. Devlet okullarındaki eğitimin düzeyi ve amacı geleceğimiz için en önemli sorunlardan biridir.

Yargıçlar Hükümetin değil, devletin görevlisidir. Konumlarının özelliği, görevleri nin özelliğine bağlıdır. Hukuk, günlük yaşamı, yasal ve özel ilişkileri tüm işlem ve uygulamaların biçim ve yöntemleriyle kapsayan bir kurum olduğundan hukukçulara büyük sorumluluk düşmektedir. Devlet, savsaklanıp çiğnenecek bir yasa çıkarmamalı, hukukçular da hukuka uygun çalışmanın en yasal ve özlenen tutum olduğunu unutmamalıdır. 

Cumhuriyet Savcıları, Türk Devrimini ilgilendiren olayları da duraksamadan izlemeli, yargımız hızlı, doyurucu çalışmalarıyla adalet özlemini karşılamalı, hukuk dışı yolların, kaba gücün sorumlusu durumuna düşmemelidir. 'Yargı dışı yargılama" sayılacak olumsuzluklar son bulmadıkça ilgililer suçlanmaktan kurtulamaz. Gerekli önlemler hızla alınmalı, değişiklikler gerçekleştirilmeli, gereksinimler karşılanmalıdır. 

Bunların hiçbirisi güç değildir.

HAK VE ÖZGÜRLÜKLER



Anayasa Mahkemesi düşünce özgürlüğünden ve bu kavramın olabildiğince yaşama geçip korunmasından yanadır, özgürlüğü, düşünceyi 
ve inancı da kapsayan bir insanlık koşulu, onur ve erdem saymaktadır.

Gelişigüzel nedenlerle sınırlanmasına karşıdır, ödünsüz korunması gereken devletin tekliği, ülkenin Bütünlüğü, ulusun birliğine, kişi onuru, hak ve özgürlüklerine karşı eyleme dönüşen düşünceyi uygun karşılamak güçtür. İnsan Haklarını yanlış algılayıp başkalarının hak ve özgürlüğüne saldırmayı, demokrasiyi kuralsızlık sayıp istediği her şeyi yapmayı olağan sayan anlayışa katılmak olanaksızdır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de böyle başıboşluk ve başına buyrukluk yoktur, özgürlüklerin sınırsızlığı, başkalarının özgürlüğüne karşı olmadıkça geçerlidir. insan haklan çağında özgürlükler de başkalarının özgürlüğüyle sınırlıdır. Uygarlığın gereği budur. Başkalarının  hak ve özgürlüğüne zarar veren eylemlerin sahibini sorumlu kılacağı açıktır. Kimse bir kurala uygun düşünmek zorunda olmasa da, yürürlük te ise uygun davranmak zorundadır. Kışkırtıp özendirerek bir eyleme yönelten, bu tür kalkışmalara çağıran ve araç olan düşünce, eyleme dönüşmüş olur. Düşünce çizgisi, eylem dayanağı ve aracı olarak kullanmayla aşılırsa, düşünce sahibinin yararıyla genel-kamusal yarardan önemli olanı seçilir. Siyasal eylemlerin nedeni ve aracı durumuna gelen düşünce siyasal propaganda niteliğini alarak bilim ve düşünce özgürlüğü sınırı dışına çıkar. 

Bu oluşuma olur verilmeyebilir. 

Anayasa’ya aykırı eylem çağrısı ve davranış, korunması gereken haklar kapsamına alınamaz. Devlete karşı da korunan hakların en önde geleni 
ve bir bütün olan düşünce özgürlüğüne Anayasa dışı sınırlama getirilemez. 

Demokrasilerde kimseye ayrıcalık tanınamaz. Yasama, yürütme ve yargı organlarını aynı anlayışta birleştiren, bir üst değerler dizini olan Anayasa kuralları, düşünce özgürlüğü adına kötüye kullanımlarla bozulamaz. 

Düşünce ile davranış (eylem) sınırlarının aşıldığına ilişkin kötü örnekler, medyanın bir kesiminde zaman zaman izlenmektedir. 

Siyasal ödünlerle ve demokratik hoşgörüyle sergilenen aykırılıklar ulusal birliğe zarar verici nitelikte sürmektedir, özellikle etnik ve dinsel bağlamda giderek genişleyen ve artan söylemlerle eylemler herkesi düşündürmelidir. 

Acısı yürek yakan olaylan unutmak güçtür. Başta din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin güvencesi; demokrasinin ve ulusal egemenliğin kaynağı; siyasal, hukuksal ve ulusal birliğin dayanağı lâikliğe bağlı kalma andı içen kimilerinin, cumhuriyetin bu niteliğini Anayasa'dan çıkarma, hiç değilse kâğıt üzerinde bırakma çabaları geçiştirilemez. 

Düşünceyi, hak ve özgürlükleri yozlaştırıp zarara uğratacak davranışlara dönüştürme biçimleri, bu duruma getirme çağrı ve çabalan düşünce özgürlüğü ve dokunulmaz sayılır, uygun yaptırımlara bağlanmazsa boşlukta kalan, zarar gören, kötüye kullanılan "düşünce" olur. Asıl özgürlükçülük, özgürlüklerin kötüye kullanılmasına karşı çıkmak, onlan korumaktır. Savunmadığımız değerlere lâyık olamayız. Hak ve özgürlükleri kötüye kullananların onları savunma çağrısı kimseyi inandıramaz.

Anayasa Mahkemesinin demokratik yaşamın vazgeçilmez öğesi olan siyasal partilerden kimini kapatmak zorunda kalması Anayasa'ya ve Siyasi Partiler Yasası'na aykırı durumlarla kanıtlanan sakıncalı eylemler nedeniyle dir. Demokrasi partiler için, partiler de demokrasi için vardır. 
Kapatmanın, akçalı işlemlerle anayasal gerekler dışındakileri kaldırılabilir. Siyasal partilerin akçalı denetimleri Mahkememizin önerileri de gözetilerek gereksiz ayrıntılardan arındırılarak daha etkin ve yararlı biçime sokulmalıdır.

Bu arada "yasama dokunulmazlığı" kurumu yeniden ele alınmalı, Meclis içi ve dışı durumlarla, yineleme durumuna açıklık getirilip sınırlarının genişletilmesi ve kötüye kullanılması önlenmelidir. Yasama görevi dışındaki durumlar için kaldırılması yanında yargı yolunu tüm görevliler için engelleyen öbür yasa kuralları da ele alınmalıdır, örneğin Anayasa Mahkemesi Kararı’na karşın uygulama sürdüren kimi yüksek öğretim yetkilileri ve kuruluşlarının denetimsiz kalabilmesi düşünülmemelidir.

Hukuk dışı uygulama, işlem ve tutum türündeki yakınma nedenleri üzerinde önemle durulmalıdır. Haksızlık, yolsuzluk, kötü davranış ve işkence gibi aykırılıkların duyarlıkla izlenmesi, kovuşturulup soruşturulması devleti eleştiriden, toplumu endişeden kurtaracaktır. İnsanlıkla bağdaşmayan durumların sorumluları saptanıp gereken cezaya çarptırılmadıkça yetkililer yeni olayların da sorumlusu durumuna düşerler. 

Devlet adına davranan herkesin devlete mâledilecek sakıncalardan kaçınması öncelikli ödevidir. Kurumsal-örgütsel, ilkesel ve yaygın olmayan, kişisel kimi sakıncalı olay ve eylemleri yaygın gösterip devlete bağlamak da doğru değildir. Ulusu ve ülkeyi kapsayan bir insanlık ve hukuk kurumu olarak devleti güçlü kılmak her yurttaşın temel görevidir. Kimse devleti, devlet de kendini küçük düşüremez. 

Hukuksuz devlet, devletsiz hukuk olmayacağı kuşkusuzdur. Devlet güçleri yıpratılmak amacıyla eleştirilemez.

TERÖR

Bu bağlamda, her yıl ve olayda olduğu gibi, nedeni ne olursa olsun her tür terörü kınadığımızı bir kez daha yineliyorum. 

Uyuşturucudan öldürmeye, her kötülüğe başvuran terörün en ağır insanlık suçu olduğu benimsenmezse bugün destek verenler de yarın onun kıyımına uğrarlar. 

Mahkememiz bu konuda gereken duyarlığı göstermiş. Kurulumuzun açıklamaları beğeniyle karşılanmıştır.

Ülkemizde Lozan Barış Antlaşması'yla Bulgaristan'la imzalanan Anlaşma'da sayılanlar dışında azınlık yokken, Helsinki Belgesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Sözleşmesi, Paris Şartı, Viyana toplantıları da tersine bir anlayış ve uygulamaya olanak tanımazken, yurttaşlar arasında etnik, dinsel, dilsel, ekonomik, siyasal hiçbir yönden, hiçbir nedenle hiçbir ayrım yapılmazken, herkes her kişisel özelliğini açıklamakta özgürken yapay sorunlarla ayrımlar yaratıp çoğunluktaki leri azanlığa geçirmek ayrı devlet kurma oyunlarının sakıncalı adımları dır. 

Cumhuriyeti kuran halk, Türk Ulusu’dur. Vatandaşlık bağını yanlış değerlendirerek yeni tanımlar ve yeni kavramlarla kargaşa yaratmak da anlamsızdır. 

Demokratik istemlerin yöntemi demokratik yollardır. Demokratik tepkiler de hukuksal yöntemlerle açıklanır.

Her tür olanaktan yararlanmalarına karşın yıllardır kandırdığı insanları kaçırarak siyasal oyunlarını gerçekleştirmek için yığınak yapan, her yolu deneyip her aracı kullanarak edindiği akçalı güçle silâh sağlayıp yalan dolu propagandayı artıran terör örgütünü kınamak yerine yurttaşlarını koruyan, bunun için önlemler alan devleti suçlamak, teröre boyun eğmektir. 

Teröre ödün verilemez, terör örgütüyle pazarlık yapılamaz. 

Ortam, koşullar ve nedenler yönünden hiçbir aykırı yanı olmayan sınır ötesi izleme, önleme ve giderme harekâtı barışçı ve insancıldır. 
Bu zorunlu ve geçici durumu komşu ülkenin "toprak bütünlüğüne saldın, işgal ve savaş" diye nitelemek çok yanlıştır. Kıbrıs'ta soykırımı önleyen, Yunanistan'a demokrasiyi yeniden getiren Kıbrıs Barış Harekâtı'nı da "işgal" sayan aymazlar ve sapkınlar, insanlık suçlan karşısında susmakla ne olduklarını göstermektedir ler. İnsan haklarından çok terör örgütünü savunanları tarih suçlayacaktır. 
Hiçbir terör hoş görülemez ve asla savunulamaz.

Her katta ve düzeyde sivil-asker görevlilere, yurttaşlara saldıran terör örgütünün Kızılay görevlilerini öldürmesi açık-kapalı destek veren her kişi ve kurumu uyarmalıdır. Oklahamada ki terörü de kınıyoruz.

HAKSIZ SUÇLAMA VE SALDIRILAR

Yıl içinde yargıya yönelik suçlama ve saldırılar üzücü boyutlara varmıştır. Medyanın siyasete ayarlı bir kesiminin savcı, yargıç yerine geçerek kesin yargı açıklar gibi yayın yapması, hukuk devleti yönünden düşündürücüdür. Görüşme ve bilgi verme istekleri kabul edilmeyince karalamaya başlayanlar, korumaya çalıştığımız basın özgürlüğüne zarar vermektedirler. 

Kurgu, dedikodu, tersine çevirip yansıtma, yakıştırma, gerçek dışı anlatım, varsayım ve amaçlı yorumlara eklenen düzeltmeleri yayımlamama alışkanlığı, ilgililerin meslek ahlakı nın düzeyini açıklamaktadır. 

Gerçek gazetecileri üzen bu durumun sürmesi, disiplinin hukuksal yaptırımlarla sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. 
Düzeltmeyi yayınlamayıp mektupla özür dilemek, kusuru ağırlaştıran ilginç bir yöntemdir.

Yargıya saygı, ulusa ve kendine saygıdır. Yargıya saygıyla bağdaşmayan, olası olumlu ya da olumsuz oyları etkilemeye çalışan yayınlar üzüntüyle karşılanmaktadır. Demokrasinin kuralsızlık ve sorumsuzluk olmadığını anlamayanlara tepkisiz kalınamaz. Kendi amaç ve ilişkilerine, eğilim ve bağlantılarına göre yayım yapanların yaratacağı güvensizlik üzerinde önemle durulmalıdır. Araştırıp incelemeden, konuyu kavramadan sözde eleştiri adıyla yöneltilen saldırı, yazılı ve sözlü terördür. Bilgilendirip kamuoyu oluşturmak yerine dinsel ve etnik teröre özendirici, kışkırtıcı programlar, bölücülüğe, ayrımcılığa ve yıkıcılığa çağrılar uygun görülemez. Yansız kuruluşları kendi yandaşlıkları na göre yıpratanlar bağışlanamaz. 

Devlete saldırıyı mârifet, devleti savunmayı zâfîyet sayan, her tür aykırılık, sakınca ve terörü, düşünce özgürlüğü gösterip hukuk içinde uygar yaşamı zulüm ve zillet olarak niteleyen anlayışın çarpıklığı ve sakatlığı açıktır, ilericilik, demokratlık, modernlik savıyla birbirini izleyen saldırılar, kimi gün " Resmî tarih, resmî ideoloji, ordunun darbe ideolojisi, diktatörlük, katillik, hırsızlık, dinsizlik, ahlaksızlık, hukuk dışılık, demokrasi düşmanlığı" suçlamalarıyla süslenmektedir. Devleti ve yöneticileri de ağır biçimde suçlayan bu saldırganların kimilerinin devlette görevli olması, devlet olanaklarından yararlanması ve devlet organlarına etkili olması bir yana, izlenip işleme bağlı tutulmamaları zararı artırmaktadır ve kuşkular yaratmaktadır. Hiç kimse hukukun üstünde ve dışında değildir ve ulusal çıkarı dışlayan anlayışa katılmak olanağı yoktur. 

Devleti savunmak, devletçiliği ve yanlış uygulamaları savunmak değildir. 
Devleti savunmak ve yanlışlıklarına da yöntemince karşı çıkmak doğal görev ve katkıdır. Devlet iletişim araçlarına büyük sorumluluk düşmektedir.

Türkiye’de yaşayıp Türkiyeyi savunmayı onur saymayan ve kötüleyenlere ne dense boştur. Anayasayı uygulamanın ve savunmanın ardında olmayanların eleştirilerine değinmeye ise hiç gerek yoktur. 

Olumlu ve olumsuz kışkırtma, eleştiri ve söylentilerden asla etkilenmeden çalışmalarımızı ve yaşamımızı sürdürüyoruz. İnanıyoruz ki Ulusumuz, 
sağduyuyla herşeyin en uygun takdirini yapacaktır.

ÇOK ÖNEMLİ KİMİ KONULAR

Ulusal kimliği "alt üst" ayrımıyla değiştirip bozmak isteyenler, lâikliğin ne olduğunu kavrayamadıkları ya da işlerine gelmediği için bir- iki ayrık 
duruma ve örneğe bakarak, "Laikçi, lâikperest, devlet lâikçiliği" gibi nitelemelerle, dindar değil, dini sömürenlerin yaptıkları "lâik-antilâik, 
inanan-inanmayan, lâik-müslüman, Atatürkçü-müslüman" ayrımını körükleyenler toplumsal barışın düşmanlarıdır. 

   Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığını demokratlık ve bilimsellik gösterileriyle gerçek dışı ve us dışı savlarla sürdürenler, değişik kültürleri çoğulcu bütünlük içinde birleştirip kaynaştıran ulus-devlet yapısına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına da karşıdırlar. 

Milliyetçiliğin ırkçılığa, dindarlığın katı dinciliğe dönüşmesi tehlikelerine karşı demokrasiyi yetersiz ve çözümsüz görenler, etkin ideoloji ya da güçlü yapı bulunmadığı savıyla insan haklarını, evrensel değerleri ve demokratik kurumlan hiçe sayan sözde bilimciler de folklorik ayrışım ya da renkliliği kültürel kimlik saymak yanılgısında dırlar. Ulus bağı yerine din bağı geçirilmek istenmektedir. Dinsel ve etnik ayrımcıların yurt içinde ve dışındaki ilginç birliktelikleri iş işten geçmeden değerlendirilmelidir. Lâik devletin kimi kuruluşlarındaki ırkçı ve dinci kadrolaşma söylentileri araştırmalıdır, özellikle eğitim, sağlık ve güvenlik alanındaki durumlarla ilgilenilmelidir. Birbirine karşıt olması düşünülme yen inançlarının gereklerini yerine getirenler ve lâikliği benimseyenler suçlanmamalıdır. 

Lâiklikle Dinsel inanç birbirine engel değildir. 

Lâikliği benimseyenin dinsel inancı olabilir,dinsel inancı olan da lâikliği benimseyebilir. 
Ulusumuzu bölmek için gündeme getirilen lâik-lâik olmayan, alevi-sünni, Türk-Kürt, bizden-sizden ayrımları Türkiye düşmanlarının oyunlarıdır. Hiçbir ayrıma ve ayrımcılığa hoşgörüyle bakılamaz. 

Yurttaşlar arasında tam eşitliği öngören lâiklik, düşünce ve inanç özgürlüklerinin en çağdaş, en sağlıklı güvencesidir. Yurttaşları inançları nedeniyle ayırmak en büyük kötülüklerden dir. Herkes inanca saygılıdır. Milliyetçilik tutuculuk, tutuculuk milliyetçilik değildir. 
Ulusallığa, ulusal değerlere karşı milliyetçilik olmaz. Her yurttaşı tam eşitlikle kucaklayan Atatürk milliyetçiliği, çağdaş milliyetçiliktir. 

Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Cumhuriyeti ne ad koyan Atatürk; en büyük Türk milliyetçisidir. Soykırım niteliğindeki etnik ve dinsel arındırmaya, öldürmeye varan hoşgörüsüzlüğe, ırkçılığa ve tutuculuğa kayan katı milliyetçilik İle bu konulardaki işlemlere, çabalara ve tehlikeli ödünlere örnekleriyle yıllardır değinilmesi boşuna değildir. Lâikliğe karşı örgütlü hareketler hukuk devletini benimseyenleri uyarmalıdır. Bu konuda uğraş, siyaset yapmak değil, ulusal görevdir. Din devleti isteyenlerin, hukuk devletini savunanlara yaklaşacakları nı umarak ödün vermek düştür. 

Devletin niteliğini bozup değiştirecek hiçbir girişime gülücük dağıtılamaz, olur verilemez. Hukuk devleti ancak hukukla yönetilip yönlendirilir. 

İnancın kutsal yeri ayrıdır.

Demokrasiden yararlanarak demokrasiyi yıkmaya seyirci kalınmamalıdır.

Sömürgeciliğe ve yayılmacılığa karşı kazandığı ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla mazlûm uluslara örnek olmuş, güç vermiş Türk Ulusu'nun üstün niteliklerine herkes güvenmelidir. Hiç kimseden esirgenen bir hak yoktur.

Kültürel ve yerel özellikleri siyasallaştırıp mezhep kurumu kılmak da sakıncalıdır. Mezhepçilik yapılarak, tarikatlara geçerlik tanınarak, ılımlı islâmcılık adıyla din devletine dayanak oluşturulmasına dikkat edilmelidir. Müslümanlığı dünyada en iyi yaşayan ülkemizde 1800’ ler den beri teokratik devlet düzeni özlemiyle yankılanan "şeriat isterük” sözleri, aydınları uyanık tutmalıdır. 
En Büyük Türk Devrimi Cumhuriyet, Demokrasinin beşiği İse, en önemli Atatürk ilkesi lâiklik de bizi karanlıktan ve bataklıktan çıkarmış, devletin kulu olmaktan kurtarıp kişilikli kıldığı bireylerle ümmetten ulusu oluşturmuştur. 
Lâikliği benimsemiş aynı din ve mezhepteki yurttaşları dinsizlikle suçlayıp, değişik mezheptekileri aşağılayıp hedef gösterenler uyarılmalıdır. 
Yıllardır değinilen dinsel ağırlıklı kadrolaşma söylentilerine duyarsız kalınmasının sakıncaları belirtileri izlenirken, yargıya gösterilmeyen ilginin tarikat liderlerine gösterilerek onlara kimi değişik kapıların açılması düşündürücüdür. 
Lâiklik yalnız utandırıcı, yürek yakıcı ya da tehlikeli kalkışmalar da değil, her durumda ve her zaman anımsanmalıdır. 
Yürürlükteki yasalara karşın kimi kentlerdeki giysi biçimi geçiştirilecek bir durum değildir. 
Bu bağlamda öğretim Birliği Yasa sının çağa uygun duruma getirilerek ödünsüz uygulanması zorunluluğuna bir kez daha değiniyorum. 
Yolumuzu bilgi ve bilimin ışığı aydınlatacaktır.

Bir kez daha yineliyorum: öncelikle kafalardaki ve yüreklerdeki, duvarları yıkmak, sarıkları çıkartmak gerekir. Hiçbir özgürlük vatandan daha kutsal değildir. Vatanı olmayanın hiçbir şeyi olmaz.

ADALET KARAKTERİMİZ DİR.,

Herkes kişisel yararını değil, ulusal yararı; çevresini değil, ülkesini; partisini değil, devletini; yalnız bugünü değil yarını gözetmezse elde bir şey kalmaz. 

Bir ak devrim olan " Lâik Cumhuriyet " Şanlı Ulusal kurtuluş Savaşı 'nın sonsuza değin yaşayacak onurlu anıtıdır. 

Bu yapıyı bozmak için devrimin amaç, felsefe ve niteliğine aykırı toplumsal, yönetsel, hukuksal sakıncalı girişimlerden uzak durup usa, bilime, sanata, eğitime ve kişiliğe daha çok önem ve öncelik vermeliyiz.

İnsan haklan, demokrasi, hukuk devleti konularındaki özlem, özen ve çabamıza katılmalarla hazırlanan düzenlemeler mutluluk vermektedir. 
Siyasal alanda hukuksallığın koşul sayılıp gözetilmesi hukuk devleti uğraşlarına güç kazandırmaktadır. Kararlarımızı kısa sürede yayımlamaya çaba gösterdiğimizi belirtmeyi de yararlı buluyorum.

Kararlara bilimsel yöntem dışında eleştiri sakıncalıdır. Bu bile gerekçenin yayımından sonra olabilir. Yargıçlar, kararlarla birlikte dosyadan el çekerler. Kararlarını savunmaz ve tartışmazlar. Oylan nedeniyle hiçbir yargıç kınanamaz. Karşıoyda kalanlar da karara saygı duyarlar.

Ulusumuz, bağımsızlık, özgürlük, egemenlik, demokrasi ve hukuk devleti konularında çok duyarlıdır. Cumhuriyetimizi Anayasa'da öngörülen nitelikleriyle birlikte sonsuza değin güçlendirerek yaşatacaktır. 

Adalete yürekten bağlı Türk Ulusu sahibi olduğu devletin gerçek koruyucusudur. 

Toplumsal barışı, ulusal birliği bozacak her ayrıma, haksızlık ve yolsuzluklara karşıdır. Anayasal demokratik düzene saygılı, özverili ve hoşgörülü toplumumuz, çağın gereklerine uygun her yönden doyurucu bir Anayasa ile başta temel yasalarla yargılamaya ilişkin yasalar olmak üzere zorunlu yasal değişiklikleri beklemektedir, özgürlükleri kurumlaştırıp güvenceye bağlayan, uluslararası kuralları yaşama geçiren bir Anayasa ulusal, siyasal ve hukuksal birliğin dayanağı ve yazılı bayrağı olacaktır. Hukuka verdiğimiz değer uygarlık düzeyimizin ölçüsüdür. 

Adaletten ayrılmadıkça kayırmadan işsizliğe, yolsuzluktan öldürmelere değin yakınma konusu tüm sorunlar çözümlenir, ekonomik güçlükler aşılır, terör yenilir ve dış ilişkiler daha iyi duruma gelir. Anayasa ilkeleri ve kurumlan toplumca yeterince benimsenip desteklenmezse, Anayasalar nasıl olursa olsun demokratikleşme gerçekleşemez. Anayasa'ya saygının devlet organlarında bile sağlanamadığı yada yitirildiği bir toplumda Mahkemenin de kendini savunması güçtür. 
Toplumun kendi toplu yaşama andı olan Anayasasına uymayı savsaklama  eğilimlerinden her zaman uzak durması gerekir.

Atatürk'ü, Atatürk'lü yılları ve Atatürkçülüğü değişik bahanelerle ve gülünecek biçimde yadsımada ve kötülemede birleşen "belli kesimlerin belli kişileri"ni herkes tanımaktadır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı kazanarak vatan kurtarıp devlet kuran, devrimlerle aydınlatıp çağdaşlaştıran ve bize bugünleri armağan eden her yurtseveri özetleyen "Atatürk" adına gölge düşürmeyecek, bu yüce değere lâyık olma özeninden asla ayrılmayacağız. Adalet ve hukuk, ereğimiz, amacımız ve karakterimizdir.

Esenlik Dileklerimle, Saygılar Sunuyorum.

https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/eski-baskanlarin-konusmalari/yekta-gungor-ozden/

***

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI YEKTA GÜNGÖR ÖZDENİN 32. YIL AÇILIŞ TÖRENİ AÇIŞ KONUŞMASI

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI YEKTA GÜNGÖR ÖZDENİN 32. YIL AÇILIŞ TÖRENİ AÇIŞ KONUŞMASI


Hukuk devletini tüm çağdaş nitelikleriyle gerçekleştirmek konusunda Anayasa'da öngörülen yükümlülüklerini özenle ve özveriyle yerine getirmek çabasını bağımsız yapısı ve yansız tutumuyla sürdüren Anayasa Mahkemesi, 32. Kuruluş Yıl dönümünü sizlerle birlikte kutlamanın engin mutluluğunu duymaktadır. Demokrasiyi tüm ögeleriyle özetleyen "hukuk devleti" ilkesinde içtenlikle birleşen her yurttaşı, Devletimizin bu saygın kurumuna sahip olmamız nedeniyle kutluyor, hepinize "Hoş geldiniz!" diyor, törenimize katılarak gösterdiğiniz değerli ilgi için teşekkürlerimi sunuyorum.

Bağımsız yargının güvencesi altında olmadıkça asla geçerli ve gerçek sayılmayacak hukuk devleti, ulusal yaşamımızın kıvanç veren bir olgusudur. 
Erklerin, ilgili organ, kurul ve kuruluşlarla bireylerin, oluşumuna katkıda bulundukları bu yüce yapıyı sonsuza değin bağımsız, egemen yaşatmak, hak ve özgürlükleri onur ve erdem bilen her yurtseverin ödevidir. 

Bu bağlamdaki birliktelik en soylu ve en sağlıklı dayanağımızdır.

KURUMSAL SORUNLARIMIZ SÜRÜYOR

Yaşamın her evresinin, demokratikleşmenin her aşamasının olanaklarla birlikte yeni sorunlar getirmesi kaçınılmazdır. Yoksunluklar, güçlükler, aykırılıklar, çelişkiler, umulmadık olumsuzluklarla karşılaşmak doğaldır. Hepsi hukuk içinde, yöntemince verilecek uğraşlarla giderilip aşılacaktır. Bu nedenle önceki törenlerde ve değişik zamanlarda açıkladığım, asla kişisel olmayan, Anayasa Mahkemesinin daha başarılı ve güçlü olmasına yönelik kurumsal istek, öneri ve dileklerimi, layık olduğumuzu sandığım ilginin gösterileceğini umarak yinelemiyor ve yenilerini de gündeme getirmiyorum. Temel sorunlarla ekonomik durumun ivedilik taşıdığı bir ortamda bu tür konularla zamanlarınızı almayacağım. 
Bağımsız yargının, devletin bağımsızlığının en gerçek simgesi olduğunu bir kez daha belirtmekle yetineceğim. 
Karşılaşılan anlayış ve yaklaşımlar nasıl olursa olsun, işlevimizi hiç bir duygusallığa kapılmadan, en iyi biçimde başarmaya çalışacağımızdan 
en küçük kuşku duyulmamalıdır.

İLKELERDEN ÖDÜN VERİLMEZ

Siyasal ve dinsel nedenlerle hukuk sistemine karşıtlıkların, anlamlı-anlamsız kimi önerilerle, kimi ulu orta sözler ve yazılarla açıklandığı 
Günümüzde bin kez söylenmiş cesi ne algılanmasını isteyerek şu tümceyi bir kez daha yineliyorum: 
En büyük Türk Devrimi olan Türkiye Cumhuriyetini demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olarak, giderek güçlendireceğimiz üstün nitelikleriyle canımızı adayarak koruyacak, iç ve dış hiç bir hukuk dışı güce eğilmeyecek, bölücü ve yıkıcılarla sömürücülerin, çıkarları için amaçlı kötüledikleri, Türkiye'yi Türkiye yapan, Ulusal Kurtuluş Savaşı temeline dayanan ilkelerden asla ödün vermeyeceğiz. 
Etnik ve dinsel köken ayırımı gözetmeden, bu özelliklerini özgürce açıklama olanağı tanıyarak her yurttaşı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kurumunda tam eşitlikle kucaklayıp birleştiren, herkesi yurdun her yerinin sahibi kılan ulus ve Atatürk Milliyetçiliği anlayışından ayrılmayacağız. 

Kimi koşullanmış, ön yargılı ve değişik bağlantılı kimseler karşı çıkıp coşkulu anlatı -yazı diye eleştirse de anayasal, yasal ve hukuksal gerçeği 
vurgulayan Devlet TEK, Ülke TÜM, Ulus BİR” deyişinin tam gerekleri içeren, gereksiz leri dışlayan yapıcı anlamı üzerinde, herkesi düşünmeye 
çağırıyorum. Onurların coşkuyla açıklanması, onurlular ın, onur duyanların en doğal hakkıdır.

Lâiklik, asla din düşmanlığı olmayıp inançların güvencesidir. 
Demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Barış, eşitlik ve özgürlük kaynağı bir insanlık kurumudur. Gerçek dışı anlatım ve nitelemelerle, haksız eleştiri ve us dışı değerlendirmelerle ulusal birliğin harcı olan bu ilkeyi kötüleyerek ayrımlar yapılmamalı, ayrılıklar yaratılmamalıdır. 

Kardeşliğin aydınlığın ve bilimin bu güzel iklimini karalamanın, ülkeyi karanlığa gömmek isteyenleri sevindirdiği unutulmamalıdır. 

Çağdaş Türkiye'mizi geriye götürmeye, yapay sorunlar olmadık nedenlerle, denenmiş düzenleri ve Karanlıgı getirmeye, yaşamsal ilkeleri yıkmaya kimse kalkışmamalıdır.
Etnik ve dinsel terörü, her tür terörü, ayrım yapmadan kınıyor, hepsine karşı olduğumuzu yineliyorum. 
Yanlış bir insan hakları ve demokrasi anlayışı yozlaşmaya neden olmaktadır. 
Yurttaşlık ve ulus bilinci, varlığımızın Temelidir.
Ümmet yapısına dönülemez. "Herkese kendi hukuku”, Kapitülasyonu çagrı ve anarşidir. 

Demokrasi, Anarşi kazanı değildir. 

Din karşıtlığı  Dindar düşmalıgı varmış gibi Lâikliğe saldırıp şeriat düzeni çağrılarıyla ulusu bölmenin en az % 80 ni Laik ve müslüman halkımızı aldatmaya ve kışkırtmaya çalışmanın anlamı yoktur. 
Ayrı dinden olanların, kardeşce yaşadıgı ülkemizde aynı dinden olanları biribirine düşman kılacak biribirinden ayıracak söz ve eylemlerden asla olur verilmeyecek girişimlerden kaçınılmalıdır.
   Kimse müslümanlığa ve ölçülü dinsel öğretime karşı çıkmamaktadır  Özel yaşamın özgürlüğüyle hukukla sınırlı devlet gerekleri ayrıdır.
   Dinsel bölücülük ve Dinsen terörde insanlıga aykırıdır.

Selçuklu Osmanlı yada İran örneklerini dayatma oyunları ibretle izlenmektedir. Demokratik hukuksal çagdaş ve Atatürkçü düzeni değiştirmeye ulus yerine Ümmeti geçirmeye hiçbir kişi ve kuruluşun gücü yetmeyecektir. 

Uluslar arası kuruluşların kimi dost ve komşu ülkelerin Sevr düşleri boşa çıkacaktır. İkilemleri ve İnsanlık suçlarını önleyememeleri kendilerini güç duruma düşürecekken toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı bozarak Sivas olayları gibi, ilerde pişman olup utandıracak eylemlerden uzak kalınmalıdır. Lâik cuhmuriyet ten asla dönülemez. Allah’a inananların lâik olamayacağı, lâiklerin de Allah'a inanmayacakları görüşü yanlıştır.

Cumhuriyetin nitelikleri, özellikle lâiklik konusunda, eğitimde, yönetimde ve yargıda yapılması zorunlu çalışmalara başlamak zamanı geçmektedir. 
Lâiklik giderse abartısız Cumhuriyetde gider. İçte ve dışta kötü niyetliler belli. 

En azından Cumhuriyet biçimsel olur, sözde kalır, özü boşalır. 
Öğrenim Birliği Yasasının savsaklanması yetmiyormuş gibi siyasal nedenlerle gereksiz Üniversite ve Fakülte açarak oy sağlamaya ağırlık verilmesi, lâikliğe bağlılık sözlerine inanmayı güçleştirmektedir. 

Devlet olanaklarıyla devlet karşıtı yetiştirme ve devlet düşmanlığına destek verme anlamındaki uygulamalardan, sakıncası giderek ortaya çıkan oluşumlara göz yummaktan vazgeçip etkin düzenlemelere girişilmelidir. 
Kendisine ve partisine devletten daha çok önem verme anlayışının neden olduğu durumların zararı ulusa çektirilmez. 
Kadrolaşma yakınmalarıyla ilgilenilmesi ve doyurucu yanıtlar verilmesi gerekir. Şeriat düzenine hoşgörü, demokrasiye hor görüştür. 
Karşılıklı sevgi, saygı, güven, hoşgörü ve anlayışla uygarlık koşumuzu hızlandırmalı, aydınlığı azaltmamalıyız. 

İçeride güçlü olmayan, dışarıda güçlü olamaz. Sorunları, hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyerek çözmek, usu ve bilimi en gerçek yol gösterici bilerek çalışmak, en uygun tutumdur. Güçlü dayanakları içeren, yasama organının bile değiştirmesi olanaksız Anayasa Mahkemesi kararının, YÖK'ün isteğiyle olduğu söylenerek kimi üniversite ve fakültelerin anayasa suçu niteliğindeki uygulamalarıyla geçersiz kılınması ve bu duruma el konulmaması ilgililerin sorumluluğundadır. Hukuk devletinin hiçbir biriminde siyasal simge gibi kullanılan başörtüsü, peçe ve çarşafla ayrım ve gösteri yapılamaz. Yargı kararlarını da kimse gözardı edemez. Yargı kararlarına uymak, demokrasinin ilk koşuludur.

ADALET- ANAYASA YARGISI


Sorunları kotarmak için hukuk sisteminin yeterli ve etkin olması gerekir. Tersine durumda, adalet gerçekleşemez. Gelişen dünyada değişen umut ve gereksinimlere doyurucu yanıtlar verilmezse kamu düzeni sarsılır. 
Yasalar, bir yandan toplumun kararlılık etkenlerini yansıtıp doğrulayarak bunların yokluğunun düzensizlik ve adaletsizlik getireceğinin kanıtı, öbür yandan düzenin ve adaletin erdemini ortaya koyarak toplumsal değişimlerin uzlaştırıcı ve güçlü bir aracıdır. Süreçleriyle birlikte insan yaşamını, tüm toplumsal ilişkileri ve yönetim yapılarını kapsayan hukuk, çağın gerisinde kalamaz. 

Hiç bir güç denetimsiz olamaz. 

Yargı organları yalnız anayasayı yapmazlar, kararlarıyla onu yenilerler. 
Anayasa Yargısı, bu konuda yetkili tek organ olarak bağlayıcı ve kesin yorumlarıyla duraksamayı önleyerek, hukuksallığı sağlayarak yasama 
organına en yararlı katkıda bulunur. 

Yönetime inancın sarsılması da bu yolla önlenir. Mahkememizin, "Anayasal Demokrasinin özgün kurumu olarak yargı birlikteliğine çok önem verdiğini belirtiyor, başta Yüce Divan, siyasal partilerin akçalı denetimi olmak üzere üye seçimleri konusunda olumsuz yazı, konuşma ve tutumların sakıncalar getireceğine değinmekle yetiniyorum. 

30 yılda 7 kez başarılı Yüce Divan çalışmasının birikimi, güç edinilir deneyimi, bu görevin verilme gerekçesi, önceki oluşumları ile Anayasa Mahkemesi'nin siyasal parti sorunlarına bakma olgusunu gözaıdı eden konuşmaların ciddiyetle ilgisi yoktur. Adaleti hıza kıydırmadan, işleri en kısa zamanda bitimıe çabamızın beklenen dosyalar nedeniyle sonuç vermemesi bizi de üzmektedir. Yolsuzluk olaylarına el konulup gerekli işlemlerin her katta kısa zamanda yapılması ve yargılamaların hızlandırılması tüm ilgilileri rahatlatacak, devlet erklerine inan ve güveni artıracaktır. Türk yargısında dayanışmayı gölgeleyecek davranışlardan tüm ilgililerin kaçacağına inanarak yanlı ve yanlış girişimlere yanıt 
vermiyorum. 

Yargıtayımızın ve Danıştayımızın özellikle Mahkememize yakınlıkları bilinen yeni Başkanları döneminde daha yapıcı yaklaşımlar içinde olunacağına, dayanışmanın artacağına inanıyoruz. Kişilikli, saygın ve onurlu hukukçulara herkes güvenmelidir. Yargılamada yeniliklerle hızlı, doyurucu ve ucuz adalet gerçekleştirilerek hak arama yolları genişletilmeli, hukuk dışı yöntemler engellenmeli, adalet kolluğu kurulmalıdır. 

Yargıdan yakınılmamak, yargıyla övünülmelidir. Başarıyla çalışan askerî yargının görev alanı, kuruluş amacına, hukuksal konumuna ve yapısına 
uygun biçimde yeniden çizilerek gereksiz yükten kurtarılmalıdır. Yargının bir öğesi niteliğindeki Noterliğin sorunları da ivedi çözüme 
kavuşturulmalıdır. 
Barolar tam bağımsız olmalıdır. Yargı kuruluşlarına, yargıç, savcı ve avukatlara yönelik eylemler, hukuka yöneliktir. Kaba gücü yansıtan 
bu ilkellikleri, Silâhlı Kuvvetlerimize ve kolluk güçlerimize saldırıları kınıyor, önlenmeleri için etkin yaptırımların getirileceğini, sağduyunun 
egemen olacağını umuyorum.

Seçimler, hem demokrasi sınavıdır, hem demokrasinin namusudur. Yönetim ve denetiminin, hiç kimseye kuşku vermeyecek biçimde yerine getirileceği mutlaktır. Seçilmiş yargıçlar bu görevi, şimdiye kadar olduğu gibi, başarıyla yaparak yargıyı daha yüceltecek lerdir. 
Bilinmektedir ki hukuk devleti niteliği, insan hak ve özgürlüklerine saygısıyla Cumhuriyet'in gerçek göstergesidir. 

İçte güven, dışta inandırıcılıkta eşdeğerdir. Siyaseti her şeyin önüne geçirip yargıyla, bilimle, ahlâkla, ulusal değerlerle alay edercesine yalnız "oy"u ölçü alıp oy için ödün vermek, gereksiz hoşgörüyle kurumlan yıpratmak giderilmesi güç boşluklar yaratır. 
Anayasal ve hukuksal kurum ve ilkeleri toplum yeterli ölçüde benimseyip desteklemezse, bu yöndeki savunmalar gereken sonucu sağlamaya yetmez. Anayasa ve hukuk saygısının devlet katında tam olarak sağlanamadığı ya da yitirildiği bir toplumda ilgili kurumların kendi kendini savunması çok güçtür. 
Anayasaların kaynağı, ruhu ve dayanağı özgürlüktür. Anayasalar, Ulusun bağımsız ve özgür yaşama istencinin hukuksal belgesidir, toplu yaşama andıdır. 
Anayasa düzeni, gerçekte özgürlükler düzenidir. Özgürlükleri güvenceye bağlamayan anayasanın içi boştur. Böyle bir anayasa kendine anlam kazandıran, değerli ve saygın kılan içerikten yoksundur. 

Anayasaların asıl bekçisi toplumsal bilinçtir. Yargı kararları toplumun malıdır. Yazılı kurallara gücünü ulusun inanı, güveni, bağlılık ve özeni sağlar. 

Bu özellikler gözetilerek, her tür savsaklama eğilimlerine karşı çıkılmalıdır. 

Hangi nedenlerle olursa olsun, yargı kararlarının yönetsel işlemlerle geçersiz ve etkisiz kılınmasının hukuk dışına düşmek olduğu bilinmezse, yakınanlar değişse de yakınmalar kesilmez. Devlet adına davranmanın hukuksal ölçüleri çiğnenmemelidir.

Anayasa Mahkemesi, yıl içinde çok önemli bir dönemeci geçmiştir. Kimi çevrelerin eleştirdiği, "yürürlüğü durdurma" konusunu bir kararla öngörmesi, başlı başına bir aşamadır, iptalleri olasılıkları bulunduğunda, bir yasa, KHK ya da TBMM İç tüzüğünün iptali istemi karara bağlanıp yayımlanıncaya kadar, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın özüne ve amacına uygun olarak hukukun üstünlüğünü sağlamak, kararlarının etkinliğini korumak, uygulamadan doğacak giderilmesi güç ya da olanaksız durumları ve zararları önlemek için bu metinlerin yürürlüğünün durdurulmasına karar verilebileceğini iki kez kabul etmiştir. 
Bu önemli aşama, Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı yasama organının yasa çıkarmasını, yürütmenin KHK düzenlemesini ve işlem yapmasını engelleyerek hukuk devleti konusunda daha sağlıklı bir ortam yaratacaktır.

Ayrıntıya ilişkin açıklıkları ilgili kararlarda yazılı, özetle belirttiğim koşulların varlığına bağlı bu kurum, Anayasa Mahkemesince alınan iptal kararlarının sonuçsuz kalmasının sakıncalarını da karşılamış olmaktadır. 
Kaldıki yürürlüğün durdurulması kararına karşın red kararı da verilebilir. Sonuç red ya da iptal olsa da yürürlüğü durdurma kararı verilmesinin bir zararı değil, tersine yararı vardır. Sonuçtaki red durumu, Anayasaya uygun bir yasaya göre geçerli işlemlerin gerçekleştirilmesini sağlamış olacaktır. 

Yürürlüğün durdurulması kararı bir engelleme, geciktirme, güçlük çıkarma, bir önleme değil, bir önlemdir. 

Hukuksal sağduyu özeni dir. Yasa koyucu gibi davranarak yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde karar vermekten, yasama organının siyasal takdirine karışmaktan özenle kaçınan Mahkememiz, bu kurumu Türk anayasa hukukuna kazandırmıştır. 

Kararın, uygulamada ve öğretide doğrulanıp övgüyle karşılanan gerekçesi örnek düzeyde doyurucudur. Anayasaya uygunluk denetimi, etkin bir 
araca kavuşmuştur.

KİMİ ANAYASAL DURUMLAR

Siyasal partilerin kapatılması davalarında Anayasanın ilgili maddeleri ile geçici 15. Maddesi gereğince, Anayasaya aykırılıkları savında bulunulamayan ve bu nedenle ihmal de edilemeyen yasa kurallarının uygulanması zorunluluğu kimi eleştirilere neden olmuşsa da belirtilen bu dayanaklar karşısında hiç birinin haklı yönü yoktur. 
Siyasal partilerin hiç bir durumda kapatılamayacağı görüşü, hiç kimseye ceza verilemeyeceği görüşü gibi gerçeklere aykırıdır. 

Anayasa Mahkemesi partilerin kapatılmasından mutluluk duyacak bir organ değildir. Bugüne değin verilen kapatma kararları, dosyaların içeriğine, ilgili Anayasa ve yasa kurallarına uygundur. Mahkemenin, görevini yapmaktan ötede bir amacı bulunmamaktadır. 
Yeni Anayasa hazırlıklarında kimi durumlar ve yöntemsel nedenlerle kapatma yerine caydırıcı yaptırımlar getirilebilir. Kapatma, devletin varlığı gibi çok önemli konularla sınırlanırsa hukuksallık daha güçlü olur. Bu arada Anayasa ile Siyasi Partiler Yasası'nın uyumu ele alınmalı, Anayasa'ya göre dar ya da geniş olan yasa kuralları değiştirilerek çelişkiler giderilmelidir.

Siyasal partilerin akçalı denetimleri önemli durumlara bağlanmalı, güçler ayrılığı ilkesi gözetilerek yaptırımı, Anayasa Mahkemesi belirlemek üzere denetiminin ön işlemleri TBMM ve Maliye Bakanlığı dışında bağımsız kurullara verilmelidir.

Bu bağlamda, yasama dokunulmazlığı ve üyeliğin düşmesi konulan, tartışmaları gereksiz kılacak bir açıklıkla yeniden düzenlenmelidir. Anayasanın 84. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasındaki "düşme" ve sona erme nin ayrı durumlara bağlı olduğu unutulmadan maddenin özellikle birinci ve ikinci fıkraları gerçekçi ve hukuka uygun biçimde yeniden düzenlenmelidir. Milletvekili andına aykırı tutumların sorumluluk kapsamına alınmasına açıklık verilebilir.

Uluslararası kurumlara üye olmanın doğal gereği, bir anımsatma beklenmeden yerine getirilmelidir. Yargının bu konuda uygulama yapabilmesinde 
duraksamaları kaldırmak için Anayasa değişikliği gerçekleştirilerek açık kurallar yürürlüğe konulmalıdır. Bu durumda, ulusal egemenlikten ödün verilmiş olunmaz. 

Ulusal üstü kuralların uygulanması, uluslar arası yetkili kurulların kararlarına uyulması, kimi yakınma ve güçlükleri önleyecek, demokratikleşme 
hızlanacaktır. Anayasanın 15. Maddesinin de gerektirdiği bu değişiklik yine Anayasanın 13. ve 14. maddelerinde ki birliktelik gözetilerek yapılmalıdır.

Bu arada siyasal yaşamın vazgeçilmez ögesi olan siyasal partilerimizin özenli  davranışlarının toplumsal barışa büyük katkısı olacağını vurgulamayı yararlı buluyorum. 

Ulusal değerlere, yaşamsal ilkelere bağlılıktan ayrılmamak yükümlülüğü tartışılamaz. İşlerine geldikçe demokrasiden yararlanan kendilerince yeterli düzey ve durum sağlanınca demokrasiyle  asla bağdaşmayan baskıcı düzenleri gerçekleştireceklerini söyleyenler, demokrasinin sahipsiz olduğunu sanmamalıdırlar. Olumlu olumsuz her şeyi konuşanların İnsan haklarından hukuk devletinden hukukun üstünlüğü ilkesinden hukuka bağlılık ve saygı özeninden söz etmemeleri, Anayasa mahkemesinin karara bağladı gı bir konuda Anayasanın ve yasaların ilğili kuralları değiştirilmeden tersine uygulamanın olanaksızlığını eylemli biçimde kaldırmaya katkı sözü vermeleri düş kırıcıdır.


Ekonomik sorunların önemini yadsımak olanaksızdır. Bireylerin birbirine karşı da sorumlu oldukları demokraside toplumun çıkarları üstün tutulur. Ancak ekonomi tek sorun, tek dayanak, tek etken değildir. Bu konudaki çabalann ve özenlerin olumlu sonuç vermesini diliyor ve herkesi özveriye çağırıyoruz. Adaletli, etkin ve gerçekçi vergi yasaları ertelenmemelidir. Sosyal adalet ilkesine bağlılığı yansıtacak uygulama yöntemleriyle, ekonomik alandaki son kararlarla ücretlilerin artan yükü hafifletilmelidir. Ülke sorunlarının çözümünde yüklerin dengeli ve adaletli dağılımı, özveriyi doğallaştırır ve gerçekleştirir. Geniş kesimleri güç duruma sokacak ölçüsüzlüklerden, haksızlıklardan ve siyasal amaçlı uygulamalardan kaçınılırsa başarı sağlanmaması için neden kalmaz. 
Ulusumuz, ülkesi için elinden geleni yapmayı, yoksunluk ve güçlüklere katlanıp dayanmayı, tarihsel örneklerle kanıtlamıştır. 

Devletin de tutumlu olmasını, gereği yönünden, ekonomiye verilen önem kadar, Cumhuriyetin niteliklerine, adalete, eğitime, sağlığa, insanımıza sahip çıkılmasını bekliyoruz. Ekonomik güçlükler aşılır, terör bitirilir ama ilkeler yıkılırsa herkes altında kalır. 
Yaşam yalnız ekonomi değil, en az onun kadar hukuktur. Ekmeksiz kalınabilir, onursuz kalınamaz.

Atatürk'e, devlete, değerlere ve kişilere karşı her tür çirkinlik ve küçüklüğü sergileyen, sayrılıkları yansıtan yayınlarla, nerelere sızıp yuvalandıkları, nasıl korundukları üzüntüyle izlenen kimi bilimsel sanlı saldırganların çokluğu, insanlık ve demokrasi düşmanı bu örgütlenmenin akçalı gücü konusunda dış desteği de içeren haklı soruları, bunlara karşı ne yapıldığı eleştirileriyle birlikte gündeme getirmektedir. 
Hak ve özgürlüklere, kişilik ve onura saldırmak, yıkıcılık ve bölücülük yapmak, kıyıma hedef göstermek demokrasinin değil, çürümüşlük ve kokuşmuşluğun başlangıcı olacağından, ulusal düzeyimizi, uygar ortamımızı korumakta hukuk görevlilerini daha özenli ve daha duyarlı olmaya çağırıyorum.

Yasama organı kişi hak ve özgürlüklerine, özellikle özel yaşamın gizliliğine, onura yönelik saldırıları öncelikle önleyecek kuralları yürürlüğe koymalıdır. Karışıklık ve teknik bağlamda kirlilik yaratan yayınlara olanak veren 133. madde değişikliği gerçekleştirilirken, kimi yakınmalara neden olan ve yargı bağımsızlığı gibi devletin temelini ilgilendiren 159. maddenin bırakılması üzücü ve düşündürücüdür. Adaleti etkin olmayan devletin gücü, özlenen düzeyde olmaz. 159. maddenin çözüme bağlanması ivedilik, öncelik ve zorunluluk taşırken 133. maddenin değiştirilmesi, siyasetin hukukun önüne geçirildiğinin ilginç bir kanıtıdır. Böyle düzenlemeleri gözeterek hukuku siyasallaştırmak yerine siyaseti 
hukuksallaştırmak çabamızı ödünsüz sürdüreceğiz. 

Özgürlükleri kötüye kullanma ve ortadan kaldırma özgürlüğü yoktur. Değişik biçim, yol ve yöntemle daha etkin olan düşünsel eylemlerin "suç" olup olmayacağı çok iyi düşünülmelidir.

Anayasa Mahkemesi, yetersiz kurallar ve yetersiz olanaklarıyla denetimi daha yararlı duruma getirememenin sorumlusu değildir. Ayrıca,

Anayasa Mahkemesi'ne iptal ve itiraz başvuruları eleştirilip kınanmamalı, başvuranlar çelişkili görünseler bile Anayasa'ya aykırılığı giderme olasılığı ve hak arama özgürlüğünün kutsallığı nedeniyle beğeniyle karşılanmalıdır. Anayasa'ya aykırı yasa ve KHK. çıkarmakla, aykırılığı belirgin düzenlemeler için yargı yoluna başvurmamak eşdeğer tutumlardır, ikisi de hukuka saygıyla bağdaşmaz. Nasıl Anayasa'ya uygun yasa çıkarmak ve uygulamalar yapmak iktidarın görevi ise, Anayasa'ya aykırı yasa çıkartmamak ve uygulamadan önlemek de muhalefetin görevidir. Tersine tutumla muhalefet de Anayasa'ya aykırı davranmış olur. Sorun kişisel değildir ki isteğe bırakılsın.

Anayasa Mahkemesi Kuruluş Yasası değişiklik taslağının Adalet Bakanlığına iletilmesinin üç yıla yaklaşmasına karşın bir işlem yapılmaması, etkinliği, yararı ve başarıyı önlemiştir. Hiç bir gider gerektirmeyen gerçekçi düzenlemeler, sağlayacağı işlerlikle devletimizi güçlendirecek, yargıyı daha yapıcı, ulusumuzu daha mutlu kılacaktır.

Adalet Bakanlığınca sunulan tasarıları, yasama organının günümüz siyasal yapısının yarattığı umutsuzluğu, duyurduğu kuşkuları giderecek 
biçimde yasalaştırması beklenmektedir. İnanç sömürüsünün oy getirdiği sanılarak bu yöne ağırlık verilip bu konuda bir yarışa girişileceği endişesi 
boşa çıkarılmalıdır.

TERÖR

Terörün nice yurttaşımızı aramızdan aldığı zaman ilgisiz ve sessiz kalan, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerdeki insanlık dışı eylemlerle etnik arındırma ve soykırımı boyutundaki iç savaşları destek sağlayacak biçimde izleyen ama ülkemize gelerek siyasal ve hukuksal kimi konularda bir tür yargıyı etkileme, sorgulama ve içişlerimize karışma görünümlü girişimlerde bulunan yabancı temsilcilere gerekli yanıtlar en etkin biçimde verilmiştir. Bağımsızlık ve egemenliğimize asla gölge düşürmez, toz kondurmayız. Zorbalık ve saldırganlığı okşayacak her davranışın karşısında olduğumuz gibi insan haklarına, demokrasi ye ve antlaşmalarla kabul ettiğimiz kurallara aykırı işlem ve oluşumlara da karşıyız. Kurallarımızın uluslararası ölçütlere koşutluğu ve uygunluğu ivedi olarak sağlanmalı, gerekli yasal düzenlemeleri sonuçlandırmalıyız. Dostluğa değer veren ülkemizin Birleşmiş Milletler üyesi olarak başarıyla yerine getirdiği görevler hepimize kıvanç vermiştir. Yurt dışına asker göndermenin değişik sakıncalarının gözetildiği, duygusal değil gerçekçi davranıldığı, sözde dostları mızın, ülkemizi Balkan, Avrupa kavgası içine çekme, dışarıdan çevirme, içeriden bölme oyunlarına gelinmeyeceği kanısındayız. Kıbrıs, Azerbaycan ve Bosna-Hersek olayları haklı kuşkuları doğurmuştur. 

Silâh yerine hukuku geçiremeyen insanlık, kendine mahkûm eder. Bosna vahşeti, Sırp barbarlığı, Batının ve Birleşmiş Milletlerin yüz karasıdır. 
Bu konularda uluslararası hukuk ve yargı kuruluşlarına iki kez duyuru yapıp, iki kez de açıklama yayınladık İçimizdeki yapay ayrımlarla düşmanlarımızı sevindirmeyelim. TBMM nın Anayasal görevleri kapsamındaki doğal işlemlere karşı çıkacak kadar içişlerimize el atan Avrupa Kuruluşlarının Öbür ülkeler için suskunlukları, haksız tutumlarının çarpıcı belirtisidir. 

Kimi komşularımızda ve kimi İslâm devletlerindeki oluşumlar yolumuzu ve yönümüzü doğrulamaktadır. ’

Siyaseti her şey ve devleti yalnız siyasal partilerle yasama ve yürütmeden oluşan sayıp yargıyı yadsıyacak biçimde gözardı etmek ya da dışlamak 
demokrasiyle çelişir. Geçerlikleri Anayasa'da kaynaklanan hukuksal değerlen birbirine eşit devlet güçlerindeki görevlileri "seçilmiş- atanmış" diye ayırarak öğrenim süresini, deneyimi, çalışma yıllarını hiçe saymak asla doğru değildir. Ulusal egemenlik ister seçilmiş, ister atanmış olsun kendi alanında yetkili organlar eliyle kullanılır.

Demokrasiden ayrılmadan, hukuku en geçerli, en sağlıklı ve en etkin ölçüt olmaktan ötede ulusal ve evrensel bir güç sayarak yaşamımızın gerçek 
aydınlığı yapmalıyız.

KİMİ ÖNERİ VE DİLEKLER - KİMİ GÖRÜŞLER

Anayasa değişikliği ülkemizin gündemindedir. Siyasal nedenler buna elvermiyorsa, Anayasanın beklenmesini gerektirmeyen yasa değişiklikleri 
gerçekleştirilerek antidemokratik kurallar ayıklanmalı, hukuksal yapı arındırılmalıdır.

* Ulusumuza daha yaraşır bir Anayasa bir an önce hazırlanarak insan haklarına dayanan Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve lâik niteliğini güçlendirici kurallar getirilmelidir. Demokratik toplum düzeninin gereklerine verilecek anlam, çağdaş hukuksal yapıyı sağlar. Anayasa yazıldığı zamanki değil, yorumlandığı zamanki gibi algılanır. Amaç ve erekler, biçimsellik ten çok, zamana uyumlu, günlük gereksinimleri karşılayan hukuksal devingenlik aranır. 
Anayasa yapıcılarının yoruma yer bırakmayacak ayrıntılarla geleceği tutmaları, gelişmeleri engelleyici biçimde kendi istenç ve öngörülerim genelleştirip sürekli kılmaları uygun değildir. Anayasa, hukukun kaynağıdır, geçerlik dayanağıdır.

* Ülke gereklerine uygun, çağdaş, adaletli seçim yasalarıyla yasama organı kurulmalı, bu konu gerekirse anayasal sisteme bağlanarak sık sık değişikliğe gidilmesi önlenmelidir.

* KHK., Olağanüstü durum, yasa zorunluluğu durumları yeniden düzenlenmelidir.

* Yargı denetimine konulan sınırlamalar kaldırılmalı, doğal yargıç ilkesine dönülmelidir. Yargı denetimi, hukuksal gerçekçiliğin ve adaletin utkusudur. Yargının güçlü olduğu yerde kimse yalnız değildir, kimse güçsüz değildir. Yargıya saldıranlara karşı özellikle ve öncelikle hukukçular, herkes duyarlı olmalıdır. Güvencelerin güvencesi olan yargının etkisiz duruma düşmesi devletin yıkılmasıyla birdir. Hukuksuz ve yargısız yaşamı onursuzluk bilmedikçe kötülükler önlenemez. Kimse hukukun dışında ve üstünde değildir. Denetimsiz ve sorumsuz kişi ve kuruluş kalmamalıdır.

Anayasa Mahkemesi'yle ilgili kurallar, kuruluş ve üye seçiminden anayasa değişikliklerini öz yönünden incelemeye, kararların verildiği gün yürürlüğe girmesine ve kararlara aykırı tutumlara karşı etkin yaptırımın getirilmesine kadar yenilenmelidir.

* Hiç bir yargıç, özellikle yerel mahkemeler siyasal baskılarla karşılaşmamalıdır. Adaletin içindeki adaletsizlik en katlanılmaz durumdur. 

Dinsel amaçlı sızmalar varsa önemle ele alınmalıdır. Baroların tam bağımsızlığı gerçekleşmelidir.

Anayasanın 159. maddesi bağımsızlık ve yararlılık gözetilerek yakınmaları giderecek biçimde değiştirilmeli, kurul üyeleri bir dönem için yalnız kurul işleriyle görevli olmalı, yüksek yargı organları Kurul'a ve Anayasa Mahkemesine seçimleri doğrudan yapılmalıdır.

* Cumhurbaşkanının, ilgili Anayasa maddelerindeki koşullara uygun olarak yapması öngörülen görevlerle kullanacağı yetkiler, özellikle yargı alanında yeniden düzenlenmeli, geçmişteki olumsuz örnekler anımsanarak koşullara uygunluğu ölçüsünde geçerli bu yetkilerden aşırıları parlamenter sistemin sınırlarına çekilmelidir.

* Anayasa hukukunu, ülke gerçeklerini yeterince bilmeyen, bilmezlikten gelen ya da anlamak istemeyen ama lıerşeyi herkesten iyi biliyormuş casına akıl öğretmek biçiminde önerilerde bulunan kimilerinin yanaşma ve yaranma çabası ya da gizli siyasal amaçlarla gündeme getirip savundukları ve devletin üst katlarının da katıldığını yaymaya çalıştıkları konular ve zamanlaması ilginçtir.

Bunlardan "Başkanlık Sistemi", ayrıntısı ilgili ve yetkililerce bilimsel düzeyde tartışılabilir, ülkemiz koşullarına uygun olmadığı gibi yararlı da değildir. Güçler ayrılığı ilkesinin özenle uygulanması ve yargı denetiminin etkinliği böyle bir yönteme gerek bırakmaz. Kişisel egemenliğe yol açacak bir önerinin sakıncası, yararından çoktur.

Temelde anayasal bir kavram ve kurum olan, başka türlü düşünülmesi olanaksız vatandaşlığı, aykırı örnekler vererek, devleti, ülkeyi ve ulusu dışlayarak, özgün adını anmayarak "anayasal vatandaşlık" biçiminde önermek, yanlışlıktan ötede yanılgıdır. Bireylerin oluşturdukları ulus,devletin kurucu öğesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adını bölmeye ve paylaşmaya boylece etnik özellikleri siyasal ayrımlarla somutlaştırmaya yönelik çabalara olur verilemez. Her devletin bir ad. olur yurttaşlar da etnik kökenleri ne olursa olsun, yurttaşı oldukları devletin adıyla tanınır, onun vatandaşlığın, taşırlar. Türkiye Cumhuriyetimi kuran halk içindeki tüm değişik topluluklarla Türk Ulusu'dur. Ülkemizde uluslararası 
antlaşmalar da belirtilen er dışında, özellikle müslüman azınlık herhangi biçimde azınlık sayılacak ya da çoğunluktan çıkarılıp azınlığa indirilecek bir topluluk yoktur Hiç bir uluslararası kural da böyle bir sava, kendi yazgısını belırleme hakkı vererek ayırmaya elverişli değildir. 

Ülkemizde bir etnik topluluk sorunu değil, değişik ülke sorunlar, içinde değişik etnik topluluklar vardır. Yapay sorunlarla ulusal birliği bozmak isteyenlere yeni 
savlar olanağı verecek, Türk Ulusu yapışma ve bilincine aykırı ödünsel tanımlara gerek yoktur. Anayasanın 66. maddesinin birinci fıkrası ayrılık ve ayrıcalık ,çın değil birlikteliği vurgulamak, kimi yersiz çekinmeler gidererek kimliği açıklama Özgürlüğünün engellenmediğini göstermek .çın düzenlenmiştir. Bu, bir ırk belirlemesi, vurgulaması ya da üstünlüğü değil, vatandaşlık adının belirtilmesi dir. Öngörülen "Türkiye Cumhuriyet. Vatandaşlığın dır. Ayrılık ve ayrıcalığı önleyen, birleştirici ve tümleyıcı tanım, vatandaşlığın adını öngörmektedir. Türk Ulusunun bireyi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olmaktan başka anlama gelmeyen, her zaman açıklanan etnik köken bağını kaldırmayan 
anlatım biçimi yurttaşlar arasındaki eşitliği de vurgulamaktadır. Irka dayalı bir tanım söz konusu değildir. Yurttaşlık niteliği ve ulusal birlik vatandaşlıkla anlatılmış tın Türk Ulusu da ırkçılık anlayışı üzerine değil insanlık temeli üzerine kurulmuştur. 

Bu konu özellikle ele alındığında aynı doğrultuda başka yazılış biçimleri, görüş ve öneriler de açıklanabilir. Dayatmalarla Cumlıuııyet in temeli olan ulusal nitelik değiştirilemez ulusal yapı bozulamaz. Tekil devlete aykırı istemler ve ayrı ulus savı dinlenemez.

Anayasa Mahkemesi nın siyasal partilerle ilgili kararlarında yinelediği gibi kimsenin etnik kimliği, soy kökekini açıklaması yasak değildir Böyle bir özgürlük bulunmadığı savı da gerçek dışıdır. Devlet dili Türkçe olup özel yaşamda anadil kullanılması yasağı da yoktur. Gizlendiği aşama aşama ortaya çıkarılacağı anlaşılan aykırı istemlere ortam ve olanak hazırlama niteliğindeki çabalarla yöntemler geçerli olamaz.

* Egemenlik bağsız-koşulsuz Türk Ulusunun olup TBMM'nin değildir. TBMM ulusal egemenliğin yasama-yürütme alanında yetkili kılındığı bir organdır Yargılama yetkisini, ulus adına, bağımsız mahkemeler kullanır. Bu yetkinin geçerliği ve saygınlığı için, ulusun egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar, eliyle kullanacağı kuralı özenle korunmalıdır. Güçler ayrılığının bu doğal sonucu ulusal istençle ters düşmediği gibi olumsuzlukları da aykırılıkları önleyecek evrensel bir olgudur.

Bu bağlamda yasa çıkarma, af ve ölüm cezalarını onama dışında yargı konusun da yetkisi bulunmayan yasama organının yargı işlemlerini geciktirmesi, engellemesi düşünülemez. Anayasa Mahkemesi kararlarını geçersiz kılma ve sonuçsuz bırakma görünümündeki tutumlar, yasama organının yüceliğiyle bağdaşmaz.

Anayasa’nın geçici 15. maddesinin tümü değiştirilemiyorsa, son fıkrası ivedi değiştirilerek demokratik aydınlık sağlanabilir. Anayasanın 174. maddesindeki "devrim yasaları" teokrasiden demokrasiye geçişimiz, cumhuriyetin kuruluşu izleyen yıllardaki ayaklanma ve karşıtlıklar sonraki kalkışmalar ve girişimler, son yıllardaki acı ve utandırıcı olaylarla iç ve dış düşmanlıklar gözetilerek Anayasanın 4. maddesi kapsamına alınmalıdır. 
Demokrasinin kaynağı ve koşulu olan Lâikliği, çağdaş devleti kurup bugünkü düzeye gelmemizi sağlayan Atatürk'ü kavrayamadıkları ve amaçlı biçimde yanlış tanıtıp kötüleyenlerin önerip özendirdikleri ayrılık olayları, ilkeleri güçlü tutmayı zorunlu kılmaktadır.

Demokrasiden yararlanarak, ulusal duygulan kullanarak, İstiklâl Marşı nın söylenmesini engelleyerek şeriat devleti için ayaklanma denemesi niteliğindeki yasa dışı toplantı ve yürüyüşlere dikkat edilmelidir. Polisimiz de tarafsızlığını korumalıdır.

Bağımsızlık, özgürlük ve egemenliğimizi, çağdaşlık ve aydınlanmayı sağlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı Zaferi ni en büyük Türk Devrimi olan Cumhuriyet'le taçlandırarak seçimini demokrasi, hukuk devleti için yapan Türkiye de, din devleti oyunlarına olur verilemez. Ulusal, bölgesel ya da kentsel yeni şeyh ve dervişlere, siyasal şirket, siyasal tekke, zaviye ve dergâhlara geçerlik tanınamaz. Yasalar basit bir yargılama aracı değil, insanı, yaşamı ve devleti içeren bir kavramdır. Hukuksuz devlet, devletsiz hukuk olmayacağından, hukuk, adalet, iyilik ve güven için kullanılacağından, hukuku ve hukuk devletini, her zaman her durumda ve her koşulda savunacağız. Hukuk, bilimsel aydınlığımız dır. 

Özgür, mutlu ve güven içinde yaşamak için baskı ve ateş değil, bağımsızlık ve istenç gerekir. 

Çağdaşlığın ve insanlığın umudu hukuk, özsuyu adalettir. Hukuku, hukukçuyu ve hukuksal yöntemleri ulusal yaşamın her alanında başlıca öğe kılarak hukuk devletini güçlendirip yaşatabiliriz. Hukuksuz kalırsak hiç birimiz yaşayamayız. Devlet ve ülke hepimizindir. Değerlerini bildikçe, sorumluluklarımı unutmadıkça onurla yaşayacak ve yaşatacağız. Barış, dayanışma, uygar ilişkiler, çalışma, katılım ve özveri, gücümüze güç katacaktır. 
Türkiye'mizin simgesi Atatürk'ü kimseyle karşılaştırmaz, kimseyle tartışmayız.

Hepinize esenlikler diliyor, saygı sunuyorum.

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN'İN BİLİMSEL TOPLANTIYI AÇIŞ KONUŞMASI

Önce, vatan kurtarıcısı, devlet kurucusu, tüm çağdaş nitelikleriyle koruma andı içtiğimiz Cumhuriyeti emanet eden Yüce ATATÜRK'Ü ve arkadaşlarını bir kez daha şükranla anıyorum.

Kuruluş Yasamızın 58. Maddesi gereğince 25 Nisan'da düzenlenen "Kuruluş Günü" kapsamındaki bilimsel etkinlikleri her yıl artan bir ilgi ve doyuruculukla sürdürüyoruz. Anayasa Yargısı adlı 1994 etkinliğini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinin katkısıyla İstanbul'da gerçekleştirmekten büyük mutluluk duymaktayız. Bilimsel çağrıların yayılmasını sağlamak, olumlu sonuç almanın ilk koşulu olduğu gibi çalışmaları birlikte yürütmenin kazandıracağı güç, sorunların çözümü için başlıca dayanaktır. Bu bilinçle kurulan ilişki, bugün bizleri biraraya 
getirmiştir. 

Önerimizi anlayışla karşılayıp sıcaklıkla yaklaşan., 

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Bülent BERKARDA'ya, 
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayın Pertev BİLGEN'e aynı zamanda, 
Anayasa Mahkemesi Çağdaş Gelişmeleri Araştırma ve Eşgüdüm Merkezi Danışmanlığını yürüten Prof. Dr. Sayın Bakır ÇAĞLAR'a, 
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Ergin NOMER’e, 
Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayın Aysel ÇELİKEL'e yardımları ve konukseverlikleri için yürekten teşekkür ediyorum. 

Uygulama ve öğreti işbirliği, daha gerçekçi, daha yapıcı ve daha sağlıklı çözümler getirecek değerli bir dayanışmadır.

Birkaç gün önce Kuruluş Yıl dönümü Töreninde söylediklerimi yinelediğimi belirtmekle yetiniyorum. Zaman almak istemiyorum.

"Bilgi, uzay, insan hakları çağı" olarak söz edilen yüzyılımız, kanımca "Anayasal demokrasi" çağı olarak anılacaktır. Anayasa Yargısının giderek etkinleşmesi, bağımsız yargının temelini oluşturduğu demokrasinin güçlenmesini sağlamıştır. Erkler ayrılığı ilkesinin hukuk devletinin ırası olduğu, insan haklarının evrensel bir kaynak niteliğiyle giderek bağımsızlık, özgürlük ve egemenliği hukukla dokuması gerçeği bilinçlere yerleşince, bireylerin ve ulusların özlemleri karşılanacak, barışın aydınlığı yaşanacaktır. 

Ulusal bağlamda görüşlerin açıklanması olanağı saydığımız bilimsel etkinlikler, birleşilen konularda alacakları öncelikle yetkililere yardımcı olacaktır. Kesintiye uğrayan demokrasiyi bir tür güdümlü anayasalarla yenileyip sürdürmek uğraşısında karşılaşılan güçlükler, olumsuzluklar, giderilmeyen aykırılıklar ve çelişkiler, edinilmesi düşünülen yeni anayasa çalışmalarında gözetilecek olgulardır. 
İyi ya da kötü örnek ayrımına gitmeden, geçmişten yararlanarak geleceği kurtarmak çabası, uygulama-öğreti dayanışmasıyla ürün verecektir.

Yargının bağımsızlığının kurumsal olarak gerçekleşmesi yanında çağdaş kurallarla demokratik hukuk devletinin tüm erdeminin yaşanması başlıca amaç olmalıdır. Yönetimin tüm işlerin ve eylemlerinin bağımsız yargının denetimine bağlı tutulmasıyla birlikte yasama organının Çalışmalarının denetimi de yararı sayısız bir gelişme olacaktır. Dokunulmazlığının sınırsız bir sorumsuzluk biçimine dönüşmesini önlemekten Anayasaya aykırı yasa ve KHK'ler çıkarmama, iptal edilmiş kuralları aynı biçimde yürürlüğe koymama, özeninin savsaklanması olanaksız anayasa ilke düzeyine gelmesini sağlayacak yollar araştırılmalıdır. 

 Kağıt üzerinde ve sözde kalmış insanlık hukuksallık ve demokratlık hepimizi sorumlu kılan birer ağır karanlıktır. Anayasanın bir ulusal onur oldugunu asla unutmuyoruz.  Hukuku siyasallaştırmak yerine Siyaseti hukuksallaştırmak çabasının ortağı ne kadar fazla olursa o ölçüde gönenli ve görkemli oluruz.

    Anayasa Yargısının önemi, Demokrasiyi gerçek ve çağdaş kılmak çabasına katkısı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Güçlüklere kimi olumsuz koşullara, kimi yoksunluk ve haksız eleştirilere karşın giderek artan bir başarıyla etkinliğimizi dokuyoruz.
Görüşlerden yararlanacak çalışmalarımıza tutulacak bilim ışıklarıyla yeni gelişmeler sağlayacağız.

Bugün başlayacak Sempozyumda dinleyip yararlanacağımız eleştirip açıklık kazanmasına çalışacağımız görüşler ulusumuzun yararına sunulmuş hizmet girişimleridir.  Hepsi Anayasa Hukuku tarihinde layık olduğu yeri alacaktır.

 Katkılarıyla değerlendiren tüm konuşmacılara İlgi duyarak katılan izleyicilere. Emeği geçen herkese teşekkür borcumu bu sözlerle ödemek yetersizdir. 

  Konuşmaları, kısa zamanda  Anayasa Mahkemesi Yayınlarından birisi olarak sunacağız.

Hepinizi esenlik dilekleri, sevgi ve saygı ile selâmlıyorum.

https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/eski-baskanlarin-konusmalari/yekta-gungor-ozden/

***